DİYALOG MÜZESİ

KÜLTÜR

1071. DİYALOG

 

Merhaba

Kültür sınırötesidir, bir ülke ile  sınırlı değildir sözünden ne anlamalıyız?

 

Erdal Azmi GÜREL

 

Kültür insanların üretim, sanat, yaşam  bilgilerinin harmanıdır. Sınırlar gerçekte olmayan, tarihte değişmiş çizgilerdir. Bu nedenle KÜLTÜR sınırlanamaz. Gelecekte  Elektronik Aygıtlarla Birbirinin Dilini Anlayan insanlar Benzerı Yasam Kulturlerını paylasacak ve Dusmanlık, Isgal Somurme vb Ilkel  Talepler ortadan Kalkacaktır.

 

Kültür Ortak yasamın ürünüdür. Ben Kafkas Kokenlı ama Akdenız Kıyısında Büyümüş biri olarak, Akdenız Kültürünü özümsedım ve Benimsedim.

 

Seçimler beğenilerle ve Kolaylıklarla ilgilidir. İklim de Etkıler, Doga da, ortam da... Çoklu ve Renkli Ortamlar, Zengın seçim olanağı sağlıyor. Büyüdüğüm yer İskenderun, Tarıh boyunca çeşitli Kavimlerin Geçtiği ve Kaynaştığı bölge oldıugu için, Farklılıklar Harmonisi vardı. Seçimlerim kolay Oldu. 18 yaşımda bir Dünyalı idim. 

 

Şefkat İŞLEĞEN

 

Kültür sınır tanımaz dil, din içermez. İnsanlar arasındaki derin, anlatımı en  direkt yoldur. Kültürü sanatla yanyana düşünürüm herzaman sessiz ve yoğun dünyada en anlaşılır zincirdir.

 

Fusun KÜÇÜK 

 

Bu bir arayış. .bir  mücadele. .herşeyi öğrenme çabası. .kişinin kendine saygısı. .kendini onarabilme isteği. ..harekete  geçme güdüsü. ..dahada sayabilecegim bir sürü şey. ..kültür

 

Bu bir keşif. ..kişisel kurtuluş savaşı. ..kazanma tutkusu. ..büyük problem. ..güç. ..yaşam kalitesi..büyük hayaller öğrenmekle başlar. .ki bizde..başkalarına. .aktarabilelim. .Dünyadaki herkes kültürlü olmayı hak ediyor. ..zaten tek başına anlamı olmaz. ..

 

selamlar sevgiler

 

Mualla KAZAN

 

İnsanlık,  ahlak, vicdan, merhamet ve terbiyenin ülkesi yoktur. Sınırlar ötesidir. 

 

Mehmet Salih GÜNEY

 

KÜLTÜRDEN KASIT HERHALDE SANAT/ ? SANAT EVRENSELDİR, HERHANGİ BİR LİSANI GEREKSİMEZ?

 

Kültürden kasıt sanat değil aksine "Cult" kelimesinden doğan Ziya Gökalp'in ekin dediği ama benim daha çok "Maya" ile özdeştirdiğim etki. Ağaç, Su, Dağ, Toprak, Ateş, Atalar Kültleri gibi.

 

Ersin UÇAK

 

Tarihsel ve toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan her türlü değerlerle bunları kullanmada, sonraki kuşaklara iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların tümü kültürdür ve bu sınır ötesidir.

 

Yerel kültür ise bir ülke ya da bölge ile sınırlıdır. İçerisinde daha huzurlu ve uyumlu olmasında da etkilidir. Bilim alanındaki kültür sınır ötesi dir. Toplumlara medeniyet kazandırır, uygarlıktır.  Beşeri alanındaki kültür: Eğitim sürecinin ürünüdür. Estetik alandaki kültür sınır ötesidir çünkü güzel sanatlar tüm toplumlarda yaşanır. Teknolojik ve biyolojik alanda kültür: Üretme, tarım, ekin, çoğalma ve yetiştirmedir. İnsan biliminde, bazı temel kavramlar karşılığında kullanıldığında kültürün soyut bir sözcük olduğu ve bir toplumun ya da tüm toplumların birikimli uygarlığı olarak da bir içeriği düşünülebilir. Bu açıdan bakıldığında ise kültür, belli bir toplumun kendisi ve bir dizi sosyal süreçlerin bileşkesi olduğu ileri sürülebilir.

 

Tanımlar farklı açılardan yapılsa bile kültür tanımlamalarının tümü için ortak olan bazı tespitler vardır ki, bunların ilki kültürün organik olduğu ve dirik bir anlam taşıdığıdır. Kültür kavramının varlığı için ön koşul, en az sayıda da olsa bir insan topluluğunun ya da bir insan varlığının bulunması gereksinimidir. Toplumun ister bir kavrayış olarak isterse bir olgu olarak olmadığı bir yerde kültürden de söz edilemez. O hâlde, bir kimse önce kendisini bir toplumun  üyesi olarak (en geniş ve en dar anlamlarıyla) hissedebilmeli, sonra da toplumun içinde kendinin de var olduğunu anlayabilmeli ki, bir kültür olgusundan söz edebilsin.

 

Aylin Behire KARADEMİR

 

Son yıllarda -ne yazık ki- şahit olduğum kültür (şok'u) sınır ötesi bana göre. Yeterince açık bence; teknolojikleştikçe kültürden uzaklaşıp kültürsüzleşiyoruz. Tembel bir kültür. Internet ortamından ulaşılan değil, görerek, dokunarak,-kağıt/kalemle- yazarak, sayfalarını çevirerek vs yaşayarak edindiğimiz kültür Ki ben de elimden geldiğince de uyguluyorum bunu. Her ne kadar herkes gibi teknoloji ile iç iç'e yaşasam da.

 

Fırat NİZAMOĞLU

 

Kültür bütünüyle genomlarımızdan IQ' muza, yaşadığımız topraklardan tutun Big Bang' e kadar uzanan ve geleceğimizi belirleyen evrensel bir yolculuktur...

 

Lütfen bize sizde bulunan, aldığınız, içinizde taşıdığınız, sizi çekip çeviren kültürlerden bahseder misiniz?

 

Çok ama çok geniş bir soru bu. Çok kısa bir cevabı olmayacaktır bunun ama yine de bir şeyler yazmaya çalışabilirim: Yaşadığımız her şey bizdeki kültürel olguyu ortaya koyan bir olgu. Zekamız, hayal gücümüz, travmalarımız, atalarımızın yaşadığı şeyler, yaşadığımız topraklar, aldığımız eğitim ve sayamayacağımız ve gözden kaçan bir sürü olgu ve eylemler. 

 

Bu şeyleri kendi süzgecimde, vicdan ve estetik boyutumda en ergonomik şekilde harmanlamaya çalışan biriyim. Bilinmeyen bir yolculuk tayız ve doğayla  uyumlu, doğayı ve varolan her şeyi okumaya çalışarak yaşama direnen ve bir taşın bile ruhu olduğunu kabul eden bir yolculuk ve hâlâ çok eksiğimiz var. 

 

Etik - ahlak değerlerini bilgi üzerine kurup hayatın içine felsefik değerleri kendi entelektüel boyutuma monte etmeye çalışan ve bu kadar zenginliğe rağmen sadeleşen, acı çeken, çabalayan, hayal kuran ve bu sonsuzluğun içinde hiç olduğumuzun sonucuna varan biriyim. Kültürel boyutumunda bu noktaya bir sürü değişkenle karşılaştığı, değiştiği, evrimlestigi ve hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını, göreceli olduğunu söylemek isterim.

 

Gülnaz YILMAZ TEZCAN

 

Dil, din, ırk, sınıf ayırımı yapmaz. Eğitimci ve ressamım. Sanırım yeterli.

 

Gün POWDER

 

Ülke kavramından ne anlamalıyız sorusunu sormamız gerekir ilk önce. Uzaydan bakınca ülkelerin sınırları gözükmez çünki. Kültür yapısı gereği yayılmacıdır bazen vahşidir. Batı kültürünün vahşi doğası ve bulaşıcılığı yüzünden, rock müziğin en uç ve en kaliteli kabul edilebilecek grupları arasında Japonya'nın ismini görebiliriz mesela veya K-Pop dedikleri batıdan feyz alan pop kültürünün, Güney Kore'den çıkıp o coğrafyadaki genç kültürünü yapılandırdığını görebiliriz. Burada bir parantez açmak istiyorum, mesela "Cemil Meriç, yalnız ve hüzünlü bir ülke sunar, Nazım Hikmet bir memleket'i anlatır, Orhan Kemal'in kanla beslenen bereketli toprakları, Tanpınar'ın coğrafyası'nda mescitler, yalılar vardır. Nurdan Gürbilek, ikinci hayat…

 

Yerlisi olmadığı topraklarda yaşayan, yabancılaşmış ve kendini bulmuş kültürlerden de bahsedebiliriz. Dolayısıyla, soruyla bitirmek isterim; yersiz ve yurtsuz olan insanın tıpkı kendisi gibi yersiz ve yurtsuz bir kültürle yoğrulmasında şaşılacak bir durum var mıdır? Kültür de insan gibi aslında bir sürgünde midir?

 

Biraz dağınık oldu farkındayım ama olsundu.

 

Erkan YAZARGAN 

 

Tenet yazılıp çiziliyor ya hani: "Ne biçim film bu" gibi bir soru var. Sinema kültürleri dediğimizde örneğin, Sessiz Sinemadan başlayarak gelişen bir süreç! Soru ile ne alakası var derseniz, bu günlerde Tenet eleştirisi yazmayı çok istiyordum iki arzumu birleştirerek bir şey yaratmak istiyorum ve bir iddiam var; evet, bu bir kültür hatta yeni bir kültürdür.

 

Bilinen kahraman çevresinde dönüp duran senaryonun üzerine tersine kurguyu, sinema tarihinde ilk defa geriçekimlerle düz akışı birleştirip gösteren bir fark olduğu için Tenet, kültür oluşturuyor. Christopher Nolan yazıp yönettiği sanat eserinde "şimdiye kadar"  ının üstüne birikim sermayesi dediğimiz "görüyor ve hepsini" diyorum diyerek fark sergiliyor. Hikayeler, akış, konular, yıldızlar, oyunculuk, figüradyonlar, metinler, metinlerdeki değişiklikler, hiç gereksizdi dediğimiz onlarca sahne, montaj becerisi, kostüm, ışık kullanımı, kameraların yer ve hareketleri gibi binlerce unsur ve çalışanın işgücü neticesinde bir ürün. Tekrar tekrar izleyip her defasında farklı şeyler görür veya duyarsınız. Nolan'ın bile gözünden kaçan şakacı fotonları gördüğünüzde işte dersiniz kültür budur.

 

Delil: Hemen şimdi çevrenize hızlıca bakın ve ilk gördüklerinizi yazın. Sonra bir kez daha bakıp bir kez daha yazın. Hayretler içinde kalacaksınız

 

Demet DEMİRKAYA 

 

Bugün artık biliyorum ki anlayışlar  ve düşünceler bireyseldir çünkü her şeyin "meali" mümkündür. Yorumlar kişilere göre değişir ve korkarım genelleştirilemez de.

 

Dolayısıyla bilemem sorunuzdaki biz ne anlamalıyızı ama ben soru cümlenizden yine "özgürlük" anlıyorum. Eğer kültür sözlük anlamıyla: "Bir toplumun duyuş ve düşünüş birliğini oluşturan, gelenek durumundaki her türlü yaşayış, düşünce ve sanat varlıklarının topu.." ise aynı geleneklerdeki hatta aynı sınırlardaki toplumlar söz konusu. Her kültür sınırları çizili "o "topluma aittir yani o zaman ve her toplumun kendi kültür anlayışı vardır sözlük anlamıyla ama o toplumdaki her bireyin de  kendi çekirdek aile öğretileri dahilinde kültür anlayışı olduğu düşünüldüğünde aynı toplumda farklı öğreti ve geleneklerle farklı kültürlerin de barındığı düşünüldüğünde sınırları var mıdır ya da olabilir mi kültür anlayışının?

 

Yüzölçümsüz, alabildiğine giden bir topraktır belki de kültür. Kişilerin kendi özgür irade ve inanışları, öğreti ve değerleriyle bütünleşmiş bir özgür düşüncedir kültür. Varsa eğer, tek sınırı bireylerin bedenleriyle çizilidir. Bence tabii...

Hulya UCER

Ülke sınırları siyasi olarak belirlenmistir. Halbuki kültür çok daha geniş insan topluluklarını kapasamaktadır. Dolayısıyla bir kültürden bahsedildiği zaman çok daha geniş bir alandan ya da insan topluluğundan bahsetmek gerekir.  Örneğin, Uzakdogu kültüründen bahsedilirken, birçok ülkeyi içeren bir uygulamadan bahsediyoruz.

Nazan K. KUŞCU

Merhaba...

Bu, kişinin sanatta kimin nerede durduğuna bağlı bir konu. Benim için "sanat sanat içindir" ve ülkelerin içine sığmaz, sınırlandırılamaz. Sanat eserlerini, ülkelerinin kültürel simgelerini baz alarak veya eserleri görüp seyredecek olanlardan gelebilecek reaksiyonlara göre yaratan kişiler için böyle bir sınır olabilir.

Uygar Gamze KAYIHAN

Teşekkür ederim böyle bi soru yönelttiğiniz için. Size hitaben değil de, şahsi düşüncem kültür kavramı tamamiyle insan kalbinde bi tür varoluş çağrısı. İnsanın olduğu her köşede bu kavramı konuşmak mümkün. Doğanın tabiatı gibi, kültür de doğaya ait bi varoluş ve  sınırlandırılamaz.

Benim içimde taşıdığım duygu ve düşünceleri çokça isimlendirmeye çalıştım. Çok farklı kaynaklardan, çok farklı insanlardan cevaplar aradım. Oysa ki tek bi açıklaması var: Sevgi. Ben yaradılışa ve içinde bulunduğum mutlak düzenin hayranlarından biriyim. İçimdeki tanıma, anlama dürtüsü beni insanlığa, doğaya ve onların  içindeki iyiyi ve kötüyü hissetmeyi istemeye kadar itti. Bu sayade söyleyebilirim ki iyi ve kötünün çok daha ötesinde bi kavram var. Bütün duyguların harmanlandığı ve insanların içlerinde en derinlere ittiği soruların cevaplarını bulabilmek adına yönlendiği bi varoluş adıdır kültür.

En azından benim içimde taşıdığım sevginin ve anlaşılmanın bi tür sembolü. 

Hatice ÖZKAN

Bugün yapıp ettiklerimiz nasıl bizlere daha önce yaşamış atalarımızdan süre geldiyse bizden sonraki nesilerimizin yaşam biçimleri çağa göre değişecek olsa da özünde aynı kültürü devam ettireceklerdir. Aynı bizlerin ettirmekte olduğumuz gibi... Umarım anlatımım çok karışık olmamıştır?

Melis YALNIZ 

Sınırlar insan zihninin ürünüdür. Gerçekte yokturlar. Sınır yoksa aşılması gereken bir durum da yoktur. O zaman kültür her yerdedir. 

Uygarlık tarihine baktığımızda aynı dönemlerde birbirinden çok uzak toplumlarda benzer davranış özellikleri ve kültür göstermeleri de bunun kanıtıdır. 

Günümüzde de teknoloji ile zaten zihinlerdeki sınır da ortadan kalkmaya başladı. Bilgi de kültür de her an her yerde.

Ömer BUNER

Ne demiş Atalar, "yaşa ve yaşat..." Roma atasözü. Yeri gelmişken söyleyeyim; Osmanlılar ne kadar atamsa, Bizanslılar da atam ve tabii Romalılar da. Hatta Frigler, Lidyalılar, Hititler, Hattiler, Akadlar ve daha niceleri. Kültürel anlamda binlerce yıllık birikimin bir ürünüyüm. Biyolojik olarak milyonlarca ve kimyasal olarak milyarlarca yıllık bir sürecin sonucuyum. Hatta sonuç olduğum kadar sürecin de içindeyim hala, özetle; İnsanım. 13 Ekim 2019

İnsanlar, ömürleri boyunca duydukları-okudukları cümleleri bile anlamaktan aciz. Bu yüzden yazarken-konuşurken atasözü-özdeyiş kullanmak ya da güvenilen isimlerden alıntı yapmak daha pratik bir yöntem. İnsanların çoook büyük çoğunluğunun kelime dağarcığı "tın tın" çünkü. Bir konu hakkında konuşmaya başladığımda; konuyu değil de, anlatırken kullandığım kelimelerin anlamını açıklamak zorunda kalırım her zaman. Zaten Türkiye'de akademisyen olmak için söyleyecek sözü olmaması gerekiyor kişinin, söyleyecek sözü olan akademisyen olamaz bu ülkede. 

O zaman 20 yıl önce yaptığım kültür tanımını paylaşayım: Coğrafyanın sunduğu imkanlarla ortaya çıkan insan yapımı her şey. Çok uzatmamaya çalışacağım, söylediğiniz konular üzerinde çalışıyor, çözüm üretiyor hatta çözümleri uyguluyorum. "Coğrafya etkisi" demedim, "Coğrafyanın sunduğu imkanlarla" dedim. Madem öyle bir örnek vereyim: Bazı Eskimolar "iglo"da yaşar, Kenya'da iglo yapmayı ve yaşamayı bir denesin önce, kültürün sınırlı olmadığını iddia eden arkadaş. Taharet musluğu içinde "Türk-İslam kültürü içinde yaşayan insanların kullandığı kültürel ürün" desek nasıl olur? İnanç ve kültür için somut örnekler verebilirim ama genel ve kısa bir örnek vereyim; Mezhepler, ritüeller, adetler... Farklı coğrafyalarda, farklı kültürlerle var olmuş aynı dine sahip insanların yaşadıklarını bile belirleyen kültür oluyor. Başlık İslam olsa da mesela, altını herkes (her kültür) kendi geçmişiyle, beklentileriyle, korkularıyla, alışkanlıklarıyla dolduruyor.

Kültür kelimesinin kökeni "agriculture" kelimesidir. Tarım, yani yerleşik hayattır kültür demek. Toplayıcı-avcı insanların, binlerce yıl sonra gelecek insanları etkileyecek ürünler ortaya çıkarması pek mümkün değil elbet…

Erkan YAZARGAN 

TDK'NIN biz değerli insanlarına yaptığı iyiliklerden biri de bu: Sözlüğe baktığımızda kült; tapma, tapınma, din olarak görülüyor

Balık baştan kokar derken genel olarak topluma ve üyelerine kızamıyorum. Pekiyi, bize bu kötülüğü kimler yapıyor veya yaptı, işte sorunun büyüğü budur. Bunu çözdükten sonra sorunu nasıl çözebiliriz sorusunu sorarsak iyi ederiz.

Arada belirtmek istediğim çağdaş sanatın her dalında görülen kompozisyon bozumu, dil gibi bir alana uygulanınca tam bir felakete dönüşüyor.

Devam edersek; "cult" kelimesinden Türkçemize de geçen ve neredeyse tüm dünya dillerinde kendini gösteren kültür daha çook yazılıp çizilecek gibi.

Türk Kültürlerinden bildiğimiz dağ, ağaç, demir, su, toprak, ateş, rüzgar, güneş, ay vs kültlerin tümü veya benzerleri başka kültürlerde de mevcuttur. Bolivia' ya gidip yerel halkın And Dağları' nda aynı bizdeki gibi kırmızısı bol, şal türü, kilim işlemeli kıyafetleri ile coğrafyanın etkisini görünce hayret ederiz önce

Ama sonra insan denen varlığın varlık olma ve doğası itibariyle özdeş yönelimlerinin olduğudur. 

İşte anlamaya çalıştığımız bu; en özde, her insanda bulunabilen, nesilden nesle aktarılan nedir ve nasıl etkiler bırakıp devam ediyor?

Ersan BAŞ 

Kelimeleri iyi kullanırsan dünyaya hükmedersin? diye düşünüyorum. Hükmetmek derken her şeye ulaşabilinir anlamında düşündüm, bi cümle ile bile ülkeler karışıyor. Kültür bana göre dildir, dilini iyi kullanmaktır  diye düşünüyorum.

Sınır ötesidir ülke ile sınırlı değildir deyince ülkelere bile ulaşabilinir, çok büyük hamlelerde bile kullanılabilinir, ülke bile yönetebilinir, hükmedilebilinir de diye düşünmüştüm. Hepsi birbiriyle bağlantılıdır. Büyük düşünenler için bile kültüre önem vermek, dili iyi kullanmak gerekir diye düşündüm. İyi kelimeler türeten devlet başkanları bile ülkelerine hükmediyorlar, iki güzel söz ile ?


BOŞALTIM
Merhaba,

Sanatın zihin temizleme / boşaltmaya katkıları nelerdir?


Dikkat

Farkındalık

Bastırma

Yerleştirme

Odaklama


DİYALOG SANAT


Leyl Trkr Ağaç yapraklarına bakarım. Doğaya... Doğudaki tanrısallık zihnindeki tüm gereksiz birikmişliği alır. Sanat insan ruhunda arınma ile yeniden doğma doğurur mesela, iyi bir cinayet filmi diyelim; kişi cinayeti kendi işliyormuş gibi onun arınmasını yaşar, İçindeki vahşiliği ya da diğer duyguların dışa vurumunu sanat yoluyla yapar katarsis gibi, bu zihin arınmasından ziyade kişinin farkındalığını attırır, yaşama karşı duyumu artarak algı dünyası boyut kazanır.


Sanata değer verilmeyen toplumlardaki geriliğin, ışık eksikliğinin sebebi de bu bence. En geri kalmış insan topluluğu bile zihnini boşaltmak için kendine göre yöntemleri vardır; kimi ibadet eder, zikir çeker, kiminin kendine göre eskil ritüelleri vardır, ilk çağlardan beri yapıyor insanlar bunu, ama sanatın anlam ve farkındalık misyonu daha belirgindir.



Çağdaş İlim: Sanat bir terapi aracı değil deliliğin kendisidir.


Bu yoldan çıkarsak dikkat toplamaz dağıtır, bastırmaz ortaya döker, zihin temizlemez, boşalmaz, bunlar için varsa sanat sanat değildir.  Zihni doldurur karmaştırır.


Ben zihnimi boşaltmaya ihtiyaç duymam, kaosu severim. Zihin kalabalık olmadığında üretim olmaz. Kalabalık hareketli ise tıkamaz. Sirkülasyon gerek. Hareket ile süreklilik ve üretim, boşaltma dan... Devamlılık esas. Aşkla hayat gibi... Durunca tıkanır. Zamandan bağımsız, plansız. Sanat böyledir. Sanatçı ile ressam farkı gibi. Dolu olanı boşaltmadan hareketlilik, devridaim. Eskiler derdi dert üstüne dert eklemek. Kaostan beslemek zihni, karanlık tarafı görmek. Antipolyannacılık.


Sanatın zihni boşaltma şu değil miydi konu; ben de diyorum ki sanat zihni boşaltmak için varolmadı yani zihin dolu ise sanat vardır ve tıkanmamak için sirküle etmek gerek. Karanlığı net görünce zihin bulanır ve mutsuzluk, kaos, delilik, doğurur. Polyannacılık oynamak mutlu insan işi değildir, tedavi etmez hastalığın kendisidir.


Karanlığa neden bakalımki, aydınlık dururken... bi başka arkadaş da "dertlerimi paylaşarak" demiş, neden çoğaltıp yaygınlaştırmıyoruz dertleri, herkesin derdi başından aşkın zaten..?


Karanlığı göremezseniz aydınlığı görmeniz imkansız. Gölgeleri, lekeleri yapmadan resim ortaya çıkar mı? Hayat gibi... kötünün varlığını yok sayarsanız iyiliğin değeri kalmaz. Karanlığa bakmak, onu varsaymak demek farkındalıķtır.


Nereden çıkıyor bu, karanlığı görmezsek aydınlığı göremeyiz gibi şeyler?

Aydınlık zaten apaçık ortada durmuyor mu?


Dertleri paylaşmak komik, derdimi başkasına yük etmem ben. Başkasının derdini görüp çare olmak mesele. Görmekten kastım iyi bilmek, farkında olmak.


Karanlığın içinde kaybolup gidiyoruz, farkında mıyız?


Gecenin farkında olmazsanız gündüzün değeri bilinmez. Her şeyi aydınlık görüp mutlu olduğunu sanan pozitif insanların elinde yazık  oluyor asıl.


Kısaca zihnim her şeyi olduğu gibi kabul eden, pozitif kalıplarla dolu.



Nerkiz Sahin: Sanat insanın kendinden kaçabildiği bir yerdir her şey den önce. Tam da o kaçtığı yerde kendini bulmaktır.


Kendini bulunca bir çok sorunun cevabı da verilmiştir. Hatta bazen cevabın da önemli olmadığının kanıtına varır insan.


İlla bir sözlü cevap gerekmiyor, sanatı yaşamak zaten başlı başına bir cevaptır.


Farkındalık olmadan sanat olmaz, sanat bastırılamaz, dikkatli bakmadan anlaşılmaz, odaklanmak gerek.. Sonra da her şey yerine yerleşir.


-Kendinden kaçan insan nasıl sanat yapabilir ki, kendisini bulmamış insan nasıl  sanat yapsın... farkındalık, odaklanma ve bastırma yöntemlerini de yanlış anladık sanırım..?





Meryem Göktepe:
Farkındalık.


Ben (...) hastasıyım. Bu hastalıkla yaşayabilmek için sanata sarıldım. Ayrıca yaptığım sanatsal eserleri farkındalık etkinliklerinde sergileyerek bu hastalığa dikkat çektim. Zihnimi doğayla buluşmakla boşaltıyorum. Doğadaki güzel kareleri fotoğraflıyorum.


Seviyorum doğayı.


A Nimet Öner: İnsan beyni sağ ve sol yarım küre olarak 2 parçadan oluşmuştur. Sol yarım küre analitik ve mantıksal düşünmenin gerçekleştiği bölümdür. Bu bölüm genel olarak okulda yapılan matematik, fen ve okuma çalışmaları ile geliştirilir. Sağ yarım küre ise hayal gücünün, yaratıcılığın ve duyguların oluştuğu bölümdür.


Tüm insanlık tarihinin anlaşılmasının sanat formlarına (edebiyat, müzik, görsel sanatlar, dans, drama) bakarak gerçekleştiğini göz önünde bulundurursak, aslında, sanat eğitiminin ne denli önemli olduğunu anlayabiliriz. Sanat hayata hayal gücü katar, ve hayal gücüne hayat katar.


Sonuç olarak çocukların çeşitli sanat aktivitelerine katılmaları onların beyin gelişimine büyük katkı sağlar, sosyal, duygusal, entellektüel ve kişisel gelişimlerine de yardımcı olur.


Bir insanın nasıl insan olacağının temelleri çocuklukta atıldığına göre, sanatsal faaliyetler çocukluktan başlamalı.


Sonra insan; her ağrı, sızı, çıkmaz, bunalım adına ne yaşarsa yaşasın, ilgilendiği bir sanatın yaratıcılığı ile atlatır diye düşünüyorum.





Sibel Sicimoğlu:
Merhaba,


İşbirliğiniz ve katkılarınız önemli. Teşekkürler.


Aşkla yapıyor da olsanız, bir yaşam biçimi olan ve içinde bulunduğumuz bildiklerimizin yaşadıklarımıza yetmediği bu çağda zihni temizleyip /boşaltmak için sanat icra edilebileceğine  ihtimal veremiyorum.


Bir resme, bir gravüre, bir yontuya ya da bir performansa, video işine zihni boşaltmak  hedefiyle başlanır mı?


Hakikaten bilmiyorum!


Ancak hangi disiplinde olursa olsun; odaklanmayı, farkında olarak yaşamayı, bütüne - detaya, yönteme, teknik ve etik kurallar ve kaidelere dikkat yöneltmeyi ilk adımlarınızda,  eğitim - öğrenim sürecinde hatta multi disipliner bir alt yapı oluşturma

gayretinde dahi olsanız

kavrarsınız.


Çalışırken, çalıştıkça  dikkatiniz,

farkındalığınız,  merkeze neyi/neleri almak istediğinize karar verme hızınız, toplamdaki kaliteniz yerleştirmedeki makro  ve mikro yaklaşımınız, bunun matematiksel, felsefi, estetik örgüsünü işleyişiniz gelişir, dönüşür, değişir elbette.


Elbette pozitif ve sosyal bilimlerden öğrenecekleriniz olduğunu, öğrenme sürecinizin hiç bir zaman bitmeyeceğini kabullenmeniz de bir kazanımdır. Bildiklerinizi paylaşabilmeniz, bu iş için zamanınızı çok iyi yönetebilmeniz bir başka bilgelik hedefine dönüşür ve para! Para ile ilişkiniz aslında bir tür sanattır. Bir şekilde onu kazanırsınız ,fakat harcamak eğitimli bir aklın işidir. Keşke akademilerde kapsamlı olarak ve ilgili üniversitelerle çözüm ortaklığı şeklinde çalışarak Finans ve Ekonomi' ye görece hakim kılınabilse gençler. Hatta  bu konuda öğrenme ihtiyacı olan yetişkinler de.





Hülya Dartar Barış:
Sanat genellemesi içinde hepsi mümkün. Sanatçı ve zanaatçı arasında ise bağlar bulunsa da birbirinden çok farklıdır. Zihni boşaltmak için ve görev bilinci ile zanaat yapıp para kazanabilirsiniz. Sanat ise karşı duruştur, protesttir. Karmaşa ve çelişki sever. Beynimizin en yoğun çalıştığı üretken noktalarda verimlilik gosterir. Sanatsal çalışmalarda resim örneğimde beni ilgilendiren konu odağım olur. Çalışmamla farkındalık yaratabilirim belki, yaşadığım acı hislerin not defteri gibidir, bastırılmış duyguları ortaya çıkarıp gözlerimin önüne koyması ise baktığımda acı verebilir. Bunu kullandığım malzeme ve renklerle yerleştirdiğim alandaki zaman ve mekana odaklanmış olmam gerekir ki, bunlar olmadan hayal gücünüz havada kalır.


Sorudan sonra oluşan bir çelişkiden bahsedersek; dertleri, sıkıntıları, acıları veya benzeri olumsuzlukları da yaygınlaştırmaya sebep olan sanat ne kadar veya nasıl bir sanattır?


Toplumların uyanışını sağlayan, yasaklanan sanatlar, anlatım dilleri sosyal içerikli olanları. Ahmet Aslan ın kapitalizm konulu, malzemesinde kan kullandığı çalışmalar aklıma geldi. Siyasi olarak yasak getirilen eserler. Toplumu uyandıran, farkındalık yaratan çalışmalar. Bu cesarette sanat yapabilmek ancak gelişmiş toplumlarda kolay kabul görebilir. Bizde elini taşın altına koyacak sanatçılara ihtiyaç var.


Daha net bir örnekle devam edersek; Müslüm Gürses' e "kendine jilet atan gençlere ne nersiniz" dendiğinde, "matem tutuyorlar" yanıtı sanatı etkileri bakımından nasıl ifade eder, çözüm önerileriniz nelerdir?


Müslüm Gürses köyden kente göçen, aile ilişkileri kötü olan ergen yaşların çoğunluğunun duygularının sesidir. Muzik plastik sanatlara gore kitlelere daha kolay ulaşır. Acıların estetik haliyle kitlelere ulaşımı. Bu bağlamda sanat tedavide edebilir, intihar da ettirebilir, sanat eylemlerde aracıdır.


Bu bağlamda önerileriniz nelerdir, Müslüm Gürses' in son döneminde olduğu gibi kendi kitlesini Rock Arabesk gibi bir şey denilen yeni türlerle yumulatması veya sakinleştirmesi sanat açısından bir manipülasyon mudur?


Çözüm önerim sanata daha çok zaman ayırmaktır. Daha iyi sanat için daha çok bilgi gerekir, hiç bir sanatçı istediği yerde olamaz. Yaşamla beraber sanat her alanda sosyolojik olayların içinde bilime ve insanlığa ışık tutacaktır.


Sanatın yeri neresidir, her şeyin üstünde bir sanat mümkün müdür?


Sanatçıda zamanla değişim geçirir, her zaman aynı şekilde ve tarzda yaşayamayız, gelişirken değişiriz. Aynı insanız geçmişimiz, bugünümüz ve  hayallerimiz var. Müslüm Gürses gibi örnekler mevcut . Fredy Mercury de çıkışını rock-opereti ile yaptı.


Her şeyin üstünde bir sanat kavramı olamaz. Sanat bir anlatım dilidir. Yeri ve zamanı evrensel alandır. Bizler sadece altın kurallara göre tasarlanmış bir gezegenin yolcularıyız.


Altın Kurallar başlıbaşına bir diyalog konusu, elimizde böyle bir tılsım varsa buna herkes sahip olmak istemez mi?


Her zaman söylerim, sanat sokaklarda çoğalmalı, meydanlar sanatçılar ve eserleri ile donanmalı. Gonulluluk ilkesi ile varoşlara ve kırsal kesimlere sanatçılar gidip onlarla çalışmalar yapmalı.


O tılsım çoğumuza ego yaptırır kanısındayım. Biz eksiklerimizle daha çok anlatım içinde olacağız, yoksa sanatta biter. Anlatacak dertlerimiz olmalı.



Teşekkür ederim.


Dert denince nedense hep yanlış anlaşılır, kanser hastasından ne beklenebilirki?


Genelleme yaparsak bu sorunu hiç çözemeyeceğiz sanırım. Nöroloji biliminin net bir takım önerileri var zihni boşaltmak için, bir arkadaşım "boşaltma ihtiyacı çağın uydurmasıdır" deyip çıkmış işin içinden, diğerlerinin çoğu sanatı kaosun ürünü zannediyor, bir kısımda siyasi ideolojik takıntılarını öne çıkarıp duruyor.


Bütün bu zaten doğru / yanlış varoluşlar içinde sağlıklı nesiller yaratmak için sanatın pozitif, faydalı verilerini ve birikimini nasıl bünyeye yayacağız?


Sanatla iyi bir nesil yetiştirmek mümkün. Devreye siyasi güç, eğitim politikası girmesi gerekir. Bugün okullarda sanat eğitimi yok denecek kadar az. Devletin sanata ve sanatçıya desteği konusunda çözüm modeli çalışmalar yapılmalı.


Cumhuriyetin ilk yıllarında Avrupaya devlet desteği ile giden ressamlarımız burada kalanlardan daha çok ilerdedir.


Bir diğer ciddi yanılgımızda burada sanırım; disipliner olarak birbiriyle asla uyuşması mümkün olmayan devlet ile sanatı bağdaştırma çabası.


Bizimki gibi demokrasiyi "yığınların dediği gibi" algılayanların devletinin yapacağı da ancak bu kadar olur. Safdillik değilse muhatabı kandırıp devletin kucağına iten bu yaklaşımlar neticede devlet memurluğundan başka hedefi kalmayan nesiller yarattı. Bunlardan bir şey beklemiyoruz artık çünkü memurlukla sanat yapabileceğini zanneden veya düşünen zihinlerden asla ama asla yaratım dolayısıyla üretim çıkmayacağını gayet iyi biliyoruz. Şimdiye kadar çıkmadı bundan sonra çıkması imkansız.


Sonuçta elde kalan çok az özgür, özgün, yetenekli, genç insanı üretime yönlendirmek için siz ne yapıyorsunuz?


Az olsada gonullu olarak çocuklara resim yaptırarak ozgun olmalarını anlatıyorum. Sanatçı olmayacak insanlara sanatdan faydalanmalarını teşvik ediyorum. Devlet sanatçısı kavramı sanatla bağdaşmaz ama desteği hakkımızdır.


Golge etmemek kaydı ile.





Özden Yıldız Çığır:
Bireyin yaşadığı çağa, ülkeye, içinde yer aldığı toplumsal  gruba, cinsiyet algısına, insan dışında var oluş gösteren canlılara ve  nesnelere karşı duruş ve kabul ediş, hatta karşı oluş felsefesine göre sanatın etkisi de bireylerde farklılık gösterecektir.


Sınıfsal  farklılık, duygusal farkındalık, bilimdeki gelişmeler, insanın uzak kaldığı fakat uzak kalmaması gereken hayatın en önemli noktaları sanatla ulaşır. Ulaştıktan sonraki etkisi ise bireysel anlamda kişilerin aldıklarını yaşamlarına yansıtıp yansıtmamasıyla görülebilir olabilir ancak.


Bu anlamda da kullanılabilir bir bilginin ortaya konulması önemli, noktası konulmuş bir cümleyi değil cevabı aranması gereken bir soruyu ya da soruları vermelidir, sordurabilmelidir.





Erkan Yazargan:
Nöroloji biliminin verilerine göre sıralanan dikkat, farkındalık, bastırma, yerleştirme ve odaklama yetenekleriyle insan zihni olumsuzu olumlayabiliyor.


Bu noktadan sonra bilinçli veya bilinçsiz, sanatın içinde veya dışındaki herkes ve şey bakımından; mevcut günümüz insanlığı ve ülkemiz insanının cebelleştiği ciddi problemleri sanat aracılığıyla çözmeye çalışırken tecrübemiz ve diğer tecrübelerden sonra hemen karar vermemiz gereken soru; duygularımızı ifade eder, bir şeyler yaparken sorunun mu, çözümün mü bir parçasıyız veya oluyoruz?


Durum tespitlerinden sonra ilk olarak kendi ve daha sonra yakından uzağa, ulaşabildiklerimizden ulaşamadıklarımıza doğru bu boşaltımı / temizlemeyi gerçekleştirmemiz gerekiyor.


Türk Kültürü bu soruna nasıl bir çözüm bulmuştur dersek:


Bilimden önce; Türk Kültürü derin kadim geçmişinden getirerek acı, matem, yas, olumsuz tüm etkilere karşı ders çıkarma öğretisini öne çıkararak çözüm üretmiş ve hayatta kalmıştır.


Orta Asya coğrafyasında karşılaştığı en ciddi sorunlardan bir tanesi fetihci İslam kisvesi altındaki Arap saldırılarıydı. İlk dönem ciddi karşı duruşuna rağmen bu saldırıları durduramadı. Daha sonra Ahmet Yesevi gibi bilgeleri aracılığıyla bu  yeni durumu ahlak özelinde özümseyerek savuşturarak eklemleme yoluna gitti.


Ninemden ve dedemden defalarca dinlediğim İmam Hüseyin ve Kerbela hikayelerinin özünde acının zirvesi tüm çıplaklığıyla verilirdi yani Türkler acıyı hiçbir zaman görmezden gelmediler aksine "zulüm kötüdür. Her ne olursa olsun sakın zalim olma" anafikrini daima aşıladılar. Buna rağmen karşıt kitleler bu aktarımı bir kin aktarımı gibi lanse etmeye devam ediyorlar. Öyle değil.


Bilimle birlikte her şey gibi Kültürler ve aktarımlar da hızlı değişime uğradı. Artık dünyanın her yerinden gelen klinik veya labaratuar deney, olay, durum raporları uzman bilim insanları tarafından değerlendirilip çözümler üretiliyor.


Evet, sanatın da olumlu ve olumsuz yönleri vardır. Sanat dikensiz gül bahçesi değildir fakat mevcut çabaların içinde en naiv, en işe yarar, en zevkli, en eğlenceli, en faydalı, en kazançlısı gibi duruyor.


Nöroloji Biliminin ortaya koyduğu bu beş yönteme ek "SİLME" gibi bir yöntemi neden koymadığını merak edip kısa bir araştırma yaptım ve ilginç bir sonuca ulaştım:


Yine nörologların bulgularına göre zihinsel aktivitelerimiz arasına SİLME eklersek başta alzheimer olmak üzere pek çok zihinsel soruna kaynaklık eden bir nevi tuş yaratmış oluyoruz ve bu tuş zamanla yararlı / yararsız her şeyi siliyor.


İlginç değil mi!


Pekiyi, sanatla bu bilgiyi nasıl birleştireceğiz?





Reyhan Ogan Tezer:
Ben de ki acıda sende ki de aynı haydi paylaşalım birlikte yas tutalım özleşelim değildir Sanat.


Onu da sorguluyoruz: Acaba bazıları neden acıları yaygınlaştırmaktan zevk alır?


Kendini farklı ,kabul edilir hissetme duygusu  olabilir mi?


Bilemiyeceğim artık. Detaylı yanıtlarsanız, örnekleriyle anlatırsanız sevinirim.


Yaşanmışlıkların bıraktığı izler resimde müzikte heykelde  dansta izleyiciye dinleyiciye hem acı gerçekliği hem de onun onarıcı dönüşümünü cağrıştırabilmeli diye düşünüyorum.


Acıtan, derinleşen ve onun yerine dönüşen duygular resimde renkle müzikte notayla dansta beden diliyle müziğin iniş çıkışlarında  ruhumuzda bir anda oluşan birleştirici öfkeye ,suskun sükunete renklerin şiddetinde ve lekelerde beyinde ve ruhumuzda yaşattığı dönüşümde bir başka pencereye geçmez miyiz. Orta payda da birlikteyiz acılarımızla yoğrulup nasıl olsa anlaşılmazız diyemeyiz. seyircinin "yas tutuyorlar" duygusu yerine sanatçının yaşadıklarının sonucunda geldiği noktada ve topluma ulaşabilme derine dokuma bilme gücünü yetisini beni sevin ben de varım acılarımız aynıyızın ötesine  taşıyabilmeli.





Gül Zeynep Karadut:
Sanatın bir "kaos" olduğunu düşünüyorum. Kaostan beslendiğine , karmaşıklık, kusma, binbir hedef sunma, dağınıklıkla ortaya çıktığına inanıyorum. Aslında yaşıyorum... Gerhard Richter, Anselm Keifer, Van Gogh, Mondrian kadar mı yaşıyorum bilemem. Ne kadar kaos, o kadar patlama...zihin temizleme ihtiyacım yok, boşaltma işini şöyle anladım. Elinizdeki materyale, kağıt, tuval, metal, toprak, mermer v.s. boşaltıyoruz...neyi? Tabi ki biriken, harekete geçen , içeriden çıkmaya, doğuma hazır olanı ruhumuza, ellerimize en uygun olan malzemeye boşaltıyoruz...her zaman mı? Hayır...her zaman değil...sancı gibi bir hisle,atılmaya hazır olanı, olgunlaştırabildiğimizi, bizim olanı, bizden olanı ortaya döküyoruz. Bu esnada dikkat tamamen bize dönük, farkındalık yine kendimize dönük, bastırma değil , coşma olarak tanımlayabiliyorum. Yerleştirme anını, iyi kontrol edebiliyorsak mükemmel sona götürür bizi. Odaklama değil ben odaklanma diyeceğim. Tabi ki üretilen esere üst seviye odaklanma olasıdır. Ama her zaman gerekli midir...değildir…


Huniyi takacağız...neden huni...eğer bu birikimi kontrol ederek, bilincimizi ehlileştirerek ortaya dökemezsek bir sonrası delilik...zaten gerçek bir sanatçının deliyle ayrıldığı nokta budur. Birikimini dönüştürmek, kontrol edebilmek...yani sanatçı için birikim hazine bence...ama yaratılıştan gelen veya yaşam şartlarından v.s... aktaramıyor, ortaya çıkaramıyorsa, doğmayan bebeğin anneyi zehirleyip ölümüne bile sebep olması gibi, zehirlenir... bu yüzden zevk alınmayan, amaçsız, gereksiz bir yaşama dönüşür. Tıkanıklığın tek çaresi, insanın kendini ifade edebileceği bir yol icad etmesidir. Bu yüzden çocukluğumuzdan itibaren yetiştirilme tarzımız, olanaklarımız ya da olanaksızlıklarımız önemli yer tutar…


Onlar zihni dağınık bir odaya mı benzetmişler galiba.. iyi bir yerleştirmede dağınıklık azalır mesela...fakat bu yöntemler sanatçı için biraz ters gibi geldi bana. Normal bir insan için doğrudur. Bastırma mesela, öteleme olarak anlarsak iyi gelebilir. Dediğim gibi bana uymuyor gibi. Binbir şeyi aynı anda düşündüm hep. Binbir ßeye aynı anda ilgi de duydum...ortaya felaket bişey çıkıyor, ama zaten birikim de bu kırpıntılardan oluyor. Sonunda hiç akla gelmeyen bişeyler foşşş ortaya dökülüyor...bana küçükken ailem "deli" derdi. Evde sürekli kesip yapıştırıp, boyayıp, bozup herşeyi değiştirirdim. Ellerim bir saniye durmazdı. Hatırlıyorum zihnim de öyleydi. Tuhaf bir çocuk olduğum için de sürekli benden şikayet ederlerdi...o karışık kafadan akla hayale gelmeyecek projeler çıkardı...evi dağıttığım için hep cezalıydım...beni durdurmayı başarıp normal bir görüntüye kavuşturduklarında, ben artık bir başkası olmuştum. Depresif bir insan...onlar mutlu, ben nefret dolu...işte böyle delilik dahilik birbirine sırt sırta yaşar…



Nur Sey: Hatta hedef saptırıp beyni kanalize etme.


Hayatımın keskin virajlarını alırken sanata sığınarak, beynimi sanata odakladığımda, savrulmalarım kontrollü olmuştur, ancak bunun insanın depresyona ne denli bağımlı olduğu ile de çok yakından alakası var diye düşünüyorum.


Sorunlarla beslenip kendisine acıyan bir kişilik için geçerli değil bu zihin boşaltmalar, temizlemeler...


Tıkandığı zaman biriktirmemek esas. Her şey öyle değil mi!


Depresyon  ve kendine acımak gibi iki tane nur topu evladımız var artık. Zoru başarıp odaklanacak hobiler bulmak yerine, kutudan çıkmamak daha kolay geliyor. Şikayet edenleri incelediğinizde ne yardan ne serden geçen insanlar. Hiç çaba göstermeyeyim, ama "abi her türlü terslik de beni buluyor" mood'undalar...


Dün sorduğunuz soru, sosyal medyadan ne şekilde yararlanıyorsunuz; çoğu insan bırakın kendisine yönelmeye insan olmanın gereği olan birey olma güdüsünü bile sosyal medya'da devletini kurtararak ve oturduğu yerden aktivist kesilerek tatmin ediyor.


Bir kaç yıl önce "Çevreye Farkındalık" adı altında doğa fotoğrafları paylaşma zincirine katmış sayfa arkadaşlarım. Nazikçe reddettim içinde bulunmayı. Üç arkadaşım, yaşça büyüktü benden, "ne bu şimdi çok mu vaktini alır" diye azarladı. Dedim ki oturduğumuz yerden doğayı nasıl koruyacağız, düşüncesi bile kısa devre yapmaya yeter.


-Sanal ortam da bir çeşit zihinsel faaliyet değil mi neticede insanlığın zihni..?


Seçimlerine bağlı. Peşinden gittikleri konu başlıklarına bağlı.



Tolga öztürk: Merhaba.


Dikkat, odaklanma, farkındalık, yerleştirme:  Tiyatro ve sinemada kullandığım sıralamam.


Bastırmaysa görsel sanatlar için açıp - kapatma olarak kullanıyorum. Bu karakterin rolünü  büyütme - küçültme olarak kendini gösterir. Bir ocak gibi düşünülürse kısmak ve açmak ile eşdeğerdir benim için.


Bunları hayata geçirmeden önceyse kendi belleğinde bir temizlenme olmak zorundadır.


Aslında sanat olarak değilde genel hayatın bütününde olması asıldır bu temizliğin. Böylece olduğumuz insana bizi daha yakın ve daha insan bilincinde kalmamızı, kendimizi asılolana yani insan olduğumuzun farkındalığıyla tamamlamasını sağlar.


Önemli olan insan olmaktır, insana ulaşmaktır. Ne kadar okuyup araştırılırsa farkındalık artacak, insanın kendi yolculuğundaki deneyimleriyle birlikte bu ulaşma yolu kısalacaktır. Bunun içinse her koşulda ve şartta  pozitif kalmak esastır.


Teşekkürler, sevgiler...









 

ARİF TAN İLE

MUTLU ÖLMEK

 

Zaman buldukça yazın lütfen:

Sizce sanat nedir,

Sanat görüşünüz nedir,

Nasıl başladınız,

Öğretmenleriniz kimlerdir,

Hangi tür sanat yapıyorsunuz? 

 

Bana göre sanat yaşamın her evresinde gördüklerini, bildiklerini, duyduklarını, hissettiklerini, yaşadıklarını kalemiyle, elleriyle, boyasıyla içindeki ruhunun güzelliğini yeteneğiyle birleştirerek bir nevi görsel ortaya çıkarmaktır. Sanat insanlık mücadelesidir. 

 

Sanat görüşüm her zaman özgür olarak; sistemin kendine yaşamı bile muhalif gördüğü, her ezilen, sömürülen, katledilen öldürülen her canlının yanında olup onların sesleri olmak istiyorum.

 

Resme işyerime yakın bir resim atölyesine arada gidip resim yapmasını seyrederek heveslendim. Resme olan ilgimi arada anlıyordum. Arkadaş benim iyi bir gözlemci olduğumu, bir şeyi başka yere beyninle iyi taşıyabilecek yeteneğimin olduğunu söyledi. Resme başlamamı istedi. Ben de gizli gizli bir iki resim yaptım. Utanıyordum birisi görür benimle dalga gecer diye çünkü hiçbir şekilde resme yatkın birisi değildim. Yaptığım resmi arkadaşa gösterdim. Bu işi yaparsın dedi. Öylece kimseden yardım, kurs ve eğitim almadan devam ettim. Resimlerimi gördükçe, devam ettikce bu işi becerecegime dair devamlı teşvik etti.  Ben de ucuza resim sattıkça para kazanmaya başladım. Son iki sene çok iyi bir hocayla arkadaş oldum. Onun sayesinde tabiki akademik bilgilerim de oldu. Ven devamlı yaptığım resimlerle ilgili bilgisine başvurdum. Sonuç olarak bir yerlere geldim. Tabiki devamlı resim yaptıkça kendi yorumlarımı katarak, severek resmen sevişerek çalışıyorum. Her resimden sonra daha zoruna gitmek şartıyla devam ediyorum. Yani hep kendi çabam. Hiçbir şekilde son zamanki arkadaşa kadar hiç egitim almadım. Alaylıyım.

 

Ben resimde şunu benimsemişim; bana göre bir ressamın stili olmaması gerekiyor. Bir ressam her türlü resmi yapabilmelidir. Kendini geliştirmek istiyen her ressam devamlı resim çeşidini değiştirmelidir. Ben natürmort, soyut, özgün, manzara, figüratif, ve spatula çalıştım. Sayfamda bunların hepsini tek tek görebilirsiniz. 

 

Konularınızı nasıl seçiyorsunuz?

 

Konuları devamlı fotoğraftan seçerim. Başkasının yaptığı resimleri yapmam. Yani konu olarak hem işin ticari boyutunu hemde her insanın beğeneceği, gördüğünde mutlu olacağı her konuyu  yapıyorum. Atölyem Kartal' da herkesi beklerim. 

 

Koleksiyonerleriniz kimlerden oluşuyor?

 

Koleksiyoner derken açar mısınız?

 

Alıcı. Resimlerinizi alanlar.

 

İlk önce kendi çevremde oldu çünkü atölyem, işyerim ve sergim içiçe. Ordan gördükçe sattım. Tabiki normal fiyatlardı. Daha sonra işadamı, ressam ve bazı kurumlara verdim.

 

Kurumların ilgisi nasıl?

 

Bu sene ancak 5 tane satabildim. Kurumlarda devamlı hediye olarak vermişimdir. 

 

Haftalık kaç saatiniz resim çalışmamaya ayrılıyor?

 

Haftada 20 saat. Şuan evde haftada 50 saat çünkü işyerim kapalı evde çalışıyorum.

 

Sizden resim öğrenmek isteyen oluyor mu?

 

Evet, çok isteyen oldu. 

 

Öğretiyor musunuz?

 

Sadece resim yapmak isteyen bazı arkadallarımı yönlendirdim. Ben alaylıyım ama akademik bilgiler konusunda senelerdir öğreniyorum. Ben resmi kendim devamlı üstüne katarak, klasik bilgilere tabi kalarak değil  ruhumu katarak yaratmaya çalışıyorum. 

 

Resim malzemeleri ile ilgili belirtmek istedikleriniz nelerdir?

 

Yağlıboya ve spatula, tual üzerine çalışıyorum. Hiöbir şekilde baskı, ozalit, başka metaryeller, kalıplar kullanmam.

 

Masrafları karşılanabiyor mu?

 

Tabiki bu ekonomik şartlarda satılmayınca zor oluyor ama hiçbir zaman kendi paramı harcamadım. Arada satılınca masrafını fazlasıyla çıkarıyor. O sene sattığım 4 resimle bir senenin parası fazlasıyla çıkmıştı.

 

Mutlu olduğunuzu görüyorum. Ailenizin yaptığınız işle ilgili düşünceleri nelerdir?

 

Ben resim yaptıkça yaşama daha çok sarılıyorum, inanılmaz zevk alıyorum çünkü devamlı iyiye gitmek için kendimi zorluyorum buda bana günlerin, ayların, yılların kısalığını unutturuyor daha çok sanat için uzun yaşama şevki veriyor. Ailem tabiki çokta memnun değil. Resmin dışında hayatın zor taraflarını göstererek ara vermemi istiyorlar. Tabii haklılar. Sistem bizleri kendine esir edip kendine göre çalışıp yaşamamızı istiyor buda bizleri sanatın dışına ister istemez itmek zorunda bırakıyor yoksa ailem sanatımdia karşı değil. işin ekonomik tarafını düşünmek zorunda olmak durumuna düşüyorlar.

 

Katkınız için teşekkür ederim. Saf, arı, duru yaşamınız hep böyle sürsün isterim. Sanat dolu günler dileğiyle.

 

Ben inanın bundan daha doğalım.

 

Hissettim. Bayılırım doğallığa.

 

Ben bir de devamlı bedel ödeyen ve çokta ödemiş birisiyim. Muhalif birisiyim. Sizin yazacaklarınızın arasına sokmak istemedim.

 

Son bir mesaj alabiliriz. Yayımlayamayacağımız hiçbir mesaj yoktur... Emin olun!

 

Öyle mi? Buna sevindim.

 

Aslında ben hep muhalif olduğum için çok bedeller ödedim. Son olarak şunu söyleyeyim: Hiçbir baskı beni ölünceye kadar kendi sistemi içinde esir yapamayacak, beni de dizayn edemeyecek. Ben sanatımla, duruşumla, yaşantımla sürekli karakter kazandım. Zaten hep yaşamımda böyleydi ama ben bu şekilde çok mutluyum. Bu mutlulukla ölmeyi de çok istiyorum. 

 

En güzel günler sizlerin olsun, saygı ve sevgilerimi iletiyorum güzel insanlar… 

 


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol