DİYALOG MÜZESİ

QUANTUM




İnci GADA ile 

 

Sanat görüşümü sormuştunuz, anlatayım: Sanat, insanlığın varoluşundan beri sürekli olarak değişim geçirmektedir. İnsan, sanatla birlikte gelişerek sanatı, kendini ifade etme aracı olarak kullanmaktadır. İnsanlarla iletişimde bazen kelimeler kifayetsiz kalır, onun boşluğunu sanat doldurur.

 

Dış dünya sanatın işi değil bilimin işidir. Içdünyayı akıcı, gözle görülmeyen, elle tutulmayan, ölçülmeyen, ruh dünyasını tanıtmak sanatın işidir. 

 

Sanatçının yaşadığı topluma karşı eleştirisi, onu yok saymak, aşağılamak ve küçültmek için değil tersine o kültürün dayandığı sağlam değerleri ve duruşu hatırlatarak kendine gelmesini sağlamak içindir. 

 

Sanat hissetmek aklın ötesine geçip ortaya bir şey koymaktır. Var olanı taklit etmek değil, bilinmeyeni keşfetmektir. Zekâ, duygu ve elin birleşimiyle, emeğiyle yapılan bir olgudur. Düşündürür, sorgular, renklendirir, birleştirir, umut verir, farklı kılar, cesaretlendirir, tek tip insan şekli isteyen idare sisteminin sinirlerini bozar.

 

Sanat "özne" ile "nesneden" ibaret bir sentezdir. Yani tarz ve uslup...

 

Tabiat canlı fakat ehemmiyetsiz olanı da verir. Sanat ise cansız fakat mühim olanı gösterir. 

Sanatın varlık nedeni tahayyül çünkü insan hayâl edebildiği için sanat var, akledebildiği için değil. Tıpkı gerçeklik gibi aklın da sınırları var, bilimin de. Oysa Tahayyülün sınırları yok, dolayısıyla sanatın da...

 

Hissetmek, kanatlanıp göklere uçmak, daha uçmak ister. Bu yüzden muhafazakar sanat olmaz; sanatın özü gereği olmaz. Tahayyül dizginlenemez, sınırlanamaz, muhafaza edilemez. 

 

Sanatçılar, düşünürler iktidara rağmen yaşamak, hukukla, ahlâkla, iktidarla karşı karşıya gelmeden var olmayı beceremezler. 

 

ATA'mizin dediği gibi: "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.

 

Sanatçının ve dolayısıyla sanatın özgürlüğünden, olabildiğince özgür olması gereğinden hareketle, sanat eğitimi ve değerlendirilmesi bağlamında akademi, memurluk, galeri ilişkisi, ideolojik veya dini bağımlılıkları nasıl değerlendirirsiniz?

 

2. Daha dün yayınladığımız bir diyalogda; Diyarbakır'dan 20 yaşında genç bir yazar adayı arkadaş, garsonluk ve simitçilik yaparak yaşadığını, aşık olduktan sonra sanatla tanıştığını, bilgisayar alacak parası olmadığı için para biriktirdiğini ama buna rağmen Atatürk Türkiyesinde zamanı çoktan geçmiş ve sanat üretimi olmayan eski sanatçıların özel ada alacak paralarının olduğunu açıkyüreklilikle yazmıştı. Tabiiki beğeneni de olmadı paylaşanı da Sizce güç, para, sanat, gerçek ilişkisi nasıl kurulur / kurulmalıdır?

 

3. Neonazilerle aranız nasıl, ülkemizde kendine neonazi demeyen ama onlardan farksız ırkçı, seçkinci, grupçu, klikçi, insekt, bir masanın etrafını ancak doldurabilecekken sesleri çok çıkan, sanatla alakasız, gayrimenkul zenginleri ile aranız nasıl?

 

4. Kurgularınızı oluştururken İmaj tercihleriniz ne yöndedir, çağdaş sanat akımları ve sanatçılarından hangilerini sürekli takip ediyorsunuz?

 

5. Gerhard Ricter örneğinden hareketle Asla Gözlerini Kaçırma benzeri sanatçı -özellikle ressam filmlerinden hangilerini ısrarla önerirsiniz?

 

YANITLAR

 

Maalesef günümüzde düzeysiz, niteliksiz bir çok insana "sanatçı" ve bunların ortaya koyduğu şeylere de"sanat" deniyor. 

 

Sanat yapıtı uzun bir olgunlaşma ürünüdür. Bize yeni bir masaj geçirmektedir. Kalıcı bir mesaj, bir yerden başlayıp, bir başka yere köprü olmalıdır. 

 

Sanat ve ahlâktan bahsederken bir şeyi unutmamak gerekir. Sanatta özgürlük çok önemlidir. Esası olmayan bir takım dini veya başka gerekçelerle sanatın hürriyeti kısıtlandığında  ondan kaliteli bir sanat üretmesi beklenemez. 

 

Sanat ve din arasındaki ilişki çok iyi ayar edilmelidir, o ince çizgi çok iyi korunmalıdır çünkü sanatın propaganda gücü vardır. 

 

Sanatcı, galerici, kolleksiyoncu ilişkileri;

Parasal boyut ve etik estetik boyut...

 

Parasal ilişkide etik ve estetik yoktur. Oysa sanatın varlığı paradan önce gelir, etik ve estetiğe dayanır. 

 

Yaratmak, insanı insan yapan bir özellik. Bakış açısı, sanat ve yaratmak eş anlamlı, para sadece araç ama insanlar için amaç, yaşamak için para kazanmak. 

 

Sanatın sanat için olanı muteberdir, para için olanı değil. Ama sanat yapabilmek için de illaki para gerektirir. 

 

İmaj: Geçmişten geleceğe bir toplum veya toplumu meydana getiren birey, imaj kavramını etkin şekilde kullanmaktadır. Birey kendi öz potansiyelini kültürü ve değerini etkili kılmak ve onda kalıcı başarı olmak amacıyla İmaj oluşturmaya çalışmaktadır. Sosyal medya büyük bir güç, bunun üzerinden kişi hakkında elde edilen izlenimler kişinin imajını ortaya koymaktadır. 

 

Kişisel "imaj" yönteminim, benim için üç kuralı var. Samimiyet, tutarlılık ve uygunluk. Kişisel imajımızı etkileyen olumlu ve olumsuz faktörler; agresif hal ve tutum, eleştirel bir kişilik, özensiz - bakımsız görüntü, dinleme eksikliği, aşırıya kaçan kendini övme ve kibir.

 

Özenli bir görünüş, güleryüz, empati, ölümlü enerji ise her zaman kazandırır. Güvenilir bir izlenim, bu çok  önemli. En önemlisi işe özgüven sergileyen bir beden dili, dinlediğini hissetiren bir göz teması ve kişisel alanlara saygı.

 

Çağdaş sanat: Birçoğu 1960' larda ortaya çıkmış çağdaş  sanat akımları arasında en popüleri pop Art, foto gerçekçilik, kavramsal sanat ve arazi sanatı. 

 

Günümüzde hiper gerçekçilik ve sokak sanatı da çağdaş sanat akımları arasına dahil ediliyor. 

Çağdaş resim akımları genellikle modern resim olarak tanımlanır. 

 

Modern sanat, aslında başkaldırıdır. Sanayi Devrimi, fotoğraf makinası icadı, peşpeşe ardısıra patlak veren dünya savaşları bunun unsurlarıdır. Sanatçının karşısındaki nesne ile olan münasebeti bu defa optik değil psikolojik yönü ağır basmış bir hesaplaşma hali yaşanır olmuş. 

 

Modern resim sanatı, Van Gogh, Gauguin ve Cezanne ile başlamıştır. Nesneyi doğadaki şekil ve renklerinden bağımsız resmetme bu üç ressam ile olmuştur. 

 

Gerhart Ricter, Alman ressam, soyut sanatı yani sıra fotoğraflar ve camdan şekillere ilgilenmiştir. Ticaretin Abstraktes Bild adlı soyut tablosu 2012' de açık arttırmada 34 milyon dolara satılmıştır. 

 

10 ressam ve 10 film.

 

Özellikle 90 lı yılların başlarında sinema resim sanatına olan ilgisi bir hayli arttırdı. Çoğu ünlü ressamın hayatı sinemaya taşındı. 

 

1) Goyas Ghost (2006)

2) Girl With A Pearl, Earring (2004)

3)  Frida (202) Frida Kahlo

4)  Surviving  Picasso (1996)

5)  Van Gogh:Eternity's Gate(2018)

6)  Little Ashes (2008)

7)  Artemisia (1997)

 :) Pollock (2009)

 9)  The Mill and The Cross (2011)

10)  Renoir(2012)

 

Hepsini görmedim ama gördüğüm kadarıyla Renoir'i öneririm. Modern ressamlardan en çok takip ettiklerim Van Gogh.

 

(8. Numarada çıkan Pollock karşısında ki istek dışı  gelip kondu. Anlıyamadım. Silsem de tekrar geldi isterseniz bunları paylaşmayın!) 

 

Quantum. Bence spontanenin sırrı bu. Sanat bunu asla kaçırmaz Katkılarınız için teşekkür eder saygılarımızı sunarım.

 

SÜRDÜRMEK DİLEĞİYLE

 

Teşekkür ederim. İyi çalışmalar.

 

DİYALOG TÜR II

 

Bu soruları siz de yanıtlayabilirsiniz:

 

(detaylı yanıtlarsanız seviniriz) 

 

1. Sanatçının ve dolayısıyla sanatın özgürlüğünden, olabildiğince özgür olması gereğinden hareketle, sanat eğitimi ve değerlendirilmesi bağlamında akademi, memurluk, galeri ilişkisi, ideolojik veya dini bağımlılıkları nasıl değerlendirirsiniz?

 

2. Daha dün yayınladığımız bir diyalogda; Diyarbakır'dan 20 yaşında genç bir yazar adayı arkadaş, garsonluk ve simitçilik yaparak yaşadığını, aşık olduktan sonra sanatla tanıştığını, bilgisayar alacak parası olmadığı için para biriktirdiğini ama buna rağmen Atatürk Türkiyesinde zamanı çoktan geçmiş ve sanat üretimi olmayan eski sanatçıların özel ada alacak paralarının olduğunu açıkyüreklilikle yazmıştı. Tabiiki beğeneni de olmadı paylaşanı da Sizce güç, para, sanat, gerçek ilişkisi nasıl kurulur / kurulmalıdır?

 

3. Neonazilerle aranız nasıl, ülkemizde kendine neonazi demeyen ama onlardan farksız ırkçı, seçkinci, grupçu, klikçi, insekt, bir masanın etrafını ancak doldurabilecekken sesleri çok çıkan, sanatla alakasız, gayrimenkul zenginleri ile aranız nasıl?

 

4. Kurgularınızı oluştururken İmaj tercihleriniz ne yöndedir, çağdaş sanat akımları ve sanatçılarından hangilerini sürekli takip ediyorsunuz?

 

5. Gerhard Ricter örneğinden hareketle Asla Gözlerini Kaçırma benzeri sanatçı -özellikle ressam filmlerinden hangilerini ısrarla önerirsiniz?

 

YANITLAR

 

Seyfettin ÜNLÜ: 

1. Zenginden sanatçı olmaz.  Sanat fukara oluşun özgüveninden doğar. Ada vs alan tipler ilgim dışında. Soytarılık ada alacak parayı buldurur. 

 

2 ve 3: Seçkinci oluş farklı bir şey de sanat da köylü oluştan doğamaz. Seçkincilik de kendi gettosuna kapanıştır olsun, onlar da gölge etmesinler yeter 

 

4. Şiir ve simgesel çağrışımlar dünyama yakın bulduğum için Ergin İnan' ı takip ederim. 

 

5. Ressam filmi değil de Meşa Selimoviç'in ünlü romanı Derviş ve Ölüm' ün filmini tavsiye edeyim.

_____________

 

Neriman SAİROĞLU:
Merhabalar,                             

Sanat tek başına yapılır ama topluma ulaşması üç öge gerektirir. Sağlam bir saçayağı; sanatçı, kolleksıyoner ve sanat sunan ve satan kurumlar ile bunları destekleyen - eğitim  toplumsal kültürün sanatı absorbe etmesi v.s

 

Bunlardan birindeki zaafıyet hepsini çökertir.

 

Ada satın alanlar falan filan bunlar bence şayia, varsa da iyi bir şey. 

 

Sanat alıcı kitlesi çok küçük galerici riske girmeden daha önce sattıklarının işlerine öncelik tanıyor. Bu da çok satan bir gurup oluşturuyor.

 

Gayrimenkul zenginlerine ben ulaşamadım. Onlara da hitap edeceğimi zannetmiyorum. 

 

Kolaj çalışıyorum genellikle. Aradığım etkilerin peşindeyim. Duvarda asılan işimin ruhumun bır penceresi olduğunu hiç unutmam.

 

Takip ettiğim sanatçılar: Lucien Freund,  Ansel Kiefer ve Jeny İngılız - Kadın bedenini  konu eden bir sanatçı.

__________

 

Erkan YAZARGAN: Sanatın herhangi bir dalında faaliyet yürüten ve kendine sanatçı diyen herkes sanatçıdır fakat bu yaklaşımın üstünde sanat üreten insana sanatçı dediğimiz andan itibaren kriterler belirginleşip ortaya dökülmeye başlar. İkinci yaklaşımda kendi ayaklarının üzerinde duramayan, başkaya muhtaç hiç kimseden sanat beklemeyiz onlar icracı, yorumcu, kopyacı, taklitçi, ezberci veya memurlar arasına girerler. Yirmi yaşındaki bir gençten de bu bağlamda sanat beklemek hata olur fakat durum tespitleri ve ortalama alınırken fikir vereceğinden planlamalara etki eder. Neonazilik meselesi Almanlara has bir durum değil insan denen varlığın yaklaşımına ait olduğundan ve bu hareketin en iyi göstergesi Neonazilik olduğundan bizdeki bazılarının hatta çoğunun yaklaşımı tıpkının aynıdır. Aralarında en küçük bir fark yoktur. Film önerilerine gelince tümü değil ama çoğu sanatçı yaşamlarını konu alan seçkim şunlardır:

 

Yalanlar Büyücüsü*

Goya*

Loving Pablo*

Genç Karl Marx*

Gaugien*

Önce Babamı Öldürdüler*

Neruda*

Kurtarıcı - Bolivar*

Tolkien* Ronald

Roden*

Kara Düzen*

You Don't Jack* Kevorkyan

Halk Düşmanı*

Barry Tomson* 

The Two Popes* 

Bir Zamanlar Hollywood' da*

Der Hauptman*

Kardaki Küller*

Mandalinalar*

Elizabeth* 

Felaket Sanatçı

Leinging Kingler, Mad to Be*

Lincoln* 

Anime Nere*

Mr. Turner* J.W.   

Red Joan* Casus Nine 

Dolemit ist Mein Name*

John Callahan*

Van Gogh*

Marie Kruyer*

Stewe Jobs

King George 

Fake - Köstebek

Büyük Gözler*

Eichman Show*

Özgür Johns Devleti*

Hidden Figures*

Machine Gun Preacher*

Bin Yüzlü Adam

Genius*

Rebel The Rye*

The İnformer

The Lighthaus*

Diğer Boleyn Kızı* Anne

Afterimage*

Hoffe

Becoming Astrid*

Rocketman

Amundsen Roald*

Yuri Gagarin

The Report*

Hustlers*

Walt Before Mickey

The Bird of A Nation* N. Turner

Frida*

Portrait of A Lady on Fire*

Haute Cuisine* Ortanz Labori

Le Daim J. Du Jarden

The Post* Washington Post

Maleficent II

Ford V. Ferrari *

Jojo Rabbit

Whitney D

Pad Man*

Amerika' nın En Nefret Kadını*

Victoria and Abdul*

Mollys Game*

DalidaFi

Özgürlüğün Şarkısı*

BBC Van GoVeronica

 Guerin*

Herkes Biliyor *

Harriet*

Kaldırım Serçesi* Edit Piaf

İnci Küpeli Kız*

Trainspotting

Madame Bovary

Ich und Kaminski*

Mona Lisa Smile

Mary Shalley*

Dovlatov*

Mrs Lowry & Son*

Manifesto*

Köpekdişi*

Mozarts Sister*

David Copperfield*

Asla Gözlerini Kaçırma*

Copying Bethoven*

The Devil Violinist*

Hamilton

Der Untergang Çöküş*

Nürnberg Mahkemesi*

The Song of Names*

About Kevin*

Mr. Jones*

Bandonun Ziyareti*

Tesla*

Mulan*

Vita & Virginia 2017*

Mutlu Prens 2018*

____________________

 

Filiz KALKIŞIM ÇOLAK:

1-Sanatçı her koşulda özgün olabilmeli dır, içinde bulunduğu durum kurumsal ya da çevre faktörleri bunu etkilememelidir. Sanat eğitmeni her koşulda tarafsızlık ilkesini gözönünde bulundurmalıdır. Yani inançları hedef alan yücelten ya da yeren fikir ve görüşler beyan etmemelidir. İdeolojik görüşünün etkisiyle eğitim vermemelidir. Örneğin üniversitede ki bir sanatçı akademisyen mümkün olduğunca evrenselliği yakalayabilmeli. Bunu yapmak zor tabi yani ideolojik görüşlerinden kimlik kişilik değerlerinden sıyrılıp tarafsızlık ilkesiyle hareket etmesi kolay değildir sanatçının. Zaten şartlar sanatçının özgürlüğünü baskılar sanatçıyı  kısıtlar. Ancak her koşulda evrenselliği göz önünde bulundurmalı. Mesela ideolojik fikirleriyle bağdaşan ya da çatışan kişiler çözümlemelerinde örnek olmamalıdır. Özgün eserleri sanatçıları yansıtan örneklemleri sunabilmelidir. Öyle ki her yeni gelecek olan kuşak eserden kendi dönemine ait izler bulmalı. Lakin net olarak şunu söyleyebilirim şartlar bağlılıklar sanatçıyı kısıtlar baskılar ve eserde özgünlüğü yakalamasını zorlaştırır... Memursa da eser verirken zorlanır serbest çalışırkende sanatçı. Her şeyden önce demokrat bir yönetim anlayışının olduğu bir ülkede sanatçılar ancak özgür hissedebilir ve özgün eserler verebilirler. Tepenizde baskıcı dayatmacı bir yönetim anlayışı varken hiçbir şeye bağlı olmasanız da siz her bağlamda eli kolu bağlısınızdır...

 

2- Para tabi lazım ancak dengeler fikir ahbaplıkları doğrultusunda kuruluyor. Bizim ülkemizde özetle böyle. Çok iyi bir sanatçı olabilirsin ancak onlarla yürür onaları desteklersen seni arlarına alabilirler. Ayrıca güç dediğimiz şey para da değil bu ülkede. Bu ülkede gerçek sanatçı korunmuyor. Ülkene kendi milletine ne kadar ters düşersen o kadar pohpohlanıyorsun reklamın yapılıyor, medya zaten hain olduğu için kişiyi ön plana çıkartmada üstüne düşenin fazlasını yapıyor. Ne oluyor kişi isim yapıyor bilemeyen yeni yetişen kuşak örneğin atıyorum ilk okuyacağı kitabı o isimlerden seçiyor. Saçmalıklarla dolu olan sözde bir eser yok satıyor. Ancak evrensellik ilkesiyle hareket eden nadide eserler sanatçılar arka plana itiliyor ve değerleri bilinemiyor. Birilerinin sanatçısı oluyorlar aslında arkalarındaki güç dediğimiz şey ülkeyi bölmek isteyen içteki ve dıştaki sömürüleri. Özetle sanatçı olmak zordur. Bu dengeler ancak demokrasiyle değişir. Diğer türlü ne yazıkki gerçek sanatçı yaşarken hakettiği değeri göremez. Şu da bir gerçek ki onlar sanatçı olarak önünde herkesin efendim onları yıldırmaya dahi çalışanların saygıyla eğildiği değerledir. Özetle güç dediğimiz şey siyasetle oluyor maymunluk yapacaksın her döneme oynayacaksın. Nemalanacaksın. Bu bizim ülkemizde böyle. Gerçek sanatçılar hep fakirlik içindeler baskı altındalar. Bu dengelerin değişmesi eğitimle ancak mümkündür. Nesli aileden dahi başlayarak eğitebilirsek eğitim reformaları yapabilirsek o zaman her şey düzelir demokrasi gelir. Sanat ve sanatçı hakettiği değeri görür.

 

3-Biz kapitalizmi Amerika'da Avrupa'da arıyoruz ya; ha işte bu en büyük hatamız! Çünkü sömürü tepemizde ve kendi halkına nefes aldırmayan bir anlayışta. Haliyle o zenginler efendi biz köleyiz. Nice üniversite mezunlarını onlara köle ettiler. Asgari ücrete talim. Üstelik ülkede onların varlığı sebebiyle çalışan yoksul denen bir kesim çığ gibi büyüyor. Kanemici soysuzlar hainler hepsi. Kendinden olamayana yaşama hakkı tanımayan kuduzlar...

 

4- İzlenimcilik oldukça etkilendiğim akımların başını çekmekle birlikte sürrealizmi de seviyorum. Nesnelerin bende bıraktığı etkiyi yazmayı seviyorum. Bunları resimde de seviyorum. Picasso'nun Kübizmde ki eserlerini de çok seviyorum, Van Gogh'un empresyonizm anlayışını da. İşte bu evrensellik. Zaten eser özgünse temsil ettiği akım hangisi olursa olsun genel anlamda beni etkiliyor.. Şiirde Nazım Hikmet'e aşığım. Örneğin Picasso'nun Avignonlu Kızlar(Genelev) tablosunun o zamanlardan bugüne gelmesinde ki sır çok önemli.  Şiirde örnek aldığım isimler arasında Yahya Kemal Beyatlı yine en başı çeken isimler arasında. Mesela İzlenimcilik beni çok çekiyor olsa da ( Ahmet Haşim eserleri ) neoklasizm etkisiyle eserler veren Beyatlı'da benim hayran kaldığım isim. Edebiyatta sadece bir akıma bağlı kalmak ya da bir kaç isimi takip etmek de yetmiyor. Dünyaya açıldığımızda Victor Hugo yine en beğendiğim yazar şairler arasında. Resimde yine Valegov efendim İtalyan besteci Ennino Morricone 'den Joaguin Rodrigo 'ya Farid Farjad' a kadar çok etkisinde kaldığım isimler var.

 

5- Frida şahane bir filmdi.Yine Sonsuzluğun Kapısında filmi etkileyiciydi.

 

Sevgilerimle


Merhaba,

Sanat yoluyla bağlantılar kurmayı kendi yaşamınızdan örneklerle anlatır mısınız?


DİYALOG SANAT


SEMRİN ŞAHİN: Sanat hayatımın merkezinde.


Sürekli okuma ve yazma edimi üzerine yogunlaşıyorum. Bu esnada hoş tesadüflerle karşılaşıyorum, şu an olduğu gibi sanatın hayatıma kattığı güzel insanlar oluyor... Çetin Tokay bu isimlerden biri. İlk kitabım çıktığında alıp okumuş ve bana düşüncelerini yazmıştı. O günden beri harika bir dostluk içerisindeyiz. Sayamayacağım kadar çok yazar ve sanatçıyla bağlantı halindeyim.


Sanat birlik olunca ayrı kulvarlarda da olsanız besleyici.


RAGIP BULUÇ: Aristo 'dan beri mimarlığı  6 sanat dalından biri olarak görüyorsanız cevabı biliyorsunuz demektir.


Ayrıca Mimar Sinan'ın  "mimarlık en zor sanattır" sözüne tamamen katılıyorum.


Mimarlığın ARTIK bir sanat dalı olmaktan çıkıp bilim dalı olduğu düşüncesine ne dersiniz?


Rasyonalizmin ve fonksyonalizmin zirveye ulaştığı yıllarda böyle düşünenler oldu fakat 1970' li yıllarda başlayan post modernizm bu tip düşünceleri çöpe attı.


Artık yeni barokçular, romantikler ve saire söz konusu.


Türk entellektüellerinin mimarlıktan bu kadar kopuk oluşlarını anlayabilmem mümkün değil.


Samiyetle soruyorum kitaplığınızda kaç mimarlık kitabı var? Siz de lütfen çevrenizdeki aydınlara bu soruyu sorun. Eminim samimi verilen cevaplar sizi şaşırtmayacaktır. Sevgilerimle.


Akıllı şehirler oluşturulurken mimarlık temeli gözardı edilebilir mi ve mimarlığın bilim olmasının ne gibi zararları olabilir..?


E = mc2 gibi başımıza patlayabilir. İnsan ve kültürün elle tutulamayan değerlerini (intengible) formüllere sığdırmaya çalışırsak ileri kalmış ülkeler gibi ileri kalmış şehirler yaratabiliriz.


İNAN SOYLU: Ben kendim Tunceli'nin Hozat ilçesinde ikamet ediyorum. Aynı zamanda doğma büyüme buralıyım. Öğretmenim ve  kendi okulumda idarecilik yapıyorum.


Bulunduğum ilçe 5 bin nüfuslu küçük bir yer. Bir ucundan bir ucuna 10 dakida yürüyerek gezebileceginiz kadar küçük.


Branşım Resim fakat sanat alanında profesyonel olarak son iki yıldır bazı çalışmalar hasbelkader yapamaya başladım. Sanat dünyasına girdikten sonra bu kısa zamanda dünyanın her yerinden bir çok kişi ile tanışma fırsatı buldum hatta sergilere, festivallere katıldım. En son İtalya'nın  Fabriano kentindeki Aquarelle Festivaline katıldım. Orada 70 ülkeden aynı amaç için toplanmış, kendiniz gibi sanat ile uğraşan yaklaşık bin kişinin katıldığı böyle bir etkinliğe dahil olup,(bunlardan bazıları alanında başarısı kanıtlanmış master / usta sanatçılar), bu insanlarla birebir iletişim kurma fırsatı buldum.


Yazının başında belirttiğim Hozat ilçesinde normal sıradan bir insan olarak hayatıma devam ederken, sanat ile birlikte dünyanın bir çok köşesinden insan ile iletişim kurup, kendi alanında paylaşımlar yapabiliyor olmak kendime olan güvenimi yenilememe ve hayata dair yeni umutlar yeşertmemi de sağladı.


Sanat ile iletişim kurduğunuzda dünya ile  ortak bir dil konuyorsunuz. İnsanlar sizi din, dil, ırkınıza göre değil, yaptığınız işe göre değerlendiriyor.


Yaptığınız işle bir yerde olmak kadar mutluluk verici bir duygu olamaz. Tek kaygınız daha nasıl iyi olabilirim oluyor....


BETÜL KATIGÖZ: Merhaba, selamlar.


Ne kadar güzel bir soru: Sanat yoluyla bağlantılar kurmak. İnsanla, doğayla, dünya ile ve kendim ile bağlantı kurmak. Tabi ki anlatmak isterim. Nasıl olsun dilersiniz?


-En başından başlayalım dilerseniz; kendinizden, yakın çevrenizden, arkadaşlarınızdan, tanımadıklarınızdan sıralamasıyla devam edelim dilerseniz…

NESRİN ERCAN:


Merhaba...

Sanatı sanat için mi yoksa toplum için mi? yapıyorsun diye klasik bir söylem  vardır. Ben sanatı sanat için yaptım toplum anlamadı. Toplum icin yaptım sanat camiası anlamadı. Şimdi sadece kendim için yapıyorum. Anlaşılmak gibi bir derdim yok. Mutluyum.


Anlaşılmayla ilgili bir soru değildi. Bağlantıları irdelemeye çalışıyoruz.


Geçenlerde Bursa' dan bir sanatcı arkadaşım  Kazakistan' da gerçeklesecek uluslararası kapsamlı bir çalıstaya katılmamı istedi. Organize eden bayan Koreliymiş.  Telefon numarası verdi, görüş diye. Görüşeyim ama nasıl anlaşacam bayanla ve katılım süresi çok azdı. Zamanda sınırlı olduğu için ve dil sıkıntısı olduğu için stres yapmak istemedim ve aramadım.


Yani bu tür uluslararası etkinliklerde dil  en önemli sorun...


Kendi ofisiniz ve yabancı dil bilen çalışanlarınız yok mu?

BAKSEN ÇELİKER: Kendim için  yaptığım en özel ve güzel olan; mekan, ortam ve insanlarla beni  buluşturan mucizevi iksir bu bağlantılar bence.


Yaşadığımı, nefes aldığımı bana gösteren, amaçladığım  nirvanalarımın kapılarına köprüdür bu bağlantılar. Paris sergimize Gazi Üniversitesi' nden Nuran Say ve birçok özgün  insanlar... Efelerin Ressamı Mustafa Ali Kasap üstadım, Üniversiteden hocalarım özellikle Adem Genç, Zürih sergisinden bir çok adını sayamadığım  sanat ruhuyla hayatına yön veren canlar, İstanbul dan Memiş hocam ve birçok adını sayamadığım üstadlar, Ankara' dan Derya Saatçi, Funda Tümer vb. birçok aynı çerçeveden bakıp küçük nüanslardan büyük mutluluklar bulan güzel insanlar...


Kısaca sanat nefestir.


ŞENAY LÜLE: Merhaba Erkan Bey... Bu güzel sorunuza kısa da olsa yanıt vermek istiyorum. Benimle iletişime geçmek isteyen herkes öncelikle sanatın herhangi bir dalıyla ilgileniyor olmalı. Yoksa arkadaşlık yaptığım insanlarla bir müddet sonra paylaşacak bir şey bulamıyor ve sıkılıyorum. Mesela Geçen yıl "birgrupinsan" sanat platformunun kurucusuyla tesadüfen tanıştım. Hemen hemen güzel bir dostluğun pekiştiği zaman diliminde keyifle sanat sohbetleri yaptığım, sanatın sorunlarını tartıştığım hatta günlük sıkıntılarımı dahi anlatabildiğim değerli bir dosta sahip oldum. Bir çok ressam, heykeltıraş, yazar, küratör, galerici, şair ve mimar hem okul yıllarımdan hem de süregelen sanat yaşamımın herhangi bir zamanında  karşılaşarak alma ve verme dengesine dayanan ve daima birbirimizi besleyerek, geliştirerek ve eleştirerek olışturduğum bu iletişimler benim en sağlam desteğimdir.

GÜL ZEYNEP KARADUT: Yaşıyorum İŞTE, tüm bedenim ve ruhum sanatla dış dünyaya bağlanıyor. Dostlarım, ilgi odaklarım, boş zamanlarım, dolu zamanlarım, gezmelerim, dinlenmelerim, dedikodularım, nefretlerim, hayranlıklarım, kıskançlıklarım hep sanatla ilgili...benim değil de, karşımdakinin benimle bağ kurması için sanatı kullanması gerekiyor sanırım...??

ERKAN KANTARCI: Kendimle, yakın çevremle, dostlarımla, tanımayıp tanistiklarimla yakınlık kurabilmek için sanatçı ruha sahip olması gibi bir kriterim yoktu aslında yakın zamana değin. Ama hayatın yaşanmışliklari aslında böyle kriteri bize mecbur kılıyor. O bağlantıyı saglayamadiginiz bireylerle yapilanlar her türlü eylem burun kuru ve yavan gelmeye başlıyor bir süre sonra. Dolayısıyla sanatçı naifligine sahip bireylerin umuda dair bağlantılari yine sanatçı ruhlardan geçiyor. Bir öğretmen olarak ben de genç kardeşlerime sanatın her dalıni sevdirmeye özen gösteriyorum. Siir, öykü, resim, mimari, tiyatro alanlarında elimden geldiğince yol gösterici olmaya gayret ediyorum. Bunların meyveleri de çok lezzetli oluyor.

Güzel sorunuz için teşekkür ederim.


Sevgiyle sanatla ve şiirle kaliniz.


MELTEM YEYEN BİLGİN: Sanat insan yaşamının bir parçası. Sanat yoluyla gecmişle bağlantı kurulabilinecegi gibi günümüzü de  ifade edilebiliriz.


Sanat ilk insanlar birbirleriyle iletisim kurma araciydi. Duvarlara yaptiklari çizimler  ilkel insanlarin kendilerini anlatma çabasiydi. Bu sayede onlarin ritüelleri hakkinda bilgi sahibi olabiliyorduk.


Daha sonraki dönemlerde konusma ve diller ortaya cikip  gelisimleri hizlandikca Sanatta hayatlarinin parçasi olmaya devam etmis ve gelisimini sürdürmüştür.


Sanat ne için yapilmistir veya yapilmalidir? Sorusu tarih boyunca hep anladilmaya çalisilan irdelenen bir konu olmuştur. Uzun tartismalar gerektirir.


Yüzyillar boyunca süregelen nice uygarliklar (Çin, Hint, Mezopotamya, MIsir, Anadolu, Roma, Yunan, Hellen ve bunun gibi daha pekcoklari) bilgi birikimleri sonucunda kendine has kültür ve medeniyetler ve sanat anlayislari  ortaya koymuslardir ve ayni zamanda birbirlerinden etkilenerekte ortaya evrensel kültür unsurlari ortaya cikmistir ki bu halende süregelmekte Sanatin gelisimi devam etmektedir. Her ne kadar eski Sanat eserlerine hayran kalsakta günümüzde olusturulan sanat anlayisinin bu birikimler üzerine kuruldugunu, kurulmasi gerektigini düsünmeden edemiyorum.


Kendi yasamimdan örnek vermem gerekirse: Tarihçiyim ve Geleneksel Sanatlarla uğraşıyorum. Beş yil Çini ve 3 yil Minyatür egitimi aldim ve egitimlerime halende devam ediyorum.


Sanatin çikis noktasi gecmisi iyi incelemek analiz etmekten geciyor  o sebeple Gelenekselden başladım. Su an Suluboya egitimi alıyorum, ayni zamanda Geleneksel Çini Egitimi veriyorum. Geleneksel ve Modern Cagdas yaklasimlari takip etmek gecmisi unutmamak , cagdasi takip etmek gelecekte ne yapacagimizi da  saglam bir temel ûzerinde olusturup yapitlarimi Tarihci kimligimle birlikte evrensel bir boyutta ve bir vizyon üzerinde gelistirmek gayesinde calismalarimı devam ettirme gayesindeyim…


HANDAN ZEYTİN: Okulumda tiyatro kulübü öğretmeniyim. Öğrencileri yıl boyunca tiyatro oyunlarına ve operaya götürdüm. İzmirde antik tiyatro gezisi yaptık. Ayrıca ünlü bir oyuncunun okulumuzda oyun sahnelemesine aracılık ettim.


Bu sene çok olumlu dönütler aldım. Öğrencilerden biri devlet tiyatrosunda turneye gelecek bir oyunu gelip bana söyledi ki benim haberim yoktu. Oyun takip etmeye başladılar. Oyun izledikten sonra eleştiri yapıyorlar artık.


Ülkemizde tiyatro gelişiminden memnun musunuz DT özelinde Sanat nasıl özgür hareket edebilir?


DT için söyleyemeyeceğim maalesef. Suya sabuna dokunulmayan, tepki almayacakları, geneli vasat oyunlar çıkıyor. Tiyatro gelişmekte hala.


Yalnız, benim görüşüme göre bilet fiyatları yüksek. O yüzden her kesime hitap etmiyor. Genele yaymak lazım. Ben bundan 2 ay önce Devlet Tiyatrosunda bir oyuna öğrenci götürdüm. Oyun Ara verdiğinde başka bir oyun için bilet almaya koştular. DT' nin bilet fiyatları uygun ama özeller bayağı fazla. İstanbul'dan gelen bir oyun turne diye 90 ₺ oluyor ve herkes bunu karşılayamaz.

NURGÜN ÖZMELEK:


Merhaba,

Kendime ait bir resim dili oluşturmaya çalışıyorum. Her geçen yıl daha iyiye gidiyor. Önemli olan hedefe ulaşmak mı, yoksa yol alırken yaşananlar mı bilmiyorum. Tek bildiğim, ben kendi hikayemi yazarak yol alıyorum!


Son bir iki örnek görebilir miyim?


Bir sürü yarım var. Onları temmuza kadar toparlayıp, biraz ara vericem…


Çeşitli farklılıklar olabilir. Sonuncu peyzaj soyutlaması gibi... Kontrast renkler dikkat çekici... bir evvel ki, Miro vari sürreel...


3 ve 2 numarayı çok sevdim. İlk fotodaki 2 resim expresyonist bir yaklaşım aynı zamanda rastgelelik (akış vs) içeriyor. 3 numaranın enerjisi çok yüksek! Amerikan soyut ekspresyonistleri gibi...


2 numarada baştan soyut başlayıp, sonradan içinde biçim aramış gibi...


Renk ton düzleminde ilerlerken, çizgiyi aşmak veya kadrajın / tualin içine hapsolmamak bir resimle mümkün olabilir mi, değilse ressamın birden çok tablosunu bir çerçevede mi biriktirmek gerekir?


Sanatta kurallar aşılmak içindir... Önemli olan ressamın kendine ait özgün bir dil oluşturabilmesi...


Parmakizi gibidir der bazısı, katılır mısınız?

Öyleyse fazla zorlanmaya gerek olmamalı!


Resim ressamın parmak izi gibidir deyince, kimisi “ne kolaymış” diye düşünebilir. Oysa o iz o kadar biriciktir ki, başka kimseninkine benzemez! İçinde, bir ömrün yaşanmışlıklarını, belki coşkularını, belki hüzünlerini barındırır.


Öğreticilerin sürekli bilindik yöntemlerle öğrencilerinin zaten varolan yeteneklerini yokedip mahvettiklerini düşündükçe sizi de bir hüzün kaplıyor mu?


Resim eğitimi sırasında öğrenilen kuralları, eğitim bittikten sonra ressam kendi tercihleri ve öncelikleri doğrultusunda uygulamakta serbesttir. Bazı öğretilere sıkı sıkıya sarılırken, kimilerini gözardı edebilir.


Çok zor bir süreç. Oysa en başından imkanı olsa ve kendisi öğrenip gelişse çok daha farklı ve sanatsal şeyler üretirdi kanısındayım. Heleki günümüzdeki gibi ulaşımın hiç olmadığı kadar kolay olduğu bir zamanda.


Cesaret edemiyoruz sanırım…


Ben 10 yıl alaylı olarak resim yaptıktan sonra Güzel Sanatlar Üniversitesi resim bölümünde okudum. Sanatın bütün dallarında var olabilmek için adanmışlık önemli.. sebat, çalışma, disiplin vazgeçilmez koşullar... Ama bir o kadar önemli başka birşey var, o da birey olabilmek ve kendini ifade edebilmek... Ben ilham gelmesini bekleyenlerden değilim. Çalışmanın ve  üretmenin esas olduğuna inanıyorum.


Sanat sayesinde birey olmanın önemini kavradığımıza göre; dünya sorunlar yumağında gelişmiş, gelişmemiş, az gelişmiş, gelişmekte olanları da aynı kriterlerle anlayıp ona göre davranma biçim ve sistemleri geliştiyoruz. Bunca gelişmişlikten sonra elimizde imkanlar varken neden gelilmemişliği tercih edelimki, burada açık bir durum mevcut.

O halde, yaygınlaştırmalı ve kıskanmamalılıyız.


Aksi bize zarar.


Evet, Gombrich' in de dediği gibi, “İlk insan da bir sanatçıydı!”. O zaman üretmeye devam zira varoluşumuzun travmasını bize unutturacak tek olgu sanat!

MUSTAFA EMİN PALAZ:


Sanat sanirim hayatimin her seyinde etkisi olan temel dinamik.


Zaten sanirim ozturkcesi andırı demekti, hayati anlamaya calisirken olanin andirildigi sanat urunu ne ise ondan yararlandim.


Tek bir saatin tiktak'lari uzerinden 5 dakikalik bir beste tasarlamistim, tamamen benim duyabilecegim bir beste olmustu, sanat da hayat da subjektif diyebilirim.


Keza begendigim muziklerin notalari arasinda belli belirsiz bir matematik tespit etmistim, yazilimlar icinde de bu frekansi merak ediyordum, derken yapay zeka ile kendiliginden olusan muzik projeleriyle tanistim.


Bazi tablolar benim dillendiremedigim kavramlari somutlastirabiliyor, bazi tablolar icimde kirilimlar yapiyor, sayfalarca dolusu kitaplardan daha cok sey anlatabiliyor.

Bir filmi daha nitelikli izlemeye calisirken gelistirdigim elestirel bakis açısı sayesinde bugun kaos yonetimi uzerine calisiyorum mesela, tipki bir sahneyi izlerken ses goruntu uyumu, sinematagofrafi, senaryo oyunculuk tutarliligi, senaryonun ic ahengi, ışık secimi, oyunculuk becerileri... Gibi farkli katmanlari incelerken bugun de isletmeleri tek gorusmede personel uyumundan hedef sadakatine, performans degerlendirmeden sektorel pozisyonlarina vs sayisiz katmanda (layer) inceleyebiliyorum ve bu bana haftalar, hatta aylar kazandirabiliyor.


Ben bu gozlem surecine zaman boyutu da kazandirdim, yani gozlemledigim ekibin 3-6 ay sonrasi gibi cok kisa vadede nasil bir gelecek yaşayacağını nokta atisi tespit edebiliyorum, sanirim bu da senaryo okuma becerisinden geldi.


İlgilendigim sanatlarin hayatima etkisiyle acayim:  Mesela didgeridoo ufluyorum, aborijin calgisi. Bu bana muazzam bir diyafram gucu verdi ve mikrofonsuz seminer verebiliyorum, hitabet becerimde nefesimi kullanma becerisi verdi. Koca paragraflari tek nefesle seslendirebilme, diledigimde es verme vs.


Japon kilici calisiyorum, martial arts diye gecer ve bu sanatin felsefesi sayesinde ic ahenk yaratarak strateji, bildiginiz sert-yumusak kurumsal stratejileri cazibeli sekilde ortaya koyabiliyorum.


Sık aklimda olan bir dinamik, hayatimda ilk kez soruldu.

 
 




 
  
































 

TUGAY BAŞAR İLE

PANFLÜT

 

Bize sanatınızdan bahseder misiniz?

 

İnsan kendini hayata açınca hediyeler yağıyor. Yalnızca kendine değil, insana güvenmek çok değerli. Sınırsız bir coğrafyada buluyorsun kendini.

 

60 yıl önce bugün, babam seferden dönmüş. 17 Mayıs 1960 Salı 00:20’de Gölcük Askerî Hastanesi’nde doğmuşum. Beni beşiğe koyduklarında babamın Malta’dan getirdiği  ampullü radyo yanıbaşımdaymış. Annem bütün gün müzik dinlermiş. İş yaparken hâlâ şarkı türkü söyler. Babam da bilir de, annemi dinlemeyi sever. 61 yıl önce onu bir görmüş, bir daha iflah olmamış. 

 

18 Mayıs 2020 Pazartesi Mıskâl (Panpipes) yapımına başlıyorum. Sanat alanındaki tek resmî ünvanım Mıskâl Sanatçısı (Panflütist). Mıskâl üfleyene Mıskâlî deniyor. Mıskâlî’yim ben. Mıskâl | Pan Flütü, yani Pan’ın kavalını üflüyorum ben. Çoban kavalı. 17. Yüzyılda Evliya Çelebi'ye göre İstanbul'da 50'den fazla mıskâl üfleyen varmış.   17 kadar mıskâl yapımcısı… Sonra 300 yıl öncesinden başlayarak bu coğrafyadan elini eteğini çekmiş mıskâl ? çeşitli nedenlerle. Oysa 17. Yüzyıl İstanbul’unda en yaygın 5 entsrümandan/çalgıdan biriymiş. Sokakta zurnayla birlikte de çalınırmış, sarayın hareminde cariyeler de üflermiş. Özel derse giderlermiş o dönemin mıskâlî’leri, saray kayıtlarında kaç para ödendiği yazılı. O dönemin tanınmış mıskâlî’si Solakzâde’den sonra giderek gözden düşmüş sarayda. 19. Yüzyılda bir mıskâlî’ye rastladım kayıtlarda. 20. Yüzyılda, 1996 yılına gelene dek kimse yok bildiğim kadarıyla.

 

Sanat duygusunu merak ederiz; nasıl ve neden bu kadar çok çeşit alet üretme gereği duymuş, insanın o saf duyguları hangi sanat dallarına nasıl dönüşmüştür?

 

İnsanlık tarihini anlatmak zorunda kalacağız anlaşılan: İçten gelendir. Sanat duygusu dediniz, içe doğandır. İçe doğduğu gibi içerde yerinde rahat durmayıp dışa taşandır. O yüzden sanatçı bir yanıyla coşku doludur. Tutmaya çalışsa da kendini, kabı dolup dolup taşar. Öbür yanıyla zanaatkardır. İçine doğanı evirip çevirir. Bir hale yola koymak çabasına girişir. O yüzden iki arada bir derededir. Akılla gönül arasında gidip gelir. Uslanır mı? Uslandığı olur. Sonra yeniden yeniden del’lenir, dertlenir, meşrebine göre susup oturup demlenmesini bekler ya da tutamaz kendini yollara düşer. Tabii sanatla uğraşmanın çeşit çeşit yolları var. Ben bunlardan birini tarif ediyorum. 

 

İnsanın kendini ifade etmesi bir ihtiyaçtır. İhtiyaçlar sıralamasında en başta görünmez ama kendini ifade edemeyen insanın diğer ihtiyaçları karşılansa da nafile diyesim var. İnsan anlam arayışındadır (bkn. O şahane kitap, Viktor FRANKL’ın “İnsanın Anlam Arayışı). Hayatına anlam katacak bir şeyler arayıp durur ya da aramaz bulmuştur bulmamıştır, yaşar gider.

 

Neden bu kadar çok alet üretme gereği duymuş? Merak. Merak eden herkes. Çocuk. İlkel sanatçı. Görünür görünmez sade vatandaş, sıradan sandığımız insan. Herkes heybesinde, çıkınında bir güzellikle gelir bu dünyaya. Güzellik olduğu bellidir değildir o ayrı ama her neyse o “paketi açılmamış bir hediye”dir. Hem kendisi, hem de ona verilen.

 

Anlam arayışıyla ilgili bizdeki soru şudur; bundan yüzlerce yıl önce yaşamış, sanatçı diyelim veya filozof, bir insanın o dönemin koşulları, çevre, kendi ruh hali, o an olup bitenler gibi yüzlerce etki ile söylediği veya yaptığı bugün ne kadar anlaşılabilir ki günümüzde yaşayan hatta dizdize konuştuklarımızı bile anlamıyoruz çoğunlukla..? 

Yaşayan sanatçıyı değerlendirmemiz gerekmez mi?

 

Öncelikle sıradan sandığımız insandaki sanatçıya veya filozofa vesaire bakalım. Kendini ifade etmeyen, edemeyen, genellikle dinleyen, belki de kalakalmış insana: Bir çizgisel zaman kronolojik zaman, bir de döngüsel, spiral zaman vardır. 

 

Aşık Veysel'in “Uzun ince bir yoldayım, Gidiyorum gündüz gece” deyişi insanın içine dokunuyorsa, geçmiş zamanda mı kalmıştır, yoksa şimdi yaşayan insanı can evinden vurup, O insanda can mı bulmuştur?

 

“Önem bakışında olsun, baktığın şeyde değil” André GIDE, Dünya Nimetleri (Les Nourritures Terrestres)

 

Yaşayan sanatçı ne demek? O ayrımı tam anlayamadım. Ben kendi uğraştığım şeylerden söz edecek olursam. Öncelikle şunu ifade etmem lazım. Ben geçmişle şimdi ile ya da gelecekle uğraşmıyorum. Ben içime dokunana bakıyorum. Çocukluğumdan beri böyle bu. Belki de ilk kez böylesine açıklıkla ifade ediyorum. Çocukken bir şeyin içime dokunup dokunmadığını kollarımdaki tüylerin ürpermesinden anlardım. İçimle bağlantının koptuğu zamanlarda en hafif deyişi ile hastalandım ben. Bunu yapmam lazım, şunu etmem lazım dönemlerinde. («-ma -me -malı -meli» 1993 yılından beri söylediğim bir şarkının nakaratıdır..) 

 

30 yaşıma kadar söz dinleyen bir çocuktum ben. İnsanın kendini ifade etmesinin sınırı yoktur. Bu dünyadaki çeşitlilik bunu gösteriyor. Yoksa bir tek şarkıyı bir kişi söyler, bir tek müzik aleti olur ve aynı kişi yapar çalar. Geri kalanlar dinlerdi. Oysa, insan aynı enstrümanı, örneğin bağlama, standartlara bağlanmış olsa bile, farklı farklı yapıyor, farklı farklı çalıyor.

 

Siz çeşitten, farkdan, türlerden bahsettiniz ben de yanlış anladım ve Tugay Başar; "farklı olsa da birdir" dediydi diye alıp aktardım diyelim. Daha dün söylediğim bir şiirde "gelin birlikte ağlayalım" dediğimde; "bana ağlayalım" şeklinde algılanıyor oysa ben kendim söyledim ve "bana değil, yaşamın farkında olmayanlara ağlayalım" dedim. Akademinin araştırmalarını ölmüşler üzerinden yapması kolaycılığı gibi, şuan sizinle diyaloğumuz kanlı, canlı yaşayanlarla / yaşayanlara konuşmak ve onları doğru anlamak gerekmez mi, belki de tüm bu yanlışlıkların / aksaklıkların sebebi budur, birileri atıyor / sallıyor olabilir? Bu diyaloğu bile insanların çoğunun yanlış anlayacağından eminim.

 

Ben uzun yıllar beni anlasınlar diye uğraştım. Söze dökülünce anlaşılmaz olan sese dökülünce hissedilir oluyor. (Bkn. ‘Yolun Kıyısında’ müzik albümü, Tugay BAŞAR) Buradan da şöyle bir sonuç çıkmıyor mu? Hissedilir duyulur olan anlaşılmasa da, dokunabiliyor, içe dokunabiliyor. 

 

Bu arada doğru anlamak deyince iş çetrefilleşiyor. Doğru-yanlış ikilemi üzerinden bir yere gidebiliriz tabii. Doğruları heybemize doldurduğumuzla kalır ve yanlış saydıklarımızı dışarıda bırakırız. Oysa dünya bir bütün. Ayın hallerine bakacak olursak, ay yalnızca dolunayda mı bütündür, tamamdır, Hilal iken mi eksiktir? Yarım ay, yarısı karanlıkta diye, biz görmüyoruz diye tamam değil midir?

 

Yalnızca dolunayı seversek, doğrudur dersek; ayın öbür halleri ağlamaz mı, küsmez mi, sinirlenmez mi, bu insan “niye bütün hallerimi fark etmiyor” diye! Ayı ‘yok’luğunda da görmeye niyet edelim diyelim..

 

İkinci sorunuzda “sanat duygusu” dediniz. İçindeki duyguları kırk kilit altına alıp, kör kuyulara atmış insanın da gönül telini titretecek bir ses, bir renk, bir hareket, bir şekil, bir nesne, bir insan, bir söz bulunur elbet.

 

Genelleme ve yüzeysellikle ilgili belirtmek istedikleriniz nelerdir?

 

Genellemeye varabilmek için parça olarak baktıklarımızın ilişkilerinin farkında olmakta fayda var. Her bir parçanın, parça olarak gördüğümüzün, bir diğer parça veya parçalarla aynı ve/veya farklı ilişkileri var. Bakmakla görmek ilişkisi giriyor devreye burada. Ve kim bakıyor? Bakan kim? Ve bakarken acaba ne halde? Baktığı şeye olduğu gibi mi bakıyor, yoksa kendinde olan duygular, düşünceler karmaşığından bir şeyler mi yansıtıyor baktığına, gördüğüne? Örneğin masallarda türlü çeşit mahlukat bulunur. Hayvanlar da çeşitli kimliklerle çıkar karşımıza. Zavallı cırcır böceği doğum sancısı çekerken, onu şarkı söylemekle itham edip, karıncayı çalışkan saymak insandan başka kimin aklına gelir!? İnsan, kendindekini doğaya, doğadaki varlıklara yansıtmaktan vazgeçmelidir. Benimki şimdilik bir temenni, bir dilek olarak kalıyor.

 

[Ancak]

Benim seçimim ‘Kendinden Kendine’ giden yoldur. 18 yıl önce Türkiye'de Beden Perküsyonu’nu (ing. body Percussion) ‘Kendin Kendini Çal’ diye adlandırmamızın (ki bu adlandırmayı sevgili Rana SEY ULUÇ yapmıştır) nedeni budur. Yıllar sonra anladım ‘Kendin Kendini Çal’ın ne demek /topluluklar çıktı ortaya.

 

Yüzeysellik konusu insanın dikkatini neye, kime yönelttiğiyle ilgilidir. Dikkatimiz daha çok dışarıda kaldıkça, yüzeydeki olan bitenle ya da derindeki konularla yüzeysel bir biçimde uğraşıyor olacağız. Yüzeysellikle ancak İçten Yaşamak ile başedilebilir (bkn. İÇTEN YAŞAMAK--Yoga Yaklaşımıyla Psikolojik Sağlık ve Gelişim, Sri Aurobindo ve Anne). Tabii ki içten yaşamanın yolu bir yerlere ya da kendimize kapanıp kalmak değildir. Birlikte yaşarken kendinde kalmak daha anlamlı olsa gerek. Böylelikle dışarıda fırtına varken sakin kalmak mümkün olabilir. Özetle fırtına suyun yüzeyini dalgalandırabilir, oysa okyanusun dibi sakindir.

 

Katkılarınız için teşekkür eder saygılarımızı sunarım.

 

Rica ederim ?

 

Ben de teşekkür ederim tek bir konuya bu denli odaklanmamı sağladığınız için.

 

?

 


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol