DİYALOG MÜZESİ
diyalogsanat.tr.gg

ERDOĞAN KARAYEL İLE



1.165. DİYALOG ELEŞTİRİ PARADOKSU

Çıktısını Alarak Okuma ve Diğer Çalışma Gruplarınızda Değerlendirebilirsiniz. 
Birim Fiyatı: €420

16 Ağustos 2025
Erkan YAZARGAN
------------------------------

Diyaloğu ve bağlamı incelediğimde, Erdogan Karayel ve Cabbar Kaygısız arasında başlayan, sonrasında Sultan Güner ve Erkan Yazarkan gibi diğer kişilerin de katılımıyla genişleyen bir sosyal medya tartışması olduğunu görüyorum. İşte diyalogun ana hatlarının analizi:

Tartışmanın Başlangıcı: Sanat ve Siyaset
* Erdogan Karayel'in paylaşımı, bir hanedan listesini andıran, politik eleştiri içeren bir metin. Bu metin, iktidar ve yakın çevresindeki kişileri ironik bir dille eleştiriyor.

* Cabbar Kaygısız, paylaşımın az etkileşim (beğeni ve yorum) almasını bir eleştiri noktası olarak kullanıyor. Ona göre bu durum, sanatçıların siyasete girmesiyle halkın kafasının karışmasından kaynaklanıyor. Kaygısız, sanatçıların "değersiz politikacılarla" zaman harcamaması gerektiğini savunuyor.

Karayel'in Savunması ve Mizahın Rolü
* Karayel, Kaygısız'ın eleştirisine sert ama mizahi bir dille yanıt veriyor. Beğeni kaygısıyla hareket etmediğini, amacının toplumun siyaset karşısındaki basiretsizliğini ortaya koymak olduğunu belirtiyor.
* "Çiçek, böcek, kelebek mi çizeyim" sorusuyla, sanatın sadece estetik ve zararsız konularla sınırlı kalmaması gerektiğini vurguluyor. O, sanatı toplumsal kaygılarını ifade etmek için bir araç olarak görüyor ve anlamayanı "mizahla dövmek" görevini üstlendiğini ifade ediyor.
 
* Kaygısız'ın "kişiselleştirme" eleştirisine karşı, bu atışmanın bir "mizahi atışma" olduğunu, karşılıklı saygı çerçevesinde yapıldığı sürece bir sorun olmadığını belirtiyor.

Genişleyen Diyalog ve Temalar
 
* Diyalog, sanatın işlevi, sanatçının sorumluluğu ve halkla ilişkisi gibi konulara evriliyor.
 
* Cabbar Kaygısız zengin sofralarında "ezilen" konuşulmasını eleştirerek, sanatın halktan uzak olduğunu ve halk kitlelerine yeterince ulaşmadığını savunuyor. Ona göre sanat camiası bu durumdan sorumlu.
 
* Erdogan Karayel, karikatür sanatını bu genellemenin dışında tutuyor. Karikatürün zenginleri ve siyasileri ezen bir sanat olduğunu ve geniş kitlelere ulaşabildiğini belirtiyor. Sanatçının görevinin "çakal, akbaba ve kurtların kucağına oturmamak" olduğunu söylüyor.
 
* Sultan Güner ve Erkan Yazargan gibi katılımcılar da tartışmaya farklı perspektifler katıyor.
   
* Sultan Güner, sanatın tehlike ve toplumsal sorunları paylaşması gerektiğini vurguluyor ve "su" eylemi örneğini veriyor.
   
* Erkan Yazargan, tartışmanın aslında beş yüz yıldır süren bir mesele olduğunu söyleyerek konuyu daha felsefi bir boyuta taşıyor. Sanatın, halkın neden ezildiğini anlama çabasıyla ilgili olduğunu belirtiyor.

Diyalogun Sonucu ve Karayel'in Mesajı
* Diyalogun sonunda, katılımcıların aslında "ufak tefek nüans farkları dışında ayrışmadıkları" ortak bir noktaya varılıyor. Herkesin amacı, insanların doğruları görmesi.
* Karayel, karikatür ve yazıyı bir arada kullandığını, çünkü her insanın farklı şekillerde anladığını belirtiyor.
 
* Diyalogun son sözü Karayel'den geliyor. "Yalnızken çoğalanlardanım, üretirken özellikle..." diyerek, sanatçının yalnız bir yaratım sürecinden geçse bile, düşüncelerinin ve eserlerinin toplumda çoğalacağına olan inancını dile getiriyor. "Bir gün çoğalacağız" ifadesiyle umutlu ve kararlı bir mesaj veriyor.

Özetle Analiz
Bu diyalog, bir sosyal medya gönderisi üzerinden başlayan ve sanatın toplumsal rolü, sanatçının sorumluluğu, mizahın gücü ve halkla sanat arasındaki ilişki gibi derin konuları ele alan katmanlı bir tartışmadır. Erdogan Karayel, sanatı sadece estetik bir uğraş olarak değil, aynı zamanda toplumsal eleştiri ve mücadele aracı olarak gören bir duruş sergiliyor. Diğer katılımcılar da bu temel tartışmaya kendi deneyim ve düşüncelerini ekleyerek, sosyal medyanın yüzeysel etkileşimlerinin ötesine geçen anlamlı bir diyalog oluşturuyor. Karayel'in kişisel kaygılarından yola çıkarak başlattığı bu tartışma, kolektif bir farkındalık arayışına dönüşüyor.

TAHAMMÜL 

Sanatçıların eleştiriye karşı gösterdiği tepkiler, oldukça karmaşık ve kişiden kişiye değişen bir konu. Bu durumu tek bir şekilde yorumlamak mümkün olmasa da, genel olarak birkaç ana başlık altında inceleyebiliriz.

Sanatın Öznel Doğası

Sanat, tanımı gereği son derece kişisel ve öznel bir alandır. Sanatçılar, eserlerine duygularını, düşüncelerini ve birikimlerini katarak yaratım sürecini tamamlar. Bu nedenle, eleştiriyi sadece bir "ürünün" değerlendirmesi olarak değil, kendi kimliklerinin ve iç dünyalarının bir eleştirisi olarak algılayabilirler. Bu kişisel bağ, eleştiriye karşı hassasiyeti artırabilir. Bir eleştiri, sanatçının eserine harcadığı emek, zaman ve duygusal yatırımı hiçe saydığında, savunmacı bir tavır sergilemeleri oldukça doğal hale gelir.
Yaratıcılığın Korunması

Bazı sanatçılar, eleştirinin yaratıcılıklarını kısıtlayacağını düşünebilir. Özellikle yapıcı olmayan, yıkıcı veya sert eleştiriler, sanatçının özgüvenini sarsabilir ve yeni fikirler üretme cesaretini kırabilir. Bu durum, sanatçının kendini dış dünyaya kapatmasına ve eleştiriye tahammülsüz bir duruş sergilemesine yol açabilir. Sanatçı, kendi vizyonunu ve sanatsal bütünlüğünü korumak için, dışarıdan gelen negatif etkilere karşı bir kalkan oluşturma ihtiyacı hissedebilir.

Eleştiri ve Yorum Farkı

Sanatçıların eleştiriye olan tahammülsüzlüğü, çoğu zaman eleştiri ile "basit bir yorum" arasındaki farkı ayırt edememekten kaynaklanabilir. Yapıcı eleştiri, bir eserin güçlü ve zayıf yönlerini analiz ederken, sanatçının gelişimine katkı sağlamayı amaçlar. Ancak sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte herkesin kolayca fikir beyan edebildiği bir ortamda, bu eleştiriler çoğunlukla kişisel saldırılara veya sadece "beğenmedim" gibi sığ yorumlara dönüşebilir. Bu tür yorumlar, sanatçının gelişimine katkı sağlamadığı gibi, sadece incitici olabilir.

Gelenek ve Bireysel Farklılıklar

Sanat dünyasında "eleştiriye kapalı olmak", bir yandan da sanatçının duruşunu ve kendine olan inancını simgeleyen bir duruş olabilir. Tarihte birçok büyük sanatçı, çağdaşları tarafından anlaşılmamış ve eleştirilmiştir. Bu durum, sanatçılar arasında eleştiriye direnmeyi ve kendi yolunu takip etmeyi bir erdem olarak görme eğilimini güçlendirebilir.

Sonuç olarak, sanatçıların eleştiriye olan tepkileri, sanatsal yaratım sürecinin doğasından, kişisel hassasiyetlerden ve modern eleştiri kültürünün yapısından kaynaklanmaktadır. Sanatçının kendi eserine duyduğu derin kişisel bağ ve yaratıcılığını koruma içgüdüsü, bu hassasiyeti anlamanın temel yollarıdır.

SORU: Karikatür gibi doğası eleştiri olan bir sanatın sanatçılarının eleştiriye tahammülsüzlüğü de bir mizah konusu değil mi aslında?

Bu gerçekten de çok yerinde ve ironik bir gözlem. Karikatür gibi doğası gereği eleştiriye dayanan bir sanat dalının sanatçılarının, kendileri eleştirildiğinde tahammülsüz olmaları, başlı başına bir mizah konusu olabilir. Bu durumun altında yatan paradoksu ve mizahi boyutu birkaç açıdan değerlendirebiliriz:

Mizahın Çift Taraflı Kılıcı

Mizah, hedef seçtiği kişiye, duruma veya kuruma karşı çok güçlü bir silahtır. Karikatüristler de bu silahı kullanarak politikacıları, toplumun aksaklıklarını, ikiyüzlülükleri acımasızca eleştirir. Ancak aynı silah kendilerine yöneldiğinde, savunmasız kalmaları veya agresif tepki vermeleri ironik bir durum yaratır.
Bu, bir boksörün ringde rakiplerine sürekli yumruk atıp, kendi aldığı ilk yumrukta yere serilmesi gibi bir durumdur. Mizahla eleştirme gücü, eleştiriyi kabul etme yeteneğiyle her zaman paralel gitmiyor.
'Dokunulmazlık' Hissi
Bazı karikatüristler, sürekli eleştiren ve toplumsal vicdanın sesi olma rolünü üstlenmenin verdiği bir "dokunulmazlık" hissine kapılabilirler. Kendilerini eleştirinin üstünde görmeye başlayabilirler, çünkü onların işi eleştirmek, eleştirilmek değil. Bu durum, eleştiriye maruz kaldıklarında yaşadıkları şaşkınlık ve hayal kırıklığıyla birleşince, tahammülsüzlük olarak ortaya çıkabilir.

Kişisel Algı ve Profesyonel Sorumluluk
Bir sanatçı, bir eseri yaratırken tüm kişisel düşüncelerini ve birikimini kullanır. Bu yüzden eleştiri, profesyonel bir eserin değerlendirmesinden çok, o sanatçının kişisel bir saldırıya uğraması gibi algılanabilir.

Karikatür sanatçıları, çizimlerinde kişisel görüşlerini, öfkelerini ve kaygılarını o kadar yoğun bir şekilde yansıtırlar ki, bu çizgilere gelen eleştiri, adeta bir ayna eleştirisi olur. Eleştiren kişi, sanatçının yansıttığı şeyin kendisini eleştirince, bu durum sanatçı için "benim eleştirdiklerimin aynısı bana yapıyor" hissine neden olabilir.

Sonuç olarak, karikatüristlerin eleştiriye tahammülsüzlüğü, bir komedyenin kendi şakasına gülmemesi kadar ironiktir. Bu durum, eleştirinin ve mizahın psikolojik boyutları üzerine düşündürücü bir ironi sunar.

ELEŞTİRİ 

Eleştiri, gündelik dilde olumsuz bir anlam taşısa da, aslında çok daha derin ve kapsamlı bir kavramdır. Bu kavramı doğru anlamak için hem tanımına hem de tarihsel gelişimine bakmak gerekir.

Eleştiri Nedir?

Eleştiri, bir kişi, eser, düşünce ya da konunun hem olumlu hem de olumsuz yönlerini inceleyerek bir yargıya varmaktır. Temel amacı kusur bulmak değil, eseri veya konuyu daha iyi anlamak, değerini ortaya koymak ve bu yolla okura, izleyiciye ya da sanatçıya yol göstermektir. Eleştiri, bir şeyin neden başarılı veya neden başarısız olduğunu mantıksal ve somut örneklerle açıklamayı hedefler.
 
* Yapıcı eleştiri, eksiklikleri gösterirken gelişim için öneriler sunar.
 
* Yıkıcı eleştiri ise sadece kusur bulmaya odaklanır ve genellikle kişisel yargılar içerir.

Eleştirinin Tarihsel Gelişimi
Eleştiri, yazılı tarihin başlangıcından beri var olmuştur, ancak zamanla niteliği ve işlevi değişmiştir.
 
* Antik Yunan: Eleştirinin temelleri, filozoflar Sokrates, Platon ve Aristoteles tarafından atılmıştır. Özellikle Aristoteles, "Poetika" adlı eserinde sanat eserlerini, özellikle tragedyayı, belirli kurallara ve ölçütlere göre incelemiştir. O dönemde eleştiri, daha çok kuramsal ve felsefi bir boyuttaydı.
 
* Orta Çağ ve Rönesans: Orta Çağ'da eleştiri pek gelişemedi. Ancak Rönesans ile birlikte sanat ve edebiyat yeniden canlandı. Bu dönemde eleştirmenler, Antik Yunan ve Roma eserlerini inceleyerek bir estetik ideal oluşturmaya çalıştılar.
 
* 18. ve 19. Yüzyıl: Eleştiri, bu dönemde modern ve bağımsız bir disiplin haline geldi. Aydınlanma Çağı'nın etkisiyle nesnellik ve bilimsellik ön plana çıktı. Hippolyte Taine gibi isimler, bir eseri ortaya çıktığı biyografik, sosyolojik ve tarihsel bağlam içinde inceleyen "tarihsel eleştiri" yöntemini geliştirdiler.
 
* 20. Yüzyıl ve Sonrası: Eleştiri, bu yüzyılda büyük bir çeşitlilik kazandı. Marksist, psikanalitik, yapısalcı gibi farklı eleştiri akımları ortaya çıktı. Postmodernizm ile birlikte "mutlak doğru" kavramı sorgulanmaya başlandı ve eleştiri, okurun/izleyicinin kendi yorumuna daha fazla alan tanıdı.

Sanatta Eleştiri Kavramı

Sanatta eleştiri, bir sanat eserinin değerini, anlamını ve amacını ortaya koyma sürecidir. Bu süreç sadece "beğendim" ya da "beğenmedim" demekten çok daha fazlasını içerir ve genellikle dört aşamalı bir yöntemle ele alınır:
 
* Tanımlama (Betimleme): Eserde görülen nesnelerin, biçimlerin, renklerin ve dokuların somut olarak anlatılması. "Resimde bir at, ağaçlar ve bir nehir var" gibi bir saptama bu aşamaya örnektir.
 
* Analiz: Eserin nasıl bir araya getirildiğinin incelenmesi. Sanatçının kullandığı teknikler, kompozisyon, perspektif ve renk uyumu gibi unsurlar bu aşamada değerlendirilir.
 
* Yorumlama: Eserin ne anlattığının, sanatçının ne hissetmeye çalıştığının sorgulanması. Bu aşamada eleştirmen, eserin izleyiciye aktardığı duyguyu ve mesajı kendi bilgi ve birikimiyle yorumlar.
 
* Yargılama (Değerlendirme): Eserin tüm bu aşamalardan sonra sanatsal değerinin belirlenmesi. Bu aşama, eleştirmenin bilgi birikimi, estetik algısı ve kuramsal yaklaşımları doğrultusunda bir sonuca varmasını sağlar.

Sanatta eleştiri, sadece sanatçıya değil, aynı zamanda izleyiciye de eserden keyif alması ve onu daha derinlemesine anlaması için bir rehber sunar.

218. DİYALOG: KATILIM

Sayın Erdoğan Karayel'in paylaşımı ile başladı:

 

hanedan listesi..
...
damadı, danışmanı..
danışmanının kuzeni.. avukatı..
yazarı.. koordinatörünün babası..
şarkıcısı.. özel kaleminin eşi..
ve daha niceleri..
"başkanlığı kendim için istiyorsam namertim!"..
diye boşuna demiyor..


Cabbar Kaygısız: Görüldüğü gibi 37 dakikada bir tek yorum almamış, sadece 6 beğeni almış bir paylaşım. Demek ki neymiş, sanatınıza politika karıştırırsanız insanların zihni karışıyor, anlamlandıramıyorlar bir türlü. Değerli sanatçı neden değersiz politikacılarla zaman harcıyor" diye...

Erdogan Karayel: Na'palım o zaman peki? Çiçek, böcek, kelebek mi çizeyim beğeni kazanmak için sevgili Cabbar Kaygısız?
o sitemi beğeni kazanmak için değil, toplumun siyaset karşısındaki basiretini yansıtmak için yazdım. Siz kaygısız olab
ilirsiniz soyadınız gibi ancak benim kaygılarım var ve bu kaygılarımı da bir şekilde yansıtmak zorundayım. Anlamayanı da mizahla dövmek görevim. Anlaşılmayan birşey var mı?


Ayrıca 45 dakikada 8 yorum almış bu paylaşım. Haksızlık etmeyelim tıklayanlara. Yok sayıldıkları için bozulabilirler.


Cabbar Kaygısız: Teşekkür ederim, adam yerine koyup cevap verdiğiniz için. Ayrıca kişiselleştirip kaygısız - kaygılı döngüsüne atmanızda güzel bir mizah olmuş, çok yüksek bir eleştiri yani. Toplumun anlamadığını siz benden daha iyi bilirsiniz. Neden anlamadığı ise herkesin her şeyi bir birine karıştırması sanırım.

Sizin yorumunuz: Siyasi bir yazı yazıyorum beş on kişi tıklıyor. Böyle bir foto (Boksör Erdoğan Karayel) koyuyorum bir saatte saniye sayısı kadar beğeni... Mizaha düşkün ama bir o kadar da korkak toplumuz vesselam (Gülümseme)

Erdogan Karayel: Estağfurullah ne demek "adam" yerine koymak. Mizahi atışma güzeldir -saygıyı yitirmedikçe, karşılıklı. Yaklaşımınızdan tam anlayamadım, "önceki yorumlarda hayatın neresinde olduğunuzu ya da siyasetin" diyelim. Ancak son yorumda biraz ipucu aldım. Tahminim o ki, çok farklı yerlerde değiliz. Tekrar vurgulamam gerekirse; beni sadece çiçek, böcek, kelebek çizen sanatçılarla kıyaslamayın. Belli bir dünya görüşüm var ve bunu "karikatür gibi bir öfke sanatıyla" dile getiriyorum. Bu benim kişiselim değil, yorumladığım sanata karşı olan sorumlululğumdandır.

Şu da var tabii, karşılıkllı oturup siyaset konuştuğumuzdaki ruh halimiz yok burada. Bir kelimeden celallenip çok başka yerlere gelebiliyoruz. Birbirimizi yanlış tanı/t/mak ya da ifade edebilmek için pek uygun bir ortam olmuyor burada -zaman zaman, o anki ruh halimiz. Daha doğrusu ülkenin ruh hali gibi etkenler yönlendirebiliyor. O kadar ötekileştik ve ayrıştık ki sn Kaygısız, beyaza bile -"beyaz" ve "ak"- diyenler olduk..

Cabbar Kaygısız: Genel olarak şunu diğer -eğer okuyan olursa, okuyucularla da paylaşmak isterim. Çok zengin (maddi - manevi) bir sanat camiamız var fakat nedense bir türlü yoksul halk kitlelerine bu muhteşem zenginlik götürülmüyor hatta onlardan gizleniyor. Zengin sofralarında ezilen sohbetleri sizce de sıkıcı değil mi?
Asıl acıveren - vermesi gereken, bu değil midir? Anlamayanları kurtların, çakalların, akbabaların kucağına biraz da biz itmiyor muyuz bu tutumumuzla?


Erdogan Karayel: Sevgili Kaygısız, sanat camiası derken hangi sanatı ve camiasını kastediyorsunuz bilemedim. Karikatür için aynı şeyi söyleyemeyiz. Etki alanı oldukça geniş, bilgisayarı olan herkes görebiliyor... Olmayanı ise gazete ve dergilerde ya da galerilerde. Ha, bunların hiçbirinde göremiyorsa o zaman kendisini sorgulaması lazım.
Zengin sofralarında ezilen bir sanat değildir karikatür. Tam tersine zenginleri ve siyasetcileri ezen bir sanattır. Kastettiğiniz sanat ve sanatçılar (daha çok müzik alanında belki) da yok değil ama bu bizim konumuz değil. Bakın örneğin, kopya bir şarkıyla birilerinin gönlüne girip ödül olarak o partiden milletvekili adayı yapılan sanatçı(!)lar da var bu ülkede. O nedenle sapla samanı birbirinden ayırmak lazım. Asıl misyonumuzu o dediğiniz çakal, akbaba ve kurtların kucağına oturmayarak ve de oturtmayarak yerine getirebiliriz. Bunun da bedeli ağır oluyor bazen. Kolayı değil zoru tercih ederseniz özellikle..


Sultan Güner
: CabbarBey sizin baktığınız gibi çok 'arkadaşım var' facebookta... Sanalda diyalogda da söylediğim gibi, içecek suyumuz kalmadığında yaptığımız sanatın değeri ne durumda olacak merak ediyorum!
Birçok fotografçı arkadaşım benim sayfamı görmezden geliyor çünkü ben hayatın tehlikesini daha çok paylaşıyorum. Binlerce kare fotografımı paylaşmaktansa 'su' için bir eylemi paylaşmayı tercih ediyorum. Basit örnekler bunlar.
 
Erkan Yazarkan: Bu tartışma (diyalog ortası) sanırım en az beş yüz yıldır sürer, gelir ve gider. Diyalogun sonuna gelindiğinde durulur ve herkes yerini daha iyi görür. Değerli Erdogan Karayel'in kendisini ispat etmek - ortaya koymak gibi bir derdi olacağını hiç ama hiç zannetmiyorum. Değeri, becerileri, yaptıkları, eylemliliği, cesareti zaten ortada olan bir sanatçımızdır. Herkes Karayelin kendisini sever.
Sanırım dokunulan nokta zavallı halk yığınlarının neden oraya buraya sürülmek zorunda kaldıkları ve bir türlü - tarih boyunca, tutunamadıkları ile ilgili. Halk yığınları üretmek zorunda olan çalışanlarken sanatçılar üretimi depolayan depocular mıdır? Korumacılığın, biriktirmenin anlamı nedir gibi sanırım?


Sultan Güner:
Herneyse burda çook kişi görüyor -beğene basmasa da, çok kişi eyleme gitmese de benden haberdar oluyor. Tıklamasa da yüzlerce kişinin gözünün değdiğini biliyorum. O yönüyle hele karikatürist birinin siyasetten uzak paylaşımlara özen göstermesini düşünemiyorum. Kendi bakış açımı yazmak istedim. Tamamını okuyamadan yazdım. İlk yorumu görüp atladım, umarım yanlış anlamamışımdır. (Gülümseme)

Erdogan Karayel: Sevgili dostlar. Ufak tefek nüans farkları dışında ayrışmıyoruz bundan eminim. Ortak amacımız insanlarımızın doğruları görmesi yanlışların ardından gitmemeleri. Gelin görün ki, doğru ve yanlışlar görece kavramlar ve herkesin diline, dinine, ırkına göre de değişkenlik gösterebiliyor. Önemli olan bunların hepsini kapsayan toplumsal doğrulara ulaşabilmek. Zaten verilen mücadele de bu sanırım.

Ben bu anlamda tek çizgilere bağ/ım/lı kalmayıp duygu ve düşüncelerimi yazıya da döken biriyim. Hani herkes anlayamayabilir diye çizgiden ya da herkes okumaya sıkılır diye yazıdan... İnsan bir şekilde kendisini bulmak istiyor çoğunlukta. Yalnızlık bu anlamda can sıkıcı geliyor bana. Hepsi bu.

Erkan Yazarkan: Lütfen yalnızlık hissine kapılmayınız. O kadar çoksunuz - çoğuz ki bütün programlarında varız ve sizlerin söylem ve eylemlerine göre evrilmek zorunda hissediyorlar -buna mecburlarda. Çünkü güçlüsünüz. Ortak değer konusuna gelince naçizâne benim gördüğüm, insanlığın bütün evrimi bilimsel düşünceye doğrudur. Aşamalarında inançlardan felsefeye, felsefeden bilime geçerken de o zor soruları aşmada en faydalı uğraş sanat olmuştur. Umarım insanlık ortaklığının yeterli olduğu günler daha da yakınlaşır. Hepinizi seviyor ve saygılarımı sunuyorum.

Erdogan Karayel:
Merak etmeyin...
Yalnızken çoğalanlardanım, üretirken özellikle...
Düşüncedeki yalnızlığa gelince,

Bir gün çoğalacağız.
Buna da adım gibi eminim.




EK:

1956 yılında İstanbul'da doğdum. 1976 yılına değin sürdürdüğüm resim çalışmalarını bu yıldan sonra karikatüre yönelttim. M.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Sanatlar bölümünü bitirdim (1976-1983)

Çizgi film animatörlüğü yaptım. Çeşitli dergilerde karikatürist olarak çalıştım. (Gırgır, Çarşaf, Ses)

Yayınlanan karikatür albümlerim:
Renk-Leke-Çizgi,
En Gurbettekiler,
Bir warmış Bir Yokmuş,
Hans ve Hasan,
Siyah-Beyaz Öfkelerim 8 kişisel, 15 karma sergide eserlerim yer aldı.

Karikatürlerim çeşitli ülkelerde sergilendi; Almanya, Japonya, Kanada, italya, Bulgaristan, Yugoslavya, Küba

Katıldığım karikatür yarışmalarında toplam 39 ödül kazandım.

Don Quichotte Mizah Dergisi'nin de genel yayın yönetmeniyim.