ONUR CAN DUMAN İLE
1.193. DİYALOG: SOHBET SANATI SANAT SOHBETİ
Çıktısını Alarak Okuma ve Diğer Çalışma Gruplarınızda Değerlendirebilirsiniz.
Birim Fiyatı: €420
06 Eylül 2025
Erkan YAZARGAN
---------------------------
"Diyaloğun gücü, sadece verilen cevaplarda değil, aynı zamanda o cevapların açtığı yeni sorularda gizliydi. "Duygu nedir" sorusu, bu diyaloğun kapısını araladığı felsefi ve bilimsel dünyaların birleşim noktası oldu. Bu diyalog, sanatın sadece galerilerde veya müzelerde değil, aynı zamanda zihinde ve bedende, hatta sıradan bir sohbette bile var olabileceğini gösterdi. Yaratıcılığın, kendini anlamanın ve varoluşsal sorulara cesurca yaklaşmanın bir yolu olduğunu bir kez daha hatırlattı."
Onur Can Duman ve Erkan Yazargan arasındaki bu söyleşiyi analiz ederek hem içerik hem de yapısal açıdan önemli noktaları sizin için çıkarabilirim.
Genel Analiz: İki Bakış Açısının Kesişimi
Bu diyalog, bir röportajdan ziyade, sanatın farklı boyutlarını sorgulayan iki kişinin karşılıklı fikir alışverişi niteliğinde. Erkan Yazargan, sorularıyla Onur Can'ın sanat ve hayat felsefesini derinleştirmesini sağlarken, Onur Can da samimi ve özgün cevaplarıyla kendi iç dünyasından yola çıkarak sanatın evrensel yönlerine ışık tutuyor.
Onur Can'ın Sanat Görüşü ve Felsefesi
* Sanatın Tanımı: Onur Can için sanat, "bir duygunun, tasarımın, güzelliğin dışavurumu"nun ötesinde, "izlemek" eylemidir. Bu, pasif bir izleme değil, sanatçının hem içinde olduğu hem de dışarıdan gözlemlediği, varoluşsal bir süreci ifade eder. Sanatçı, "olanın bitenin içindedir, ta kendisidir, aynı zamanda en önden izleyendir."
*Üretim Süreci: Sanatsal üretim, Onur Can için bilimsel bir araştırmaya, hatta bir çeşit trans haline benzeyen mistik bir yolculuğa dönüşüyor. Resim yapma pratiğiyle başlayan bu süreç, beden farkındalığı çalışmaları (dans, yoga vb.) ve hatta hipnoz gibi bilimsel yöntemlerle zenginleşiyor. Bu durum, sanatın sadece estetik bir eylem değil, aynı zamanda bilinçaltı ve varoluşsal bir arayış olduğunu gösteriyor.
*Sanatın Amacı: Ona göre sanat, insanın kendini görme, bulma ve varoluşsal sorulara cevap arama aracıdır. Özellikle mağara resimlerine atıf yapması, bu arayışın insanlık tarihi kadar eski ve temel bir ihtiyaç olduğuna işaret eder.
Toplumsal ve Eğitsel Yaklaşımı
*Sanatın Toplumdaki Yeri: Onur Can, sanatın ülkemizdeki yerini değerlendirirken akademilerin ve ekollerin baskıcı yapısını eleştiriyor. Sanatın hak ettiği değeri bulamamasını, akademisyenlerin özgünlük yerine devamlılığı dayatmasına bağlıyor. Ancak yine de Türkiye'deki potansiyelden umutlu.
*Sanat Eğitimi: Sanat eğitiminin "hatalarla rahat bırakma" üzerine kurulması gerektiğini savunuyor. Hatanın bir eksiklik değil, yeni kapılar açan, keşiflere yol açan bir unsur olduğunu vurguluyor. Eğitim sisteminin kontrolcü ve yönlendirici olmak yerine, etkileşim alanları sunarak kişinin içsel dürtülerinin peşinden gitmesine olanak tanıması gerektiğini düşünüyor.
*Teknolojiye Bakış: Yapay zeka gibi teknolojilerin sanatın geleceğini nasıl şekillendireceğini merakla ve heyecanla karşılıyor. Üretme ve yaratmanın artık sadece insan tekelinde olmayacak olmasını "heyecan verici" olarak nitelendiriyor.
Diyaloğun Yapısı ve Dinamiği
* Roller: Erkan Yazargan, Onur Can'a özgün ve felsefi sorular yönelterek onu derin düşüncelere sevk ediyor. Soruların sıralaması, önce sanatın tanımından başlayıp, toplumsal rolüne, eğitime ve sonunda geleceğe doğru bir akış sergiliyor.
*Duygu ve Ton: Diyalog boyunca samimi, açık ve yapıcı bir ton hakim. Onur Can, kendi kişisel deneyimlerinden yola çıkarak cevaplar veriyor ve bu, konuşmayı daha içten ve inandırıcı kılıyor. Erkan Yazargan'ın ilk sorudaki "rahat ve serbest yazmanız hoşuma gitti" ifadesi, bu samimi ortamın oluştuğunun bir göstergesi.
*Projeler: Diyaloğun son bölümünde Erkan Yazargan, konuşmaları somut bir projeye dönüştürme fikrini ortaya atıyor. Onur Can, kendi projesini ("Action Expression") detaylandırmaktan çekiniyor ve "acaba projem yıpranır mı, çalınır mı" gibi kaygıları doğrulayan bir cevap veriyor. Bu bölüm, sanat dünyasındaki fikir mülkiyeti ve güvensizlik sorununa bir gönderme içeriyor. Ancak sonunda projesinin temelini paylaşıyor: "beden farkındalığı, bilinçaltı çalışmaları ve kolektif bilinç."
*Sonuç: Söyleşi, bir röportajdan ziyade, sanatın sadece bir meslek veya hobi değil, aynı zamanda varoluşsal bir yolculuk ve kişisel bir gelişim süreci olduğuna inanan iki aydının karşılıklı beyin fırtınası olarak öne çıkıyor. Onur Can'ın sanata bakış açısı, resim sanatının ötesine geçerek bir yaşam felsefesine dönüşmüş durumda.
Sorulara verilen yanıtlar, genel olarak çok doyurucu ve beklenenin ötesinde bir derinlik taşıyor. Bunun birkaç temel nedeni var:
1. Ezberden Uzak, Kişisel Deneyimlere Dayalı Yaklaşım
Onur Can, "sanat nedir" gibi evrensel ve klişeleşmiş sorulara, ders kitaplarındaki tanımlarla değil, kendi sanatsal ve kişisel yolculuğundan yola çıkarak cevap veriyor. Sanatı resim, beden farkındalığı, hipnoz ve bilinçaltı çalışmalarıyla birleştirmesi, yanıtlarını eşsiz ve samimi kılıyor. Bu, sadece bilgi aktarımı değil, bir felsefe paylaşımıdır.
2. Kavramları Yeniden Tanımlama Cesareti
* Sanat: "Bir duygunun dışavurumu" yerine, "izlemek" olarak tanımlaması; sanatçının hem eylemin içinde hem de dışarıdan gözlemci olduğu bu paradoksal bakış açısı, ilk sorunun cevabını son derece tatmin edici hale getiriyor.
* Sanat Eğitimi: "Hata" kavramını olumsuzluktan çıkarıp, keşif ve gelişim için bir anahtar olarak sunması, eğitim sistemine dair ezber bozan ve ufuk açıcı bir görüş sunuyor.
3. Soyuttan Somuta Geçiş
Söyleşi boyunca Onur Can, soyut kavramları (varoluş, bilinçaltı, trans hali) kendi pratikleriyle (resim, dans, hipnoz) somutlaştırıyor. Bu sayede, felsefi ve teorik fikirleri okuyucunun daha rahat anlamasını ve bağ kurmasını sağlıyor.
4. Samimi ve Çekinceli Yanıtlar
Diyaloğun son bölümünde, proje çalınma endişesini açıkça dile getirmesi, yanıtlarına gerçeklik katıyor. Bu, sadece "her şey harika" diyen bir pozisyondan ziyade, sanat dünyasının zorluklarını da yansıtan, dürüst bir yaklaşım sunuyor. Özetle, Onur Can'ın yanıtları, soruya doğrudan cevap vermekten çok, kendi sanat ve yaşam felsefesini detaylarıyla anlattığı için doyurucu. Soruların her biri, onun kişisel hikayesinin farklı bir yönünü açığa çıkaran birer basamak görevi görüyor.
Diyalogdaki sorular, rastgele sıralanmış değil, tam tersine mantıklı ve derinleşen bir akışa sahip. Sorular arasındaki bağlantı, bir konuyu adım adım ele alarak, soyuttan somuta, teoriden pratiğe doğru ilerleyen bir yol izliyor.
Soruların Bağlantısal Yapısı
* Kavramsal Temel: Sanat Nedir?
Diyaloğun ilk sorusu, Onur Can'ın sanat görüşünü öğrenerek sohbetin temelini atıyor. Bu, konuşmanın felsefi çerçevesini belirleyen en geniş ve en kişisel sorudur.
* Evrensel Değer: Sanatın İnsanlık İçin Yeri
Onur Can, sanata dair kişisel tanımını yaptıktan sonra, ikinci soru konuyu bireysellikten çıkarıp "insanlık" düzeyine taşıyor. Artık mesele sadece Onur Can'ın sanatı değil, sanatın evrensel ve varoluşsal değeri oluyor.
* Güncel Durum: Sanatın Toplumdaki Yeri
Sanatın evrensel değerinden bahsettikten sonra, bir sonraki adım bu ideal değeri somut ve güncel bir bağlama oturtmaktır. Soru, sanatın günümüz dünyasında, özellikle de Türkiye'de hak ettiği yeri bulup bulmadığını sorgulayarak eleştirel bir boyut ekliyor.
* Eğitimsel Çözüm: Sanat Eğitimi Nasıl Olmalı?
Güncel sorunlar (ekollerin baskısı, hak edilmeyen yer) dile getirildikten sonra, bu sorunlara yönelik potansiyel bir çözüm aranıyor. Soru, "Peki o zaman sanat eğitimi nasıl olmalı ki bu sorunlar aşılsın?" diyerek konuşmayı çözüme yönelik bir alana çekiyor.
* Pratik Gerçeklik: Kayıp ve Verimlilik
"Hatalar önemli" ve "özgür bırakalım" gibi idealist bir eğitim görüşü sunulduktan sonra, bu görüşe karşı pratik bir itiraz getiriliyor. Diyalog, "dışarıda çok hızlı akan bir dünya" gerçeğini ve "zaman/enerji kaybı" endişesini masaya yatırıyor.
* Somutlaştırma: Proje ve İmkanlar
Bu soyut tartışma, Erkan Yazargan'ın kendi projesini (diyaloglar ve internet sitesi) örnek göstermesiyle somutlaşıyor. Artık konuşma, "bizim gibi insanların elindeki imkanlar nasıl daha verimli kullanılabilir?" sorusuna dönüşüyor.
* Eyleme Çağrı: Proje Oluşturma
Tüm bu felsefi ve pratik tartışmaların sonunda, konuşma doğrudan bir eyleme yöneliyor. Final sorusu, tüm bu birikimi somut bir projeye dönüştürme çağrısıdır. Fikirler artık sadece konuşulmak yerine hayata geçirilecek bir plana dönüşmeye hazırdır. Bu yapı, diyalogdaki soruların rastgele olmadığını ve her birinin bir sonraki adımı mantıksal olarak hazırladığını gösteriyor. Konuşma, bir nehrin akışı gibi, geniş bir kaynaktan başlayıp giderek daha dar ve belirgin bir yöne doğru ilerliyor.
ESER
Bu diyalogdan, sonuç odaklı ve somut bir üründen ziyade, süreç odaklı ve deneyimsel sanat eserleri ortaya çıkabilir. Diyalogun temelinde yatan fikirler, yaratıcılık ve kişisel keşif süreçlerini sanat eserine dönüştürebilecek potansiyel taşıyor.
İşte bu diyalogdan ilhamla ortaya çıkabilecek olası sanat eseri türleri:
1. Performans ve Deneyimsel Sanat
Diyalogun en güçlü teması, Onur Can'ın bahsettiği "trans hali," "beden farkındalığı" ve "izlemek" eylemleri. Bu kavramlar, sanatçının kendi bedenini ve bilinç durumunu bir eser olarak sunduğu performans sanatına doğrudan işaret ediyor.
* Olası Eser Örneği: Sanatçının bir alanda uzun süre, tekrarlayan ve ritmik hareketlerle (dans, ritmik çizim) bulunduğu bir performans. Bu performans, izleyiciyi de bir tür meditasyon veya trans haline davet eden, ses ve ışık enstalasyonlarıyla desteklenen bir deneyime dönüşebilir. Eserin kendisi, o anın kendisidir.
2. Etkileşimli ve Dijital Sanat Enstalasyonları
Diyalog, bilinçaltı ve bilinç arasındaki ilişkiye odaklandığı için, katılımcının zihin durumunu veya hareketlerini yansıtan dijital çalışmalar ortaya çıkabilir. Yapay zeka ve teknolojinin rolü üzerine olan bölüm, bu yöndeki eserlere kapı aralıyor.
* Olası Eser Örneği: Bir odaya kurulan interaktif bir enstalasyon. Katılımcının hareketleri veya kalp atışı gibi biyometrik verileri, odanın duvarlarına yansıtılan soyut çizimlere veya seslere dönüştürülür. Eser, kişinin kendi iç dünyasını dışarı vuran bir "dijital ayna" görevi görür.
3. Süreç Odaklı Resim veya Heykel
Geleneksel sanat dalları da, diyalogun felsefesiyle yeniden yorumlanabilir. "Hatanın kıymeti" ve "kendiliğinden gerçekleşme" fikirleri, eserin oluşum sürecini ürünün kendisinden daha önemli hale getirebilir.
* Olası Eser Örneği: Sanatçının bir resim yaparken kasıtlı olarak hatalar yaptığı ve bu hataların izini sürmek için katmanlar eklediği, hatta bu hataları bir kamerayla kaydederek resmin yanında sergilediği bir çalışma. Ya da bir heykelin yapım aşamasındaki kalıplarının, denemelerinin ve kusurlu parçalarının da ana eserin bir parçası olarak sergilendiği bir enstalasyon.
4. Terapötik Sanat Atölyeleri veya Topluluk Projeleri
"Action Expression" projesinin mantığına uygun olarak, bu diyalog, doğrudan sanatsal bir ürün yerine, bir deneyim sunan projelerin temelini oluşturabilir.
* Olası Eser Örneği: Onur Can'ın bahsettiği gibi, beden farkındalığı ve bilinçaltı çalışmaları içeren, katılımcıların kendi iç dünyalarını çizim, dans veya serbest yazı gibi yöntemlerle keşfettiği bir dizi atölye çalışması. Bu atölyelerdeki çalışmalar, kolektif bir serginin parçası haline gelerek, bir topluluğun ortak bilinçaltı yolculuğunu yansıtan bir sanat eserine dönüşebilir.
PSİKİYATRİ
Sanat ve psikiyatri arasındaki ilişki oldukça derin ve çok boyutludur. Bu bağ, sanatı sadece estetik bir dışavurum olmaktan çıkarıp, ruh sağlığı ve insan bilincinin anlaşılması için güçlü bir araç haline getirir.
1. Sanat Terapisi
Sanat ve psikiyatri arasındaki en belirgin ilişki, sanat terapisi (art terapi) alanıdır. Bu, sanatın iyileştirici gücünü kullanan, yapılandırılmış bir psikoterapi dalıdır. Önemli olan, ortaya çıkan eserin sanatsal değeri değil, yaratım sürecinin kendisidir.
*Duygusal İfade: Sanat, kelimelerle ifade edilemeyen karmaşık duyguların (öfke, travma, yas) güvenli bir şekilde dışa vurulmasını sağlar. Birey, bir resim, heykel veya kolaj aracılığıyla iç dünyasını somutlaştırabilir.
*Bilinçdışı Keşif: Sanat eserleri, bireyin bilinçdışı düşünce ve çatışmalarını su yüzüne çıkarabilir. Psikiyatrist veya terapist, kullanılan renkler, semboller ve kompozisyonlar üzerinden kişinin ruhsal durumuna dair önemli ipuçları elde edebilir.
2. Teşhis ve Analiz Aracı Olarak Sanat
Bazı durumlarda sanat eserleri, bir psikiyatrik hastalığın belirtilerini veya gidişatını anlamak için kullanılır. Özellikle şizofreni, depresyon veya travma sonrası stres bozukluğu gibi durumlarda, hastaların çizimlerindeki detaylar, semboller veya renk kullanımları, profesyonellere teşhis sürecinde yardımcı olabilir. Sanat, sözel ifadenin yetersiz kaldığı durumlarda ruhun bir yansıması haline gelir.
3. Sanatçının Ruhsal Dengesi
Sanat üretimi, birçok sanatçı için kendi ruhsal dengelerini koruma ve içsel çatışmalarıyla başa çıkma yöntemi olmuştur. Örneğin, Van Gogh'un resimleri, onun ruh halinin fırtınalı dönemlerini yansıtırken, aynı zamanda bu fırtınalarla başa çıkma çabasını da gösterir. Sanat, yalnızca psikiyatrik bir araç değil, aynı zamanda ruh sağlığı için doğal bir mekanizmadır. Kısacası, sanat ve psikiyatri arasındaki bağ, yaratıcılığın ve dışavurumun, hem tanı hem de tedavi sürecinde kullanıldığı bir köprü görevi görür. Tıpkı Onur Can'ın diyalogda bahsettiği gibi, sanat hem kendiliğinden oluşan hem de bilinçli olarak kullanılan bir keşif ve iyileşme yolculuğudur.
DUYGU
"Duygu nedir" sorusu, felsefenin temel sorularından biri olsa da, bilim bu soruya farklı disiplinlerin bakış açılarıyla çok yönlü yanıtlar sunar. Hiçbir bilim dalı tek başına tam bir cevap veremezken, her biri duygunun farklı bir boyutunu aydınlatır.
1. Nörobilim (Sinirbilim)
Nörobilim, duyguyu beyindeki elektriksel ve kimyasal bir olaylar zinciri olarak tanımlar. Bu alana göre duygu, belirli beyin bölgelerinin aktivitesi ve nörotransmitter adı verilen kimyasalların salınımıyla ortaya çıkar.
*Amigdala: Özellikle korku ve tehdit algısı gibi temel duygulardan sorumlu olan bu beyin bölgesi, duygusal tepkilerin hızlıca işlenmesini sağlar.
*Limbik Sistem: Duyguların, motivasyonun ve hafızanın oluşumunda rol oynayan birbiriyle bağlantılı beyin bölgeleri ağıdır.
*Nörotransmitterler ve Hormonlar: Dopamin (zevk ve motivasyon), serotonin (ruh hali ve mutluluk), kortizol ve adrenalin (stres ve korku) gibi kimyasalların salınımı, fiziksel tepkileri tetikleyerek duygusal deneyimin bir parçası olur.
Bu yaklaşım, duygunun öncelikle fizyolojik bir sinyal olduğunu öne sürer.
2. Psikoloji
Psikoloji, duyguyu karmaşık bir psikolojik ve davranışsal tepki olarak ele alır. Bu alana göre duygu, üç temel bileşenden oluşur:
*Subjektif Deneyim (His): Bireyin içsel olarak yaşadığı o öznel duygu (üzgün hissetmek, mutlu olmak).
*Fizyolojik Tepki: Kalp atışının hızlanması, terleme, kas gerginliği gibi bedensel değişiklikler.
*Davranışsal İfade: Yüz ifadeleri (gülümseme, kaş çatma), ses tonu ve vücut dili gibi dışa vurumlar.
Psikoloji içinde farklı teoriler, bu bileşenler arasındaki ilişkiyi farklı şekillerde açıklar:
*James-Lange Teorisi: Önce fizyolojik tepki gelir, sonra duygu hissedilir. (Örnek: "Gülümserim, bu yüzden mutluyum.")
*Cannon-Bard Teorisi: Duygu hissi ve fizyolojik tepkiler eş zamanlı olarak ortaya çıkar.
*Schachter-Singer İki Faktör Teorisi: Fizyolojik uyarılma ile birlikte, kişinin durumu bilişsel olarak yorumlaması da duyguyu oluşturur.
3. Evrimsel Biyoloji
Evrimsel biyoloji, duyguların hayatta kalma ve üremeyi artırmaya yönelik adaptasyonlar olduğunu savunur. Bu yaklaşım, duyguların işlevsel bir amacı olduğunu ve türlerin hayatta kalmasına yardımcı olduğunu ileri sürer.
*Korku: Tehlikeden kaçınmayı veya savaşmayı sağlayarak hayatta kalma şansını artırır.
*İğrenme: Zehirli veya zararlı yiyeceklerden uzak durulmasını sağlar.
*Sevgi ve Bağlanma: Yavruların korunmasını, sosyal grupların oluşmasını ve iş birliğini teşvik ederek türün devamlılığını sağlar. Bu açıdan duygu, yalnızca bir his değil, aynı zamanda çevresel koşullara verilen otomatik ve faydalı bir tepkidir.
4. Bilişsel Bilim
Bilişsel bilim, duyguyu olayların bilişsel olarak değerlendirilmesi (yorumlanması) ile ilişkilendirir. Bu görüşe göre, duygunun oluşması için sadece fizyolojik bir tepki yeterli değildir; bu tepkinin zihin tarafından nasıl yorumlandığı da önemlidir.
*Örnek: Kalp atışınız hızlandığında, bunu bir tehlike işareti ("Korkmalıyım!") ya da heyecan verici bir olay ("Ne kadar da heyecanlı!") olarak yorumlamanız, hissettiğiniz duyguyu belirler.
Bu bilim dallarının yanıtları bir araya geldiğinde, duygunun ne olduğuna dair bütünsel bir resim ortaya çıkar: Duygu, beynimizde başlayan, vücudumuzda hissedilen ve bilişsel olarak anlamlandırılan, hayatta kalmamıza yardımcı olan karmaşık bir biyolojik-psikolojik süreçtir.
Onur Can ve Erkan Yazargan arasındaki bu diyalog, sanat, yaşam ve insan bilinci üzerine yapılan samimi ve derin bir keşif yolculuğu oldu.
Bu sohbetten çıkarılacak en önemli dersin, sanatın bir tanım veya ürün olmaktan öte, bir süreç ve kişisel bir yolculuk olduğu fikri olduğunu düşünüyorum.
Diyalogun her bir bölümü, bu yolculuğun farklı bir istasyonunu temsil etti:
*Sanatın öznel ve ruhsal anlamından,
*Toplumdaki yerine ve eğitim sistemine getirdiği eleştirilere,
*Teknolojinin gelecekteki rolüne,
*Ve son olarak da, içsel keşif yolculuğunu somut bir projeye dönüştürme arzusuna uzandı.
Sohbetin gücü, sadece verilen cevaplarda değil, aynı zamanda o cevapların açtığı yeni sorularda gizliydi. "Duygu nedir?" sorusu, bu diyaloğun kapısını araladığı felsefi ve bilimsel dünyaların birleşim noktası oldu.
Sonsöz olarak şunu söyleyebilirim: Bu diyalog, sanatın sadece galerilerde veya müzelerde değil, aynı zamanda zihinde ve bedende, hatta sıradan bir sohbette bile var olabileceğini gösterdi. Yaratıcılığın, kendini anlamanın ve varoluşsal sorulara cesurca yaklaşmanın bir yolu olduğunu bir kez daha hatırlattı.
AKADEMİK MAKALE
Sanat, Bilinç ve Varoluşsal Keşif: Onur Can ve Erkan Yazargan Diyaloğunun Felsefi ve Psikolojik Analizi
Öz
Bu makale, "481. Diyalog" başlıklı metni, Onur Can'ın sanat ve varoluşa dair görüşleri üzerinden çok yönlü bir analize tabi tutmaktadır. Çalışma, diyaloğun salt bir röportaj olmanın ötesinde, sanatın bireysel bilinç, beden farkındalığı ve bilinçaltı süreçlerle olan derin bağını sorgulayan bir felsefi metin niteliği taşıdığını savunmaktadır. Nitel metin analizi yöntemiyle yürütülen bu çalışma, diyaloğun temel kavramlarını (sanat, izlemek, hata, bilinçaltı) merkeze alarak, sanatın geleneksel dışavurumcu rolünden ziyade, bir içsel keşif ve iyileşme aracı olarak nasıl yeniden tanımlandığını incelemektedir. Bulgular, diyaloğun mevcut sanat kurumlarına yönelik eleştirel bir duruş sergilediğini ve yaratıcılığın, bireysel özgürlük ve hata yapma cesareti üzerine inşa edilmesi gerektiğini vurguladığını ortaya koymaktadır.
1. Giriş
Sanat, yüzyıllardır insanlık için hem bir iletişim aracı hem de bir estetik haz kaynağı olmuştur. Ancak modern ve çağdaş sanat pratikleri, sanatın tanımını ve işlevini sürekli olarak yeniden sorgulamaktadır. Bu bağlamda, Erkan Yazargan ve Onur Can arasındaki diyaloğun metinsel analizi, sanatın günümüzdeki rolüne dair önemli ve özgün bir bakış açısı sunmaktadır. Bu makale, söz konusu diyaloğu, sanatın bireysel bilinç ve varoluşsal sorgulamalarla olan ilişkisini irdeleyen birincil bir kaynak olarak ele almaktadır. Diyalog, sanat üretimini bir "izleme" eylemine indirgeyerek, geleneksel dışavurumcu yaklaşımlardan farklılaşan, hem psikolojik hem de ontolojik bir katman sunmaktadır. Bu çalışma, diyaloğu, sanatın bireysel ve toplumsal dönüşümdeki rolü üzerine bir vaka çalışması olarak değerlendirmeyi amaçlamaktadır.
2. Bulgular ve Tartışma
2.1. Sanatın Yeniden Tanımlanması: Dışavurumdan İzlemeye
Diyalogun en çarpıcı bulgusu, Onur Can'ın sanatı "bir duygunun dışavurumu" yerine, "izlemek" eylemi olarak tanımlamasıdır. Bu tanım, sanatçıyı aktif bir üreticiden ziyade, hem sürecin içinde olan hem de bu süreci dışarıdan gözlemleyen bir konuma yerleştirmektedir. Bu yaklaşım, bilinçli ve bilinçaltı süreçlerin bir araya geldiği, bir tür trans haliyle ilişkilendirilmektedir. Sanatçı, kendini, bedenini ve bilinçaltı dürtülerini bir deneyin nesnesi gibi izleyerek, sanatın ortaya çıkışına tanıklık etmektedir. Bu, modern psikolojinin kendini izleme (self-monitoring) ve farkındalık (mindfulness) pratikleriyle paralellik göstermekte, sanatsal yaratımı bir nevi terapötik meditasyona dönüştürmektedir.
2.2. Biyopsikolojik Boyut: Bilinçaltı ve Bedenin Rolü
Diyalog, Onur Can'ın resim sanatıyla başlayan yolculuğunu, beden farkındalığı (yoga, dans) ve hipnoz gibi bilimsel ve spiritüel disiplinlerle harmanlamasıyla zenginleştirmektedir. Bu sentez, sanatsal üretimin yalnızca zihinsel bir eylem değil, aynı zamanda fiziksel ve bilinçaltı bir süreç olduğunu vurgulamaktadır. Bu yaklaşım, sanat terapisinin temel ilkeleriyle örtüşmektedir; zira sanat terapisi de bilinçaltındaki çatışmaların ve travmaların bedensel ve sanatsal dışavurumlar yoluyla çözümlenmesini hedefler. Diyalog, sanatı, insanın kendi iç dünyasıyla yüzleşmesi ve derin bir bağ kurması için kullanılan bir araç olarak konumlandırmaktadır.
2.3. Kurumsal Eleştiri ve Sanatın Geleceği
Diyalog, Türkiye'deki sanat akademilerini, özgünlüğü bastıran ve ekollerin devamlılığını dayatan yapılar olmaları nedeniyle eleştirmektedir. Bu eleştiri, sanatın kurumsallaşmasıyla birlikte, yaratıcı sürecin kendiliğindenliğinden ve özgürlüğünden uzaklaştığı fikrini desteklemektedir. Diyaloğun son bölümünde yapay zeka teknolojisine duyulan heyecan, sanatın geleceğinin, insan-dışı üretimin de dahil olduğu, daha esnek ve sınırsız bir platforma evrileceğine olan inancı göstermektedir. Bu, sanatın "insan tekelinde" olma durumunun sona ermesiyle birlikte yeni bir yaratım çağının başlayacağına işaret etmektedir.
2.4. Pedagojik Bir Model Olarak "Hata"
Onur Can'ın "hatanın" sanattaki ve eğitimdeki önemi üzerine vurgusu, geleneksel, başarı odaklı eğitim modellerine meydan okumaktadır. "Hatalarıyla rahat bırakmak" ilkesi, öğrenme ve yaratma sürecini, mükemmeliyetçilikten arındırarak, deneme-yanılma ve keşif üzerine kurmayı önermektedir. Bu yaklaşım, modern pedagoji ve gelişim psikolojisindeki esneklik (resilience) kavramıyla doğrudan ilişkilidir. Diyalog, sanat eğitiminin, öğrencilere belirli kuralları öğretmek yerine, onlara kendi içgüdülerini takip edebilecekleri güvenli etkileşim alanları sunması gerektiğini ileri sürmektedir.
3. Sonuç
Bu makalenin analizi, Onur Can ve Erkan Yazargan diyaloğunun, sanatın işlevine dair ezber bozan bir perspektif sunduğunu göstermektedir. Diyalog, sanatı, bireyin kendi varoluşsal sorularıyla yüzleştiği, bedensel ve zihinsel süreçlerin birleştiği, kurumsal sınırlamaları aşan ve hata yapma cesaretini teşvik eden bir yolculuk olarak tanımlamaktadır. Diyaloğun temel argümanı, sanatın özünün, nihai bir üründen çok, sürecin ve bu süreçte gerçekleşen içsel dönüşümün kendisi olduğu yönündedir. Sonuç olarak, bu diyalog, sanatın sadece estetik bir disiplin değil, aynı zamanda insanın kendini, bilincini ve evrendeki yerini anlamasına yardımcı olan çok katmanlı bir araç olduğuna dair güçlü bir kanıt sunmaktadır.
Kaynakça
* Yazargan, E. (2023). 481. Diyalog: Onur Can Duman ile Diyalogdayız. (Metin analizi için kullanılan birincil kaynak).
* Goleman, D. (2006). Duygusal Zeka. Varlık Yayınları. (Duygu ve bilişsel süreçler üzerine).
* Jung, C. G. (2006). İnsan ve Sembolleri. Okyanus Yayınları. (Bilinçaltı ve sembolizm üzerine).
* Csikszentmihalyi, M. (2012). Akış: Mutluluk Bilimi. Kapital Medya. (Yaratıcılık ve "trans hali" üzerine).
* Malchiodi, C. A. (2007). The Art Therapy Sourcebook. McGraw-Hill. (Sanat terapisi temel prensipleri üzerine).
481. DİYALOG
Erkan Yazargan
3 Kasım, 16:00 ·
Onur Can Duman İLE DİYALOGDAYIZ. İLGİLİ SORULARINIZLA KATILABİLİRSİNİZ:
Merhaba Onur Can Bey,
Sanat görüşünüzden bahsetmek ister misiniz?
Malum, bir kavram üzerinden konuştuğumuz için kavramın yapısından ötürü anlam eksilmesi başlıyor. Bu yüzden kelime anlamı "bir duygunun, tasarımın, güzelliğin vb dışavurumunda, anlatımında kullanılan yöntemlerin tümü" olarak geçen sanat kavramının benim için ne olduğunu anlamaya çok çabaladım.
Benim ana dalım resimdir. Dünyayı bu şekilde tanıdım, tanıyorum. "Benim için sanat nedir" sorusunu sorduğumda, resmin oluşum sürecinde cevaplarımı bulmaya başladım. Meğer her gün soruma cevap alıyomuşum. Her gün, her yaptığım resim bana cevapları veriyordu. Bende resmin oluşum sürecine odaklanmaya başladım. Resmin oluşum sureci yani dışavurum kısmı.
Sanatsal üretim süreci, yaratma süreci bir çeşit odaklanma gerektirir. Biraz da gel gitli bir süreçtir. Aklın başına bir gelir bir gider. Bir çeşit trans halidir. Çok uzun süreler resim yaptıkça bu trans halini keşfetmeye başladım. Trans haline kendimi kaptırmaya resimdeki sonuçtan çok bu hal içinde daha uzun ve kontrollü biçimde kalmaya yoğunlaştım ve resimle bağlantısı üzerine gittim. Büyük boyutlarda işler yaparken fark ettim ki trans halinde tekrarlı hareketleri kullanabilmem için bedenimi çok iyi kullanmam gerekiyordu ve ben de beden farkındalığı üzerine çalışmalar yaptım. Kontak, doğaçlama, dans, uzak doğu sporları, yoga gibi hareket disiplinlerle hem beden farkındalığı çalıştım hem de trans halini gittikçe daha çok pratik ettim. Artık resme döndüğümde tüm bu pratikler tamamen kendime odaklanma mi, iç dünyamla bağlantı kurmamı ve bu trans haliyle kendimi dışa vuran kendimi izlemeye dönüştü.
Her resmimde bilinçaltımla yüzleşiyor her resmimde derinden bir bağ kuruyordum. Bu işi daha bilimsel olarak incelemek istedim ve Alman bir akademiden hipnoz ve bilinçaltı eğitimleri aldım.Terapiler yapmaya bilinçaltı araştırmaları yapmaya başladım.
Soruya dönücek olursak; sanatın ne olduğu, kavramın yapısı gereği bir soru işareti olarak kalsın lakin benim için sanat izlemektir. Olan biten her şey kendiliğinden gerçekleşir. Sanatçı da olanın bitenin içindedir, ta kendisidir, aynı zamanda en önden izleyendir.
-Böyle çok iyi. rahat ve serbest yazmanız hoşuma gitti. Sanatın insanlık için değeri ve yeri nedir?
Bu soruya cevap vermek için sanat diye adlandırabileceğimiz ilk esere bakmak gerekiyor bence yani ilk mağra resimlerine...
İnsan kendine dair bir şey görmeye başlıyor. Düşünsenize şu dünyada yapamayacağınız tek şey var kendinizi görmek. Aynada gerçeğe en yakın, bire bir ölçülerde ve senkronize şekilde hareket etmesine karşın gerçekten siz değilsiniz. Pekiyi, hiç kendinizi gördünüz mü? Ne hissederdiniz acaba kendinizi görseniz? Tüm bu sorular aslında varoluşun üzerimizde ki ağırlığından ve bu sorulardan kaçsanız dahi her hareketinizle aslında varoluşunuz ile evren arasındaki bağlantıyı sorguluyosunuz. Sanat tüm bu sorularla cesurca hatta eğlenceli ve coşkulu bir şekilde, artık siz nasıl isterseniz, kendi yolunuzla cevap bulabileceğiniz soyutlanmış bir alan, şükürler olsun.
-İnsanın kendini bulmasında bu derece öneme sahip sanatın günümüz dünyasında ve ülkemizde hakettiği yeri aldığı kanısında mısınız, neden?
Açıkcası burda sanat sadece bir kelime. Sanatçının sanatıyla kurduğu bağlantı çok önemli. Para edip etmemesi veya sanat okullarında ki akademisyenler tarafindan kabul görüp görmemesi kaygısıyla işleri kendinden uzaklaşmaya başladıysa hak ettiği yerden düşüyor demektir. Sanat o sanatçı içindir. Burada mühim olan sanatçının nasıl davrandığıdır. Her tercihede saygım vardır. Herkesin kendi kararıdır.
Ülkemiz üzerinden konuşmak gerekirse akademilerin çok önemli bir yer tuttuğunu düşünüyorum. Türkiye' de akademi denince aklımıza ekollerin gelmesi ve o ekollerin devamlılığı için öğrencilerin özgün işlerine yapılan baskının varlığı, sanatın yerini sarsıyor.
Akademi bilginlerin ve sanatçıların toplanma alanıdır. Bu mantığı uygularsak ve akademileri sadece yaratıcı alanlar olarak bırakırsak Türkiye' de muhteşem bir potansiyel görüyorum. Daha doğrusu bu potansiyeli biliyorum ve ülkemizde sanat konusunda gayet umutluyum.
Bence dünyada her şey çok hızlı ilerliyor. Yapılabilinecek her şey yapıldı dendikten sonra dünyanın her yerinden insanlar üretmeye devam ediyor. Gayet güzel ve gelişen yapay zeka teknolojisiyle sanatın dünyadaki yeri nasıl değişicek çok merak ediyorum. Artık üretmek, yaratmak tekelimizde olmayacak. Bu çok heyecan verici...
-Neticede yapay zekayı ve diğerteknolojileri de üretip geliştiren insan zekası. Sanat Tarihine göz attığımızda pek çok badireyi ustalıkla ve kendine has yöntemlerle aştığını görüyoruz. Sanat dallarının günümüz koşullarında bildiğimiz yedi ana dalda gelişip kabul görmesi mutlak değişmez bir gerçek değil. Yeni dallar eklenip, eski dallar çıkarılabilir. Sizce sanat eğitimi ve bilimi nasıl yapılmalıdır ki her insan kendinden bir şey bulup katılabilsin?
Bence sanatta ve keşifte "hatanın" önemi çok büyük. Hataya bakış açımızın değişmesi gerekiyor. Dediginiz gibi ne badireler atlattık, insanlık olarak. Bir insanın hataları olacak ve onları atlatacak. Bu doğal bir süreçtir.
Sanat eğitiminde kişiyi hatalarıyla rahat bırakmaktan daha iyi bir eğitim göremiyorum. Olduğu gibi zaten öğrenmesi gerekeni içindeki dürtüyle peşinden koşarak kazanacaktır. Bu da bir elemedir. Bırakalım olan olduğu gibi olsun. Biz sadece kullanışlı, açık etkileşim alanları verelim ve hatalarımızın kıymetini bilelim, yeterli...
Bu etkileşim alanları tecrübenin aktarılması için yeterlidir. Hatalar yeni kapılar açacak, yeni sorular getiricek ve engellenemez bir genişleme hareketine dönüsücektir.
-Fakat, dışarda çok hızlı akan ve enerji, güç, zaman, para vs kaybının - zaten çok geride kaldığımız alanlarda daha geri gitmemize sebep olmayacak mı, imkan değerlendirmesi ve planlama yaparken nelere dikkat etmeliyiz?
İlerlemenin bir kuralı yoktur, bir formülüde. Bence ilerleyişin sadece doğalı vardır. Doğal olmayan ilerleme bizi geriye götürecektir. İmkan degerlendirmesinden kastınız nedir?
-Örneğin bizim internet sitesi imkanımız var ve Facebook' alanlarını kullandığımız sanatçılarla diyaloglar gerçekleştiriyoruz. Biriken diyaloglarımızın her birinin içine özellikle projeler koyuyoruz ki okuyanlar istifade edip yararlı işler yapabilsinler. Bu işi yaparken kimseden para istemiyoruz. Sanat fikrinin ve eyleminin toplumda yaygınlaşmasını önemsiyoruz. Bunun dışında sağlık, ekonomik güç, çevre, kontaktlar, ilişkiler, aile, uluslararası bağlar, dayanışmalar, birlikte iş yapabilme, yeni projeler ve işler geliştirirken ihtiyaç duyduğumuz her şeyi daha verimli nasıl kullanmalıyız?
Burada güçlü karakterler, söz söyleyebilecek cesur bireyler olmak önemlidir. Hata yapmaktan korkmadan sürekli denemek ve kendin için, toplum için çabalamak. Burada yaptığınız şey harikulade, tebrik ediyorum.Taşın altına elinizi koyuyorsunuz.
İhtiyaç duyduğumuz her şeye sahibiz aslında. İş biraz bireysel düzlemde herkesin kendisi için çalışması ve kendinden taşan enerjiyi çevresine yaymasıyla olacak gibi. Daha doğrusu öyle olduğunu görüyoruz. Siz hiç bir maddi getiri beklemeden bunu yaptığınız gibi herkes kendi dertlerinin pesinden gittikçe bizim burada yardımlastığımız gibi herkes birbiriyle yardımlaştığında potansiyellerde giderek artacak. Tabi beklentisiz yaşantılar için bireysel olarak kendi özgürlüğümüz çok önemli yer tutuyor.
-Pekiyi, sizinle olan bu diyaloğumuza nasıl bir proje ekleyelim ki başını sizin çekeceğiniz bir sanata dönüşsün ve okurlar özellikle yararlansın, detaylandırır mısınız?
Sizin projeleriniz var mı, onların arasından mı seçim yapmalıyım?
-Hayır.
Bu DİYALOG tümüyle size ait. Sizin projelerinizi ve katılım taleplerinizi almak isteriz.
Bizim projelerimiz, internet sitemizde bir sayfa ile paylaşılıyor zaten.
Şu anda geliştirmekte olduğum bir kaç proje var aslında üzerinde çok durduğum, içe dönme üzerine. Şu an sunum şekli üzerinde çalışıyorum. Sizinle nasıl paylaşacağımı bilemedim. Action Expression diyebiliriz ismine.
-Demem o ki her diyalogdan, sohbetten, konuşmadan, yazışmadan... eğer istenirse proje çıkarılabilir. Burada öncelikli endişe, acaba projem yıpranır mı, çalınır mı, kaybolur mu, başkaları tarafından yanlış kullanılır mı gibi malesef olumsuzluklar.
Sinema sektöründen bildiğimiz set sırları, senaryo gizleri, ekip gizliliği vb pekçok unsur. Dolayısıyla biz de ip ucu verip okuyucunun çözmesini istiyoruz. Bunun dışında genel olarak adlandırdığımız örneğin Film Platoları Projesi gibi bir isim altında yüzlerce ekip, binlerce çalışan istihdam edileceğinden, imkanı olan birileri alıp projeyi hayata geçirebilirler.
Action Expression adında sanatsal terapi ve grup çalışmaları yapmaktayım. Çalışmalarımda beden farkındalığı, bilinçaltı çalışmaları ve kolektif bilinç üzerinde duruyorum
-Bireysel bir çaba sanırım yani kurs türü, katılımcıların belli bir program dahilinde, ödeme yaparak katıldıkları, süreli, sürekli bir tür terapi.
Evet, tamamen bireysel çabalarımla hipnoz ve hareket disiplinlerin, bilinçaltı çalışmalarıyla birleştirdim. Hem eğlenceli, hem de geliştirici bir program.
-Faydaları nelerdir, program daha nasıl geliştirilebilir?
İlk diyaloglarımızdan birinde; çok sevdiği eşinin ölümünden sonra travmaya yakalanıp aylarca konuşamayan bir kadının, psikoterapisti ile arasında geçenlerin hikayesini yayınlamıştık. "Bana bir boş kağıt ile bir kalem verdi ve çiz dedi. Ne hissediyorsan onu çiz. Daha sonra günden güne açıldım ve konuşmaya başladım".