BURCU ARICI İLE

1.153. DİYALOG
Akademisyen Burcu Arıcı ile Diyaloğunuzun Analizi
Çıktısını Alarak Okuma ve Diğer Gruplarınızda Değerlendirebilirsiniz
Birim Fiyatı: €420
09 Ağustos 2025
Erkan YAZARGAN
Burcu Arıcı ile yaptığınız diyalog, aile bağlarından sanata uzanan, kişisel ve toplumsal unsurları harmanlayan samimi bir sohbet niteliği taşıyor. Bu diyalogda, sanatın genetik ve kültürel aktarımı, akademinin rolü, sanatın toplumsal etkileri ve politik engeller gibi farklı konulara değinilmiştir.
1. Diyalogdaki Ana Temalar
Diyaloğunuzun ana başlıkları şunlardır:
*Genetik ve Sanatsal Aktarım: Konuşma, anne-kız ilişkisinden yola çıkarak sanatın genetik bir miras gibi nesilden nesile aktarılması fikriyle başlıyor. Burcu Hanım'ın ailesindeki sanatçı kökleri (Türk Sanat Müziği bestekârı annesi, şair yazar annesi, ressam teyzesi) bu tezi somut bir şekilde destekliyor. Bu kısım, sanatın sadece öğrenilen bir yetenek değil, aynı zamanda aile içinde kök salan bir miras olduğu fikrini güçlendiriyor.
*Sanatın Toplumsal Rolü ve Engeller: Diyalog, sanatın toplumu dönüştürme potansiyelini sorguluyor. Burcu Hanım, görsel araçların bolluğuna rağmen, bu araçları algılayabilecek "aydınlık zihinlerin" eksikliğine dikkat çekiyor. Sanatın siyah-beyaz (inanç temelli) propagandaların önüne geçebileceği fikrine ise olumlu yaklaşmıyor ve bunun için "eğitimin çocukluktan başlaması" gerektiğini vurguluyor. Amerika'nın etkisini bir engel olarak görmesi, sanatın gelişimini sadece iç dinamiklerle değil, aynı zamanda dış politik ve ekonomik faktörlerle de ilişkilendiriyor.
*Akademinin Sorumluluğu: Burcu Hanım, bir akademisyen olarak Türk kültürünü öğrencilerine aktarma misyonunu üstleniyor. Bir "kâm" (Türk kültüründe şaman veya bilici) davet etme örneği, onun geleneksel bilgi ve kültürü modern eğitim metotlarıyla birleştirme çabasını gösteriyor. Bu durum, akademinin sadece teorik bilgi aktarmakla kalmayıp, kültürel kökleri de canlandırması gerektiği fikrini vurguluyor.
*Yaşam Felsefesi ve Sanat: Diyalog, Burcu Hanım'ın kişisel yaşam felsefesiyle son buluyor. "Her şeye sızlanmamak," "sevmek, şükretmek, sabretmek ve resim yapmak" gibi ifadeler, sanatın sadece bir meslek veya uğraş değil, aynı zamanda kişisel huzur ve mutluluğa ulaşmada bir araç olduğunu gösteriyor.
2. Diyaloğun Akışı ve Etkileşimi
Bu diyalog, bir röportajdan ziyade samimi bir sohbete daha yakın bir yapıya sahip.
*Duygusal ve Kişisel Başlangıç: "Anne-kız ilişkisi" gibi duygusal bir konudan başlanması, konuşmanın sıcak ve kişisel bir tona sahip olmasını sağlıyor. Bu başlangıç, bilimsel bir gerçekle desteklenerek sanata bir köprü kuruluyor.
*Samimi İtiraflar: Burcu Hanım, kendi ailesiyle ilgili detayları (annesi, kızı, teyzesi) ve Gazi Üniversitesi'ndeki eğitimini gülümseyerek anlatıyor. Bu, onun diyaloğa duygu ve samimiyet kattığını gösteriyor.
*Keskin ve Gerçekçi Çıkarımlar: "Sanatla siyah-beyaz propagandaların önüne geçilemez" veya "Amerika'nın elini çekmesi gerekir" gibi ifadeler, Burcu Hanım'ın hem cesur hem de realist bir duruş sergilediğini gösteriyor. Bu, diyaloğa entelektüel bir derinlik katıyor.
*Kişisel Mesajla Bitiş: Diyalog, genel konulardan tekrar kişisel bir mesajla bitiyor. Bu, sohbete bir bütünlük kazandırıyor ve Burcu Hanım'ın sanatın hayatındaki yerini özetliyor.
Sizin bu diyaloğunuz, katılımcının kişisel deneyimlerinden yola çıkarak sanata ve akademiye dair derin ve gerçekçi yorumlar yapmasına olanak sağlamış, bu yönüyle oldukça başarılı bir etkileşim örneği sunuyor.
SORU: Türkiye' deki YÖK' E bağlı akademi ve devlete bağlı sanat kurumları sorunu sence nasıl aşılabilir, gerekli mi?

Burcu Arıcı ile yaptığınız diyalogda da değindiğiniz gibi, Türkiye'deki YÖK'e bağlı akademi ve devlete bağlı sanat kurumları arasındaki sorunlar ve bu sorunların çözümü, uzun yıllardır tartışılan önemli bir konu.
Sorunun Kaynakları
* Bürokratik ve Merkeziyetçi Yapı: YÖK'ün merkeziyetçi yapısı, üniversitelerin ve sanat fakültelerinin kendi özerk politikalarını oluşturmasını zorlaştırır. Müfredat, atamalar ve bütçe kararları genellikle merkeziyetçi bir yaklaşımla alındığı için, yerel ve bölgesel ihtiyaçlar göz ardı edilebilir. Bu durum, sanat kurumlarının dinamik ve yenilikçi yapısıyla çelişir.
* Siyasi Müdahaleler ve Atamalar: Sanat kurumlarının ve üniversitelerin yönetim kadrolarına yapılan atamalar, sıklıkla siyasi tercihlere göre belirlenebilir. Bu durum, liyakat ve sanatsal vizyonun geri planda kalmasına neden olur. Sanatın özgür düşünce ve eleştirel yaklaşımlarla beslenmesi gerekirken, bu müdahaleler sanatın yozlaşmasına yol açabilir.
* Sanat ve Halk Arasındaki Kopukluk:
Diyalogda da vurgulandığı gibi, akademinin halka öncülük etme misyonu ile halkın sanatı anlama düzeyi arasındaki makas giderek açılır. Devletin sanat kurumları, genellikle büyük şehirlerde, belirli bir kitleye hitap eden etkinlikler düzenlerken, Anadolu'nun ücra köşelerindeki kültürel potansiyel göz ardı edilir.
*Kaynak ve Bütçe Yetersizliği: Sanat, genellikle temel ihtiyaçlar arasında görülmediği için, hem üniversitelerdeki sanat fakültelerinin hem de devlet sanat kurumlarının bütçeleri kısıtlıdır. Malzeme alımları, sergi düzenlemeleri ve sanatsal araştırmalar için ayrılan kaynaklar yetersiz kalabilir.
Çözüm Önerileri
Bu sorunların aşılması için bazı adımlar atılabilir.
*Özerkliğin Güçlendirilmesi:
Üniversitelerdeki sanat fakülteleri, müfredatlarını ve sanatsal yaklaşımlarını belirlemede daha fazla özerkliğe sahip olmalıdır. Bu, yerel sanat dinamiklerine ve güncel dünya sanat akımlarına daha hızlı uyum sağlamalarına olanak tanır.
*Liyakat ve Şeffaf Yönetim: Sanat kurumlarının ve fakültelerin yönetim kadroları, siyasi tercihlerden bağımsız olarak, sanatsal birikimi ve yönetim becerileri kanıtlanmış kişiler arasından seçilmelidir. Atama süreçleri daha şeffaf hale getirilmelidir.
*Yerel Odaklı Politika: Sanatın sadece büyük şehirlerde değil, tüm ülkede yaygınlaşması için yerel projelere ağırlık verilmelidir. Üniversiteler, çevrelerindeki halkla işbirliği içinde sanatsal atölyeler ve etkinlikler düzenleyerek halk-akademi arasındaki köprüleri güçlendirebilir.
*Sivil Toplum ve Özel Sektör İşbirliği: Devlet, sanat finansmanını sadece kendi üzerine almak yerine, sivil toplum kuruluşları ve özel sektörle ortak projeler geliştirmelidir. Bu, sanatın farklı kaynaklardan beslenmesini ve daha çeşitli projelerin ortaya çıkmasını sağlar.
Bu adımlar, hem sanatın kalitesini hem de toplum üzerindeki etkisini artırabilir.
SORU: Ahmet Aydın Kaptan diyaloğu ile birleştirdiğinde derin analizin nedir?

Burcu Arıcı ve Ahmet Aydın Kaptan ile yaptığınız iki diyalogu bir araya getirdiğimizde, sanatın Türkiye'deki durumu ve geleceğine dair çok katmanlı, zengin ve derin bir analiz ortaya çıkıyor. Bu iki farklı akademisyenin bakış açıları, konuya hem kişisel deneyimler hem de felsefi sorgulamalar üzerinden yaklaşarak birbirini tamamlıyor.
1. Sanatın Kökleri: Genetik Miras ve Toplumsal Sorumluluk
İki diyalog da sanatın köklerini sorguluyor. Burcu Arıcı, anne-kız ilişkisi ve genetik aktarım metaforuyla sanatın aile içi bir miras olduğunu, adeta bir DNA gibi nesilden nesile geçtiğini savunuyor. Kendi ailesindeki sanatçı geleneği, bu tezin somut bir kanıtı oluyor.
Ahmet Aydın Kaptan ise sanatın köklerini daha çok toplumsal bir sorumluluk olarak görüyor. Ona göre sanat, halkın duygularından ve sosyo-ekonomik yapısından beslenir. Sanatçı, "alnında ışığı ilk gören insan" olarak bu köklerden ilham alıp topluma ayna tutar. Bu iki farklı yaklaşım, sanatın hem bireysel ve içsel (genetik, ailevi) hem de toplumsal ve dışsal (çevresel, sosyal) köklerinin olduğunu gösteriyor. Sanat, hem bireysel bir yeteneğin dışa vurumu hem de toplumun kolektif hafızasının bir yansımasıdır.
2. Akademi ve Halk Arasındaki Uçurum: Bir Çözüm Arayışı
Her iki diyalog da akademi ile halk arasındaki kopukluktan şikayetçi.
* Ahmet Aydın Kaptan, bu durumu "seviye düşüklüğü" ile açıklıyor ve akademinin halka öncülük etme misyonunun başarısız olduğunu düşünüyor. Halkın soyut sanatı anlamadığını, ancak ahenkli Kur'an'ı dinleyebildiğini belirterek kültürel kodlardaki farklılıklara işaret ediyor.
* Burcu Arıcı ise bu durumu daha çok bir eğitim sorunu olarak görüyor. Çocukların "müze gezecek kadar şanslı büyümediğini" belirterek, sanat eğitiminin çok küçük yaşlardan itibaren verilmesi gerektiğini savunuyor. Bu iki bakış açısı, sorunun hem kültürel hem de sistemsel olduğunu ortaya koyuyor. Çözüm, sadece akademinin halka inmesiyle değil, aynı zamanda çocukluktan başlayan kapsayıcı bir sanat eğitimiyle mümkün olabilir.
3. Sanatın Önündeki Engeller: Politik ve Ekonomik Baskılar
İki akademisyen de sanatın gelişimi önündeki engellerin farkında.
*Ahmet Aydın Kaptan, sanatın "menfaat" amaçlı yapılmasını ve siyasi iktidarların sanata "ucube" diye bakmasını en büyük engel olarak görüyor. Ona göre sanat eseri, maddi menfaatler ön plana çıktığında "kic" bir hale gelir.
*Burcu Arıcı ise daha çok dış güçlere ve global politikalara odaklanıyor. "Amerika'nın elini çekmesi gerekir" ve "onların yüzyıllık projesi kapsamındayız" gibi ifadelerle, sanatın gelişimini uluslararası güç dengeleriyle ilişkilendiriyor.
Bu farklı yorumlar, sanatın sadece iç dinamiklerden değil, aynı zamanda politik, ekonomik ve global baskılardan da etkilendiğini gösteriyor. Sanat, hem yerel yöneticilerin hem de uluslararası güçlerin ilgi alanında olan kırılgan bir alandır.
4. Ortak Sonsöz: Umut ve Sorumluluk
Diyalogların sonunda her iki akademisyenin de ortak bir umut taşıdığı görülüyor. Burcu Arıcı, her şeye rağmen "mutlu olmak için sevmek, şükretmek ve resim yapmak" gerektiğini söylerken, Ahmet Aydın Kaptan, "köprü kurmak hala mümkün" diyerek umudunu koruyor.
Her iki diyalog da sanatın iyileştirici, birleştirici ve dönüştürücü gücüne olan inancı yansıtıyor. Sanat, sadece bir estetik uğraş değil, aynı zamanda bireysel ve toplumsal huzura giden bir yoldur. Bu iki farklı akademisyenin aynı konu üzerinde bu kadar benzer ve umutlu bir tonda buluşması, sanatın evrensel ve birleştirici gücünü bir kez daha kanıtlıyor.
SORU: Son günlerde "sanat değil doktor iyileştirir" gibi söylem gelişti. Ne dersin?

"Sanat değil, doktor iyileştirir" söylemi, son zamanlarda sıkça dile getirilen ve sanatın iyileştirici gücünü tartışmaya açan bir ifade. Bu söylemin arkasında, sanatın rolünü küçümseyen veya iyileşme sürecindeki yerini sınırlayan bir bakış açısı yatıyor gibi görünüyor. Bu konuyu birkaç farklı açıdan ele alabiliriz.
Tıbbi İyileşme ve Holistik Sağlık
Doktorların iyileştirme gücünü inkar etmek mümkün değil. Doktorlar, bilimsel bilgiye dayanan tedaviler, ameliyatlar ve ilaçlar aracılığıyla fiziksel hastalıkları teşhis ve tedavi ederler. Bu, insan sağlığının temel direğidir. Ancak iyileşmek sadece bedenin onarılması anlamına gelmez. İnsan, duygusal, zihinsel ve ruhsal bir varlıktır. Bu nedenle, holistik (bütünsel) bir sağlık anlayışı, sadece tıbbi müdahaleyi değil, aynı zamanda kişinin ruh halini, psikolojisini ve yaşam kalitesini de kapsar.
Sanatın İyileştirici Rolü
Sanat, doğrudan bir kanser hücresini öldüremese veya kırık bir kemiği düzeltemese de, iyileşme sürecine paha biçilmez katkılarda bulunur. Bu katkıları şu başlıklar altında toplayabiliriz:
*Duygusal ve Psikolojik Destek: Sanat, insanların travmalarını, kaygılarını ve streslerini ifade etmeleri için güvenli bir alan sunar. Resim yapmak, müzik dinlemek, yazı yazmak veya dans etmek gibi sanatsal faaliyetler, duygusal dışavurum ve rahatlama sağlar. Sanat terapisi, özellikle psikolojik sorunlarla mücadelede yaygın olarak kullanılan etkili bir yöntemdir.
*Yaşam Kalitesini Artırma: Ciddi hastalıklarla mücadele eden bireylerde moral, motivasyon ve yaşam sevinci azalabilir. Sanat, onlara bir amaç, bir ifade kanalı ve bir sosyal bağ kurma imkânı sunarak yaşam kalitelerini artırır. Bir hastanın çizdiği resim, sadece bir kağıt parçası değil, aynı zamanda onun hayata tutunma isteğinin bir sembolü olabilir.
*Ağrı Yönetimi ve Stres Azaltma: Yapılan araştırmalar, sanatın ağrı algısını düşürdüğünü ve stres seviyelerini azalttığını gösteriyor. Müzik dinlemek, beyinde endorfin salgılanmasını tetikleyerek doğal bir ağrı kesici görevi görebilir.
Sonuç
"Sanat değil, doktor iyileştirir" söylemi, bu iki alan arasındaki ilişkiyi yanlış yorumlar ve küçümser. Doktorlar bedeni, sanat ise ruhu iyileştirir. İyileşme süreci, sadece tıbbi bir müdahale değil, aynı zamanda bedenin, zihnin ve ruhun bir bütün olarak desteklenmesini gerektiren karmaşık bir yolculuktur. Sanat, bu yolculukta hastaya umut, güç ve ifade imkânı sunan güçlü bir müttefiktir. Dolayısıyla, "Sanat değil, doktor iyileştirir" demek yerine, "Doktor bedeni, sanat ise ruhu iyileştirerek bütünsel bir iyileşme sağlar" demek daha doğru bir yaklaşımdır. İkisi birbirinin rakibi değil, tamamlayıcısıdır.
"Sanat ve tıp, insanı iyileştirme yolculuğunda farklı ama vazgeçilmez iki rehberdir. Biri bedeni onarır, diğeri ise ruhu besler. Gerçek iyileşme, ancak bu iki gücün el ele vermesiyle mümkün olur."


SEKSEN ÜÇÜNCÜ DİYALOG
SANAT VE AKADEMİ

Merhaba,
Burcu Hanımefendi.
SANAT VE AKADEMİ

Merhaba,
Burcu Hanımefendi.
Merhaba, Erkan Bey.
"Anne - kız ilişkisinden sanata bir köprü kurabilir miyiz" diye düşünmüştüm.
Kurulmaz mı hiç..!
"Kız torunların, ninelerinin yumurtalarını kızlarına aktardığını" biliyor muydunuz?
Bilimsel olarak; yani siz aslında ninenizsiniz ve sizin kızınız annenizin yumurtasından. İlginç değil mi, ilk öğrendiğimde çok etkilenmiştim.
Bilimsel olarak; yani siz aslında ninenizsiniz ve sizin kızınız annenizin yumurtasından. İlginç değil mi, ilk öğrendiğimde çok etkilenmiştim.
Hmm. Şimdi yeteneklerimizi, genetik özelliklerimizi düşününce çok doğru bir teori bu. (Gülümseme)
Teorinin ötesinde ispatlanmış bilimsel bir gerçek.
Buradan sanata geçecek olursak, bir akademisyen olarak, diyaloglarımıza ne gibi bir katkıda bulunmak istersiniz?
"Sanat" denilince, genel bir bakış mı acaba spesifik bir şeye yönelikmi?
Buradan sanata geçecek olursak, bir akademisyen olarak, diyaloglarımıza ne gibi bir katkıda bulunmak istersiniz?
"Sanat" denilince, genel bir bakış mı acaba spesifik bir şeye yönelikmi?
Akademisyen olmanız hasebiyle, Akademinin gelişimi ve toplumda "sanat fikrinin" geliştirilmesi açısından rica edeceğim.
Olabilir, tamam.
Anneler kızlarına nasıl destek olabilirler?
Buna dair söyleyebileceğim o kadar çok şey var ki, annem "Gazi Resim'den", kızım "Gazi Müzik'te" okuyor...
Annem Türk Sanat Müziği bestekârı ve TRT'de sürekli eserleri okunuyor. Aynı zamanda şair ve yazar, şiir kitapları var ve şiirleri ve şiir kitapları TRT'nin yönetimindedir. Cumhuriyet Tarihi'ndeki ilk ve son kadın üye, otuz yıllık "Bakanlık danışmanı" (Gülümsemeler) Yazarken yoruldum. Yani bizde sanat anneneden kıza geçen bir gelenektir.
Hatta annemin teyzesi, yeni Cumhuriyette ilk Türk kadın ressamlardan birisidir.
Harika bir cevherleyim o halde, şimdi?
Sanatla renklenen dünya, siyah - beyaz etkilere karşı nasıl dimdik ayakta durmayı başarmıştır?
Sanatla renklenen dünya, siyah - beyaz etkilere karşı nasıl dimdik ayakta durmayı başarmıştır?
Siyahla beyazı karıştırıp gri yaparak... Gri'yi altetmek daha kolaydır. (Gülümseme) O haliyle kimliğini kaybetmiş olur...
Görsel araçların topluma "sanat fikrini" aşılamada yeterli olduğunu düşünüyor musunuz,
Veya "başarılı olduklarını" desek daha doğru olacak kanımca...
Veya "başarılı olduklarını" desek daha doğru olacak kanımca...
Görsel araç bolluğu yaşanıyor memleketimizde. İyi ve kötü değerlere sahibiz. Zevksizlik, fakirlik, aklınıza gelen her şey görsel ve duyumsal olarak sanata yansıyabilir ama esas sıkıntı bunları algılayabilecek bakış açılarını, aydınlık zihinleri yetiştirip desteklemek...
Özellikle günümüzde, ülkemizde siyah - beyaz, inanç temelli yoğun propagandanın önüne sanatla geçilebilir mi?
Geçilemez, malesef. Orası hayal...
Önce Amerika'nın elini ülkemizden çekmesi gerekir. Sanat eğitimle olur. Minicikken başlamak gerekir. Bizim topraklarımızda çocuklar "müze gezecek kadar şanslı büyümüyorlar".
Önce Amerika'nın elini ülkemizden çekmesi gerekir. Sanat eğitimle olur. Minicikken başlamak gerekir. Bizim topraklarımızda çocuklar "müze gezecek kadar şanslı büyümüyorlar".
Amerikalıları ikna etsek, "bu sizin için de daha iyi" desek?
Onların yüzyıllık projesi kapsamındayız. İkna edilmeleri zor...
Türk Kültürünün on bin yıllık bir geçmişi olduğunu düşünür müsünüz?
Ben bir yörüğüm, nasıl düşünmem! Atalarım bugünki Türkmenistan'dan gelmişler Anadolu'ya.
Bu fotografın hikayesini alabilir miyim, sizden?
Gerçek Türklerin yani millet olarak değil de ırk olarak Türkün ne olduğunu görsel ve işitsel açıdan öğrencilerime anlatabilmenin tek yolu derse bir "kâm" davet etmekti. Durum budur...
Gerçek Türklerin yani millet olarak değil de ırk olarak Türkün ne olduğunu görsel ve işitsel açıdan öğrencilerime anlatabilmenin tek yolu derse bir "kâm" davet etmekti. Durum budur...
Daha sonra bu paylaşımınız lütfen:
Annemin teyzesinin kızı İsmet Erel'in resim sergisi. O da Ayşe Abla Koleji'nin ilk resim öğretmeni, doksan üç yaşında...
Annemin teyzesinin kızı İsmet Erel'in resim sergisi. O da Ayşe Abla Koleji'nin ilk resim öğretmeni, doksan üç yaşında...
Teşekkülerimizi okurlar ve diğer katılımcılar adına iletiyorum, katkı verdiniz.
Son olarak bir mesajınız varsa ekleyelim lütfen sayın hocam.
Son olarak bir mesajınız varsa ekleyelim lütfen sayın hocam.
Ben teşekkür ederim. En son derim ki; "her şeye sızlanmamak gerekir. Mutlu olmak için sevmek, şükretmek, sabretmek ve tabii en önemlisi resim yapmak. (Gülümseme)
Kolaylık dileklerimle, mutlu günler!
Size de mutlu günler.
Nereden ve nasıl okuyabilirim diyalogumuzu?
Hazırlıyorum Burcu Hanım, gün sonuna kadar tamamlanır, umarım. Bitince buradan link veririm size de.
Saygılarımla.
Tamam. Teşekkürler.

