DİYALOG MÜZESİ

SANATÇIYI ANLAMAK



365. DİYALOG (DİYALOG TÜR İKİ, SAYI: 14)


Sanatı ve sanatçıyı anlamak nedir, anlamadan yapılan yorumları maksatlı bulur musunuz? (ArtCRITICS)

Süheyla Akman: Insanlar anladıkları şeylere yorum yapmalılar. Nezaketle doğru olanı anlatmaya çalışırım. Kişisine göre farklı davranabilirim, zekası azsa gülümser geçerim.

Erkan Yazargan Anlamak ve mana âlemi başlıbaşına çok derin bir mevzû olmasına rağmen sanatı ve sanatçıyı anlayabilmenin erdem olduğunu savunan büyük insanlar / filozoflar ömürleri boyunca bu düşüncelerini savunmuşlardır.

Tanımlanamazlığın hayat bulduğu yerdir mâna âlemi ve burada herkes nasibine düşeni alır. Mistik hezeyanlar aleminden çıkmanın tek yolu aslında ters gibi görünse de anlam bilgisine sahip olmaktır. Kelime dediğimiz ses bütünleri her milletin kültür köklerinden süzülüp gelir ve işte anlamları ifade etmeye çalışanlar da bunlardır. Dolayısıyla şiirin tercümesi olamaz, ona meal derler yani benzeri bir şey ama aslı değil.

Anlamadan yorum yapanların yorumları da kendileri bakımından koskocaman bir hiç / sıfırdır, zaman kaybından başka bir şey değildir. Anladığımız zaman zaman durur. Anladığımız zaman sonsuz içinde sonsuzun farkına varırız. Anladığımız zaman sonsuz sayıda evrenler olduğunu kavrayabiliriz. Bilim ise bunu binlerce yıl sonra keşfeder. İnsan denilen muhteşem varlık işte bu yönüyle insandır.

Haydi, ilgiç bir cümle ile sonlandırayım: "Çoğu zaman sanatçı da ne yaptığının farkında değildir..."

Sevgi ve anlam ile...

Aleyna Tuana Sanatı anlamak, kendini o konuda geliştirmek ve hazırlamak...Yeniliklere açık olmaktır...


Sanatçıyı anlamak, onun sanatını alkışlamak ve bu yolda gösterdiği eforu taktir etmektir... Anlamadan yapılan yorumlar, özellikle hakaret dolu olanlar kasıtlı yapılan motivasyon düşürücü eylemlerdendir...Karalama politikası yani kısaca...


Parviz Asadov
: Sanatı sevmek için ruhun buna hazır olması ve sevmesi lazım. Daha sonra sanatçıya eserine ve ya kimliğine göre değer verilir. Yapılan her yorumun içinde bir hakikat yatmış olabilir. Onun için bu yorumları da kulakardı etmemek gerek... Hep yenilik ve farklılık arayışında olmam başarımın sırrıdır.

Sanalda Gerçek Diyaloglar (Diyalog Sanat) platformunuzu bugün gördüm ve takdire layık olduğunu belirteyim. Teknolojinin günümüzde sanatçının topluma - belli bir kitleye ulaşmasında çok önemli rolü var ve ben de elimden geldiği kadar kullanmaya çalışıyorum...

Nevzat Yılmaz: İnsanlık henüz ilk basamaklarında insanlık merdivenlerinin... Bundan önce alınan yolu bilmiyoruz ve de kestiremiyoruz. Bundan sonra da kestiremeyeceğimiz gibi. Eğer üç günlük dünya ise kavga niye! Bilmiyoruz.

Yüce kavramlarla perdeleyip satıyoruz egomuzu.. Aslında sanatı ve sanatçıyı anlamak derken bir şeyler eksik. Bana göre. Bana göre diyorum.... Çünkü, sanatı yapanla alan / tüketen arasında bir fark olacaktır hep. Bu doğaldır da.

Ayrıca, sanat ve sanatçı anlaşılmak için uğraşır mı?

Uğraşırsa, sanat olur mu?

Diyelim, adam resimden anlamıyor ve de "mobilyama uysun" diye bir tablo ısmarlıyor. Durum biraz böyle olmaz mı?

Kişisel görüşlerimi yazdım... Sanat objektif değil subjektif bir alan sonuçta.


Mukadder Kader Gulsun Ayaz
Kendimiz sanat eseri olduğumuza göre boşluktur, meydan okumadır. kendimiz sanat eseri oldugumuza gore bosluktur meydan okumadir

Selda Onder
Anlayamayacak beyne sahip olan birinin Mehmet Aksoy gibi degerli hocalarin hocasinin eserine "ucube" deme curetini gostermesidir.

Eser Afacan: Sanat çoğulun tekilidir. Bu gelişen, insan olan kişilik ile diğer insan olan kişiliğin birleştikleri tek nokta insandır. Aydınlatıcılığına gelince, sanatçı ışığını halktan almaz.

Halk güçlüdür, sanatçı yanar. Tersine ışığı, çoğulun tekil yaptığı sanatçı verir ki halk onu görsün. Sanatçı yön göstermez, sadece ışık verir. Halk o yolda yolunu bulur. Sanatçı devrimci değildir fakat devrimciye de ışık verir. Sanatçı tanıktır...

Yıkmaz, yeniden yapmaz, sadece geliştirir. Sanatçının yaratıcılığı dün ile bugün arasındaki kişisel gelişimdir. Gelişen şeyin adı sanattır ve geliştirene de sanatçı denir.

Temel ilke gelişimdir.

İnsana verilen tek emirdir. Kısacası sanatçıyı tanımıyorsan kritik etmemelisin. Asıl olan sanatçının kişiliğidir. Yaptığı sadece bu kişiliği temsil eder. Bayraktır. Neyini kritik edeceksin kişiyi tanımıyorsan?

Himmet Gümrah: Önce sanatın ve de paralelinde sanat ürününün ne olduğunu bilmeliyiz ki yorum yapabilelim. Bunlar konusunda bilgi sahibi olmayan ya da yarım yamalak bir şeyler bilenden gelecek eleştiri güdük ve de cahilce olabileceği gibi duygusalda olabilir.

Eğer sanat icra eden de biraz paranoya varsa eleştirileri maksatlı olarak da algılayabilir. Bence gerçek sanatçı hoşgörü sahibi olmalı ve eleştirinin geldiği kişinin altyapısını bilerek ona refleks göstermelidir.

Halit Atesli: Sanatı anlamak için sanatçı olmak gerekir. Sanatçıyı anlamak için sanatı anlamak gerekir.

Memleketimizde sanattan anlayan pek olmadığı için gerçek sanatçıların mezarını belediyeler kaldırıyor...

Anlamadan yapılan yorumlara gelince. Biz millet olarak her konuda sanatçıyız



Bülent KATIOĞLU 


Diyalog esnasında sürekli başkalarına göndermeler yaparak; o şöyle dediydi, bu böyle dediydi diyenleri bir türlü anlamıyorum. Yaşı seksene gelmiş, akademik süreçlerin hepsinden geçmiş, emekli olmuş adam: Paylaşımlarında sürekli başkalarının sözlerini tekrar edip durunca, "sizin kendinize ait cümleniz yok mu" diye soruyorum ve "yok" yanıtını alınca, o kişinin onca emeğinin boş ve anlamsız olduğunu anlıyorum. Ne dersiniz?


Evet, katılıyorum sözlerinize. Tabii ki ben sadece yaşına saygımdan dolayı dinleyip, tebessüm edip, sessiz kalıyorum çünkü benim de büyüklerimden aldığım ahlak bunu gerektiriyor.


Bize sanat tecrübelerinizi aktarmak ister misiniz, nasıl başladı bu sevda?


Çocuk yaşlarımda her hafta sonu, sabah erkenden kalkar sinemaya giderdim. Bir taneyle yetinmez akşamları da yazlık sinemaya gitmek için büyüklerimi ikna edip giderdim. İkna edemezsem kaçar yine giderdim Bir gün bir büyüğüm sinemayı boşver seni tiyatroya götüreyim dedi. Tiyatronun t'sini bilmiyordum. Neyse, tiyatroyu görünce daha bir başka oldum. Resmen aşık olmuştum tiyatroya ve sinemaya. Sonra İstanbul'dan memlekete göç ettik: Gaziantep... Yaşım on üç!


Tiyatroyu buldum. "Bana tiyatroyu öğretin ne dersiniz yaparım" dedim lakin içeriye bile almadılar, alay ettiler. Saatlerce oranın hocasını, oyuncularını bekledim. Takip ettim. Öğretmen Evine gidip orada zaman geçiriyorlardı. Onlara da derdimi anlattım. Yaşımın küçük olduğunu ve fakir olduğumu söyleyerek geri gönderdiler. İnat etmiştim; tiyatro  ve sinema oyuncusu olmaya. Taklitler yapıp insanları güldürmeye başladım. Sonra düğün salonlarında ve 16 yaşımda Güldürmece Güldürmemece yarışması yapmaya başladım. Böylece başladı.


Kendini sanata adamış diğer sanat insanlarımızla da yazıştığımızda benzeri aşk hikayeleri görüyoruz. İnsanlar yaşamlarıyla ilgili tercih yapar ve kesin karar verirken; sanat gibi meşekkatli ve bazen de karşılığını hemen alamayacaklar bir işe neden bulaşır?


Evet, bu sadece bir SEVDA dediğiniz gibi. Ben alaylıyım ama hep ders aldım hocalarımdan. Neyse, tüm samimiyetimle size şunu söyleyebilirim "asla ben artist olucam, büyük paralar kazanacağım" diye hiç aklımdan, yüreğimden geçirmedim. Sadece sevdim bu mesleği. 


Bu meslek için hâlâ yaşayan annemle tartışıp kavga yaparım. Çocuklarım, eşimle hâlâ kavga yaparım ama ben de biliyorum onlara iyi bir hayat veremedim maddi konuda. Şimdi hâlâ savaşıyorum; "olmayan bir film ve tiyatro" yapmak için... Bu ülkede malesef, siz de bilirsiniz arkanda birileri olmaz yada "yalaka" biri olmazsanız olmuyor. Yine de olsun; namuslu, onurlu, şerefli bir şekilde çizgimizden şaşmadan mücadele etmeye devam diyoruz. Bugün toto veya Milli Piyango'dan para çıksa yine sanata harcarım. Öncelikle gençleri kurtarma ve tiyatroyu sevdirme anlamında… O kadar yetenekli genç var ki uzun mesele bunlar. Sizler de biliyorsunuz. 


Alaylı olduğunuzdan bahsetme gereği duyduğunuzda bende şöyle bir his uyandı: Acaba, tarih boyu sanatı sizin gibi aşkla yapanlar varken, özellikle bizim de kıyasıya eleştirdiğimiz diğer akademik veya sponsorik sanatçıların veya sanat insanlarının tarihteki yeri nedir?


Saygım var . İlk önce hor görülüyorum fakat sahneye çıkınca gelip özür dileyenler oluyor ama ben asla gizlemem, neyse o benim için. Bazı akedemisyenler -inanın bir çok şeyi bilmiyor. İnanır mısınız buna rağmen "sizler akademisyensiniz, eğitici, öğretici... Bütün hocalarıma boynum kıldan ince" diyorum, yürekten.


Sanat Tarihinin o cefakar, ismi tarihe kazınmış, asla insanlık hafızasından silinmeyecek isimlerine her zaman yürekten minnet duyuyor ve önlerinde saygı ile eğiliyoruz. Akademisyenlerle kavga ettiğimizde de "haddinizi bilin" diyoruz Ekonomi meselesine gelince, sanatçının o üstün erdemiyle böylesi kişilere muhtaç olmaması için yapması gerekenler nelerdir?


Çalışmak çok zor oluyor. En başta sabır ve saygı, emeğe saygı fakat bugünlerde her geçen gün değerlerimiz yok oluyor. Bir ülkede saygı ve sevgi yokolursa her şeyimiz yok olur. Sen, ben, onlar diye bir ayrım var. Buna karşı birlik beraberlik olursak yıkamazlar, yok edemezler diye düşünüyorum.


Pastanın paylaşımı, parsanın bölüşümü yapılırken neden DEVLET dediğimiz devasa kurum ayrım yapar, vatandaşlarının bir kısmını diğerinden daha çok kayırır, adaletsiz bir paylaşımda nasıl sanat yapılır?


Bu "tek kelimeyle yapılamaz, olmaz". Müsadeniz olursa bir kaç örnek ile anlatmak isterim: 


Birincisi, neden dizilerimiz bu kadar saçma, eğitici ve öğretici değil, oyuncuların bir çoğu yapmacık, torpil neden sarmış her yeri? Daha başka şeylerde var da torpil diyelim! 


Bir diğeri, tiyatro. Ben gidiyorum bazılarına. Bize hitap etmiyor diyorlar, bu oyun. Bir diğerine gidiyorum para yok diyorlar. Bakıyorum benim oyunuma bir başkası gidiyor. Aynı belediyeye benim verdiğim fiyatın iki misline satıyor ve yetmiyor, bir de orada stand açıp bilet satıyor. Bu nasıl bir adalet anlam vermek mümkün değil! 


Şimdi, yine bütün paramı ve yetmedi bazı özel eşyalarımı satıp sinema filmi çekmek için mücadele ediyorum. Yönetmenden oyunculara varıncaya kadar her şeyin masa çalışması bitti. Bazı söz verenler vardı. Şimdi kıvırıyorlar ama ben yine de inatla mücadeleye devam ediyorum.


Hiç bir destek yok! Devletin sözde resmi oyuncusuyum ama sete gitmediğim zaman S.S.K.'MI ben yatırıyorum. Yatıramazsam  tedavim bile yapılmıyor.


Hangi birini konuşalım canım hocam, içimiz inan kan ağlıyor. 


Memur olmasına rağmen hâlâ sanatçılıkta mangalda kül bırakmayan, hayatı devlet güvencesine girmiş memurlara "memurdan sanatçı olmaz, bırakın bu işleri, buradan sanat manat çıkmaz, çıkmıyor da" dediğimiz zaman hep bir ağızdan feryat edip çullanıyor, "biz Atatürk'ün mirasıyız, bu hakkı bize O verdi" dediklerinde, "verdi ama süt danası gibi ilelebet devleti emin diye vermedi" diyoruz Ne dersiniz?


Alkışlıyorum, yürekten sizi. Aynen KATILIYORUM. Bu sözün üstüne söz yok! Ben çok az paradan ve çok az imkanla büyük işler yapmasını seviyorum. Yeter ki o imkanı yakalayıp, bulayım.


İşlerin yoluna girmesi dileklerimizle. İyi ki varsınız. Katkınız için çok teşekkür ediyoruz. Sürdürmek dileğiyle.


Bende yürekten sizi tebrik ediyorum, bize katlandığınız, dinlediğiniz için teşekkür eder, sonsuz saygı ve sevgilerimizi sunarım.


Hayırlı günleriniz olsun...


  

AYLİN MENEKŞE İLE

DİSLEKSİ (1)


Bize sanatınızdan bahseder misiniz?


Disleksili çocukların yaşadıkları sorunları eserlerimde anlatmaya gayret ediyorum. Disleksi, öğrenme güçlüğü demek oluyor ancak pekçok sorunsalı da beraberinde getiriyor. Disleksi Türkiye' de %30 oranında çocuklar ve yetişkinler arasında yaşanan bir durum. Hepimiz Windows' işletim sistemiyle çalışıyorsak disleksili bireyler iOS işletim sistemiyle çalışıyorlar.


Toplumuzu disleksiye bakışını yumuşatarak disleksinin bir sorun değil bir durum olduğunu anlatmaya çalışıyorum.


Örnek görebilir miyiz?


Webimde pek çok örnek mevcut.


Figüratif sembolik diyebilir miyiz genel olarak?


Evet, diyebiliriz. 


En son 2012' etkinlikleriniz görülüyor. O günden bugüne neler oldu?


2012' den sonra pekçok fuara, yurt içinde ve yurt dışında katıldım ayrıntılı olarak da yollayabilirim. En son 2020' Mart'ta ArtAnkara fuarına Portakalçiçeği Sanat kolonisiyle ve Bahariye sanat galerisiyle, iki stantla katıldım.


2013' yılından bu güne; bir yakınımda disleksi teşhis edildi ve aile olarak disleksi ile ilgili yüzlerce makale, kitap okuduk. Konunun uzmanlarıyla görüştük, yardım aldık. Bizim için zorlu bir süreçtir. Sanatın disleksiyi anlatmamda güzel bir araç olduğunu anladım. Dünyadaki dislektik kişileri araştırmaya başladım. Başarı hikayeleriyle dolu bir dolu insan var. Ülkemizde disleksi bir tabu. Aileler yaşadıklarını paylaşmadığı gibi saklıyor. Sanatla bu konuyu dile getirme fikri bende şekillendi ve sanatçı arkadaşlarımla önümüzdeki yıllarda bu konuda çok kapsamlı bir sergi düzenlemeyi düşünüyoruz.


Gerçeğin hayatı bu denli etkilemesinden hareketle; diğer gerçek hikayeler karşısında eylemsiz kalan, kabuğuna çekilen, vazgeçen, çaresiz hissedenlere önerileriniz nelerdir?


Önce gerçeği kabullenmek. Belki de en zor olanı kabullenmek. Sonra bu hayatta aslında kimse yalnız değil yeter ki dışarıya -kişinin arzu ettiği kadar ve güvenli açılması. Yardım istemekte aslında zor dönemlerde hayatın bizi eksiye ittiğinde ayağa kalkarak hepimiz devam etmek zorundayız. İnsan olarak hatalarımıza, yanlışlarımıza sahiplenip çözüm aramalı yada ders çıkarmalıyız belki.


Hatalarımızdan çıkardığımız dersler  bizi hayatımızda bambaşka yollara ve insanlara çıkarıyor.


Sanatın katkısı ne oldu?


Sanat hayat hakkında düşüncelerini, duygularını haykırmanda etkisi oluyor. Düşüncelerini, duygularını kelimelerle dile getirmek yeterli gelmiyor. Düşüncenin, duygunun dile gelmiş hali sanat diyebiliriz.


Kabullenmeye ne gibi katkıları oluyor sanatın, nasıl kolaylaştırıyor veya katkı / destek sağlıyor?


Gerçekleştireceğim proje (sanat)toplumdaki ötekileştirmenin farkındalığa ve sonunda merak duygusuna dönüşeceğine ve toplumsal kabul ve sosyal iyileştirmelere dönüşeceğine inanıyorum. Sosyal iyileştirme kelebek etkisi ile tüm toplumda etkisini gösterecektir.


Sanat her dönemde geleceği görmüştür. Sanatın iyileştirici gücü olduğuna inanıyorum.


Projeler elbette çok değerli ve önemli. Bizimki gibi anlam dünyası karman çorman olmuş toplumlarda doğru bilginin doğru yerden alınıp değerlendirilmesi bile iyi bir başlangıç olacaktır. Dışardan bakanlar için tuhaf olan ülkemizde başta akraba evliliği gibi yaygın yanlış uygulamalar genetik pekçok sorunu da nesilden nesile aktarıyor fakat zararın neresinden dönülse kardır gerçeği ile ciddi işlere imza atmak zorundayız. Çok basit cümleleri bile anlamakta zorlanan, yanlış anlayan veya çarpıtan insanlardan sanat gibi üst bir anlayışı beklemek zaten imkansız dolayısıyla sanata dair her şey ezber, kopya, taklit, yorum vs oluyor. Ne dersiniz?


Toplumumuz ana okulundan itibaren felsefe ile tanıştığında, eğitimden kültürel hayatımıza, günlük hayatımızdan siyasetimize, adalet sistemimizden sanatımıza kadar köklü değişimler meydana gelecektir. Ancak cahil halktan beslenen zümreler için korkutucudur bu değişim.


Gerçek sanatçı, sanat hayatında tecrübe ile devam ettiğinde ezber bozan, kopya edilen, taklit edilen olacaktır.


Ek 1:

“Benim için resim yapmak; yeni bir resme başlamak yeni bir maceraya atılmak gibi. Bu macera karakalemle başladı. Önce akademiye hazırlanırken tadına vardığım desen çalışmalarına, şimdi değişik tekniklerle ve aynı macera heyecanıyla devam etmekteyim. İnsan vücudunun zor olması kemik ve kas yapısının dizilimi beni hiç yıldırmadı desen çalışmalarından.  Sonrasında suluboya, lavı, kuru pastel gibi tekniklerle çalışmaya başladım. Yağlıboya ise vazgeçilmez bir teknik olarak bu macerada bana eşlik etmeye devam ediyor. Bu günse pek çok tekniği bir arada kullanmak bana keyif veriyor.


Çalıştığım konulara gelince; önce insan vücutları, torslar. İnsan vücutlarını çalıştığım yüzlerce desen çalışmalarından sonra figürleri deforme etmeye ya da stilize etmeye başladım.


Sonra uzun yıllar inceleyeceğim “ağaçları” konu edindim. Ağaçlara olan ilgimse resim çalışmalarımda farklı bir perspektif sağladı. Değişik bölgelerdeki ve değişik yapılardaki ağaçları araştırdım. Bu ağaçların fotoğraflarını çektim karakalem resimlerini yaptım. Ağaçlarda bambaşka  anlamlar buldum, onların durağanlığı içinde değişik bir dinamik sezdim. Ağaçların gövdeleri soyutlamaya uygundu. Ağaçların her birini farklı kılan özellikleri var, aynı insanların farklı ifadeleri gibi, bu da konuya daha bir odaklanmamı sağladı. Ağaçların durağan yapısı tarihe tanıklık etmeleri beni cezbetti. Konunun üzerine giderek teknik ve içerik açısından farklı yerlere ilerledim.


Yeni serimin konusunu “korku” oluşturdu. Yeniçağ insanoğlunun korku kavramını da değiştirdi ve geliştirdi. Teknoloji ve makinelere bağımlı küreselleşme ile gelişen klişe kentsel yaşam tarzı, kendi yarattığımız korkularımızı da beraberinde getirdi. KORKU ilkçağdan-geleceğe hayatımızın en yoğun duygusu olmaya devam edecek.


Son yıllarda “Kültür” başlığı adı altında bir konuya odaklandım. Dünyanın oluşumu ve insanlık tarihini araştırarak, bulduğum bilgiler doğrultusunda ilk eskizlerimi çizmeye başladım. Farklı uygarlıkların kültürel yapıları, dünyanın oluşumuyla birlikte, canlıların oluşumu, yazının bulunuşundan buyana gelişen ve değişen kültürü yansıtmak resimlerimin yeni konusunu meydana getiriyor. Her ülkenin tarihini de yansıtan bu tarihsel veriler bir bakıma o ülkenin özelliklerini de bize yansıtıyor.


Yaptığım eskizleri farklı tekniklerle zenginleştirerek tuvale yansıttığımda yeni açmazlara düştüğümü gördüm. Belki de bu açmazlar beni bambaşka bir maceraya sürüklemeye başladı. Uygarlıklar ve kültürler konusu beni besleyen bir konu oldu ve olmaya da devam ediyor. İnsanın doğadaki yerini sorgularken kültürlerin her uygarlığa göre farklılaşması ve insanoğlunun uygarlıklardaki kültürel geçmişini de  sorguluyorum. Kompozisyonlarda kullandığım desenler farklı kültürlerin, halılarındaki motif, mimarideki motif, tabak çanaklarındaki motif olabiliyor. Seçtiğim konuyu soyut ya da soyutlamacı bir ifadeyle işlemeye çalıştım.“Kültürler” konusunu yansıtırken figürü kullanmak istemedim. Soyut bir ifadeyle daha özgür olduğumu düşünüyorum.


Sonuçta seçilen konuda önemli; Çünkü seçtiğiniz konunun zenginliği sizi besleyecek ve bu zengin dokuyu çok çalışma, araştırma ve farklı tekniklerle yeni eserler ortaya çıkartmanıza imkân tanıyacak.


Sanat, mağara döneminden buyana insanlığın tüketemediği bir kaynak. Ürettikçe üretilebilen, kapsamı zamanla gelişen bir olgu. Belki insan beyninin yanılsaması beklide insan beyninin zaferidir. Makineleri ne kadarda kullansak, insan zekâsının, içgüdülerinin, duygularının bir ürünüdür sanat.


Resimlerim bazen Kafka kadar hüzünlü, Van Gogh kadar renkli, Salvador Dalı kadar sürreal olabiliyor. Orhan Pamuk’un kitaplarındaki karamsar bir karaktere bürünüp çalışabiliyorum. Klasik müziğin doyumsuz lezzeti beni harekete geçirebiliyor. Bazen yaşamın boşluğu, bazense acımasız gerçekler resimlerime konu olabiliyor.


Resim yapmak bir tutku,  işimse; tutkuyla bağlandığım resimle ilgili paralellikte tam burada başlıyor. Genç beyinlere önyargısız resim sevgisi aşılamak, farklı bakış açılarına sahip bireyler olmalarına yardımcı olmak.


Yaşantımdan, ülkemdeki her türlü gelişmeden, dünyanın; siyasal, sosyal, bilimsel gelişmelerinden, sanatın farklı alanlarındaki gelişmelerden etkileniyorum. Geleceğe dair çeşitli kuramlar oluşturan felsefe, bilim ve teknoloji ile sinemadan etkileniyorum. 


Duygularım, düşlerim, amaçlarım, kaoslarım, seçimlerim, hatalarım, doğrularım beni ben yapan her duygu yapıtlarıma yansıyan gerçeklerimi oluşturur.

 


Ek 2:

AYLİN MENEKŞE

İstanbul, 2012 


Aylin Menekşe, ilk, orta ve lise eğitimimi Ankara’da tamamladı. 1991–1995 yıllarında Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fak. Resim-İş Eğitimi Bölümünde; Bünyamin BALAMİR, Cengiz SAVAŞ atölyelerinde eğitimini tamamladı.


Son dönem çalışmalarında “Kültür” başlığı altında yepyeni bir konuya odaklandı. Dünyanın oluşumuyla birlikte, canlıların oluşumu, yazının bulunuşundan bu yana gelişen ve değişen kültürü yansıtmak resimlerinin yeni konusunu meydana getiriyor.


YER ALDIĞI KATALOGLAR


2005  1.Türkiye Grameen Mikrokredi Uluslar arası Sanat Bienali Kataloğu


2007  17.İstanbul Sanat Fuarı ARTİST2007, Tüyap


Akdenizlilik ve Gurbet Artist 2007 katalogu Uluslar arası Plastik Sanatçılar Derneği


2007  Bakırköylü Sanatçılar Derneği Plastik Sanatçılar Grubu Kataloğu


2007  2. EGE ART Sanat Fuarı kataloğu


2008  ARTVİSİT 3 Uluslararası Tasarımcı Ve Sanatçı Çalışmaları Kataloğu


2009  Barış Sanatçıları - I. Uluslararası Sanat Hareketi-ISTANBUL2009 W- AFPIAAP- ISTANBUL 2009 kataloğu


2009  Denemeler:”Ölü Doğa yaşamakta mı?” adlı karma sergi kataloğu Marjinart


2009  19.İstanbul Sanat Fuarı ARTİST2009,Tüyap kataloğu


2009  Artforum Ankara 5. Sanat Fuarı


2010  ARTWORKS 2010 GROUP EXHİBİTİON Plastik Sanatlar Sergisi kataloğu


2010  20. İstanbul Sanat Fuarı ARTİST2010,Tüyap kataloğu


2011  Artforum Ankara 7. Sanat Fuarı kataloğu


2011  Yaşayan Sanatçılar Ansiklopedisi, Ümit Gezgin


2011  13. IMAGINAARTE  MODERN AND COMTEMPORARY ART FAİR  KATALOĞU İTALY


2011  4. EGE ART Sanat Fuarı kataloğu


Sanatçı aynı zamanda edebiyat tutkusunu  internet sanat gazetesi olan sanatsalhaber.com’daki köşesinde çeşitli sanat haberleri ve görüşleriyle


Bahariye Sanat Galerisinin ay da bir yayınladıkları Bosphorus Art Gazetesinde de yazmaktadır.


2011 Sanatsalhaber.com sitesi köşe yazarlarının yazılarından oluşan bir katalogda sanatçının yazıları da yer almıştır.


1. Disleksi, en sık rastlanan 
öğrenme bozukluklarından biridir. Asıl sorunları hafıza ve dil ile ilgilidir. Disleksi olan kişiler her şeyi unutur ve dil ile ilgili derslerde sıkıntı çektikleri bilinmektedir. Bazıları okul zamanında hızlı konuşabilir. İnsanlar da onları pek dikkate almazlar. Normal bir insan okuma, yazma ve anlama gibi eylemler için beyninin sol ön lobunu kullanır. Disleksi olan kişiler sol ön lobu kullanmakta zorluk yaşarlar. Günümüzde ise disleksi olan kişilerin sayısal zekası çok yüksektir. Okul zamanlarında matematik ve fizik derslerini çok severler. Fakat sözel konuları beceremeyebilirler. Disleksi olan kişilerin sözel zekaları düşük veya geri değildir. Aksine çok güçlü sözel zekaları vardır. Normal bir insanın hayal gücünün en az 2 katına sahiptirler. Disleksi olan çoğu kişinin en büyük düşmanı kitaptır. Bazıları bir kitabı anlamak için aynı kitabı 5-6 kere okur. Disleksi olan insanlar üstün zekalı insanlardır ve bir kısmı ise dahidir. Albert EinsteinWalt DisneyLeonardo Da VinciBill Gates gibi ünlü isimler bunlardan bazılarıdır. Disleksi ile ilgili ilk bulgular, 1896 yılında bir İngiliz doktor olan W. Pringle Morgan tarafından elde edildi ve British Medical Journal'da yayımlandı. Morgan makalesinde 14 yaşında olan Percy adındaki erkek çocuğunun her zaman akıllı ve zeki bir tutum içinde olduğunu, yaşıtlarıyla kıyaslandığında oyunlarda hızlı olduğunu ve arkadaşlarından geride kalan hiçbir yönü olmadığını, ancak okuyamadığını belirtiyordu. Bu dönemlerde disleksinin görme sistemiyle ilgili olduğu düşünülüyordu. Çünkü, disleksinin en belirgin özelliklerinden biri harflerin ve kelimelerin karıştırılması ve tersten algılanmasıydı. Bu bakış açısından yola çıkan bir düşünceyle disleksiyle baş etmek için göz eğitimleri yaptırılıyordu. Daha sonra yapılan çalışmalar ise disleksinin görmeyle ilgili bir bozukluk olmayıp dil sistemiyle ilgili bir bozukluk olduğunu ortaya koydu. Bugün göz eğitiminin disleksiyle yaşamayı kolaylaştırmadığı da artık kesinlikle kabul gören bir gerçek. Bugünkü bilgilerin ışığında, disleksi, fonem adı verilen dil birimlerinin birbirinden farklılıklarının ayırt edilmesi sırasında ortaya konmasıdır. 


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol