DİYALOG MÜZESİ

YAZI SANATI




Erhan DEMİR ile 


Diyalog Sanat' internet sitesini inceledim: Çeşitli alanlarda çalışmalar üreten sanatçıların söyleşilerine yer verdiğiniz, bağımsız bir platform anladığım kadarıyla.


Sanat duyguların kimyası ile oynama ve bu etkileşimden ortaya çıkacakları malzemelerle somutlaştırma hâli. Başkalarına ne olduğunu anlatmada ya da sunumda sorunlar yaşadığım bir meşguliyet benim için sanat. Sanatçının kendinde var olan becerilerin, üretimlerin her zaman başkalarıyla buluşamayan bir yönü var. ''İçsel bir etkinlik'' daha çok benim için, eylem halinde (yazıyı düşünelim) somutlanan bir deneyim, his, sezgi, yaşantı. Yine de bundan sonrasında ürettiklerimin okurla buluşmasını istiyorum ve beraberinde biraz görünmek, görünür olmak temennim.


Son dönem çalışmalarınızdan bir kaç örnek görebilir miyiz?


'Hisleri Gözlerinde Parlayan İnsanlar Tanıdım / Kırılgan, Kırmaktan Korkan / Hassasiyet Şerbetli Bir Zehirdi / Tatlı Uyuşukluk Damarlarında Gezinirdi / Esriklik Dudaklarındaki Yakıcı Kırmızılık / Şiirler Güneş Yanığı Tenindeki Kurumuş Kumlar / Şimdi Anlamışsındır O İnsanların Bakışındaki Derinliğin Nedenini / Bilgelik Senden Başka ama Senin İçinden Bir Benliği Ortaya Çıkarır / Susarsın Çünkü Kelimelerin Karşılamaz Ağlarken Neden Hıçkırdığını...'


'Sessizliğin Islığı Misafirleri Uyandırdı / Uçları Ahşap İşlemeli Yatakların Tahtaları Gıcırdadı / Bir Peri Süzüldü Gizlice Salondan Basamaklara / Perdeler Ayışığında Dalgalandı / Henüz Silinmemişti Kırmızısı Rujların / Kan Damarlarda Sıcacık Aktı / Şehvet Davetkarken Korku Cesaret Buldu / Gecenin Koynundan İçeri Bir Yılan Girdi / Yıldızları İzleyen Eller Verandada Birleşti / Parlaklık Bir Buğu ile Gölgelendi / Buluttan Çarşaflar Usulca Göğe Serildi / Yorgun Tenler Soğurken Çarşaflar Kapandı / Ve Yeniden Rüyalar Süzüldü Kulaklardan İçeri...' 


''kırağı kazındı çiçeklerin vedasında /

dertlerimi serdim gücenik akşamın ışığında / bitti sandım heybetli atın karnında acılar / bitti sandım bittim...''


Sizce duygu durum bozukluğu nedir, sanat insanları nasıl tedavi eder?


Sakladığım bir şey değil aslında, ben bipolarım (manik-depresiflik). Bunu bir üstün zekalılıkla ya da yaratıcılıkla hiçbir zaman ilişkilendirmedim, sadece atakların yaratıcılığı artıran ya da körelten yönleri vardır. İki uçlu bozukluk hastanın duygu düşünce ve davranışlarında bozulmalarla ve ataklarla seyreden beyinle ilgili ruhsal bir rahatsızlıktır. Bipolar olmayan insanlar da duyguları yoğun yaşayabilir ama bu sorunlar işimizi, ilişkilerimizi gündelik sorumluluklarımızı bozmaya başlarsa yardım almak gerekebilir. Sanat bir sağaltım (iyileştirme) sağlar mı, evet. Mesela duygularımızı yaratıcı biçimlerde yansıtabilmemiz bize kendimizi iyi hissettirir.


İlk cümlenizle birlikte durumu nasıl anladığımı sorarsanız uzun yıllar DİYALOG tecrübesi ile katılımcının mesajlara katılım düzeyi, tuşlama biçimi, yazma tarzı, cümle kuruluşları, soruyu algılama ve yanıtlama hızları gibi yüzlerce kriter zamanla insan zihninde oluşuyor diyebilirim. Yaşam tecrübenizden de istifade ederek yapılan işin sanat olup olmadığını nasıl anlarsınız?


Siz sanırım 'ben bu söyleşiler esnasında sanatla iyi düzeyde ilişki içinde olan kişileri seçebileceğim kriterlere az çok sahip oldum' diyorsunuz. Yani bu soru zor bir soru.


Şunu düşünün, gerçekten beceri ve yaratıcılığa sahip olan bir yazar/şair/sanatçıyı ve eserini nasıl anlayabiliriz? Burada kendimi kenara almak istiyorum. Bir şair düşünelim, temelde oldukça yetenekli biri, belki bunun farkında değil, çok yıpranmış, ezilmiş, aşağılanmış, hor görülmüş olsun. Utanç, suçluluk ve korku duyuyor olsun. Hep kendine bir şeyler eklesin ama - sonunda tüm her şeyi süzüp, damıtıp eserine ustalıkla yansıtıyorsa hatta psikozlarını da katabiliyorsa sanırım o noktada sanattan ve sanatçıdan söz edebiliriz.


Etkilendim. Etkilenmemin sebebi arı duru, saf berrak bir sudan içiyormuşum hissi uyandı. Şayet sanat ve sanatçıyı içeceklere benzetirsek su ile milyonlarca türevi olan şarabın etkileri nasıl ayrılır, başlayanlar için önerileriniz nelerdir? 


Yemekler, yemek kültürü, alkol kullanımı, kaliteli şaraplar (aklıma Sideways filmi geldi) hatta gezi kültürüm çok sınırlı. Şu olabilir, soğuk su susuzluğu nasıl artırıyorsa şarap da tersi bir etki yapar belki de, susatır ama su' ya değil şiire, aşka, şaraba, sevgiye, sevgiliye... 


Bundan seneler önce bir yazarımızla diyalogdayken "ben Karac'oğlan'ın dilini anlamıyorum. Çok eski. 16. yy şairi ne de olsa" demiş ben de kendimi sarhoş gibi hissetmiştim. Bu durumla ilgili paylaşmak istedikleriniz nelerdir?


Çarpılmışsınız demek ki. Geçmiş olsun.. :-)


Onbinlerce şair ve yazar olabilir mi?


Tüm dünyayı ve uygarlık tarihini düşündüğümüzde olabilir. Bunun yanında cehennemi burada yaşayan hassas ruhlar var, her zaman vardılar. Yaşamda acı ve haz hep bir aradadır ama bence yaşam trajiktir.


Bugün yine bir başka diyalogda (Ece APAYDIN) vardı: Shakespeare, eserlerini yaşamdan almadı mı, neden yapıbozum gibi bir akımın riskini alıyoruz, yaşamadan yazılabilir mi?


Bence deneyim önemli. Anılar, yaşantılar, gururlar, küçük düşmeler, sövgüler, dostluk, aşk, zenginlik, fakirlik hepsi önemli ama kimi baktığı ulu çınarda bir şey göremiyor. Kimi insanlara ve yıllara tanıklığı görüyor.


Keşke hepimiz denizi şairler gibi görebilsek...


Katkılarınız için teşekkür ederim, sürdürmek dileğiyle.


Saygılarımızla


Ben teşekkür ederim, iyi çalışmalar...


DİYALOG TÜR İKİ
343. DİYALOG 
 
Merhaba
 
Herhangi bir gazetede ücretsiz köşe yazıp edindiği kariyerle yazarlar arasına giren ve kitap yazanlara yazar diyebilir miyiz, neden?
 
(ArtCRITICS)
 
Erkan Yazargan: Hârika ve güncel soru, öncelikle tebrik ediyorum. Kariyerini ücretsiz köşe yazarlığıyla kazananlara - özellikle ülkemizde, yazar diyemeyiz.
Yazarlık başlıbaşına bir sanat dalıdır. Yazı sanatının ustalarının yetiştiği, kendine has ekolleri olan, yazdıklarıyla etkinliği güçlenen insanlardır yazarlar.
Yazar olduktan sonra yani o özel kendinize ait kitabınız çıktıktan sonra herhangi uygun bir gazetede arasıra köşe yazarsınız. Fakat bizim gibi üçkağıtçığın ülkelerinde önce BEDAVA köşe yazılır daha sonra yazar olunur ve kitap çıkarılır ve o kitaplar da salon toplantılarında filan satılır. AVM' lerde kendi kitabını satan yazarlar filan da bize mahsustur
Sevgi ve dürüstlük ile...
 
Tulay Kluwe: Bence etik değil. Kitap yazari diyemem. Kitapta yazdı diyebilirim. Yoksa magazinsel köşe yazilarindan roman dolu dolu konu çıkar...
 
Nedret Kalayciglu: Herhangi bir gazete veya mecmuada köşesinde yazı yazmakla YAZAR olunulmayacağına inanıyorum.O kadar kolay değil! Yazar olmak insanlara yazılarıyla bilgilerini paylaşmak;araştırıcı bir ruha ve derin bir bilgiye sahip olmayı gerektirir.
 
Müjgan Suvari: Selam, bu günümüzde herkes yazıyor biz de okuyoruz. Her yazana yazar diyemem.
 
Murat Cen: Diyebiliriz çünki başarılıdır. Hedef koyup hedefine ulaşanları kutlamak lazım.
 
Erkan Yazargan: Ücretsiz köşe yazarlığının dışında, dededen kalan tarlayı satıp üstüne para veren yazarlar da bu ülkede mevcuttur
 
Cabbar Kaygısız BU KADAR DA FEDÂKARIZ YANİ
 
Metin Bilgin: Diyemeyiz..Lütfen bakınız bunun yanıtı köşemde var..Orada konuşanlar burada yazanlar aynı..
 
Ölüler Kentinin Ozani: Neden demeyelim. illaki gazeteci olmak için parayla yazmak gerekmiyor. Parasiz yazarsanız sömürülmüş oluyorsunuz corabiniza kadar.
 
Cabbar Kaygısız: Gazetecilik sorgulamasından önce yazarlık sorgulamasıyla ilgili bir soruydu yalnız ?
 
Ölüler Kentinin Ozani: Ben gazeteyle başladım.
 
Galip Görür Ona biz "yazar olmasın" demedik."Aydın olmazsın" dedik.
 
Cabbar Kaygısız: Olamazsın mı olmasın mı?
 
Galip Görür: Olamazsın.
 
Ölüler Kentinin Ozani: Kose yazarken bir mulakatta Turkcem zayıf ilan edildi için yazarlığa başladım. Beni değerlendirmelerin hiçbir makalesi ya da kıytırık bir cümlesi yoktu yazdıkları
Sadece iyi yalakaydılar iktidara karşı.
 
Cabbar Kaygısız: Türkçenin bozukluğu ile devam etmek isterseniz, haliyle editör ustalıkları öne çıkıyor bu tür durumlarda. Yani o bahsini ettiğimiz yazarlar bir sayfa dolusu yazıp editöre gönderiyorlar.
Asıl - editörden geçmemiş yazıları görseniz hayret edersiniz.
Bu soru veya sorguyu nasıl yanıtlarsınız?
 
Ölüler Kentinin Ozani Ülkemizde çok satan yazarlık(!) bazen umulmadık bir durumda başlıyor. Örneğin, bir şarkılık şöhret olan birisi yada bir gazeteci bir haberden içeri girince hemen kitap yazıyor. Bir çok insan kitabı kitap olduğu için değil, yazan kişinin adı için merak edip alıyor. Okuyorlar mı bilmem.
 
Cabbar Kaygısız Okumuyorlar
Emin olabilirsiniz. Pekçok defa aynı soruyu sormuşumdur ve aldığım yanıt "henüz okumadım" oldu.
Daha kesin delilimiz ise yaptığımız diyalogları da kimse okumuyor sadece kimlerin katıldığına bakıyorlar o kadar
 
Ölüler Kentinin Ozani Bu arada sinema filmlerini ve dizileri (ilgimi çekenleri) dikkatli izlerim. Zaman, mekan, kostüm... aklımıza gelecek en ince ayrıntıya kadar. "Halit Ergenç ile beş yıl önce telefonda tanıştım. Biz yazım nedeniyle o beni aramıştı. Muhteşem Yüzyıl ile ilgili bir yazı yazmıştım. 'Vatanım Sensin' dizisini sevdim. Ancak, "M.Yüzyıl' kalitesinde görüntüler bulamadım. İlerdeki bölümlere bakacağız. Özet olarak; Taşradaki bir blog yazarını arayan bulan, değer veren sanatçıları da var bu ülkenin. Halit ERGENÇ gibi.

Ölüler Kentinin Ozani: Bir çok yazarın ekibi var. Ben bir çok yazımı kendim kontrol ederim birkaç kez. Terletirim. Bir çok ünlü yazarın kitaplarındaki hataları görseniz şaşarsınız.
O zaman her editör editör değil. Şablon.
 
Yucel Donmez: Yazar olmanın, kitap yazmanın belli bir kuralı yoktur. Kişinin yeteneği varsa ve paraya da ihtiyacı yoksa parasız köşe de yazar, kitap da. Burada önemli olan kişinin ne yazdığı ve ne kadar ilgi çektiği, eleştirmenlerden nasıl bir not alabildiği önemlidir...
 
Idil Dişci: 'Herhangi' ve 'ücretsiz' de takıldım öyle bir gazetedir evet ücretsiz sadece deneyim,olgunlaşma yazarlar kim ?kabul gördüyse ve istikrar var ise... sonuçta yazanı ve okuyanı eksik bir toplumuz yazar bence diyebiliriz süreç içinde eser layığını bulacaktır ya raflarda ya gönüllerde kalacaktır diye düşünüyorum.
 
Cabbar Kaygısız: Acaba diyoruz gerçek yazarlar olsaydılar okuma seviyemiz daha yükselir miydi?
 
Idil Dişci: Onun (okuma alışkanlığı) yazarlardan çok aileden başlayıp okulda devem etmesi gereken bir aşılama olması gerek diye düşünüyorum. O alışkanlıkdan sonra okuyucu gerçek yazarlara ulaşacaktır. Bence...
 
Cabbar Kaygısız: Sizin tercih ettiğiniz yazarlarımız kimlerdir ve tercih nedenleriniz nelerdir, öğrenebilir miyiz?
 
Idil Dişci: Ben Murathan Mungan hayranıyım Özdemir Asaf tutkum Yusuf Atılgan Aylak Adam ı belkide yaşam biçimim ve Sait Faik tabağımdaki iyot kokusu!
 
Özlem Kutlu: Kariyer edinecek kadar sağlam bir kalemi varsa diyebiliriz tabiki.. kariyeri yazılarından otürü ise tabiki..
 
Ercan Özdal: Yazı yazmaya merakı olan ve oturup bunun için mesai harcayan herkese yazar diyebiliriz fakat yazar vardır yazar vardır... Önemli olan başarılı icraatçı olup olmadığıdır. Buna da okuyucu karar verir. Yazı işleniş ve konu bakımından okuyucuda karşılık buluyorsa başarılı yazarsınızdır.. İlgi ve fayda konusunda karşılığı yoksa ya yazarı geliştirir ya da bu sevdadan vazgeçirir. Kim yazar kim değil, kim aktör kim değil kim politikacı kim değil diye tartışmak yerine kim icraaatinde başarılı kim değil, sorusuna cevap aranmalıdır...? Beceriksiz insan istediği kadar ben Yazarım ben Oyuncuyum veya örn: mühendisim..dese de.. Bi b*k değildir.. Bu konuyu dert etmeye değmez.
 
Pelin Erman Ertukel: Kalemi kuvvetli dili güzel kullanyorsa neden olmasın. Bu mesleğin kendi sahiplerine saygısızlık etmek gibi olmazsa eğer, ben bu fikirdeyim. Bu arada benimde hayalim
Ayrıca Vatanım Sensin harika bir dizi olmuş.
 
Hüseyin Elmalıpınar: Yazdığı gazete önemli (Para önemli değil diyecek kadar) Kariyer edinmiş olması başarıdır.
 
Yilmaz Zenger: Merhaba şimdi gördüm yazınızı:
Değerli olanı değersizleştirmek kimsenin haddi değil. Görmezden gelmeler saldırılar aşağılamalar boşa çabalardır. Soru neyin gerçek değer olduğudur.
Sanat yapıtıysa eğer örneğin özgün olmalıdır, çığır açıcıysa mertebesi yükselir. Sanatçının olayları kişileri değerlendirmesine gelince, sanırım esas sorunuz bu, ben kendi adıma çıplaklığa tutkunum , olduğu gibi görünmeye, kısaca dürüstlüğe, kendinden başlayarak herkese karşı yansız olanlara yüreğinden sevgi taşanlara tutkunum. Yalanla dolanla soygunlarla katliamlarla örülü bu iğrenç dünyada tanrılaştırılanlarla gözü kamaşmış kitlelerin değerli olanı fark etmesi olası mı?
 
Yaşam boyu hiç bir konuda körü körüne taraf olmadım. Her şeyi sorgulamaya, görünenin ardına saklanmışı görmeye göstermeye adadım yaşamımı. Farklı bir duruşumu fark etti iseniz içtenlikle duymak isterim yanlışımı varsa eğer yalanımı. Göremediğim bir değer varsa görmek isterim.
 
Cemile Bulut: Merhaba, öncelikle soru biraz garip..yaptığı işe ve entellektüel birikimine göre değişir.ama dediğim gibi soru cidden anlamsız ve saçma bir soru.iyi akşamlar. iyi çalışmalar.
 
Cabbar Kaygısız: Neden saçma? Yazarlık kariyerine köşe yazıları ile başlamak ile ilgili bir soru...
 
Cemile Bulut Polemik yaratmak amaçlı tuzak bir soru.başka bir yorum yapmıyorum.ozelden yazıp sordunuz kişisel fikrimi kısaca yazdım,nokta.
 
Cabbar Kaygısız Değerli dostlar sorumuzun amacı kesinlikle polemik yaraktmak değildir. Süregelen diyaloglarımızda benzeri binlerce soru sorulmuştur.
Bu tür soruların (başlangıç soruları) genellikle iki yanıtı olur ya evet ya da hayır dersiniz daha sonra nedenlere geçeriz.
Sürecimiz bu biçimiyle sürüp geliyor.
 
diyalogsanat - SANALDA GERÇEK DİYALOGLAR
 
Cemile Bulut Örneğin bana göre Oya Baydar,Nermi Uygur,Onat Kutlar gibi yazarlar önceliklidir.
 
Muzaffer Alper: Merhaba.. Gerçekliği olan bir durum değil gibi duruyor... Hangi gazete? çok küçük tirajları olan ve hatta bedava dağıtılan yerel gazetemi mesela? Yoksa ulusal çapta yayın ve dağıtım yapan merkez medya mı?... Belki yerel gazeteler henüz kariyer de edinmemiş ve bir kitabı da olmayan ve yazar olma hevesi ve yeteneğinde ki birine köşe yazısı için imkan tanıyabilir.. Ama sanmam ki ulusal basında yer alan ve tirajı yüksek gazeteler sırf bedava yazacak diye isimsiz birine köşe teslim etsin....
 
Var sayalım ki bu imkanı verdi... Gazete üzerinden o köşe yazılarının okunup okunmadığı tespit edilemez.. ancak aynı köşe yazısının internet sayfasından kaç hit aldığı istatistik olarak çıkarılabilir... eğer gerçekten bir okur kitlesi edinmişse ve sonradan çıkaracağı kitap ta en azından Türkiye ortalamalarına göre belli satış rakamlarına ulaşmışsa... ciddi anlamda bir okur kitlesi edinmişse.. sanırım "Yazar" denilebilir....
 
Ortalık toz duman... hiç yeteneği olmayıp yelkenine üflenen rüzgar ile "mertebe" edinen ve yazarlık ünvanı ile gezinen bir çok yazarda varken... kim yazar kim değil... kim karar verebilir.? Bir çok konuda sanat eleştirmenlerinin de nasıl ilişkiler ile istedikleri kişiyi göklere çıkarabildiğini istediğini de yerin dibine batırdığını görüyoruz...
 
İyi bir dil ustası olmak kişiyi yazı kalitesi açısından bir yerlere oturtur belki ama aynı kişi belli amaçlara hizmet eden satılık bir kalemse... yazar mıdır? Hangi vasıfları aramalıyız? Bir sosyalist olarak benim gözümde mesela ağzı ile kuş tutsa bile satılık yandaş bir kalem yazar filan değildir.. sadece bir alçaktır... bir karşıt görüşlü de benim kutsadığım bir yazar için aynı hisleri duyuyor olabilir...
 
Karar verici kim ki? Hayat bana şunu öğretti... Sadece fizik kanunlarını tartışamazsınız... Işık hızının ona göresi buna göresi yoktur.. kesindir..... ama diğer alanlarda kesin cümleler ile net yargılara vararak.. sadece yazarlık anlamında da değil sanatın tüm dallarında üstelik.. kişileri kutsamak yada yermek doğru yaklaşım değil... çok su kaldırır... Selamlar, sevgiler...
 
Cabbar Kaygısız: En basit örneği Mumcu Kardeşler...
 
Muzaffer Alper: Ben sayfanızda yer verdiğiniz soruları görüyorum genellikle.. çok vaktim yok tartışmalara da giremiyorum... ciddi hastalıklarımda var.. ama sizi çok takdir ediyorum umarım bu yoğum emeğinizin geri dönüşlerini faydalarını sanat adına görüyorsunuzdur...
 
İlgi yok, kimse okumuyor bile
Nereden biliyorsunuz derseniz, verilen sorulara yanıtlardan ve yeni sorulara yanıt verilmemesinden... Ayrıca beğeni ve paylaşım butonları da REYTİNG görevi görüyor burada
Görüldüğü gibi 0 (koskocaman bir sıfır)
 
Muzaffer Alper: yılmak yok yola devam.... bir çıplak kadın resmi koyup.. bu güzel mi değilmi diye sorun bakın.. iyi bir test olur.. reyting nasıl zıplıyor ? olsun.. yola devam....
 
Cabbar Kaygısız: Şöyle bir strateji gelişti bizde zamanla. İlk zamanlarda o kadar gereksiz yorumlar geliyordu ki hayret edersiniz.
Ara ara ısıran yazılar yazıyoruz, bam teline dokunuyoruz. Örneğin DT devlet tiyatroları ile ilgili filan (memurdan sanatçı manatçı olmaz kardeşim gibi) DAĞILIVERİYORLAR
Bizbize kalıyoruz. Böylesi daha iyi
 
Elvan Kizilay: Merhaba,
Sorunuzla birlikte aklıma gelen olasılıklar;
Kişi zaten yazardır, fakat eserlerini sergileyeceği bir platform sağlayamamıştır, böyle bir durumda herhangi bir gazetede ücretsiz köşe yazısı yazıyor olması bir fırsattır.
 
Kişi herhangi bir gazetede ücretsiz köşe yazarlığı yapmaya başlar, yeteneklidir/yeteneksizdir, zamanla kendini geliştirir/geliştirmez ve sonucunda kitap yazmaya karar verir. Gazetenin okurları kitlesini oluşturmaktadır, hitap ettiği halk, beğenir/beğenmez.
 
İyi niyetli bir olasılık geliştirmişsiniz Fakat tam tersine sırf babası yazar olduğu için eski gazetesinde köşe kapan çocuklar var...

Ertuğrul Erdoğan: Yazar okuruna ulaşabileceği yerlerde yazmaya çalışır. Bir çok ünlü yazan illa gazetede yazmamıştır. Edebiyat Dergilerinde de okurlarına ulaşabilmiştir yazmayı gerçekten kendine bir idol seçenler parayı düşünmeyebilir. Gazeteden alırsa geçimi için tabiki iyi olur. Ama gönül işi diye de eğer geliri başka yerden varsa ücretsizde yazabilir suç değil sanırım.
Yazarın yeteneği ve okunması ile de ilişkili sorunuz...
Fedâkarlık anlamında bir ücretsizlik değildi vurgu yaptığım tam aksine "abi bana para filan vermeyin ben ünlü olayım daha sonra kitabım çıkınca nasıl olsa oradan kazanırım" gibi...

Ertuğrul Erdoğan: Başlayabilir de,,, örneğin ben mahalli bir gazetede önce dizgi operatörü idim. Ölen bir gazeteci ağabeyimize bir yazı yazdım. Yönetmenimiz beğendi ve bana genel basından gazetecilik teklif etti, yaptım. O kadar pazarlığı bilmiyorum varsa onlara sorsanız derim...
Yardımcı olabildim mi?
 
Ok.

Mine Koldas: 20'yıldır, "hayatını yaz", hatta editörlüğümü yapmak isteyen, arkadaşlarım oldu. Benim tembelliğimden henüz yazamadım. Günümüz'de herkes yazar, herkes küçücük yaşında çook şeyler yaşamış görmüş. Herkes diyetisyen, herkes kadın doğumcu. Herkes siyasi eleştirmen. Maalesef!!
 
Halil Dereli: Diyebiliriz. Kabul görmüşse...
 
Müslüm Teke: Yazdığı şeyler kayda degerse..bir şeylere dokunuyorsa.. edebiyatı biliyorsa.. şiirden tiyatroya.. sinemadan resime.. kısacası sanatı anlayabilyorsa.. faulkneri.. jose saremagoları.. yasar kemali abidin dinoyu yılmaz güneyi.. besquatı bilyorsa bırakın yazsın.. bunları ve daha sayamadığım nice isimleri bilmiyorsa yazmasın gitsin kumda oynasın...saygılar...)
Aydınlanma felsefesi ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Yilmaz Zenger: Montesque de Rousseau da Voltaire de ve de aydınlanma çağının adını hatırlamadıklarımın çizdikleri yol çok gerilerde kalsa da çağın sokaktaki insanıiçin güzel bir başlangıç olabilir bir yanıyla en azından. Bizler çağı doğru özümsedik ise oldukça farklı bir yerde duracağımız açıktır. Şunu söyleyebilirim ki gerçekten aydınlatıcıydılar kendi devirlerinde ve ilerilerinde bile, bu gün benim ilgim dlşındalar.
 
Siz bir şey mi bekliyorsunuz o söylemlerden?  
 
Hayır ama süreç takiplerinde önemli yerleri olduğu kanısındayım ve tabii ki günümüz felsefeleri çok daha gelişkin...
İnsanlığın bugün sorduğu belli başlı soruların / sorunların başında yine de "bilgisizliğin" geliyor olması ilginç değil mi?

Yilmaz Zenger: Bilgisizlik değil bilgisizleştirme politikaları...
 
Zamanınız varsa ve açmak isterseniz seve seve dinleyeceğiz sizi...

Yilmaz Zenger: Ben bir bilim adamıyım ve tasarım penceresinde büyük resmi çizerken parelel açılımlar kurguluyorum sürekli... konferanslarımda, yapıtlarımda, sergilerim de bile.
 
Bu cuma Kültür Üniversitesinde ayın ondokuzunda Kabataş'ta özel bir kurumda halka açık konferansım var. "Yeni bir aydınlanmaya gereksinmemiz tartışılmaz".
Korkarım buraya sığmaz bu konular...  
 
O halde davet kabul ediyor ve okuyucularımızı da davet ediyoruz.
 
Saygılarımızla.
 
BEYZA LARO İLE

KEDİLER 


-Merhaba

Son bir ayınızın nasıl geçtiğini anlatmak ister misiniz?


? Merhaba. 

Son bir ayım kitaplığımda okumamı bekleyen kitapları okumakla geçti ve bu sürece halen devam ediyorum.


-Hangileri onlar?


Esasen kedilerle ilgili araştırma, öykü-roman-hikaye kitaplarını okuyarak araştırma yapıyorum. İleride yazmak istediğim öykü-roman-hikaye kitabı için alt hazırlık diyelim. Şöyle ki okuduklarım yetişkinler, gençler ve çocuklar için ayrı ayrı yaş gruplarını oluşturuyor. Bu bağlamda başlıklar altında oldukça fazla kitaptan söz etmem gerekir ?


-İlginç bir konu. Neden kediler?


Hayvan sevgisi oldum olası içimde var olan ve bana huzur veren bir oluşum. Burda  ayrıştırma yaparak özellikle kedilere yönelmemin esas sebebi bu zamana kadar kaybettiğim -gerek kanserden, gerek araba kazasından, gerek yüksek kattan düşme olarak- canım kedilerim için bir özlem niteliği taşıyor. 


Üstelik nankörlük olarak da bilinen ve korkunç sıfatlarla eşleştirilen kedilerin aslı ile ilgili bahsetmek istediklerim içimde kalmasın istiyorum. 


En önemlisi de çocuklar.  Günümüz hikaye kitaplarında -elbette iyi olanları tenzih ederek söylüyorum- boşluk olarak nitelendirebileceğimiz sayfalar süreç içerisinde benim arzumu da güçlendirip adeta kişisel bir görev halini aldı.


-Genel olarak hayvan sevgisi denildiğinde, ben de kedilerin evrimin zirvesinde varlıklar olduğu, her ortam ve koşulda yaşayabilme becerisi geliştirdikleri, vahşi büyük türlerinden evcil olanlarına kadar gerçekten ilginç olduklarını düşünürüm. Sizin bu konudaki bilgileriniz nelerdir?


Kediler zekidir. Kimisi sürü halinde yaşamayı, kimisi tek başına hayat sürmeyi, kimisi de insanları seçerek hayatta var olmayı tercih etmiştir. Bu zamana kadar Kafka olsun, Dalay Lama olsun, Natsume Soseki olsun, güncel kişisel gelişim kitapları olsun kedilerden bahsetmeden geçmemişlerdir. Burda biz insanlarda büyük bir merak uyandıran kediler sanat tarihinde de minyatürlerde, mitolojilerde sık sık kullanılmış. 


Mevzubahis olan soruya geri dönersem, kediler kişilik sahibi canlılardır. Ait oldukları ya da ait olmayı istedikleri ortamları önce teftiş ederler. Kendilerinin ve varsa etrafındaki diğer canlıların da sınırlarını ölçerler. Nihayetinde burda her ortama ayak uydurmaktan ziyade var olan ortamı kendi kişisel arzularına göre yeniden dizayn ederler ya da ettirirler. Şöyle bir düşünün kedinizin evde hiçbir sehpaya çıkmasını istemiyorsunuz fakat komut almayı reddediyor. Yapacağınız iki şey var ya sehpaları ortadan kaldırırsınız ya da susmayı öğrenirsiniz. Kediler insanların da karşılarındaki hayvanların da sınırlarını ve yapabileceklerini çok iyi analiz ederler.


-Dışımızdaki canlı varlıkları izleyip haklarında bilgi alır ve kendimizle kıyaslarken neler öğreniyoruz?


Bununla ilgili yazılmış ve güncel olan iki kitap var aslında. Stephane Garnier’ın kaleme aldığı “Kedi Gibi Düşünmek ve Davranmak” kitapları. Bu kitaplarda öğrenemediğimiz fakat öğrenmemiz gereken bazı özelliklerden bahsediliyor. 


En önemlisi ise günümüzde ve geçmişte ve gelecekte de devam edecek kişilik bunalımının üstesinden gelmemize yardımcı olabilir hayvanlar. 


Onlar bize sadece biz olmayı ve -insani vasıflarından vazgeçmeyip tabii- kendimize saygı duymamızı öğütlüyor. 


Bunları kedilerde yapılan davranışsal analizler sonucu insanların da yapabilecek olmaları pek mümkün. Örneğin kediler hayır demeyi bilir ve hayır demek iyidir. Her şeye evet diyen ve hiçbir şeye hayır diyemeyen insanlara ithaf edecek olursam hayır demek evet değildir.


Öğreneceğimiz çok şey var. Öğrenmekte de sorun yok. Yalnızca insanoğlu uygulama alanında yetersiz.


-Kediden başladık ve dışımızda trilyonlarca diğer canlının varlığını öğrendik. Kendimizi ve doğadaki yerimizi anlamaya çalışırken bu bilginin bize ne gibi faydaları olacak, ego ile egoizm farkı nedir?


Doğadaki yerimizi anlamaya asla çalışmayacağız öncelikle. Çünkü insanlar için nefes alınan her yer onun yeridir maalesef. 


Ego her insanda var olan duygusal ve kişisel katmanlardan biridir. Ben id benliğime döndüm mesela ?


Egoizm ise kendini üstün görme biçimidir. Çoğu kez kullandığımız bir kelime olan bencilliğin felsefi söylenme tarzıdır.


-Örneğin ben, bundan seneler önce balkonumda gördüğüm bir uğurböceğinden etkilenerek, Bektaşi Baba ve Sinyal başlıklı bir şiir yazmıştım.


"BEKTAŞİ BABA VE SİNYAL

İlhama


Tül perdenin üstünde, uğur böceği

Kanatlarında siyah noktalar

Rengi turuncu, mercimek kadar

Hareket ediyor, canlı

Onu gördüğümü fark etti mi?

Varlığımdan haberi var mı?

Balkona çıkarken rastladım

Bir an farkına vardım.

Balkonda saksıda çiçekler

Aşağıda yol, kirli sakallı kel

Köşede birikmiş çöpler

Bahçenin içinde odun yığını

Yığının ortasından yükselen

Salkım söğüt ağacı

Açık yeşil yaprakları.

 

Tam karşıda Gıjgıj Tepesi

Binaların arasında görüldüğünce

Güneş tepedeyken parlar

Tepenin tepesinde bir türbe              

Çamların arasında

Koskoca tepede tek bina

Yatağımın yönü ona dönük

Pencerem O'na açık

Radyo, televizyon vericileri

Televizyonum bu odada

Uydudan değil, antenden allıyor sinyalleri

Böcek, verici, türbe, TV. Ve ben.

 

Yürekte bir kıpırtı, sıcaklık

Beyinde bir hoşluk, çakırkeyif

Bazen göz yaşartan, heyecanlandıran

Sinyaller, dalgalar, dürtmeler, dokunmalar

" Baksana biraz, dinler misin beni,

Sana bir şeyler söyleyeceğim."

Uğur böceğimi, türbedeki Bektaşi mi?

Yoksa vericilerden gelen, bilinmeyen bir sinyal.

Ölüler konuşamayacağına göre

Böceklerde aynı ve

Bende bir radyo olmadığıma göre,

Gaipten sesler duymuyorum.

Önce kalbe sonra beyine gelen

Arı duru

Anlaşılır Öztürkçe

Tamda bildiğim dilden.

Konuşmak, anlaşmak iletişim kurmak için

Dil, ses ve kulak.

Uydu vericileri kablosuz

Ses, görüntü, canlılık. Anlıyor musun?

Sinyal verebiliyor muyum?

Gıjgıj Babayı duyuyor musun?

"Oğlum" diyor. Bir şeyler söylüyor.

Alıcılarının ayarlarını kurcala bakalım

Sana neler söylüyor.

Böcek, tepe, verici, uydu, baba veya bambaşka!


11.04.2011 

TOKAT"


Sizce buradaki duygu nedir, kedi konumuzla nasıl bağdaştırabiliriz?


Kedilerin kendilerini anlamayan insanlara karşı tepki olarak miyavlamayı yani konuşmayı zaman içerisinde bıraktıkları düşünülmektedir. 


Yani bahsedilen farkındalıktır. Keşfetme arzusu, kendini ve çevreni anlama anlamlandırma arzusu. Bu cümlelere bu kelimeler belki belli belirsiz yetersiz kalabilir. Fakat başta da belirtmiş olduğum bilgi doğrultusunda da şunu söyleyebilirim ki varlığını ve bir form olarak evrendeki hacmini sana yansıtacak şeylere ihtiyaç duyarsın. Bir şekilde karşı tepki beklersin. 


Miyavlamayı bırakan kedi gibi cevapsız kalan ve dünyasını farkedemeyen bir insan da üzücüdür ki kendi içinde susmaya mahkum kalacaktır.


Şiirle ilgili: Varlığın içinde yalnız kalma duygusu belki. Belki sadece içsel kargaşa. Buna net cevap veremem.


-Şiirin yazarı olarak ben cevaplamaya çalışırsam, sorgulama dönemimde yazdığım bir şiirimdi ve sonrasında; başta inançlarım olmak üzere pekçok şeyden vazgeçtim ve doğru olanın bilimsel düşünebilme yeteneği olduğu kanısına vardım. Sizce bilimsel düşünebilme yeteneği neden önemli hatta çok önemlidir?


Anladım. Bilimsel düşünebilme aynı zamanda mantıklı düşünmek demek midir ki mesela?


-Yoo; sıralı, düzenli, labaratuar sonuçlara dayanan, kesin bilgi ile dizilmiş düşünce olarak alıyorum.


Öyleyse az evvel bahsedilen birçok şeyin sizin için geçerliliği yok! Nitekim sonuçları ya da kesin bilgileri yok.


-Anlaştık.

Buradan yazı sanatı özelinde sanata geçebiliriz sanırım: Neden sanat vardır ve insan neden sanat yapar?


Ben Sanat Tarihi okudum ve iki üniversitede okumam dolayısıyla beş yıl boyunca bu tarz soruları tartıştık. Demek istiyorum ki anlayışınıza da sığınarak benim için beş yıl boyunca tartışılan sanat kelimesi ve getirdikleri ve götürdükleri net bir cevaba bağlanamadığı gibi benden sonraları için de hiçbir zaman bu soruların cevabı net olmayacak. 


Üstelik sizin açınızdan baktığımda da cevaplar laboratuvar sonuçlarına dayanmıyor.


-Oradan sanat, bilim, felsefe, din, devlet, zaman, tarih gibi tüm disiplinlerinin ZATEN birbirinden farklı olduğu ve hepsinin yerli yerinde değerlendirilmesi HATTA mümkünse karıştırılmamaları gereğine değinmek istiyoruz. Siz bu konuda ne gibi bir katkıda bulunabilirsiniz?


Bu düşünceler doğrultusunda arkeoloji ve sanat tarihi birbirinden ayrılmış ve iki farklı anabilim dalı olarak üniversitelerde öğretilmeye başlanmıştır. 


Ben arkeolojik bilgi eksikliğini keşke sonrasında tamamlamak zorunda kalmasaydım. Birbirlerine ihtiyaç duyan disiplinler aynı başlık altında toplandığında bu durumun bilgi karmaşasına yol açmayacağı gibi sizin bahsettiğiniz yerli yerinde değerlendirilmemiş bilgiler olacağını da düşünmüyorum. 


-Bana göre içinde bulunduğumuz bu diyalog aynı zamanda bir labaratuardır. Burada değerli sanat insanlarımızın duygu, düşünce, etki tepki durumları, yaptıkları, yapmak istedikleri, projeleri, yaşamları, günü gününe, herkese açık, soruya açık şekillerde değerlendirmeye açılıyor. On seneyi aşkın süredir devam eden çalışmada pekçok veri sonuçları kazandık. Yayınlanmış 487 diyaloğumuz var. Siz daha önce Diyalog Sanat' ı görmüş veya duymuş muydunuz?


Hayır görmemiştim. 


-Sizce farkı nedir, şuan yaşadığınız tecrübeyi diğer sanat insanlarımıza da önerir misiniz?


Elbette öneririm. Farkı manevi bir alış veriş olması. 


Hoş sohbet için ayrıca teşekkür ederim. 


-Katkınız için ayrıca teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dilerim.


Saygılarımızla


Sevgiler… 


-Sanatın herkese, her şeye, her duruma - kendince vereceği bir yanıt olduğu / olması gerektiğinden hareketle; yazarken ayrım yapar mısınız örneğin bilimsel düşünmeyi tercih eden birisine yazacağınız yok mudur?


Herhangi bir ayrım yapmayı hedefleyerek yazmaya çabalamak benim için kabul edilemez bir durumdur. Özgürce çıkan kelimelerin, okuyucuya özgürce ulaşmasını temenni ederim.


-En başta kitabınızı kurgularken, yazım planınız nedir, üzerinde yeni çalışmaya başladığınız kitabınızın ön hazırlıklarından bahseder misiniz?


Öncelikle çok çok okuyup konuyla ilgili daha fazla bilgi sahibi olmak. Eş zamanlı olarak ufak notlar alıyorum. Notlarım ilerleyen zamanlarda cümlelere dönüşecek. Bunların yanında evimdeki kızımı (kedimi) bol bol göz hapsime alıyorum tabi ki ?


-Detaylı kitap planınızdan bahsedin lütfen, bir yazarın nasıl çalıştığını aktarmak istiyoruz..!


Onlarca kitap okurken uyulması gereken bazı kurallar vardır ki bunlar akademik yazılar için de sıkça kullanılmaktadır. Herbir kitap için yapılan çalışma; amacın bulunması, yorumlamaların yapılması, tutarlılığın incelenmesi, alınan notlarda önem sırasının belirlenip yeni bir düzen oluşturulması ve o kitap için sonuç cümleleri. İçeriklerin okunan kitaplarla tamamen bitmesinden sonra yazım aşamasına geçilmesi. Kendimi yazar olarak tanımlamıyorum ve halihazırda üzerine çalışmalarımı da bu şekilde yapıyorum. Benim planım bu şekilde.


-Şiir yazarken daha kolay örneğin; elinizin altında bir kağıt, bir kalem varsa veya şimdiki imkanlarla teknolojik bir yazım aracı, içinizde biriken duyguyu dökmeye başlar ve genellikle bir defada tümünü yazıp tamamlarsınız. Tecrübeniz varsa ve kendinize has bir tarz tutturmuşsanız artık alışkanlık haline de geldiğinden yazıp durursunuz. Gerçi ben şiir yazıp yayınlamayı Nisan 2014' te bıraktım. Duygularımı ve bilgilerimi artık başka yollarla aktarıyorum. Sizin yazarlık serüveniniz nasıl gelişti / gelişiyor?


İçimde biriken cümleleri ve bunlardan duyduğum heyecanı herkesle paylaşmak istediğim için bu serüvene adım attım.


 
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol