ŞABAN TUNCER İLE

1.161. DİYALOG: BİLGİ BANKASI
Çıktısını Alarak Okuma ve Diğer Çalışma Gruplarınızda Değerlendirebilirsiniz.
Birim Fiyatı: €420
15 Ağustos 2025
Erkan YAZARGAN
----------------------------
"Diyalog Sanat platformu, sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda sanatın ve sanatçının kendi hikayesini yazabileceği bir sahnedir. Bu sahne, umutsuzluğa kapılanların bile kendi seslerini bulup, yaratma cesaretini yeniden kazanabileceği bir yerdir."
Şaban Tuncer ile Diyaloğunuzun Analizi
Şaban Tuncer ile yaptığınız diyalog, sanatın varoluşsal boyutundan kapitalist sistemin getirdiği zorluklara kadar uzanan, oldukça pragmatik ve eleştirel bir yaklaşımla kurulmuş bir sohbet. Diyalog, özellikle sanatın bireysel sorumluluğu ve toplumsal dinamiklerle olan ilişkisi üzerine odaklanıyor.
1. Diyalogdaki Ana Temalar
Diyaloğun temelini oluşturan başlıklar şunlardır:
* Sanatçının Bireysel Kurumsallaşması:
Şaban Tuncer, bu kavramı "her sanatçının kendi varoluşunun sanatçısı olması" ve kendi ağını kendisinin örmesi olarak tanımlıyor. Sanatçının kapitalist dünyada rekabet edebilmesi için bireysel olarak güçlenmesi gerektiğini vurguluyor. Bu yaklaşım, sanatın sadece kolektif veya kurumsal yapılara bağlı kalmaması gerektiğini savunarak, sanatçının bireysel inisiyatifine işaret ediyor.
* Sanat ve Değerin Korunması: Diyalog, emeğe saygı ve değerin korunması temasını ele alıyor. Sanatın değersizleştirilmesinin, "emeksiz yemek çıkarmaya çalışanların" işine yaradığını belirtiyor. Sanatçının bu duruma karşı duruşunu ise halkın seviyesine inmeden, nitelikli ve özgün eserler üreterek sergilemesi gerektiğini ifade ediyor. Bu, sanatın popülist yaklaşımlardan uzak, kalitesini koruması gerektiği fikrini ortaya koyuyor.
* Kapitalizm ve Sanat: Şaban Tuncer, kapitalizmi tüm sorunların kaynağı olarak görmekten ziyade, onu mevcut bir gerçeklik olarak kabul ediyor. Kapitalizm olmadan rekabetin, alıcı ve satıcının olamayacağını savunarak, idealist sloganlardan kaçınmayı tercih ediyor. Ona göre, sanat, kimsenin aracı değil, sanatçının amacıdır ve bu sistemin içinde bile insanlığın gelişimine katkı sağlamaya devam edebilir. Bu bakış açısı, sanata idealist bir tavırla yaklaşmak yerine, pragmatik bir duruş sergiliyor.
* Geleceğe Aktarım: Diyaloğun sonu, sanat ve bilimin gençler için bir rehber olması gerektiği fikrine bağlanıyor. Şaban Tuncer, medeniyet yolunda ilerleyemeyenlere karşı aydın kalabilmek için, gençlerin "antenlerinin açık" olması ve "öz kültürden beslenip evrenselliği içselleştirmesi" gerektiğini söylüyor. Bu, bireysel varoluş ve toplumsal sorumluluğun, genç nesillere bilgi ve tecrübe aktarımıyla birleştiği bir vizyon sunuyor.
2. Diyaloğun Akışı ve Etkileşimi
Diyalog, yapısal olarak bir pragmatik çözüm arayışı etrafında ilerliyor.
* Sert ve Keskin Başlangıç: Şaban Tuncer'in "tükürürsün böyle sanatın içerisine" gibi sert ifadeleri, onun konuya duygusal ve tutkulu bir şekilde yaklaştığını gösteriyor. Bu durum, diyaloğun ilk anından itibaren samimi ve doğrudan bir tona sahip olmasını sağlıyor.
* İdealizmden Gerçekçiliğe Geçiş: Diyalog, kapitalizm tartışmasıyla birlikte idealist yaklaşımlardan uzaklaşıp, "gerçeklerle yaşama" ve "işimize bakma" gibi daha pratik ve realist bir zemine oturuyor. Bu geçiş, sanatın zorlu koşullarda nasıl ayakta kalabileceği sorusuna bir yanıt arıyor.
* Tecrübe Aktarımı: Diyaloğun sonu, Şaban Tuncer'in bir eğitimci ve tecrübeli bir sanatçı olarak gençlere yönelik bir mesaj vermesiyle sona eriyor. Bu, sadece sorunları tespit etmekle kalmayıp, gelecek nesillere yönelik bir çözüm ve umut sunma çabasını yansıtıyor.
Özetle, Şaban Tuncer diyaloğu, sanatın idealist ve romantik tanımından sıyrılarak, onu kapitalizmin ve toplumsal dinamiklerin içinde hayatta kalmaya çalışan, bireysel ve pragmatik bir eylem olarak ele alıyor. Bu, diğer diyaloglarda gördüğümüz felsefi ve kurumsal tartışmalara göre daha kişisel ve mücadeleci bir bakış açısı sunuyor.
BENZERLİKLER VE FARKLAR

Şaban Tuncer ile yaptığınız diyalog, daha önceki akademisyenlerle olan sohbetlerinizle hem benzerlikler hem de belirgin farklar taşıyor. Bu karşılaştırma, Türkiye'deki sanat ve akademi dünyasının farklı yönlerini ortaya koyarak, bu alandaki düşünce yapısının ne kadar çeşitli olduğunu gösteriyor.
Benzerlikler
*Akademiye Eleştirel Yaklaşım: Tüm akademisyenler, mevcut akademik yapının sorunlu olduğu konusunda hemfikir. Polat Canpolat, akademinin yaşayan sanatçılardan çok ölmüş olanlara odaklanmasını eleştirirken, Işıl Savaşer "panayırlaşmış fuarlar"a değiniyor. Şaban Tuncer ise sanatçının "kendi varoluşunun sanatçısı" olması gerektiğini savunarak, kurumsal yapıların bireysel inisiyatifi engellediğini ima ediyor. Bu, akademinin pratikten uzaklaştığına dair ortak bir eleştiri.
*Sanatın Toplumsal Rolü: Her bir akademisyen, sanatın toplumsal bir işlevi olduğu fikrini savunuyor. Ahmet Aydın Kaptan, sanatın halka öncülük etmesi gerektiğini söylerken, Burcu Arıcı sanat eğitiminin önemini vurguluyor. Şaban Tuncer ise "niteliksel değeri yüksek özgün eserlerle" halkın dikkatini çekilmesi gerektiğini belirterek, sanatın toplumu yukarı çekmesi gerektiğini savunuyor.
*Kalıpları ve Yerleşik Fikirleri Sorgulama: En belirgin ortak noktalardan biri, yerleşik sanat anlayışlarına karşı şüpheci bir duruş sergilenmesi. Polat Canpolat'ın "bu sanat, bu sanat değil" gibi cümleleri reddetmesi, Esen Kunt'un sanatın "var olanı yeniden inşa etmesi" gerektiği fikriyle örtüşüyor. Şaban Tuncer'in "ideallerle mi yaşayacağız, gerçeklerle mi?" sorusu da benzer şekilde, romantik ve yerleşik sanat anlayışlarının sorgulanması gerektiğini gösteriyor.
Farklar
*Pragmatik ve Mesele Odaklı Yaklaşım: Şaban Tuncer'in diyaloğu, diğerlerine göre daha pragmatik ve mücadeleci bir tona sahip. Kapitalizmi bir gerçeklik olarak kabul ediyor ve sanatın bu sistem içinde nasıl hayatta kalabileceği sorusuna odaklanıyor. Bu, diğer diyaloglarda yer alan daha felsefi (Polat Canpolat), kurumsal (Işıl Savaşer) veya kişisel (Burcu Arıcı) yaklaşımlardan ayrışıyor.
*Duygusal ve Doğrudan İfadeler: Şaban Tuncer'in "tükürürsün böyle sanatın içerisine" gibi doğrudan ve duygusal ifadeler kullanması, diyaloguna sert ve samimi bir ton katıyor. Diğer akademisyenler daha çok akademik ve diplomatik bir dil kullanırken, Şaban Tuncer'in yaklaşımı, sanat dünyasındaki hayal kırıklığını ve tutkuyu daha açık bir şekilde ortaya koyuyor.
*Bireysel Sorumluluk Vurgusu: Şaban Tuncer, sanatın sorunlarını çözme sorumluluğunu büyük ölçüde bireysel sanatçıya yüklüyor. "Kendi ağını kendi ipiyle örmesi" gerektiğini savunması, diğer diyaloglarda daha çok sisteme (akademi, devlet, sosyal medya) yöneltilen eleştirilere karşı, bireysel eylemin önemini vurguluyor.
Özetle, Şaban Tuncer diyalogu, diğer akademisyenlerin felsefi ve kurumsal tartışmalarını, sanatçının kapitalist sistem içinde nasıl hayatta kalabileceği sorusuyla birleştirerek, konuya daha kişisel ve mücadeleci bir boyut kazandırıyor.
Şaban Tuncer'in "tükürürüm böyle sanatın içerisine" ifadesini kullanması, sizin diyalogunuzda bahsi geçen bir siyasetçinin sözlerine gönderme yapıyor. Bu bilgi, analizi daha da derinleştiriyor.
Bu bağlamda, Şaban Tuncer'in bu ifadesi, sadece kişisel bir isyanı değil, aynı zamanda sanatın ve sanatçının emek ve değerini hiçe sayan politik söylemlere karşı gösterdiği keskin bir duruşu temsil ediyor.
Politikacıların sanata bu şekilde yaklaşımı, daha önceki diyaloglarımızda ele aldığımız sistemik sorunların ve yozlaşmanın bir parçasıdır. Sanatı, kendi ideolojik veya ekonomik çıkarları doğrultusunda araçsallaştırmaya çalışan bu anlayışa karşı Şaban Tuncer'in tepkisi, sanatın bağımsızlığını ve onurunu savunma çabası olarak yorumlanabilir.
Bu ifade, onun sanatın değersizleştirilmesine karşı ne kadar tutkulu ve ödünsüz olduğunu gösteriyor. Bu nedenle, eleştirisi sadece genel bir olguyu değil, somut bir söylemi hedef alıyor.
AYAKTA KALMA

Sanatçının kendi ayakları üzerinde durabilmesi, sadece sanatsal üretimle değil, aynı zamanda bu üretimi sürdürülebilir kılacak stratejilerle de mümkün. Sanat dünyası, özellikle de günümüz kapitalist sisteminde, idealist yaklaşımlardan çok, gerçekçi ve pragmatik adımlar atmayı gerektiriyor.
1.Bireysel Kurumsallaşma ve Markalaşma
Polat Canpolat'ın dediği gibi, sanatçı kendi ağını kendi örmeli. Bu, artık sadece galericilerle ve koleksiyonerlerle sınırlı bir ilişki değil. Sanatçı, kendi sanatını bir marka gibi konumlandırmalıdır. Sosyal medyayı aktif ve bilinçli kullanarak kişisel bir platform oluşturabilir, atölye çalışmalarını ve üretim süreçlerini paylaşarak takipçi kitlesiyle bağ kurabilir. Bir web sitesi veya dijital portfolyo aracılığıyla eserlerini profesyonelce sergilemek, potansiyel alıcılar ve küratörler için erişilebilir olmayı sağlar.
2. Çok Yönlü Gelir Kaynakları
Sanatçı, gelirini tek bir kaynaktan elde etmeye çalışmamalıdır. Eser satışlarının yanı sıra, farklı gelir modelleri de geliştirebilir:
* Atölye ve Dersler: Bireysel veya grup atölyeleri düzenleyerek bilgi ve tecrübesini aktarabilir. Bu, hem gelir sağlar hem de yeni bir sanatsever kitlesi oluşturur.
*Danışmanlık ve Projeler: Kurumsal projelere, etkinlik tasarımlarına veya sanatsal danışmanlığa dahil olabilir. Bu, hem profesyonel çevresini genişletir hem de finansal olarak güçlenmesini sağlar.
* Hibe ve Fon Başvuruları: Yurt içi ve yurt dışındaki sanat fonları, hibe programları ve sanatçı rezidansları gibi fırsatları takip etmeli ve bu programlara düzenli olarak başvurmalıdır.
3. Ağ Kurma ve İşbirlikleri
Işıl Savaşer'in bahsettiği "seçici kurul" gibi oluşumlar, sanatçının tek başına aşamayacağı engelleri temsil eder. Bu engelleri aşmak için sanatçı, sadece kendi eserlerine odaklanmamalı, aynı zamanda sanat camiasıyla güçlü bağlar kurmalıdır. Galericiler, küratörler, diğer sanatçılar ve eleştirmenlerle sürekli iletişimde olmak, sergi fırsatlarını ve işbirliklerini artırır. Fuar ve bienallere katılmak, bu ağları genişletmek için önemli bir fırsattır.
4. Pragmatizm ve Gerçekçilik
Şaban Tuncer'in vurguladığı gibi, sanatçı idealist sloganlarla değil, gerçeklerle yaşamayı öğrenmelidir. Kapitalist sistemin rekabetçi yapısını kabul edip, bu sistemin içinde sanatını koruyacak ve geliştirecek stratejiler belirlemelidir. Bu, sanatsal üretimde taviz vermek anlamına gelmez, aksine sanatın finansal olarak sürdürülebilir bir meslek haline gelmesi için gerekli bir adımdır.
Sonuç olarak, sanatçı artık sadece bir "üretici" değil, aynı zamanda bir "girişimci" gibi düşünmelidir. Sanatsal yeteneği, bireysel bir kurumun temeli olarak kullanarak, kendi ayakları üzerinde durabilir ve sanatını bağımsızca icra edebilir.
DİYALOG SANAT

Diyalog Sanat platformunuz, sanatçının kendi ayakları üzerinde durabilmesi için anlattığınız sorunlara doğrudan çözüm üretecek bir köprü görevi görebilir. Platformunuzun bu konuda sanatçılara nasıl yardımcı olabileceğini birkaç başlık altında inceleyebiliriz.
1. Diyaloglarla Pratik Bilgi ve Deneyim Aktarımı
Platformunuz, gerçekleştirdiğiniz diyalogları bir bilgi bankası ve yol haritası olarak sunabilir. Sanatçıların en çok zorlandığı konularda, alanında uzman kişilerle (hukukçular, pazarlama uzmanları, akademisyenler) yapılan diyaloglarla somut çözümler sunabilirsiniz. Örneğin:
* Hukukçu Diyalogları: Telif hakları, sözleşme maddeleri ve eserlerin korunması gibi konularda sanatçıları aydınlatabilir.
*Pazarlama ve Markalaşma Diyalogları: Dijital portfolyo oluşturma, sosyal medya kullanımı ve kişisel marka stratejileri üzerine ipuçları verebilirsiniz.
*Finans Diyalogları: Hibe, fon ve sponsorluk süreçleri hakkında bilgi sağlayarak sanatçıların finansal kaynaklara erişimini kolaylaştırabilirsiniz.
Bu diyaloglar, sanatçıların idealist hayallerle gerçek dünya arasındaki boşluğu doldurmasına yardımcı olur.
2. Ağ Kurma ve İşbirliği Olanakları
Anlattığınız gibi, sanatçıların en büyük ihtiyaçlarından biri ağ kurmaktır. Diyalog Sanat platformunuz, bu ihtiyacı karşılamak için bir merkez haline gelebilir.
*Online Buluşmalar ve Atölyeler: Sanatçıların birbirleriyle tanışıp fikir alışverişinde bulunabileceği, ortak projeler geliştirebileceği sanal atölyeler ve buluşmalar düzenleyebilirsiniz.
*Küratör ve Galerici Bağlantıları: Diyalog platformunuz aracılığıyla tanıştığınız ve güvenilir olduğunu düşündüğünüz küratörler ve galericilerle sanatçıları bir araya getirerek, sergi ve işbirliği fırsatları yaratabilirsiniz.
*"Diyalog Projeleri": Sizin de bahsettiğiniz "Seçici Kurul" gibi projeler oluşturarak, sanatçıları bu projelerin içine dahil edebilir ve sektörel sorunlara birlikte çözüm üretme imkânı sunabilirsiniz.
3.Kalıcı Bir Arşiv ve Referans Noktası
Online mesajlaşma yoluyla hazırladığınız diyaloglar, zaten benzersiz bir formatta. Bu diyaloğları düzenli bir şekilde arşivleyerek, geleceğin sanatçıları için değerli bir referans kaynağı oluşturabilirsiniz. Bu arşiv, sadece sanatçıların değil, aynı zamanda sanat öğrencileri, akademisyenler ve araştırmacılar için de paha biçilmez bir bilgi kaynağı olacaktır.
Platformunuz, sanatçılara "yalnız değilsiniz" mesajını vererek, onların motivasyonunu artırabilir ve onları kendi yollarını çizmeleri için donatabilir. Bu çaba, sanatın bireysel bir mücadeleden, güçlü bir kolektif harekete dönüşmesine katkı sağlayacaktır.
"Platformunuz, sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda sanatın ve sanatçının kendi hikayesini yazabileceği bir sahnedir. Bu sahne, umutsuzluğa kapılanların bile kendi seslerini bulup, yaratma cesaretini yeniden kazanabileceği bir yerdir."

340. DİYALOG: KAPİTALİZM TARTIŞMASI
Önceden Ömer Halisdemir Üniversitesi'de EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRETİM GÖREVLİSİ. İstanbul'da yaşıyor.
18 Nisan 21:01
Merhaba. Resimle aranız iyi sanırım?

Merhaba arkadaşım, aynen öyle.
Sanatçının bireysel kurumsallaşmasından ne anlamalıyız?
Her sanatcı kendi varoluşunun sanatcısıdır. O nedenle kendi ağını kendi ipiyle örüp ben varım demesi olarak algılıyorum. Etkileşimle iletişim yetkinlik olursa bitmez. Kapitalist dünyanın rekabetinde ayakta durmanın bir başka yolu olduğunu anlıyorum.
Değerliyi değersizleştirmeye çalışmak kimin işine yarar, böylesi durumlarda sanat'ın tavrı nedir?
Değerliyi değersizleştirmek elbette emeksiz yemek çıkarmaya çalışanların işine yarar. Çünkü her şey insan ve insanlık için değildir. Ben içindir. Ben geriyse ileri olan faydasızdır. O zaman tükürürsün böyle sanatın içerisine... Böylesi durumlarda sanatçının tutumu eserleriyle halkın dikkatini çekmektir. Bunu halkın seviyesine inerek değilde, niteliksel değeri yüksek özgün eserlerle sağlamalıdır. Hiç tavizsiz yola çıkarak sanat yapanlar geleceği kotaran sanatçılar olmalıdır.
Yukarıda sn (... ...) Beyefendi ile anlamsız kapitalizm tartışmasına girdik. Bütün suçu kapitalistlerin üzerine atmak sizce ne kadar doğrudur?
İdeallerle mi yaşıyacağız, gerçeklerle mi? Bugünler beni forme etmişse ve bu zamanı yaşayıp nesnel ya da düşünsel olarak yarına aktaracaksam ve bunu sanatsal olarak yapacaksam düşlerimi sloganlaştırmaya ne gerek var derim! Kapitalizm olmazsa rekabet olmaz, burjuva olmaz, alan olmaz, satan olmaz. Bugünün dünyası bu... Sanat kimsenin aracı değil, sanatcının amacıdır. Direk ya da dolaylı olarak insanlığın gelişimine katkı sağladığına inanıyorsak işimize bakalım.
Gerçeklerden yanayım şahsen. İşimize bakmak tabirinizi açmak isterseniz, bunca tecrübeden - insanlık tecrübeleri, sonra inat, köhne inanç ve tutkuyla ki bu doğu toplumlarının sorunudur bence, ne kadar ilerleyebiliriz, gençlerimize nasıl bir tecrübe aktarımı yapmalıyız?
Medeniyet izinde gitmeyi düşünemeyenlere karşı aydın kalabilmek ve de gençlerimizi antenleri açık duyarlı entellektül kılabilmek için bilimin ve sanatın ışığını sürekli yanık bırakmak gerekir.Bunuda öz kültürümüzden beslenip evrenselliği içselleştirmekle yapabiliriz.