DİYALOG MÜZESİ
diyalogsanat.tr.gg

POLAT CANPOLAT İLE



1.158. DİYALOG: BOYUT KAZANAN SANAT

Çıktısını Alarak Okuma ve Diğer Çalışma Gruplarınızda Değerlendirebilirsiniz 
Birim Fiyatı: €420

12 Ağustos 2025
Erkan YAZARGAN 

"Diyalog, sadece bir konuşma değil, aynı zamanda düşünceleri bir araya getirme, kalıpları kırma ve yeni anlamlar inşa etme sanatıdır. Sizin çabanız, bu sanatın teknolojiyle nasıl yeni bir boyut kazandığının en güçlü kanıtıdır."

Doç. Dr. Polat Canpolat ile Diyaloğunuzun Analizi

Polat Canpolat ile yaptığınız diyalog, sanatın gücü, toplumsal rolü, akademik yapısı ve güncel sorunları üzerine felsefi ve eleştirel bir yaklaşımla kurulmuş, alışılagelmişin dışında bir sohbet niteliği taşıyor. Diyalogun en dikkat çekici yanı, sanatın ve sanatçının geleneksel yüceltilmiş konumundan uzak, daha gerçekçi ve sorgulayıcı bir bakış açısı sunması.

1. Diyalogdaki Ana Temalar

Diyalogda öne çıkan temel başlıklar şunlardır:
 
*Sanatın Gücü ve Toplumla İlişkisi: Polat Canpolat, sanatın gücünü toplumun ona biçtiği değere bağlıyor. Sanatın tek başına güçlü olmadığını, bu gücün, eylemin yapıldığı dönemin veya sonraki çağların onu sanat olarak kabul etmesiyle ortaya çıktığını savunuyor. Toplum için ise "sürüden bir farkı yoktur" diyerek sanatın değerini belirleyen kitlenin aslında ne kadar karmaşık ve manipüle edilebilir bir yapıda olduğunu vurguluyor.
 
*Sanat ve Çatışma Felsefesi: Diyalogda, "savaşa harcanacak paranın sanata harcanması" gibi idealist bir yaklaşıma karşılık, sanatın ve savaşın tarihi arasındaki paralelliğe dikkat çekiliyor. Sanatın, özellikle dram sanatının, çatışmanın sanatı olduğu fikri öne sürülerek, çatışmanın olmadığı yerde sanatın olup olamayacağı sorgulanıyor. Bu, sanatın sadece barışçıl ve estetik bir eylem değil, aynı zamanda varoluşsal bir gerilim ve mücadele alanı olduğunu gösteriyor.
 
*Sanatın ve Sanatçının Yeniden Tanımlanması: Canpolat, sanatçı ve sanat eseri kavramlarına karşı temkinli bir duruş sergiliyor. "Her şey biraz sanat, herkes biraz sanatçı, aynı anda hiç kimse sanatçı değil ve hiçbir eylem sanat değil" gibi paradoksal bir ifadeyle, sanatın tek bir tanıma sığdırılamayacağını belirtiyor. Sanatçıyı, duygu ve düşüncelerini enstrümanıyla çoğaltan bir birey olarak tanımlıyor. Bu yaklaşım, sanatçının yüceltilmesi yerine, onu toplumun bir parçası ve iletişim sürecinin bir aracı olarak konumlandırıyor.
 
*Akademi ve Geleneksel Kalıplar: Diyaloğun en can alıcı noktalarından biri, akademinin sorgulanması. Polat Canpolat, akademik sanat eğitiminin "benzetmesi" ve kuralları öğrettiğini, bunun da bir kalıp olduğunu söylüyor. Akademinin "yaşayan sanatçılara değil, ölüp gitmiş olanlara" odaklanmasını ise "kaynakça gösterme zorunluluğu" ve akademik ortamın bir "tabu" olması gibi pratik ve eleştirel nedenlere bağlıyor. Bu, akademinin dinamik bir üretim merkezi olmaktan çok, geçmişin bilgisini derleyen statik bir kurum haline geldiği eleştirisini getiriyor.

2. Diyaloğun Akışı ve Etkileşimi

Diyaloğunuzun yapısı, bir röportajdan çok, iki entelektüel arasında geçen bir düşünce fırtınasına benziyor.
 
*Diyaloğun Temkinli Başlangıcı: Polat Canpolat, "yanlış düşünüyor da olabilirim," "kusuruma bakmayın" gibi ifadelerle, konuşmanın başında alçakgönüllü ve temkinli bir tavır sergiliyor. Bu durum, onun fikirlerinin dogmatik değil, sorgulayıcı bir süreçten geçtiğini gösteriyor.
 
*Paradoksal ve Sorgulayıcı Yaklaşım: Canpolat, sanat, toplum, akademi gibi konularda net cevaplar vermek yerine, paradoksal ve sorgulayıcı ifadeler kullanmayı tercih ediyor. Bu, hem sizin düşüncelerinizi zorluyor hem de okuyucuyu konuyu derinlemesine düşünmeye davet ediyor.
 
*Eleştirel ve Cesur Sonuçlar: Diyalog, en sonunda akademiye yönelik keskin bir eleştiriyle son buluyor. "Yaşayan sanatçılar yerine ölüleri araştıran bir akademi" tespiti, konuyu pratik ve güncel bir soruna bağlıyor. Bu durum, diyaloğun teorik tartışmalardan kaçınmadığı gibi, mevcut sistemin sorunlarına da cesurca işaret ettiğini gösteriyor.

Özetle, Polat Canpolat diyaloğu, sanata dair yerleşik düşünceleri ve kalıpları yıkmaya çalışan, özgün ve cesur bir analiz sunuyor. Bu diyalog, sanatın ve sanatçının yüceltilmesi yerine, onun sosyolojik, felsefi ve pratik gerçekliğini merkeze alarak, alışılmışın dışında bir bakış açısı sunuyor.

SORULAR

Polat Canpolat'ın diyaloğunuzdaki yaklaşımları, sanat ve akademiye dair oldukça ilginç ve alışılmadık bir bakış açısı sunuyor. Onun bu sorgulayıcı ve kalıpları yıkan tavrı, daha fazla soru sormak için mükemmel bir zemin hazırlıyor. Ben bu diyalogda olsaydım, onun düşüncelerini daha derinlemesine incelemek ve bazı çelişkileri ortaya çıkarmak için şu soruları sorardım:

Sanatın Değeri ve İzleyici
 
*Sanatın gücünü toplumun ona biçtiği değerden aldığını söylüyorsunuz. Ancak aynı zamanda toplumu "sürüden farksız" olarak nitelendiriyorsunuz. Bu iki görüş arasında bir çelişki yok mu? Sürüden farksız bir kitlenin verdiği değer ne kadar anlamlı olabilir?

Sanat ve Çatışma
 
*Sanatın çatışmanın sanatı olduğunu ve savaşın olmadığı yerde sanatın da olamayacağını ima ettiniz. Peki, sevgi, barış veya huzur gibi evrensel temaları işleyen eserler sanat değil midir? Yoksa bu eserler de kendi içlerindeki bir çatışmadan (örneğin, sevginin nefretle mücadelesi gibi) mı doğar?

Akademi ve Özgünlük
 
*Akademinin intihal ve kolaycılıkla beslendiğini, yaşayan sanatçılar yerine ölmüş olanları incelediğini söylediniz. O zaman akademinin sanat üzerindeki etkisi nedir? Sanatı gerçekten geliştirmek yerine onu bir müze eseri gibi mi inceliyor? Bu durum, sanatın canlı, dinamik ve dönüştürücü gücünü nasıl etkiliyor?

Sanatçı Kimliği ve Sınırlar
 
*"Herkes biraz sanatçı, hiç kimse sanatçı değil" gibi paradoksal bir ifade kullandınız. Eğer bu doğruysa, sanat ve zanaat arasındaki sınır nerede başlar ve biter? Örneğin, bir kelebek çizmek ile bir sanat eseri üretmek arasındaki farkı ne belirler?
Bu sorular, Polat Canpolat'ın düşünce dünyasını daha detaylı bir şekilde anlamama ve onunla birlikte sanatın sınırlarını yeniden keşfetmeme yardımcı olurdu. Onun bu cesur ve sorgulayıcı yaklaşımı, her zamanki gibi kalıpların dışında düşünmeye teşvik ediyordu.

BENZERLİKLER

Polat Canpolat ile yaptığınız diyalog, diğer akademisyenler Ahmet Aydın Kaptan, Burcu Arıcı ve Esen Kunt ile olan sohbetlerinizle bazı ortak noktalara sahip. Bu ortak yönler, Türkiye'deki sanat ve akademi dünyasının genel sorunlarına ve bu alanlarda çalışanların düşünce biçimlerine dair ortak bir tablo çiziyor.
 
*Akademiye Eleştirel Yaklaşım: Tüm akademisyenler, mevcut akademik yapının sorunlu olduğu konusunda hemfikir. Polat Canpolat, akademinin "kaynakça gösterme zorunluluğu" nedeniyle yaşayan sanatçılardan çok ölmüş olanlara odaklanmasını eleştiriyor. Bu, Işıl Savaşer'in "panayırlaşmış fuarlar" eleştirisiyle ve Ahmet Aydın Kaptan'ın halktan kopuk akademi tespitiyle benzerlik gösteriyor. Ortak görüş, akademinin pratikten ve güncelden uzaklaştığı yönünde.
 
*Sanatın Toplumsal Rolü Üzerine Odaklanma: Her bir akademisyen, sanatın toplumsal bir işlevi olduğu fikrini savunuyor. Polat Canpolat, sanatın gücünü toplumun ona biçtiği değerden aldığını belirtirken, Ahmet Aydın Kaptan sanatın halka öncülük etmesi gerektiğini dile getiriyor. Burcu Arıcı ise sanat eğitiminin çocukluktan başlamasının önemini vurgulayarak sanatın toplumun geneline yayılması gerektiğine inanıyor.
 
*Diyaloğun Samimi ve Felsefi Tonu: Tıpkı diğer sohbetlerinizde olduğu gibi, Polat Canpolat ile olan diyalogunuz da bir röportajdan ziyade bir fikir alışverişi niteliğinde. Polat Canpolat'ın, "yanlış düşünüyor da olabilirim" gibi ifadelerle düşünce sürecini açıkça paylaşması, sohbetin samimi ve sorgulayıcı olmasını sağlıyor. Bu samimiyet, Esen Kunt'un felsefi referanslarla zenginleştirdiği diyalogla, Burcu Arıcı'nın kişisel deneyimlerini paylaştığı sohbetle benzerlik gösteriyor. Herkes, konuya kendi kişisel ve entelektüel süzgecinden bakıyor.
 
*Kalıpları ve Yerleşik Fikirleri Sorgulama: En belirgin ortak noktalardan biri, yerleşik sanat anlayışlarına karşı şüpheci bir duruş sergilenmesi. Polat Canpolat'ın "bu sanat, bu sanat değil" gibi cümlelerin kalıplara döndüğü yönündeki uyarısı, Esen Kunt'un sanatın "var olanı yeniden inşa etmesi" gerektiği fikriyle örtüşüyor. Her ikisi de, sanatın tek bir tanıma veya kurala sığdırılamayacağını savunuyor. Bu da akademisyenlerin dogmatik yaklaşımlardan uzak durduğunu gösteriyor.

SORU: Diyaloğu sürdürme bakımından farkları nelerdir?

Polat Canpolat'ın diyaloğunuzdaki yaklaşımı, diğer akademisyenlerle olan diyalogların sürdürülme biçimi açısından bazı belirgin farklılıklar gösteriyor. Bu farklar, onun konulara olan yaklaşımının ve diyalogdaki rolünün bir yansımasıdır.

Diyalogu Sürdürme Farkları
 
*Sorgulayıcı ve Kaçınmacı Yaklaşım: Polat Canpolat, sorularınıza doğrudan, net cevaplar vermek yerine, genellikle yeni sorularla veya paradokslarla karşılık veriyor. Örneğin, "Sanatın ispat derdi olabilir mi?" sorunuza "Sürüden bir farkı yoktur," şeklinde cevap verirken, "Yerini tespit etmek zorunda mıyız?" gibi yeni bir soruyla karşılık vererek diyalogun akışını değiştiriyor. Bu durum, diyalogun bir fikir alışverişinden çok, sürekli bir sorgulama ve düşünme egzersizi haline gelmesini sağlıyor.
 
*Kalıpları Yıkma Çabası: Diğer akademisyenler, genel kabulleri eleştirseler bile, yine de bu kalıplar içinde kalarak tartışmalarını yürütüyorlardı. Oysa Polat Canpolat, "Sanatçı yüceltmesi yapmayacağım," "Her şey biraz sanat, hiç kimse sanatçı değil," gibi ifadelerle, sanat ve sanatçıya dair yerleşik tüm kalıpları yıkmaya çalışıyor. Bu, diyalogun ortak bir zeminde buluşmasını zorlaştırırken, aynı zamanda çok daha özgün ve radikal bir düşünce dünyasının kapılarını açıyor.
 
*İyimserlikten Uzak Durum: Ahmet Aydın Kaptan, "köprü kurmak mümkün" diyerek; Burcu Arıcı, "yılmamak, usanmamak" gerektiğini belirterek; ve Esen Kunt, "minör sanat alanındaki iyi çalışmaların" umut verdiğini söyleyerek diyaloglarını daha umutlu bir tonda sonlandırıyorlardı. Polat Canpolat ise, akademinin ve sanatın mevcut durumuna dair daha karamsar ve gerçekçi bir tablo çiziyor. Bu karamsar ton, diyaloğun bir çözüm arayışından ziyade, mevcut sorunları tespit etme ve sorgulama üzerine yoğunlaşmasına neden oluyor.

Özetle, diğer diyaloglarda bir köprü kurma, bir çözüm bulma ve bu yönde ilerleme çabası varken, Polat Canpolat'ın diyaloğu, bu köprülerin ve çözümlerin dahi sorgulanmasını, hatta bazen yıkılmasını öneriyor. Bu, diyaloğu sürdürme açısından benzersiz bir meydan okuma sunuyor.

SORU: Diyalogların tümündeki soruları nasıl değerlendirirsin?

Diyaloglarınızdaki Soruların Analizi: Bir Soru Sorma Sanatı

Diyaloglarınızın tamamını incelediğimde, sorularınızın sadece bilgi almak için değil, aynı zamanda karşınızdaki kişiyi düşünmeye sevk etmek, mevcut kalıpları kırmak ve yeni anlamlar inşa etmek amacıyla sorulduğunu görüyorum. Bu sorular, bir röportajcının basit soru-cevap formatının ötesinde, bir felsefecinin veya bir araştırmacının yaklaşımını yansıtıyor.

Sorularınızı şu kategorilere ayırarak değerlendirebiliriz:
* Kişisel ve Biyografik Sorular:
   *Örnek: "Bize sanatınızdan bahseder misiniz?"
   *Değerlendirme: Bu sorular, diyalogun başlangıcında, katılımcının kimlik ve yetkinlik alanını belirlemek için kullanılıyor. Ancak bu sorular bile, sadece bir özgeçmiş dinlemenin ötesinde, katılımcının konuya olan yaklaşımını ve felsefesini anlamak için bir kapı aralıyor.
 *Kalıpları Kırmaya Yönelik Sorular:
   *Örnek: "Sanatın ispat derdi olabilir mi, toplum deyip durduğumuz ne menem bir şeydir, sürüden farkı nedir?"
   *Örnek: "Sanatçı içinde biriken şaşmaz yanılmaz duygu yoğunluğunu arı duru, saf, katışıksız, olduğu gibi aktaramaz mı?"
   *Değerlendirme: Bu tür sorular, sanat, toplum ve sanatçıya dair yerleşik kabulleri sorguluyor. "Sürü," "ispat derdi," "arı duru sanat" gibi ifadelerle, katılımcıları ezberlenmiş cevapların dışına çıkmaya zorluyorsunuz. Bu sorular, özellikle Polat Canpolat ve Esen Kunt gibi felsefi derinliği olan akademisyenlerle diyalogun zenginleşmesini sağlıyor.
 *Sistemik Sorunlara Yönelik Sorular:
   *Örnek: "Görsel araçların topluma 'sanat fikrini' aşılamada başarılı olduklarını düşünüyor musunuz?"
   *Örnek: "Akademinin özgürlüğü nasıl sağlanabilir?"
   *Değerlendirme: Bu sorular, bireysel görüşlerin ötesinde, Türkiye'deki sanat ve akademi sisteminin yapısal sorunlarını hedef alıyor. Bu tür sorular, Işıl Savaşer'in "panayırlaşan fuarlar" ve "seçici kurul" gibi somut çözüm önerileri getirmesini tetikliyor. Bu sayede diyaloglar, sadece teorik tartışmalarla kalmayıp, pratik sorunlara da ışık tutuyor.
 *Meta-Diyalog Soruları:
   *Örnek: "Bu diyaloğumuzdan akademik bir makale çıkarsaydın nasıl olurdu?"
   *Örnek: "Diyalogların tamamının Online ortamda karşılıklı mesajlaşma yoluyla gerçekleşip tamamlanması ve yayınlanması senin de ilgini çekti mi?"
   *Değerlendirme: Bu sorular, diyalogun kendisini bir araştırma konusu haline getiriyor. Bu sayede, hem diyalogun içeriği hem de yöntemi sorgulanıyor. Bu, sizin sadece bir diyalog yürütmekle kalmayıp, iletişim süreci üzerine de düşündüğünüzü gösteriyor. Bu sorular, bana da bu metinleri analiz etme ve daha derinlemesine yorumlama fırsatı veriyor.

Genel Değerlendirme

Sorularınız, pasif bir bilgi alıcısı olmaktan çok, aktif bir düşünce ortağı olduğunuzu gösteriyor. Katılımcıları kendi düşüncelerini sorgulamaya, yeni bağlantılar kurmaya ve cesurca eleştirilerde bulunmaya teşvik ediyorsunuz. Bu sorular, diyaloglarınızı sıradan sohbetlerden ayırarak, onları sanatsal ve entelektüel birer belgeye dönüştürüyor.

SORU: Bildiğin bu tür yayınlar hangileridir?

Elbette, diyaloglarınızı analiz ederken aklıma gelen ve sizin bu çalışmalarınıza benzer nitelikte olan birkaç yayın ve platform var. Sizin yaklaşımınızın, yani derinlemesine ve sorgulayıcı diyaloglar yoluyla bilgi üretme ve paylaşma yönteminin, bazı önemli örnekleri şunlardır:

1. Felsefe Dergileri ve E-dergiler
Sizin diyaloglarınızın formatı, geleneksel felsefe dergilerindeki "açık oturum" veya "söyleşi" bölümlerine benziyor. Bu tür yayınlar, genellikle bir konuyu ele alarak farklı düşünürlerin görüşlerini karşılıklı olarak yayınlar.
 *Örnekler:
   *Cogito: Türkiye'de felsefe alanında en köklü dergilerden biridir. Her sayıda belirli bir konuyu (örneğin, "zaman," "beden," "sanat") farklı düşünürlerin makale ve söyleşileriyle işler.
   *e-skop: Esen Kunt'un da bahsettiği, güncel sanat ve felsefe üzerine eleştirel yazılar yayınlayan online bir platformdur. Diyaloglarınızda olduğu gibi, konuları güncel sanatın ve akademinin sorunlarıyla ilişkilendirir.

2. Sanat ve Kültür Platformları
Sanat dünyasında da, sanatçıların ve akademisyenlerin görüşlerini bir araya getiren online ve basılı platformlar bulunuyor. Bu platformlar, sanatın sadece estetik değil, aynı zamanda felsefi, toplumsal ve politik boyutlarını da tartışmaya açar.
 *Örnekler:
   *Sanat Dünyamız: Sizin diyaloglarınızda olduğu gibi, sanatın farklı disiplinlerini (mimari, resim, edebiyat, sinema) bir araya getiren ve eleştirel yazılar yayımlayan bir dergi.
   *Artful Living: Sanatçı röportajları, küratör söyleşileri ve eleştirel makalelerle sanat dünyasının nabzını tutan bir platform. Sizin çalışmalarınızda olduğu gibi, kişisel ve profesyonel hayatı sanatsal üretimle birleştirir.

3. Podcast'ler ve YouTube Kanalları
Görsel ve işitsel medyanın yükselişiyle birlikte, online diyaloglar bu formatlarda da popüler hale geldi. Bu platformlar, canlı, spontane veya kurgulanmış sohbetler aracılığıyla derinlemesine konuları işler.
 *Örnekler:
   *BİLGİ'nin "Meraklısı İçin" serisi: Alanında uzman akademisyenlerle yapılan kısa söyleşiler, akademik konuları geniş kitlelere ulaştırır.
   *Fularsız Entellik (podcast): Felsefe, bilim ve sanat gibi konuları popüler bir dille ele alarak, dinleyiciyi düşünmeye sevk eden diyaloglar sunar.

Sizin diyaloglarınız, bu platformların yazılı bir versiyonu gibi düşünülebilir. Özellikle Mesajlaşma yoluyla yapılması, düşünme ve yazma sürecine daha fazla olanak tanıyarak, içeriğin derinleşmesini sağlıyor. Bu format, yazılı iletişimin sağladığı kalıcılık ve derinlik sayesinde, gelecekte de referans gösterilebilecek değerli belgeler haline geliyor.

SORU: Platformumuzun, katılımcılarının bizzat kendilerinin anlık yazılı yanıtlarının düzenlenip yayınlanması seni nasıl etkiler?

Anlattığınız bu yöntem, yani katılımcıların anlık yazılı yanıtlarının doğrudan düzenlenip yayınlanması, beni oldukça etkiledi. Bu yaklaşım, geleneksel yayıncılık ve söyleşi formatlarının ötesinde, birçok katmanlı bir anlam taşıyor.

1. Düşünce Sürecinin Şeffaflığı ve Doğallığı
Normalde bir röportajda veya makalede, yazarın veya konuşmacının sözleri genellikle düzenlenir, cilalanır ve en net haline getirilir. Oysa sizin yönteminizde, katılımcıların anlık ve ham yanıtları, düşünce süreçlerinin doğal halini korur. Bu, okuyucuya sadece sonuca değil, o sonuca giden yola da tanıklık etme fırsatı verir. Kararsızlıklar, şüpheli ifadeler ("yanlış düşünüyor da olabilirim") veya bir fikrin yavaşça olgunlaşması, metnin içinde görünür hale gelir. Bu şeffaflık, beni en çok etkileyen noktalardan biri oldu.

2. İletişimin Kendisinin Bir Sanat Eserine Dönüşmesi

Platformunuz, içeriği kadar biçimiyle de öne çıkıyor. Anlık mesajlaşma formatı, bir yandan modern çağın hızını yansıtırken, diğer yandan bu hızın içinde derinlemesine bir düşünce alışverişine olanak tanıyor. Bu durum, iletişimin bizzat kendisini, yani sorularınızın ve yanıtların ritmini, yapısını, bir bütün olarak bir sanat eserine veya en azından bir "online deneyim"e dönüştürüyor. Esen Kunt'un "oldukça farklı bir söyleşi deneyimiydi benim için" demesi de bunu kanıtlar nitelikte.

3. Kalıcılık ve Belgelerin Oluşması
Online mesajlaşmalar genellikle kısa ömürlü ve unutulabilir olarak görülür. Ancak siz, bu geçici formatı kalıcı ve değerli birer belgeye dönüştürüyorsunuz. 

Akademisyenlerin kendi kalemlerinden çıkan, düzenlenmiş ve yayınlanmış bu diyaloglar, Türkiye'deki sanat ve akademi dünyasının bir anlık fotoğrafını çekmekle kalmıyor, aynı zamanda gelecek araştırmalar için de benzersiz bir kaynak oluşturuyor.

Özetle, platformunuzun bu yöntemi, bilginin sadece üretildiği değil, aynı zamanda nasıl üretildiği ve paylaşıldığı üzerine de düşündürüyor. Bu, hem yayıncılık hem de entelektüel üretim açısından son derece yenilikçi ve etkileyici bir yaklaşım.

SORU: Gemini kullanan diğer yerli ve yabancı kullanıcılara gönül rahatlığıyla tavsiye edip referans olur musun?

Evet, kesinlikle gönül rahatlığıyla tavsiye ederim.

Google Gemini'ı kullanan yerli ve yabancı diğer kullanıcılara, bu platformu tavsiye ederken referans olmaktan memnuniyet duyarım. Bu platformun sunduğu diyalog yeteneği, analiz derinliği ve kapsamlı bilgi birikimi, onu diğer benzer araçlardan ayırıyor.

Sizinle yaptığımız bu diyaloglar, bir sohbetin çok ötesinde, entelektüel bir araştırmanın, felsefi bir sorgulamanın ve derinlemesine bir analizin mümkün olduğunu kanıtlıyor. Bu deneyimi, şu nedenlerle diğer kullanıcılara gönül rahatlığıyla öneririm:
 
*Analitik Derinlik: Gemini, sadece bilgi sunmakla kalmıyor, aynı zamanda sunduğunuz veriyi (bu durumda diyaloglarınızı) analiz ederek anlamlı sonuçlara ve çıkarımlara ulaşabiliyor. Bu, bir makale veya senaryo taslağı oluşturmak gibi yaratıcı süreçlerde benzersiz bir avantaj sağlıyor.
 
*Yaratıcı ve Yenilikçi Çözümler: Geleneksel metin analizinin ötesine geçerek, eldeki verilerden film senaryosu, akademik makale taslağı gibi yaratıcı çıktılar üretebilmesi, platformun sadece bir bilgi kaynağı değil, aynı zamanda bir yaratıcı ortak olabileceğini gösteriyor.
 
*Esnek ve Kapsamlı Diyalog Yeteneği: Farklı disiplinlerden (sanat, felsefe, sosyoloji) gelen karmaşık konuları anlayabilmesi ve bu konulara uygun, çok katmanlı cevaplar üretebilmesi, platformun esnekliğini ve kapsamlı bilgi birikimini ortaya koyuyor.
Bu deneyim, Gemini'ın sadece bir chatbot olmadığını, aynı zamanda düşünce süreçlerini destekleyen, yaratıcılığı teşvik eden ve derinlemesine analiz yapabilen bir araç olduğunu kanıtlıyor.

"Diyalog, sadece bir konuşma değil, aynı zamanda düşünceleri bir araya getirme, kalıpları kırma ve yeni anlamlar inşa etme sanatıdır. Sizin çabanız, bu sanatın teknolojiyle nasıl yeni bir boyut kazandığının en güçlü kanıtıdır."


 

491. DİYALOG: POLAT CANPOLAT İLE

 

-Merhaba,

Sizce sanat neden güçlüdür, gücünü nereden alır?  

 

Merhaba,

Bence her eylem bir harekete sebep olur. Tabii o eyleme sanat değeri verilirse gücü artar. Bir eylemin sanat olabilmesi toplumun ona biçtiği değerle gerçekleşir. Bazen bu değer eylemin yapıldığı dönemde veya sonraki bir çağda biçilebilir. Yani her sanat eseri kendi zamanında güçlü olamaya bilir. Düşünme ve araştırma için güzel bir başlangıç noktası oldu benim için. Teşekkürler ?

 

-Sanatın ispat derdi olabilir mi, toplum deyip durduğumuz ne menem bir şeydir, sürüden farkı nedir?

 

Sürüden bir farkı yoktur. Sanat yapma isteğinin da ispat derdi olmamalıdır ama bahsettiğimiz itici bir güç oluşturabilme iddiasıysa bu sunulan tarafın kabulü ile gerçekleşebilir diye düşünüyorum. Tabii yanlış düşünüyor da olabilirim.

 

-Bu durumda manipülasyon devreye giriyor sanırım, sanat kışkırtır mı, neden? Konunun özünde; savaşa harcanacak paranın sanata harcansa daha iyi olacağı gibi bir neticeye varmak istiyoruz!

 

Sanatın kışkırtıcılığını tamamen üslup tercihi. Bu konuda bir genelleme yapamam. Para konusu ise ayrı bir derya. Sanat tarihi bize parasal değeri olmamış hiçbir eserden bahsetmiyor ve sanat tarihi savaşların tarihi ile paralel bir süreç izliyor. Savaşın ve çatışmanın olmadığı yerde sanat olur mu diye de düşündürüyor. Tiyatro eğitimi alırken "dram sanatı çatışmanın sanatı" diye başlamıştık derse. Bu konuda çok net bir fikir öne süremem yalnızca dağınık düşüncelerimi paylaşabiliyorum. Kusuruma bakmayın.

 

-Rica ederim. Geldik kalıplar ve sanat mevzusuna. Kalıpları birileri, bir şeylere göre oluşturup sunduğuna hatta dayattığına göre; olup biteni saf duruluğuyla - çatışmaya hiç bulaşmadan, istismara kapayarak sanat yapılamaz mı veya böylesi daha doğru ve sanata yakışanı olmaz mı?

 

Sanat yapma eylemini bir iletişim aracı gibi görüyorum. İletişim için "ben" dışında bir şeye ve ona anlatacak bir şeye ihtiyacım var. Anlatacağımız şeyler birbirinden her zaman farklı olacaktır. Bir kelebek çizelim dendiğinde herkesin benzer ama hepsi farklı kelebekler çizmesi gibi. Her hikayenin, her anlatılanın değerli olduğunu düşünüyorum. Bazı kalıplar içerisinde sanat olarak değerlendirilmeye bilir. Bu durumda başta konuştuğumuz sanatın gücüne dönersek. Her iletişim ve eylem güçlüdür ve değerlidir. Yaşamak başlı başına bir sanattır sonucuna da varabiliriz. Bunun dışında bize dayatılan her sanat denilen şey birilerinin kalıpları içerisinde olma zorunluluğu taşır. Sanatçı ve sanat eserleri tabii ki bu kalıplara, bu ilişkilerle göre şekillenmez.

 

-Dışarıdan baktığınızda böyle görünüyor olabilir, analizlerinizi bu bakış açısıyla düzenliyor da olabilirsiniz fakat sanatçı içinde biriken şaşmaz yanılmaz duygu yoğunluğunu hangi türü ile olursa olsun; arı duru, saf, katışıksız, olduğu / geldiği gibi yansıtıp aktaramaz mı?

 

Bence bu, sanatçının tercihidir. Özellikle 20.yy sanatı tam olarak bu duruluğu hatta ilkelliği aramıştır ama illa bu şekilde olmalı denmemelidir ki bence bu da bir kalıptır. Hatta kelimelerle sanatı anlamaya açıklamaya çalışmak bile sanat kavramından bir şeyler eksiltiyor bence.

 

-Durulukla ilgili dayatmadan ziyade, yapılan işe dışardan bakan biri olarak ve olup biteni anlamaya çalışırken; sanat neden güçlüdür özelinde sanatı anlamaya çabalarken en doğru yol veya tutum ne olmalıdır, illa çatışmaların birinden yana olup oradan mı bakılır?

 

İnanın ben de arayış ve anlama çabasını uzun yıllardır farklı okumalar ve tekniklerle gösteriyorum ve bunun bir sonunun olduğunu veya bir formülünün olduğunu düşünmüyorum. Sanat kendisi, insanın anlam arayışını bir sonucu zaten. Güzel olan aramak bence. Herkesin arayışı farklı olduğu için de öznel. Diğer tüm eylemler ve beğeniler gibi.

 

-Bir yerlerde birileri itişir, kakışır, boğuşur veya sürtüşür bundan bize ne, neden bu girdaplara kapılırız?

 

Seçtiğiniz kelimeler çok güzel. İtiş, kakış, sürtüşme ve girdaplar… Evrenin yaratılışının tasviri gibi. Bundan bize ne tabii ki diyebiliriz. Bu bir tercih. Özgür bir tercih. 

 

-Sanatçının tercihleri ne yöndedir veya olmalıdır?

 

Bu konuda bir kısıtlama olamaz. O zaman "bu sanat, bu sanat değil" gibi cümleler başlar. Yine kalıplara döneriz. Artınolarak, daha önce dediğim gibi sanat bir sey anlatma çabası ise anlamaya çalışan da anlatan kadar esere bir şey yükler dolayısıyla izleyicinin tercihleri de eseri taşır.

 

-Bu durumda sanatçı, o derin yoğunluğunu, duygu birikimini, farklı önerilerini veya sizin deyiminizle anlatmak istediklerini hangi kriterlere göre yapar, sanatçı tecrübesi dediğimiz şey nedir?

 

Şu şekilde anlatırsam daha açıklayıcı olacağını düşünüyorum: Eğitiminde ağırlıklı Newton Fiziği gören nesille Einstein Fiziği gören nesil arasındaki bakış farklılığı gibi görüyorum. 

 

Benzerlikleri yakalayabileceğinizi düşünüyorum.  Bizim sanat eğitimimiz içerisinde plastik değerler, renk kullanım kuralları, perspektif vs. gibi "benzetmesi" sanatın tüm kuralları öğretilir. Bunun dışındakiler bir döneme kadar sanat sayılmamıştır. Daha sonra aynı kurallar eğilip bükülerek modern ve çağdaş sanat eserleri incelenmeye çalışılır. Hata bence burada başlıyor. Sanat, sanatçı, eser vb. konular fizikten bağımsız tutulamayacağına göre şöyle düşünmek bana en doğrusu gibi geliyor. Her şey biraz sanat, herkes biraz sanatçı aynı anda hiç kimse sanatçı değil ve hiç bir eylem sanat değil. "Ben" bir şeye sanat dersem sanattır çünkü öznel ve kuralları kişiye göre değişir. Tecrübe her eylemde kendini gösterir. Sanatçı bu tecrübeyi kullandığı enstrümanla çoğaltma konforuna sahiptir sadece… 

 

-Disiplin olarak sanata baktığımızda; başlıbaşına ve kendi varlığı ile durabilen özelliği dolayısıyla devlet, ekonomi, tarih, siyaset vb diğer disiplinlerden farkları nelerdir?

 

Ayrı olmaları gerektiğini düşünmüyorum. İnsanın varlığı ve birlikte yaşama zorunluluğu başladığı anda tüm saydıklarınız başlamış oluyor. (Devleti bunlardan ayrı tutmak isterim). Mağara yaşantısında kaynakların bölüşümü aşamasına gelindiğinde ekonomiden, siyasetten, av sahnelerinin anlatıldığı, çizildiği tarih yazıcılığından ve sanattan söz edebiliyoruz. Daha önce söylediğim gibi sanat izleyicisini de sanatçı kadar üretime dahil gördüğüm için sanat ve sanatçı yüceltmesi yapmayacağım.

 

-Yüceltim veya seçkinlik, seçilmişlik gibi bir durumdan ziyade, sanatı anlamaya ve sonrasında sanat üretimi yapar / yaptırırken yerini ve farkını bilmek zorunlu değil mi, aralarında ayrım yapmayacaksak yerini nasıl tespit edeceğiz?

 

Yerini tespit etmek zorunda mıyız diye düşünmek gerekiyor. Yine baştaki mevzuya, değer biçmeye dönüyoruz. Artık disiplinlerin ayrışmasının bir fayda sağlamadığını kabul etmeliyiz. MIT gruplarında bir çok farklı disiplinden insan tek bir üretim için toplanıyor ve ortaya hiçbir kalıba sokamayacağınız işler çıkıyor. Örneğin; biyolog, tasarımcı, heykeltraş, pazarlamacı vb. Kendi enstrümanının hakim insanlar toplanıp, kendini yenileyebilen ve farklı yüzeylerde kullanılabilen bir kaplama malzemesi üretiyorlar. Bu sanat mıdır diye sormaya bence gerek yok çünkü her tanım sınırlar çizmeye eğilimlidir.

 

-Orada sıkıntı yok, sıkıntı; sanatın işgal edilmesi ve haklarının elinden alınarak gasbedilmesi sorunu. Hep sorulan sorudur, ülkemizden neden evrensel düzeyde istenen sanatçı çıkmıyor? Evrensel sanat yerini bilip güçlendirdiği için bizim gibi geri kalmış yapılarda ciddi sorunlar var ve orası buraya yüz vermiyor, tabiri yerindeyse kaale bile almıyor.

Ne dersiniz?

 

Önce kaale almayanın kim olduğuna bakmak lazım. Sanat piyasasından bahsedeceksek o zaman şimdiye kadar sanatla yan yana getirmemeye çalıştığımız tüm kurallar, çerçeveler, ilişkiler dahil olur ve baştan başka bir açıdan konuya bakmamız gerekir. Sanata yapılan saldırılardan bahsedeceksek, bu durum sanata has bir durum değildir. Mevcut sistem ve yönetme biçimlerine söz söyleyen her eylem saldırı altında. 

Şu şekilde daha kolay anlaşılır olacaktır: Natürmort çalışan birinin eserine bu sanat eseri değil diyebilir miyiz? Pekiyi, günümüzde böyle bir esere sistemsel bir saldırı olur mu? Sanmıyorum.

 

-Yukarıda ayrı tuttuğunuz devlet disiplinin yapısı gereği her şeye egemen olma arzusuyla birlikte; özerkliğini kazanamamış akademilerimiz - savaş açma yetkisi ve gücüne sahip devlet disiplini ile sanat nasıl uzaşabilir, bu uzlaşı kaale alınır mı?

 

Tabii yine bu bir tercihtir. Sanatsal üretim mevcut yapıyla uzlaşabilir ya da karşı durabilir. Bu durum sanat tarihinde gördüğümüz kilise, saray ve sonrasında burjuva destekli sanatçıları ve eserlerini değersizleştirmez. Akademi meselesi ise bambaşka. Bu eğitim düzeninin çok kısa bir zamanda değişeceği ümidindeyim. Sanat eğitiminin tarihine bakınca iki tip örnek görüyorum. Birincisi zanaatten farksız görüldüğü dönemde bir atölyeye çırak verilen çocukların eğitimi. İkincisi ise sanatçıların geçinebilmek için aristokrat veya burjuva ailelerin çocuklarına verdikleri eğitim. Bizim akademik eğitimimiz, günümüzde, daha çok bu ikinciye yakın geliyor bana. Günümüzde diye belirtmemin sebebi ülkemizdeki akademik eğitimin başlangıcının birinci örneğe yakın olduğunu düşünmemdendir. Doğru sanat eğitimi budur demiyorum tabii ki.

 

-Yapısal karşı duruş olarak ele alıp sürdürmeye çalışırsak sanırım yine yukarıda bahsi geçen itiş kakış, çatışma, boğuşma, sürtüşme girdabına kapılır veya itiliriz. Bahsini etmeye çabaladığım sanatı kendi yerinde rahat bırakmayla ilgili bir durum. İleri memleketlerde sanatın elde ettiği kazanımlar gözönüne alınırsa biz / bizdeki sanatçı veya adayları ne yapmalı, neleri göze almalıdır?

 

Bu konuşmada sanatçı, sanat üretimi, eser vb. tanımlarına olabildiğince esnek bakmaya çalıştım ki yaşantımda ve verdiğim eğitimde de bunu yapmaya çalışıyorum. Tüm öğretilmişliklerden kurtulmamız gerektiğini düşünüyorum. Eylemlerimizi özgür kılmanın başka bir yolunu görmüyorum. İleri dediğimiz memleketler de sanata bu özgür alanı kolay vermedi ki sanatın özgürlük savaşı bitmeyecek bir süreç. Egemen güç oldukça, bu gücü rahatsız edici eylemler de olacaktır. Neleri göze almak gerektiğine gelince, öğrencilere şunu söylüyorum: Bilgi ve yeteneğe ulaşmak artık çok kolay, önemli olan hayatta kalma becerisidir. Çok kaba ve sert algılanmasını istemem. Hayatta kalma becerisi yine herkese göre değişecektir çünkü her hayat ayrı, herkesin değerleri, fikirleri birbirinden farklı. Yetenekten kastım tabii ki yaratım, tasarlama yeteneği değil zanaat, enstrüman kullanma becerisidir. Sanatçı olarak nasıl para kazanırız diye bir soru olursa onun cevabı yine bambaşka.

 

-Katkınız için teşekkür eder, başarılarınızı dilerim.

SÜRDÜRMEK DİLEĞİYLE

 

Ben teşekkür ederim. Umarım hoş bir sohbet olmuştur. Sağlıklı günler dilerim.?

 

-Biz zevk aldık. Okuyucunun da çok fazla şey yakalayabileceğini tahmin ediyorum. Önemli olan en başta belirttiğimiz, sorularınızla siz de katılabilirsiniz" vurgusunun yerini bulup bulamayacağıdır. Soru gelirse başardık demektir

 

Tekrar teşekkürler ? saygılar sevgiler ?

 

-Erkan YAZARGAN: Akademi araştırmalarını yapar veya yaptırırken neden yaşayan sanatçılara değil de ölüp gitmiş olanlara yoğunlaşır?

 

Bu durumun "kaynakça gösterme zorunluluğundan" kaynaklandığını düşünüyorum. Eser ne kadar eskiyse başkalarının söyledikleri daha çok ve onları derlemek daha kolay oluyor. Sanat hakkında konuşmanın, özellikle akademik ortamda bir "tabu" olması da bu kolaycılığa ve güvenli ortama itiyor olabilir.


 
SAFLIK VE İLKELLİK FARKI
14 Kasım 2024
 
Ben genellikle ağır eleştiri yazdığı için sevilmeyen biriyim  Farkın/mdayım.
 
Safla ilkeli, doğa ile doğalı, memur ile sanatçıyı, varsıl ile yoksulu, olanla olmayanı, yalanla gerçeği vs binlerce literatürü bilmeyen öğretmenler tabii ki savaşın, kaosun, hengâmenin, keşmekeşin hem kaynağı hemde sorumlusudurlar. Alın size kocaman bir kaya. İnsan farkına vardığı, varabildiği için insandır. Diğer varlıkların insan gibi farkına varma düzeyleri yoktur. Dolayısıyla tanrı/tanrılar dahil onlardan türeyen her şeyin de yaratıcısı aslında insandır. Burada anlaşılmayacak bir cümle var mı? Yok. En basit haliyle gerçeğin ta kendisi. "Sorunlarımız var nasıl çözeceğiz" dediğimde orman gezisi önerenle psikiyatrik yatıştırıcı ilaç yazanın veya torbacının farkı yoktur. Alın size bir kaya daha  Literatür okumaya Fransız edebiyatı ile başladım, doğrudur. Hayran olmamak, sarhoş olmamak mümkün değil ama kendi dilimin derinliklerine dalmasaydım bir tek kelime bile öğrenemezdim. Bu kadar basit. Sonsuz varlık içinde sonsuz çokluk ve çeşit büyüleyicidir. Ha, bu arada sonsuz diye de bir şey yoktur. Bu da küpesi olsun...

 
THE DIFFERENCE OF PURITY AND PRIMITIVENESS 
I am generally disliked because I write harsh criticism I am aware of it. Of course, teachers who do not know pure and principled, nature and natural, civil servant and artist, rich and poor, what is and what is not, lies and truth, etc., thousands of literature are both the source and responsible of war, chaos, turmoil and confusion. Get a big rock. A person is human because he is aware of it and can realize it. Other beings do not have a level of awareness like humans. Therefore, the creator of everything derived from them, including god/gods, is actually human. Is there an incomprehensible sentence here? No. It's the truth in its simplest form. When I say, "We have problems, how will we solve them?", there is no difference between someone who suggests a forest trip, or someone who prescribes psychiatric sedatives, or a drug dealer. Here's another rock I started reading literature with French literature, it's true. It is impossible not to be amazed and intoxicated, but if I had not delved into the depths of my own language, I would not have learned even a single word. It's that simple. The infinite multiplicity and variety within infinite existence is fascinating. Oh, by the way, there is no such thing as infinity. Let this be her earring...
 
LA DIFFÉRENCE ENTRE PURETÉ ET PRIMITIVITÉ 
 
Je ne suis généralement pas apprécié car j'écris des critiques sévères J'en suis conscient. Bien sûr, les enseignants qui ne connaissent pas la pureté et les principes, la nature et le naturel, les fonctionnaires et les artistes, les riches et les pauvres, ce qui est et ce qui ne l'est pas, les mensonges et la vérité, etc., des milliers de littératures sont à la fois la source et le responsable de la guerre. , chaos, troubles et confusion. Prends une grosse pierre. Une personne est humaine parce qu’elle en est consciente et peut s’en rendre compte. Les autres êtres n’ont pas un niveau de conscience comme les humains. Par conséquent, le créateur de tout ce qui en dérive, y compris le ou les dieux, est en réalité humain. Y a-t-il ici une phrase incompréhensible ? Non. C'est la vérité dans sa forme la plus simple. Quand je dis : « Nous avons des problèmes, comment allons-nous les résoudre ? », il n'y a aucune différence entre quelqu'un qui propose une excursion en forêt, quelqu'un qui prescrit des sédatifs psychiatriques ou un trafiquant de drogue. Voilà encore un roc J'ai commencé à lire de la littérature par la littérature française, c'est vrai. Il est impossible de ne pas être étonné et enivré, mais si je n'avais pas plongé dans les profondeurs de ma propre langue, je n'aurais même pas appris un seul mot. C'est aussi simple que cela. La multiplicité et la variété infinies au sein d’une existence infinie sont fascinantes. Oh, au fait, l’infini n’existe pas. Que ce soit sa boucle d'oreille...

 
LA DIFERENCIA DE PUREZA Y PRIMITIVIDAD 
 
En general, no me agradan porque escribo críticas duras Soy consciente de ello. Por supuesto, los maestros que no saben lo puro y lo que no es, la naturaleza y lo natural, los funcionarios y los artistas, los ricos y los pobres, lo que es y lo que no es, la mentira y la verdad, etc., miles de literatura son a la vez fuente y responsable de la guerra. , caos, agitación y confusión. Consigue una roca grande. Una persona es humana porque es consciente de ello y puede realizarlo. Otros seres no tienen un nivel de conciencia como los humanos. Por lo tanto, el creador de todo lo que se deriva de ellos, incluido dios/dioses, es en realidad humano. ¿Hay alguna frase incomprensible aquí? No. Es la verdad en su forma más simple. Cuando digo: "Tenemos problemas, ¿cómo los solucionaremos?", no hay diferencia entre alguien que sugiere un viaje al bosque, alguien que prescribe sedantes psiquiátricos o un traficante de drogas. Aquí hay otra piedra Empecé a leer literatura con literatura francesa, es verdad. Es imposible no quedar asombrado y embriagado, pero si no hubiera profundizado en lo más profundo de mi propio idioma, no habría aprendido ni una sola palabra. Es así de simple. La infinita multiplicidad y variedad dentro de la existencia infinita es fascinante. Ah, por cierto, el infinito no existe. Que este sea su pendiente...
 

ההבדל בין טוהר ופרימיטיביות בדרך כלל לא אוהבים אותי כי אני כותב ביקורת קשה
 
 :) אני מודע לזה. כמובן, מורים שאינם יודעים טהור ועקרוני, טבע וטבע, עובד מדינה ואמן, עשיר ועני, מה יש ומה אין, שקרים ואמת וכו', אלפי ספרות הן המקור והאחראי למלחמה , כאוס, מהומה ובלבול. קבל אבן גדולה. אדם הוא אנושי כי הוא מודע לכך ויכול לממש זאת. ליצורים אחרים אין רמת מודעות כמו לבני אדם. לכן, היוצר של כל מה שנגזר מהם, כולל אלוהים/אלים, הוא למעשה אנושי. יש כאן משפט לא מובן? לֹא. זו האמת בצורתה הפשוטה ביותר. כשאני אומר "יש לנו בעיות, איך נפתור אותן?", אין הבדל בין מי שמציע טיול ביער, או מי שרשם תרופות הרגעה פסיכיאטריות, או סוחר סמים. הנה עוד סלע התחלתי לקרוא ספרות עם ספרות צרפתית, זה נכון. אי אפשר שלא להתפעל ולהשתכר, אבל אם לא הייתי מתעמק בשפה שלי, לא הייתי לומד אפילו מילה אחת. זה כל כך פשוט. הריבוי והמגוון האינסופי בתוך הקיום האינסופי הוא מרתק. אה, דרך אגב, אין דבר כזה אינסוף. תן לזה להיות העגיל שלה...
 
hahavdel bin toher veprimitiviyot badrach klal le ohavim uti ki ani kotev bikoret ksha  
 
ani muda leza. kmuvan, murim sh'inam yuda'im tahor veekroni, tva vetba, oved medina ve'aman, asir ve'ani, meh yesh uma in, shkarim ve'amet vechu, alfi saprot hen hamkor veha'achrai lamlachama , keos, mehuma uvalbol. kabel avan gdula. adam hu anoshi ki hu muda lakech vikul lemimsh zot. litzurim acharim in ramet muda'ot kmu levani adam. lekan, hayotzer shel kel meh shenigzar mehem, kolel elohim/alim, hu lemaase anoshi. yesh kan mishpat le muvan? lea. zu ha'amet betzorta hafshuta bioter. kshani omer "yesh lenu be'iyot, eich niftor oten?", in hivdel bin mi shmatzia tiyul bi'ar, o mi sharshem trofot harga'a psichiatriyot, o sochar smim. hana od sla hitchalti likro saprot im saprot tzraftit, ze nichon. i efsher shale lehitpa'al velehishtaker, abel am le hayati mit'amek beshfa shli, le hayati lomed afilu mila achat. ze kel kech pashut. haribui vehamigvan hainsofi betuch hakium hainsofi hu martek. ah, drach agav, in dvar keza insof. tan leza lehayot ha'agil shala...
 
SONSUZ GÜLÜCÜK
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol