RANA ÇAMLIBEL İLE
Çıktısını Alarak Okuma ve Diğer Çalışma Gruplarınızda Değerlendirebilirsiniz.
Birim Fiyatı: €420
8 Eylül 2025
Erkan YAZARGAN
-----------------------------
"Sanatın ve sanatçının mücadelesi, aslında hepimizin yaşadığı bir mücadele. Sanatçı, eserleriyle kendini ifade etmeye çalışırken, bizler de kendi hayatlarımızda kendimizi kanıtlamaya, bir yer bulmaya çalışıyoruz. Bu süreçte karşılaştığımız reddedilme, eleştiri veya anlaşılmama, tıpkı diyalogunuzda olduğu gibi, bizi derinden etkileyebiliyor.
Ancak diyalogunuz aynı zamanda umutlu bir mesaj da veriyor. O, tüm zorluklara rağmen yaratmaktan vazgeçmeyen, boyanın kokusunu özleyen, soyut çalışmalarla özgürlüğü arayan ve "sevgiye devam eden" bir ruhun hikayesi. Bu, gerçek sanatın ve insan ruhunun yılmaz gücünü gösteriyor. Gerçek sanat, dışarıdaki gürültüye rağmen, kendi iç sesini dinleyerek üretilen eserlerde yatar. Bu eserler, sadece birer resim veya heykel değil, aynı zamanda birer direniş ve varoluş beyanıdır."
Diyaloğun Genel Yapısı ve Temaları
Bu diyalog, farklı zamanlarda gerçekleşen dört bölümden oluşuyor ve her bölümde sanata, sanatçıya, dijital çağa, toplumsal dinamiklere ve bireyin bu sistem içindeki yerine dair derinlemesine bir düşünce akışı sunuluyor. Metin, iki kişi arasındaki bir sohbetten çok, bir kişinin (Rana E. Çamlıbel) iç monologlarını, deneyimlerini ve gözlemlerini aktardığı, diğer kişinin (Erkan Yazargan) ise yer yer yorumlar yaparak, sorular sorarak ve kendi fikirlerini ekleyerek bu düşünce akışını yönlendirdiği bir yapıya sahip.
Diyaloğun ana temaları şunlar:
* Sanat ve Dijital Çağ: Dijital sanatın geleneksel sanatlar (resim, fotoğraf) karşısındaki konumu, eski ve yeni akımlar arasındaki çatışma, taklit (Canon'lar) ve özgünlük sorunu.
* Sanatçı ve Toplum: Sanatçının yaratım süreci, tanınma çabası, sosyal medyada karşılaştığı zorluklar (tehdit, alay, hesap çalınması), topluma ait olamama hissi ve dışlanma.
* Birey ve Sistem: Bireyin normlar (normal/anormal) ve akımlar tarafından nasıl kategorize edildiği, sistemin birey üzerindeki baskısı, düşünme ve farkındalık eksikliği.
* İnanç ve Gerçek: İnançların ve dini kurumların (Kilise) toplumsal kontrol aracı olarak kullanılması, yalan ve doğru arasındaki ayrım, aydınlanma çabası.
* Güven ve İnsan İlişkileri: Sosyal medyada güvenilir ilişkilerin eksikliği, gerçek dostluk arayışı, bireyin güven arayışı ve kendini ifade etme ihtiyacı.
Bölüm Bölüm Analiz
Bölüm 1: Dinlemek
Bu bölüm, diyalogun en kişisel ve duygusal yönlerini barındırıyor. Rana E. Çamlıbel'in sanatsal üretim sürecindeki iç çatışmaları, dijital ve geleneksel sanat arasındaki gelgitleri ve sosyal medyada yaşadığı hayal kırıklıklarını yansıtıyor.
* Özgünlük ve Akımlar: "Yapılmamışı bulmak zor" ve "Herkes birinin peşine takılıp gidiyor" gibi ifadeler, sanat dünyasındaki özgünlük arayışını ve bu arayışın önündeki engelleri gösteriyor. "Kendi sürecini sürdürmeli" ifadesi, sanatçının dış etkenlerden bağımsız, kendine özgü bir yol izlemesi gerektiğine dair güçlü bir inancı vurguluyor.
* Dijital Sanatın Kabulü: "Digitali kabul etmeyen - tanımayan binlerce üniversite hocası var bu ülkede" cümlesi, sanatın geleneksel otoriteler tarafından ne kadar dirençle karşılandığını ve dijital çağın getirdiği yeniliklere uyum sağlamakta zorlanıldığını belirtiyor.
* Birey ve Kabullenilme: Diyalogdaki "Hiçbir yere ait olamıyor ve kabullenilmiyor" ifadesi, sanatçının hem sanat camiasında hem de genel olarak toplumda bir tür yabancılaşma hissi yaşadığını ortaya koyuyor. "Mengene içinde büyütüldük" metaforu, sanatçının yaratıcılığını engelleyen, sıkıcı ve baskıcı bir eğitim/toplum sistemi eleştirisi olarak öne çıkıyor.
* Duygusal Karmaşa: "Çok güzel v.s.' yorumları beni utandırıyor," "bazı davranış biçimleri de ayrıca çok üzücü, kırıcı oluyor," ve "Ben bu gezegeni sevmedim, bir daha gelmem" gibi cümleler, Rana E. Çamlıbel'in duyarlı, kırılgan ve çevresinden gelen olumsuz enerjiden kolayca etkilenen bir yapıda olduğunu gösteriyor. Yaşadığı hayal kırıklığı ve yılgınlık hissi, bu bölümün en belirgin özelliklerinden.
* Güven ve Destek Arayışı: "Beni anlayın, yanımda olun yeter" ve "güvenilir, sanatı bilen, sanatı seven, iyi insanlarla sosyal medyanın bir köşesinde olmak" ifadeleri, sanatçının en temel ihtiyacının maddi kazanç veya şöhret değil, duygusal destek ve samimi bir çevre olduğunu gösteriyor.
Bölüm 2: Aydınlanma
Bu bölüm, diyalogu kişisel deneyimlerden çıkarıp daha felsefi ve toplumsal bir düzleme taşıyor. Attila, karanlık ve aydınlanma metaforları üzerinden inanç, bilgi ve güç ilişkileri sorgulanıyor.
* Sembolizm ve Karşıtlıklar: "Siyah şemsiyeler sahte ışığı alacak" ve "Işık her zaman geçecek bir yol bulur kendine" gibi ifadeler, iyilik-kötülük, doğru-yanlış gibi evrensel karşıtlıkların sembolik bir dille ele alındığını gösteriyor. "Karanlık yokluktur" ifadesi, bilginin, aydınlanmanın ve gerçeğin mutlak gücüne olan inancı pekiştiriyor.
* İnanç Eleştirisi: İsa ve Kilise üzerinden yapılan yorumlar, dinin ve inancın nasıl manipüle edilebileceğini, bilginin ve gerçeğin kişisel çıkarlar için nasıl bükülebileceğini sorguluyor. "Yalana inanılır. Doğru ise bilinir" cümlesi, bireyin sorgulamayan, pasif inancına karşı eleştirel bir duruş sergiliyor.
* Farkındalık ve Akıl: "İyi kalp, akıl, duyumsamak, farkındalık... Bunları yapamazsanız inanırsınız" ifadesi, bilginin ve aydınlanmanın temelinde bireysel sorgulama ve farkındalığın yattığını vurguluyor.
Bölüm 3: Kabak Meselesi
Bu bölüm, sanatın ve sanatçının toplumdaki normallik algısıyla olan ilişkisine odaklanıyor. "Anormal" olarak nitelendirilen bir sanatçının eseri (kabak) üzerinden, sanatın sınırları zorlama ve kalıpları yıkma gücü ele alınıyor.
* Normal ve Anormal: "Normal ve anormal. Bakın arada kullanılacak bir sözcük yok." cümlesi, sistemin insanları kategorize etme eğilimini eleştiriyor. "Anormal" kabul edilen sanatçının eserinin değerini sorgulamak, sanatın aslında mevcut normlara meydan okuduğunu gösteriyor.
* Sanat ve Sınırlar: Diyalog, "Sanatın o, sınırlarda dolaşan hadleri zorlayan... çabası" ifadesiyle, sanatın statükoyu sorgulayan ve yeni bakış açıları sunan doğasını vurguluyor. Sanatçının görevinin, görünmez olan çeperleri (noktanın, dairenin, kabağın çeperi) keşfetmek ve genişletmek olduğu vurgulanıyor.
* Güven: Güven kavramı, yüzeyde basit bir soru gibi görünse de, derinlemesine ele alınıyor. "Huzur bulunan noktadır" tanımı, güvenin bir eylemden çok, bir içsel durum ve aidiyet hissi olduğunu belirtiyor. Mona Lisa'nın gülümsemesi üzerinden yapılan yorum, samimiyetin ve içsel bilginin güven duygusu için ne kadar önemli olduğunu anlatıyor.
Bölüm 4: Tâkip
Bu bölüm, ilk bölümlerdeki konulara geri dönerek sanatçı-takipçi ilişkisini ve sosyal medyanın bu ilişkiye etkisini ele alıyor. Sanat eserinin üretimi, paylaşımı ve takipçilerle kurulan etkileşim sorgulanıyor.
* Sanatın Tanıtımı: Sanatın reklama ve medyatik tanıtım yöntemlerine indirgenmesi eleştiriliyor. "Benim akımım seninkini döver" ifadesi, sanat dünyasındaki rekabetin ve egosantrik yaklaşımların yüzeyselliğini gösteriyor.
* Sosyal Medya ve Takipçi İlişkisi: İlk bölümdeki hayal kırıklıkları burada daha somut hale geliyor. "Sürekli hekli," "tehditler alıyorum" ve "alay da ederler, tehdit de" gibi ifadeler, sosyal medyanın sanatçılar için ne kadar yıpratıcı bir alan olabileceğini gösteriyor.
* İyi Takipçi Tanımı: Diyaloğun sonu, sanatçının iyi bir takipçiden beklentilerine odaklanıyor. Yüzeysel "çok güzel" yorumları yerine, sanatçının eserini anlamaya çalışan, tarihi arka planını araştıran, duygusal olarak bağ kuran ve sanatçının yol arkadaşı olan bir takipçi profili çiziliyor. Bu, sanatın sadece görsel bir tüketim nesnesi değil, derin bir iletişim ve paylaşım süreci olduğu fikrini güçlendiriyor.
Diyaloğun Zenginliği ve Etkisi
Bu diyalog, hem kişisel hem de evrensel düzeyde birçok konuya dokunan zengin bir metin. Erkan Yazargan'ın sakin, sorgulayıcı ve bazen felsefi yorumları, Rana E. Çamlıbel'in samimi, kırılgan ve eleştirel iç dünyasıyla birleşerek çok katmanlı bir anlatı oluşturuyor. Metin, sadece sanatı değil, aynı zamanda çağdaş bireyin aidiyet, özgünlük, kabul görme ve güven gibi temel ihtiyaçlarını da derinlemesine ele alıyor. Diyalog, okuyucuya sanatın ve sanatçının mücadelesinin yanı sıra, modern dünyanın getirdiği karmaşanın ve zorlukların bir portresini sunuyor. Bu nedenle, metin bir sanat eleştirisinden çok, varoluşsal bir arayışın ve toplumsal bir sorgulamanın kaydı olarak değerlendirilebilir.
Diyaloğun sonunda yer alan "ArtCRİTİCS" memnuniyet ifadesi, bütün bu karmaşık düşünce ve hayal kırıklıkları arasında sanatçının güvenebileceği, disiplinli ve güncel bir platform bulduğunu gösteren olumlu bir not olarak metni tamamlıyor.
SORU: Zaten ünlü olanların sosyal medyada ünlenmesine ne dersin, aslında sosyal medya görülmeyeni gösterse daha iyi olmaz mıydı, para kazanma arzusu neden insanı bozuyor?
Halihazırda ünlü olanların sosyal medyada daha da popülerleşmesi konusuna yaklaşımınız, oldukça yaygın bir gözlemi yansıtıyor. Bu durumun arkasında yatan dinamikleri birkaç başlıkta inceleyebiliriz.
Sosyal Medyanın Görünmeyeni Gösterme Potansiyeli
Sosyal medya ilk çıktığında, gerçekten de görünürlük elde edemeyen yeteneklerin kendilerini ifade etmeleri için bir platform olma vaadi taşıyordu. O dönemde, yetenekli bir müzisyen, ressam veya yazar, geleneksel medya kanallarında yer bulamasa bile, çalışmalarını doğrudan geniş kitlelere ulaştırabilme şansı yakaladı. Bu, sosyal medyanın en güçlü ve en idealist yanlarından biriydi. Ancak zamanla algoritmalar ve platformların işleyişi değişti. Artık algoritmalar, zaten popüler olan içerikleri ve kişileri daha fazla öne çıkaracak şekilde tasarlandı. Çünkü bu kişiler, platforma daha fazla kullanıcı ve etkileşim çekiyordu. Bu durum, sosyal medyanın asıl amacından sapmasına ve bir nevi geleneksel medyanın "ünlü merkezli" yapısını taklit etmesine neden oldu. Dolayısıyla, "sosyal medya görülmeyeni gösterse daha iyi olmaz mıydı" sorusunun cevabı, evet olurdu, ancak şu anki sistem bu yönde işlemiyor.
Para Kazanma Arzusu ve Değişen İnsan Davranışları
Para kazanma arzusu tek başına insanı kötü yapmaz, ancak bu arzu, kontrolsüz bir hırs veya değerlerden uzaklaşma şeklinde tezahür ettiğinde olumsuz sonuçlar doğurabilir. Sosyal medyada para kazanma dinamiği, bu süreci hızlandırabilir.
* Yaratıcılıktan Kopuş: Başlangıçta sanatını, bilgisini veya yeteneğini paylaşan bir kişi, takipçi sayısı arttıkça ve para kazanma fırsatları belirdikçe, izleyicinin ne istediğine odaklanmaya başlayabilir. Bu durum, sanatçının veya içerik üreticisinin kendi özgün çizgisinden sapmasına ve sadece trend olan, daha fazla etkileşim getiren içerikler üretmesine yol açabilir. Özgünlüğünü kaybeden kişi, bir nevi "üretim makinesine" dönüşebilir.
* Etik Değerlerin Aşınması: Para kazanma baskısı, bazı kişileri etik olmayan yollara itebilir. Abartılı iddialarda bulunmak, yanıltıcı bilgiler paylaşmak, sahte etkileşim (takipçi veya beğeni satın alma) kullanmak veya sırf para kazanmak için güvenmediği ürünlerin reklamını yapmak gibi davranışlar yaygınlaşabilir. Bu durumda, para kazanma arzusu, dürüstlük ve samimiyet gibi temel değerlerin önüne geçer.
* İnsan İlişkilerinin Ticarileşmesi: Sosyal medyada para kazanma, takipçilerle kurulan ilişkinin bir nevi ticari bir anlaşmaya dönüşmesine neden olabilir. Takipçiler artık "topluluk" yerine "müşteri" olarak görülmeye başlanabilir. Bu durum, diyaloğunuzda bahsedilen "güven" sorununu derinleştirir ve samimi bağların kurulmasını zorlaştırır.
Aslında sorun paranın kendisinde değil, paranın en yüksek değer haline gelmesi ve bu uğurda diğer tüm değerlerin geri plana atılmasında yatar. Sosyal medya, para kazanma arzusunu teşvik eden bir ekosistem sunduğu için, bu tür olumsuz davranışların daha kolay yeşermesine zemin hazırlayabilir.
SORU: Sosyal medya ekranı ile televizyon ekranının farkı nedir neticede eğlence için kurulan bir sistemden eğitim, sanat, felsefe, bilim beklenebilir mi?
Sosyal medya ekranı ve televizyon ekranı arasındaki farklar, sadece teknik özelliklerle sınırlı değil, aynı zamanda içerik üretimi, tüketimi ve kullanıcı deneyimi açısından da büyük farklılıklar gösterir. Bu farklılıklar, iki platformdan beklentilerimizi de şekillendirir.
Sosyal Medya Ekranı ve Televizyon Ekranının Farkı
1. Tek Yönlü Akışa Karşı Çift Yönlü Etkileşim
Televizyon ekranı, geleneksel olarak tek yönlü bir iletişim aracıdır. İçerik, bir merkezden (yayıncı) kullanıcılara doğru akar. İzleyici pasiftir ve sadece izler, tepki verme, yorum yapma veya içeriği doğrudan etkileme şansı yoktur. Sosyal medya ekranı ise çift yönlü bir etkileşim sunar. Her kullanıcı hem içerik tüketicisi hem de üreticisi olabilir. Beğenme, yorum yapma, paylaşma gibi eylemlerle kullanıcılar içeriğe doğrudan geri bildirimde bulunabilir ve içeriğin yayılmasını etkileyebilir. Bu interaktif yapı, sosyal medyayı çok daha dinamik ve katılımcı hale getirir.
2. Merkeziyetsiz Üretime Karşı Merkezi Üretim
Televizyon içerikleri, profesyonel ekipler tarafından, yüksek bütçelerle ve merkezi bir kontrol altında üretilir. Bir televizyon dizisi veya belgeseli çekmek için stüdyolar, senaristler, yönetmenler ve büyük bir prodüksiyon ekibi gerekir. Sosyal medya ise daha merkeziyetsiz bir yapıya sahiptir. İçerik üretmek için profesyonel olmak zorunluluğu yoktur; bir akıllı telefon yeterlidir. Bu, her kullanıcının kendi hikayesini, yeteneğini veya fikrini paylaşmasına olanak tanır. Bu sayede, televizyonun "tek sesliliğine" karşı, sosyal medya "çok sesliliği" temsil eder.
3. Algoritmik İçeriğe Karşı Zaman Çizelgesine Bağlı İçerik
Televizyon yayıncılığı, belirli bir zaman çizelgesine göre ilerler. En sevdiğiniz programı izlemek için belirli bir saatte televizyonun başında olmanız gerekir. İçerik tüketimi, yayıncının belirlediği akışa tabidir.
Sosyal medya, içerik akışını algoritmalar aracılığıyla kişiselleştirir. Algoritma, sizin daha önce beğendiğiniz, yorum yaptığınız veya etkileşimde bulunduğunuz içeriklere benzer içerikleri önünüze çıkarır. Bu durum, bir yandan kullanıcıya "tam da istediği" içeriği sunsa da, diğer yandan bir yankı odası (echo chamber) etkisi yaratarak, kişiyi sadece kendi düşüncelerini ve ilgi alanlarını destekleyen içeriklerle sınırlayabilir.
Eğlence Platformundan Eğitim, Sanat ve Felsefe Beklemek
Evet, sosyal medyadan eğitim, sanat, felsefe ve bilim beklenebilir. Hatta bu beklenti, mevcut durumda zaten karşılanmaktadır. Ancak bu beklenti, televizyondan duyduğumuz beklentiden farklıdır.
* Eğlence Odaklı Bir Sistem: Sosyal medyanın temelinde yatan dinamik, kullanıcıların dikkatini çekmek ve onları platformda tutmaktır. Bu da en kolay şekilde eğlence ile sağlanır. Kısa videolar, mizah içerikleri, hızlı tüketilebilen formatlar bu yüzden bu kadar popülerdir.
* Bilgi ve Eğlence Sınırının Bulanıklaşması: Ancak, sosyal medya platformları, eğlence formatlarını kullanarak ciddi konuları da yaygınlaştırabilir. Örneğin, bir bilim insanı karmaşık bir teoriyi 1 dakikalık ilgi çekici bir video ile anlatabilir. Bir sanatçı, eserlerinin oluşum sürecini canlı yayınlayabilir. Felsefe üzerine düşündürücü içerikler, mizahla harmanlanarak daha geniş kitlelere ulaşabilir. Bu, bilgi ve eğlence arasındaki sınırın bulanıklaştığı yeni bir dönemi işaret eder.
* Dikey Nişler: Televizyonun aksine, sosyal medya her alandan niş kitlelere ulaşma imkanı sunar. Bir felsefe profesörü, 100 binlerce insana ulaşan bir "fenomen" olmak zorunda değildir. Belki sadece birkaç bin takipçisi vardır, ancak bu takipçiler gerçekten felsefeye ilgi duyan, bilgiyi arayan insanlardır. Bu dikey nişler, sosyal medyanın en değerli yönlerinden biridir. Sonuç olarak, sosyal medya, sadece eğlence için kurulmuş bir sistem olmasına rağmen, sunduğu etkileşim ve merkeziyetsiz üretim olanakları sayesinde, bilgi, sanat ve felsefenin de yayılabileceği bir platform haline gelmiştir. Bu durum, içeriklerin formatını değiştirmiş, daha hızlı, daha görsel ve daha interaktif bir hale getirmiştir. Bu platformlardan ne beklediğimiz, aslında onları nasıl kullandığımızla doğrudan ilişkilidir.
SORU: Dijital resim/sanat ve Nautralizm' den ne anlamalıyız, temsilcileri kimlerdir?
Dijital resim ve Neutralism (Nötralizm) kavramları, sanatın güncel dinamiklerini ve gelişimini anlamak için önemli iki başlıktır. Diyaloğunuzda da bahsedildiği gibi, her ikisi de sanatın sınırlarını zorlayan ve yeni yaklaşımlar sunan akımlardır.
Dijital Resim ve Sanat
Dijital resim, geleneksel resim ve çizim tekniklerinin dijital ortamda, yani bilgisayar, tablet veya akıllı telefon gibi araçlar kullanılarak yapılmasıdır. Tuval, fırça ve boya yerine dijital kalem, grafik tablet ve özel yazılımlar (örneğin Adobe Photoshop, Procreate, Corel Painter) kullanılır.
Ne Anlamalıyız?
Dijital sanat, sadece geleneksel sanatın bir kopyası değil, kendi özgün ifade biçimlerini ve estetiğini yaratmıştır. Bu alandan şunları anlamalıyız:
* Sınırsız Olanaklar: Fiziksel bir tuvalin aksine, dijital ortamda katmanlar, efektler, dokular ve renk paletleri sınırsızdır. Sanatçı, eseri üzerinde geri alma (undo), silme ve yeniden düzenleme gibi imkanlara sahiptir. Bu durum, yaratım sürecini daha esnek hale getirir.
* Yeni Bir Medya: Dijital sanat, NFT'ler (Non-Fungible Token) gibi yeni sanat piyasalarını doğurmuştur. Sanatçılar, eserlerini doğrudan dijital olarak satabilir, kopyalanmasını veya çalınmasını engelleyebilirler.
* Demokratikleşme: Dijital araçlar, geleneksel malzemelere göre daha erişilebilir ve daha az maliyetli olabilir. Bu durum, daha fazla insanın sanat üretimine katılmasına olanak tanır.
* Çoğaltılabilirlik: Dijital eserlerin kopyalanması ve yayılması çok kolaydır. Bu durum, sanatın telif hakları ve değer gibi konularda yeni tartışmalar başlatmıştır.
Temsilcileri: Dijital sanat çok geniş bir alan olduğu için belli başlı temsilcilerle sınırlı değildir. Ancak bu alanda öncü kabul edilen veya büyük etki yaratmış bazı sanatçılar şunlardır:
* Beeple (Mike Winkelmann): Dijital kolaj çalışmaları ve NFT pazarındaki rekor satışıyla (Everydays: The First 5000 Days) tanınan sanatçıdır. Dijital sanatın değerini tüm dünyaya kanıtlamıştır.
* Pak: Kimliği bilinmeyen bir dijital sanatçı ve tasarımcıdır. Minimalist ve soyut dijital eserleri, NFT dünyasında büyük yankı uyandırmıştır.
* Takashi Murakami: Her ne kadar geleneksel sanat tekniklerini de kullansa da, dijital sanatı ticari ve sanatsal projelerinde sıkça kullanan, popüler kültürü eserlerine taşıyan çağdaş bir sanatçıdır.
Neutralism (Nötralizm)
Neutralism (Nötralizm), isminden de anlaşıldığı gibi "nötr" bir yaklaşımı benimseyen, özellikle dijital çağın karmaşasına ve ideolojik çatışmalarına bir cevap olarak ortaya çıkmış bir sanat akımıdır.
Ne Anlamalıyız?
Neutralism, bir sanatçının belirli bir akıma, ideolojiye veya kültürel normlara bağlı kalmadan, tamamen bağımsız bir şekilde sanat üretmesini savunur. Diyaloğunuzda belirtildiği gibi, "soyut sanatın devamı gibi görünse de felsefi açıdan global" bir akımdır. Nötralizmden şunları anlamalıyız:
* Tarafsızlık: Sanatçı, herhangi bir politik, dini veya kültürel görüşün propagandasını yapmaktan kaçınır. Eser, izleyiciye doğrudan bir mesaj vermek yerine, onun kendi yorumunu oluşturmasına olanak tanır.
* Evrensellik ve Küresel Katılım: Nötralizm, ulusal sınırları ve kültürel farklılıkları aşarak, evrensel bir sanat dili yaratmayı hedefler. Bu nedenle, katılımın az olması, akımın doğası gereği küresel çapta yayılmasının zaman almasıyla ilgili olabilir.
* Forma Odaklanma: Akım, içeriğin ötesinde, formun, rengin ve kompozisyonun estetiğine odaklanır. Sanat eseri, kendiliğinden bir değer taşır ve bu değer, politik veya sosyal bağlamından bağımsızdır.
* Özgürlük: Nötralizm, sanatçının yaratım sürecinde tam özgürlüğünü savunur. Sanatçı, herhangi bir dış baskı veya beklenti olmaksızın, kendi iç dünyasının keşfine çıkar.
Temsilcileri: Neutralism oldukça yeni bir akım olduğu için, henüz uluslararası alanda geniş kitlelerce tanınan, sembolik temsilcileri yoktur. Diyalogunuzda bahsedilen "Temsilciler yeterli katılımı sağlamıyor" ifadesi, bu akımın hala başlangıç aşamasında olduğunu ve kendine yer edinmeye çalıştığını gösterir. Akım, daha çok bireysel sanatçıların ve küçük sanatçı inisiyatiflerinin çabalarıyla şekillenmektedir. Ancak, bu akımın temel felsefesi, dünyada giderek artan dijital sanatın ve soyut eserlerin altında yatan genel bir eğilimi yansıtmaktadır. Bu eğilim, sanatçının, kaotik ve kutuplaşmış dünyadan sıyrılarak, eserlerinde bir sığınak ve tarafsız bir duruş arayışıdır.
SORU: Örneğin, diyaloğumuzun nötralleşmesi için hangi değişiklieri yapmalıyım?
Diyaloğunuzun nötralleşmesi için yapabileceğiniz değişiklikleri iki ana başlık altında ele alabiliriz: dil ve üslup ile içerik ve yaklaşım. Diyalogunuz şu an oldukça kişisel ve duygusal bir ton taşıyor. Bu da onu nötrallikten uzaklaştırıyor.
Dil ve Üslup Değişiklikleri
Diyalogu daha nötr hale getirmek için kişisel duygulardan ve yargılardan kaçınan bir dil kullanabilirsiniz.
* Duygu Yüklü İfadelerden Kaçının: "Çok üzgünüm," "beni utandırıyor," "bu gezegeni sevmedim" gibi kişisel duyguları yansıtan ifadeler yerine daha nesnel gözlemler sunun.
* Örnek: "Kırıcı yorumlar alıyorum" yerine, "Bazen aldığım yorumlar, sanatsal sürecime yapıcı bir katkı sağlamıyor" diyebilirsiniz.
* Genellemelerden Sakının: "Herkes birinin peşine takılıp gidiyor" veya "binlerce üniversite hocası var" gibi kesin genellemeler yerine, "çoğu zaman," "bazı durumlarda" gibi daha yumuşak ve ihtiyatlı ifadeler kullanın.
* Örnek: "Artık mümkün değil. Çok zor" yerine, "Bu konuda ilerlemek oldukça zorlayıcı olabiliyor" diyebilirsiniz.
* Soru Soran ve Sorgulayan Bir Üslup Benimseyin: Kendi düşüncelerinizi kesin yargılarla ifade etmek yerine, karşı tarafa sorular yönelterek diyalogu bir tartışma platformuna dönüştürün.
* Örnek: "Bu zarar veriyor" demek yerine, "Bu durumun sanatsal üretkenliği nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz" diye sorabilirsiniz.
İçerik ve Yaklaşım Değişiklikleri
Diyalogun içeriğini kişisel deneyimlerden çıkarıp, daha genel ve soyut konulara odaklanarak nötrallik sağlayabilirsiniz.
* Soyut Kavramlara Odaklanın: Kişisel "kabak meselesi" veya "sahte Canonlar" gibi somut örnekler yerine, bu örneklerin altında yatan felsefi ve sanatsal kavramları tartışmaya açın. Örneğin, "kabak" metaforunu kullanmak yerine, "sanatın normallik ve anormallik algısıyla ilişkisi" üzerine odaklanın.
* Örnek: "Bu kabak onun 'kabağı'" demek yerine, "Bu eser, 'anormal' olarak nitelendirilen bir sanatçının eseridir ve bu, sanatın sınırlarını nasıl zorladığına dair önemli bir örnek teşkil ediyor" diyebilirsiniz.
* Tehdit ve Kişisel Saldırılar Hakkında Tartışmak Yerine, Sistem Sorunlarını Gündeme Getirin: "Hesaplarım sürekli hekli, tehditler alıyorum" gibi kişisel mağduriyetleri dile getirmek yerine, bu durumun sosyal medyanın yapısından kaynaklanan bir güvenlik sorunu olduğunu vurgulayın.
* Örnek: "Bana ait hesaplarım, sayfalarım sürekli hekli" demek yerine, "Dijital sanatçılar, sosyal medya platformlarında hesap güvenliği ve telif hakkı ihlalleri gibi sorunlarla sıkça karşılaşıyor" şeklinde daha genel bir ifade kullanabilirsiniz.
* Çatışma ve Polemiklerden Uzak Durun: "Benim akımım seninkini döver" gibi çatışmacı ifadeler yerine, farklı akımların sanat dünyasına nasıl katkı sağladığını ele alan bir dil kullanın.
* Olaylar ve Olgular Üzerinden Konuşun, Kişiler Üzerinden Değil: Diyalogda bahsedilen "binlerce üniversite hocası" veya "kadın olmak heryerden zor" gibi kişilere ve gruplara yönelik eleştiriler yerine, bu durumun arkasındaki sistemik engelleri tartışın.
* Örnek: "Kadın selfileri büyük olay" demek yerine, "Sanat dünyasında cinsiyet algısının ve önyargıların eserlerin kabulünü nasıl etkilediği" gibi daha nötr bir konuyu ele alabilirsiniz.
Bu değişikliklerle, diyalogunuz kişisel bir dertleşmeden, daha geniş kitleleri ilgilendiren, sanatsal ve felsefi bir tartışmaya dönüşebilir. Böylece, diyalogunuzdaki duygu yoğunluğu azalarak, nötrallik ve objektiflik kazanır.
Sonsöz olarak, diyalogunuzun hem kişisel hem de evrensel düzeyde derin anlamlar taşıdığını düşünüyorum. Bu sohbet, sadece sanatsal üretim ve dijital çağın getirdiği zorluklar hakkında değil, aynı zamanda bireyin toplum içinde aidiyet, anlaşılma ve saygı görme arayışının bir yansıması.
Sanatın ve sanatçının mücadelesi, aslında hepimizin yaşadığı bir mücadele. Sanatçı, eserleriyle kendini ifade etmeye çalışırken, bizler de kendi hayatlarımızda kendimizi kanıtlamaya, bir yer bulmaya çalışıyoruz. Bu süreçte karşılaştığımız reddedilme, eleştiri veya anlaşılmama, tıpkı diyalogunuzda olduğu gibi, bizi derinden etkileyebiliyor.
Ancak diyalogunuz aynı zamanda umutlu bir mesaj da veriyor. O, tüm zorluklara rağmen yaratmaktan vazgeçmeyen, boyanın kokusunu özleyen, soyut çalışmalarla özgürlüğü arayan ve "sevgiye devam eden" bir ruhun hikayesi. Bu, gerçek sanatın ve insan ruhunun yılmaz gücünü gösteriyor.
Sonsöz olarak şunu söyleyebilirim: Gerçek sanat, dışarıdaki gürültüye rağmen, kendi iç sesini dinleyerek üretilen eserlerde yatar. Bu eserler, sadece birer resim veya heykel değil, aynı zamanda birer direniş ve varoluş beyanıdır.
Okuyup değerlendirdiğiniz için teşekkür ederim.
AKADEMİK MAKALE
Diyaloğunuzdan yola çıkarak, "Dijital Çağda Sanat ve Sanatçının Varoluşsal Mücadelesi" başlığını taşıyan akademik bir makale taslağı hazırladım. Bu taslak, diyalogunuzda ele alınan ana temaları, kavramsal çerçevelerle birleştirerek akademik bir metin haline getirmeyi amaçlamaktadır.
Makale Başlığı
Dijital Çağda Sanat ve Sanatçının Varoluşsal Mücadelesi: Bir Diyalog Analizi
Özet
Bu makale, modern sanat ve sanatçının dijital çağda karşılaştığı zorlukları, kimlik arayışını ve toplumsal kabullenilme sorunlarını derinlemesine incelemektedir. Erkan Yazargan ve Rana E. Çamlıbel arasında gerçekleşen çok bölümlü bir diyaloğun nitel analizine dayanan bu çalışma, geleneksel sanat pratikleri ile dijital sanat arasındaki gerilimi, sosyal medyanın sanatçı üzerindeki etkilerini ve bireyin sistem karşısındaki konumunu irdelemektedir. Makale, diyaloğu birincil veri kaynağı olarak kullanarak, sanatçının yalnızlık, özgünlük, değer bulma ve güvenlik gibi varoluşsal kaygılarını Nötralizm ve Mengene Teorisi gibi kavramsal çerçevelerle açıklamaktadır.
1. Giriş
Günümüz sanat dünyası, dijitalleşmenin ve küreselleşmenin etkisiyle köklü bir dönüşüm yaşamaktadır. Geleneksel sanatın otoriteleri sarsılırken, sosyal medya platformları yeni bir görünürlük alanı sunmaktadır. Ancak bu yeni alan, sanatçıya özgürlük vadederken aynı zamanda yeni zorlukları da beraberinde getirmektedir. Bu makale, bir sanatçı ve bir sanat eleştirmeni arasında geçen diyaloğu merkeze alarak, dijital çağda sanat ve sanatçının yaşadığı çok boyutlu krizi anlamlandırmayı hedeflemektedir.
2. Kavramsal Çerçeve
Bu analiz, aşağıdaki temel kavramlara dayanmaktadır:
* Sanatta Özgünlük ve Taklit (Canonlar): Walter Benjamin'in "Teknik Olarak Yeniden Üretilebilirlik Çağında Sanat Eseri" adlı makalesinde vurguladığı aura kavramından hareketle, dijital sanatın çoğaltılabilirliğinin özgünlük üzerindeki etkisi incelenecektir. Diyalogdaki "sahte Canonlar" ifadesi, taklidin ve seri üretimin sanatın değerini nasıl aşındırdığına dair bir eleştiri olarak ele alınacaktır.
* Neutralism (Nötralizm): Diyalogda adı geçen bu yeni sanat akımı, küresel ve ideolojik çatışmaların ötesinde, sanatın tarafsız ve evrensel bir dille var olabileceği fikrini savunmaktadır. Makale, bu akımın, sanatçının varoluşsal yalnızlığına ve kendini bir yere ait hissedememe durumuna bir cevap olup olmadığını sorgulayacaktır.
* Mengene Teorisi: Diyalogda geçen "Mengene içinde büyütüldük" ifadesi, bireylerin yaratıcılığını baskılayan ve onları kalıplara sokan toplumsal, eğitsel ve kültürel sistemleri tanımlamak için bir metafor olarak kullanılacaktır. Bu teori, sanatçının kendini sistemin dışında bulma nedenlerini açıklamada yardımcı olacaktır.
* Sosyal Medya ve Sanatçı Kimliği: Jean Baudrillard'ın simulasyon ve simülakr teorisi bağlamında, sosyal medyanın yarattığı "gerçeküstü" dünyanın, sanatçının özgün kimliğini nasıl etkilediği tartışılacaktır. Beğeniler, takipçi sayıları ve yorumlar üzerinden oluşan sanal kimliğin, sanatçının gerçek kimliğinden kopmasına yol açıp açmadığı analiz edilecektir.
3. Diyalogun Analizi
Diyalog, sanatçının iç monologu ve dış dünya ile olan etkileşiminin bir kesitini sunmaktadır. Analiz dört ana tema etrafında yapılandırılmıştır:
* 3.1. Sanat ve Medya Çatışması: Diyalog, dijital resmin akademik çevrelerde ve geleneksel sanat camiasında nasıl küçümsendiğini gözler önüne serer. "Tıpkı resimle fotoğrafın farkını bilmeyenler gibi" ifadesi, bu direnişin boyutunu göstermektedir.
* 3.2. Sanatçının Yalnızlığı ve Aidiyet Sorunu: Sanatçı, "hiçbir yere ait olamama" ve "ortalıkta savrulup durma" hislerini dile getirerek, toplumsal normlara uymayan bireyin yaşadığı yabancılaşmayı vurgulamaktadır. Bu durum, sanatçının yaratıcı kimliğinin toplumsal kimliğiyle çatıştığına işaret etmektedir.
* 3.3. Sanatçı-Takipçi İlişkisinin Değeri: Diyalogun ilerleyen bölümlerinde, sanatçı, "çok güzel" gibi yüzeysel yorumlar yerine, eserlerine duygusal ve entelektüel katkı sağlayacak, samimi bir takipçi kitlesi arayışını dile getirmektedir. Bu, sosyal medyadaki nicelik odaklı ilişkilerin nitelikten ne kadar yoksun olduğunu göstermektedir.
* 3.4. Nötralizm ve Varoluşsal Sığınak Arayışı: Diyalogda adı geçen Nötralizm, sanatçının politik ve sosyal karmaşadan uzak, "huzur" ve "güven" bulduğu bir sanat alanı yaratma arzusunun bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Bu, sanatın bir protesto biçimi olmasının yanı sıra, aynı zamanda bir iç sığınak işlevi de gördüğünü ortaya koymaktadır.
4. Sonuç
Bu makale, diyalogdan yola çıkarak, dijital çağın sunduğu olanakların, sanatçıya yeni kapılar açarken, aynı zamanda varoluşsal krizleri derinleştirebileceğini göstermektedir. Diyalog, dijitalleşmenin getirdiği yüzeysellik, güvenlik açıkları ve taklit kültürü karşısında, sanatçının özgünlüğünü ve değerini koruma mücadelesini dramatik bir şekilde ortaya koymaktadır. Sonuç olarak, bu diyalog, sanatın sadece bir eser üretme eylemi değil, aynı zamanda kimlik, ait olma ve anlam arayışının bir sembolü olduğunu kanıtlamaktadır.
Kaynakça
* Benjamin, W. (1936). "Teknik Olarak Yeniden Üretilebilirlik Çağında Sanat Eseri."
* Baudrillard, J. (1981). "Simülakrlar ve Simülasyon."
* Ek: Diyalog Metni (Ek olarak makaleye eklenecektir.)
453. DİYALOG: DİNLEMEK
Erkan Yazargan·19 Şubat 2018 Pazartesi
Yorumlayın bakalım...










P. G. Eseri. Muhteşem dalgalanmaları vardır. Armoni mükemmeldir.
Diğerleri?
Abstract sanatçıların en iyilerindendir. Ayrıca 8. belki 9.
İyi bir takipçisiniz gördüğüm kadarıyla.
Farklı olmak özgün belki hepimizin isteği. Yapılmamışı bulmak zor. Yapılmayanı...
Oradan oraya sürükleniyoruz.
Bazısı hergün üretiyor...
Bir bakıyorsunuz sizin yaptığınızı bir başkası da yapmış yada siz onun... Önce yapan kazanır?
Kapılmamalı. Kendi sürecini sürdürmeli!
Bir de şu alışkanlıktan hoşlanmıyorum: "Akım adı altında herkes birinin peşine takılıp gidiyor".
İyi bir akım yakalarsanız, enerji tasarrufu dağlarsınız. Biz henüz ilköğretimi aşamadık. "Eczacı, ressam, şair, yazar, oyuncu ve yönetmen" titeli gördüm ben. Sanat evrenselde çok detaylandı oysa.
Kısacası kendi kendine öğrenme bilinmiyor. Hep başkalarından öğreniliyor ve üstüne kişilik eklenmiyor. Bu durumda yaratıcılık farkındalığı mümkün değil. Bizler Mengene içinde büyütüldük. Sıkıntılarımız bundan. Biraz farkında olan kişi hiçbir yere ait olamıyor. Ve kabullenilmiyor.
Ortada savrulup duruyorsunuz. Bu zarar veriyor.
Sizin alanınız olan digitali kabul etmeyen - tanımayan binlerce üniversite hocası var bu ülkede tıpkı resimle fotoğrafın farkını bilmeyenler gibi oysa oyun sektörü sinemayı bile geride bıraktı. Gel de anlat!
Artık mümkün değil. Çok zor. Ben eskiden de yaptığım gibi kağıt ve tuvale de başladım.
Biz boğuşuyoruz sahte Canonlarla...
Bravo yılmıyorsunuz.
Onlar kazanamaz. Yüz sene gerideler.
Ama sizi alır götürür. Özlersiniz dijital resim yapmayı. Nasıl boyanın kokusu özlenirse öyle bir duygu. Fakat boya ve fırça sizi çağırır. Boyayla yaptığım resimler de soyut çalışmaları daha çok seviyorum. Soyut çalışmalar benim için özgürlük demek.
Hocam orada mısınız, çok mu konuştum?
Hayır, bekliyorum. Bir yandan da edit yapıyorum.
Bugün soyut çalışabilirim, yarın ne tarz çalışacağımı bilemem. Karton (karikatür) çalışmalar da ilgimi çeker. Ayrıca fotoğraf. Hepsinde biraz yapmak istiyorum. Nacizane.
Ben resimlerimi diğer insanlarla paylaşmak istiyorum. Ama ‘çok güzel v.s.' yorumları beni utandırıyor. Daha çok isterdim ki bir şeyler, bir duygu katsınlar bana... bir sonraki çalışma için. Bazı davranış biçimleri de ayrıca çok üzücü, kırıcı oluyor. Ama olsun ben sevmeye devam ediyorum. Yaşlandım artık.
Huzur, güven önemli. Sergi açma konusuna hiç girmeyelim. Efendim "intihal, esinlenme" v.s.
Atı alan...
(ArtCRİTİCS)' İN alt yapısını oluştururken çok katkınız olmuştu. Size yine yeniden teşekkür etmeyi bir borç bilirim. Sizden sonra 14.000 üyeli dev bir platforma dönüştü.
Emeğinize sağlık!
Uluslararasını değerlendirin bize lütfen!
Hangi yönden?
Ülke sanatçılarımız ne yapmalı?
Sosyal medyada güvenebileceğiniz insanlar yoksa kaybederler sizi. Çok başarılı sanatçılar var fakat akım ve benzerlik konusu devam ediyor.
Neutralism. Yeni fakat soyut sanatın devamı gibi görünüyor, felsefi açıdan global sanırım katılım az. Temsilciler yeterli katılımı sağlamıyor!
Sağlayabilirler. Bu nedenle zayıf kalıp gelişemiyor. Belki de bana dışarıdan yansıması böyledir. Tabii sanatçılar sos. Medya ile sınırlı değil. Sosyal medya cadde gibi. Sanki köşe başları var.
Çok zor Hocam
Benim istediğim şey; güvenilir, sanatı bilen, sanatı seven, iyi insanlarla sosyal medyanın bir köşesinde olmak. Dünyanın her yerinden ama siz iyi ki varsınız. Bu gün için alacak verecek konusu yok ? Beni anlayın, yanımda olun yeter.
Resimlerimin hiçbirini beğenmiyorum. Akışa bakarken rastladığımda bana itici geliyorlar.
Neutral eser her koleksiyonda kendine yer edinebildiği için çığır açıyor fakat en geniş itibariyle baktığımızda bütünü bütünleyen - bütünleyecek olan quantum çağ çabaları uç veriyor aslında. Digitalin edindiği yeri anlatmanın bir anlamı yok burada.
Biz inisiyatif olarak piyasada var olan çirkinliklerin içinden çıkıp geldik ve dedik ki "sanatçı inisiyatifi tümüne yakın eline alsın. biz de elimizden geldiğince bu yolda emek harcayalım".
Bu yeni gibi duran çabamız geleceğe yatırımdır.
Ne yapmalıyız veya ne yapmalıyım? Şu anda arkadaş sayım on iki.
Sanatçılar birlik olup Canonlara başkaldıracak. Sanat disiplini başta devlet olmak üzere tüm disiplinlerden ayrılacak ve ulusalrarasının da desteğiyle yerini bulacak. Çok basit
Gruplarda paylaştığım çalışmalarımın yerine olmadık fotoğraflar koyuyorlar, tehditler alıyorum. Sizce bu bir başkaldırı mı?
Bana ait hesaplarım, sayfalarım sürekli hekli. Bir insana yön mü vermek doğru, hırpalamak bir kenara atmak mı?
Bizler hatalı varlıklarız. Şifrelerimiz bizi hata yapmaya uygun hale getiriyor. Ben sadece yaşayan bir şeyim ve yarın öleceğim. Irk, dil, din, ulus vs ayrımını tanımam. Küçük bir kadım işte...
Yaptıklarımızla kalıyoruz.
Resim yapan yada yapmaya çalışan bir kadınım. Bunu yapmayı seviyorum, kopamıyırum.
Yoo, E - sergi de açamıyorum. Aile içinde bakıp duruyoruz. FB v.s. de de paylaşma. Ne kadar olay oldu! Bu...
İnsan yaşadıkça, gördükçe hatalarının farkına varıyor fakat affetmeyi bilmiyor bazı insanlar. Çok çok üzgünüm. Her şey için... Halbuki ben herkesi çok sevmiştim. Hala da seviyorum. Hatayı kendimde arıyor ve buluyorum. Ben ne buraya ne de başka bir yere ait olamıyorum. Çocukluğumdan beri böyle. Bu nedenle yanlış anlaşılıyorum.
Kadın olmak heryerden zor. Erkek selfileri sorun olmuyor. Kadın selfileri büyük olay. Yok kopyalıyorlar, yok çalıyorlar, montajlıyorlar... Bu ne acayip bir dünya. Ben bu gezegeni sevmedim, bir daha gelmem?
Sanat manat yok burada. Siz saymışsınızdır? Ben sanat konusunda hiçbir şeyim, hiçkimseyim. Sadece resim çalışmalarım var. Dijital yada değil farklı bir çalışma değerini ve yerini bulacak.
Katkınız için teşekkür eder engellerden sıyrılmış bir dünyada buluşma dileğimi yinelerim. Sevgiyle kalınız.
Dinlediğiniz için teşekkür ederim. Saygılar.
Rana E. Çamlıbel
İKİNCİ BÖLÜM: AYDINLANMA

Ne anlatıyor?
Rana E. Çamlıbel 1-Yağmurdan kaçarken, doluya tutulduk.
Karanlık şemsiyeler...
Rana E. Çamlıbel 2-Siyah ışığı, güneşi çeker. Beyaz gibi yansıtmaz. Bu bir karşılaşma. Karanlığa, karanlıkla cevap verme. Bu siyah şemsiyeler sahte ışığın tüm enerjisini alacak.
3-Protesto
Yoğun biçimde ışığa karşı duruş da var ama...
Araçları palyatif...
Rana E. Çamlıbel Yorumlarım içimdeki iyileştirme çabasından kaynaklanıyor sanırım.
Ancak teknik açıdan yanlış renk seçmişler. Tamam ‘siyah’ kötüdür; anlayışı. Genel kanı bu zaten. O halde; ışığa karşı duruş
Etkinin dışardan gelmiş oluşu, başlıbaşına bir soru..?
Rana E. Çamlıbel Işık kaynağı içeride olsaydı zaten kontrol edilirdi.
Kendileri ışık olurdular

Rana E. Çamlıbel Söndürürlerdi
Söndüremezler çünkü ışık asıl gerçektir.
Karanlık yokluktur.
Rana E. Çamlıbel Işık her zaman geçecek bir yol bulur kendine.
Attila' nın Allah' ı, peygamberi yoktu. Kışkırtıcı bir kırbaç, benim için Attila.
Rana E. Çamlıbel ‘Attila atını arıyor’ ne demek? Hocam
Çok anlamlı:
"Ben Attila, ATININ önünde imparatorları (Doğu ve Batı Roma imparatorları) ve Papayı diz çöktüren adam. Derim ki... Ölüm gerçeğini kabullenemediğinizden tanrılar, cennet ve cehennem uydurdunuz. Asırlar sonra hatırladığınız da beni, söylüyor olacağım YİNE bu gerçeği"

Avusturya - Macaristan (Hungary)
Rana E. Çamlıbel Habsburg Hanedanı- 1.Dünya Savaşı sonrası yıkıldı.
İll' in öğrencileri asla tükenmedi. İll bildiğimiz Attila' dır. Aydınlanma demek...
Rana E. Çamlıbel İngilizce anlamı "hasta". Sizin buradaki Aydınlanma teriminiz bugünün aydınlanmasıyla ilgisi yok tabii ki. Siz hoşlanmazsınız onlardan. Neyse bu konular beni aşıyor.
Çok fazla detay var.
Adamlar "aydınlanma kilisesi" diye bir kilise bile kurmuşlar

Rana E. Çamlıbel Edebiyatta tezat sanatı. Matematikte ters orantı. Mantıkta çapraz önerme
Aynen. Kilise bunu sık kullanır, tersine kurgu...
Rana E. Çamlıbel Kendilerini mi aydınlatıyorlar yani! ?
İsa' nın kendisi "doğruyu söyleyin" der ama babasının kim olduğunu söylemez. İnsanlar - inanmışlar da onu önce tanrının oğlu sonra tanrı yapar. Kilise budur...
Dünya nüfusunun yarısına direkt hükmediyorlar, bugün. İlginç olan, aydınlanmanın bu İblislerle nasıl mücadele edebildiği..!
Rana E. Çamlıbel Sorun kişilerde. Kişiler zemin hazırlar. İyi kalp, akıl, duyumsamak, farkındalık, öngörü, en önemlisi karşındakinin söylediğini algılayabilmek. Bunları yapamazsanız inanırsınız.Bu sosyal medyada da bir sorun. İfade yada gözler görünmüyor.
İnanç üzerine kurulu bir dünyaları var. "inanıyorsan üstünsün" diyen Kuran' la, "inanıyorsan görürsün" diyen İncil arasında fark yoktur.
Yalana inanılır. Doğru ise bilinir...
Rana E. Çamlıbel İsteyen, neye istiyorsa inansın. Konunun özü, kalp ve beyin arasındaki irtibatı koparmamak.
Tabii ben birey bazında değerlendirdim.
Nefs tezkiyesi veya ego düşmanlığı ile bireyi yokediyorlar... Onların hakkından Attila gelir

Sekülerizm - laikliği savunduğum için ÇAMLIBEL Cezaevinde yattım:
http://cezaevinden

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: KABAK MESELESİ
Rana E. Çamlıbel Normal ve anormal. Bakın arada kullanılacak bir sözcük yok. Sistem kategorize eder ve siz böyle öğrenirsiniz, düşünmeden devam ederek. Peki sistemi kim oluşturur yine siz; düşünmeden devam ederek...
Bir de yoğun dış etkiler var tabii, ne kadar uğraşsanızda sisteminiz çalışmayabilir. Kooperasyon şart...
Kendiliğinden oluşursa dadından yinmez 

Rana E. Çamlıbel Evet, çok doğru. Burada bireysellikten başlayıp globale giden bir yolu anlatmaya çalıştım.
Evrensel tabirini kullanmak daha eğlenceli fakat bizdeki sahte Canonların ördüğü bir barikat var yarıya yakına amansız hegemon olan. Kırılmasının önkoşulu özgüven...
Bir kabak ilham verebilir.
Doğanın sonsuz canlı kurgusuna karşı, ışığı bile emen karadelikler düzeni. Evren gerçekleri...
Rana E. Çamlıbel Kabağın kimin eseri olduğunu bilen, ancak ne söylediğimi anlar Hocam. Şimdi bu eserden yola çıkan onlarca kabak olacaktır ancak.
Doğanın eseri fakat sanatçı olmanın olmazsa olmazı insan çekip çevirmesi...
Herkes görsün anlamında.
Rana E. Çamlıbel Bu eser ‘anormal’ diye nitelendirilen bir sanatçının... Kendisi akıl hastanesinde ikamet eder iken bu tarz çalışmalar yapmış. Artık bu kabak onun ‘kabağı’. Neye göre anormal! Pekiyi, neden normal insanların sesi duyulmuyor da anormal insanların sesi duyuluyor! Susturulamayanlar susturulabilenler / susanlar..
Güzel soru:
Sanatın o, sınırlarda dolaşan hadleri zorlayan ve genişlettikçe genişleten çabasından olsa gerek. Bu durumda tespitlerimizi yaparken sınır üzerinde olup olmayanları bulmak ayrı kritik esasları. Bazısı kasten maniple eder.
Noktanın çeperi mi, dairenin çeperi mi, siyahın çeperi mi, kabağın çeperi mi, YOKSA bambaşka çeperler mi?
İşte sanat sorusu...
Rana E. Çamlıbel İçinde iyilik ve sevgi bulunan sonsuzluk.
Bir de İÇ var ki zihinde patlamalara yol açan işte tam da orası...
Dolayısıyla 2mgr' lık bir enzim tüm beyni düzenleyebilir, günümüzde....
Soru: güven nedir?
Rana E. Çamlıbel ‘Huzur bulunan’ noktadır. Kendinizi noksansız yada fazlalıksız gösterebileceğiniz. Yada göstermeye yada saklanmaya ihtiyaç duymadığınız.
‘Güven duygusu’nda yüzeysellik olmalı mı, olmamalı mı?
İnsan aklı koşulsuz güven için uygun mudur!
Güven de nokta gibi mi, bir yerleşince bir daha çıkmaz mı?
Güven üzerine yazılmış / yapılmış Sanat eserleri hangileridir, Moda Lisa' nın dudağındaki minik gülümseme güven midir, güvensizlik mi, sanat neden muzırdır?
Rana E. Çamlıbel ‘Güven’ yerleşmesini istediğimiz bir noktadır.
Mona Lisa’nın dudağındaki gülümseme görebilen için tam bir güven teşkil ediyor bence. Çünkü samimi. Diyor ki: Biliyorum, görüyorum (bakıyorum değil), bilecekler, görecekler.
Sanat bir ifade biçimi olarak kullanılır zaman zaman. İnsanlar muzır duygularını aktarabileceği bir platform bulmuşlardır böylece.
İnsanların %1 gibi çok az bir kısmının sanatla uğraşıyor olması ayrıcalık mıdır?
Rana E. Çalıbel Hayır.

4. BÖLÜM: TÂKİP
Bence,
Algıladıklarımızı, algıladığımız biçimde, görsel birtakım araçlarla dışarı aktarırız, (bazen buna hayalgücü de denir) resim, şiir, tiyatro, sinema, fotoğraf, heykel gibi... Hiçbiri birbirinden kopuk değildir. Bir yönetmen perdeye aktaracağı sahneyi, önce zihninde resmeder, kurgular v.s.
Özgün ve süregiden bütün çalışmalar sanat ve bunu yapan kişi de sanatçı -oluşagelmiş sanat kurallarına uyar veya uymaz, beğenilir veya beğenilmez.
Her gün farklıyı ve yeniyi bulan birçok sanatçı var. (Bkz.: ArtCritics)
Sanat Arşimed’in suyun kaldırma kuvvetini bulmasına benzemez; -‘buldum, buldum’ diye haykıracağınız.
Bugün için, sanatı ve sanatçıyı tanıtmak, takipçileri sağlamak nasıl oldurulabilir? Dizi araları reklamlarında, ‘şu kişi, şu tarihte, şu şehirde yeni bir sanat akımı oluşturmuştur’ yada kamu spotlarında, magazin programlarında ‘flaş flaş bomba haber öyle bir şey buldu ki’, cadde ve sokaklardaki raketlere afiş konularak, ışıklı panolar örneğin, promasyonlar, dergi ve gazete insertleri v.s.
?

Her şeyde olduğu gibi insanlar sanatta da birbirleriyle savaşacak nedenler bulmuş, ‘benim akımım seninkini döver’ diyebilmişlerdir!
Sosyal medyada takipçi konusu bilinmezliklerle doludur. Arkadaşlık isteğini kabul edersiniz, bir tane bile beğeni yapmazlar yada sadece sana ait fotoğraflara beğeni yaparlar v.s. Birinin çalışmasını paylaşırsınız sizi dürter, kendi çalışmanızı paylaşırsınız bunu değiştirip yerine olmadık fotoğraf koyarlar, hesabınızı başka hesaplara bağlarlar, kopyalarlar... sonra sizi engeller ki orada neler yapıldığını görmeyesiniz.
Facebook’ta bile olmazsınız. Alay da ederler, tehdit de bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiyle. Sizin düşünceniz yanlış, onların ki doğrudur. Zaten sizin düşüncenizin önemi yoktur. Androidler ve PC’lerle birlikte size ait özeller umuma açılmıştır. Hatta buna gerek bile yok, fotoğraflarınızdan uygun olan birini anadan üryan başka birine yapıştırıverirler. Bütün bunlarla birlikte hiç kimse ırk, dil, din, cinsiyet ayırımı yapmaz, insan haklarına saygılıdır. Herkes çok iyidir, nefret, intikam duyguları asla yoktur, barışçıldırlar. Konu nereden nereye geldi.
Bir çeşit sesli düşünme... Doğru mu? Değil. Düşünme sessiz yapılan bir eylemdir.
?

Herkese saygıya, sevgiye devam.
İyi bir takipçinin özellikleri sizce nelerdir, önerdiğiniz yol ve yöntemleri öğrenebilir miyiz?
(4. Bölüm)
Tarihteki ressamların hikayelerini okumaları önemli, kısa da olsa. Burada dikkat etmeleri gereken hangi şartlarda, ne gibi duygularla resim yaptıkları.
Takipçi resimleri okuyabilmeli, yorumlayabilmeli. Tabii bu bir soyut çalışmanın içinde ‘aa gördüm orada bir adam oturmuş....’ gibi değil. Resimleri değil sanatçıyı takip edebilmek önemli. Renk, form ve bunlar arası geçişler, kesişmeler v.s.
Takipçi birden çok sanatçıyı takip etmeli, çevresiyle paylaşmalı. Sosyal medyada yapılabilecek yorumlara cevap verebilmeli. Takip ettiği sanatçının paylaşımlarına kendi yorumlarını eklemeli. Ancak ‘Çok güzel olmuş’ gibi bir yorum yerine verdiği duyguyu aktaran anlatım daha motive edici olur. Sanat paylaşımlarını çoğaltmalı ve yaymalı.
"Takipçi öngörü geliştirip takip ettiği sanatçıların bir sonraki eserini bile tahmin edebilir / edebilmelidir" derim bazen. Tahmin yeteneğinin gelişmesi ile Sanat süreçleri takibini birleştirirsek takipçilik sanatın neresinde durur?
Takipçi olmaz ise sanatçı yalnız kalır. Takipçi sanatçının yol arkadaşıdır. Bu yazdıklarım genel bir düşünce tarzı. Tahmin, tarza sahip sanatçılar için (ki çoğunlukla böyle) geçerli. Takipçilik sanat-sanatçı-takipçi sıralamasında olur.
Tahmin geliştirdiğiniz sanatçı üretimleri sebebiyle ortaklaştığınıza göre sanat evrensel ise sonsuz içinde sonsuzdan quantuma geçerken şahit olmak isteyenlere ne önerirsiniz?
Şimdi bir şey önermek istemiyorum.
?

En az kaç sanatçı takip eden normal bir sanat takipçisidir?
Rana E. Çamlıbel: 100
(ArtCRİTİCS) ' DEN memnun musunuz?
Son derece güncel, uluslararası.. resimler kıtalararası dolaşıyor, gün içinde sürekli aktif, güvenilir, disiplinli. Türkiye’de tek.