DİYALOG MÜZESİ
diyalogsanat.tr.gg

ÜÇ ŞİİR BİR SENARYO

Çıktısını Alarak Okuma ve Diğer Çalışma Gruplarınızda Değerlendirebilirsiniz 
Birim Fiyatı: €420

15 Ağustos 2025
Erkan YAZARGAN 


ÜÇ ŞİİR BİR SENARYO
30 Temmuz 2025
Erkan YAZARGAN 


1. ŞEYH BEDRETTİN             
“Hakikate”

Varidat’ bilirsiniz
Fusus’a methiye
Şeytanı kovdum, gelmemecesine.
Şeyhe göre
İlk söyleyen kendisidir
Altı yüz yıl önce.
Siyaset günleri gelip çatınca
Kır sakal
İnce boyun bulur
Urganın ucunda kendini
Bahanesi:
“Peygamberliğini ilan etmişti.”
Hayır! Yalan
Ben tanırım kendisini
Çocukluğundan asıldığı güne kadar
Hep yanındaydım
Hiç duymadım
Asmak için, yok etmek için
Önlerinden kaldırmak için
İftira ettiler
O’nun söyledikleri bambaşkaydı
“Din dersi seni Hak’tan uzaklaştırır.”
Cümlesinin başında
Hakk’ı tanımıyorsan, vardı
Cennete ve cehenneme dair söyledikleri
Misallerden birer misal
“İnsanoğlu yeniden olabilir topraktan”
Derdi.
Başkasına da inanmazdı.
Cahillerden nefret ederdi.
Okumadığı ilim kalmamıştı.
Her şeyi biliyordu.
Fukahadandı.
Müçtehitti nerdeyse.
Güler yüzlü olmadığı doğruydu
Hatta sinirliydi biraz
Anlayışsızlığa kızardı
Yüzü kızarırdı kızınca, kulağına kadar.
Keşif ehlinin hallerinden haber verirken
Sırtını yaslamıştı duvara
Yüzü odun, meşe odunu yanan
Ocağa dönükken
Düşündü ve buldu
Uzun düşüncelerden sonra.
Semah felsefesine inanırdı
“Bir tıkırtı coşa getirir aşığı.”
Kendi sonunu da biliyordu.
En çok çocuklara acıyordu.
Hakkında söylenenlerin çoğu yalan.
İftira yani asmak için
“Yok” etmek, önlerinden kaldırmak için.
Tam gönülden
Bütün benliğiyle inanırdı.
Kendi aklımca
Suret konusunda hata yapmış olsa da
Dosdoğru bir adamdı.
Hatası, hata bile sayılmaz
O çağda o zekâ ve bilgelik
Bu çağda yaşasaydı
Kim bilir neler söylerdi?

29.10.2011
TOKAT
“Kayıp kitap kitabından”



2. ZAMÂNE İDÂRECİLERİ 
"merd'e"

Çamlıbel virâne, bakımsız, ötelenmiş
Ve göz ardı edilmiştir çünkü
Sevmez bunlar Köroğlu' nu.
"Kötüler meydanı doldurmuş 
Mert olmalı insan" diyen Köroğlu 
Cam şisesini vurduğu için yere saltanatın, 
Onlarca lanetlenmiştir Çamlıbel bugün.

Sefil Vahdeddin, Baykuş Abdulhamid...
Daha uygundur zamâne yöneticilerine.
Atatürk filân kaçılası bir aslan.
Tilkilerin, çakalların, sırtlanların
Tarla farelerinin, tünel sıçanlarının 
Ne işi olur aslanla, koç yiğitle..?

Açgözlü, doymak bilmez, doyumsuz
Tatminsiz, ikrârsız kısaca kalleş
Nâmert yani şimdiki yöneticiler 
Ne vicdanları var, ne de ahlâkları 
Erdem filan kötü hayâl, aptallık. 
Arpalık devlet, yolunası kaz halk
İstismâr aracı din ve iman
Uzak fetihleri, donanmaları, dronları 
Tenekeden füzeleri, 
Her evde dört kaleşnikof var.
Cephanelikler desen mermi dolu.
Dubai' nin yüksek kuleleri 
Camdan yapılı duvarları 
İçleri gayrimeşru, içleri pahalı 
New York özentisi bir şehir daha
Şanghay, iki yüz elli milyon nüfuslu
Chicago akıllı şehir,
Çamlıbel' de hâlâ sığırlar geziyor sokaklarında.
Beş yüz yıl mı oldu yoksa daha mı çok?
Osmanlının kîni, kalan çocuklarına 
Tıpkı Hind' in kîni gibi hani Yezid' in nenesi!

İşte bu yüzden lanetledim sizi işte bu yüzden
Ne yaparsanız yapın karadeliğe dönüşen
Boşluk, yokluk, hiçlik, çaresizlik
Sizin alnınıza yazılan
Dönüp dolaşıp çıkamadığınız girdap
Cendere, ıstırap, kıvranış, işkence 
İşte;
Bu yüzden
Bakıyorum gerçeğe ve hergün yeniden
Artırıyorum cezânızı
İnsan oluncaya dek... 
Çekeceksiniz bu ağır cezâyı.

17 Mart 2025
TOKAT 


3. CELLÜ NENE
"kült kadın' a"

Cellü kocamış, yaşı varmış seksene
Üç oğlu bir kızı, hepsi gitmiş gurbete
İhtiyarı da öleli olmuş üç beş sene
Cellü Nene yalnızdır, üç odalı bir evde.
Bahçesinde bir dut ağacı
Karadut
"Oğlum çık hele dala
Topla biraz dutlardan
Aha sana birde tas
Doldur hepsini buna"

Yedi miyim, sekiz mi yoksa daha küçük mü?
Hatırlamıyorum tam, hatırladığım
Bir kaç beyit kulaktan.
Cellü Nene bilirmiş on bin beyit
Söylermiş, Görümlü' den Kul Himmet'ten
O da çömezi Pir Sultanın
Neşeli günlerinde
Oğlu, kızı, eşi var iken
Komşularda toplanıp
Severlermiş dinlemeyi
Ezberleyende olurmuş, besteleyende
Anlatıyorlar şimdilerde.

"Âlim ne yatarsın günlerin geldi,
Süleyman’dan haber veren turnalar,
Yollarına kurban olduğum İmam Hüseyin."

Hem söyledi, hem ağladı.
Karadut
Tek bir tanede yedi
Çok sonradan anladım ki
Bana yedirmekti derdi.
Kime ne deyim, ne anlatayım
Dertleri kime yanayım
Yezit demiş "bunlara su bile vermeyin."
Köyler boşaldı kalmadı kimse.

Herkes düşmüş bir düşmüşe.
Avrupa nerede, benzer mi bizim köye
İstanbul, Ankara, İzmir
Kızım nerde, oğlum nerde?
Aç mıydık eskiden
Bir tasa kaşık sallarken
Doymuyor muydu karnımız
Malımız, davarımız, ağacımız, meyvemiz
Dalı kırık değirmen
Öğütmez miydi unumuzu
Bir odada dokuz kardeş
Kilerimiz boş muydu?
Kime söylesin şimdi beyitlerini
Eski tadı kalmadı
Kime naz etsin, "olmaz" desin.

Cellü Nene ellerin
Gözyaşların, dillerin
Neredesin şimdi sen
Dut toplar mısın, el sallar mısın?
Yine ağlar mısın?
Ağlamasan gülsen artık
Ben de sana bir gül versem.
Oğulların, kızların, torunların, dostların
Fotoğraflarına baksak yine
"Bak bu Ali, okula yeni gidiyordu
Bunu da Avrupa'dan göndermiş
Torunlarım biri Nergis bir Gül
Celal emmin ne heybetli".

12.03.2011
TOKAT

Özellikle "Cellü Nene" şiirinizden yola çıkarak, bu duygu yüklü atmosferi ve karakteri merkeze alan bir senaryo taslağı hazırladım.

Cellü Nene
Karakterler:
 * Cellü Nene: 80'li yaşlarında, bilge, yorgun ama dirayetli. Hafızasında binlerce beyit taşıyor.
 * ALİ (10): Cellü Nene'nin hayalindeki torunu, meraklı ve sevecen.
 * SES (DIŞ SES): Cellü Nene'nin düşüncelerini, iç sesini ve geçmişten gelen anılarını yansıtan bir ses.

Mekân:
 * Tokat'ta, bakımsız ama samimi, üç odalı bir köy evi. Bahçesinde kocaman bir karadut ağacı var.

SAHNE 1
DIŞ. CELLÜ NENE'NİN EVİ - GÜNDÜZ
Eski, kerpiçten yapılmış, küçük bir köy evi. Bahçesinde dalları yere sarkan, yaşlı bir karadut ağacı. Evin pencereleri kapalı, perdeler çekili. Etrafta sessizlik hakim. Kamerada tozlu köy yolu ve boş evler görünüyor.

SES (DIŞ SES - Cellü Nene'nin yaşlı ama berrak sesi): "Cellü kocamış, yaşı varmış seksene..."

İÇ. CELLÜ NENE'NİN EVİ - GÜNDÜZ
Evin oturma odası. Yerde eski, soluk bir kilim, duvarda çerçevesiz aile fotoğrafları. Gençlik hallerini, düğünlerini, çocuklarını gösteren siyah beyaz kareler. CELLÜ NENE (80'li yaşlarda), bir sedire yaslanmış, gözleri kapalı. Üzerinde soluk renkli, geleneksel bir elbise var. Elleri buruş buruş, kucağında eski bir tespih tutuyor. Odanın içinde hafif bir esinti var, pencereden sızan gün ışığı toz zerreciklerini aydınlatıyor.

SES (DIŞ SES):
"Üç oğlu bir kızı, hepsi gitmiş gurbete. İhtiyarı da öleli olmuş üç beş sene. Cellü Nene yalnızdır, üç odalı bir evde."
Cellü Nene'nin gözleri hafifçe aralanır. Boş duvara dalar gibi bakar. Bir anlığına yüzünde ince bir tebessüm belirir, sonra hüzün yerini alır.

CELLÜ NENE:
(Kendi kendine mırıldanır gibi)
Karadut...

SAHNE 2
DIŞ. CELLÜ NENE'NİN BAHÇESİ - GEÇMİŞ (FLASHBACK) - GÜNDÜZ
Güneşli, cıvıl cıvıl bir gün. Cellü Nene, daha genç ve dinç (60'lı yaşlarında). Karadut ağacının altında, yanında ALİ (10) adında küçük bir oğlan çocuğu duruyor. Ali'nin elleri ve ağzı dut lekesi içinde. Cellü Nene gülümseyerek Ali'ye bakıyor.

CELLÜ NENE (GENÇ HALİ):
(Şefkatle)
"Oğlum çık hele dala, topla biraz dutlardan. Aha sana bir de tas, doldur hepsini buna."
Ali, hevesle ağaca tırmanır, dalları sallayarak dutları tasa düşürmeye çalışır. Cellü Nene, elindeki tası uzatır. Ali, tası doldururken birkaç dutu da ağzına atar.
ALİ:
(Ağzı dolu dolu)
Anneanne, çok tatlı bunlar!
Cellü Nene, Ali'nin dudaklarındaki dut lekelerini parmağıyla siler. Gözleri sevgiyle parlar.
CELLÜ NENE (GENÇ HALİ):
(Gülümseyerek)
Çok yedin mi, sekiz mi, yoksa daha küçük müydün? Hatırlamıyorum tam, hatırladığım bir kaç beyit kulaktan.
Kamera Cellü Nene'nin yüzüne odaklanır. Gözlerinde derin bir anlam vardır.

SAHNE 3
İÇ. CELLÜ NENE'NİN EVİ - ŞİMDİKİ ZAMAN - GÜNDÜZ
Cellü Nene, sedirde oturmaya devam ediyor. Boşluğa bakarken, sesi bir fısıltıya dönüşür.
CELLÜ NENE:
Cellü Nene bilirmiş on bin beyit. Söylermiş Görümlü'den Kul Himmet'ten... Oda çömezi Pir Sultan'ın.
Duvarlardaki soluk fotoğraflara kayar kamera. Genç bir Cellü Nene, etrafında gülen yüzler; komşular, eşi, çocukları... Hep birlikte toplanmış, dinliyorlar gibi bir atmosfer var.
SES (DIŞ SES):
"Neşeli günlerinde... Oğlu, kızı, eşi var iken... Komşularda toplanıp... Severlermiş dinlemeyi... Ezberleyende olurmuş, besteleyende... Anlatıyorlar şimdilerde."
Cellü Nene'nin gözleri dolmaya başlar. Mırıldanarak bir beyit okumaya başlar.
CELLÜ NENE:
(Zayıf ama içli bir sesle)
"Âlim ne yatarsın günlerin geldi, Süleyman’dan haber veren turnalar, Yollarına kurban olduğum İmam Hüseyin."
Okurken gözlerinden yaşlar süzülür. Eliyle gözyaşlarını siler.
CELLÜ NENE:
Hem söyledi, hem ağladı. Karadut... Tek bir tane de yedi. Çok sonradan anladım ki bana yedirmekti derdi.
Bir duraksama. Cellü Nene'nin yüzünde derin bir keder belirir.
CELLÜ NENE:
Kime ne deyim, ne anlatayım... Dertleri kime yanayım... Yezit demiş "bunlara su bile vermeyin."
SAHNE 4
DIŞ. KÖY SOKAKLARI - ŞİMDİKİ ZAMAN - GÜNDÜZ
Kamera, Cellü Nene'nin evinden çıkar, köy sokaklarını gösterir. Boş, terkedilmiş evler, ot bürümüş yollar. Sanki zaman durmuş gibidir. Rüzgarın uğultusu duyulur.
SES (DIŞ SES):
"Köyler boşaldı kalmadı kimse. Herkes düşmüş bir düşmüşe."
İÇ. CELLÜ NENE'NİN EVİ - ŞİMDİKİ ZAMAN - GÜNDÜZ
Cellü Nene, pencereden dışarı bakar. Boş sokağa, terkedilmiş komşu evlerine. Yüzünde derin bir özlem ve şaşkınlık ifadesi vardır.
CELLÜ NENE:
Avrupa nerede, benzer mi bizim köye... İstanbul, Ankara, İzmir... Kızım nerde, oğlum nerde?
Geçmişle şimdiki zaman arasında gidip gelir gibi konuşur.
CELLÜ NENE:
Aç mıydık eskiden? Bir tasa kaşık sallarken doymuyor muydu karnımız? Malımız, davarımız, ağacımız, meyvemiz... Dalı kırık değirmen öğütmez miydi unumuzu? Bir odada dokuz kardeş... Kilerimiz boş muydu?
Eliyle göğsünü tutar, derin bir nefes alır. Gözleri yine dolar.
CELLÜ NENE:
Kime söylesin şimdi beyitlerini... Eski tadı kalmadı. Kime naz etsin, "olmaz" desin.
SAHNE 5
İÇ. CELLÜ NENE'NİN EVİ - ŞİMDİKİ ZAMAN - AKŞAM
Güneş batmıştır. Oda loş bir haldedir. Cellü Nene, elindeki eski bir fotoğraf albümüne bakmaktadır. Albümden sararmış fotoğraflar çıkarır. Her bir fotoğrafa dokunur, okşar gibi bakar. Gözlerinden yaşlar sessizce akar.
SES (DIŞ SES):
"Cellü Nene ellerin... Gözyaşların dillerin... Neredesin şimdi sen?"
Cellü Nene, bir fotoğrafa takılır. Gülümser.
CELLÜ NENE:
(Fotoğrafa bakarak mırıldanır)
Bak bu Ali, okula yeni gidiyordu...
Başka bir fotoğrafa geçer.
CELLÜ NENE:
Bunu da Avrupa'dan göndermiş... Torunlarım biri Nergis bir Gül... Celal emmin ne heybetli...
Gözlerini kapatır. Yüzünde, geçmişin tatlı anılarıyla şimdiki zamanın acı gerçekleri arasında gidip gelen bir ifade vardır. Hafifçe sallanır.
SES (DIŞ SES):
"Dut toplar mısın, el sallar mısın? Yine ağlar mısın? Ağlamasan gülsen artık... Bende sana bir gül versem."
Cellü Nene, gözleri kapalıyken hafifçe tebessüm eder. Bir anlığına huzurlu görünür. Kamera, Cellü Nene'nin hüzünlü ama dirençli yüzüne odaklanır. Gözlerinden akan son damla yaş, yanaklarındaki kırışıklıkların arasına karışır.
SON.
Bu senaryo taslağı, Cellü Nene'nin yalnızlığını, geçmişe duyduğu özlemi ve köyün boşalmasının getirdiği hüznü odak noktasına alarak şiirinizdeki duygusal derinliği yansıtmaya çalıştım. Cellü Nene'nin kendi içinde yaşadığı bu çelişkili duygular, onu hem acıklı hem de güçlü kılan bir "kült kadın" figürü haline getiriyor.
Senaryoyu nasıl buldunuz? Üzerinde eklemek veya değiştirmek istediğiniz bir şeyler olur mu?

BİRLEŞTİRİNCE 

"Cellü Nene" şiirindeki içten ve hüzünlü atmosferi, "Şeyh Bedrettin" ve "Zamâne İdârecileri" şiirlerinizin toplumsal ve politik eleştirileriyle harmanlamak, senaryoya hem derinlik hem de çarpıcı bir boyut katacaktır. Cellü Nene'nin kişisel acısı, toplumun genel gidişatıyla örtüşerek daha evrensel bir temaya dönüşebilir.

İşte bu üç şiiri birleştirerek gelişebilecek bir senaryo taslağı:

Cellü Nene: Bir Devran Hikayesi
Karakterler:
 * Cellü Nene: 80'li yaşlarında, bilge, yorgun ama dirayetli. Hafızasında binlerce beyit ve kadim bir bilgelik taşıyor. Yalnızlığı ve köyün terkedilmişliği, onu geçmişin ve bugünün muhasebesine itiyor.
 * Genç Cellü (FLASHBACK): Canlı, neşeli, ağıtlara ve beyitlere tutkuyla bağlı genç bir kadın.
 * Şeyh Bedrettin'in Sesi (V.O.): Cellü Nene'nin zihninde yankılanan, geçmişten gelen bilge bir ses. Şeyh Bedrettin'in şiirindeki cümleler, Cellü Nene'nin düşüncelerine rehberlik ediyor.
 * "Zamâne İdârecileri"nin Sesi (V.O.): Haber bültenlerinden, televizyondan veya radyodan gelen, günümüz yöneticilerini eleştiren sert ve acımasız bir ses.

Mekân:
 * Tokat'ta, bakımsız ama samimi, üç odalı bir köy evi. Bahçesinde kocaman bir karadut ağacı var.
 * Geçmişten sahneler için, köyün eski canlı günleri ve hayalî mekânlar (Şeyh Bedrettin'in konuştuğu bir meclis, halkın toplandığı bir meydan).

Senaryo Gelişimi:
Senaryonun ana ekseni, Cellü Nene'nin yalnızlığının ve köyün boşalmasının getirdiği kişisel hüzün üzerine kurulacak. Ancak bu hüzün, dış sesler ve iç monologlarla daha geniş bir toplumsal ve tarihsel bağlama oturtulacak.

1. Cellü Nene'nin Yalnızlığı ve Karadut:
Senaryo, ilk şiirinizdeki gibi Cellü Nene'nin evindeki yalnızlığını ve karadut ağacıyla olan bağını vurgulayarak başlar. Flashbackler aracılığıyla gençlik günlerine, komşularla toplanıp beyitler okudukları neşeli zamanlara gidilir. Bu, köyün eski canlılığı ile şimdiki ıssızlığı arasındaki keskin tezatı ortaya koyar.

2. Şeyh Bedrettin'in Gölgesi:
Cellü Nene, yalnızlığında ve düşüncelere daldığında, Şeyh Bedrettin'in felsefesi ve sözleri zihninde yankılanır. Bu yankılar, genellikle günümüzdeki yanlışları veya cehaleti eleştiren bir iç monologla verilir. Örneğin, Cellü Nene bir beyit okurken veya geçmişi düşünürken, Şeyh Bedrettin'in "Din dersi seni Hak'tan uzaklaştırır" ya da "Cahillerden nefret ederdi" gibi sözleri dış ses olarak duyulabilir. Bu, Cellü Nene'nin sadece kişisel bir karakter olmadığını, aynı zamanda kadim bir bilgelik geleneğinin son temsilcilerinden biri olduğunu gösterir.
 
* Örnek Sahne: Cellü Nene, televizyonda din bezirganlığı yapan birini izlerken (sesini duyarız ama görüntüyü net görmeyiz), içinden Şeyh Bedrettin'in sesi yankılanır: "O'nun söyledikleri bambaşkaydı: 'Din dersi seni Hak'tan uzaklaştırır.' Cümlesinin başında Hakk'ı tanımıyorsan, vardı." Cellü Nene, başını iki yana sallar, gözlerini kapar.

3. "Zamâne İdârecileri"nin Acımasız Gerçekliği:

Cellü Nene'nin günlük yaşamına, haber bültenlerinden, radyo seslerinden veya komşulardan duyduğu (veya duyduğunu hayal ettiği) günümüz idarecileriyle ilgili eleştiriler sızar. Bu, "Zamâne İdârecileri" şiirindeki sert eleştirilerin görsel ve işitsel olarak senaryoya yedirilmesini sağlar. Köyün boşalması, tarım arazilerinin kaderi, gençlerin gurbete gidişi gibi konular, mevcut yönetimlerin yanlış politikalarının bir sonucu olarak gösterilebilir.
 
* Örnek Sahne: Cellü Nene, pencereden dışarıdaki boş köy meydanına bakar. Uzaktan (belki de radyodan sızan) bir ses, "Çamlıbel virâne, bakımsız, ötelenmiş ve göz ardı edilmiştir..." der. Ardından "Açgözlü, doymak bilmez, doyumsuz... Tatminsiz, ikrârsız kısaca kalleş nâmert yani şimdiki yöneticiler..." gibi ifadeler dış ses olarak duyulur. Cellü Nene'nin yüzünde derin bir acı belirir. Sanki bu sözler, doğrudan kendi yaşantısına yöneltilmiş gibidir.

4. Geçmiş ve Gelecek Arasında Köprüler:
Senaryo, Cellü Nene'nin unutulmaya yüz tutmuş bir kültürün son bekçisi olduğunu vurgular. Onun "on bin beyit" bilmesi, sadece edebi bir özellik değil, aynı zamanda geçmişten gelen bir direnişin ve hakikat arayışının sembolüdür. Şeyh Bedrettin'in "Hakikate" arayışı ve "Zamâne İdârecileri"nin "Mert olmalı insan" çığlığı, Cellü Nene'nin iç dünyasında birleşir. O, bu iki farklı dönemdeki adaletsizliğe ve yozlaşmaya tanıklık eden, ancak hala umudu bir karadut tanesinde veya bir beyitte arayan bir figürdür.

5. Semah Felsefesinin İzdüşümleri:
Şeyh Bedrettin şiirindeki "Semah felsefesine inanırdı 'Bir tıkırtı coşa getirir aşığı'" mısrası, Cellü Nene'nin yalnızlığında bir metafor olarak kullanılabilir. Belki de bir rüzgarın pencereye vurması, ya da bir kuşun sesi, ona geçmişten bir anıyı, bir beyiti veya bir umut ışığını hatırlatır ve bu "tıkırtı", onun iç dünyasında bir coşku veya hüzün fırtınası başlatır. Bu, Cellü Nene'nin sadece dış dünyaya değil, kendi iç dünyasına da derinlemesine odaklandığını gösterir.

6. Karadelik ve Umut Işığı:
Senaryonun sonuna doğru, "Zamâne İdârecileri" şiirindeki "karadeliğe dönüşen boşluk, yokluk, hiçlik, çaresizlik" teması, Cellü Nene'nin yaşadığı köyün ve ülkenin içine düştüğü durumu sembolize edebilir. Ancak Cellü Nene'nin hâlâ beyitlere tutunması, torunlarının fotoğraflarına bakması ve "ağlamasan gülsen artık, ben de sana bir gül versem" temennisi, bu karadeliğe rağmen insan olmaya, umuda ve direnişe dair zayıf ama var olan bir ışığı temsil eder.

Bu birleşim, Cellü Nene'nin hikayesini sadece kişisel bir dram olmaktan çıkarıp, tarihsel, kültürel ve toplumsal bir eleştiriye dönüştürecektir. Cellü Nene, geçmişin bilgeliğini taşıyan, bugünün acılarına tanıklık eden ve geleceğe dair bir umut kırıntısı arayan güçlü bir sembol haline gelir.

DİYALOGLAR 

Diyaloglar, senaryoya karakter derinliği ve gerçekçilik katmanın en etkili yolu. Üç şiirinizin temalarını bir araya getirirken, diyalogları Cellü Nene'nin iç dünyası, geçmişle olan bağı ve günümüzle ilgili gözlemleri üzerinden şekillendirelim.
İşte "Cellü Nene: Bir Devran Hikayesi" senaryosu için diyaloglarla zenginleştirilmiş taslak:

Cellü Nene: Bir Devran Hikayesi
Karakterler:
 * Cellü Nene: 80'li yaşlarında, bilge, yorgun ama dirayetli. Hafızasında binlerce beyit ve kadim bir bilgelik taşıyor. Yalnızlığı ve köyün terkedilmişliği, onu geçmişin ve bugünün muhasebesine itiyor.
 * Genç Cellü (FLASHBACK): Canlı, neşeli, ağıtlara ve beyitlere tutkuyla bağlı genç bir kadın.
 * ALİ (10 - FLASHBACK): Cellü Nene'nin hayalindeki torunu, meraklı ve sevecen.
 * Şeyh Bedrettin'in Sesi (V.O.): Cellü Nene'nin zihninde yankılanan, geçmişten gelen bilge bir ses. Şeyh Bedrettin'in şiirindeki cümleler, Cellü Nene'nin düşüncelerine rehberlik ediyor.
 * KÖYÜN SESİ (V.O.): Radyodan veya televizyondan gelen, günümüz yöneticilerini ve toplumsal sorunları eleştiren haber bültenleri, yorumlar.

Mekân:
 * Tokat'ta, bakımsız ama samimi, üç odalı bir köy evi. Bahçesinde kocaman bir karadut ağacı var.
 * Geçmişten sahneler için, köyün eski canlı günleri ve hayalî mekânlar.
SAHNE 1

DIŞ. CELLÜ NENE'NİN EVİ - GÜNDÜZ
Eski, kerpiçten yapılmış, küçük bir köy evi. Bahçesinde dalları yere sarkan, yaşlı bir karadut ağacı. Evin pencereleri kapalı, perdeler çekili. Etrafta derin bir sessizlik hakim. Kamerada tozlu köy yolu ve boş evler görünüyor. Uzakta belli belirsiz bir ezan sesi duyulur, ancak yankısı eskisi gibi canlı değildir.

KÖYÜN SESİ (V.O. - Boğuk, uzaktan):
"...köyden kente göç, tarım arazilerinin kaderi, gençlerin umutsuzluğu..."

İÇ. CELLÜ NENE'NİN EVİ - GÜNDÜZ
Evin oturma odası. Yerde eski, soluk bir kilim, duvarda çerçevesiz aile fotoğrafları. Gençlik hallerini, düğünlerini, çocuklarını gösteren siyah beyaz kareler. CELLÜ NENE (80'li yaşlarda), bir sedire yaslanmış, gözleri kapalı. Üzerinde soluk renkli, geleneksel bir elbise var. Elleri buruş buruş, kucağında eski bir tespih tutuyor. Odanın içinde hafif bir esinti var, pencereden sızan gün ışığı toz zerreciklerini aydınlatıyor.

CELLÜ NENE:
(Kendi kendine mırıldanır gibi, gözleri hala kapalı)
Cellü kocamış, yaşı varmış seksene... Üç oğlu bir kızı, hepsi gitmiş gurbete. İhtiyarı da öleli olmuş üç beş sene... Cellü Nene yalnızdır, üç odalı bir evde.
Gözleri yavaşça aralanır. Boş duvara dalar gibi bakar. Bir anlığına yüzünde ince bir tebessüm belirir, sonra hüzün yerini alır.

CELLÜ NENE:
Karadut...

SAHNE 2
DIŞ. CELLÜ NENE'NİN BAHÇESİ - GEÇMİŞ (FLASHBACK) - GÜNDÜZ
Güneşli, cıvıl cıvıl bir gün. Genç Cellü (60'lı yaşlarda, daha dinç), karadut ağacının altında, yanında ALİ (10) adında küçük bir oğlan çocuğu duruyor. Ali'nin elleri ve ağzı dut lekesi içinde. Genç Cellü gülümseyerek Ali'ye bakar.
GENÇ CELLÜ:
(Şefkatle)
Hadi oğlum çık hele dala, topla biraz dutlardan. Aha sana bir de tas, doldur hepsini buna. Düşme sakın!
Ali, hevesle ağaca tırmanır, dalları sallayarak dutları tasa düşürmeye çalışır. Genç Cellü, elindeki tası uzatır. Ali, tası doldururken birkaç dutu da ağzına atar.
ALİ:
(Ağzı dolu dolu, gülerek)
Anneanne, çok tatlı bunlar! Hep ben yiyeyim mi?
GENÇ CELLÜ:
(Ali'nin dudaklarındaki dut lekelerini siler)
Ye, ye kuzum. Ama bana da bırak biraz. Çok yedin mi, sekiz mi, yoksa daha küçük müydün? Hatırlamıyorum tam, hatırladığım bir kaç beyit kulaktan...
Kamera Genç Cellü'nün yüzüne odaklanır. Gözlerinde sevgi ve derin bir anlam vardır.
SAHNE 3
İÇ. CELLÜ NENE'NİN EVİ - ŞİMDİKİ ZAMAN - GÜNDÜZ
Cellü Nene, sedirde oturmaya devam ediyor. Boşluğa bakarken, sesi bir fısıltıya dönüşür.
CELLÜ NENE:
Cellü Nene bilirmiş on bin beyit. Söylermiş Görümlü'den Kul Himmet'ten... Oda çömezi Pir Sultan'ın. Ah, o eski günler...
Duvarlardaki soluk fotoğraflara kayar kamera. Genç bir Cellü Nene, etrafında gülen yüzler; komşular, eşi, çocukları... Hep birlikte toplanmış, dinliyorlar gibi bir atmosfer var.
KÖYÜN SESİ (V.O. - Eski bir radyo yayını gibi, ama netleşir):
"...Komşularda toplanıp, severlermiş dinlemeyi... Ezberleyende olurmuş, besteleyende... Anlatıyorlar şimdilerde..."
Cellü Nene'nin gözleri dolmaya başlar. Mırıldanarak bir beyit okumaya başlar.
CELLÜ NENE:
(Zayıf ama içli bir sesle)
"Âlim ne yatarsın günlerin geldi, Süleyman’dan haber veren turnalar, Yollarına kurban olduğum İmam Hüseyin."
Okurken gözlerinden yaşlar süzülür. Eliyle gözyaşlarını siler.
CELLÜ NENE:
Hem söyledi, hem ağladı... Karadut... Tek bir tane de yedi. Çok sonradan anladım ki bana yedirmekti derdi. Kime ne deyim, ne anlatayım... Dertleri kime yanayım...
Bir duraksama. Cellü Nene'nin yüzünde derin bir keder belirir.
ŞEYH BEDRETTİN'İN SESİ (V.O. - Bilgece, yankılanarak):
"Hakk'ı tanımıyorsan, din dersi seni Hak'tan uzaklaştırır."
Cellü Nene'nin yüzünde hüzünlü bir şaşkınlık belirir. Gözleri pencereye döner.

SAHNE 4
DIŞ. KÖY SOKAKLARI - ŞİMDİKİ ZAMAN - GÜNDÜZ
Kamera, Cellü Nene'nin evinden çıkar, köy sokaklarını gösterir. Boş, terkedilmiş evler, ot bürümüş yollar. Sanki zaman durmuş gibidir. Rüzgarın uğultusu duyulur.
KÖYÜN SESİ (V.O. - Radyodan haber yayını gibi, kesik kesik):
"...Çamlıbel virâne, bakımsız, ötelenmiş ve göz ardı edilmiştir çünkü sevmez bunlar Köroğlu'nu... Açgözlü, doymak bilmez, doyumsuz... Tatminsiz, ikrârsız kısaca kalleş nâmert yani şimdiki yöneticiler... Ne vicdanları var, ne de ahlâkları..."
İÇ. CELLÜ NENE'NİN EVİ - ŞİMDİKİ ZAMAN - GÜNDÜZ
Cellü Nene, pencereden dışarıdaki boş köy meydanına bakar. Eliyle pencere pervazına dokunur.
CELLÜ NENE:
(Kendi kendine, hüzünle)
Köyler boşaldı kalmadı kimse. Herkes düşmüş bir düşmüşe. Avrupa nerede, benzer mi bizim köye... İstanbul, Ankara, İzmir... Kızım nerde, oğlum nerde?
Duraksar. Bir zamanlar bu sokakların cıvıl cıvıl olduğunu hatırlar gibi başını sallar.
CELLÜ NENE:
Aç mıydık eskiden? Bir tasa kaşık sallarken doymuyor muydu karnımız? Malımız, davarımız, ağacımız, meyvemiz... Dalı kırık değirmen öğütmez miydi unumuzu? Bir odada dokuz kardeş... Kilerimiz boş muydu?
Eliyle göğsünü tutar, derin bir nefes alır. Gözleri yine dolar.
CELLÜ NENE:
(Sitemle)
Kime söylesin şimdi beyitlerini... Eski tadı kalmadı. Kime naz etsin, "olmaz" desin. Oysa...
ŞEYH BEDRETTİN'İN SESİ (V.O. - Keskin ve net):
"Anlayışsızlığa kızardı. Yüzü kızarırdı kızınca, kulağına kadar."
Cellü Nene'nin yüzünde bir öfke kırıntısı belirir, hemen ardından yerini çaresizliğe bırakır.
KÖYÜN SESİ (V.O. - Yükselen bir sesle):
"...İşte bu yüzden lanetledim sizi işte bu yüzden! Ne yaparsanız yapın karadeliğe dönüşen boşluk, yokluk, hiçlik, çaresizlik sizin alnınıza yazılan!"
Cellü Nene, bu sözlerin ağırlığı altında ezilir gibi başını eğer.

SAHNE 5
İÇ. CELLÜ NENE'NİN EVİ - ŞİMDİKİ ZAMAN - AKŞAM
Güneş batmıştır. Oda loş bir haldedir. Cellü Nene, elindeki eski bir fotoğraf albümüne bakmaktadır. Albümden sararmış fotoğraflar çıkarır. Her bir fotoğrafa dokunur, okşar gibi bakar. Gözlerinden yaşlar sessizce akar.
CELLÜ NENE:
Cellü Nene ellerin... Gözyaşların dillerin... Neredesin şimdi sen?
Bir fotoğrafa takılır. Gülümser.
CELLÜ NENE:
(Fotoğrafa bakarak mırıldanır)
Bak bu Ali, okula yeni gidiyordu... Ne de heyecanlıydı...
Başka bir fotoğrafa geçer.
CELLÜ NENE:
Bunu da Avrupa'dan göndermiş... Torunlarım biri Nergis bir Gül... (Bir an duraksar, sesi titrer) Celal emmin ne heybetliydi...
Gözlerini kapatır. Yüzünde, geçmişin tatlı anılarıyla şimdiki zamanın acı gerçekleri arasında gidip gelen bir ifade vardır. Hafifçe sallanır.
ŞEYH BEDRETTİN'İN SESİ (V.O. - Şefkatli, teselli eder gibi):
"En çok çocuklara acıyordu... Hakkında söylenenlerin çoğu yalan. İftira yani asmak için, 'yok' etmek, önlerinden kaldırmak için."
Cellü Nene, gözleri kapalıyken hafifçe tebessüm eder. Bir anlığına huzurlu görünür.
CELLÜ NENE:
(Gözleri kapalı, fısıltıyla)
Dut toplar mısın, el sallar mısın? Yine ağlar mısın? Ağlamasan gülsen artık... Ben de sana bir gül versem...
Kamera, Cellü Nene'nin hüzünlü ama dirençli yüzüne odaklanır. Gözlerinden akan son damla yaş, yanaklarındaki kırışıklıkların arasına karışır. Son bir nefes alır, sanki tüm bu yükü omuzlarından atmak ister gibi.
KÖYÜN SESİ (V.O. - Uzaklaşır, ama son bir kelime belirginleşir):
"...İnsan oluncaya dek... Çekeceksiniz bu ağır cezayı."
Cellü Nene'nin gözleri yavaşça aralanır. Kararlı bir ifadeyle boş odaya bakar. Bir mücadele bitmemiş gibidir.

SON.
Bu diyaloglarla, Cellü Nene'nin yalnızlığı, kaybettiği geçmişi ve günümüzdeki çürümeye karşı hissettiği isyan daha net bir şekilde ortaya konuluyor. Şeyh Bedrettin'in sözleri onun iç sesi, köyün sesleri ise dış dünyanın acımasız gerçekleri olarak işlev görüyor.

SENARYONUN ANAFİKRİ

Anafikir: Geçmişin Bilgeliğiyle Bugünün Yıkımına Direniş ve Unutulmaya Yüz Tutan İnsanlık Onuru

Senaryonun anafikri, Cellü Nene'nin şahsında, köklü bir kültürel ve insani mirasın, modern zamanların getirdiği duyarsızlık, açgözlülük ve yıkım karşısındaki direnişi ve bu direnişte yalnız kalma haliyle, unutulmaya yüz tutan insanlık onurunun mücadelesidir.

Cellü Nene'nin kişisel yalnızlığı ve köyünün boşalması, sadece bireysel bir acı olmaktan öte, toplumsal bir çürümeyi ve değerlerin yozlaşmasını temsil eder. Şeyh Bedrettin'in "hakikat" arayışı ve "cahillere" duyduğu öfke, Cellü Nene'nin geçmişten aldığı bilgelikle günümüzdeki siyasi ve ahlaki yozlaşmaya (Zamâne İdârecileri) karşı hissettiği isyanın temelini oluşturur.

Senaryo, bir yandan geçmişin "merd" ve bilge insanlarının (Köroğlu, Şeyh Bedrettin) mirasını yüceltirken, diğer yandan günümüz "nâmert" idarecilerinin neden olduğu tahribatı gözler önüne serer. Cellü Nene'nin, tüm bu yıkıma rağmen hafızasındaki beyitlere, anılarına ve torunlarının fotoğraflarına tutunması, umudun ve insanlık vasfının son kalesi olduğunu gösterir. Bu, aynı zamanda, "insan oluncaya dek" sürecek bir cezanın ve mücadelenin de ifadesidir.

Özetle, senaryo, geleneksel değerlerin ve manevi mirasın, materyalizm ve güç hırsıyla nasıl yok edildiğini ancak buna rağmen bir avuç direnişin ve umudun her zaman var olacağını vurgular. Cellü Nene, bu direnişin en yaşlı, en yalnız ama aynı zamanda en bilge ve en onurlu temsilcisidir.

Bu anafikir, senaryonun temel mesajını ve Cellü Nene'nin hikayesinin daha geniş bir bağlama nasıl oturduğunu açıklıyor.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol