FİLİZ ŞENCAN İLE

1.159. DİYALOG
SANAT, HAYAT VE İLERLEME
Çıktısını Alarak Okuma ve Diğer Çalışma Grupalarınızda Değerlendirebilirsiniz
Birim Fiyatı: €420
13 Ağustos 2025
Erkan YAZARGAN
Filiz Şencan ile yaptığınız diyalog, sanatın farklı yönlerini ele alan ve oldukça zengin bir içerik sunan bir söyleşi. Diyaloğu, öne çıkan ana temalara göre analiz edelim.
Sanatçı Olmak: Tutku ve Zorluklar
Filiz Şencan, tiyatroya olan tutkusunun çok erken yaşlarda başladığını ve ailesinin (özellikle annesinin) desteğiyle bu yolda ilerlediğini anlatıyor. Diyalogun bu bölümü, bir sanatçının kariyerinin temelinde yatan tutku ve aile desteğinin önemini vurguluyor. Konservatuar eğitimi alması ve ardından profesyonel tiyatroya adım atması, sanatsal gelişiminin bir özeti niteliğinde.
Sanatçı ve Kadın Kimliği
Sohbette kadın ve sanat ilişkisi ele alınırken, Filiz Şencan kadınların sanat aracılığıyla kendilerini daha özgürce ifade ettiğini belirtiyor. Baledeki kuğu figürü örneğiyle, sanatın kadın duyarlılığını ve inceliğini nasıl yansıttığına dikkat çekiyor. Bu bölüm, sanatın bir ifade biçimi olarak kadınlara sunduğu özgürleştirici ve güçlendirici rolü ortaya koyuyor.
Aile ve Sanat Dengesi
Diyaloğun en dikkat çekici kısımlarından biri, Filiz Şencan'ın sanat ve aile hayatını bir arada yürütmenin zorluklarını anlatması. Evli ve çocuklu bir sanatçı olarak yaşadığı güçlükleri samimi bir şekilde dile getiriyor. Ancak bu zorlukların üstesinden gelmesini sağlayan en büyük gücün, sanatçı bir eşe sahip olmak olduğunu vurguluyor. Eşinin ilk başta tereddüt etse de, zamanla kendisini anlayıp desteklemesi, sanatçı evliliklerinin neden uyumlu olabileceğini gösteriyor.
Bu noktada, sanatçı evliliklerini tavsiye ederken, temelinde yatan asıl unsurun empati, anlayış ve diyalog olduğunu belirtiyor. Sanat dışı evliliklerin de mümkün olduğunu söyleyerek, ilişkinin niteliğinin meslekten daha önemli olduğuna işaret ediyor.
Sanatın Engelleri ve Sanatçı Ruhu
Diyalogda Filiz Şencan'ın 1997 yılında yaşadığı bir olay, sanata giden yolda karşılaşılan engellerin somut bir örneği. "Memur arkadaşlar tiyatro oyununda oynayamaz" gerekçesiyle oyunlarının iptal edilmesi, sanatın bürokratik engellerle nasıl kısıtlandığını gösteriyor. Ancak bu olayın onu yıldırmak yerine, konservatuara gitme kararını tetiklemesi, sanatçı ruhunun ne kadar dirençli ve kararlı olduğunu ortaya koyuyor. Bu hikaye, olumsuz deneyimlerin bile bir sanatçıyı daha ileriye taşıyabileceğini gözler önüne seriyor.
Sanat Eseri ve Yaratıcılık Üzerine
Diyalogun ikinci bölümü, sanat teorisi ve ünlü sanatçılar üzerine odaklanıyor. Filiz Şencan, sanat eserini "herkeste bir duygu ve bakış açısı uyandıran" eserler olarak tanımlıyor ve bu eserleri üreten sanatçıların birer bilim insanı gibi keşifler yaptığını düşünüyor. Picasso'nun "değişkenliğini" ve Dali'nin "kusursuzluğunu" yorumlarken, aslında kendi sanat anlayışının derinliğini de yansıtıyor.
*Picasso: Ona göre Picasso'nun dehası, hayattaki duruşunu, karmaşıklığını ve duygularını tablolarına ustalıkla aktarmasında yatıyor. Sanatçı, tıpkı bilinçaltımızdaki rüyalar gibi, sınır tanımadan ve içinden geldiği gibi yaratıyor.
*Dali: Dali ise Filiz Şencan için "kusursuzluk" ile özdeşleşiyor. Her detayın olması gereken yerde olduğu, ancak hayal gücüyle yeniden şekillendiği eserler, onun mükemmeliyetçiliğini gösteriyor.
Filiz Şencan'ın Stanislavski'den alıntı yaparak tiyatroyla resim sanatı arasında kurduğu bağlantı da oldukça anlamlı. Tiyatroda bir rolü "hissetmek" ile Picasso'nun hayattaki duruşunu "hazmetmesi" arasında paralellik kurarak, gerçek sanatın içten gelen bir eylem olduğunu vurguluyor.
Genel olarak, bu diyalog Filiz Şencan'ın sanata olan derin bağlılığını, hayata karşı duruşunu ve kişisel tecrübelerini açıkça ortaya koyuyor. Bir sanatçının hem mesleki hem de kişisel yaşamındaki zorlukları ve başarıları samimi bir dille anlatan, oldukça aydınlatıcı bir söyleşi.
SANATÇI EVLİLİKLERİ

Hem Türk hem de dünya sanat tarihinde çok sayıda sanatçı evliliği bulunuyor. Bu evliliklerin bir kısmı uzun soluklu ve ilham verici olurken, bir kısmı da fırtınalı ve kısa süreli olabiliyor. İşte sanatçı evliliklerinden bazıları:
Türk Sanat Dünyasından Çiftler
*Haluk Bilginer & Zuhal Olcay: İki usta tiyatro ve sinema oyuncusunun evliliği, sanat çevrelerinde uzun süre konuşulmuştu. Her ikisi de kariyerlerinde zirvedeyken evlenmiş ve sanatlarına birlikte yön vermişlerdi.
*Kenan Doğulu & Beren Saat: Ünlü pop şarkıcısı Kenan Doğulu ile başarılı oyuncu Beren Saat, magazin dünyasının en çok takip ettiği çiftlerden biri. Farklı sanat dallarından gelmelerine rağmen uyumlu bir birliktelikleri var.
*Ali Atay & Hazal Kaya: Oyuncu ve yönetmen Ali Atay ile oyuncu Hazal Kaya, hem özel hayatlarında hem de sanatsal üretimlerinde birbirlerine destek olan bir çift olarak biliniyor.
*Bülent Şakrak & Ceyda Düvenci: Oyuncu çift, sosyal medya paylaşımlarıyla ve samimi ilişkileriyle sıkça gündeme geliyor.
*Gaye Su Akyol & Ali Güçlü Şimşek: Müzik dünyasının önemli isimlerinden Gaye Su Akyol ve yine müzisyen olan Ali Güçlü Şimşek, aynı sektörden olmanın getirdiği ortak ilgi alanlarına sahip bir çift.
Dünya Sanat Dünyasından Çiftler
*John Lennon & Yoko Ono: Müzik tarihinin efsanevi çiftlerinden biri. The Beatles'ın solisti John Lennon ile avangart sanatçı Yoko Ono'nun evliliği hem sanatsal iş birliklerine hem de toplumsal hareketlere ilham verdi.
*Kurt Cobain & Courtney Love: Grunge müziğin ikonik ismi Kurt Cobain ve Hole grubunun solisti Courtney Love'ın evliliği, 90'lı yılların en fırtınalı ve trajik aşk hikayelerinden biri olarak tarihe geçti.
*Frida Kahlo & Diego Rivera: Meksikalı ressamlar Frida Kahlo ve Diego Rivera'nın ilişkisi, sanat tarihi içindeki en tutkulu ve karmaşık evliliklerden biri. Sanatları, birbirlerinin hayatları ve ilişkileriyle derinden iç içeydi.
*Angelina Jolie & Brad Pitt: Hollywood'un en güçlü oyuncu çiftlerinden biri olan Jolie ve Pitt'in evliliği, uzun süre dünya magazinini meşgul etti.
*Beyoncé & Jay-Z: Müzik endüstrisinin en başarılı çiftlerinden olan Beyoncé ve Jay-Z, hem evlilikleri hem de birlikte yaptıkları müzik projeleriyle global bir fenomen haline geldi.
Bu örnekler, sanatçı evliliklerinin ne kadar çeşitli olabileceğini gösteriyor; kimi zaman ortak bir tutkuyla birleşirken, kimi zaman da farklı dünyaların bir araya gelmesiyle yeni bir denge kuruluyor.
DALİ PİCASSO

Salvador Dali ve Pablo Picasso, 20. yüzyıl sanatının en önemli ve en tanınmış figürlerinden ikisidir. Her ikisi de sanat dünyasına damga vurmuş olsa da, sanatsal yaklaşımları, kullandıkları teknikler ve kişilikleri açısından büyük farklılıklar gösterir. Filiz Şencan'ın da değindiği gibi, onları kıyaslarken öne çıkan anahtar noktalar şunlar:
Sanatsal Akımlar ve Temel Yaklaşımları
* Pablo Picasso: O, değişkenlik ve dönüşümün ustasıdır. Birçok farklı sanatsal akımın kurucusu veya en önemli temsilcisi olmuştur. En bilineni, resimde tek bir bakış açısı yerine birden fazla bakış açısını aynı anda gösteren Kübizm'dir. Picasso, eserlerinde insanın ve dünyanın karmaşıklığını, hatta bazen parçalanmışlığını yansıtır. Sanatında sürekli bir arayış, deneme ve değişim vardır. Dönemlere ayrılan (Mavi Dönem, Pembe Dönem gibi) eserleri, onun hayatındaki ve sanatsal bakışındaki değişimleri açıkça gösterir.
*Salvador Dali: O ise bilinçaltı ve rüyaların sanatçısıdır. Sürrealizm akımının en büyük temsilcilerindendir. Dali, gerçeküstü imgelerle dolu eserlerinde, mantık dışı ve fantastik dünyalar yaratır. Eserlerinde eriyen saatler, fil bacaklı karıncalar gibi semboller kullanarak bilinçaltının derinliklerini, rüyaları ve cinsel arzuları keşfeder. Dali'nin sanatı, adeta bir fotoğraf makinesi titizliğiyle, hayal ürünü bir dünyayı kusursuz bir gerçekçilikle resmetmesiyle tanınır.
Teknik ve Üslup
*Picasso: Tek bir üsluba bağlı kalmak yerine, sürekli olarak yeni teknikler dener. Kolaj, heykel, seramik gibi farklı alanlarda da ustalaşmıştır. Resimlerinde güçlü, bazen deforme olmuş çizgiler ve geometrik şekiller öne çıkar. Eserleri genellikle daha cesur, daha dinamik ve daha soyuttur.
*Dali: Hiperrealist bir teknikle hayali sahneler yaratır. Fırça darbeleri neredeyse görünmezdir; her detay, en ince ayrıntısına kadar işlenmiştir. Bu, onun rüya dünyasını daha "gerçekçi" ve etkileyici kılmasına yardımcı olur. Dali, özellikle "parlak" ve canlı renkleri kullanmasıyla da bilinir.
Kişilik ve Duruş
*Picasso: Sanatı ve kişiliği birbiriyle iç içe geçmiş, çalkantılı ve tutkulu bir figürdür. Değişken ve meraklı karakteri, sanatına da yansımıştır. Politik ve sosyal olaylara karşı duyarlı bir sanatçıydı ve "Guernica" gibi eseriyle savaşın acımasızlığını dile getirmiştir.
*Dali: O, sanatıyla olduğu kadar sıra dışı ve şovmen kişiliğiyle de tanınmıştır. Bıyıkları, teatral davranışları ve dikkat çekme arzusu, sanatını ve imajını bir bütün olarak şekillendirmiştir. Dali, sanatını bir pazarlama aracı olarak da kullanmaktan çekinmemiştir. Bu yönüyle modern sanat dünyasında bir "marka" olmayı başarmıştır.
Özetle, Picasso değişimin ve biçimlerin sanatçısıyken, Dali rüyaların ve bilinçaltının sanatçısıdır. Biri "nasıl görüldüğü" üzerine yoğunlaşırken, diğeri "ne hissedildiği" üzerine odaklanmıştır diyebiliriz.
Pablo Picasso ve Salvador Dali'nin sanatsal yaklaşımlarını, tiyatro sanatıyla çeşitli şekillerde bütünleştirmek mümkündür. Her iki sanatçının temel felsefeleri, sahne sanatları için zengin bir ilham kaynağı olabilir.
Picasso ve Tiyatro: Değişkenlik ve Biçimler
Picasso'nun sanatı, tiyatro için özellikle sahne tasarımı, kostüm ve karakter yaratımı konularında büyük bir potansiyel sunar.
*Çoklu Perspektifler: Picasso'nun Kübizm akımı, bir karakterin veya durumun birden fazla yönünü aynı anda sahnede göstermek için kullanılabilir. Örneğin, bir karakterin iç dünyası ve dış görünüşü aynı anda farklı sahnelerde veya farklı kostümlerle temsil edilebilir.
*Duygusal Renk Paleti: Picasso'nun Mavi ve Pembe Dönemleri, bir oyunun duygusal atmosferini belirlemek için harika bir rehber olabilir. Hüzünlü bir sahne için mavi tonlar, romantik veya neşeli bir an için pembe ve sıcak tonlar tercih edilebilir.
*Dönüşüm ve Deformasyon: Karakterlerin yaşadığı değişimleri veya iç çatışmaları, Picasso'nun eserlerindeki gibi deforme olmuş maskeler veya kostümlerle anlatmak, seyirciye görsel olarak güçlü bir deneyim sunabilir. Bir karakterin çöküşü, fiziksel olarak parçalanmış bir kostümle ifade edilebilir.
Dali ve Tiyatro: Bilinçaltı ve Gerçeküstücülük
Dali'nin sürrealist dünyası ise tiyatroya atmosfer, sembolizm ve rüyavari sahneler açısından benzersiz bir katkı sağlar.
*Rüya Mantığı: Tiyatroda bir rüya sahnesi kurgulanırken, Dali'nin sanatı birebir kullanılabilir. Erimekte olan bir saat, havada asılı duran nesneler veya nesnelerin garip kombinasyonları, rüyanın bilinçaltı ve mantık dışı doğasını sahneye taşıyabilir.
*Sembolik Sahne Tasarımı: Dali'nin eserlerindeki her nesnenin bir sembolü vardır. Tiyatroda bir sahne tasarlanırken, karakterlerin ruh hallerini, geçmişlerini veya arzularını temsil eden nesneler kullanılarak derin bir katman oluşturulabilir.
*Hiperrealizm ve Absürdizm: Gerçeküstücü bir olayın, Dali'nin eserlerindeki gibi "gerçekçi" bir şekilde canlandırılması, seyircide hem şaşkınlık hem de düşünceyi tetikleyen bir etki yaratabilir. Örneğin, absürd bir replik, tamamen gerçekçi görünen bir dekor içinde söylenebilir.
Ortak Yönlerin Tiyatroya Uygulanması
Her iki sanatçının da sanatında yer alan deneycilik ve cesaret, tiyatro yönetmenleri için ortak bir rehber olabilir. Geleneksel sahneleme kurallarını yıkmak, yeni anlatım biçimleri denemek ve seyirciyi düşünmeye teşvik etmek, hem Picasso'nun hem de Dali'nin mirasının bir parçasıdır.
Özetle, Picasso'nun sanatı yapısal ve biçimsel bir ilham sunarken, Dali'nin sanatı atmosferik ve sembolik bir ilham kaynağıdır. Bir tiyatro oyunu, bu iki farklı yaklaşımı birleştirerek hem görsel hem de duygusal olarak zengin, unutulmaz bir deneyim sunabilir.
TÜRK TİYATROSU

Türk tiyatrosu, zengin bir tarihi mirasa ve kendine özgü dinamiklere sahip bir sanat dalı. Gelenekselden moderne uzanan geniş bir yelpazede değerlendirilebilir.
Geleneksel Türk Tiyatrosu
Türk tiyatrosunun kökenleri Karagöz ve Hacivat, Orta Oyunu ve Meddahlık gibi geleneksel seyirlik oyunlara dayanır. Bu türler, doğaçlamaya dayalıdır ve genellikle güldürü unsurları içerir. Meddahlık, tek bir sanatçının taklit ve hikaye anlatma becerileriyle seyirciyi eğlendirdiği bir türken, Karagöz ve Hacivat gölge oyunu, Orta Oyunu ise açık alanda oynanan bir komedi türüdür. Bu geleneksel formlar, modern Türk tiyatrosunun temellerini atmıştır.
Batılılaşma ve Cumhuriyet Dönemi
* 19.yüzyılda Batı tiyatrosunun etkisiyle, Güllü Agop'un Osmanlı Tiyatrosu ve Dârülbedâyi (Şehir Tiyatroları) gibi kurumların kurulmasıyla yeni bir dönem başladı. Bu dönemde yazılı metinlere dayalı oyunlar sahnelenmeye başlandı. Cumhuriyet'in ilanından sonra ise tiyatro, toplumsal değişimlerin ve modernleşmenin bir aracı haline geldi. Muhsin Ertuğrul gibi isimler, Türk tiyatrosunu kurumsallaştırma ve geliştirme konusunda öncülük etti.
Modern Dönem ve Günümüz
Günümüzde Türk tiyatrosu, hem özel tiyatrolar hem de Devlet Tiyatroları çatısı altında faaliyet gösteren dinamik bir yapıya sahip. Sahnelenen eserler arasında yerli ve yabancı klasiklerin yanı sıra, güncel toplumsal meselelere değinen modern oyunlar da yer alıyor. Ancak, sektör bazı zorluklarla da karşı karşıya. Özellikle finansman sıkıntıları, tiyatro binalarının azlığı ve seyirci kitlesini artırma çabaları bu zorluklardan bazılarıdır.
Sonuç olarak, Türk tiyatrosu köklü geleneklerini modern yaklaşımlarla harmanlayan, toplumsal olaylara duyarlı ve canlı bir sanat dalıdır. Geleneksel formların mirasını koruyarak, çağdaş tiyatro teknikleriyle gelişimini sürdürmektedir.
Türk tiyatrosunun gelişiminden bahsederken evrensel tiyatro sanatının nereye doğru gittiği sorusu çok yerinde bir soru. Tiyatro, binlerce yıllık geçmişi boyunca sürekli evrilen bir sanat dalı oldu. Günümüzde ise bu değişim, teknolojik gelişmeler, toplumsal hareketler ve izleyici beklentileri gibi faktörlerle daha da hız kazanıyor.
Teknolojinin Etkisiyle Değişen Sahne
Günümüzde evrensel tiyatro, teknolojiyi daha aktif bir şekilde kullanarak geleneksel sınırlarını zorluyor. Sanal ve artırılmış gerçeklik (VR/AR) uygulamaları, seyirciye sadece sahnede olanları izlemek yerine, hikayenin bir parçası olma imkânı sunuyor. Örneğin, bir oyun sırasında seyirciler VR gözlükleriyle karakterin iç dünyasına girebiliyor veya sahnedeki nesnelerle dijital olarak etkileşime geçebiliyor. Ayrıca, canlı yayınlar ve dijital platformlar, tiyatronun coğrafi sınırlarını ortadan kaldırarak küresel bir izleyici kitlesine ulaşmasını sağlıyor. Bu durum, özellikle pandemi döneminde hız kazandı ve tiyatronun geleceği için yeni bir kapı araladı.
Etkileşimli ve Sürükleyici Deneyimler
Pasif bir seyirci olmanın ötesine geçen interaktif tiyatro biçimleri giderek yaygınlaşıyor. İzleyicinin hikayenin akışını veya karakterin kararlarını etkileyebildiği bu tür oyunlar, tiyatronun doğasında olan canlı ve anlık etkileşimi farklı bir seviyeye taşıyor. Tıpkı bir bilgisayar oyununda olduğu gibi, seyirciler kendi yollarını seçerek benzersiz bir deneyim yaşayabiliyor. Bu yaklaşım, seyircinin ilgisini ve katılımını artırmayı hedefliyor.
Toplumsal Duyarlılık ve Kapsayıcılık
Evrensel tiyatro, günümüzde toplumsal meselelere daha duyarlı ve kapsayıcı bir rol üstleniyor. Cinsiyet, ırk, kimlik ve sınıf gibi konular, tiyatro oyunlarının merkezine yerleşiyor. Farklı kültürlerden ve azınlıklardan gelen sanatçıların hikayeleri, hem sahnede hem de sahne arkasında daha fazla yer buluyor. Bu trend, tiyatronun sadece eğlendiren değil, aynı zamanda düşündüren, empati kurduran ve toplumsal diyaloğu teşvik eden bir platform olma işlevini pekiştiriyor.
Disiplinlerarası Yaklaşımlar
Artık tiyatro, sadece metin, yönetmenlik ve oyunculuktan ibaret değil. Dans, müzik, performans sanatı ve görsel sanatlar gibi farklı disiplinlerle iç içe geçerek yeni ve hibrit sanat formları ortaya çıkıyor. Bu disiplinlerarası yaklaşımlar, tiyatronun ifade biçimlerini zenginleştirerek daha deneysel ve yaratıcı işlerin doğmasına olanak tanıyor.
Özetle, evrensel tiyatro sanatı teknolojiyle birleşerek daha interaktif, toplumsal olarak daha duyarlı ve disiplinlerarası bir yapıya doğru ilerliyor. Bu değişimler, tiyatronun binlerce yıllık varlığını sürdürmesini ve günümüz dünyasının karmaşıklığına yanıt vermesini sağlıyor.
BAŞARI

Tiyatro dünyasında ekonomik başarı genellikle uzun süre sahnede kalabilme, yüksek gişe hasılatı elde etme ve geniş bir izleyici kitlesine ulaşma yeteneğiyle ölçülür. Bu alanda en başarılı olanlar genellikle müzikaller oluyor, çünkü müzik, dans ve görsel şöleni bir araya getiren bu yapımlar daha geniş kitlelere hitap ediyor.
Dünyada Ekonomik Getirisi En Yüksek Tiyatro Oyunları
Dünya genelinde, özellikle Broadway (New York) ve West End (Londra) gibi büyük tiyatro merkezlerinde, gişe rekorları kıran birçok oyun var. Bu oyunlar, uzun yıllardır sahnede kalarak milyarlarca dolarlık hasılat elde etmişlerdir.
*The Lion King: Walt Disney'in bu müzikali, 1997'den beri sahnede ve tüm zamanların en çok gişe yapan tiyatro oyunu olarak biliniyor. Büyüleyici kukla kullanımı, görsel efektleri ve Elton John'un müziğiyle hem çocuklara hem de yetişkinlere hitap ediyor.
*Wicked: "Oz Büyücüsü"nün cadılarının hikayesini farklı bir bakış açısıyla anlatan bu müzikal, 2003'ten beri büyük bir başarıyla sahneleniyor. Güçlü şarkıları ve feminist temalarıyla popülerliğini koruyor.
*The Phantom of the Opera: Andrew Lloyd Webber'ın 1986'da sahnelenen bu klasiği, müzikal tarihinin en uzun soluklu yapımlarından biri. 2023 yılında Broadway'deki gösterimi sona erse de dünya genelinde en çok hasılat yapan oyunlardan biri olmaya devam ediyor.
*Hamilton: Lin-Manuel Miranda'nın hip-hop müziğini kullanarak Amerika'nın kurucu babalarının hikayesini anlattığı bu modern başyapıt, tiyatroya yeni bir soluk getirdi ve büyük bir ticari başarı yakaladı.
Türkiye'de Ekonomik Getirisi Yüksek Oyunlar
Türkiye'de gişe hasılatı verilerine ulaşmak global sahneye göre daha zordur. Ancak, uzun süre sahnede kalan ve geniş kitlelere ulaşan popüler oyunlar, ekonomik olarak da başarılı sayılabilir.
*Lüküs Hayat: Türk tiyatrosunun en uzun soluklu müzikallerinden biri olan bu oyun, kuşaklar boyu seyirciyle buluştu. Klasikleşmiş müzikleri ve güldürü unsurlarıyla yıllardır popülerliğini koruyor.
*Ferhan Şensoy ve Ortaoyuncular Oyunları: Ferhan Şensoy'un kendi yazdığı ve sahnelediği oyunlar, kendine has mizahı ve doğaçlama unsurlarıyla geniş bir izleyici kitlesine ulaşmıştır. Ferhangi Şeyler gibi tek kişilik gösterileri yıllarca kapalı gişe oynamıştır.
*Çok Güzel Hareketler Bunlar: Tiyatro sahnesinde sergilenen skeçlerden oluşan bu format, televizyon programıyla birleşerek büyük bir popülarite kazandı ve tiyatrolarını dolduran bir seyirci kitlesi yarattı.
*Geleneksel Tiyatro Oyunları: "Hababam Sınıfı" veya "Keşanlı Ali Destanı" gibi Türk edebiyatının klasik eserlerinden uyarlanan oyunlar da, tanınmış hikayeleri sayesinde sürekli ilgi görüyor.
Ekonomik getirisi yüksek tiyatro oyunlarının ortak noktası, genellikle güçlü ve evrensel temalara sahip olmaları, müzik ve görsel unsurlarla zenginleştirilmeleri ve seyirciyle duygusal bir bağ kurabilmeleridir.
Filiz Şencan ile yaptığınız diyalog, tiyatro sanatının bireysel bir tutkudan, toplumsal bir olguya ve hatta evrensel bir sanat felsefesine nasıl dönüştüğünü gösteren çok katmanlı bir sohbet. Bu diyalog, sadece bir sanatçının kariyer yolculuğunu değil, aynı zamanda sanatın hayatla iç içe geçmiş karmaşık dokusunu da gözler önüne seriyor.
Diyaloğun Sonsözü: Sanat, Hayat ve Dönüşüm
Filiz Şencan'ın hikayesi, sanatın sadece sahnede sergilenen bir eylem olmadığını, aynı zamanda bir yaşam biçimi olduğunu vurguluyor. Küçüklükten gelen bir tutku ile başlayan bu yolculuk, aile desteğiyle şekilleniyor. Ancak asıl önemli olan, karşılaşılan engellere rağmen bu tutkudan vazgeçilmemesi. 1997'deki talihsiz olay, onu pes etmek yerine konservatuara yönlendirerek bir dönüm noktası yaratıyor. Bu, sanatçı ruhunun zorluklar karşısında ne kadar dirençli ve yaratıcı olabileceğinin bir kanıtı.
Diyalogun önemli bir diğer boyutu ise sanat ve aile arasındaki denge. Filiz Şencan, sanatçı bir eşle bile bu dengenin kurulmasının zorluklarını samimiyetle anlatıyor. Ancak bu zorlukların üstesinden gelmesini sağlayan temel unsur, empati, diyalog ve birbirini anlama becerisi. Bu yaklaşım, sanatçı evliliklerini "önerilir" kılan anahtar faktörün, ortak bir meslekten ziyade, ortak bir hayat felsefesi olduğunu gösteriyor.
Son olarak, Picasso ve Dali üzerine yapılan tartışma, tiyatronun evrensel bir sanat olarak ne kadar geniş bir ilham havuzuna sahip olduğunu ortaya koyuyor. Picasso'nun değişkenliği ve Dali'nin bilinçaltı dünyası, sahne sanatları için hem biçimsel hem de felsefi olarak zengin olanaklar sunuyor. Bu da tiyatronun, sadece metne bağlı kalmayan, diğer sanat dallarından da beslenen yaşayan ve dönüşen bir sanat olduğunu gösteriyor.
Kısacası, bu diyalog, tiyatronun bir meslekten çok daha fazlası olduğunu, hayattaki engelleri aşmak, aile kurmak ve evrensel sanatsal düşüncelerle bağ kurmak için bir araç olduğunu anlatan derin ve ilham verici bir sohbetin ürünüdür.

UYUMLU EVLİLİKLER

Günaydın! Diyaloglarımız ilginizi çekiyordur umarım?
İnanın ders yoğunluğundan bakamadım. Şimdi yine derse gireceğim. Oyun çalıştırıyorum. Çalışmadan sonra bakacağım. Teşekkürler.
Tiyatro, kadın, kadın oyunculuk, tiyatro eğitimi, aile ve sanat, sanatçı enerjisi... o kadar konu var ki? İçinizdeki tiyatrodan başlayın dilerseniz?
Ayrıca heyacanlandım ve gurur duydum.
Tiyatro çoook uzun soluklu bir anlatımla ifade edebileceğim bir sanat. Ben 8-9 yaşlarında başladım diyebilirim. Etkinliklerde; babamdan, annemden izin alır hemen sahneye çıkar etkinlikte görev alırdım.
Sonra arkadaşlarla grup oluşturur müzikal oyunlar yapardım. Bu Faaliyetlerimi en çok canım annem desteklerdi. Ona çok teşekkür ederim.
Sonra arkadaşlarla grup oluşturur müzikal oyunlar yapardım. Bu Faaliyetlerimi en çok canım annem desteklerdi. Ona çok teşekkür ederim.
Eğitiminizi nasıl sürdürdünüz?
Liseden sonra "Samsun Büyükşehir Belediyesi Konservatuarı'na" başladım. Orayı bitirdikten sonra Özel tiyatrolarda görev aldım. Anadolu Ünüversitesi İktisat Fakültesini bitirdim.
Sanat ve kadın ile devam edelim lütfen, kadın duyarlığı- inceliği - nezaketi yansıtılabiliyor mu?
Genelde evet, yansıtılıyor. Bence kadınların sanat sayesinde daha özgürce kendilerini ifade ettiklerini düşünüyorum. Kadının olduğu her sanat alanında ayrı bir incelik vardır. Örneğin; Bale. Kuğla özleşen; Bale yapan Kadındır.
Aile ile sanat ilişkisine geçersek, her ikisini bir arada yürütmenin zorlukları nelerdir?
Kesinlikle zor. Ben evli ve çocuklu olarak bir yıldır çalışıyorum. İnanın ilk zamanlar çok zorlanıyordum. Çünkü evde ilgi bekleyen eşim, kızım, ev işleri ve sanatım için yapmak isteğim projeler. İşe başlamadan önce üç buçuk yıl kızımı büyüttüm. Sonra tiyatro sanatını nerelerde, nasıl yapabilirim onu araştırdım. Sonra işimi buldum.
Nasıl aşıyorsunuz bu tür sorunları?
Engeller hayatım boyunca çıktı. Her engeli aşmaya çalıştıkça kazanımlarım da oldu kaybettiklerim de. Sanat alanında engellerimden birini anlatayım:
Lütfen!
Konservatuara başlamadan önce bir tiyatro grubuyla tanışmıştım. Her akşam onların provasını izlemeye giderdim. Bir gün hoca beni yanına çağırdı: ''Sana bir rol vermek istiyorum'' dedi. Çok sevinmiştim. Rolüm "durakta bayılan kız rolüydü". Çok küçük bir rol idi. Olsun, çok mutlu olmuştum. Büyük gün gelmişti. Seyirciler salonu doldurmuştu ve bizler hazırdık. Ama Oyun durduruldu. Sebep dedik. Şöyle dediler; ''aranızda memur arkadaşlar var onlar Tiyatro oyununda oynayamazlar''. SENE 1997. İnanılmaz ama gerçek. Hepimiz şaşkın ve çok üzgündük.
Oyunumuz provalarla sınırlı kalmıştı. İçimdeki tiyatro sevgisi hiç sönmedi. kalktım konservatuara yazıldım. Sonrasınıda biliyorsunuz. Benim şansızlığım küçük bir şehirde oluşum oldu. Ama kızım çok şanslı. Çünkü Babası da Anneside sanatcı.

Eşinizin sanatı ile ilgili ilgi uyandı bende?
Eşim, DEVLET TİYATROLARI'NDA ŞEF... Sanatçılarla beraber turnelerde çok iyi bir eleştirmendir. En büyük desteğimdir.
Ne mutlu size, sanatçı bir ailesiniz. İlgili gençlerin sanatta ilerlemek için sanatçı evliliklerini önerir misiniz, sanat dışı bir ilişki de mümkün müdür bu bağlamda?
Teşekkür ederim. Evet öneririm. Şöyle ki; birbirlerini daha iyi anlarlar. Eşim bana ilk zamanlarda; ''Ne gerek var çalışmana evde Tiyatro Oyunu yaz''dedi. Ama bana yetmiyeceğini anlatınca anladı ve ortak kararla çalışmalara başladım. Tabi ki; sanat dışı bir ilişkide mümkün. En temeline inersek; birbirini iyi dinleyen ve anlayan, empati kurabilen, diyaloglu bireyler olmasıdır.
Çevrenizden örneklerle (isim vermeden tabii ) bu konuyu genişletebilir miyiz?
Evet örnek verebilirim. Öğrencilerimin ailelerine baktığımda: Sanatla uğraşan ve onu meslek edinmiş aileler olduğu gibi sanatı sadece uzaktan takip eden aileler de var. Fakat her iki grup ailede ortak nokta; çocuklarının isteklerini dinliyor ve anlıyorlar. Gelip bana şöyle diyorlar: '' Hoca Hanım, çocuğum tiyatro dersine gelmeyi çok istiyor.''
Tamamladınız zaten, teşekkür ediyorum. Kolaylıklar dileklerimle.

İKİNCİ BÖLÜM: PİC VE DALİ
Bu akşam yine çok farklı bir soru soralım dedik, "sizce sanat eseri nedir?"
Herkes de bir bakış açısı ve duygu, bazen de hayranlık uyandıran eserlerdir. Bazı sanat eserleri akımlarda yaratabilir. Aslında bu akımı oluşturan sanatçıların bilim insanı gibi icat edilmiş bir buluş değerinde olduğunu düşünüyorum.
Bu akşam yine çok farklı bir soru soralım dedik, "sizce sanat eseri nedir?"

Herkes de bir bakış açısı ve duygu, bazen de hayranlık uyandıran eserlerdir. Bazı sanat eserleri akımlarda yaratabilir. Aslında bu akımı oluşturan sanatçıların bilim insanı gibi icat edilmiş bir buluş değerinde olduğunu düşünüyorum.
Özel izlediğiniz akımlar hangileridir?
KÜBİZM
Picassonun dehası nerede gizlidir sizce?
SÜRREALİZM
O halde Dali'nin dehası nerede gizlidir diye bir diğer sorum gelsin?
Kendimi sınavda hissettim.
Genişletirseniz diyalog olarak yayınlayacağım...
Şu an ben ziyaretteyim ama picasso "değişkenliğinde" ve hayattaki her türlü duruşundan kaynaklandığını düşünüyorum eserlerinin. Bence insanın karmaşıklığını bazen de duruluğunu kendi eserlerinde, ustaca geçişlerini sağlayarak tabloya aktarmış. Bilinç altının sorgusuzca rüyalarımızda karelendiği gibi ve bunu çok kısa bir sürede yapabildiği gibi.... Sanatçı Picasso' da dünyadaki her konuyu objeyi tablolarında resmetmiş. Değişkenlik yine kendisinde baş gösterebilmiş.
Ben aslında resim sanatına hep ilgi duydum ama tiyatro ve dramada yoğunlaştım. Mesela tiyatronun baştacı Stanislavski doğal oyunculuk kuramcısı üstadında dediği gibi: "Hayatta rol yapmaktansa onu hissetmek kendine iç aksiyonunda hazmetip dış aksiyonuna aktarabilmektir. Bunu sahnede bir oyunda yapabiliyorsan sen iyi bir oyuncusun". İşte, Picasso da hayattaki duruşunu, hayellerini, yapabildiklerini hazmetmiş hatta görmek istediğini içinden geldiği gibi değişkenliği ile aktarmış tuale. Bizlerse bir kağıda aktarırken yazılarımızı ve resimlerimizi insanlar beğenir mi takdir eder mi gibi.... Sınırlayıcı, işkence verici, ruhu öldüren yaptırımlara gebe kalıyoruz. Bu da -belkide yeni bir çok akımların oluşmasında engel teşkîl ediyor.
Bu arada Dali ise kusursuzlukta... Dali, her objenin nerde olması gerektiğini biliyor fakat hayal ettiği gibi resmetmesi muhteşem. Her şeyin havada durması.... Bunlar oları mükemmelliyetçi yapıyor. Salvador Dali ile Picasso' yu seviyorum.
