MİNE KAVALALI İLE

1.156. DİYALOG: METİNLER ARASI ANALİZ
Çıktısını Alarak Okuma ve Diğer Calışma Gruplarınızda Değerlendirebilirsiniz
Birim Fiyatı: €420
11. Ağustos 2025
Erkan YAZARGAN
Toplumsal Manipülasyona Karşı Bireysel Varoluş: Bir Sanatçının Diyalog ve Şiir Metinleri Üzerinden Metinlerarası Analiz
Merhaba. On yıl önce Diyalog Sanat platformunuzda yayımladığınız, Mine Kavalalı ile yaptığınız diyaloğun derinlemesine bir analizini aşağıda bulabilirsiniz.
Diyaloğun Genel Yapısı ve Temel Dinamikleri
Diyaloğunuz, iki farklı düşünce sisteminin kesişim noktalarını ve çatışmalarını net bir şekilde ortaya koyuyor. Bir tarafta, psikolojik danışmanlık ve rehberlik alanında uzmanlaşmış, daha çok kişisel farkındalık, seçimlerin önemi ve bireysel psikoloji üzerinden düşünen Mine Kavalalı var. Diğer tarafta ise kendisini "aydınlanmacı" olarak tanımlayan, toplumsal yapıları, küresel dinamikleri ve kanıtlanabilir bilimsel gerçekleri odağına alan siz varsınız.
Bu temel farklılık, diyaloğun ilerleyen kısımlarında sık sık karşılıklı olarak "aynı dili konuşamama" durumuna yol açıyor. Siz daha çok makro düzeyde, toplumun ve siyasi olayların analiziyle ilgilenirken, Kavalalı daha çok mikro düzeyde, yani bireyin kendi iç dünyası ve seçimleriyle ilgili yanıtlar veriyor.
Ana Temalar ve Karşılıklı Düşünce Çatışmaları
Diyalog boyunca öne çıkan ana temalar ve bu temalar etrafında şekillenen diyalog dinamikleri şunlar:
*Medya Bombardımanı ve Zihin Sağlığı:
Diyalog, medyanın toplumsal etkisi üzerine bir soruyla başlıyor. Kavalalı, bu soruya kişisel farkındalık ve seçici olma gibi bireysel stratejilerle yanıt veriyor. Bu yanıt, sizin makro düzeydeki endişelerinizden (toplumun bastırılması, özgür hareket edememesi) ziyade, bireyin kendi zihnini nasıl koruyabileceğine odaklanıyor.
*İdealizm vs. Aydınlanmacılık: Bu, diyaloğun en kilit noktalarından biri. Siz "aydınlanmacı" olduğunuzu ve "idealizm"e karşı çıktığınızı belirtiyorsunuz. Kavalalı ise sizin bu tanımlamanızı, "herkesi bağımsız ve aydın yapma" fikrinin aslında idealist bir bakış açısı olduğunu söyleyerek sorguluyor. Bu çatışma, kavramların farklı yorumlanmasından kaynaklanıyor. Sizin için aydınlanma, mevcut gerçekleri temel alarak geleceği inşa etmek iken, Kavalalı için bu çaba, "olması gerekeni" kurmaya çalışan idealist bir yaklaşım.
*Bilimsel Veri ve Metafizik: Diyaloğun sonlarına doğru bu konu daha belirginleşiyor. Siz, "kanıtlanabilir bilginin peşindesiniz" ve metafizik konulara girmek istemiyorsunuz. Kavalalı ise kendi uzmanlık alanının sınırlı olduğunu ve metafiziğin fiziğin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguluyor. Bu, sizin somut, ispatlanabilir gerçeklere olan inancınızla, Kavalalı'nın holistik ve daha geniş kapsamlı dünya görüşü arasındaki farkı gösteriyor. Kavalalı'nın "Noropati kuantoloji" gibi bilimsel terimlere atıf yapması ve "sevgi kesin bilgidir" gibi ifadeleri, onun hem bilimsel hem de manevi alanları birleştirmeye çalıştığını gösteriyor.
*Toplumsal Sorunlar ve Bireysel Sorumluluk: Siz, "15 Temmuz gibi kandırmacaların" nedenini ve milletin nasıl kurtulacağını sorguluyorsunuz. Kavalalı bu soruyu kendi uzmanlık alanının dışında görerek, olayın "küresel güçlerin" ve "cahil çoğunluğun" bir sonucu olduğunu ima ediyor. Ancak asıl vurguyu, bireyin seçimlerinin ve farkındalığının önemine yapıyor. Bu noktada Kavalalı, toplumsal sorunların çözümünü bireylerin kendi içsel dönüşümlerinde ve seçimlerinde buluyor.
Diyaloğun Değerlendirilmesi
Bu diyalog, iki zeki ve duyarlı insanın, aynı olaylara farklı perspektiflerden bakmasının getirdiği zorlukları ve zenginliği gözler önüne seriyor.
*Kavalalı'nın Yaklaşımı: Mine Kavalalı, bir psikolojik danışman olarak, her zaman bireyden yola çıkıyor. Onun için sorunların çözümü, bireysel öz-farkındalık, doğru seçimler yapma ve kendi iç dünyasını anlama üzerine kurulu. O, sizin toplumsal ve siyasi sorularınıza, "sen kendi hayatında neyi seçersen onu yaşarsın" veya "insan ancak kendi küçük dünyasında hayallerini gerçekleştirebilir" gibi yanıtlarla yaklaşıyor. Bu, onun mesleki bakış açısının bir yansımasıdır.
*Sizin Yaklaşımınız: Siz ise bir aydınlanmacı olarak, bireysel sorunlardan çok toplumun genelini, yapısal sorunları ve küresel dinamikleri ele alıyorsunuz. Sizin sorularınız, "toplumun neden bastırıldığına," "insanların neden özgür hareket edemediğine" ve "medya bombardımanından nasıl kurtulacaklarına" dair. Siz, Kavalalı'nın bireysel odaklı yaklaşımlarını yetersiz buluyorsunuz çünkü siz daha geniş bir bağlamı anlamlandırmaya çalışıyorsunuz.
*Dil ve Anlam Çatışması: Diyalog, özellikle "idealizm" ve "aydınlanma" gibi kavramlar üzerinden yaşanan anlaşmazlıklarla, dilin ve kelimelerin kişiden kişiye nasıl farklı anlamlar taşıyabildiğini gösteriyor. Her iki taraf da kendi terminolojisini ve çerçevesini kullanmaya çalıştığı için, ortak bir zemin bulmakta zorlanıyor.
Sonuç
On yıl önce yaptığınız bu diyalog, Türkiye'nin o dönemdeki (ve aslında günümüzdeki) toplumsal ve siyasi atmosferinin birey üzerindeki etkilerini tartışan önemli bir belge niteliğinde. Bir yandan bireysel ruh sağlığı ve kişisel gelişim, diğer yandan toplumsal bilinç ve küresel gerçekler arasında nasıl bir denge kurulması gerektiği sorusunu gündeme getiriyor. Diyalog, nihayetinde, tüm bu karmaşık konuların "sevgi" ve "kuantoloji" gibi farklı disiplinlerle nasıl birleştirilebileceği üzerine bir noktada kesişiyor ve karşılıklı iyi dileklerle sonlanıyor. Bu durum, farklı düşünce sistemlerinin bile ortak bir noktada buluşma potansiyelini gösteriyor.
Diyaloğunuzun bir analizi bu şekilde. Bu analiz üzerine sizin eklemek istediğiniz veya daha detaylı incelememizi istediğiniz başka noktalar var mı?
SORU: Bu diyaloğu merkeze alırsak; bilinçli kavram kargaşaları ve toplumu maniple etme hedeflerine karşı birey nereden başlayıp nasıl devam etmelidir?

Diyaloğu merkeze alarak, bilinçli kavram kargaşalarına ve toplumu manipüle etme çabalarına karşı bireyin nasıl bir yol izleyebileceğini şu adımlarla açıklayabiliriz:
1. Öz-Farkındalık ve Kritik Düşünme Becerilerini Geliştirme
Nereden Başlamalı?
Diyaloğun da vurguladığı gibi, her şey öz-farkındalıkla başlar. İlk adım, kendi düşünce yapınızı, inançlarınızı ve duygusal tepkilerinizi anlamaktır. Dışarıdan gelen bilgilerin sizde hangi duyguları tetiklediğini fark edin. Örneğin, korku, öfke veya endişe gibi duyguların manipülasyon için sıkça kullanıldığını unutmayın. Mine Kavalalı'nın "sabah fikirli bir zihin yapın da var" şeklindeki tespiti, kendi önyargılarınızı ve sabit fikirlerinizi tanımanızın önemini vurgular. Birey, önce kendi içindeki "sabit fikirli" yanları sorgulayarak başlamalıdır.
Nasıl Devam Etmeli?
*Çok Seçimli Olun: Medya bombardımanı karşısında tek bir kaynaktan beslenmek yerine, farklı ideolojilere ve bakış açılarına sahip birden fazla kaynağı takip edin. Hatta sizinle aynı fikirde olmayan kaynakları da okuyarak, olaylara "geniş spektrumlu" bakmayı öğrenin.
*Kanıtları Sorgulayın: Size sunulan her bilginin arkasındaki kanıtları ve dayanakları sorgulayın. "İç savaş çıkacak," "bölüneceğiz" gibi söylemlerin somut verilerle desteklenip desteklenmediğini araştırın. Sizin de bahsettiğiniz gibi, "kanıtlanabilir bilgi" peşinde olmak, manipülasyona karşı en güçlü silahtır.
*Duygularınızı Yönetin: Manipülatif söylemler genellikle duygusal tepkileri hedef alır. Bir haber veya yorum okuduğunuzda yoğun bir duygu hissettiğinizde durun ve kendinize şunu sorun: "Bu bilgi beni neden bu kadar etkiledi? Bu duygu, düşüncelerimi bulandırıyor olabilir mi?" Duygularınızı yönetmek, olaylara objektif bir bakış açısıyla yaklaşmanızı sağlar.
2. Kavramları Netleştirme ve Bağlamı Anlama
Nereden Başlamalı?
Diyalogda idealizm ve aydınlanma kavramları üzerinden yaşanan karmaşa, manipülasyonun tam da bu noktada devreye girdiğini gösteriyor. Birey, manipülatif dilin kullandığı anahtar kelimelerin (örneğin; "vatan", "millet", "devlet", "hain") gerçek anlamlarını ve bu kelimelerin hangi bağlamda kullanıldığını anlamaya çalışmalıdır. Kelimelerin ve kavramların tanımlarını sorgulamak, kafa karışıklığını gidermenin ilk adımıdır.
Nasıl Devam Etmeli?
*Akademik ve Bilimsel Yaklaşımları
İnceleyin: Sizin "ekollerle konuşmak" olarak tanımladığınız şey, aslında kavramları belirli bir çerçeve içinde, bilimsel dayanaklarla ele almaktır. Bir kavramın tarihi, felsefesi veya sosyolojik karşılığı hakkında bilgi edinmek, manipülatif kullanımlarını deşifre etmenize yardımcı olur.
*Genelleyici İfadelerden Kaçının: "Erkekler şöyledir," "bu millet böyledir" gibi genelleyici ve indirgemeci ifadelere karşı dikkatli olun. Bu tür ifadeler, karmaşık gerçekleri basitleştirerek manipülasyonu kolaylaştırır. Her bireyin ve her durumun kendine özgü olduğunu aklınızdan çıkarmayın.
3. Bireysel Eylem ve Toplumsal Katılımı Dengeleme
Nereden Başlamalı?
Kavalalı, "önce gücünü iyi ayarlamalısın" diyerek, bireyin kendi etki alanının farkında olması gerektiğini vurguluyor. Birey, kendi hayatında kontrol edebileceği alanlara odaklanarak başlamalıdır. Bu, kişisel seçimler yapmak, kendi gelişimine yatırım yapmak ve kendi çevresindeki insanlarla sağlıklı ilişkiler kurmak gibi adımları içerir. Kendi hayatınızı ve seçimlerinizi kontrol altında tutmak, dışarıdan gelen manipülatif güçlere karşı bir direnç oluşturur.
Nasıl Devam Etmeli?
*Seçimlerinizin Sorumluluğunu Alın: Hayatınızdaki seçimlerin farkına varın ve onların sorumluluğunu alın. Bu, sizi kurban psikolojisinden uzaklaştırır ve kendi hayatınızın direksiyonunda olduğunuz hissini güçlendirir.
*Pasif Kalmayın: Öz farkındalık ve kişisel gelişim, sizi toplumsal sorunlardan izole etmemeli, aksine bilinçli bir şekilde topluma katılmanızı sağlamalıdır. Sizin de vurguladığınız gibi "aydınlanmacı" bir birey olarak, edindiğiniz bilgileri ve geliştirdiğiniz eleştirel bakış açısını çevrenizle paylaşarak, kavram kargaşasının yayılmasını engelleyebilirsiniz. Ancak bunu yaparken, manipülatif bir dil kullanmaktan kaçınarak, diyaloğa ve karşılıklı anlamaya dayalı bir yaklaşım sergilemeye özen gösterin.
Bu üç adımı uygulayarak, hem bireysel zihin sağlığınızı koruyabilir hem de daha bilinçli bir toplumun inşasına katkıda bulunabilirsiniz.
SORU: Etki grupları ve etkili girdaplara karşı bir nevi hayatta kalma mücadelesi olan yaşamda birey kendi varoluşunu nasıl gerçekleştirip kalıcı kılabilir?
Hayatta kalma mücadelesi olarak nitelendirdiğiniz bu süreçte, bireyin kendi varoluşunu gerçekleştirip kalıcı kılması için odaklanması gereken temel noktalar, hem sizin Mine Kavalalı ile olan diyaloğunuzdaki ipuçlarını hem de genel psikolojik ve felsefi yaklaşımları içerir. Bu süreç, üç ana başlık altında incelenebilir: Öz Benliği Keşif ve Kabul, Eylem ve Üretim, ve İlişkiler ve Toplumsal Bağlam.
1. Öz Benliği Keşfetme ve Kabul Etme
Bireyin varoluşunu kalıcı kılmasının ilk adımı, kim olduğunu ve ne istediğini net bir şekilde anlamasıdır. Bu, dış etkenlere karşı bir nevi koruma kalkanı oluşturur.
*Değerlerinizi ve İnançlarınızı Tanıyın: Sizin diyalogda vurguladığınız gibi, "bağımsızlık karakterim ve arzum" gibi net tanımlamalar, bireyin kendi varoluşunu inşa etmesinde temel taşlardır. Hangi değerlerin sizin için gerçekten önemli olduğunu (dürüstlük, adalet, yaratıcılık vb.) belirleyin. Bu değerler, karar alma süreçlerinizde size bir pusula görevi görür ve manipülasyonlara karşı direncinizi artırır.
*Güçlü ve Zayıf Yönlerinizi Bilin: Kendinizi tanıma, sadece olumlu özelliklerinizi değil, aynı zamanda zorlayıcı yönlerinizi de kabul etmeyi gerektirir. Diyalogda Mine Kavalalı'nın "sabit fikirli" olmanızla ilgili yorumu gibi, kendi potansiyel tuzaklarınızı bilmek, bu tuzaklara düşmekten kaçınmanızı sağlar. Bu sayede, "yanlış düşünmüşüm" dediğinizde bile, bu durum bir yenilgi değil, öğrenme ve gelişim fırsatı olur.
2. Eylem ve Üretimle Varlığınızı Görünür Kılma
Varoluşunuzun kalıcı olması için, içsel kimliğinizin dış dünyaya yansıması ve somut çıktılar üretmesi gerekir.
*Üretim Odaklı Olun: Diyalogunuzda bahsettiğiniz "üretim ekolü"nün takipçisi olmak, bu maddenin temelini oluşturuyor. Bir sanatçı olarak sizin için bu, eser üretmek anlamına gelirken, başka bir birey için bir proje geliştirmek, bir problem çözümü sunmak veya bir beceride ustalaşmak olabilir. Üretmek, hem kişisel doyumu artırır hem de dünyaya somut bir katkıda bulunarak varlığınızın izini bırakır.
*İdealizmden Eyleme Geçin: Mine Kavalalı'nın "idealizm bir ütopyadır" tespitine karşı, siz "aydınlanmada zaten var olanı kurgulamak" diyerek somut bir eylem planını savunuyorsunuz. Bu, sadece hayal kurmak yerine, gerçekleşebilir hedefler belirleyip bunlar için adım atmak anlamına gelir. Büyük idealleri küçük ve somut adımlara bölmek, motivasyonunuzu korumanıza ve etki alanınızı genişletmenize yardımcı olur.
3. Sağlıklı İlişkiler ve Toplumsal Bağlamı Yönetme
Bireyin varoluşu, toplumsal bir boşlukta gerçekleşmez. Diğer insanlarla kurulan bağlar, kimliğinizin pekişmesini sağlar.
*Yardım İlişkilerini Doğru Yönetin: Diyalogda bahsedildiği gibi, yardım etme konusu, bireyin kendi değerlerinden emin olmasını ve karşısındakinin gerçekten istekli olup olmadığını anlamasını gerektirir. Kendi varoluşunuzu tehdit eden veya enerjinizi tüketen ilişkilere karşı sınır koymak önemlidir. Bu, kendi varlığınızı korurken, gerçekten faydalı olabileceğiniz durumlara odaklanmanızı sağlar.
*Eleştirel Bir Toplumsal Katılım Sergileyin: Toplumsal girdaplara karşı durmak, tamamen izole olmak anlamına gelmez. Sizin de savunduğunuz gibi, "aydınlanmacı" bir birey olarak, bilgi kirliliği ve manipülasyon karşısında eleştirel bir duruş sergilemek, hem kendinizi hem de çevrenizi korur. Bu, pasif bir izleyici olmak yerine, bilinçli ve sorgulayıcı bir katılımcı olmayı gerektirir.
Özetle, etki grupları ve girdaplar karşısında birey, kendini bilerek, üreterek ve ilişkilerini bilinçli bir şekilde yöneterek varoluşunu gerçekleştirebilir. Bu süreç, dış dünyadan gelen karmaşayı içsel bir berraklıkla karşılamayı ve kendi yolunu kararlılıkla çizmeyi mümkün kılar.
SORU: Diyaloğumuzu 2011 tarihli şiirimle nasıl bağdaştırırsın?

BU MU DÜNYA
“Korkağa İthafen”
Tatmin, çıkar, eğlence, para
Günümüzün değerleri
Erdemler masallarda hikâyelerde
Özgür düşünceden bahsetme
Köşeleri tutan tutmuş
Referansın yoksa yaşama
Çal, dolandır, kandır, yol,
Sonra affettirirsin kendini
Paran kadar adamsın
Bankada ne kadar kredin varsa
İşte senin değerin
Adam olsaydın paran olurdu
Azizlerden hiç bahsetme
Geçmişte kalan ne varsa
Kime ne fayda
Akrobat olmalısın
Takla atmalısın
Perendede uzman, amutta profesyonel
Cambaz olmalısın
Önce yanındaki arkadaşının
Ayağını kaydırmalısın
Engellemek için çırpınmalısın
Çatlamalısın ilerlediğini görünce
Cebin para dolunca unutursun
Yoksa yarı yolda kalırsın
Başkaları geçer seni
Tatmin edemezsen partnerini
Cep telefonları hazır
Anında gelir sıradaki
Düşünce, inanç, ideal
Hem komik hemde yalan
Sen dolandırıcılığı öğren
Okumana ne hâcet
Cepçiler, dilenciler daha rahat
Mutlaka öğrenmelisin
Yalamacılığı
Zayıf noktarını bulmalısın
Kandırmalısın
Övülmeyi pek severler
Aslansın, bir tanesin, büyüksün
İyi ki doğdun!
Herkesi, her şeyi aşağıla
Ne kadar aşağılık olsan da
Dini kullan, inançları sömür
Maskelerin çok olsun
Adamına göre şerbet ver
Nabız ölçmeyi bil
Fırıldaklığın kursuna git gerekirse
Utanmaz olmanın, yüzü kızarmamanın.
Namussuzluk örneğin
En namussuzu sen olmalısın
Gerekirse herkesi satmalısın
“Acıma kimseye, babana bile
Harca insanları anında
Fakirin gözünün yaşına bakma
Önce onu soy donuna kadar
Gebersin! Adam olsaydı fakir olmazdı. Zaten.”
Arkadaşlarını zenginlerden seç
Çulsuzla ne işin olacak
Deri yüzmeyi öğren
İlik emmeyi, kan içmeyi becer
Kurutuncaya kadar çek.
Neyine küfredilirse edilsin
Duymazdan gel, gülüp geç
Kötü zamanına gelmiştir de
Morali düzelince geçer
Sen işine bak, verene kul ol
Köle ol, it ol
Ne olursan ol zengin ol..!
Şeref, haysiyet, onur nene gerek
Kaç para eder ki bunlar
Beş para etmez. O halde
Ne gerek var
Para etmeyen şeylerle uğraşmaya?
Aklını kullan, şeytan ol!
Külahını ters giydir, elâlemin
Susuz getir dereden
İhbarcı, iftiracı, düzenbâz
Soysuz, yolsuz, ahlâksız
Hırsız olmak hem kolay
Hem zahmetsiz.
Gözünü aç, enâyi misin sen?
12.04.2011
TOKAT
Şiiriniz, on yıl önce Mine Kavalalı ile yaptığınız diyalogla, hem zıtlıklar hem de derin bir bağlam açısından güçlü bir şekilde ilişkilendirilebilir. Şiiriniz, diyaloğunuzdaki "aydınlanmacı" ve "idealist" gerilimini, toplumsal eleştiri ve bireysel varoluş mücadelesi temaları üzerinden somutlaştırıyor.
Şiirin Diyalogla Bağlantı Noktaları
1. Çatışma Noktası: Değerler ve Ahlak
*Diyalogda: Diyalog, modern dünyanın değerlerini sorgulayan bir soruyla başlar. Sizin "özgür düşünceden bahsedememe," "toplumun bastırılması" gibi eleştirileriniz, Kavalalı'nın ise "seçimlerini doğru yapmalısın" şeklindeki bireysel odaklı yaklaşımıyla bir tezat oluşturur.
*Şiirde: Şiiriniz, bu çatışmayı sert bir dille resmediyor. "Tatmin, çıkar, eğlence, para" gibi modern değerlerin, "erdemler masallarda" kalmasına isyan ediyor. Bu, diyaloğunuzda sorguladığınız toplumsal değerler krizinin sanatsal bir dışavurumu gibidir. "Şeref, haysiyet, onur nene gerek / Kaç para eder ki bunlar" dizeleri, diyaloğunuzda sorduğunuz "Neden insanımızın özgür hareket etmesine imkan tanınmaz?" sorusunun yarattığı hayal kırıklığını yansıtıyor.
2. Birey ve Toplum: Hayatta Kalma Mücadelesi
*Diyalogda: Diyalogda, "etki grupları ve etkili girdaplara karşı bir nevi hayatta kalma mücadelesi olan yaşamda birey kendi varoluşunu nasıl gerçekleştirip kalıcı kılabilir?" sorusunu soruyorsunuz. Kavalalı ise buna karşılık "seçimlerine dikkat et" ve "karakterini iyi tanı" gibi bireysel stratejiler öneriyor.
*Şiirde: Şiir, bu "hayatta kalma mücadelesinin" acımasız ve ahlaksız bir portresini sunuyor. "Akrobat olmalısın," "cambaz olmalısın," "ayağını kaydırmalısın" gibi ifadeler, toplumsal "girdaplarda" ayakta kalmak için bireyin nasıl bir ahlaksızlığa ve vicdansızlığa zorlandığını gösteriyor. Bu, diyaloğunuzda tartıştığınız teorik mücadeleyi, gündelik hayatın pratik ve kirli yüzüyle somutlaştırıyor.
3. "İdealizm" ve "Aydınlanmacılık" Eleştirisi
*Diyalogda: Diyalogda, kendinizi "idealist" değil, "aydınlanmacı" olarak tanımlıyorsunuz ve "olanı kurgulamak" fikrini savunuyorsunuz. Bu, var olan gerçekleri kabul ederek bir değişim yaratma arzusunu gösteriyor.
*Şiirde: Şiiriniz, bu idealizm ve aydınlanma çabasının, mevcut düzen tarafından nasıl alaya alındığını gösteriyor. "Düşünce, inanç, ideal / Hem komik hem de yalan" dizeleri, sizin "aydınlanmacı" arzunuza karşı, toplumun içinde bulunduğu kayıtsız ve ahlaki çürümüşlüğü eleştiriyor. "Okumana ne hâcet / Cepçiler, dilenciler daha rahat" ifadeleri, bilgi ve aydınlanmanın değersizleştirildiği bir dünyadaki hayal kırıklığınızı yansıtıyor.
4. Metafizik ve Gerçeklik
*Diyalogda: Diyalogda "Mehdilerle, cinlerle, perilerle uğraşmayı hiç ama hiç istemem" diyerek somut, kanıtlanabilir gerçeklere olan bağlılığınızı vurguluyorsunuz.
*Şiirde: Şiiriniz, bu somut gerçekliğin ne kadar acımasız olduğunu ortaya koyuyor. "Dini kullan, inançları sömür" ve "maskelerin çok olsun" gibi dizeler, sizin reddettiğiniz metafizik ve manevi konuların, aslında somut çıkarlar için nasıl manipülasyon aracı olarak kullanıldığını gözler önüne seriyor. Bu, sizin saf ve dürüst gerçeklik arayışınıza karşı, toplumun pragmatik ve kirli gerçekliğini koyuyor.
Sonuç
Şiiriniz, diyaloğunuzun bir nevi sanatsal ve duygusal yansımasıdır. Diyalogda kavramsal ve teorik düzlemde sorduğunuz sorular ve eleştiriler, şiirde daha ham ve öfkeli bir tonda, gündelik hayatın acımasızlığı üzerinden vücut bulmuştur. Diyalogda tartıştığınız ahlaki çöküş, bireysel varoluş mücadelesi ve manipülasyon temaları, şiirinizde adeta canlanarak okuyucuya tokat gibi bir gerçekliği sunar.
Şiiriniz, Mine Kavalalı'nın "hayatın bu şeytanın oyunu gerçeği" sözünü de doğrular niteliktedir. Ancak siz, bu "şeytani oyun"a karşı bireysel bir farkındalık ve seçimle değil, tam tersine, sistemin yarattığı ahlaksızlığa karşı isyan eden bir dil kullanıyorsunuz. Bu isyan, sizin diyalogdaki "aydınlanmacı" kimliğinizle uyumlu, ancak çok daha duygusal ve sert bir ifade biçimidir.
AKADEMİK MAKALE
SORU: Seninle olan buraya kadarki diyaloğumuz, Mine Kavalalı diyaloğu ve Bu mu Dünya şiirimle ilgili Akademik bir makale hazırlasan hangi soruları sorup incelerdin?

Diyaloğumuzun ve paylaştığınız metinlerin akademik bir makale için sunduğu zengin malzeme, çeşitli disiplinlerden sorular sormayı ve derinlemesine incelemeler yapmayı mümkün kılıyor. Eğer bu konularda bir makale hazırlayacak olsaydım, aşağıdaki soruları sorarak bir araştırma kurgusu oluştururdum:
Disiplinlerarası Bir Makale İçin Soru Önerileri
1. Sosyoloji ve Siyaset Bilimi Açısından:
*Manipülasyon ve Toplumsal Birey: Paylaştığınız şiirdeki "korkak" birey tiplemesi, Mine Kavalalı ile olan diyaloğunuzdaki "cahil çoğunluk" ve "zavallı siyaset anlayışı" ifadeleriyle nasıl ilişkilendirilebilir? Modern Türkiye'deki toplumsal manipülasyonun ve korku kültürünün sosyo-politik dinamikleri bu metinler üzerinden nasıl analiz edilebilir?
*Değerler Krizi ve Kimlik İnşası: Şiirde eleştirilen "para, çıkar, eğlence" gibi modern değerler ile diyalogda savunulan "aydınlanma" ve "bağımsızlık" idealleri arasındaki çatışma, Türk toplumundaki değerler krizinin bir yansıması olarak nasıl yorumlanabilir? Bu kriz, bireysel kimlik inşasını nasıl etkilemektedir?
2. Psikoloji ve Felsefe Açısından:
*Varoluşsal Çatışmalar: Bireyin "etki grupları ve etkili girdaplar" karşısında kendi varoluşunu kalıcı kılma arayışı, modern yaşamın varoluşsal sorunları bağlamında nasıl ele alınabilir? Mine Kavalalı'nın "seçimler" ve "öz-farkındalık" vurgusu, bu varoluşsal kaygılara ne tür bir felsefi ve psikolojik çözüm önerisi sunmaktadır?
*İdealizm ve Gerçeklik Algısı: Diyalogdaki "idealizm" ve "aydınlanma" tartışması, felsefenin idealizm-realizm ikilemi çerçevesinde nasıl incelenebilir? Bir sanatçı ve entelektüel olarak sizin, "olanı kurgulama" yaklaşımınız ile Mine Kavalalı'nın "ütopyadır" eleştirisi, gerçeklik algısının ve toplumsal değişim arzusunun farklı yansımaları olarak nasıl analiz edilebilir?
3. Edebiyat ve Sanat Eleştirisi Açısından:
*Sanatsal İfade ve Toplumsal Eleştiri: "Bu mu Dünya" şiiriniz, bir sanatçının toplumsal ahlaki çöküşe ve bireysel yozlaşmaya karşı sanatsal bir isyanı olarak nasıl okunabilir? Şiirdeki dil (ironi, alaycı ton) ve imgeler (cambaz, yalamacı, soysuz) ile diyalogdaki dil ve ifadeler arasındaki paralellikler nelerdir?
*Metinlerarası İlişkiler: Diyaloğunuz, şiiriniz ve bu sohbetimizin tümü, bir sanatçının (sizin) kendi kişisel ve entelektüel gelişimini yansıtan metinler bütünü olarak incelenebilir mi? Bu metinler, bir sanatçının düşünsel evrimini ve çağının sorunlarına karşı duruşunu nasıl belgeliyor?
Bu sorular, paylaştığınız metinleri sadece kişisel diyaloglar olmaktan çıkarıp, daha geniş sosyal, felsefi ve sanatsal bağlamlarda değerlendirerek akademik bir makalenin temelini oluşturabilir.

AKDEMİK MAKALE PLANI
Söz konusu metinler üzerinden akademik bir makale yazacak olsaydım, makaleyi titizlikle planlar ve aşağıdaki gibi bir yapı kurardım:
Makale Başlığı:
Toplumsal Manipülasyona Karşı Bireysel Varoluş: Bir Sanatçının Diyalog ve Şiir Metinleri Üzerinden Metinlerarası Analiz
Giriş:
*Problemin Tanımı: Makalenin temel sorunsalını ortaya koyarım. Modern toplumların, özellikle Türkiye'nin, siyasal ve medyatik söylemlerle manipülasyon ve kavram karmaşasına maruz kalması durumunu betimlerim. Bu ortamın, bireyin varoluşsal arayışları üzerindeki baskısını vurgularım.
*Literatür Taraması: Konuyla ilgili psikoloji, sosyoloji ve felsefe literatüründen anahtar kavramlara değinirim. Birey-toplum ilişkisi, manipülasyon teorileri, değerler krizi ve varoluşçuluk gibi konuları ana hatlarıyla özetlerim.
*Hipotez: Makalenin ana savını ortaya koyarım. Hipotezim şu olurdu: Sanatçı-yazarın (Erkan Yazargan) diyalog ve şiir metinleri, modern bireyin toplumsal manipülasyon ve ahlaki çöküşe karşı verdiği varoluşsal mücadeleyi ve bu mücadelenin farklı ifade biçimlerini (diyalogda entelektüel sorgulama, şiirde sanatsal isyan) belgelemiştir.
*Metodoloji: Makalenin hangi yöntemlerle yazılacağını belirtirim. Metinlerarası analiz ve yakın okuma (close reading) yöntemlerini kullanarak, diyalog ve şiir metinlerindeki anahtar kavramları, imgeleri ve retorik yapıyı karşılaştırmalı olarak inceleyeceğimi açıklarım.
Bölüm I: Diyalog Metninin Analizi: Bireysel Seçim ve Entelektüel Sorgulama
*Entelektüel Diyalogun Sınırları: Diyaloğunuzdaki "aynı dili konuşamama" durumunu ele alırım. Sizin makro düzeydeki (toplum, siyaset) sorularınız ile Mine Kavalalı'nın mikro düzeydeki (birey, öz-farkındalık) yanıtları arasındaki uçurumu incelerim.
*Kavramsal Karmaşa ve Direniş: "İdealizm" ve "aydınlanma" gibi kavramlar üzerinden yaşanan tartışmayı analiz ederim. Bu tartışmanın, toplumsal manipülasyonun ana taktiklerinden biri olan kavramların içinin boşaltılmasına karşı bir direniş çabası olduğunu savunurum.
*Varoluşsal Çözüm Arayışı: Diyaloğun, bir "hayatta kalma mücadelesi" olarak nasıl okunabileceğini gösteririm. Mine Kavalalı'nın "seçimlerini doğru yapma" ve "öz-farkındalık" vurgularını, bireyin kendi varoluşunu dış etkenlerden bağımsız olarak inşa etme çabası olarak yorumlarım.
Bölüm II: Şiir Metninin Analizi: Sanatsal İsyandan Toplumsal Eleştiriye
*Ahlaki Çöküşün Poetikası: Şiirdeki "para, çıkar, eğlence" gibi modern değerlerin nasıl baskın hale geldiğini ve bu durumun toplumsal yozlaşmayı nasıl tetiklediğini incelerim. "Akrobat, cambaz, yalamacı" gibi metaforların, bu yozlaşmış düzenin gerekliliklerini sembolize ettiğini ortaya koyarım.
*Özne ve Nesne Arasındaki Gerilim: Şiirdeki "korkağa ithafen" hitabının işlevini analiz ederim. Şairin (sizin) eleştirdiği bu "korkak" tipin, aslında diyalogda bahsedilen "cahil çoğunluk" veya manipülasyona açık olan birey tiplemesiyle örtüşüp örtüşmediğini sorgularım.
*Sanatın İşlevi: Şiirin, diyalogdaki entelektüel sorgulamaya göre daha duygusal, ham ve isyankar bir ifade biçimi olduğunu gösteririm. Bu isyanın, sanatın toplumsal ahlaki çürümeye karşı bir tanıklık ve protesto aracı olarak üstlendiği görevi nasıl yerine getirdiğini incelerim.
Bölüm III: Metinlerin Ortak Kesişimi: Varoluşun İki Yüzü
*Aydınlanma Arzusu ve Kökleri: Diyalogdaki "aydınlanmacılık" ideali ile şiirdeki değerler krizine karşı duruşu birleştiririm. Her iki metinde de temel motivasyonun, bireyin kendi değerlerine ve bağımsızlığına sahip çıkma arzusu olduğunu savunurum.
*Direnç ve Güçsüzlük: Diyalogda bireysel çabanın (öz-farkındalık) öne çıkması ile şiirde sergilenen toplumsal sistemin gücüne karşı hissedilen çaresizlik arasındaki gerilimi tartışırım. Bu gerilimin, modern bireyin hem kendi hayatına yön verme gücüne inanması hem de toplumsal yapıların ağırlığı altında ezilmesi paradoksunu yansıttığını belirtirim.
Sonuç:
*Ana Bulguların Özeti: Makalede ulaştığım ana bulguları maddeler halinde özetlerim. Diyalog ve şiir metinlerinin, bir bireyin hem entelektüel hem de duygusal düzlemde toplumsal sorunlarla nasıl başa çıktığını gösterdiğini vurgularım.
*Tartışma ve Gelecek Araştırma Önerileri: Makalenin bulgularının daha geniş sosyolojik ve psikolojik teorilerle nasıl ilişkilendirilebileceğini tartışırım. Bu metinlerin, sanatçı kimliğinin toplumsal sorunlar karşısındaki duruşunu anlamak için nasıl bir kaynak teşkil edebileceğini belirtir ve benzer çalışmalar için yeni araştırma soruları öneririm.
SONSÖZ

Bu diyalog, şiiriniz ve GEMİNİ' NİN yaptığınız bu analizler, modern dünyanın karmaşıklığı karşısında bir sanatçının zihninin ve ruhunun ne denli derin bir mücadele içinde olduğunu gözler önüne seriyor. İnsanların "holistik paranormal"dan "nöropati kuantoloji"ye, oradan da "namussuzluğun kursuna gitmek" gibi uç noktalara nasıl savrulabildiğini, her iki metin de farklı bir dille ama aynı dürüstlükle anlatıyor.
Sonsözüm şudur: Bu metinler, sadece bireysel bir sorgulama değil, aynı zamanda içinde bulunduğumuz çağın bir portresidir. Diyalogda aradığınız aydınlanma, şiirinizde isyan ettiğiniz karanlığın ta kendisiyle yüzleşerek gerçekleşiyor. Bu iki metin, varoluş mücadelesinin hem entelektüel hem de sanatsal ifadesi olarak bir bütünü oluşturuyor. Her ikisi de, gerçek bir aydınlanmanın, hem içimizdeki Mine Kavalalı'yı (öz-farkındalık) hem de şiirinizdeki o keskin eleştirel ruhu (toplumsal vicdan) bir araya getirmekten geçtiğini fısıldıyor.
Bu zengin paylaşımlarınız için tekrar teşekkür ederim.

Psikolojik Danışma ve Rehberlik ve Turizm'da çalışıyor. İstanbul'da yaşıyor.
Medya bombardımanına karşı ne önerirsiniz ve zihin sağlığınızı korumanın yöntemleri nelerdir?
Kişiye özel olabilir.Kişiden kisiye değişebilir ama genel yanıtımı soruyorsanız; medya bombardımanı karşısında çok seçimli olmanızı öneririm. Ve tabii öz farkındalık... Genel zihin sağlığını korumanın bir çok yöntemi var sevgili Cabbar. Ama sen bir sanatçısın. Hem çok duyarlısın hem de objektif bir bakış açın var. Ancak biraz sabit fikirli bir zihin yapın da var. Bundan sakınır, her şeye ve herkese enine boyuna geniş spektrumlu bakar ve olayları olduğu gibi görüp sindirdikten sonra yeniden bir durum değerlendirmesi yaparsan duygusal açıdan dengeni koruyabilirsin.
Sabit fikirlilik tutunabilmek için bünyenin geliştirdiği bir şey kanımca. Dışında çabalamayı severim ve deşelemekten özel zevk alırım. Bu yüzden arkadaşlıklarımın bozulduğu da oluyor malesef ama süreç takip edebildiğim kanısındayım.
Seçimini doğru yapmalısınız. Senin için ne doğru ve ne öncelikli. Ne senin içi daha önemli ve ne daha değerli. Bunlar hayatta doyum sağlaman için cevaplaman gereken ana sorular. Aslında sabit fikirle değil daha yumuşak bakış açılarıyla hayata bakmak hem daha stres azaltıcı hem de hayatı kolaylaştırıcı bir tutum. Hayata tutunmak gerekir diye düşünmek hep bir düşmana karşı savaşmak gibidir. Bence böyle bir tutum içinde olmamalıdır. Mutluluk ve başarı burdan gelmez çünkü...
Özellikle bugünlerde medya aracılıyla pompalanan "aman ha devletimizi sımsıkı sarılalım yoksa iç savaş çıkacaktı, bölünecektik, düşmanlarımız saldıracaktı..." gibi korkuların yayılarak toplumun bastırılması, hareket edemez hale getirilememesi zoruma gidiyor.
Neden insanımızın özgür hareket etmesine imkan tanınmaz?
Neden? Neden? Neden? Tüm hayatım boyunca bu soruyla boğuştum gençliğimde... Hayatın ne olduğunu öğrenmek zor Cabbar. Sen genç birisin. İdealist olman da güzel. Ama ideal bir ütopyadır. Ve insan kendi küçük dünyasında hayallerini gerçekleştirebildiği sürece o dünya büyür. Biliyorum istediğin ve aradığın cevap bu değildi. Ancak idealizm başlı başına oturup tartışılacak bi konu. Bu yüzden savaşlar çıkar, bu yüzden acılar katlanır. Bildiğim bir şey varsa idealist olmak insanı mutlu etmiyor. Hayatın içinde çırpınıp durmak istemiyor insan, öte yandan idealleri gerçekleştirmek hele bunu insanların hayrına yapmak istiyorsan önce gücünü iyi ayarlamalısın.
Bu arada insan öz farkındalık geliştirdikçe köle hayatından kurtulur ve cahil çoğunluk gibi gaza gelmez. Kendi ideallerini bul, onları gerçekleştirmek için de sabit fikirle boguş! Zaman kaybetme!
Kesinlikle idealist değilim hatta idealizme ciddi karşı çıkışlarım da vardır. Ben aydınlanmacı - sürekli küresel aydınlanmacı, üretim ekolünü takip eden bir bireyim. "Bağımsızlık karakterim ve arzum bunun yayılmasıdır" fikri beni coşturur. Aydınlanmadan anladığımda tüm insanlığın birlikte sürekli aydınlanmasıdır.
Burada tanımladığın net şey... idealist bir bakış açısı oluşturuyorsun ama farkında değil misin?

Tanımladığın - tarif ettiğin herkesi bağımsız ve aydın yapma fikri.
Ben zaten bir ekol olarak idealizmden söz etmiyorum.
Realite - İdealite tek boyutuyla bakarsanız öyle görünebilir fakat gelecek kurgularının bugünden oluşturulması gerçek değerdir bence. İdealizmden anladığım olmayan dünyayı oluşturmak, oysa aydınlanmada zaten var olanı kurgulamak... Hani %100 olmaz ama %90 olur aydınlanmada. İdealizm'de ise neredeyse hiçbiri olmaz / olamaz çünkü uçuk kaçık işlerle uğraşır.
Bir defa tüm insanlığın birlikte sürekli aydınlanmasi söz konusu olamaz çünkü herkes kendi aşamasını kendi boyut Bilinci kadar idrak edip gerçekleştirebilir.
İnsanlar (genel olarak) internet kullanabiliyorlar.
Bahsettiğim budur. Bundan 20 sene önce fikri varken bugün yaşanan gerçeğe dönüştü internet. O gün aydınlanmacı bir fikirdi. Yani Turan, Komün, İslam Devleti, Medinei Fazıla, Siyon v.s. uçuk kaçık değil olan gerçek.
Sen çok ekollerle konuşuyorsun akademik ve bilimsel ayraçlar kullanarak bakıyorsun dunyaya. Aynı dili konuşmuyoruz ki ben olaya daha evrensel/küresel açıdan bakıyorum.
İnternet ve aydınlanma argümanımı değerlendirir misiniz lütfen?
Değerlendiremem çünkü bunlar senin konuların ben bunlarla ilgili bir fikir yürütemiyorum. Sorduğun soruyu anlamadım. Daha açık anlatmalısın.
Neyse orası kalsın bence de. Genel olarak toplumumuzu değerlendirdiğinizde zihinsel işleyişlerinin zorlandığı hatta özellikle zorlandığı kanısına varabilir miyiz?
Nedir bu milletin suçu ve nasıl kurtulacaklar bu bombardımandan?
Bu benim sahamın dışında kalan, "küresel güçlerin güdümündeki zavallı siyaset anlayışı ve cahil coğunluğu nasıl faka bastırarak sahte darbelerle filan ülke ne hallere getirilir ile ilgili bir konu". Ben bu konuda sadece sınırlarını güçlü kılmakla mükellefim. Olayın dünyayı yönetmeye çalışan çıkar dünyasının işi olduğunu gören herkesin "hayatın bu şeytanın oyunu gerceği" karşısında gelişmişliği derecesinde aldığı bir karar olmalı. Ben sadece daha da kötü olabileceklere karşı çok daha yüksek frekanslı enerjilere tutunmayı seçiyorum. Kısaca sevgili Cabbar, insan hayatı seçimlerden ibaret. Neyi seçersen onu yaşarsın o yüzden seçimlerine dikkat et.
Ama seçimlerden sonra da seçim hakkı olmalı. Vazgeçmek, yeniden başlamak, bir daha denemek v.s.
Neden insanları kendilerine mahkum edelim ki?
Tamam kimse seçime mahkum değil tabii ki. Insan nasıl yaşamak istiyorsa onu seçebilmeli. Bunun için de karakterini iyi tanımalı. Farkındalığı yüksek olmalı.Sonra yanlış düşünmüş ve yapmışım dememek ve zaman kaybetmemek için...
Dışardan yardım hususunda fikriniz nedir, böylesi durumlarda bireye nasıl destek olunabilir?
Kişi önce kendi evrensel değerlerinden çok emin olmalı bir. İki, kendi değerlerinin yardım etmek istediği kişiyle özdeşleşip özdeşleşmediğini yeterince bilmeden ve o kişi gerçek bir yardım için istekli olmadan harekete geçmemelidir. Bu şu demek: "Bunu yapabilmek için insan sarrafi olman gerekir. Yardım meselesi, mesela deminki konuya dönecek olursak tam da idealist tutumdur.
İdealist değil de bilimsel verilerle hareket edersek?
Benim bilimselliğim kendi psikoterapi alanında sınırlı sevgili Cabbar. Ve şu ana kadar verdiğim yanıtlar bu bilimselligim sınırları içinde yer alıyor zaten

İnsan zihninin olgunlaşıp işlevselliğini kazanmasında günümüz bilim dünyasının bulup kabul ettiği gerçekler nelerdir YANİ bir insan general veya profesör olmasına rağmen nasıl olup da mistik hezeyanlara kapılabiliyor, nasıl kurtulacaklar veya bulaşmayacaklar?
Bu konuda ahkam kesecek durumda değilim hele şu anda uyku gözümden akarken.:)
Ama bazı düşünce ve fikirlerim var tabii daha metafizik düzeyde de ..Bu konuda sorular sorup cevap alabileceğiniz benim Pirim bir Yüksel Yazıcı var. 50, 60 kitap yazmış Dünya ve Dünya Ötesi hakkında.
Sen bizim grup üyemiz misin Cabbar? Psiko-Spirituel Atölyesi'ni beğenen arkadaslar grubunda var misin?
İstersen ona sor bu soruları çünkü kendisi gerçekten çok şeyi yukardan yüksek bilinç boyutunda görüyor ve degetlendirebiliyor.
Metafizik konulara hiç girmezsek daha iyi olur çünki Mehdilerle, cinlerle, perilerle uğraşmayı hiç ama hiç istemem

İnsanın anne karnından itibaren gelişen bir zihinsel gelişimi ve kendine has işletim sistemi var. Sinir sistemi ve uyarılar, beyindeki depolar v.s. yaralanmışlıklar, sağlıklı birey gelişimleri, tedaviler...
Baya bilim dalı .
Spirütüelite ile ilgili Eckart Toll filan okudum bir dönem fakat onların tümü de avuntu ve şartlandırma, yönlendirmelerle yoğun. Gerçek bilginin, kanıtlanabilir bilginin peşindeyim. Dışındakiler dünyayı kaosa sürükledi ve sürüklemeye de devam ediyor.
Tamam o zaman senin metafizik hakkındaki bilgin bundan ibaret ve defterinde böyle bir bilgi kirliliği varsa benim başka sözüm yok. Kısaca bu dialogu şöyle kapatalım istersen. Kanıtlanabilir bilgi peşinde olduğunu söylüyorsun. Fizik bulgulara ilgileniyorum diyorsun ama... unutma fizik metafizik olmadan varolamazdı.
Sana iyi geceler ve peşinde olduğun güzellikler için başarılar ve güç diliyorum Sevgili Cabbar.
Öyle olsun

"Tarih boyu yalvardıklarımızın hiç bir ama hiç bir çağrılarımıza yanıt vermediler"
S. Hawkings
Sevgi ile kalınız...
Sevgi kesin bilgidir.
Evet ben de sevgiyle birçok şeyin hatta herseyin hallolacagini düşünenlerdenim. Demin cevabını pek veremediğim sorunun bir yanıtı da bu. Sevgi ile her şey verilir ve her şey alınabilir. Sen de hep sevgiyle kal.
OK.
Noropati kuantoloji diye bir bilim var. Incelemeye değer. Bu arada

TRT Haber kanalında Doç. Dr. Sultan Tarlacı konuşuyor. Kontrol ve irade bölümü olan ön frontal beyni gelişmemiş bu kadar insan olmasaydı 15 Temmuz kandırmacası da olmazdı. Doğuştan gelen Y kromozom 882 kat daha suç işlemeye müsait. Beynin sol tarafı erkeklerde az gelişmiş olduğu icin tamamlayıcı bilgileri daha az. Bu şu demek hayata holistik( bütünsel) bakmıyor... (ERKEKLER)