DİYALOG MÜZESİ

NİHAN HEPER İLE

143. DİYALOG

AKLIMDAKİ KADINLAR - JAKE'S WOMEN

Merhaba.
"Bir Delinin Hatıra Defteri" yazışmak ister misiniz?

Merhabalar.

Diyaloglarımız ilginizi çekmiştir umarım?
 
Ben yaklaşık iki haftadır face'de pek zaman geçiremiyorum. Yeni bir oyun hazırlığım var.
 
Öncelikle kolaylıklar diliyorum. Sanata dair sanata emek verenlerle bir şeyler yazışıyoruz.
 
Güzel fikir. İlk fırsatta bakacağım, yazarım size.
 
Teşekkür ederim.
 
Neden özellikle "Bir delinin Hatıra Defteri"?

Zaman tünelinizde en başta onu gördüğüm için; farklı bir şey sunmak isterseniz seve seve, örneğin yeni oyun hazırlığınız da olabilir!
 
Ben zamanım dahilinde izleyebileceğim kadar çok oyun izlemeye çalışıyorum.
Son paylaşımım olduğu için onu farketmiş olmalısınız.
İlk fırsatta yazacağım. Çok teşekkür ediyorum ilginize.
İyi çalışmalar diliyorum.
 
 

DAHA SONRA
 
Selamlar,
Diyaloglarınıza baktım. Buyrun. 
 
 
Bunca başarılı çalışma ile birlikte, "erkek eğemen toplum" imajımızın değişmesi için ne önerirsiniz, "Mor ve Kadın" etkinlikleri ile kendi sanat çabalarınızı nasıl harmanlıyorsunuz?
 
Yeni dönem Türkiye'mizde "erkek egemen toplum "imajımızın değişmesi için ne söyleyebilirim bilmiyorum. Toplumsal bir belirsizlik yaşadığımız aşikar. Sanatın her alanında da bu belirsizliği yaşadığımız için bir sanatçının belirsizlik içindeyken gerçek anlamda nasıl faydalı olabileceği konusunda biraz karışığım acıkası.
 
Çevre, sağlık ve uyulması gereken kurallar gibi konulara da ilgili olduğunuzu görüyorum. Sizce bir sanatçı her şeyle ilgili midir?
 
Sanatın doğuşu insanın kendini dille ifade edemediği yerdir. Bu yüzden sanat insanla varolan bir şey... Sanatçı bu yüzden toplumda öncü olmak zorundadır çünkü duygularını ifade etmede daha şanslı bir durumdadır. İnsanın dahil olduğu tüm yollar sanata çıkıyorsa elbette sanatçı da bu yolların tümünde dolaşan ve dolaşırken seslenebilen kişi olmalıdır.
 
 
Sanat ortamınıza dönecek olursak; üretimine katkı verdikleriniz ve üretmeyi planladıklarınız nelerdir?
 
Üretimi her zaman içinde bulunduğumuz koşullara bağlı olarak duygular yönetiyor.  Benim oyunculuğa yöneldiğim zamanlarla, müziğe yakın olduğum zamanlar hiç bir arada olmadı. Bunu, birlikte aynı anda yapabilenleri çok takdir ediyorum. Sanırım bende konsantrasyon sorunu var.

Şimdi yeni bir oyun hazırlığındayız ekip arkadaşlarımla. Henüz çok yeni bir hazırlık. Müzik hiç aklıma gelmiyor mesela. Bu ara hayatımda ki tüm sesler tiratlar şeklinde, melodi yok.
Bununla birlikte üstada öykünerek şöyle yanıtlamak istiyorum.

"En güzel şarkılarım henüz yapmadıklarım.
En güzel oyunlarımı henüz oynamadım".
 

Çalışmalarınızı nasıl planlarsınız, ekibiniz var mı, programlı çalışmayı nasıl önerirsiniz?
 
Ben çok mükemmeliyetçiyim. Hiç bir işimde hiç kimseye sonsuz güvenemem çünkü bugüne dek -ne yazık ki birlikte çalıştığım insanlar beni hep üzdü. Yani artık bu konuda çok "pimpirikliyim" ve çok gıcığım! Henüz endüstrileşmiş bir tarzda çalışan ve o şekilde para kazanan biri olmadığım için, kocaman tek kişilik bir ekibim diyelim.
 

Hazırlandığınız yeni oyununuzdan bahsedebilir miyiz?

Memnuniyetle. Neil Simon'un "Aklımdaki Kadınlar". Orjinal adıyla "Jake's Women'ı" hazırlıyoruz. "Tiyatro Öykü'nün" ilk oyunu olacak bu. Yönetmenimiz Zeki Gürdal Karaoğlu. Ekipte; Alper Atak, Şebnem Özinal, İlter Cebeci, Serap Ogan, Ceylan Yılmaz, Tuğba Sarıünal ve bendeniz varız. 20 Şubatta prömier yapacağız inşallah.

Başarılı olması, izleyicilere elektrik vermesi dileklerimle.
Kadının toplumumuzda yücelmesi ve daha güçlenmesi için önerilerinizi almak istiyorum. Hatta diyalog başlığını bu konu ile ilintilendirmek arzusundayım.
 
Belki çok klasik bir yanıt olacak ama eğitimin önemini vurgulamak istiyorum. Yücelmek ve güçlenmek sadece bilgi ve elbette paralelinde farkındalıkla olabilecek bir şey. Farkında anneler farkında çocuklar yetiştirir. Farkında çocuklar farkında toplumları oluşturur ve farkında toplumlar kadınlarını yüceltir güçlü kılar. Bu bizim -ne yazıktır gerçek anlamda, kendi toplumumuzda harekete geçiremediğimiz böyle hayırlı bir döngüdür. Sürer gider...

Katkı verdiniz, teşekkür ediyorum. Başarılarınız devamı dileklerimle.
 
Ben teşekkür ediyorum. Ayrıca geç iştirak ettiğim ve sizi beklettiğim için özürlerimi kabul edin lütfen. İyi çalışmalar.

 
Rica ederim. Sizinle yazışmak ayrı bir keyif ve kazançtı benim için. Saygılarımla.

Saygı benden, hoşçakalın!



Ek: "AKLIMDAKİ KADINLAR"

Aklımdaki Kadınlar… Yazan Neil SIMON… Yöneten Sinan PEKİNTOK… Çeviren Cemil BÜYÜKKUTU… Özgün adı: Jake’s Women…

Çok açık hatırlıyorum geçen sezon -yanılmıyorsam Şinasi Sahnesi’ndeydi- oyuna gitmeden önce arkadaşımla sohbetimizde “Neil Simon’ın tarzını hiç sevmem; ama yine de gideceğim.” demiştim Aklımdaki Kadınlar için. Oyundan sonra ise şaşırmış halde beğenir gibi olduğumu söylemiştim. İlk gittiğimde, geçtiğimiz sezon yani, nedense oyunu yazamadım bir türlü, içimden gelmedi sanırım; çünkü oyunda oturtamadığım bir takım köşe taşları vardı. Toparlayamadım düşüncelerimi. Nihayet uzunca bir aradan sonra tekrar oyunu izlemeye gittiğimde beni neyin rahatsız ettiğini buldum.

Aşağıda ayrıntısına gireceğim.

Neil SIMON tarzı nedir?

Neil SIMON’ın nasıl bir tarzı olduğunu en güzel geçen senenin kitapçığında yer alan, Prof. Dr. A. Deniz BOZER’in Neil Simon: Çağdaş Amerikan Komedisinin Ustası başlıklı yazısından aktaracağım. Böyle kapsamlı bir yazı için BOZER’e çok teşekkür etmeliyiz. (Bu sene kitap boyutu küçülmüş, bilmiyorum içerik aynı mı, yazı duruyor mu?)

“…Neil SIMON, ticarî tiyatronun simgesi Broadway oyunlarına daha çok eğlenmek için giden New York içinden ve dışından izleyiciyi güldürmeyi amaçlayan oyunlar sunar. Onun oyunlarında Amerikan tiyatrosunda sıklıkla ele alınan ırkçılık, kadın hakları, uyuşturucu, şiddet, Vietnam gibi konulara rastlanmaz. Simon, eşler arası iletişimsizlik, büyük kentte yaşayan bireyin yalnızlığı, uçurumun kenarındaki evlilikler, ebeveyn ve genç arasındaki çatışma gibi konulardan gülmece çıkarır…”

Çevirmen Cemil BÜYÜKKUTU’nun özgün adı Jake’s Women olan eseri Aklımdaki Kadınlar biçiminde çevirmesi önemli. Başarılı bir çeviri, hassas düşünülmüş. Jake’in Kadınları tam bir Neil SIMON oyunu olurdu; ama Aklımdaki Kadınlar daha sorgulatıcı bir hava katmış esere, bir basamak yukarı taşımış sanki. Bu açıklamayı özellikle yazıyorum; zira ben de başlık standardım olmasa yazımın başlığını Neil Simon Sıkıntısı olarak belirleyebilirdim.

Sıkıntı şu: Eser’in Neil SIMON’ın eseri olduğunu bilmesek ve eser üstünde oynama yetkisi verilse -ki zaten her yönetmende işin doğası gereği bu yetki vardır- bu eser çok rahat bir biçimde tam manasıyla dışavurumcu bir üslûpla yorumlanabilir, gerçek bir dram yaratılabilir. Nitekim ikinci perdenin sonlarına doğru ortada dolanan şakalar, espriler kayboluyor kısa bir süre. İşte o zaman, ciddiyetle oynandığında, oyunun gerçek kalitesi ortaya çıkıyor ve Jake’in Kadınları’ndan Aklımdaki Kadınlar kalıbına terfi ediyor oyun. O sahneler çok keyifli, çok hisli, çok daha düşündürücü. Ama bakalım Neil SIMON bunu ister miydi?

Jake’in (Levent ŞENBAY) yaşamındaki kadınlar: Maggie-ikinci karısı (Zeynep EKİN ÖNER), Karen-kız kardeşi (Ekin TUNCAY TURAN), Edith-psikanalist (Alev BUHARALI), Julie-ilk karısı (Aslı ARTUK ŞENER), Sheila-sevgilisi (Dilara KEYF GÜNÜÇ), Molly-ilk karısından olan kızı (Özge MİRZALİ), Küçük Molly-Molly’nin küçüklüğü (Zeynep BOSTANCI).

Jake ile Maggie evliliklerinin nihayet sorunlu kısımlarına gelmişlerdir, ayrılık arifesindedirler. Jake işine yoğunlaşmış, sürekli bir yazım sürecindedir; ancak aklındaki kadınları atamadığından kadınları o mu yazmaktadır yoksa kadınlar mı ona yazdırmaktadırlar tam bir zihinsel keşmekeş yaşamaktadır. Jake’in gerçeğe ulaşma çabasına, kendiyle kavgasına tanık oluruz. Bu çerçeveden incelendiğinde temelleri sağlam bir eser; ama temelin üstünde tuğlaları güldürü unsurlarıyla yükseltmeye başlayınca oyun kendi kendini yemiş bitirmiş bence. İşte benim yazımın başında belirttiğim rahatsızlık veren konu tamamen buydu sanırım; çünkü ilk perdeden hoşnutsuz çıkmışken kapanışa doğru vurucu bir dramla karşı karşıya kaldım ve bu dram güldürünün eksilerini sildi ve daha bağımsız, düşünceli bir ruh haliyle ayrıldım tiyatrodan. Bunu sevdim ben.



İKİNCİ BÖLÜM:
PRATİK

Nihan Heper: Sadece sanatta değil YAŞAMIN her alanında pratik beni ilgilendirir... Teori adı üstünde sadece düşünce somut DEĞİL ki... Kime ne yararı olabilir?...
Zaten Türkiye'de herkes sadece teori peşinde... Herkes konuşuyor.. Sonuç hep boşluk..:)
A
cı olan akademik kariyer yapmış insanların BİLE sadece konuşuyor olması... :)

Cabbar Kaygısız: Bir de şöyle bir şey gelişti bu soruyu sorduktan sonra. Karmaşık bulanlar oldu ve bir kısmını yanıtlayıp bir kısmını yanıtlamaktan çekinenler.. Ayrıca diğer cevaplardan kopya çekenler...

Neden konsantre olamıyoruz bir türlü? :)

Nihan Heper: Çünkü gerçek fikir donanım ve özgüvenin devamlılığıdır... Yetersiz toplumsal ve akademik eğitim sistemi ve fikir karmaşasında insanlar... Daha da ileri gidicem üzgünüm.,
Yeterli bilgi donanım yok sadece fikir ve onaylanmaya ihtiyacı var..

Cabbar Kaygısız: Akademiyle ilgili eleştiri yazmıştım dün ve "özgür / özerk olmayan akademi ve sanat" vurgusu yapmıştım. Söylemediklerini bırakmadılar. İlk önce şunu söylüyorlar: "Çok bilmiş seni, o kadar biliyorsun mâdem, kendin yap" :)

Nihan Heper: Sanat duygu ve ifade demekse ki öyle, elbette özgür ve özerk olmayan bir akademi anlayışından özgür ve özerk sanat anlayışı doğamaz...

Yine aynı yere döndük..

Sadece teoriler uçuşur havada ama iş icraata geldiğinde patlar...
İcraat olsa BİLE bu kez de bu icraatın faydası ve yeterliliğini tartışmak lazım.. diye düşünüyorum naçizane ...:)
Aslında aklın yolu bir değilmidir?..

Görünen köy de ortada olduğuna göre insanlar yazınızın neyini tartışabiliyor Kİ?!..
Ah o kafalar !..

Bir tane dünya var ama her insan başka bir dünya...:)

Cabbar Kaygısız: Sizce dayanışmada mı hata yapıyoruz veya bizi birileri sürekli tuzağa mı düşürüyor?

Nihan Heper: Dayanışma da hata yaptığımız gerçeğini yadsıyamayız..
Dayanışma da kültürel ve perspektif gerektiren bir anlayışın devamı..

Politik olgular sistem karmaşası vs vs.. Kitap yazılır bu konu üzerine...

Cabbar Kaygısız: Veya sanat sermayemizin yetersizliğinden bahsedip dururlar sürekli... Sizce sanattan kazandığını gayri menkule yatıran birisi sanatçı olabilir mi? :)

Nihan Heper: Sanatçı olmak bir iş değildir.. Bir oluştur yaşam biçimidir.. Böyle olmalıdır bana göre..

Yaşamı idame ettirebilmek ay başı geldiğinde faturalar gerçeği de var elbette.. Emperyalizmin dört bir yandan kuşattığı bizler ne yazık ki hep bu tuzağın içindeyiz..

Cabbar Kaygısız: Fakat sanat camiasının özellikle yurtdışındaki gücü yadsınamaz. Film sektöründen tutun da diğer tüm alanlarına kadar uluslararası örgütlü - yaygın camia inanılmaz işler becerip müthiş paralar kazanıyorlar. Neden bu döngüye katılamıyoruz?

Nihan Heper: Konuşmamızın başında söylediğim gibi eğitim anlayışımız dünya görüşümüz çok farklı... Özellikle 80 sonrası sadece ekonomik değerlere ve bireysel refaha yönlendirilen beyinler dikkatlerini "sanat, insan, insan ilişkileri" gibi değerlere yönlendirememe gibi bir zaafiyet içindeyiz...

Cabbar Kaygısız: Dışardan gözlemleyenlerin beklentileri ne olabilir yani ne yapmalıyız ki onların da zaten bizi de kazanmak için çabalarına katkımız olsun?

Neticede sanat bilinci ortak bilinç geliştirdiğine göre bizi dışlamamaları gerekir...

Nihan Heper: İdealist kişiliğinize hayranım Cabbar Bey..
Ben Türkiye'nin içinde bulunduğu politik olgu ve birbiri ardına yaşadığımız hareketli gündemine bakınca bu konuda hiç bişey düşünemiyorum..

Cabbar Kaygısız: İdealist değilim :) tam tersine yaşanan gerçekçiyimdir.

Hani diyorum buralardan bir ipucu yakalayıp kendi insanımızı, kendi sanatçılarımızı o dışımızdaki muhteşem döngüye sürükleyebilir / taşıyabilir miyiz?

Önyargıları nasıl kıracağız?

Sizinde bir cümlenizin arasında bahsini ettiğiniz "emperyalisler" türü vurgular acaba ne kadar doğrudur, gerçek emperyalistler kimlerdir..?

Nihan Heper: Sohbet çok derinleşti.. Söylenecek çok şey olabilir ama konuşmama hakkımı kullanmak istiyorum.. :)

Tşk ediyorum sohbet için... Sonlandırabilir miyiz lütfen!

Cabbar Kaygısız: Son cümle olsun o halde
Bana göre; "sizin sanatınızı, sanat emeğinizi, sanat sermayenizi sömüren kimse gerçek emperyalistler onlardır. Günümüz şartlarında da bu emperyalistlerin en başında bizzat kendi devletimiz geliyor"... :)


Sevgi ile...

Nihan HEPER: Sevgilerimle


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: MASLOW PİRAMİDİ

"Sanat dokunur" sözünden ne anlamalıyız, sizde ne çağrıştırır?

Oturup üzerine düşünmeden sizi yanıtlamak kolay değil çünkü sorular sıradan sorular değil yanıtlar da öyle olmamalı. Öylesine otomatiğe dolayısıyla tembele bağlamış yaşıyoruz ki artık, zorlanınca kaçmak doğası oluşmuş üzerimizde. Engel zora gelince kaçış işte!.. :)

Böyle bakınca zor bir iş yapıyorsunuz. Ben kendi adıma söyliycem. Son günlerde çok yolculuk yapıyorum. Bu yüzden şirazem yalpa halinde :) :) Tam uçağa binmek üzereyim soru geliyor sizden. "İnince bi ara yanıtlarım" diyorum yoğunluktan kaynıyor arada... O yüzden her zaman yanıtlayamayabiliyorum. İnan'ın yanıt gelmese de düşünmek zorunda bırakıyorsunuz.. Düşünmek !...

Ne kadar da unutmaya koşullandırıldığımız bir şey...

Sanat, medeniyetin başladığı dönemlerde insan duygusunun dışa vurumunda lisanların kifayetsiz kalmasıyla başlayan insanı tamamlayıcı bir akım olduğuna göre dokunmak sözcüğü tam da sanatı ifade eder diye düşünüyorum.

Sanat duygu demekse duydu da insan. Sanat insanın varlığını ortaya koyduğu her alanda her şeye dokunur.

 
Bir adım daha geriye çekilip, asllında sanatçının da bizzat sanatın kendi tarafından sevk ve idare edilen yüksek bir enerji olduğunu savunanların tüm canlıları bu denli etkileyebilme gücü karşısında sanatçının tavrı ne olmalıdır?

Yani sanatı ele almak, kapsamak ne denli mümkündür?

Sanat bir ifade biçimiyse kimlere hitabettiğiyle ilgili bu cevap diye düşünüyorum. Sanatçının donanımı çerçevesinde ifadesi aynı donanımda ki insanları hedefler ve vurur.

Ayrım yapar mı veya biz mi hissetmeyiz, Seçici midir, özellikle gidip bir yerlere mi dokunur?

Sanat rastgele planlanarak yapılan bişey değildir öyle olsaydı zanaat olurdu. Ayrım yapmaz algıya hizmet eder.

Bütünlükçülere göre sinema bütün sanat dallarını ihtiva edebilir. İçine sanatın diğer dallarını (örneğin resim, müzik, tiyatro, heykel, bale) alabilir - kapsayabilir. Sizce sinema sanatı tek başına kapsayabilir mi, sinema "ben sanatın bütünüyüm hiç olmazsa diğerlerine nazaran" diyebilir mi, neden?

Sanatın toplumları yukarı taşıma amacını ne kadar sarsıntıya uğrattığı tartışılası olsa da daha az okuyan daha az düşünen hergün biraz daha entellektten uzaklaşan insanları çoğaltma politikasının rüzgarında ki toplumsal gerçek sinemanın daha anlaşılır daha ulaşılır olduğu gerçeği yüzünden... diyebilir..

Bu durumda diğer sanat dallarının sineyamaya yaklaşımı nedir, örneğiz siz tercihlerinizi neye göre belirlersiniz?

Sinema aynı zamanda gişe kaygısı taşıdığından daha anlaşılır olmak zorunda ve sanatsal yaptırımını da bu bağlamda aktarıyor zaten. İstisnalar elbette var ama sonuç bu.

Ben tercihimi bana hitabeden müzik anlayışı, görüş mesafemi açan içerik ve elbette hayal dünyamı zenginleştirecek görseller üzerine yoğunlaştırıyorum.

Üretimlerinde veya üretim arayışlarınızda takip ettiğiniz yol hangisidir?

Üretim, üretme isteği... Vallahi düşünüyorum şu anda... Maslow Piramidi geldi aklıma şimdi. Sanırım piramidin ilk basamaklarıyla haşır neşirim ve sanatsal üretme isteğim oldukça körleşmiş durumda son zamanlarda..

Üretim coşkunuzun yeniden patlaması dileklerimizle.

İyi bir pazar günü olsun.

Saygılarımızı sunuyoruz...


Sevgiler

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol