DİYALOG MÜZESİ

SANAT DOKUNUR



366. DİYALOG (DİYALOG TÜR İKİ, SAYI: 15)


“Sanat dokunur” sözünden ne anlamalıyız, sizde neleri çağrıştırır?

Ezgi Yemenicioglu Negir: "Sanat dokunur" sözü pek çok açıdan ele alınabilir. Dokunmak, temas etmek; duyular yoluyla etkileşimi mümkün kılmak olarak... Dokunmak içe işlemek anlamıyla ruhsal bir boyuttaki etkileşimi de düşündürüyor. Bir diğer yanıyla da dokunmak, ince ince işleyerek (bir kumaş gibi) dokumak ve bir bütün ortaya koymak anlamını da içeriyor.

Tüm yönleriyle "somut dünyanın imge ve ifade araçlarını soyut duygu ve düşüncelerle yoğurarak sanatsal ifade yoluyla etkileşim" diyebiliriz. benim bir çırpıda düşündüğüm ve konuşur gibi yazıverdiğim şeyler bunlar.

Faziylet Sönmez: İnsan için okuduğu, baktığı, dokunduğu ve gördüğünün bir anlam ifade etmesi, gönlüne dokunmasıdır ancak her insanda hissedilen durum aynı değildir.

Sanat olabilmesi için kriterler koyulmuş ve bu kriterler bazıları için dokunurluk ifade eder. Bana her sanat eseri dokunmaz mesela...

Turan Başartan: Sanat benim kalbime dokununca çok daha anlamlı ve güzel geliyor. Hislere ve düşüncelere dokununca, öpüşünce ölümsüz oluyor sanat bence.

Rahmi Dilligil: Yaşam ve sorunları anımsatarak insanları farklı düşünmeye, başka pencerelerden gözlemeye, yaşamdan olumlu deneyimler çıkartarak yapmaya;hareket etmeye bir çağrı yapar.

Esra Harmanda: Önce ilk sorunun cevabı benim için, yürek akla rehberlik eder olucak. Duygu yürek işidir bana göre. Sanatın tüm dalları insanın ruhuna hitap eder.

Sanatçının eserinde söylemek istediğini aklınızla değil yüreğinizde hissettirdikleriyle çözersiniz. Bu sebepledir ki aynı şarkı resim heykele (bunu her sanat eseri için düşünebiliriz) her insanı farklı etkiler, farklı şeyler hissettirir.Birisinin hayatımın en iyisi dediğine birisi hayatımın en kötüsü diyebilir.


Sait Işık
: Sanat Dokunur sözü /Stendhal Sendromu diye duymuştum/ Sanat dilini kavramayan insanların bu tür yaklaşımlara bakış açısı ; uzaya yollanan üç yaşında bir çocuktan bilimsel bir çığır açmasını beklemek gibidir.

Tarihi vakıaları nasıl tarihçilere bırakmak gerekiyorsa, sanatı, sanat üreretenleri, tasarımcıları ve sanasal aktiviteleri sanatçılara bırakmak gerekiyor. O zaman sanat dokunur çünkü sanatçı yaşadığı çağın tanığıdır. Sanatçı baktığı yere sadece kendi gözüyle bakmaz; "ilahi, şeytani, sosyolojik, psikolojik, mistik ve eylemsel" bakış atar. Havayı, atmosferi, renk biçim ve formları yararak, aralayarak bakmak...

Ulaşmak istediği yere bakar ve bu bakışı değerlendirerek sanat yapıtına dönüştürür ve metamorfoz aşamasını gerçekleştirir. Burda sanatçı dokunur'dan sanat dokunura dönüşüm gerçekleşir. Tırtıl kelebek olmuştur. Cenin -bir damla pıhtı kan, insana dönüşmüştür. Oluşlar hızlanmış binlerce kıpırdanışlardan bir sonuç çıkmak üzere tuvale, satıh yüzeylere, iki veya üçboyutlu dışavurum sunumlamaya hazırdır.

Saygı ve hürmetlerimle, sanatla kalınız.

Mine Zereyalp: 'Sanat Dokunur' sözünü ancak şöyle ifadebilirim: "Sanat nereye dokunacağını bilir efendim"... Adı sanat ise dokunmadan olmaz...

Bir psikopatsanız sinirlerinize dokunur, diktatörseniz uyguladığınız disipline dokunur, tüccar kafada bir koleksiyonerseniz cebinize dokunur, donanımsız bir galericiyseniz doğrularınıza dokunur, yobazsanız vicdanınıza, din adamıysanız ahlak kurallarınıza dokunur.

Gastritli mideye turunçgiller nasıl dokunursa bazılarına sanat öyle dokunur...

Kerem Ağralıgil: '' Sanat Dokunur '' sözü bana iki tarafı keskin bıçak olan bir durumu çağırıştırıyor açıkçası. Bu durumu önce ''sanatçı'' tarafından ele almak isterim... Bunu söylerken de günümüz de hemen herkese yapıştırılan ''sanatçı yaftasından'' bahsetmiyorum elbet.

Bir sanatçının ya da sanatçı adayının (eğer ki bu potansiyele sahipse) kendi aydınlığıyla beraber, karanlığını da kucaklaması gerektiğini düşünüyorum. Belki de buna '' yüzleşme'' demek çok daha doğru olacaktır. Bu bir samimiyet işi hepimizin bildiği gibi... Lakin bu bağlam da ortaya gerçek anlam da samimi, özgün bir eser çıkarılmak isteniyorsa bilinçaltının tüm katmanlarının bir soğanı soyarmış gibi soyulup tüm göbeğin yani ''öz'' ün orta da kalması gerekir ki bence bu en zor işlerden biridir.

Yalnız bu bahsettiğim elbette ki sanatçı üzerinden düşünülen olgulardır... Gözlemleyen, izleyen kalabalık içinse gene söylenecek bir dolu alt metin var. Sanatçının bir şekil de, bilinmeyeni bilinir yapmaya çalışma gibi bir misyonu var bana göre.

Evren de ve şu anki zamanda saklı olan, tüm yaşanmışlıkların bir dökümünü ortaya çıkarmak belki de bu görev... Ortaya çıkarma, yaratım anın da dünyanın hatta evrenin en yetkin varlıklarından biri gibi hisseder ''sanatçı''. Bu bağlam da bu da iyiye, güzele öykünür ve ''dokunur'' bir yerde. Ama bunu yaparken de bence kişiliğinin en karanlık yerlerine de bilinçli ya da bilinçsiz inmek zorun da...

Bu da işin sanatçı kişi ya da sanatçı adayı için bu bahsi geçen ''dokunuşun '' karanlık yanı tabiki de. İki ucu keskin bıçak derken kastettiğim buydu, tabiki de başka bir mecra da ya da birebir konuşma da daha da fazla söylenebilecek düşünceler - fikirler vardır.

Gul Erlat: SANAT DOKUNUR YA DA DOKUNDURTUR. İLLA KONUŞMAK ŞART DEĞİL, BİR RESİMLE DE ANLATABİLİRSİN DERDİNİ. İŞTE O RESİM O DERDİN GELDİĞİ YERE DOKUNUVERİR. SANAT ACILARA DOKUNUR, SEVİNÇLERE DOKUNUR, OLUMSUZLARIN BEYİNLERİNE DOKUNUR V.S.

Tomur Atagok: Sanat izleyiciyi etkiler, hissedip duyarlılık duyması ve sorgulamasıyla ona dokunur.

Ölüler Kentinin Ozani: Sanat muhalefettir. İktidar olduğu zaman hiçbir şeye dokunamaz. Hiçbir şey üretemez. Sanatçı zanaatkar eseri de, şablon olur.

Neslihan Demirtaş
: Sanat düşünemeyenlerin bünyesine düsünüp hissedenlerin hayatına dokunur...

Zeliha Demirel
: Evrenin hatta tüm kainatın sorusu bu olmalı. Bu sorunun yanıtı bir kitap boyutunu aşacağı için yanıtlamam zor görünüyor.

Uraz Kıvaner
: Sanat her insana hitap eder ve de her insana bir seyler hisettirir...
Aslında yeterince açık. Şöyle de denilebilir: "Sanat her insanın geçmiş duygusal bir deneyimine atıfta bulunabilir ve de o insanın tekrar bu duyguları recall etmesine sebep olur ve sonra da şu eklenebilir, bu her görecelidir çünkü algı ve anlama beyinden beyine farklı gerçekleşir...

Bence dokunmak kelimesi fiziksel manada kullanılmıyor. Hissiyat manasında söylenmiş bir söz olduğunu düşünüyorum ve de spiritüelliği bir kenara bırakırsak kalbin beyin gibi bir yapısı ve algı kabiliyeti olmadığından kalbe - ruha dokunmak da aslında metafor olarak kullanılır. Her şey beyinde gerçekleşir.

Ozge Akdag: Sanat insanın ruhuna dokunur tabi severek ve isteyerek yapinca..Hangi sanat dalı olursa olsun fark etmez. Sanatı gerçek anlamda icra etmek ve karsindaki insanlara hissettirmek önemli olan. Sanat insanı ağlatır, güldürür, eğlendirir, düşündürür, en önemlisi fikir üretmeyi, ince düsünmeyi öğretir...

Sema Bayraslı: Açıklar. Bazen acıtır bazen mutlu eder, görünmeyeni gördürür.

Nihan Heper
: Oturup üzerine düşünmeden sizi yanıtlamak kolay değil çünkü sorular sıradan sorular değil yanıtlar da öyle olmamalı.

Öylesine otomatiğe dolayısıyla tembele bağlamış yaşıyoruz ki artık, zorlanınca kaçmak doğası oluşmuş üzerimizde. Engel zora gelince kaçış işte!..:) Böyle bakınca zor bir iş yapıyorsunuz.

Ben kendi adıma söyliycem. Son günlerde çok yolculuk yapıyorum. Bu yüzden şirazem yalpa halinde Tam uçağa binmek üzereyim soru geliyor sizden. "İnince bi ara yanıtlarım" diyorum yoğunluktan kaynıyor arada... O yüzden her zaman yanıtlayamayabiliyorum. İnan'ın yanıt gelmese de düşünmek zorunda bırakıyorsunuz.. Düşünmek !...

Ne kadar da unutmaya koşullandırıldığımız bir şey...

Ayfer Altuntaş: Sanatın her alanı insanlara dünyayı ve insanı anlatır. Kendinden bulduğun tat, doku, boya, koku, ses, renk seni sanata ve sanatçıya yaklaştırır, bağ kurar.

Dünyaya haykırmak istediğin her şeyi sanat yoluyla her üreten kendi dilinden anlatır. Anlaşıldığın noktada da dokunursun.

Ali Raşit Karakılıç: Sanat insalığın ilk evrelerinden bu yana "bir ifade, iletişim, karşı duruş, protesto, felsefe... daha iyiyi yeniyi arama aracı olmuştur. "Böyle bir misyonu üstlenen" Sanat' ın dokunmadan var olması elbette düşünülemez.. "SANAT=DOKUNMAK'TIR"

Aycan Bahadır: "Sabah sabah" beyin jimnastigi mi yapalım diyorsunuz! Ok. Gerçi öğle sonrası oldu... Ben sabah egzersizi olarak minik bir portre çalıştım. Başkalarını bilemem.

Klasik büyük laflar bana göre değil. Benim için basit olan daha anlaşılır. Benim için sanat sevgi demek. Herkesin kalbine dokunmanın yolu... Bir gülücük gibi.


Metin Özkaya
: Sanat etkili bir ifade şeklidir. Doğru kullanılırsa sanat en keskin kılıçları kınına sokturan, büyük yangına dönüşecek alevleri söndüren tarihi keskin virajları döndüren bir yaşam tarzıdır.

Sanat yüreklere dokunur, barışı ve sevgiyi getirir... sanat aydınlatır, karanlıkları bitirir. DOKUNMAK GÜZELDİR...


Zuhal Yalçın
Yalçın: Yüreğinizi, beyninizi ve ruhunuzu esir alır sanat... Bir kere tadını alırsanız peşini bırakmazsınız, görmek hissetmek, duymaktır evreni ve kainatı

Bende ki karşılığı bu


Parviz Asadov
: Sanat, her bir alanı kapsaya bildiği için eleştirme kelimesi dokunma ile yer değişmiştir ve sanatçılar çekinmeden istenilen mevzuya dokundukları için başkaları SANAT DOKUNUR, ele alır anlamında kullanırlar.

Oğuz Sağdıç: Sanat aslında tedavi eder ama tedavi etmesi için "insanın aslında hasta olduğunu bilmesi" gerekir. O nedenle Sanat dokunur!...

TC Simge Baştak: Cok derin bir soru

Sanat, insanın hislerinin ve düşüncelerinin en hassas yerini irdeler ve dikkatleri o yöne odaklar, düşündürür, kızdırır, sevdirir. Duygu ve düşüncleri ateşler...

M Berra Bülbül: Sanat duygu ve düşüncelerden, haz ve iletişimden, doğa ve varlıktan beslenir. Onda kendimizi bulmamız bundandır. Zihnimize dokunur, duyumuza seslenir, doğaya dokunur, tabiata renk verir, çünkü onun yansımasıdır. Tine dokunur, bedeni harekete gecirir.

Yasemin Öncü: İnsanların ruhlarına dokunur yani kimisini hüzünledirir, kimisini dinlendirir, huzur verir mutlu eder . Ruha dokunur ben bunu anlıyorum.

Erdal Selçuk: Sanat dokunur yüreğe, vicdana, gerçeğe, yaşama... Sanat Dokunur yanlışı fark ettirmek için zihne...

Dokunan her şey uyandırır, hissettirir yaşamı, insanın özünü ve açtırır İnsanın gözünü. ...

Sanat ve sevgi ile mavice


Esin Küçüktatıl
: Sanatın dokunduğu insan artık eski kişi değildir. Kaygı ve sorumluluk başlar... İç dünyası onu rahat bırakmaz. Yüreğinin ruhuna çizdiği resimlerin gün yüzüne çıkması için çabalar. İstemese de içindeki renklerin coşkusu durmaz.

Yeni arayışlar gereklidir, monotonluktan kurtulmak lazım. Sanat değişği sürece gelişir. Sanatın ölçütleri aynıdır fakat yansımaları değişir.


Nevzat Yılmaz
: Sanat uzun zamana yayılan bir uğraştır belki. Kendi yolunu, kişiliğini, özgünlüğünü bulması bir sanatçının zaman alır. İlmek ilmek dokuyarak, adım adım çıkarak basamakları bir sanatçı, kendi regini, kendi dilini bulur.

Rahime Dizdaroğlu
Sanatcıyı ne heyecanlandırır? Başlamak. Bitirmek ve ürettiği eseri izlemek seyretmek okumak üretimi her ne ise bundan keyif almak...

Sanat Dokunur sözü, bence sanat hissettirir, düşündürür, sarsar, keyif aldırır... sonuçta sanat duyguların tümünü harekete geçirir.

Petek Çırpılı: Yüreğe dokunur, zülfüyare dokunur, dişe dokunur, yaşamın içinden kaynak bulan sanat her tür sorunsala dokunup, sanatçının benliğinden geçirip temasını yorumlar (sorunun özüne dokunur) diye anlıyorum.

Peri Soylu
: Sanatçının duygu ve düşüncelerinin yoğunluğundan çıkan eserlerin eseri görenler üzerindeki etkisi, eseri gören ve inceleyenlerde yarattığı hisler... olumlu veya olumsuz duygular.

Asli Cilek
: Sanat bizi bu dünyadan alıp, estetik ve içsel duygularımızı okşuyor, sorgulatıyor, ruhlarımıza iyi gelebiliyorsa ve bizi bambaşka alemlere götürebiliyor, bambaşka duygular yükleyebiliyorsa sanat dokunur...

Bana iyi bir sanat eserinin ilk hissettirdiklerinin bir çırpıda anlatımıydı

Nezihe Altuğ: Çünkü sanat sözün nakışıdır

Sanat sınırlandırılamayan bir disiplin türü olarak insan - insan ve insan doğa çelişkisinde araya girmeye devam eder, varlığını bir biçimde sürekli kılar. Sanatçının önünde ise yaratacağı daha soyut ve evrensel kavramlar onu beklemektedir. İşte o yüzden sanat dokunur... nakış gibi.


Sinem Baş
: Çok yanıtlayamıyorum sorularınızı kusura bakmayın. Sanat dokunur, çünkü sanat muhaliftir, yaraya dokunur, sanatçı da kendi yarasını anlattığı için olsa gerek.. sevgiler, kolaylıklar...

Mine Mucur: Sanat bir duygu ürünüdür, duyguyu karşıya vermek esastır o zaman da ilgi alanınıza giren sanat ürünleri sizi bir yanıyla yakalar etkiler.

Figen Sakaci: Zülfü yâre dokunur. Zülfü yâre'nin içerdiği bütün anlamlar diyelim. Aynı zamanda yaygın kullanım olarak güçlü olanları, gücü temsil edenleri rahatsız etmek demektir. Bu konuda hemfikiriz herhalde

Yoksa sanat sevgilinin saçına dokunur desem, mizah konusu olurdu herhalde

Pekiyi, ordan devam edeyim "sanat sevgilinin saçına dokunur, hatta çekiştirir, yolar, süpürge eder"...

Sonad Pelit: Sanat, aslında tüm hayatımıza ve en önemlisi ruhumuza dokunur... Müziksiz bir yaşam düşünülemeyeceği gibi, tiyatro, sinema, edebiyat... kısaca Güzel Sanatların her dalı insana yaşama sevinci verir..

Sanatçı, herkes tarafından fark edilmeyeni görebilen, değerlendirebilen, sunabilme özelliğine ve yaratıcılığına sahip, topluma karşı önemli sorumluluğu olan kişidir...


Kut Tuncay
: Sanatın elbette karakteri itibarıyla suya sabuna dokunur içeriği anlaşılır bu cümleden.

Bence sanat eğer sırf Kitch değilse mutlaka bir işaret de taşır karakterinde bile olsa...


Aysel Kul
: Sanat yüreğe dokunur, yaşama dokunur, anılara dokunur, acılara - sevinç'lere dokunur... hissettirir, alır götürür bazan uzaklara, bazan uçurur, bazan çok derin yaralara dokunur... algıladığınız, hissettiğinizde çoğu zaman...

Şükran Tokuş
: Sanat bir insanın yansımasıdır, ruhtur. Sanatla her şeyi biliriz yani dokunabiliriz.

Ben makyajımla dokundururum diğeri kalemiyle, bir başkası gücüyle... yani herkes yapabildiği sanatıyla dokundurabilir. Bu yüzden sanat dokunur.


Şükrü Eker
: Sanat dokunur ama bildiğiniz dokunma değil; kalbe dokunur, kanımızı da dolaşır hücrelerimize girer ve ruhunuzla bütün olur... "sizdeyim bunu dışarı yansıtırsınız" der.

Gerçek sanatçı yapmacık olmaz ruhundan, kalbinden insanları aktarır. Sanat da karşılıksız sevmek gerekir her şeyde para düşünürsek samimiyeti kalmaz ve hep amatör düşünürüz.

Kendinize iyi bakın, Can...


Hüray Koçak Korkmaz
: Sanat insan ruhunu ifade eder... yani insan ruhunun dışarıya yansımasıdır.. Ben müzikle dokunurum, diğeri resim ile bir diğeri dans ederek... v.b. Yani sanatın her bir öğesi insan ruhuna değer ve anlam kazanır.

Mehtap Kayın
: Bende ilk çağrıştırdığı yüreğe dokunması... Ama fazlası bünyeye dokunuyor olabilir mi? Yok yok, sanattan zarar gelmeyeceğine göre, yine mantıklı olan yüreğe dokunuyor olması, bence.

Nazlı Arman
: Sanat ve sanatçı dokunur ve dokundurur. Toplumda sanat adına yer edinmek adına en üst dokundurma alanıdır.

TC Gonul Hatay Eren: Sanat, siyaset ve bulunulan düzenle çatışma halindedir. Onlar için sanat yıkıcıdır. Onun için duygusal ve gerçek yaşantıdır.

MEHMET CAN DOĞAN İLE


-Merhaba 


Merhaba 


-Diyaloglarımız ilginizi çekiyor mu?


İlginç ve çağırıcı buldum.


-Katılmak ister misiniz?


Neden olmasın? ?


-Ne anlatmak istersiniz?


Sorulara bırakmayı tercih ederim.


-Sizce şiir nedir?


Siz bende ne görüyorsanız o çıkar.

Şimdi başladık mı?


-Evet, başladık. Derin derin bakan bir adam görüyorum ve ne gördüğünü merak ediyorum.


Bu diyaloğu başlatma isteğiniz sırasında, iki kitap arasında gidip geliyordum: Andrew Scull'un "Uygarlık ve Delilik"i ile Joseph Heath-Andrew Potter'ın ikilisinin "İsyan Pazarlanıyor"u. İlk sorunuz için yanıtım: Şiir, varlığın dile gelişidir.


-İsyan veya Delilikle ilgili değil olup bitecek olanlar, tümüyle doğal akışında ilerleyen güncel, anlık, kalıcı bir iş.

Delilik veya Saçmalık Notumuzdan sonra buradaki dengemiz tümüyle bozuldu çünkü o dönem katılımcıların çoğunluğu deliliği tercih ettiler....


Benim bir tercihim yok.


-Tercihiniz olmasa da bir yaşam biçiminiz hatta soranlara önerilerniz vardır?


"Delilik", bir durum; "delilik"i tercih ise bir seçimdir. Durumu yaşayana, bir öneride bulunmak anlamsız; tercih edene öneride bulunmak ise seçtiğinin sorumluluğunu taşıdığı sürece anlayışsızlıktır.


-Karışık oldu biraz da bizim insanımız  okuyan bir insan değil, karışık olunca zaten kafası dönecektir. Deli olduğunu iddia edenler dahilerin de deli olduğunu dolayısıyla aslında dahi oldukları gibi bir saçmalığa sığınarak cezai ehliyetten sıyrılmaya çalışıyordular.


Delilik ile dâhilik arasında kurulan ilişki, Ortaçağ Avrupası'ndaki zenginlerin fantezisinden beslendi. Yoksul deliler, iktidarın her tür anlayışsızlığı ile çok kötü muamelelere maruz kalırken; zenginlerin fantezi ürünü delileri, kendilerini meşrulaştıracak kavramlarla durumun konforunu yaşamak istedi.


-Foucault'un o eseri konu hakkında o kadar çok literatür deşeliyor ki ben ilk okuduğumda bir insan nasıl bu kadar arşiv tarar, nasıl konuya hakimiyet kurulur ve özellikle Fransız düşünürlerin ne derece güçlü dayanakları var konularında yeterince tatmin oldum. Cüzzamlılardan başlayarak "narren schif" dediği deliler gemisinin Avrupa' nın her yerinden deli toplayarak onlara dünyayı  gezdirdiği savları çok güçlü. Bizdekilerin tamamı deli istismarcısı bana göre şerefsiz insanlar çünkü delilik çok ciddi ve alaya alınamayacak bir hastalık ve onlar büyük acı yaşamış insanlar. Joker Filmi bu konuda tabuları darmadağın etti.


Kişiler, kendilerini bir şey üzerinden kurma telaşında veya paniğinde diyebilirim ben, yargılayamam.


-Yargılamadan nasıl yargıya varacağız, kendi kendimize de yargı, sorgu gerekmiyor mu, siz Foucault' tan ne anladınız?


Yargılara, durumlar üzerine düşünmeden varılır. Ben yargıyı, durumların kazandırdığı bilgi olarak görüyorum. Mesele, bu bilgi ile ne olunduğudur; başkalarını ne yapacağımız değil.


Foucault, Annales Okulu'nun mikro tarihçilerindendir. Sorunu onun kavrayışı ve soruna onun yaklaşımıyla sizin "bizde" gözettikleriniz arasında hiçbir ilgi yok.


Joker, hayattaki yaralanmaların getirdiği bir sonuç. Onun maskeli yaşamı, sadece bir deneyimin yansıması ve bu deneyim, hayattaki yaralanmalarla belirlenmiş. Elbette, maskeli yaşamlar var ama maskesizler de var. Sorunu, maskelemek gizem, mistisizm spekülasyonuna girişmektir. Tarih boyunca bu, o kadar çok yaşanmıştır ki.


-Sizce Batının özellikle devrim yapan Fransız düşünce sşsteminin; literatür oluşturma, detaylı analiz, kavram bilgisi, kavram oluşturabilme ve metodolojisi nasıl oluştu ve bizdeki eksiklik ile ezberci oluşumun sebepleri nelerdir?


Batı'da düşünsel ve bilimsel gelenek, başka bir deyişle kanon her zaman çok güçlüydü. Yeni gelen her şey, eskinin üzerinden gitti; eskiyi eleştirdi ve belki bazan yadsıdı da ama yok saymadı. Merdiven metaforu kuralım mı? Batı'da ilerleme/yükselme veya başka hangi sözcükle ifade edeceksek o, ahşap bir merdivene basamaklar çaka çaka sağlandı. Bizde ise basamak çakılmadan merdivenin iki yanındaki direklere tırmanma şeklinde bir ilerleme düşüncesi egemen oldu. Bu yüzden, bizde her yeni gelen, basamaklara basa basa yükselmiyor; tutunduğu direkten kayıp düşmüş olanların üstüne basarak ilerlemeye çalışıyor.


-Son şiirlerinizden birini rica edebilir miyiz?


Henüz tamamlamadığım bir şiirden üç birim aktarayım:


Herkes bir yerlerde eskir

kavıyla eskir hatıralarıyla eskir

bir dize sabah gelir gece gelir eskir

eksi bilmem kaç derecede

dağ doruklarına yakın

kalmış bir sevgilinin yüzü gibi

yıllar sonra karşılaşılmış bir ölüm eskizi


Genişleyen gül yaprağı bâkire gonca eskir

saymaca yaşam birer birer döker yaprağını

bittim ben eskir bir daha dönmez eskir

hangi şarkıdan hangi filmden hangi kitaptan

çalındıkça kapılaşan bir inanç eskir


perdenin salınımı eskidiği rüzgârın

bir tanıdık selamı olmayan duygulardan

ben de özledim de öteledim aleykümselam

eskir bir haram binlerce yalan

din eskir tapınaklarda çelikte köle

bu madalya sana bildiğin her şeyler için

yani ateşi sönmüş dumana


-Kelime bozumu ile dilin zenginleşeceği düşüncesinde misiniz, Yedi Ulu Ozan kimlerdir?


Ontik bir karşılığı varsa dile yeni sözcük kazandırma anlamında olmasa da ifade düzeyi zenginleşir. Var benim de böyle sözlerim, "kurtsama", "kinbilir", "nerdenbölmeliuzayıpgidenbiryemini", "ha bir kapınıyor çalı" gibi.


Dil, şairlerin atlasıdır. O da sayıya gelmez.


Hatta kimi zaman şairler değil de birer birer şiirler ululaşır. Biz söylerken atalar da söyler. Onun için, nasıl şu şu şu şair diye ad verebilirim?


-"Ben anlam değil duygu şairiyim" diyenlere ne dersiniz?


Şiirde "duygu" vardır ama "duygucu" olmak başka bir iddia/önermedir. Anlam, duyguyla da düşünceyle de gelir. Ben, duygulaşmış düşünceyi izlerim. "Duygu şairiyim" sözü, boş laftır.


-"Ne açar kimse kapım

Bad-ı sabadan gayrı" diyen şairin derdi nedir?


Metnin bütünlüğü bağlamında, yalnızlık içinde aşkın verdiği haz.


-"Bütün şairler yalancıdır" diyen Fuzuli doğrucu mudur, yalancı mıdır?


Bu, bir paradoks. Şair sözü yalandır diyen özne de bir şair olduğuna göre, şair sözü, hakikat olmalı.


-Fransız Şiirinin Türk Şiiri üzerine asit gibi boca edilip diz çöktürüldüğü ve Türk Şiirinin iflah olabilmesi için bu akımlardan kurtulması gereği fikrine ne dersiniz?


Bu kadar katı olmamak koşuluyla bilen/gören şairin benzerini görmesi doğal bir durum. Georg Trakl, "ve acı çekenin hemcinsleri de vardır" der; "hemcins" olmak ve "hemcins"ini bulmak memnuniyet vericidir. Nef'î de bunu böyle demiş: "Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil".


-Katkınız için teşekkür eder, şiir dolu günler dilerim.


Saygılarımızla


Teşekkür ederim, şiirin sağlığıyla...

278. DİYALOG
VATİKAN ÇALIŞANI ADNAN OKTAR


Arkadaşlığınız için teşekkür ederim. Diyaloglarımızda buluşmak dileğiyle
 
Ben de teşekkür ederim. Paylaşımlarda buluşmak üzere.
 

Adnan Hoca ile bir akrabalığınız var mı?

Çok şükür ki yok ayrıca ilk soran değilsiniz, sanırım ki son soran da olmayacaksınız...

İnsan merak ediyor ayrıca Oktar'ın anlamı nedir?

Haklısınız ben de olsam merak ederdim. Hun imparatoru Attillanın amcasının ismiymiş.

"Vay" 
Soyadınızla onur duyar mısınız?

Aslında şu Adnan Oktar ortaya çıkana kadar bir şikayetim ya da onur duyma gibi bi durumum yoktu. Şimdi soyadımı çok sevmiyorum.

Adam, baya ünlü ama "kurtarıcı" olduğunu bile söylüyor.

Zamanımızda bütün çatlaklar mesih olduklarını zannediyorlar.

Hiç merak edip A9 izlediniz mi?

Hiç merak etmedim, birkaç kere google yada face videolarına denk geldim.Tam bir sapıklık...

Bakımlı hanımlar ve beyler var ama portföyünde. Bir sürü de kitap yazmış..?

Bakımlı hanım ve beyler kafa çalışmayınca ne işe yarar! Kitapları da bit pazarlarında yerlerde sürünüyor.

Sizce bu kadar parayı nereden buluyorlar?
 
Valla çok iyi bilmiyorum arkasında nasıl bir cemaat ya da kim var ama sırtını dayadığı birileri var bu adamın.  Çok araştırmadım.
Siz biliyormusunuz?

Bence Vatikan.

Aaa, olabilir papanın cemaat uzantısı mı diyorsunuz?

Dünyadaki bütün dinci uzantılar Vatikan bağlantılıdır, bana göre. Evrim gerçeğini "bu delilerle" görmezden geldirebileceklerini zannediyorlar.

Aslında bizim ülkenin sorunları ve gündem tartışmaları o kadar yoğun ki ama bunu bir araştırmam lazım.

Ülkemizin sorunlarının temelinde de bana göre dincilik var...

E, herhalde somutun somutu, belli o. Dini alet edip yolunu bulan iktidar partisi var.

Aslında bir çeşit virüs bu.

Güzel benzetme.

O kadar çok tarikat hüküm sürüyor ve insanımızın zihnini ve ruh sağlığını mahvediyor ki bu ülkede, hayretler içinde kalırsınız.

Biliyorum. Eğitimsizlik demek isterim ama cahil kadar okumuşun da fanatiği oluyor bunu gözlemledim.

Neyse, son çalışmalarınızdan bir kaç tane buraya yapıştırabilir misiniz?

"Son çalışmalarım" derken resim den mi bahsediyorsunuz?

Evet.

Tabii bir ara koyarım ama şimdi çıkmam lazım. Size iyi pazarlar diliyorum, yanlış anlamayın arkadaşım bekliyor.

Ok. 2. Bölümde buluşmak dileğiyle.

:) byeeee



 
 


 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol