DİYALOG MÜZESİ

SUNA TEPE İLE

176. DİYALOG
YULL BRYNNER VE DİZAYN


Diyaloglarımız ilginizi çekiyor sanırım

Elbette. Az - çok sanata ilgisi olanlar için bulunmaz fırsat...
Az önce okuduğum da çok güzeldi.

Teşekkür ederim. Muhip Bey'i tanır mısınız?

Hayır...Ama şimdi tanımış oldum...

Sevindim. Sizin ilginiz nedir sanatla?
Daha önce yapılmış uzuun bir diyalogumuz daha vardı kendisiyle "sanat eğitimi" ile ilgili...

Şimdilerde hiç, sadece ilgileniyorum. Emekli sanat yönetmeniyim. Sinema - tv - reklam...
 
Sanat yönetmenliği nasıl bir uğraştır?

Dekor - kostüm - aksesuar - devamlılık... Reklamda da sayfa düzeni v.b. gibi. Bursa'da yaşıyor olmak ve özel koşullar beni izleyici olarak bile gerilere attı...
Sanatın dizayn ile ilgili kısmına mı girer daha çok?

Evet, özellikle reklam için...

Günümüz sanat akımlarını takip eder misiniz ve dizayn ile ilgili gelişmeler nelerdir?

En son izlediğim oyun "Pygmalion". Yıllar sonra tekrar izledim. Postmodern sanat anlayışına sıcak bakamıyorum.
 
Anlatın bize biraz lütfen, dizayner gözüyle - bakışıyla oyunu.

Oyunun sahneye konuşu güzeldi. Ancak tiyatroya ne için gittiğinize bağlı, elbette. Birlikte gittiğim arkadaşım beğenmedi. Dekor-kostüm de güzeldi. Oyuncuları çok tanımıyordum ama ondan önce izlediğim Nihat İleri'nin KIRMIZI oyunu harikaydı.
 
Kral Lear'ı 5000 defa oynayan oyuncu kimdi şu an ismini hatırlayamadım, New York Theater'den. Nasıl bir şeydir Tiyatronun büyüsü? (Mihver soru)

Benim Kral Lear'ım Cüneyt Gökçer'di ondan izledim. Klasikler okurken güzeldir fakat izlemek farklı ve aynı büyüyü hissedemez insan yine de sinemadan her anlamda üstündür bence.
 
Sahne dışında çevrenize de dizayner/in gözüyle baktığınız olur mu, en dikkat çekici hataları nerelerde görürsünüz?

İnsanların yaptığını sandığı ama bozduğu yapılarda. Çevrede öyle çok aykırı çirkinlik var ki bunun için şehirde ve hatta büyük şehir denen büyük köylerde yaşamak yeterli, giysiler öyle, insanların yazdıkları kitaplar, şiirler ve hatta kullandıkları sözcükler, çok aynı sıradan ve benzer, müzik apayrı bir kaos zaten, hiç konuşamak lazım ki en geniş yelpazede baktığım olgudur (müzik).

Sizce dizaynın anayasası ne üzerine kuruludur veya kurulmalıdır?

Estetik ve ergonomi ama bildik ergonomi değil elbette.
 
Açın lütfen biraz.

Lucaks'ın estetiğini bilmeyenler estetik tartışıyorlar artık. Dizayn yeniden yaratıdır ve en güzel yaratıların örneği de bizzat doğadadır. Da Vinci'nin estetik anlayışı gibi mesela; "minicik bir kedi bir estetik harikasıdır".
 
Doğayı kendi başına bırakırsak her şeyi kuşatmaz mı, her yerin yeşil dallarca ve yosunlarca kuşatıldığı bir dünya ne kadar estetik ve insana uygundur?

Öyle bir şey demedim ki. Estetik doğayı serbest bırakmaktan öte ona daha da fazla güzellik katmaktır. İnsanlar onca yeni türü bulurla mıydı aksi halde? Artık siyah güller, mavi güller var. Şunu belirtecektim; insanlar bir oyunu, bir filmi izlerken eğer bir yerinden aidiyet hissetmiyorlarsa sıkılırlar. Hiç olmazsa "merak" duygularını tatmin edecek bir yanı olmalı izlediklerinin. Sanatsal ergonomiden bunu anlıyorum ben. Kendini o sanat dalına ayırdığı zaman süresince "iyi hissetmek" kısaca.
Hiç birimiz sevmediğimiz bir şiiri tekrar okumak istemeyiz, kimse sevmediği bir yazarın bir başka kitabını almaz tekrardan.
 
İzninizle paylaşmak isterim.

Çok vasat bir şey bu yazışmamız. Daha başka bir zamanda olabilir belki. Söyleşi yapar gibi değildi.
 
Daha sonra eklerle genişletip daha yararlı bir hale getirebiliriz. Önemli olan bir başlangıç yapmış olmak.

Keşke önceden söyleseydiniz, daha dikkatli yazardım.

Doğa kuşatmasını sordum, cevapladınız. Bir soru bir cevap bile diyalogdur sonuçta.

Ama doğal estetikten söz edersek o kadar çok şey var ki yazacak; bir kar tanesinin şekli, petekler, atomun içindeki simetriler, taşlara bile cansız diyemeyiz aslında.
 
Doğa - doğal ayrımını yapalım lütfen.

Doğadaki her şey doğaldır, yoksa değil midir? Biz etkilemedikçe elbette. Kanser doğal değildir mesela.
 
İnsan olarak bulunduğumuz yer - durumumuz önemli olan. Kasırga bizim için felaket iken okyanus için coşkudur.

Bir mühendis olarak deprem de harika bir şeydir benim için, bir yanardağın püskürmesi de ama doğa hep doğadır ve orada öylece kendini tekrarlar...
İnsan olarak farkımız bütün bunların farkına varabilmemiz zaten ve düzenleyebilme yetisine sahip olmamız. Muhteşem bir şey bu.

İşte tam da bu düzenleyebilme yetisinde yaptığımız hataları doğa bize ödetiyor. Hak ediyoruz bunu.
İnsanlık tarihinin doğa ile mücadele - savaş tarihi olduğunu ileri sürenler de olmuştur. Soğuk, açlık, barınma, vahşilikten korunma, hayatta kalma v.s.

İnsan davranışlarının kültürel temelleri oldukça kapsamlı bir konu. Elbette doğayla savaşacaktı ama artık onu katlediyoruz. Ne kadar "uygarlık" o kadar vahşet. Hem doğaya, hem kendimize.
 
Buradan dizayne geri dönecek olursak - postmodern eleştirinizle birlikte nasıl bir gelecek hayal edersiniz - olumlu yönde?

Bunu hiç mümkün göremiyorum, hele de bu ülkede yaşarken, oldukça pesimistim ancak koltuk-kanepe-bardak dizayn ederiz. 
 
Telekominikasyon devrimi ile düşüncelerinizi küresel paylaşımlara dönüştürdüğünüz olur mu?

Herkes kadar.ama olmasa olmazım değil. İletişimin basitleşmesi dünyayı bildik bir yer haline getirmiştir, herkes için.  Dünyanın bir ucundaki arkadaşımın sergisini anında görebiliyorum.

Kendize ait - geliştirdiğiniz bir dizayn yöntemi, oluşumu, öneriler dizini var mıdır? İmkanlarınız olsaydı neler yapardınız?

Her insanın estetik anlayışı ve istemlerine göre bir dizayn görüşü vardır. Bunun farkında olsa da olmasa da. Odalarımızı, kitaplarımızı, valizimizi bile dizayn ediyoruz. Benim mutfakta kaşık ve çatalların duruş sırası bile bellidir. Konumuz olan" total bir dizayn" ise bunu da belediyeler çok güzel(!) bir şekilde beceriyorlar. Bize yapacak bir şey de diyecek söz de kalmıyor. İş yerlerini mimarlar, evleri iç mimarlar dizayn ediyor. Bahçe dizaynları bile başlı başına bir iş artık. Ben sadece karmaşadan uzak ve yalın dizaynlar yapardım mesela. Sade olan zengindir ve güzeldir. Mesela insanın kendini köşede bir eşya gibi hissettiği musalla taşı gibi bir masada yemek yenmesi bana çok tuhaf geliyor ama antipatik, skolastik bir ortam yaratmak istesem kullanmak farzdır.

Son cümlem olsun: İnsanın zevkleri ve dizayn anlayışı çakışabiliyor da bazen. Mesela evde yaratmak istediğimiz ortam kolay temizlenebilir bir kaç eşya ile sağlanan bir dekor ama elimizdeki antikalar-eskilerden dolayı bunu yaratmaktan öyle uzağız ki. Ne kitaplardan, ne o yaşanmışlıklardan vazgeçemiyoruz ve boğulup kalıyoruz.
 
Yull Brynner'e dönersek, nasıl bir sanatçıdır sizce?


Onu düşününce ilk aklıma "Kral ve Ben" performansı. Çok iyi bir oyuncu. Bazı sanatçılar tek bir filmle akılda kalabilir. Benim için onun filmi o. Konusu ve dekoru da muhteşemdi. Kadın aktrisi de elbette...

 
Kral Lear'ı 5000 defa oynayan kişi de oydu zaten. Bana sarsıcı geliyor.

Hem de çok.
 
Bir sanatçı bir rolü 5000 defa nasıl oynayabilir? Mucize gibi... Oyuncu ile sanatçının farkı bu olsa gerek. Ölümsüzlükte. Shekespeare Onu tanımış olsaydı kesin çok iyi bir biçimde kucaklardı.
 

Her halde öyledir.
 
Ölümsüz eserler bırakmak konusundaki fikriniz nedir?

Bizde de var canım çok sayıda oyun oynayanlar. Ferhan Şensoy gibi, Ali Poyrazoğlu gibi... Cüneyt Bey de çok sayıda oynamıştı bildiğim kadarıyla o oyunu.
 
 
Fark yaratmak için gerekli olan nedir?

Farklı olmak...Hepsi bu.
Aslında hepimiz farklıyız ama bunun farkında olmak farkı farkettirir.

Farklı olanında beğenilmesi gerekiyor kanımca. Beğenilerin sürekli olması içinde ayrı bir ruh...

Beğeni...o da ayrı bir görecelik.

Aşkın bir şey. "İnsan acaba bunun için mi var" diye çok düşünürüm

Ama ortak paydada beğenilen üstün nitelikli şeyler de yok değil, onlara da klasik diyoruz...
İnsan sadece zarar vermek için var...
İnsanları sevmiyorum.
Çocuklukları hariç...

Klasik ile gelenek ve modern çatışmasına geri döneriz. İlerlemek için hatta geleceği bugünden yapmak -kurgulamak kurmak için de farklı bir şeyler gerekiyor kanımca.
Ben de inatçı insanları hiç sevmem.
Çocuk demişken her canlının küçüğünün ayrı bir ihtişamın olduğunu da görürüm. Yavruların...

İnadın yapıcı olanına "azim" diyorlar.
İyi bir şeymiş...
Kesinlikle, her canlının yavrusu harikadır, fareler hariç...
Elbette onları tüylü görmeye şartlandığımızdan...
Yani çirkin olan bizi önyargılarımız tabii.

Hoşça kalın..


 
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol