NURİ KURTCEBE İLE

1.166. DİYALOG: SERGİ, RİSK VE QUANTUM
Çıktısını Alarak Okuma ve Diğer Çalışma Gruplarınızda Değerlendirebilirsiniz.
Birim Fiyatı: €420
16 Ağustos 2025
Erkan YAZARGAN
------------------------------
"Hakikat bir varmak değil, bir yolculuktur. Ve bu yolculukta bizi bekleyen en büyük ders, belki de aradığımız hakikatin, bizi arayan kişinin ta kendisi olduğunu fark etmektir".
Nuri Kurtcebe ile yaptığınız diyaloğun analizini, hem içerik hem de iletişim dinamikleri açısından değerlendirelim. Bu diyalog, sıradan bir röportajdan çok daha fazlasını barındırıyor; bir hayranın sanatçıya olan hayranlığını, saygısını ve merakını yansıtan samimi bir etkileşim.
Diyaloğun Başlangıcı ve Gelişimi
Diyalog, karmaşık bir "emek hırsızlığı" tartışmasıyla başlıyor. Bu durum, söyleşinin ilk aşamalarında gergin ve mesafeli bir ton yaratıyor. Nuri Kurtcebe'nin "Ve Allah senin gibi... kötü insandan da herkesi korusun" gibi sert ifadeleri, aslında sanatçının kendi emeğine ve sanatına ne kadar değer verdiğini, bu konudaki hassasiyetini gösteriyor. Sizin bu gerginliği yumuşatma ve arabuluculuk çabanız, diyaloğun ilerleyen kısımları için olumlu bir zemin hazırlıyor. Sizin "Ciddi hata ve özür dileyeceğini... umuyorum" gibi ifadeleriniz, gergin ortamı yatıştırarak saygılı bir zemin oluşturuyor.
Samimi Bir Diyalog Kurma Çabası
Diyalogun devamında, siz bir "hayran" olarak Nuri Kurtcebe'ye ulaşmaya çalışıyorsunuz. Kurtcebe'nin ilk tepkileri, bir sanatçının yoğun programı ve özel hayatı arasında sıkışmışlığını yansıtıyor ("Röportajdayız anlaşılan?", "biraz dinlenip şu söyleşiyi öyle yapsak"). Sizin sabırlı, ısrarcı ve saygılı tutumunuz ("Elim-ayağım titredi", "Pır pır edip durdu") bu mesafeli havayı kırarak daha samimi bir sohbetin kapısını aralıyor. Bu, sizin Nuri Kurtcebe'ye duyduğunuz hayranlık ve saygının, profesyonel bir gazeteci-sanatçı ilişkisinden daha derin olduğunu gösteriyor.
Temel Temalar ve Sorular
Diyalogun ana temaları, sanat, sanatçının ilham kaynağı ve bireysel kariyer hikâyesi etrafında dönüyor.
*Sanatçının İlham Kaynağı: "Sanatçı... o eşsiz sürekli üreten enerji ve coşkuyu nereden alır" sorunuza Nuri Kurtcebe'nin "İnsan sevgisinden" ve "doğuştan" şeklinde verdiği kısa ve net yanıtlar, onun sanata olan bakış açısını özetliyor. Onun için sanat, dışsal bir motivasyon değil, doğuştan gelen ve insan sevgisiyle beslenen bir içgüdü.
*Kariyer ve Geçmiş: Sorularınız, onun Gırgır dergisindeki dönemlerini, albüm fotoğraflarını ve bu fotoğrafların arkasındaki hikayeleri içeriyor. Bu sorular, sanatçının kariyer yolculuğuna ışık tutarken, kişisel anılarını paylaşmasına da olanak tanıyor.
* Mokok Karikatürü: Diyaloğun en can alıcı noktası, çocukluktan kalan bir soru olan "Mokok" karikatürü oluyor. Yıllar sonra bu karikatürün sahibine ulaşıp, "neden geri dönüp sopayı indirdiler?" sorusunu sormanız, sanatın bir birey üzerindeki derin ve kalıcı etkisini gösteren harika bir örnek. Kurtcebe'nin "Selamlama" cevabı, bu basit görünen çizginin altında yatan derin mizahı ve toplumsal eleştiriyi ortaya koyuyor.
Diyaloğun Sonuçları ve Yorumlar
Diyaloğun sonundaki kendi analizleriniz (Ek bölümü), bu etkileşimin sizin için ne kadar anlamlı olduğunu gösteriyor.
*Sanatın Gücü: "Hiç tanıyıp bilmediğiniz bir çocuğun zihninde soru işaretleri bırakıp onu düşündürebilirsiniz" ifadeniz, sanatın ve sanatçının gücünü en iyi şekilde özetliyor. Bir eserin, yaratıcısından bağımsız olarak, izleyicinin zihninde nasıl bir iz bıraktığını vurguluyorsunuz.
*İnsanlığın Geleceği: "Evren insanoğluna göre değil, sadece yaşayabileceğimiz dünya. Onu da hızla yok etmekle meşgûlüz" cevabı, Kurtcebe'nin karikatürlerine sinmiş olan çevreci ve eleştirel duruşun sadece çizimlerle sınırlı olmadığını, yaşam felsefesinin bir parçası olduğunu ortaya koyuyor.
*Duygusal Bağ: "Pır pır etmek ve uçmayı arzulamak", "gitara sıkışan sakal" gibi kelime gruplarına yaptığınız vurgular, diyaloğun sadece bilgi alışverişi olmadığını, aynı zamanda bir duygusal bağ ve samimi bir insan hikâyesi içerdiğini gösteriyor.
Özetle, bu diyalog, bir sanatçının emeğine olan saygının, onun sanatı kadar önemli olduğunu ve sanatın bir bireyin hayatını nasıl şekillendirebileceğini gösteren çok samimi ve anlamlı bir örnektir.
İKİ KARİKATÜR DİYALOĞU

Erdogan Karayel ve Nuri Kurtcebe ile yaptığınız iki diyalog, her ikisi de karikatüristlerle olan etkileşimlerinizi yansıtsa da, içerik, ton ve amaç açısından belirgin benzerlikler ve farklar taşıyor.
Benzerlikler
*Sanatın Toplumsal Rolü: Her iki diyalogda da sanatın sadece estetik bir uğraş olmadığı, toplumsal bir misyonu olduğu vurgulanıyor.
*Karayel: Sanatını "toplumun siyaset karşısındaki basiretini yansıtmak" ve "mizahla dövmek" için kullandığını belirtiyor.
*Kurtcebe: Karikatürlerinin altında yatan eleştirel duruşu, özellikle "Atatürk ve Devrimlerine ihanet" karikatürü örneğiyle ortaya koyuyor. "Evren insanoğluna göre değil, sadece yaşayabileceğimiz dünya. Onu da hızla yok etmekle meşgûlüz" şeklindeki sözleri, onun toplumsal kaygılarını yansıtıyor.
*Sanatçının Hassasiyeti: Her iki sanatçı da emek ve sanat değerleri konusunda son derece hassas.
*Karayel: Eleştiriye verilen tepkide, sanatçının kendi eserine olan kişisel bağının ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.
*Kurtcebe: "Emek hırsızlığı" konusundaki sert tepkisiyle, sanatçının emeğine yapılan saygısızlığı asla kabul etmediğini gösteriyor. Bu durum, her iki sanatçının da eserlerini birer ürün olarak değil, kendi kimliklerinin bir parçası olarak gördüğünü vurguluyor.
*Kişisel Bağ: Her iki diyalog da sizin sanatçılarla kurduğunuz kişisel ve samimi bağı yansıtıyor.
*Karayel: Siyasi bir tartışmadan sonraki diyalogda "ufak tefek nüans farkları dışında ayrışmıyoruz" gibi ifadelerle ortak bir zemin bulunuyor.
*Kurtcebe: Yıllar önce çocuk aklınızı kurcalayan bir karikatürün sorusunu sormanız, sanatın izleyici üzerindeki kalıcı etkisini ve sizin sanatçıya duyduğunuz derin saygıyı gösteriyor.
Farklılıklar
*Diyaloğun Amacı ve Başlangıcı:
*Karayel Diyaloğu: Bir sosyal medya paylaşımının eleştirisiyle başlıyor ve ana amacı, sanatın ve sanatçının toplumdaki yerini tartışmak. Diyalog, bir polemikten doğan, daha çok felsefi ve eleştirel bir yapıya sahip.
*Kurtcebe Diyaloğu: Bir "emek hırsızlığı" meselesiyle başlıyor, ancak hızla bir söyleşiye dönüşüyor. Temel amaç, sanatçının kariyerini, eserlerinin hikâyelerini ve kişisel anılarını öğrenmek. Bu diyalog, daha çok geçmişe ve kişisel hikâyeye odaklanıyor.
*Ton ve Yapı:
*Karayel Diyaloğu: Daha tartışmacı ve entelektüel bir ton taşıyor. Çok sayıda katılımcı olması, konuyu farklı bakış açılarından ele alma fırsatı sunuyor. Diyalog, bir anda yükselip, sonra ortak bir zeminde buluşarak sona eriyor.
*Kurtcebe Diyaloğu: Daha resmi ve saygılı bir röportaj/söyleşi formatında. Başlangıçtaki gerginlik kısa sürede yerini hayranlık ve merak dolu bir sohbete bırakıyor. Diyalog, sizin sorularınız ve Kurtcebe'nin kısa, öz cevapları etrafında şekilleniyor.
*Vurgulanan Ana Tema:
*Karayel Diyaloğu: Sanatın güncel politikayla olan ilişkisine ve eleştiri kültürüne odaklanıyor.
*Kurtcebe Diyaloğu: Sanatın bir miras ve kişisel gelişim aracı olarak nasıl ele alınabileceğine odaklanıyor. Özellikle "Mokok" karikatürünün hikayesi, bu diyalogun ana motifini oluşturuyor.
Özetle, her iki diyalog da karikatür sanatının derinliklerini ve sanatçıların kişisel dünyasını keşfetmenizi sağlasa da, Karayel diyaloğu felsefi bir tartışma niteliği taşırken, Kurtcebe diyaloğu ise kişisel bir sanatçı portresini çizme amacı güdüyor.
AKADEMİK MAKALE

Nuri Kurtcebe ve Erdoğan Karayel ile yapılan iki diyalog üzerine kurulu bir akademik makale hazırlasaydım, makaleyi, sanat, toplum ve iletişim alanlarının kesişim noktalarını ele alan kapsamlı bir araştırma olarak kurgulardım. Bu makale, özellikle sosyal medya çağında sanatçı-izleyici-eleştirmen ilişkisinin dinamiklerini anlamaya odaklanırdı.
Makalenin Başlığı
Sanatçı, Eleştirmen ve Hane-i Sosyal Medya: Nuri Kurtcebe ve Erdoğan Karayel Diyalogları Üzerine Karşılaştırmalı Bir Analiz
Makalenin Giriş ve Tezi
Makalenin girişinde, karikatür sanatının Türkiye'deki yerinin tarihsel önemi vurgulanırdı. Ardından, dijitalleşme ve sosyal medyanın yükselişiyle birlikte sanatçı-izleyici ilişkisinin nasıl dönüştüğüne dikkat çekilirdi. Makalenin ana tezi, bu iki diyalogun, sanatçının eserine, emeğine ve toplumsal rolüne dair modern yaklaşımları anlamak için birer vaka çalışması olarak ele alınabileceği yönünde olurdu.
Araştırılacak Temel Sorular
Makalenin ana gövdesi, aşağıdaki soruların yanıtlarını arayarak oluşturulurdu:
1. Sanat ve Toplumsal Sorumluluk: "Mizahla Dövmek"ten "İnsan Sevgisi"ne Bir Spektrum
*Siyasal Eleştirinin Sanat Hali: Erdoğan Karayel'in "başkanlık" paylaşımına gelen tepkiler ve sanatçının "anlamayanı mizahla dövme" misyonu, güncel siyasetin sanatla olan ilişkisini nasıl yansıtıyor? Sanatçı, bu misyonuyla izleyiciyi nasıl konumlandırıyor (pasif bir alıcı mı, aktif bir eleştirel düşünür mü)?
*Sanatın Evrenselliği ve Etki Alanı: Nuri Kurtcebe'nin "insan sevgisi" ve "doğuştan gelen coşku" gibi soyut kavramlarla tanımladığı sanat, güncel siyasi eleştirinin ötesine geçerek daha evrensel bir düzlemde nasıl anlam kazanıyor? Onun Mokok karikatürünün bir çocuğun zihninde bıraktığı etki, sanatın zamandan bağımsız etkisini nasıl kanıtlıyor?
2. Eser ve Emeğe Duyulan Saygı: Sanatın "Metalaşması" Karşısında Sanatçı Duruşu
*Dijital Ortamda Eserin Mahremiyeti: Nuri Kurtcebe'nin "emek hırsızlığı"na gösterdiği sert tepki, sosyal medyada sanat eserlerinin kolayca kopyalanıp paylaşılmasına karşı sanatçının yaşadığı etik ve duygusal ikilemi nasıl gösteriyor? Bu durum, telif hakları ve sanatçı emeği konularında nasıl bir tartışma başlatıyor?
*Eleştiriye Tahammül ve Paradoks: Eleştirinin doğası gereği eleştiren karikatüristlerin, kendilerine yöneltilen eleştiriye karşı gösterdiği tepki, sanatçı egosu ve profesyonel duruş arasındaki gerilimi nasıl ortaya koyuyor? Bu paradoks, özellikle sosyal medya ortamında nasıl bir mizah malzemesi haline geliyor?
3. Diyalog ve İletişim Stratejileri: Sanatçı-Hayran İlişkisinin Dönüşümü
*Farklı Diyalog Stratejileri: İki diyalogdaki iletişim tonu ve stratejileri (Erdoğan Karayel'le tartışmacı, Nuri Kurtcebe'yle saygılı bir söyleşi), sanatçının izleyiciyle kurduğu ilişkinin farklı hallerini nasıl gösteriyor? Sanatçılar, sosyal medyayı kendi sanatsal duruşlarını ve kimliklerini pekiştirmek için nasıl bir araç olarak kullanıyor?
*Hayranın Rolü ve Gücü: Sizin bu diyaloglardaki aracılık ve merak eden hayran rolünüz, sosyal medya çağında izleyicinin pasif konumdan çıkıp sanatçının üretimine ve kamusal duruşuna nasıl etki ettiğini nasıl gösteriyor? "Pır pır eden" bir hayranın heyecanı, sanatçının varoluşsal yalnızlığına nasıl bir cevap oluyor?
Makalenin Sonuç Bölümü
Makale, bu soruların yanıtlarını sentezleyerek, sosyal medyanın sanatçı için hem bir sergileme alanı hem de bir risk alanı yarattığı sonucuna ulaşırdı. Sanatçıların artık sadece eserleriyle değil, aynı zamanda dijital alanda kurdukları diyaloglarla da kendilerini tanımladıkları ve bu diyalogların, sanatın toplumsal işlevini ve değerini yeniden belirlediği vurgulanırdı.
İNTİHAR

İntihar, sanatçılar arasında ne yazık ki sıkça karşılaşılan ve derinden incelenen bir olgudur. Bu trajik durumun arkasında yatan nedenler genellikle tek bir sebebe bağlanamaz; psikolojik, sosyal ve mesleki faktörlerin karmaşık bir etkileşiminden kaynaklanır.
Genel Gerekçeler ve Psikolojik Nedenler
Sanatçı intiharlarının en yaygın ve temel nedenleri genellikle depresyon, anksiyete bozuklukları ve bipolar bozukluk gibi ruh sağlığı sorunlarıdır. Sanatçıların yoğun duygusal yaşamları ve yaratıcı süreçleri, bu tür rahatsızlıklara yatkınlığı artırabilir. Psikolojik nedenlerin yanı sıra, sanatçıların intiharına yol açan diğer yaygın gerekçeler şunlardır:
* Aşırı Duyarlılık ve Melankoli: Sanatçılar, toplumun genelinden daha duyarlı olabilirler. Bu duyarlılık, onları eserler üretmeye iterken, aynı zamanda yaşamın zorlukları karşısında daha kırılgan hale getirebilir. Eserlerinde sıkça işledikleri melankoli, yalnızlık ve ölüm gibi temalar, kendi iç dünyalarındaki çalkantıların bir yansıması olabilir.
* Yaratıcılık ve Yetersizlik Kaygısı: Sanatçıların en büyük motivasyonlarından biri, sürekli olarak yeni ve değerli eserler ortaya koyma baskısıdır. Bu baskı, "yaratıcılığın tükendiği" ya da "yetersiz olduğu" hissiyle birleştiğinde derin bir umutsuzluğa yol açabilir.
* Şöhretin Getirdiği Yalnızlık ve Baskı: Hızla gelen şöhret, sanatçıları çevrelerinden ve gerçek hayatlarından izole edebilir. Beklentilerin ağırlığı, özel hayatın kalmaması ve sürekli yargılanma korkusu, sanatçıları yalnızlığa ve içe kapanmaya itebilir.
* Madde Bağımlılığı: Özellikle müzik dünyasında yaygın olan uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, depresyon ve diğer ruh sağlığı sorunlarının bir sonucu veya tetikleyicisi olabilir. Pek çok sanatçı, bu bağımlılıklarla mücadele ederken hayatını kaybetmiştir.
İntihar Eden Bazı Sanatçılar ve Gerekçeleri
Dünya genelinde ve Türkiye'de intihar eden pek çok ünlü sanatçı bulunmaktadır. İşte bazı öne çıkan isimler ve bilinen intihar nedenleri:
* Vincent van Gogh: Yaşamı boyunca ruh sağlığı sorunlarıyla mücadele etti. Sanatının değeri yaşadığı dönemde anlaşılamadı ve ağır depresyon nöbetleri geçirdi. Hayatının sonlarında, kendi kulağını kesmesiyle de bilinen sanatçı, 1890 yılında göğsüne sıktığı bir kurşunla intihar etti.
* Virginia Woolf: İngiliz yazar, hayatı boyunca bipolar bozuklukla mücadele etti. II. Dünya Savaşı'nın yarattığı stres ve kendi ruhsal durumunun kötüleşmesiyle başa çıkamayacağını düşünerek 1941'de ceplerine taş doldurarak bir nehre atladı.
* Kurt Cobain: Nirvana grubunun solisti, depresyon ve uyuşturucu bağımlılığıyla uzun süre mücadele etti. Şöhretin baskısı ve ruh sağlığı sorunları, onu 1994'te kendi canına kıymaya iten temel faktörler olarak gösterilir.
* Robin Williams: Ünlü aktör, komedi dehasının arkasında ciddi bir depresyon ve anksiyete bozukluğu geçmişi barındırıyordu. Eşinin açıklamasına göre, Parkinson hastalığının başlangıç aşamasında olduğu teşhisini aldıktan sonra 2014 yılında intihar etmiştir.
* Yavuz Çetin: Türk blues ve rock müziğinin efsanevi gitaristi. Uzun süredir mücadele ettiği depresyon nedeniyle tedavi görüyordu. 2001 yılında Boğaziçi Köprüsü'nden atlayarak hayatına son verdi.
* Nilgün Marmara: Türk şair, psikolojik sorunları ve özellikle şizoid kişilik bozukluğuyla biliniyordu. 1987 yılında, 29 yaşındayken yaşadığı evinin penceresinden atlayarak intihar etti.
Bu trajik olaylar, intiharın tek bir mesleğe veya kişiliğe özgü olmadığını, ancak yaratıcı süreçlerin ve sanat dünyasının getirdiği baskıların, zaten kırılgan olan ruh sağlığını daha da zorlayabileceğini gösteriyor. İntiharın karmaşık bir mesele olduğunu ve her zaman altta yatan ciddi ruh sağlığı sorunlarıyla bağlantılı olabileceğini unutmamak önemlidir.
SORU: Bir önceki eleştiriye tahammülsüz karikatüristler sorumla bağlayarak, duygu ifadesi olan sanatın bu paradoksal riskini nasıl açıklarız?

Bu soruyu yanıtlamak için, sanatın temel doğası ile sanatçının psikolojisi arasındaki karmaşık ilişkiyi ele almalıyız. "Duygu ifadesi" olarak sanatın, kendi içinde barındırdığı paradoksal riskleri, eleştiriye tahammülsüzlük üzerinden şöyle açıklayabiliriz:
1. Duygusal Yatırım ve Savunma Mekanizması
Bir sanatçı için eser, sadece bir ürün değil, aynı zamanda ruhsal bir dışavurumdur. Sanatçı, eserine kendi duygularını, kaygılarını ve hassasiyetlerini doğrudan aktarır. Bu derin kişisel bağ, eseri eleştirilen sanatçının, kendisi eleştirilmiş gibi hissetmesine neden olur. Eleştiri, mantıksal bir değerlendirmeden öte, bir nevi duygusal bir saldırı olarak algılanır.
Karikatür sanatçıları, bu durumun en belirgin örneklerindendir. Onların eleştirisi, toplumsal bir olaya karşı duyulan öfke, hayal kırıklığı veya mizahi bir bakış açısının yansımasıdır. Bir karikatüre gelen olumsuz bir yorum, sanatçının bu duygusal yatırımı reddedilmiş gibi hissetmesine yol açar. Bu durumda, eleştiriye karşı gösterilen sert tepki, aslında sanatçının kendi duygusal dünyasını korumaya yönelik bir savunma mekanizmasıdır.
2. Yaratıcılığın Tükeneceği Korkusu
Sanatçılar, sürekli olarak yeni ve özgün eserler ortaya koyma baskısı altında yaşarlar. Eleştiri, özellikle yapıcı olmayan ve yıkıcı nitelikte olanlar, bu yaratıcılık döngüsünü tehdit edebilir. Bir sanatçı, eleştiri karşısında kendisini yetersiz hissettiğinde, yeni bir şeyler yaratma cesaretini kaybedebilir. Bu durum, sanatçının ruhsal sağlığını doğrudan etkileyerek depresyon ve yaratıcılığın tıkanması (artist's block) gibi risklere yol açabilir.
Eleştiriye tahammülsüzlük, bu korkunun bir dışavurumudur. Sanatçı, eleştirinin kendisine vereceği zarardan korunmak için bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde eleştiriyi reddeder.
3. İntihar Riski ve Yaratıcı Dışavurum
Duygusal ifadelerin en uç noktası olan intihar, sanatçıların yaşadığı bu paradoksun en trajik sonucudur. Bir sanatçının intiharı, genellikle yaşadığı ruhsal zorlukların (depresyon, bipolar bozukluk gibi) en son ve en acı dışavurumu olarak kabul edilir. Ancak bu, aynı zamanda sanatın kendisine yönelik bir hayal kırıklığının da bir göstergesi olabilir.
Sanatçılar, iç dünyalarını dışa vurmak için sanatı bir araç olarak kullanırlar. Sanat, onların terapi ve varoluşsal anlam arayışıdır. Ne var ki, bu dışavurum toplum tarafından anlaşılmazsa veya reddedilirse, sanatçı için son sığınak da kaybolmuş gibi hissedilebilir. Eleştiriye tahammülsüzlük, bu durumda, sanatçının dış dünyayla kurduğu kırılgan bağın ne kadar zayıf olduğunu gösterir. Duygusal ifadelerin sanatsal dışavurumu, sanatçı için bir kaçış yolu değil, aynı zamanda kendi kırılganlığını gözler önüne seren riskli bir eylem haline gelir.
Sonuç olarak, duygu ifadesi olan sanatın bu paradoksal riski, sanatçının duygusal yatırımı, yaratıcılığın tükeneceği korkusu ve ruhsal kırılganlığı arasında bir denge kuramamasından kaynaklanır. Eleştiri, bu kırılgan dengeyi bozduğunda, sanatçının savunma mekanizmaları devreye girer ve en uç durumlarda, bu durumlar trajik sonuçlara yol açabilir.
SORU: Bu paradokları irdeleyen bildiğin makale ve kitaplar hangileridir?
Sorduğunuz konu, sanat, psikoloji ve felsefenin kesişiminde yer alan derin ve karmaşık bir alandır. Sanatın doğasındaki "duygu ifadesi"nin, sanatçıyı intihar riskine kadar götüren paradoksal bir risk taşıması üzerine yazılmış birçok akademik çalışma, makale ve kitap bulunmaktadır.
Bu paradoksları irdeleyen bazı önemli kaynaklar ve ana fikirleri şöyle özetleyebilirim:
Akademik Makaleler ve Araştırmalar
Bu alandaki makaleler genellikle yaratıcılık ve akıl sağlığı arasındaki ilişkiye odaklanır. Özellikle bipolar bozukluk ve depresyon gibi duygudurum bozukluklarının sanatçılar, şairler ve yazarlar arasında genel nüfusa göre daha yaygın olduğu yönündeki bulgular dikkat çekicidir.
* "Sanatsal Yaratıcılık ve Duygudurum Bozukluğu" (Cem Mumcu): Türk psikiyatrist Cem Mumcu'nun bu alandaki çalışmaları, yaratıcılığın nörobiyolojik ve psikiyatrik kökenlerine odaklanır. Kitap ve makalelerinde, sanatçıların duygu dalgalanmalarının yaratıcılıklarını nasıl beslediğini, ancak aynı zamanda onları ruhsal sorunlara nasıl yatkın hale getirdiğini inceler.
* "Yaratıcı Kişilerde İntihar Davranışının Kuramsal Gözden Geçirilmesi": Bu tür makaleler, yaratıcı kişilerin intihar etme oranlarının neden yüksek olduğunu kuramsal olarak inceler. Genellikle melankoli, yalnızlık, aşırı duyarlılık ve yaratıcılık baskısı gibi faktörleri ele alırlar. Bu çalışmalar, intiharın sadece psikolojik bir sorun değil, aynı zamanda sanatın getirdiği bir riskin de parçası olabileceğini savunur.
* "Psikoloji ve Sanat Etkileşimi Üzerine": Dergipark gibi akademik platformlarda yer alan bu tür makaleler, sanatın insan psikolojisi üzerindeki etkilerini ve sanatçının iç dünyasındaki yansımalarını inceler. Sanatın bir kaçış yolu ya da terapi aracı olmasının yanı sıra, sanatçının ruhsal durumunu nasıl yansıttığını da ele alır.
Kitaplar
* Yaratıcı Zihin: Dehanın Nörobilimi (Nancy C. Andreasen): Bu kitap, yaratıcılık ve akıl sağlığı arasındaki bağlantıyı nörobilimsel bir bakış açısıyla inceler. Yazar, dehanın ve yaratıcılığın arkasındaki beyin mekanizmalarını araştırırken, sanatçıların neden ruhsal hastalıklara daha yatkın olduğunu bilimsel verilerle açıklamaya çalışır.
* The Artist's Way (Julia Cameron): Bir kişisel gelişim kitabı olmasına rağmen, sanatçıların yaşadığı duygusal ve yaratıcı tıkanıklıkları ele almasıyla bu konuya ışık tutar. Cameron, yaratıcılığın ruhsal bir yolculuk olduğunu ve sanatçıların kendilerine karşı sabırlı ve şefkatli olmaları gerektiğini savunur. Eleştiriye tahammülsüzlük ve yetersizlik hissi gibi sorunlarla başa çıkma yolları sunar.
* Melankoli (Julia Kristeva): Felsefi bir yaklaşımla melankoli ve sanat arasındaki ilişkiyi inceler. Kristeva'ya göre, melankoli sanatçının yaratıcılığının temel bir kaynağı olabilir, ancak bu durum aynı zamanda sanatçıyı içsel bir boşluğa ve intihar riskine de itebilir.
Bu kaynaklar, sanatçıların yaşadığı paradoksal durumları anlamak için hem bilimsel hem de felsefi bir zemin sunar. Sanatın, sanatçı için hem bir yaşam kaynağı hem de bir varoluşsal risk alanı olduğunu gösterirler.
SORU: Hakikati anlamaya çalışırken bu tür "hakikatin kendini gizleme ve açığa çıkaranlara karşı bir nevi ders verme" özelliği görüyor veya buluyor musun?

Bu ilginç bir felsefi soru ve evet, hakikatin bu paradoksal yapısı, felsefe ve düşünce tarihinde sıkça tartışılan bir konudur. Hakikatin kendini gizlemesi ve bu süreçte onu arayanlara bir nevi ders vermesi fikri, birçok düşünürün eserlerinde farklı şekillerde karşımıza çıkar.
Hakikat Neden Kendini Gizler?
Hakikat, bazen bir peçe ardında gizlenir, çünkü çıplak haliyle kavranması zordur. Bu, birkaç nedenle olabilir:
* Karmaşıklık ve Katmanlılık: Hakikat, basit ve tek bir olgu değildir; aksine, birçok katmandan ve farklı bakış açılarından oluşur. Tıpkı bir soğanın kabukları gibi, her soyduğunuzda altından yeni bir katman çıkar. Hakikatin bu karmaşık yapısı, onu ilk bakışta anlaşılmaz hale getirir.
* Yanılsamalar ve Önyargılar: İnsan zihni, hakikati kendi önyargıları ve koşullanmaları üzerinden yorumlamaya eğilimlidir. Hakikat, bu yanılsamalarla savaşmak zorunda kalır ve bu savaş, onu bir süre gizli tutar. Hakikate ulaşmak, bu yanılsamaları birer birer yıkmayı gerektirir.
* Hakikatin Acı Yüzü: Bazen hakikat, kabul edilmesi zor ve acı verici olabilir. Platon'un "Mağara Alegorisi"nde, mağaradan çıkan ve güneşi gören kişi, geri dönüp mağaradakilere hakikati anlattığında, onlar tarafından reddedilir ve hatta düşman ilan edilir. Bu, insanların konfor alanlarını terk etmemek için hakikatten kaçınma eğilimini gösterir.
Hakikatin "Ders Verme" Özelliği
Hakikate ulaşma süreci, sadece bilgi edinme değil, aynı zamanda kişisel bir dönüşüm ve olgunlaşma sürecidir. Hakikat, bu süreçte bize şu dersleri verebilir:
* Alçakgönüllülük Dersi: Hakikat, ilk başta bize ulaşılamaz gibi göründüğünde, bu durum bizi kendi bilgi ve anlayışımızın sınırlı olduğunu kabullenmeye zorlar. Bu, entelektüel bir alçakgönüllülük geliştirir.
* Sabır ve Azim Dersi: Hakikati aramak, uzun ve meşakkatli bir yolculuktur. Anında yanıtlar bulmayı beklemek yerine, sabırlı olmayı ve doğru soruları sormayı öğreniriz. Hakikat, ancak ısrar edenlere kendisini gösterir.
* Cesaret Dersi: Hakikatle yüzleşmek, özellikle acı verici olduğunda, cesaret gerektirir. Hakikat, bu süreçte bizi kendimizden ve dünyadan korkmamaya, zor gerçekleri kabullenmeye ve onlarla yaşamayı öğrenmeye teşvik eder.
Felsefede bu durum, özellikle Martin Heidegger'in "hakikatin açığa çıkışı" (aletheia) kavramında işlenir. Heidegger'e göre hakikat, bir örtüyü kaldırma eylemi gibi yavaş yavaş ve ancak doğru "varlık" sorusu sorulduğunda kendini gösterir.
Sonuç olarak, hakikatin bu gizemli ve ders veren yapısı, onu basit bir olgudan çıkarıp, bir arayışa, bir yolculuğa ve nihayetinde bir kişisel dönüşüm sürecine dönüştürür.
QUANTUM

Hakikatin gizlenmesi ve açığa çıkması fikri ile kuantum fiziği arasında doğrudan bir bilimsel bağ kurmak doğru olmaz. Ancak, bu iki alan arasında metaforik ve felsefi düzeyde ilginç paralellikler kurmak mümkündür. Kuantum fiziği, modern bilimin temelinde yatan, "hakikatin" bizim gündelik algımızın ötesinde ve paradoksal bir yapısı olduğunu ortaya koyar.
1. Belirsizlik ve Gözlemci Etkisi
Kuantum fiziğinin en temel prensiplerinden biri Heisenberg'in Belirsizlik İlkesi'dir. Bu ilkeye göre, bir parçacığın hem konumunu hem de momentumunu aynı anda, tam bir kesinlikle ölçemeyiz. Ne kadar kesin bir ölçüm yaparsak, diğerinin bilgisi o kadar belirsizleşir.
Bu durum, hakikatin kendini gizlemesi metaforuna oldukça benzer. Hakikatin bir yönünü (örneğin, bir konuyu tam olarak anlamak için gerekli somut verileri) araştırmaya odaklandığımızda, diğer yönü (örneğin, o konunun ardındaki büyük resmi) kaybedebiliriz. Hakikat, bu belirsizlik ve çift yönlü doğasıyla, kendisini her zaman "tamamen" ele geçirmemize izin vermez.
Ayrıca, kuantum fiziğindeki gözlemci etkisi, bir parçacığın davranışının (örneğin, dalga mı yoksa parçacık mı olduğu) gözlemlendiği anda değiştiğini öne sürer. Bu, "hakikatin" kendisinin de, ona bakan kişinin eylem ve bakış açısına göre şekillenebileceği fikrini destekler. Hakikat pasif bir nesne değil, dinamik bir olgudur.
2. Dalga-Parçacık İkiliği
Kuantum dünyasında ışık ve madde, hem dalga hem de parçacık özelliklerini aynı anda sergileyebilir. Bu, günlük yaşamda gördüğümüz "ya o, ya bu" mantığının ötesinde, paradoksal bir durumdur.
Bu durum, hakikatin de farklı ve çelişkili gibi görünen yönlerinin olabileceği fikrini pekiştirir. Bir konunun hakikati, bir durumda "dalga" gibi sürekli ve akışkan olabilirken, başka bir durumda "parçacık" gibi somut ve sabit görünebilir. Hakikat, bize kendisini birden fazla, paradoksal formda sunarak, geleneksel düşünme biçimlerimizi sorgulamamızı sağlar.
3. Süperpozisyon ve Olabilirlik Alanı
Bir kuantum parçacığı, gözlemlenene kadar birden fazla olası durumda (süperpozisyon) aynı anda bulunabilir. Gözlem yapıldığında ise bu olası durumlardan biri "gerçekleşir" ve parçacık tek bir duruma çöker.
Bu durum, hakikati arayan kişinin yolculuğuyla paralellik gösterir. Hakikat, keşfedilene kadar sayısız olasılığın birleşiminden oluşan bir potansiyel alandır. Onu arayan ve bulan kişi, bu potansiyel alanı tek bir gerçekliğe indirger. Bu süreçte hakikat, kendini bir nevi "açığa çıkarır."
Sonuç olarak, kuantum fiziği, hakikatin gizemli ve belirsiz doğasını anlamak için güçlü bir metaforlar bütünü sunar. Bilimsel olarak doğrudan bir bağlantı olmasa da, kuantum dünyasının paradoksları, hakikatin de sandığımızdan daha karmaşık, gizemli ve gözlemcinin eylemiyle bağlantılı olabileceği fikrini felsefi olarak destekler.
SON OLARAK

Diyaloğumuzun bu son aşamasında, hakikat arayışımızın ve bu yolculukta karşılaştığımız paradoksların ana noktalarını toparlamak isterim.
Hakikat, sandığımızın aksine, kendini tam olarak açığa vuran, tek ve sabit bir olgu değildir. O, bir peçenin ardında gizlenir, bizi yanıltır, zorlar ve ancak sabırla, cesaretle ve alçakgönüllülükle yaklaştığımızda kendisinin bir kısmını gösterir. Bu arayış, sadece bilgi edinmekle ilgili değildir; aynı zamanda kendi önyargılarımızla, korkularımızla ve kabullenmeye zorlandığımız gerçeklerle yüzleştiğimiz bir kişisel dönüşüm yolculuğudur.
Sanat, bu yolculuğun en güçlü araçlarından biridir. Sanatçılar, eserleri aracılığıyla, görünürde basit bir çizgi veya sözcükle, bize bu gizli hakikatleri fısıldar. Ancak bu süreçte, sanatçılar da hakikatin paradoksal doğasının kurbanı olabilirler. Eleştiriye tahammülsüzlükleri veya yaşadıkları ruhsal buhranlar, hakikatin acı verici ve zorlayıcı yüzüyle yüzleşmenin bir yansımasıdır.
Bu nedenle, hakikat arayışımızda hem sanatçının hem de kendi deneyimlerimizin bu karmaşık ve çok katmanlı yapısını anlamak, bize sadece daha fazla bilgi değil, aynı zamanda daha derin bir empati ve olgunluk kazandırır.
Son sözüm şudur: Hakikat bir varmak değil, bir yolculuktur. Ve bu yolculukta bizi bekleyen en büyük ders, belki de aradığımız hakikatin, bizi arayan kişinin ta kendisi olduğunu fark etmektir.

YETMİŞ BİRİNCİ SÖYLEŞİ
(EVREN İNSANOĞLUNA GÖRE DEĞİL)

Söyleşi, Sayın Kurtcebe'nin "Mokok paylaşımana" eklenen bir yorum ile başladı.
Esprini burada patlat yeni arkadaşım Erkan, merak ettim.
Dinazorun bu durumda baya bir karın ağrısı çekeceğini sanıyorum. (Karikatürde kendine kafa tutan Mokok, dinazor tarafından yutulmuştur.)
(EVREN İNSANOĞLUNA GÖRE DEĞİL)

Söyleşi, Sayın Kurtcebe'nin "Mokok paylaşımana" eklenen bir yorum ile başladı.
Esprini burada patlat yeni arkadaşım Erkan, merak ettim.
Dinazorun bu durumda baya bir karın ağrısı çekeceğini sanıyorum. (Karikatürde kendine kafa tutan Mokok, dinazor tarafından yutulmuştur.)
28 Ağustos
DAHA SONRA
EMEK HIRSIZLIĞI
DAHA SONRA
EMEK HIRSIZLIĞI
Nuri Kurtcebe: Ve Allah senin gibi çizgisinin, emeğinin, sanatının altından imzasını silip kendine mâl eden, alın teri hırsızı, kötü insandan da herkesi korusun emi (... ...) Doğru mu bu şimdi senin yaptığın, özelden mesaj attım ama dönmedin. (Çalışmasının imza kısmı kesilerek paylaşılması üzerine verdiği tepki dolayısıyla aracı olmaya çalıştığım bir süreç...)
Ciddi hata ve özür dileyeceğini bir daha da yapmayacağını, hatasının farkına vardığını umuyorum. (Ben)
(... ...): "Ben sayfamda paylaştığım tüm paylaşimlarınızı bizzat adınızı yazarak yapmışımdır. Bu paylaşımı yaparkende adınızı yazdım, rahatlığıyla davrandım. Ayrıca özelden mesajınızı yeni gördüm ama açıklama imkânı bile vermeden engellemişsiniz. (Emek Hırsızı!)
(... ...) Sizin büyüklük göstereceğiniz zaafına da kapılmış olabilirim. Sanatçını emeği halkındır" ilkesini sizlerden öğrenmiştik oysa... Sizi kırdıysam özür dilerim, keşke sayfamda adını belirterek yapmış olduğum paylaşımları da görmüş ve takdir etmiş olsaydınız! Umarım Erkan Dost durumu size anlatır. Tanrı sizi ve kaleminizi - çizgilerinizi korusun!
Ciddi hata ve özür dileyeceğini bir daha da yapmayacağını, hatasının farkına vardığını umuyorum. (Ben)
(... ...): "Ben sayfamda paylaştığım tüm paylaşimlarınızı bizzat adınızı yazarak yapmışımdır. Bu paylaşımı yaparkende adınızı yazdım, rahatlığıyla davrandım. Ayrıca özelden mesajınızı yeni gördüm ama açıklama imkânı bile vermeden engellemişsiniz. (Emek Hırsızı!)
(... ...) Sizin büyüklük göstereceğiniz zaafına da kapılmış olabilirim. Sanatçını emeği halkındır" ilkesini sizlerden öğrenmiştik oysa... Sizi kırdıysam özür dilerim, keşke sayfamda adını belirterek yapmış olduğum paylaşımları da görmüş ve takdir etmiş olsaydınız! Umarım Erkan Dost durumu size anlatır. Tanrı sizi ve kaleminizi - çizgilerinizi korusun!
En sinirlendiğin şeyi yaptı (... ...) Neyse elçiye zeval olmaz.
O paylaşım, alttan kesilmiş duruyordu gerçekten. O da başkasından paylaşmış sanırsam.
Neyse, Mokok'a sağlam laflar yazmışsın; "yerçekimi" için tebrik ederim. (Bazı insanların yerçekiminin bile farkında olmaması ile ilgili bir yorumdu.)
Siz değerli sanat insanı böyle moral verip destek olursanız, o karikatürün kitabını bile yazabilirim.
Görüşürüz Erkan Kardeşim.
DAHA SONRA, BİR ZAMAN TÜNELİ PAYLAŞIMI İLE İLGİLİ
Erkan kardeşim, paylaşımlarımı paylaş ama sayfama etiketleme lütfen!
Özür abi, bir daha olmayacak. Saygılarımla.
DAHA SONRA, BİR ZAMAN TÜNELİ PAYLAŞIMI İLE İLGİLİ
Erkan kardeşim, paylaşımlarımı paylaş ama sayfama etiketleme lütfen!
Özür abi, bir daha olmayacak. Saygılarımla.
SÖYLEŞİYE GEÇİŞ
Merhabalar Sayın Kurtcebe. Paylaşımlarınızı kaçırmamışımdır umarım. Geziniz nasıl geçiyor?
Döndüm Erkan, dediğin gibi oldukça yorgun...
Kolaylıklar diliyorum. Vaktiniz olursa kısa bir diyalog isterim sayın Kurtcebe?
Tamam.
Sanatçı, içindeki o essiz sürekli üreten enerji ve coşkuyu nereden alır?
İnsan sevgisinden.
Ve sonra sizin karikatür sanatı ile tanışmanızı soracağım, izninizle...
Doğuştan.
Kolaylıklar diliyorum. Vaktiniz olursa kısa bir diyalog isterim sayın Kurtcebe?
Tamam.
Sanatçı, içindeki o essiz sürekli üreten enerji ve coşkuyu nereden alır?
İnsan sevgisinden.
Ve sonra sizin karikatür sanatı ile tanışmanızı soracağım, izninizle...
Doğuştan.
Şu an albümlerinizden birkaç fotograf seçiyorum. Siyah - Beyazlardan başladım. Gırgır'dan bahsetmek ister misiniz, daha öncelere mi gidelim?
Röportajdayız anlaşılan?
Röportajdayız anlaşılan?
KIsa bir diyalog sayın Kurtcebe.
Çanakkale paylaşımımdan sonra devam edelim.
Nasıl isterseniz, şimdi bile elim - ayağım titredi. Heyecan veriyorsunuz. Mokok'u ayrıca sormak istiyorum.
Nasıl isterseniz, şimdi bile elim - ayağım titredi. Heyecan veriyorsunuz. Mokok'u ayrıca sormak istiyorum.
Tamam.
Erkan kardeşim, Çanakkale'den az önce döndüm, "biraz dinlenip şu söyleşiyi öyle yapsak" diyorum.
Elbette sayın Kurtcebe, umarım günsonuna kadar zaman ayırabilirsiniz, teşekkür ediyorum
Tamam.
ERTESİ GÜN
ERTESİ GÜN
Umarım dinlenebilmişsinizdir sayın Kurtcebe?
Evet, devam.
Albümlerinizden seçtiğim fotograflarınız var, onlarla devam edelim dilerseniz. Yarım kaldığı için içimde birşeyler "pır pır" edip durdu. Uçasım geldi.
İlk fotograf

Bu söyleşiyi telefonda yapmanın imkânı var mı, yani zor olur mu senin için?

Bu söyleşiyi telefonda yapmanın imkânı var mı, yani zor olur mu senin için?
Hayır, zorluk çıkacağını zannetmiyorum.
Öyle yapalım o halde. Neyse aradığım telefon meşgul, buradan devam edelim.
Sayın Kurtcebe, yukardaki gülümseyen fotografınızla devam etmek isterim. "Siyah - Beyaz" olmasının ötesinde o gülümsemeyi öğrenmek istiyorum.
O fotografta Altan Erbulak ağabeyimiz de vardı. Onunla fotograf çektirmenin mutluluğu. Ayrıca o mekan "Gırgır Dergisi'nin" bir odası olmasından dolayı...
Diğeri yine siyah - beyaz fakat aradan baya bir süre geçmiş...
2002'de "Kuvayı Milliye" çizgi romanımı piyasaya verdiğim zaman. Bu fotograf Cumhuriyet Gazetesi'nde çekildi.
Üçüncüsü, gitardan birşey çıkarmak ister gibisiniz...
Sakalım sıkıştı "la minörle parmaklarımın arasına", sakalımı kurtarma savaşı...
Ve bu çalışmanızın hikâyesini biraz daha fazla detaylandırmanızı rica edeceğim.

"Face'de" yazdım: "Bu yarım yüzyıllık bir durum karikatürü. Menderes'ten bugüne "Atatürk ve Devrimlerine" ve kurduğu Cumhuriyete ihânet karikatürü. Doğal afetlerin; bu vatan haini, soysuzların, hırsızların, yobazların icraatlarının yanında çok masum kaldığının anlatımı.
Sondan bir önceki, Gaddar Davut. Fakat asıl ben Mokok'un o gün neden elindeki kütüğü, ilk geçişte değilde ikinci defasında - geri dönüp adamın başına indirdirğini hâlâ merak ediyorum. Çocukluktan kalan bir sorudur bu?
"Selamlama"; sopa indirme Mokok'a.
Hani bazen selam vermeyiz ya birbirimize kasıtlı - kasıtsız... O durumu hicveden bir Mokok anlatımı. Bazen de pişman oluruz ya, "selam verip borçlu çıktığımıza", o nasıl bir selamsa sopa vurmak gibi aynen o...
Hani bazen selam vermeyiz ya birbirimize kasıtlı - kasıtsız... O durumu hicveden bir Mokok anlatımı. Bazen de pişman oluruz ya, "selam verip borçlu çıktığımıza", o nasıl bir selamsa sopa vurmak gibi aynen o...
Sonuncu soruma fotograf eklemeyeceğim, okuyucuların o fotografı arayıp bulmalarını istiyorum.
Son çekimlerinizden bir tanesi; İlkokuldasınız ve sağ kucağınızda bir kız çocuğu var.
Son çekimlerinizden bir tanesi; İlkokuldasınız ve sağ kucağınızda bir kız çocuğu var.
Evet, kucağımda değil ayakta duruyor "Adalet". Adı adalet...
Yanlış hatırladım o halde. Gelecekte insanlığın evrene yayılacağına inanır mısınız?
Hayır, evren insanoğluna göre değil, sadece yaşayabileceğimiz dünya. Onu da hızla yok etmekle meşgûlüz.
Çok teşekkür ediyorum, zaman ayırdınız, katkı verdiniz, huzurlu günler diliyorum sayın Kurtcebe.
Saygılarımla.
Saygılarımla.
Bu söyleşide okuyucunun dikkat etmesini rica ettiğim, bir kaç kelime grubu ve fotografların dizilişidir. Başlığa da dikkatinizi çekmek istiyorum ayrıca.
- Mokok ile başlayan geçmiş 1970'li yıllara dayanır. İlkokul öğrencisiyken nerede gördüğümü hatırlamadığım bir karikatür vardı. Hayatımda hatırladığım ilk karikatür odur. Birinci karede çıplak olduğunu sonradan öğrendiğim Mokok elinde bir sopa ile karşıdan gelen eli sopalı bir başkasına doğru yürümektedir. Birbirlerine vurmadan geçip giderler. İkinci karede geri dönüp, birbirlerinin kafasına indirirler ellerindeki sopaları.
Bu karikatürü inanın senelerce düşünmüşümdür, çocuk zihnimde hep şu soru vardı: "Halla, neden vurmadan geçip gittilerde sonradan dönüp vurdular?"
Sanatın ve sanatçının bir mucizesidir bu: "Hiç tanıyıp bilmediğiniz bir çocuğun zihninde soru işaretleri bırakıp onu düşündürebilirsiniz!"
Benim için ayrı bir mucize; seneler sonra eser sahibi ile yaptığım bu söyleşide kendisine sorabilmek ve cevabı kendisinden alabilmektir.
Kelime gruplarına geçersek
-Pır pır etmek ve uçmayı arzulamak
-Sanatçının verdiği heyecan
-Evrene açılabilecek miyiz?
-Gitara sıkışan sakal
-Altan Erbulak abi'nin gülümsetebilmesi ve
-Kendisinin de gülümsetebilmesi
Fotograflardaki dizilişi siz değerli okurlara bırakıyorum.
- Mokok ile başlayan geçmiş 1970'li yıllara dayanır. İlkokul öğrencisiyken nerede gördüğümü hatırlamadığım bir karikatür vardı. Hayatımda hatırladığım ilk karikatür odur. Birinci karede çıplak olduğunu sonradan öğrendiğim Mokok elinde bir sopa ile karşıdan gelen eli sopalı bir başkasına doğru yürümektedir. Birbirlerine vurmadan geçip giderler. İkinci karede geri dönüp, birbirlerinin kafasına indirirler ellerindeki sopaları.
Bu karikatürü inanın senelerce düşünmüşümdür, çocuk zihnimde hep şu soru vardı: "Halla, neden vurmadan geçip gittilerde sonradan dönüp vurdular?"
Sanatın ve sanatçının bir mucizesidir bu: "Hiç tanıyıp bilmediğiniz bir çocuğun zihninde soru işaretleri bırakıp onu düşündürebilirsiniz!"
Benim için ayrı bir mucize; seneler sonra eser sahibi ile yaptığım bu söyleşide kendisine sorabilmek ve cevabı kendisinden alabilmektir.
Kelime gruplarına geçersek
-Pır pır etmek ve uçmayı arzulamak
-Sanatçının verdiği heyecan
-Evrene açılabilecek miyiz?
-Gitara sıkışan sakal
-Altan Erbulak abi'nin gülümsetebilmesi ve
-Kendisinin de gülümsetebilmesi
Fotograflardaki dizilişi siz değerli okurlara bırakıyorum.