DİYALOG MÜZESİ

HEYECAN



 

GÜNEŞ ABBAS İLE


Merhaba. 

Ben kelimelere takılmam, işimi yaparım.


-İşiniz nedir? 


Tiyatro ressamıyım ve moda tasarımcısı. Yani kelimeler benim güçlü tarafım değil. Kelimeleri kağıda dökmek benim işim.


-Duygu işi yapıyorsunuz neticede. Onu yerli yerine oturtmak bir sanat olmalı?


Bize öğretilen sanat bir yaşam tarzı, felsefedir. Sanatçı zaten başka şekilde yaşayamaz. Sanatçının gördüğü, duyduğu, yaşadığı her şey sonuçta sanatına dönüşüyor. İyi sanatçı başkaları için çalışmaz. Başka dünya bilmediği için sanatıyla yaşar. Bunun bir tarifi yok. Ya içinde var ya da yok.


-Azerbaycanlı bir sanatçı olarak neler söylemek istersiniz; iki ülke ve kültür yaşamı arasındaki farklar ve benzerlikler nelerdir?


Azərbaycan insanı sanata aşırı bağlıdır. Biz sanatı kanımızca taşırız. Türkiye'de insanların sanat için verdiği mücadeleye büyük saygım var. Burada ne yazık ki çok iş yapamıyoruz sanat adına. Yaparsak her zaman gönüllü yapıyorum. Umarım bir gün sanatçının da ekmeğe ihtiyacı olduğunu anlarlar, burada sözü geçen ve kararları alan insanlar. 


Sonuçta hepimiz başka alanlarda iş yapmak mecburiyetinde kalıyoruz. Sanat da amatör olarak gelişmiyor. Bunun başka bir yolu olmalı. Sanat profesyonel ve ciddi bir şekilde gelişmeli Türkiye'de. En büyük arzum bu ülkede bu kadar güzel sanata hayatını vermiş sanatçıların artık kıymeti bilinsin ve yaratıcılık için şartlar gelişsin.


-Ama nasıl, işte büyük soru budur. Bu ülkede herkes sanat sever ama sanatın ne olduğunu daha tam bilmiyor malesef. Azerbaycan'da halka sanat bilinci nasıl aşılanır?


Doğuştan. Kreşlerdeki çocuklara sanat eğitimi ciddi ve profesyonel seviyede verilmeye başlıyor. Tiyatroya çocuklar ilk okuldan gitmeye başlıyor, okullar götürür. Tiyatrocu ayağına gelmez. Bununla tiyatro kültürü aşılanır. Müzelere ilk sınıftan gidilir. Derslerde klassik müzik çalınıyor. Ailelerden de tabiki. Fakat her mahallede mutlaka sanat okulları vardır. Çok ciddi bir şekilde eğitim veriliyor. Ben kendim iki yıllık bale, 7 yıllık müzik, 4 yıllık tiyatro ressamı ve 6 yıllık tasarım eğitimi aldım. Sadece bir yönlü olmamalı. Geniş ve ciddi eğitim şarttır. Ben bir de sanatçı ve Güzel Sanatlar Bölümü kurucusu olan ressam babanın çocuğuyum. Genimde var. Başka bir dünya bilmedim. Şans tabii. Gözümü sanatın içinde açtım. 


-Ankara'da sanatı nasıl görüp değerlendiriyorsunuz?


Ankara'da ben sanat adına sadece 7 yıl boyunca film festivalinin jüri üyesi olarak faaliyet gösterdim. Sadece 7 aydır buradayım. O yüzden haddim değil bir şey söylemeye. Fakat inanılmaz değerli ve güzel insanlar var burada. Onları tanımak ve onlarla çalışmak gurur verici.


-Babanızdan bahsetmek ister misiniz, size aşıladıkları nelerdi, hedefiniz nedir?


Babam benim hayatımda en önemli insan. Ben babacı bir kızım Sanat ailemizin anahattı. Hepimiz sanatçıyız. Anne tarafında, baba tarafı da… 


Babam Moskova'da eğitim almış ve Azerbaycan'ın ilk iki mozaik sanatçılarından birisidir. Öncə Sumgayit şəhərinin baş rəssamı sonra da güzel sanatlar bölümünün dekanı və bölüm başkanı olarak 25 yıl emek vermiştir. Daha sonra rektor davetiyle Erciyes Üniversitesi Güzel Sanatlar Resim Bölümünü kurmuş, 7 yıl dekan daha sonra bölüm başkanı ve 92 yaşında olduğuna rağmen öğretim görevlisi olarak çalışmaya devam ediyor. Babam Rahim Mehmedov, Azerbaycan Devlet sanatçısı olarak Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in fermanıyla layık görüldü. Ben de onun gölgesinde büyümüş bir sanatçıyım. Benim için en büyük hocam odur.


-Size özel olarak neler öğretirdi?


İlk olarak sanatın bir hayat tarzı olduğunu. Daha sonra sanatın her yerde ve her duyguda olduğunu. Bakmak değil görmeyi. Duymak değil hissetmeyi. Gün geçirmek değil yasamayı. İşinde kendine çok talepkar olmayı. Asla kendinden memnun olmamayı. Her zaman daha da iyi olabilmek için çok çalışmayı. Aileye bağlı olmayı. Asıl sanatçının önce insan olması gerektiğini. Koyu / katı insan güzellik yaratamaz. Kalbin ve ruhun güzel olmalı ki sanatın da güzellik getirsin. Sanatta yarı iş olmadığını. Her zaman "sanat ya iyi olmalı ya da eline alma işi" derdi. Sanatla nefes almayı. Aklıma şu anda gelmeyen o kadar çok şey öğretti ki. Bunları yazsam bitmez. 


Ben müzik dinlerken kalbim duruyor bazen, bazen içimden çıkacak gibi atıyor. Kendimi bambaşka bir dünyada buluyorum. Bunu ne doktor yapabilir ne başka bir meslek sahibi. Sanat kutsaldır. Sanat arındırıyor. Ruhun tek ilacı.


Sanatın temelinde duygu var. İyi, kötü fark etmez. O yüzden güçlü duygular sanata dönüşebiliyor ve kötü bile olsa sanata dönüşüyor. 


Hayat sadece mutlu anlarla geçmiyor. Her tabloda ışık da var gölde de. Bunların değişimi ve oynaması hayatımızı oluşturduğu gibi sanatı da oluşturmaktadır.


-Katkılarınız için teşekkür eder saygılarımızı sunarım.


Rica ediyorum. Ben teşekkür ederim. Sanatla kalın… 





362. DİYALOG (DİYALOG TÜR İKİ, SAYI: 12)

Sanatçıyı en çok heyecanlandıran nedir, birkaç örnek rica edebilir miyim?

Bülent Küçükkerniç
: İyi gelen her şey. Sonsuz değişkenler sınırlı bilinç düzeyimizi hareketlendirir her an yeni bir "şey"dir. İyi gelen "an" anlamlandırılıyorsa iyi gelmiyordur. An fırsat değil sahip olduğumuz tek şeydir ve yaratıcılık da buna bağlı olarak an'lık anlamlardırmalardır.

Aslında temelinde saflaşmak ve hatta hiç olmak hâli ile içinizi boş tutma hâli ile yaratılıyorsunuzdur. Dolu olan dolmuyor zîra... Unutuyorsan unutulmalıdır. Size iyi gelen her hâl hayatınız boyunca hatırlanır. Her an keşifte olan ben sadece dallara tutunmuyorum. Her şeyin mucize olduğunu biliyorum ve yaratımdayım Evren bende ben evrende. Rengim yok, beyazım şükür.

Cengiz Gücük: Konu ve içerik. Benim son çalışmalarım ağırlıklı portreler. Karamsar ve hüzünlü insanlar bunlar...

Ender Güzey: Bir kaç sene para biriktirerek ev veya araba almayıp bir eserimi alan Münih' deki koleksiyonerim veya Datça' dan randevu almadan atölyemi ziyaret etmeye gelen yaşlı bir çift; "ya burada olmasaydım, neden önceden telefon açmadınız" dediğimde "sorun değil, tekrar gelirdik" demiş olmaları..

Sanat'a değer vermeleri, kültürlü olmaları... Bu yanlız kişisel değer vermek değil. O insanların yaşamlarındaki değer algılamasıdır. Maddiyata değil kültüre değer vermeleridir. Sanatı günlük ihtiyaç, yaşam iksiri olarak algılamalarıdır.

"Bütünsel Sanat" beni daha doğru tanımlar.

Ayfer Altuntaş: Takip ettiğim bir sanatçının sergisi, yeni çalışmaları.... Kıskançlıkla karışık bir heyecan duyuyorum. Yeni fırça, yeni Tual.

Kut Tuncay: Sanatçı derken bir genelleme sınıfı adına cevap veremem lakin "kendi adıma gözlemlerimden ve gözlem değerlendirmelerinin spontane gelişmelerinden" duyarım heyecanı... özellikle de işlerim için çalışır etütler yaparken.

M Berra Bülbül Kesfedilen yeni olgu, goruntu, haz, ses, koku... Evet yeni diye birsey yoktur. Tekrar eden, boyut şekil değiştiren vardır ama siz henüz gördüyseniz sizin için "yeni" dir.

Can Şallıoğlu: Oyuncu olmak için güzel hayatımdan, seksi kız arkadaşlarımdan, çok paranın getirdiği refah yaşamımdan, ortamımdan, ailemden, gençlik yıllarımdan vazgeçtim...

Bir insan düşünün ki amacı Türkiye'nin en ünlü en başarılı en gözde oyuncusu olmak falan değil, dünyanın en başarılı sanatçısı olmak, Oscar ödülünü alan ilk müslüman olup devrin gidişatını değiştirmek ve tabuların tamamını yıkmak...

Bu hedefler uğruna her şeyden vazgeçen ve bu uğurda yoluna devam eden bir insanın, evde oturması, o günün geleceğine hergün tüm kalbiyle inanıp bekleyen sabreden güne başlayan bir sanatçının heyecana çok ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum...

Benim yurtdışındaki hocam şunu derdi "istediğin kadar eğitim al, çalış, çabala eğer Allah ruhuna sanatçı, oyuncu yeteneği üflemediyse bir adım gidemezsin"...

Allah'ıma şükürler olsun ki bu yetenek bana fazlasıyla verilmiş... beklediğim gün geldiğinde benden öncesi için eski denecek...

Oscar ödülünü alan ilk Türk VE müslüman sanatçı olduğum gün ülkemdeki insanların beni gururla izlediği o gün, artık ölümden korkmamaya başlayacağım gün olacak...
 
Can ŞALLIOĞLU
Olcay Kulakoğlu Sıradışı ve aykırı temalar, çoğunluğu sarsacak ürünler sunmak aklıma hemen Frida geldi. Aslında filozof ve sanatçılar aykırı görüşleriyle ilkin topluma ters düşerler ama yıllar geçince toplum onları ancak anlayıp 'vay be' demek durumunda kalır. Bir çok sanatçının öldükten sonra anlaşılması bu yüzdendir. Normal bir insan sakat olan ayağını estetik bir objeye dönüştürebilir mi? İşte Frida Kahlo bunun tipik kanıtı...
 
Yasemin Balık: Sanatını icra edebilmek, alkışlanmak, yaptığı işle anılmak ve itibar ama yaşamı sanatla yaşayan her insan zaten inanarak çabaladığı her eylemde heyecan duyar.

Her insan ruhu sanatla yoğrulmuştur. Farkındalık burada fark yaratır, kanımca. Heyecanın farkındalıkta rolü yoktur ama farkındalığın heyecanda rolü büyüktür. Yani sahneye çıkan her insan heyecanlanır fakat farkındadır diyemeyiz. Farkında olan kişi heyecanını itici güç olarak kullanır ve bu da sahnede faydalıdır.

Kontrolsüz güç güç değil, aleladedir. Son olarak sahnede profesyonel olmalıyız fakat amatör ruhumuzu kaybetmemeliyiz. Sanatçı ruhuna sahip olmakla sanatçılık çok farklı şeylerdir, dediğim gibi herkes o ruhla doğar ama herkes sanatçı olmaz.

Sanatçı olmak bir tercih ve farkındalık meselesidir demek istemistim. Bu bir yaşam tarzıdır. Her insanın ne isterse olma yolunda yürümeye hakkı vardır ve kimin ne olduğuna otorite değil zaman karar verir, bence ama başta da dediğim gibi her insan ruhunda sanatçı mayası taşır doğduğunda vardır.

Gerisi görecelidir, mutlak olamaz ama sanatı iş olarak yaptığımızda orada iş ve tanımlamalar degişir...

Birgen Engin: Konular, hikayeler, işlenen mevzular ve sosyal içerikli eserler birleştirici ve aydınlatıcılığı ilke edinerek bu hedefe ulaşabilir. Seçimlerimizdir, yine esas olan.

Esas alınan ve odaklanılan birleştiricilik olduğu takdirde çok büyük adımlara gerek olmayıp niyet ve içerik aydınlatma olmalıdır. Sanatçının ve eseri yaratan kişinin bilinciyle alakalı bir şey bu. Neyle beslenip, ne paylaşmak istediği ile ilgili...

Serap Fidan: Sanatçıdan kastınız gercek bir oyuncu ise; en cok heyecanladıran iyi bir senaryodur, sanatçıdan kastınız amacı sadece para kazanmak olan bir oyuncu ise; dizi projesinde alacağı 13 bölüm peşin bütçedir heyecanladıran, sanatçıdan kastınız gercek bir tiyatro sanatcısı ise; işte o ustayı heyecanladıran sahne ve seyircidir, sanatçıdan kastınız; sadece yakışıklılığı ve seksi dişi vücuduyla bir projede basrol oynayan gercek ustalarla sidik yarıstıran cakma sanatçılarsa onları heyecanlandıran iki şey vardır alacağı bütce ve hayranlarıdır...

Bora Gülnar
Sanat bir nevi ego tatmini kanımca sanırım takdir edilmek bizi hayecanlandırır. Sanatçının halktan uzaklığı sözkonusu.

Çoğu zaman yalnızlık... İşte o arada kalabalıklaştığımızda mutlaka bir şey üretmiş oluyor yalnızlığımız. Alkışlanıp yeniden yalnızlığa dönüyoruz.

Nuray Özyalçın
: Hayal ettiğini çalışmasıyla ortaya çıkarmasıdır ve aynı duyguyu farklı insanlardan aldığı pozitif hoş övgülerdir, kendimce merak ettiğim bir çalışmamın sonucunu heyecanla bekliyorum; camdan bir saç topuzu çalışıyorum fırınlandığında netticesi benim içinde süpriz olaçak...
Hoş bir bekleyiş.

Metin Erkan Kafkas
: Sanatçı, öncelikle yoğun, sancılı bir süreç sonrasında eserlerini görsel paylaşıma çıkarır ve doğal olarak eleştirilerin beklentisi içerisine girer.

Eserlerinin yaygınlaşması...

Serpil Bal
: Yeni boyalar, yeni bir şövale, kocaöan bir top tual bezi ve huzur ?
Başka bir sürü şey olabilir, lakin aklıma ilk gelen bunlar oldu ? düşünsenize 10-15 adet 150 ml mussuni ler.. Elektrikli güzel bir şövale isabey ya da habico firçalarla müthiş bir heyecan olur du ?

Peri Soylu
: Eserinin onemli bir yerde sergilenmesi ve hak ettigi degeri ve ilgiyi gormesi. Begenilme ve takdir edilme duygusunun getirdigi mutluluk.

Tansel Yilmaz
: Sanatçının ruhundaki heyecan uğraştığı, yarattığı eserlere yansıyor zaten. En çok heyecandıran nedir diye düşünürsek, sanatıyla ilgili, ''BULDUM BULDUM'' DİYEBİLECEĞİ FİKİRLERİN düşüncesinde oluşması.

Bu oluşumun sonucunu en iyi şartlarda yerine getirip , beğeniye sunması, geri dönüşümündeki çokluğun ona mutlulukla birlikte "heyecan" vermesi olabilir ama sanıyorum, en büyük heyecan eserinin sunulma aşaması olmalı.

Burada özellikle sanatçıyı etkileyen heyecan verebilecek esin kaynaklarından söz etmiyorum. Bunlar anlıktır her an heyecan verici olabilir, hatta çok fazla olabilir. Bence, eserin bitmiş hali ve sunulması.

Yucel Donmez: Sanatla uğraşan insan olayları çok daha akılıca analiz eder. Sanatçı zaten bu konuda önemli yol almıştır ve sanatıyla topluma "önemli mesajlar" veriyor ve anlaşılabiliyorsa o zaman heyecanlanır ve sanatındasürekli yol kateder ve o heyecanı kendisini sanat tarihine kadar taşır...

Sanalda Gerçek Diyaloglar (Diyalog Sanat) çabalarınızı da sanat kabul ettiğim için diyaloğa katılıyorum.

Sanatı ve sanatçıyı anlamaya çalışmadan ýorum yapılmaz, yapılırsa da bu maksatlı olur ve fayda sağlamaz...


İKİNCİ BÖLÜM: TANIŞMA

"Sanat ve tanışma" denilince ne anlamalıyız, ilk karşılaştığınız bir şey ile nasıl ilişki kurarsınız? (ArtCRITICS)

Sabri Yücel: İnsan ruhundaki "estetik arayışı", insanı sanatla tanışmaya yönlendirir. İlk karşılaşmanın koşullarını ortam, zaman ve insanın içinde bulunduğu ruhsal durum belirler. Renk, ses, koku, davranış, ilgi, içsel ve dışsal başka konular...

Bir arkadaş grubuyla Bursa - Altıparmak' ta bir ramazan günü eğlenmek için toplandık. Hepimiz 20 -25 yaşlarında gençleriz... Bir masaya oturduk servis yapıldı, başladık içmeye. Masamızın bitişiğinde 40 -45 yaşlarında, iyi giyimli, kibar bir bey de masasına yapılmış servise bakıp duruyor ama ne yiyor ne içiyor... Bu durum dikkatimizi çekti hepimizin. Beş on dakika içinde Tophane'den "güm" diye ramazan topu patladı. Sesle birlikte yan masamızdaki adam bir bardak su içti, ağzına daha bir lokma koymadan rakısından yudumladı. Sonra yemeğe koyuldu. Hepimiz şaşırdık. Durduk duramadık adama sorduk, "amca bu ne iş top atıldıktan yiyip içmeye başladın". Adam gayet ciddi, "oruçluydum" dedi. Biz kahkahayı patlattık. O hiç bozuntuya vermedi. "Gülmeyin gençler" dedi, "ben hem dindarım, hem alkoliğim". Sormadık, etmedik. Kimseye bırakmadım en sonunda bir müftü, "kardeşim" dedi "madem öyle gündüz orucunu tut, akşam da rakını içersin... gerisini de Allah'a havale et, ben de öyle yapıyorum" diye ekledi.

Bu tanışmayı hiç unutmam.

Erkan Yazargan: Sonsuz kredi ile ilişki kurarım daha sonra ilişki geliştikçe krediler düşer taa ki sıfırlanıncaya kadar. İlk tanıştığım bir şey her zaman heyecanlandırır, önyargısız davranmaya özen gösteririm.

Zihnimde varolan ile kaynaştırmaya çalışır, işleyiş düzenime uyduğu müddetçe ilişkimi sürdürürüm ve faydacıyımdır. Menfaat ilişkilerini doğru bulmam fakat sözleşmeler - sözler benim için değerlidir.

Sütten ağzı yanan Batı Uygarlığında olduğu gibi "bankada ne kadar krediniz var" sorusu ile başlamam ama herkese ve her yere de yatırım yapmam. Yatırım alanım özellikle genç beyinlerdir, geleceğe yatırım yapmayı severim.

Mustafa Gökçek: Çok güzel ve anlamlı bir soru. Bence tanışmanın ortak bilinci elbette sanat ve sanatçı diyaloğu olmalı...

Samimiyet ve içtenlik, insan olmanın ereğidir ve diyalog bir şekilde iletişimce sağlanmalıdır...diye düşünüyorum.

Şayet karşınızdakinin samimiyetine inanıyor veya inanmışsanız, medeni bir şekilde iletişim ve diyaloğa geçmelisiniz.

Sıla Güven Güven: Güzel bir soru. Sanat aynı zamanda psikolojik bir durumdur. Bunun tam bir cevabının verilebileceğini zannetmiyorum. İnsandan insana değişecektir. Bana göre: "Dediğim gibi insandan insana değişkendir... Gerçi "size göre" sorusu da tamda söylediğim şey'e gönderme yaptı

Yanıt şu şekilde olabilir: "Bir insan bir eserle karşılaştığında beğenebilirse, ötekisi beğenmeye bilir. Sanatı sanattın içinde olanlar belli bir birikim- bilgi içinde algılar ve değerlendirir. Bugün günümüzde sanat eserlerinin fiyat değerlendirmesi bile neye göre olduğu tartışılırken...

Sanatın içinde olmayan insanların duyularına hitap edebilmesi görecelidir.

Esra Süntar
: Daha önceden o olayı yarattığımı düşünür, o bilince empati yapar, göz hizama alır, seviyesine odaklanırım...

Emel Toktaş
14 yaşımda 1974, siyah beyaz televizyonda Jale Yılmabaşar'ı seyretmiştim. Ankara'dan İstanbul'a dönünce ailemi Anadolu Hisarın'daki çömlekçi atölyesine beni götürmelerine ikna ettim. Bana bir miktar kil aldılar. Sonra evde tamamen sezgisel bir yaklaşımla naif heykeller yaptım. Kuruduğunu fark ettim. Sonra onları suluboya ile boyadım. Sonra Jale Hanım benim hocam oldu..

Nezahat Talar: Sanatı ve tanışmayı karşılıklı duygu ve düşüncelerimizin bedendili ile anlatılması şeklinde tarif edebilirim. Bence sanat yaşamın taa kendisidir. Bir insan ana rahmine düştüğünde sanata "merhaba" der ve evre evre tamamlanır süreci. Dünyaya geldiğinde sanatla tanışır.

Filmin senaryosu yazılıyor ilk bölümü: Çocukluk evresi,
2. Bölüm, gelişme evresi,
3. Bölüm,gençlik evresi,
4,5,6,7. bölüm" diye hayatın gerçek sanatı ile tanışmış oluruz.

Asrın Tuncer: Sanat zaten tanışmanın da bir yolu...

Biz yüreğimizden geçen her şeyi süzüp insanlarla tanışıyoruz. İlk karşılaştığım şeyden kastınız nedir, sorunun her karşılaşmaya göre cevabı ayrıdır diye düşünüyorum.

Mehmet Ağırağaç
: Çok şey yazılabilir o yüzden, yazdıklarım arasından hangisini çekebilirim ona bakarım : )

Berkay Bozkurt
: Sanat denilince benim aklıma her ne olursa olsun tiyatro, sinema, resim veya müzik... ortaya çıkarılan çalışmalarda insanlara iletilen anlamlar dizisi geliyor. Yani tabi ki bu en kısa ve aklıma gelen ilk cümle. Sanırım daha detaylı tartışmak gerekiyor

İlk karşılaştığım şey ile genelde sözlü veya fiziksel ilişki kurarım. Canlı veya cansız olmasına bağlı olarak değişir.

Egemen Oguz
: Bu soruya buradan cevp vermek zor sanırım fakat denersek; "merak, öğrenmek, anlamak, yorumlamak, adım adım ilerlemek" diyebilirim.

Savaş Sezer
: Muhabbet 'e bu şekilde girmeniz ilginç oldu İlk karşılaştığım şeyin ne olduğuna bağlı, eğer ilgi alanıma giriyorsa ilk yapacağım şey onu tanımaya çalışmak olacaktır. Bu herhangi bir canlı da olabilir ya da cansız bir şey de olabilir.

Ferzan Sarpkaya
: Yaratıcılık. Karşılaştığım şeyin ayrıntısına göre...

Leman İnal: An'ı sahiplenirken izleri yok etmeye çalışanlara haykıran yaşam şekli galiba...

Ipek Mutaf Böler
: Önce merak ve heyecan vardır. Daha sonra sanatın -dans'sa dans, operaysa, tiyatroysa, senfoniyse...

Beklerim ve kendimi bırakarak içine girmeye çalışırım, duygularımla...

S Hakan Koca
: "Merak" bence, meraklanmalıyız. Öğrenmenin temeli meraktır. Sanat da dilin ve farklı iletişim yollarının anlatamadığını anlatan en öğretici yol.

Mustafa Zeki Percin
: Hissettiğin şeyleri kağıda aktarmaya sanat denir örneğin ilk tanıştığım şeyle ne olduğunu anladıktan sonra benimle ilgiliyse hemen ilişki kurarım, nasıl olduğunu bilemem ama o an nasıl olduğuna karar veririm.
 
 
 
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol