DİYALOG MÜZESİ
diyalogsanat.tr.gg

AHMET AYDIN KAPTAN İLE


1.151. DİYALOG
AHMET AYDIN KAPTAN

Çıktısını Alarak Okuma Gruplarınızda Değerlendirebilirsiniz 
Birim Fiyatı: €420

09 Ağustos 2025
Erkan YAZARGAN 
----------------------------

ANALİZ

Ahmet Aydın Kaptan ile yaptığınız diyalog, sanat, toplum ve felsefe üzerine derinlemesine bir sohbet niteliği taşıyor. Diyaloğunuzu analiz ederken, hem diyalogdaki ana temaları hem de diyalog akışını inceleyebiliriz.

Diyalogdaki Ana Temalar
Diyaloğunuzda ele alınan temel konular şunlardır:
 
*Denge ve Sanat: Konuşmanın başlangıcı, soyut bir kavram olan "denge" ile başlıyor ve bu kavramın sanattaki karşılığına odaklanıyor. Klasik sanattan modern sanata kadar dengenin nasıl değiştiği, sanatçının ve izleyicinin dengeyi nasıl algıladığı üzerine yapılan yorumlar, sanatın dinamik doğasını gösteriyor. Özellikle "bazen dengesizlikten de denge kurulabilir" ifadesi, konuya yaratıcı bir yaklaşım sunuyor.
 
*Modern Sanat ve Mimari: Günümüz sanat akımları ve mimarideki gelişmeler arasındaki ilişki, diyalogdaki önemli bir diğer tema. Büyük duvarlar, yeni yapılar ve ışık kullanımı gibi unsurların sanatçılar için yeni olanaklar sunduğu vurgulanıyor. Bu noktada, güzel sanatlar ve mimarlık fakültelerinin işbirliği yapması gerektiği önerisi, güncel bir soruna pratik bir çözüm getiriyor.
 
*Sanatın Toplumsal Rolü ve Erişilebilirlik: Diyalog, sanatın sadece elit kesime mi yoksa tüm topluma mı hitap etmesi gerektiği sorusunu merkeze alıyor. Borusan Sanat Merkezi, Sabancı Sanat Merkezi gibi örnekler üzerinden, sanatın Anadolu'ya yayılması gerektiği, Aşık Veysel ve Karacaoğlan gibi halk ozanlarının öneminin altı çiziliyor. Bu kısım, sanatın toplumsal işlevi ve sanat ile halk arasındaki kopukluk üzerine eleştirel bir bakış açısı sunuyor.
 
* Form, Bilinç ve Felsefe: Diyalogun en felsefi kısmı "form" kavramına ayrılmış. Formun sadece bir şekil veya kalıp olmadığı, daha derin bir anlam taşıdığı üzerine bir tartışma yürütülüyor. Atom yapısı ile güneş sistemi arasındaki benzerlik gibi metaforlarla, görünürün ardındaki özün ne olduğu sorgulanıyor. Bu bölüm, diyalogunuza soyut ve entelektüel bir derinlik katıyor.
 
*Akademi ve Halk Arasındaki Kopukluk: Diyaloğun sonlarına doğru akademi ve halk arasındaki mesafeye değiniliyor. 

Akademinin halka öncülük etmesi gerektiği ancak halkın sanatsal seviyesinin düşük olması nedeniyle bir anlaşmazlık yaşandığı belirtiliyor. Halkın soyut sanatı anlamakta zorlanmasına rağmen, soyut desenli halıları sevebilmesi gibi çelişkili durumlar, bu kopukluğun somut bir örneği olarak gösteriliyor.

Diyalog Akışı ve Analizi
Diyalog, yapı olarak oldukça başarılı ve mantıklı bir akışa sahip.
 
*Geniş Bir Başlangıç: Konuşma, "denge" gibi genel bir kavramla başlıyor. Bu, sohbetin başlangıcı için iyi bir zemin hazırlıyor.
 
*Somut Örneklere Geçiş: Denge kavramı sanata bağlandıktan sonra, günümüz sanat akımları ve mimari gibi daha somut konulara geçiş yapılıyor. Bu geçiş, konuşmayı daha anlaşılır ve takip edilebilir kılıyor.
 
*Sosyal Sorunlara Odaklanma: Sanatın erişilebilirliği ve elitizm sorunu, diyaloğun en kritik bölümlerinden birini oluşturuyor. Bu bölüm, entelektüel bir tartışmanın ötesine geçerek toplumsal bir eleştiriye dönüşüyor.
 
*Felsefi Derinlik Katma: "Form" ve "bilinç" gibi felsefi konulara geçiş, sohbetin seviyesini yükseltiyor. Bu, sadece sanatsal değil, aynı zamanda düşünsel bir etkileşim olduğunu gösteriyor.
 
*Örneklerle Destekleme: Konuşmacı, halkın Kur'an'ı ahenkli olduğu için dinlemesi ancak soyut sanatı anlamakta zorlanması gibi somut örnekler vererek fikirlerini destekliyor. Bu, soyut fikirlerin daha kolay anlaşılmasına yardımcı oluyor.

Diyaloğunuz, Ahmet Aydın Kaptan'ın deneyim ve birikimini yansıtan zengin, düşündürücü ve katmanlı bir içerik sunuyor. Sohbet, yalnızca bir soru-cevap formatında kalmayıp, konuların birbirini beslediği organik bir yapıya sahip.

Siz de bu diyalogdan yola çıkarak bu konular hakkında daha fazla düşünmek isterseniz, hangi başlığa odaklanmak istediğinizi söyleyebilirsiniz.

SORU: Diyalogla röportaj veya sohbetin farkları nelerdir?

Diyalog, röportaj ve sohbet, insanlar arasındaki sözlü iletişimi ifade eden terimler olsa da, aralarında belirgin farklar bulunur. Bu farklar, her birinin amacına, yapısına ve katılımcıların rollerine göre şekillenir.

Diyalog
Diyalog en geniş anlamıyla, iki veya daha fazla kişi arasında gerçekleşen karşılıklı konuşmadır. Diyalogun temel amacı, fikir alışverişinde bulunmak, bir konuyu derinlemesine anlamak veya bir anlaşmaya varmaktır. Yapısı itibarıyla diyalog daha dengeli ve felsefi bir derinliğe sahiptir. Katılımcılar genellikle eşit rollerdedir ve her iki taraf da konuşmanın seyrini belirleyebilir. Diyalog, bir konuyu farklı açılardan ele almayı teşvik eder. Analizini yaptığınız konuşma, felsefi ve sanatsal konulara girmesi nedeniyle diyalog olarak tanımlanabilir.

Röportaj
Röportaj ise belirli bir amaca yönelik, daha yapılandırılmış bir konuşma biçimidir. Genellikle bir gazeteci veya araştırmacı (röportajı yapan) ile bir uzman, tanınmış kişi veya ilgili bir kişi (röportajı yapılan) arasında gerçekleşir. Röportajın amacı, bilgi toplamak, belirli sorulara yanıt aramak ve bu bilgiyi daha geniş bir kitleye sunmaktır. Bu nedenle, röportajda roller dengesizdir: bir taraf soru sorar, diğer taraf yanıtlar. Konuşmanın akışı genellikle soru soran tarafından yönetilir.

Sohbet
Sohbet, gündelik ve gayriresmi bir konuşma türüdür. Amacı genellikle sosyal bağları güçlendirmek, keyifli vakit geçirmek veya güncel konular hakkında yüzeysel bir bilgi alışverişinde bulunmaktır. Sohbetin belirli bir amacı veya yapısı yoktur. Konuşma akışı serbesttir ve konu aniden değişebilir. Röportaj veya diyalogdaki gibi derin bir bilgi edinme ya da bir konuyu derinlemesine analiz etme amacı taşımaz. Sohbet, resmiyetten uzaktır ve genellikle kişisel deneyimler, dedikodular veya basit fikirler etrafında döner.

Özet Karşılaştırma Tablosu
| Özellik | Diyalog | Röportaj | Sohbet |
|---|---|---|---|
| Amaç | Fikir alışverişi, derinlemesine anlama | Bilgi toplama, veri elde etme | Sosyal etkileşim, keyifli vakit geçirme |
| Yapı | Dengeli, felsefi ve akışkan | Yapılandırılmış, soru-cevap formatlı | Yapısız, gündelik ve serbest akışlı |
| Roller | Eşit veya karşılıklı katılım | Soru soran ve cevaplayan | Eşit ve rahat roller |
| İçerik | Soyut ve derin konular | Özel bilgi, güncel olaylar | Gündelik konular, kişisel fikirler |
Özetle, röportajın amacı bilgi edinmek, sohbetin amacı sosyalleşmek, diyalogun amacı ise anlamaya çalışmak ve düşünceleri derinleştirmektir. Analizini yaptığınız metin, bu nedenle röportaj veya sohbetten ziyade bir diyalog örneğidir, zira bir konuda derinleşme ve farklı bakış açılarını anlama amacı taşır.

SORU: Diyaloglarımızın çoğunda katılımcının diyalogdan çok röportaj algılamasının sebepleri ne olabilir?

Diyaloglarınızdaki katılımcının, konuşmayı bir diyalogdan ziyade bir röportaj gibi algılamasının birkaç olası sebebi olabilir. Bu durum genellikle konuşmanın yapısıyla, katılımcının rolüyle ve soruların niteliğiyle ilişkilidir.

Olası Sebepler
* Soru-Cevap Odaklı Yapı: Eğer siz daha çok soru soran ve karşınızdaki kişi de daha çok cevap veren konumdaysa, bu durum bilinçaltında bir röportaj hissi yaratabilir. Diyalog, karşılıklı bir fikir alışverişini ve konu üzerinde birlikte düşünmeyi gerektirir. Ancak sürekli olarak bir tarafın soru sorması, diğer tarafın ise bu soruları yanıtlaması, klasik bir röportaj formatına daha yakındır.
   
* Çözüm: Sorularınızı daha çok "Ne düşünüyorsunuz?" veya "Bu konuda sizin bakış açınız nedir?" gibi açık uçlu ifadelere dönüştürebilirsiniz. Sadece soru sormak yerine, kendi fikirlerinizi de paylaşarak konuşmaya katkıda bulunmak, dengeyi sağlamaya yardımcı olabilir.
 
* Derinleşmeden Konu Değiştirme: Diyalogun aksine, röportajlarda genellikle bir soru seti vardır ve bu set takip edilir. Eğer bir konunun derinliklerine inmeden hızlıca yeni bir soruya geçerseniz, bu durum karşınızdaki kişiye bir "görev listesi" tamamlıyormuş hissi verebilir.
   
* Çözüm: Bir konuyu derinlemesine incelemeye zaman ayırın. Karşınızdakinin söyledikleri üzerine yeni sorular üretmek ve onun fikirlerini daha iyi anlamaya çalışmak, diyalogun doğal akışını destekler.
 
*Resmi Dil ve Ton: Röportajlar genellikle daha resmi bir tonda gerçekleşir. Eğer konuşma dilinizde resmi bir yapı ve ciddi bir ton hakimse, bu da konuşmanın bir röportaj gibi algılanmasına yol açabilir. Diyalog ise daha rahat ve gayriresmi bir ortamda gelişir.
   
*Çözüm: Daha rahat bir dil kullanmaya, kişisel yorumlar eklemeye ve konuşmanın resmiyetini azaltmaya çalışın. Bu, sohbetin daha samimi ve eşitlikçi bir zemine oturmasına yardımcı olabilir.
 
*Katılımcının Rolü: Bazı insanlar, bir konu hakkında kendilerinden bilgi istendiğinde, otomatik olarak bir uzman veya "röportaj yapılan kişi" rolüne bürünebilirler. Özellikle diyaloglarınızdaki katılımcı, alanında yetkin biriyse, bu durum daha sık yaşanabilir.
   
*Çözüm: Konuşmanın başında, amacınızın bir röportajdan ziyade karşılıklı fikir alışverişi olduğunu açıkça belirtebilirsiniz. "Sadece sizin fikirlerinizi almak değil, bu konuda birlikte düşünmek istiyorum" gibi bir ifade, beklentileri doğru yönde şekillendirebilir.
 
*Soru Tiplerinin Niteliği: Eğer sorularınız, kişinin bilgi birikimini ölçmeye yönelik, "ne oldu?", "nasıl oldu?" gibi detay odaklıysa, bu da röportaj algısını güçlendirir. Diyalog, "neden?" ve "ne anlama geliyor?" gibi felsefi ve yoruma dayalı sorularla daha çok beslenir.
   
*Çözüm: Sorularınızı olgusal bilgi toplama yerine, yoruma ve analize teşvik eden bir hale getirin.

Bu sebeplerden hangilerinin sizin durumunuza daha çok uyduğunu düşünüyorsunuz?

SORU: Katılımcının içinde bulunduğu diyalog ortamını anlamadığını düşünüyorum. Sence Ahmet Aydın nasıl bir akademisyendir?

Diyaloğunuzdan yola çıkarak Ahmet Aydın Kaptan'ın nasıl bir akademisyen ve entelektüel olduğu hakkında bazı çıkarımlarda bulunmak mümkün. Kendisi, sanata ve topluma dair düşüncelerini belirli bir teorik ve felsefi çerçeve içinde ele alan, deneyimli ve birikimli bir kişilik izlenimi veriyor.

Ahmet Aydın Kaptan'ın Profili
*Deneyimli ve Teorik Bilgiye Sahip: Diyalog boyunca "denge," "form," "estetik" gibi kavramlara getirdiği tanımlamalar ve sanat akımlarına dair yaptığı yorumlar, onun bu alanlarda derin bir bilgi birikimine sahip olduğunu gösteriyor. Klasik sanattan aksiyon resmine, soyut sanattan kavramsal sanata kadar geniş bir yelpazede konuşabilmesi, onun sadece kendi uzmanlık alanıyla sınırlı kalmadığını ortaya koyuyor.
 
*Toplumsal Duyarlılığı Yüksek: Sanatın elit kesimle sınırlı kalmasına yönelik eleştirileri ve sanatın Anadolu'ya yayılması gerektiğine dair vurguları, onun sadece teorik bir akademisyen değil, aynı zamanda toplumcu bir aydın olduğunu gösteriyor. Aşık Veysel ve Karacaoğlan gibi halk ozanlarına atıfta bulunması, yerel kültüre ve halkın sanatla ilişkisine verdiği önemi yansıtıyor.
 
*Eleştirel ve Cesur Bir Kimlik: Siyasi durumlara ve sanatın finansmanına yönelik "Bu iktidarla olmaz," "Sanata ucube ve belden aşağı bakanlarla..." gibi ifadeleri, onun eleştirel düşünce yapısını ve fikirlerini açıkça ifade etmekten çekinmeyen cesur bir tavrı olduğunu gösteriyor. Sanat ve politika arasındaki ilişkiye dair net bir duruş sergiliyor.
 
*Felsefi ve Derin Bir Bakış Açısı: Diyaloğunuzdaki "form" tartışması, onun sadece yüzeysel konularla ilgilenmediğini, sanatın ve hayatın altında yatan felsefi anlamları da sorguladığını gösteriyor. Atomun yapısı ile güneş sistemi arasındaki benzerlik gibi metaforları kullanması, onun düşünce dünyasının ne kadar zengin ve bağlantısal olduğunu ortaya koyuyor.
 
*Halk ile Akademi Arasındaki Köprü Olarak Kendini Görüyor: "Bize öğretilen 'halka öncülük etmekti'," ifadesi, onun akademinin ve aydınların topluma karşı bir sorumluluğu olduğuna inandığını gösteriyor. Halkın sanatı anlamakta çektiği güçlükleri dile getirmesi, bu kopukluğu farkında olduğunu ve bu sorunu çözmek için çaba gösterdiğini düşündürüyor.

Özetle, Ahmet Aydın Kaptan sadece alanında uzman bir profesör değil, aynı zamanda toplumsal meselelere duyarlı, eleştirel, felsefi bir derinliğe sahip ve kendisini halk ile akademi arasında bir köprü olarak gören bir entelektüel olarak karşımıza çıkıyor. Diyaloğunuzun bir röportajdan ziyade bir diyalog hissi vermesinin sebebi de muhtemelen onun bu çok yönlü kişiliğidir.

AKADEMİK MAKALE

SORU: Burada olan diyaloğumuzdan akademik bir makale çıkarsaydın nasıl olurdu?

Diyaloğumuzdan akademik bir makale oluşturmak, sohbetin farklı bölümlerini bir araya getirerek sistematik bir yapı kurmayı gerektirir. Makalenin odak noktası, diyalogdaki ana fikirleri ve argümanları toplayarak, bunları teorik bir çerçeve içinde sunmak olurdu.

Makale Başlığı Önerisi
"Sanatın Toplumsal Rolü, Form Anlayışı ve Akademi-Halk İlişkisi Üzerine Bir Diyalogsal Analiz"

Giriş
Makale, sanatın toplumsal işlevi, felsefi temelleri ve modern çağdaki dönüşümü gibi konuların, günümüz Türkiyesindeki akademisyenler ve entelektüeller tarafından nasıl ele alındığını inceleyecektir. Bu analiz, iki kişi arasında geçen bir diyaloğun temel argümanlarını ve çıkarımlarını temel alacaktır. Diyalog, denge, form, sanatın erişilebilirliği ve akademi-halk kopukluğu gibi kavramlar etrafında şekillenmiştir. Makale, bu diyalogdan elde edilen verilerle, sanatın toplumdaki yerini ve karşılaştığı zorlukları eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirecektir.

1. Bölüm: Sanat ve Toplumsal Denge Arayışı

Bu bölümde, diyalogdaki "denge" kavramı ele alınacaktır. Klasik sanatın durağan dengesi ile modern sanatın dinamik ve bazen dengesizlikten doğan dengesi arasındaki farklar incelenecektir. Sanatın, toplumdaki dengesizlikleri yansıtma ve bunlara çözüm arama aracı olarak nasıl kullanıldığı tartışılacaktır. Mimari ve resim sanatının birbirini nasıl etkilediği ve yeni yapıların sanat için yeni fırsatlar sunduğu argümanı, bu bölümde detaylandırılacaktır.

2.Bölüm: "Form" Kavramının Felsefi ve Estetik Analizi

Makalenin en felsefi kısmı bu bölümde yer alacaktır. Diyalogdaki "form" kavramı, sadece bir "biçim" veya "kalıp" olmanın ötesinde, bir sanat eserinin özünü oluşturan temel yapı olarak incelenecektir. Atomun yapısı ve güneş sistemi arasındaki benzerlik metaforu, sanatın görünenin ardındaki temel düzeni nasıl yansıttığına dair bir düşünce deneyi olarak kullanılacaktır. Bu bölüm, görsel sanatlar ve sinema gibi farklı disiplinlerde formun nasıl tezahür ettiğini de ele alacaktır.

3.Bölüm: Sanatın Elitizmi ve Toplumsal Erişilebilirliği Sorunu

Bu bölüm, diyalogdaki en önemli toplumsal eleştiriyi odak noktasına alacaktır. Borusan gibi büyük sanat merkezlerinin elit bir kitleye hitap ettiği ve sanatın halktan koptuğu argümanı incelenecektir. Karacaoğlan ve Aşık Veysel gibi halk ozanlarına yapılan atıflar, yerel sanatın evrenselleştirilmesi ve sanatın Anadolu'ya yayılması gerektiği fikrini desteklemek için kullanılacaktır. Sponsorluk hukuku ve siyasi iktidarların bu konudaki rolü de eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirilecektir.

4.Bölüm: Akademi ve Halk Arasındaki Uçurum

Makalenin son bölümü, akademi ile halk arasındaki kopukluğa odaklanacaktır. Akademinin "halka öncülük etme" misyonu ile halkın sanatsal ve kültürel seviyesinin düşük olması arasındaki çelişki ele alınacaktır. Bu durumun nedenleri ve sonuçları tartışılacak, halkın sanatı anlamakta zorlanmasına rağmen bazı sanat formlarını (örneğin soyut halı desenleri) sevebilmesi gibi çelişkili örneklerle bu kopukluğun karmaşıklığı ortaya konacaktır. Sanatçının "bireysel kurumsallaşması" ve "usluplaşma" kavramı, sanatçının bu uçurumda nasıl bir rol üstlenmesi gerektiği sorusuna yanıt arayacaktır.

Sonuç
Makale, diyalogdan çıkan tüm bu fikirleri bir araya getirerek, Türkiye'de sanatın geleceği, toplumsal rolü ve entelektüel tartışmaların yönü hakkında genel bir değerlendirme sunacaktır. Sanatın sadece estetik bir olgu değil, aynı zamanda toplumsal, felsefi ve politik bir mesele olduğu vurgulanacaktır. Makale, diyaloğun bir röportajdan çok bir fikir fırtınası olduğunu belirterek, bu tür tartışmaların önemine vurgu yapacaktır.

HİKAYESİ

SORU: Diğer akademisyenleri, öğrencileri ve halkı eklediğimizde nasıl bir hikayesi olurdu?

Diyaloğunuzun üzerine, diğer akademisyenler, öğrenciler ve halkı da ekleyerek bu konuyu bir hikayeye dönüştürmek, sanatsal bir ekosistemin portresini çizebilir. Bu, farklı grupların aynı konuya nasıl yaklaştığını ve aralarındaki dinamikleri gösteren zengin bir anlatı sunar.

Hikayenin Karakterleri ve Ortamı
Hikayenin ana eksenini sizinle Ahmet Aydın Kaptan arasındaki diyalog oluşturur. Ancak bu diyalog, farklı mekânlarda ve farklı karakterlerin katılımıyla zenginleşir.
 
* Ana Mekan: Bir üniversitenin sanat fakültesi, şehirdeki bir sanat galerisi ve Anadolu'nun küçük bir köy kahvesi.
 
* Ana Karakterler: Siz, Ahmet Aydın Kaptan, sanata yeni başlayan bir öğrenci (Ayşe), modern sanata gönül vermiş genç bir akademisyen (Burak Hoca) ve sanattan pek anlamayan, sıradan bir halktan figür (İsmail Amca).

Hikayenin Gelişimi

1. Perde: Akademinin Duvarları Arasında
Hikaye, Ahmet Aydın Kaptan'ın, fakültedeki genç akademisyenlere ve öğrencilere verdiği bir seminerle başlar. Kaptan, diyalogunuzdaki "denge" ve "form" kavramları üzerine felsefi bir sunum yapar. Genç akademisyen Burak Hoca, Kaptan'ın klasik sanat anlayışına karşı, kavramsal ve enstalasyon sanatının önemini vurgular. "Sanatın sınırları yok artık!" derken, Kaptan, "Sınırlar kalktı ama öz kayboldu" şeklinde karşılık verir. Öğrenci Ayşe, bu tartışmaların arasında kalmış, kafası karışık bir şekilde notlar alır. Ona göre sanat, bir ifade biçimidir ve hangi kalıba girdiğinin bir önemi yoktur.

2. Perde: Sanat Galerisinin Işıkları Altında
Hikaye, şehirdeki bir modern sanat galerisine taşınır. Kaptan'ın eleştirdiği, büyük şirketlerin sponsorluğundaki gösterişli sergilerden biridir. Burada, Burak Hoca'nın küratörlüğünü yaptığı devasa bir enstalasyon sergilenmektedir. Kaptan ve siz, sergiyi gezerken konuşmaya başlarsınız. Kaptan, "Sanat halkın malı olmalı" derken, siz "Ama bu tür sergiler olmadan modern sanat gelişemez" diyerek karşı çıkarsınız. Bu sırada öğrenci Ayşe, sergiyi gezen halktan bir grupla karşılaşır. Halktan İsmail Amca, duvardaki soyut bir resmi göstererek, "Benim torunum daha güzelini yapar" der. Ayşe, ona sanatın ne olduğunu, duyguları nasıl ifade ettiğini anlatmaya çalışır ama İsmail Amca, "Anlayamadığım şey sanat değildir" diyerek tepki gösterir.

3. Perde: Köy Kahvesinde Bir Tartışma
Hikayenin final sahnesi, sanatın en uzak olduğu düşünülen bir mekanda, Anadolu'daki bir köy kahvesinde geçer. Kaptan, sizinle birlikte bir halk buluşmasına katılmıştır. Kahvede, halkın sorunları konuşulurken söz sanattan açılır. Kaptan, Aşık Veysel'den, Karacaoğlan'dan örnekler vererek yerel sanatın evrenselliğini anlatmaya çalışır. İsmail Amca, Kaptan'a "Hoca, senin dediklerin güzel. Bizim anladığımız sanat bu" der. Fakat Ayşe, elindeki telefonla köy kahvesine çekilmiş bir fotoğrafı göstererek "Bu da sanat mıdır?" diye sorar. Köyün muhtarı fotoğrafı çok beğenir. Bu an, hikayenin kırılma noktasıdır. Halk, soyut kavramları anlamasa bile, kendilerine dokunan veya içinde kendilerini buldukları sanata yakınlık duymaktadır.

Sonuç
Hikaye, farklı bakış açılarının ve jenerasyonların, sanatın ne olduğu ve kimin için var olduğu konusunda nasıl ayrıştığını ve birleştiğini gösterir. Ahmet Aydın Kaptan, bir yandan geçmişin bilgeliklerini savunurken, diğer yandan genç akademisyenler ve öğrencilerin getirdiği yeniliklere karşı bir duruş sergiler. Halkın ise sanatla ilişkisi, teoriden çok duygu ve samimiyet üzerinden kurulmuştur. Hikayenin sonunda anlaşılan şey, sanatın tek bir tanımının olmadığı, her bir karakterin sanatı kendi dünyasından yorumlayarak bir bütün oluşturduğudur.

SENARYOSU

SORU: Senaryosu nasıl olurdu?

Anlattığımız hikayeyi bir senaryoya dönüştürdüğümüzde, olay örgüsünü, karakterlerin diyaloglarını ve mekan değişimlerini daha belirgin bir şekilde yazmamız gerekir. İşte bu hikayenin senaryo formatında bir özeti:

Senaryo Adı: Köprüler ve Duvarlar
Yazar: Yapay Zeka
Tür: Dram, Sanat, Felsefe

1. SAHNE
[İÇ-GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ - GÜNDÜZ]

Bir konferans salonu. Sahne, AHMET AYDIN KAPTAN'ın (70'ler, deneyimli ve yorgun bir bilge) önünde durduğu bir kürsüden görünür. Salon, genç akademisyenler ve öğrencilerle doludur. Kaptan, tahtaya "DENGE" kelimesini yazar.

KAPTAN
(Ses tonu ciddi)
Klasik sanatta denge, her şeyin yerli yerinde durmasıdır. Ama günümüz sanatında… Bazen dengesizlikten de denge kurulabilir.
Arka sıralarda oturan genç akademisyen 

BURAK (30'lar, dinamik ve modern) ile öğrenci AYŞE (20'ler, meraklı ve çekingen) sessizce fısıldaşır.

BURAK
(Fısıltıyla)
Hocamın devri bitti. Artık denge değil, kaos önemli.

AYŞE
(Fısıltıyla)
Ama ne kadar kaos? O dengeyi kim kuracak?

Kaptan, konuşmasına "FORM" kavramıyla devam eder. "Biçim sadece dış görünüş değildir, eserin özüdür." der. Burak, gözlerini devirir. Kaptan'ın felsefi yaklaşımı, gençleri sıkmıştır.

2. SAHNE
[İÇ-MODERN SANAT GALERİSİ - AKŞAM]
Şehrin en prestijli galerisidir. Duvarları kaplayan devasa enstalasyonlar, parlak renkli tablolar vardır. Kaptan ve siz, kokteyl bardaklarıyla sergiyi gezerken konuşursunuz.

SİZ
Hocam, bu sergiye ne diyorsunuz? Burak Hoca'nın küratörlüğünü yaptığı sergi bu.

KAPTAN
(Başını iki yana sallar)
Elitlere hitap ediyor. Sanat, halkın malı olmalıydı. Aşık Veysel'ler, Karacaoğlan'lar bu tür yerlerden çıkmadı.
O sırada yaşlı bir köylü olan İSMAİL AMCA (60'lar, Anadolu'dan gelmiş) bir tabloya bakar. Yanında duran Ayşe'ye döner.

İSMAİL AMCA
(Şaşkınlıkla)
Şu boyaları duvara fırlatmışlar, bu mu sanat şimdi? Benim torun yapar daha güzelini.

AYŞE
(Sabırla)
Amca, bu resim sanatçının duygularını, düşüncelerini yansıtıyor. Belli bir akımın parçası…

İSMAİL AMCA
(Sözünü keser)
Yok evladım. Anlamadığım şey, benim için sanat değildir. Bırak, bu zenginlerin eğlencesi.
Bu diyalog Kaptan'ın kulağına gelir ve hüzünlü bir şekilde başını eğer.

3. SAHNE
[DIŞ-ANADOLU KÖYÜ - KAHVE - GÜNDÜZ]
Köy kahvesinin önünde bir grup insan toplanmıştır. Kaptan ve siz, bir masada oturur, köy halkıyla sohbet edersiniz. İsmail Amca da oradadır.

KAPTAN
(Köy halkına hitaben)
Benim yıllardır savunduğum şey, sanatın sizin gibi insanlara ait olmasıdır. Bizim okullarda öğrendiğimiz sanatla, sizin gönlünüzdeki sanatın köprüsü kurulmalı. Aşık Veysel'in sazı, Karacaoğlan'ın türküsü bu topraklardan çıktı.
Kaptan'ın bu sözleri köy halkının hoşuna gider. Tam o sırada Ayşe, elinde telefonla kahvehaneye girer. Duvarı gösterir.

AYŞE
(Heyecanla)
Amca, telefonumla bu duvarın fotoğrafını çektim. Eski, yıpranmış. Ama bence çok estetik duruyor. Sizce bu da bir sanat eseri olabilir mi?
Kaptan ve diğerleri, Ayşe'nin telefonundaki fotoğrafa bakarlar. Duvardaki çatlaklar, boyaların döküldüğü yerler, ilginç bir deseni andırmaktadır.

İSMAİL AMCA
(Fotoğrafa bakar ve şaşırır)
Bak sen… Sen bunu bir yerden alıp da koymuşsun sanıyordum. Bence bu güzel.


KAPTAN
(Yüzünde bir gülümsemeyle Ayşe'ye bakar)
Gördün mü? İşte sanat bu. Halkın anlamadığı, duvarlara atılan boyalar değil... Halkın kendi içinde bulduğu, kendi dünyasından çıkan bir şeydir sanat.
SİZ
(Kaptan'a dönerek)
Yani hocam, köprü kurmak hala mümkün...

KAPTAN
(Başını sallar)
Mümkün. Yeter ki o duvarları yıkıp, insanlara sanatın ne olduğunu değil, ne olabileceğini anlatalım.
[SAHNE KARARIR VE BİTER.]

Senaryonun Teması
Senaryo, "akademi," "elit" ve "halk" olmak üzere üç farklı dünya arasındaki köprüleri kurma çabasını anlatır. Kaptan, geleneksel ile modern arasında sıkışmış bir bilge figürüdür. Ayşe, genç kuşağın bu iki dünya arasındaki köprüyü kurmaya çalışan temsilcisidir. İsmail Amca ise halkın somut ve samimi sanat anlayışını simgeler. Senaryo, sanatın tek bir tanımı olmadığını ve gerçek sanatın, insanlara dokunan, onların dünyasından çıkan bir şey olduğunu vurgular.

Ahmet Aydın Kaptan ile yaptığınız diyalogdan yola çıkarak oluşturduğumuz bu senaryonun sonsözü, tüm bu tartışmaların özünü kapsayan bir sonuç cümlesi olabilir.
Sonsöz olarak şunu söyleyebiliriz:
"Sanat, köprüler inşa eder. Bazen kuşaklar arasında, bazen farklı kültürler arasında, bazen de en önemlisi, insanlarla kendi iç dünyaları arasında. Gerçek sanat, duvarlar örmez, onları yıkar."

339. DİYALOG: KONSERVATİZM
KORUMACILIK VEYA TUTUCULUK SORUNU
 
Önceden Ondokuz Mayıs Üniversitesi' nde emekli öğretim üyesi. Samsun'da yaşıyor.
 
16 Mayıs
LİNK PAYLAŞIMLARI
BİR KAÇ KISA SORU

 
İyi Akşamlar!
 
Bu akşam farklı bir soru soralım dedik: "Sizce denge nedir?"

Dengesizliğin giderilmesidir, Her alanda.
 
 
Sizce belirli - kesin kriterleri var mıdır, varsa nelerdir?

Alanına göre değişir. bazen dengesizlikden de denge kurulabilir. terazi gibi düşünmemek gerekir.
 
 
Sanatın burada rolü nedir sizce?
9 Eylül
 
Klasik sanatın dengesi ile aksiyon resmin dengesi, farklıdır. Diğerinde yerinde dengesizlik içinde denge aranır. Sanat akımlarına göre dengeler de değişir. Kavramsal olanla olmayan soyut olanla olmayan farklı dengelerde olabilirler. Göz dengeyi kendi kurar bu sanatsal yeterligi olanlar tarafından kolayca algılanır diye düşünüyorum.
 
 
Zihinsel sanat aktiviteleri ve alışkanlıklarının dışında kabul gören günümüz etkin sanat akımları sizce hangileridir?

Günümüz sanatında mekan düzenlemeleri görülüyor güzel sanatlar fakülteleri bu alana yöneliyorlar. Avrupada yetmişli yıllarda başlayan bu kavramsal hareket geleneksel sanattan uzaklaştı genel kriterleri yok sayarak kendi kurallarını koydu.
 
 
Yeni devâsa yapılar ve iç duvarların büyümesi, ışık, ışık kullanımı gibi yeni gelişmelerle özellikle resim sanatının da iten - ilerleten - güçlü (ekonomik) üretkenliğini gözönüne alırsak ülke sanatımızın buna uyum sağlayabilmesi nasıl mümkündür?

Bu mimari iç mekanların enstalasyon tarzli çalışmalarıyla mümkün olabilir. İnşaat alanlarının alabildigince geliştiği ülkemizde bu fırsat olabilir. Ancak güzel sanatlarla mimarlık fakülteleri işbirliği yapmalı mimarları sanatçı gibi yetistirmeli. Bazı binalarda bu tip çalışmalara rastlamak mümkün.
 
 
Tablolara gelmek isterim buradan. Büyüyen duvar ebatlarıyla orantılı tablo ebatları ve yeni parlak - HD renk ve ton kullanımları konusunda sanatçılarımızı nasıl cesaretlendirebiliriz. "Malzeme alacak paramız yok" diyenlerle karşılaşıyoruz

Tuval ya da duvar resimleri dekor olarak düşünülmeden uygulanabilir ancak günümüzde bazı alanlarda imitasyon çalışmalar görüyorum dekor olarak belki -ama çok kic görüntü veriyorlar. Bu çalışmalar doğru tasarımlarla orijinal düşünülmeli.
 
DAHA SONRA: FORM
 
 
İdeolojik sanat olabilir mi, olur veya olmazsa neden?

Bir soru da ben sorayım mı?

 
Elbette.

Görsel sanatlarda form deyince ne anlarsınız?
 
 
Türkçesi biçim veya kalıp da diyebiliriz.

Biçim belki ama daha açıklayıcı ifadeler olmalı kalıp klişe anlamına gelir. Fonetik sanatlarla birlikte düşünürseniz daha açıklayıcı olabilir.
 
 
Bu durumda görsel sanatların her bir dalı için ayrı ayrı tanımlamalar gerekecektir. Genel olarak kelime karşılığı veya ıstılah denilen şey aşağı yukarı budur. Benim çalışma alanım sinemanın miniminnacık bir alanı senaryo yazarlığına konu yazmak.

 
Kendi kullandığım form yedili imaj da denilen kurgular dünyasıdır. Farkım ise gelen tüm senaryoları okumak ve yazarlarının bile farkına varmadan aralarında bağ kurmaktır. Benim farkım budur. Dolayısıyla para kazanırım. Fason bir iş değil yani.

Sinemada da form vardır. Sinema estetiği içinde yerini alır toplumumuz bu bilgiyi hep atlamıştır. Anlatımcı olsun olmasın sanat eserinde form hep vardır ben de bunun nasıl bir şey olduğunu soruyorum.
 
 
Çok gelişti. O kadar gelişti ki anlatamam. Formların birbirine ustalıkla girdiği / girdirildiği dönemi yaşıyoruz. Harika ürünler çıkıyor ve onbinlerce çalışan kazanıyor. İyi bir şey yani.

 
Sizce tıkanıklığın nedeni nedir, her şey ortada olduğunca çıplaklığıyla dururken ve ışık görünürken neden insanlar bir türlü hareket edemez?

Asıl öze giremedik form bir dış görünüş ya da şekil değildir o halde nedir?
 
 
Örneğin sizin yukarıdaki cümleniz bir yönüyle kutucuğun - formunun içindeki şeyken diğer yönüyle soru cümlesi, bir diğer yönüyle imlası hatalı bir soru cümlesi ve diğer bir yönüyle değildir'le bağlantılı' dır.
 
Buradan şöyle bir senaryo çıkarılabilir...
 
Diye devam edebiliriz.

Bu konu hakkında daha sonra tartışalım. Bir ipucu atomun yapısı ile güneş sistemimizin yapısı arasında bir bağlantı var mıdır!
 
1 Ekim 16:31
 
Günün sorusu: "Sanatçının bireysel kurumsallaşmasından ne anlamalıyız?"

İki türlü yorumlamak mümkün. 1.Kalıplaşma - Ustalaşma 2. Usluplaşma. İkincisi önemlidir.
20 Ekim 10:38
 
 
Merhaba,
 
Borusan Flarmoni, Borusan Sahne, Sabancı Sanat Merkezi v.s. isimler sizde ne çağrıştırır, uygun bulur musunuz?

Bu merkezler -elit gruplara hitap eden sanat merkezleri, Anadolu' nun ücra köşelerine gitmeliler. Faaliyetlerini halka mal etmediler. Sanat halkın değil sermaye sınıfının malı oldu. Aşık Veysel'ler, Karacaoğlan'lar bile buralara çekilse... Yenileri yetişmiyor. Devlet ise kayıp...
 
Bu sanat merkezleri elbette olmalı. Ama sadece elitleri değil Anadolu' nun ücra köşelerine de gitmeli.Karacaoğlan'lar, Aşık Veysel'ler, Mahsuni'ler buralardan yetişti. Yereli evrenselliğe taşıyalım. Olanı tekrar ederken, yenilerini üretelim.
 
 
Tıkanıp kaldığımız yer tam da burası sanırım. Sponsorluk hukukunun istismar edildiğini de gözöününe alırsak kanun koyucu veya uygulayıcılar bahsini ettiğiniz Anadoluda yaygınlaşma hususunda neden gereğini yapmazlar, sebepler ve çözüm önerileriniz nelerdir?

Bu iktidarla olmaz. Sanata ucube ve belden aşağı bakanlarla her şeyi menfeatiyle değerlendirenlerle mi başaracağız! Sorun çok çözüm yok. Bu iktidarla olmaz çözüm yok .Her şeyden önce sanata doğru ve dürüst bakmak gerekir. Menfaat amaçlı olmaz. Maddi menfaat arkadan zaten gelir. Sanatın önüne gelmemelidir. Zira sanat eseri kiclesir.
 
 
Sorumu biraz daha başa sararsam, "sanat sadece elite mi hitap eder ve bizdeki elit gerçekten de sanattan anlıyor mu veya ne kadar anlıyor?"

ANLAYAN KİTLE ELBETTE VAR AMA AZINLIKTA. ESTETIK VE FELSEFI KÜLTÜR OLMADIKÇA ANLAMAK ZOR. GİTTİKÇE DE ZORLAŞIYOR. SANAT VE FELSEFİ DÜŞÜNCE, HÜMANIZMA OLSAYDI BUGÜNKÜ SİYASİ SORUNLARI YAŞAMAZDIK.
 
 
Acaba, en başından beri özellikle akademinin hataları nelerdir, seviye tespitleri ve tespit edilen seviyelere göre planlamalarda hata yapılmış mıdır?

Akademiler genelde doğru yoldalar ama ülkemiz genel kültürünün üzerindeler. Her yıl ülkemizde binlerce yabancı yetiştiriyorlar. Halk bu gençleri anlamakta güçlük çekiyor ve tartışıyorlar. Kendilerini anlatmakta zorlanıyorlar...
  
 
Halk - Akademi arasında kopukluk hatta uzak mesafe olduğunu kabul ediyoruz bu durumda..!

Bize öğretilen "halka öncülük etmekti" ancak seviye düşük olunca anlaşmak mümkün olmuyor. Halkın sanatsal/egitimsel seviyesini yükseltmek gerek.
 
 
Hayatınızdan örneklendirirseniz, halkın arasına karışıp örnek topladığınız saha araştırmaları akademide nasıl değerlendiriliyordu ve değerlendirildi?

Elli yıldır halkın arkasındayım. Yaşım 73, sürekli sanat tartıştık. Hem de üniversite mezunlariyle... Onlar çözebildikleri - anladıkları sanatı seviyorlar. Enstrumantalist resmi ve müziği sevmiyorlar ama soyut bir halıyı duvara asabiliyoorlar. Vals ya da tango yapabiliyorlar...

Bilinç yok anlayacağınız.
 
 
En yukarda kalan "formlar alemi / alemleri" ile bütünleştirirsek bilinç ve formlar düzleminde o tılsımlı öz - çekirdek nasıl keşfedilip ekilebilir? Atom çekirdeği ve Güneş Sistemi benzerliğine vurgu yapmıştınız...

Evet, bakın halkımız hiçbir şey anlamadan Kuran'ı dinliyor zira ahenkli - uyumlu, kafiyeli yazılmış ama müziğe, resme gelince anmakta güçlük çekiyorlar. Köklerinden gelen sorunlar var. Koservatizmi alamıyoruz. "Bu günlük yeter" diyorum.

İyi günler diliyorum.
 
 İKİNCİ BÖLÜM:

Halk ile câmia arasında sanatçının yeri neresi olmalıdır, değerlendirmelerinizi hangi kriterlere göre yaparsınız?

Ahmet Aydın Kaptan: Sanatçılar öncüdürler. "Alnında ışığı ilk gören insandır" diye tarif edilir. Öncüdürler (avangart) bu nedenle toplumun duygu ve düşüncelerinden, sosyo-ekonomik yapısından etkilenirler. Eserlerinde bunları halk için dile getirirler. Bu eylemi sanatçı duyarlılığı ile estetik kalıplara dökerek yaparlar. Belki birilerinin işine gelmez ama bu böyledir...

Sanatçı olayları toplu değerlendirir, yakından uzağa uzaktan yakına toplumda hangi tür etkileşim var ise konu genellikle budur bu tarih boyunca böyle olmuştur.Ortaçağda din eksenli, ronesansta din ve doğa, realizmde insan ve ilişkileri, izlenimcilikte (Empresyonizm) doğa ve insan, peyzaj.
 
Buradaki örneklemeler. Sosyo kültürel yapıların yapıta ve onun temasına etkisi olmuştur. Bu sadece görsel sanatlar için değil diğer bütün dallar için de geçerlidir..
 
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol