YAZI SANATI
Erhan DEMİR ile
Diyalog Sanat' internet sitesini inceledim: Çeşitli alanlarda çalışmalar üreten sanatçıların söyleşilerine yer verdiğiniz, bağımsız bir platform anladığım kadarıyla.
Sanat duyguların kimyası ile oynama ve bu etkileşimden ortaya çıkacakları malzemelerle somutlaştırma hâli. Başkalarına ne olduğunu anlatmada ya da sunumda sorunlar yaşadığım bir meşguliyet benim için sanat. Sanatçının kendinde var olan becerilerin, üretimlerin her zaman başkalarıyla buluşamayan bir yönü var. ''İçsel bir etkinlik'' daha çok benim için, eylem halinde (yazıyı düşünelim) somutlanan bir deneyim, his, sezgi, yaşantı. Yine de bundan sonrasında ürettiklerimin okurla buluşmasını istiyorum ve beraberinde biraz görünmek, görünür olmak temennim.
Son dönem çalışmalarınızdan bir kaç örnek görebilir miyiz?
'Hisleri Gözlerinde Parlayan İnsanlar Tanıdım / Kırılgan, Kırmaktan Korkan / Hassasiyet Şerbetli Bir Zehirdi / Tatlı Uyuşukluk Damarlarında Gezinirdi / Esriklik Dudaklarındaki Yakıcı Kırmızılık / Şiirler Güneş Yanığı Tenindeki Kurumuş Kumlar / Şimdi Anlamışsındır O İnsanların Bakışındaki Derinliğin Nedenini / Bilgelik Senden Başka ama Senin İçinden Bir Benliği Ortaya Çıkarır / Susarsın Çünkü Kelimelerin Karşılamaz Ağlarken Neden Hıçkırdığını...'
'Sessizliğin Islığı Misafirleri Uyandırdı / Uçları Ahşap İşlemeli Yatakların Tahtaları Gıcırdadı / Bir Peri Süzüldü Gizlice Salondan Basamaklara / Perdeler Ayışığında Dalgalandı / Henüz Silinmemişti Kırmızısı Rujların / Kan Damarlarda Sıcacık Aktı / Şehvet Davetkarken Korku Cesaret Buldu / Gecenin Koynundan İçeri Bir Yılan Girdi / Yıldızları İzleyen Eller Verandada Birleşti / Parlaklık Bir Buğu ile Gölgelendi / Buluttan Çarşaflar Usulca Göğe Serildi / Yorgun Tenler Soğurken Çarşaflar Kapandı / Ve Yeniden Rüyalar Süzüldü Kulaklardan İçeri...'
''kırağı kazındı çiçeklerin vedasında /
dertlerimi serdim gücenik akşamın ışığında / bitti sandım heybetli atın karnında acılar / bitti sandım bittim...''
Sizce duygu durum bozukluğu nedir, sanat insanları nasıl tedavi eder?
Sakladığım bir şey değil aslında, ben bipolarım (manik-depresiflik). Bunu bir üstün zekalılıkla ya da yaratıcılıkla hiçbir zaman ilişkilendirmedim, sadece atakların yaratıcılığı artıran ya da körelten yönleri vardır. İki uçlu bozukluk hastanın duygu düşünce ve davranışlarında bozulmalarla ve ataklarla seyreden beyinle ilgili ruhsal bir rahatsızlıktır. Bipolar olmayan insanlar da duyguları yoğun yaşayabilir ama bu sorunlar işimizi, ilişkilerimizi gündelik sorumluluklarımızı bozmaya başlarsa yardım almak gerekebilir. Sanat bir sağaltım (iyileştirme) sağlar mı, evet. Mesela duygularımızı yaratıcı biçimlerde yansıtabilmemiz bize kendimizi iyi hissettirir.
İlk cümlenizle birlikte durumu nasıl anladığımı sorarsanız uzun yıllar DİYALOG tecrübesi ile katılımcının mesajlara katılım düzeyi, tuşlama biçimi, yazma tarzı, cümle kuruluşları, soruyu algılama ve yanıtlama hızları gibi yüzlerce kriter zamanla insan zihninde oluşuyor diyebilirim. Yaşam tecrübenizden de istifade ederek yapılan işin sanat olup olmadığını nasıl anlarsınız?
Siz sanırım 'ben bu söyleşiler esnasında sanatla iyi düzeyde ilişki içinde olan kişileri seçebileceğim kriterlere az çok sahip oldum' diyorsunuz. Yani bu soru zor bir soru.
Şunu düşünün, gerçekten beceri ve yaratıcılığa sahip olan bir yazar/şair/sanatçıyı ve eserini nasıl anlayabiliriz? Burada kendimi kenara almak istiyorum. Bir şair düşünelim, temelde oldukça yetenekli biri, belki bunun farkında değil, çok yıpranmış, ezilmiş, aşağılanmış, hor görülmüş olsun. Utanç, suçluluk ve korku duyuyor olsun. Hep kendine bir şeyler eklesin ama - sonunda tüm her şeyi süzüp, damıtıp eserine ustalıkla yansıtıyorsa hatta psikozlarını da katabiliyorsa sanırım o noktada sanattan ve sanatçıdan söz edebiliriz.
Etkilendim. Etkilenmemin sebebi arı duru, saf berrak bir sudan içiyormuşum hissi uyandı. Şayet sanat ve sanatçıyı içeceklere benzetirsek su ile milyonlarca türevi olan şarabın etkileri nasıl ayrılır, başlayanlar için önerileriniz nelerdir?
Yemekler, yemek kültürü, alkol kullanımı, kaliteli şaraplar (aklıma Sideways filmi geldi) hatta gezi kültürüm çok sınırlı. Şu olabilir, soğuk su susuzluğu nasıl artırıyorsa şarap da tersi bir etki yapar belki de, susatır ama su' ya değil şiire, aşka, şaraba, sevgiye, sevgiliye...
Bundan seneler önce bir yazarımızla diyalogdayken "ben Karac'oğlan'ın dilini anlamıyorum. Çok eski. 16. yy şairi ne de olsa" demiş ben de kendimi sarhoş gibi hissetmiştim. Bu durumla ilgili paylaşmak istedikleriniz nelerdir?
Çarpılmışsınız demek ki. Geçmiş olsun.. :-)
Onbinlerce şair ve yazar olabilir mi?
Tüm dünyayı ve uygarlık tarihini düşündüğümüzde olabilir. Bunun yanında cehennemi burada yaşayan hassas ruhlar var, her zaman vardılar. Yaşamda acı ve haz hep bir aradadır ama bence yaşam trajiktir.
Bugün yine bir başka diyalogda (Ece APAYDIN) vardı: Shakespeare, eserlerini yaşamdan almadı mı, neden yapıbozum gibi bir akımın riskini alıyoruz, yaşamadan yazılabilir mi?
Bence deneyim önemli. Anılar, yaşantılar, gururlar, küçük düşmeler, sövgüler, dostluk, aşk, zenginlik, fakirlik hepsi önemli ama kimi baktığı ulu çınarda bir şey göremiyor. Kimi insanlara ve yıllara tanıklığı görüyor.
Keşke hepimiz denizi şairler gibi görebilsek...
Katkılarınız için teşekkür ederim, sürdürmek dileğiyle.
Saygılarımızla
Ben teşekkür ederim, iyi çalışmalar...
DİYALOG TÜR İKİ
Mine Koldas: 20'yıldır, "hayatını yaz", hatta editörlüğümü yapmak isteyen, arkadaşlarım oldu. Benim tembelliğimden henüz yazamadım. Günümüz'de herkes yazar, herkes küçücük yaşında çook şeyler yaşamış görmüş. Herkes diyetisyen, herkes kadın doğumcu. Herkes siyasi eleştirmen. Maalesef!!
KEDİLER
-Merhaba
Son bir ayınızın nasıl geçtiğini anlatmak ister misiniz?
? Merhaba.
Son bir ayım kitaplığımda okumamı bekleyen kitapları okumakla geçti ve bu sürece halen devam ediyorum.
-Hangileri onlar?
Esasen kedilerle ilgili araştırma, öykü-roman-hikaye kitaplarını okuyarak araştırma yapıyorum. İleride yazmak istediğim öykü-roman-hikaye kitabı için alt hazırlık diyelim. Şöyle ki okuduklarım yetişkinler, gençler ve çocuklar için ayrı ayrı yaş gruplarını oluşturuyor. Bu bağlamda başlıklar altında oldukça fazla kitaptan söz etmem gerekir ?
-İlginç bir konu. Neden kediler?
Hayvan sevgisi oldum olası içimde var olan ve bana huzur veren bir oluşum. Burda ayrıştırma yaparak özellikle kedilere yönelmemin esas sebebi bu zamana kadar kaybettiğim -gerek kanserden, gerek araba kazasından, gerek yüksek kattan düşme olarak- canım kedilerim için bir özlem niteliği taşıyor.
Üstelik nankörlük olarak da bilinen ve korkunç sıfatlarla eşleştirilen kedilerin aslı ile ilgili bahsetmek istediklerim içimde kalmasın istiyorum.
En önemlisi de çocuklar. Günümüz hikaye kitaplarında -elbette iyi olanları tenzih ederek söylüyorum- boşluk olarak nitelendirebileceğimiz sayfalar süreç içerisinde benim arzumu da güçlendirip adeta kişisel bir görev halini aldı.
-Genel olarak hayvan sevgisi denildiğinde, ben de kedilerin evrimin zirvesinde varlıklar olduğu, her ortam ve koşulda yaşayabilme becerisi geliştirdikleri, vahşi büyük türlerinden evcil olanlarına kadar gerçekten ilginç olduklarını düşünürüm. Sizin bu konudaki bilgileriniz nelerdir?
Kediler zekidir. Kimisi sürü halinde yaşamayı, kimisi tek başına hayat sürmeyi, kimisi de insanları seçerek hayatta var olmayı tercih etmiştir. Bu zamana kadar Kafka olsun, Dalay Lama olsun, Natsume Soseki olsun, güncel kişisel gelişim kitapları olsun kedilerden bahsetmeden geçmemişlerdir. Burda biz insanlarda büyük bir merak uyandıran kediler sanat tarihinde de minyatürlerde, mitolojilerde sık sık kullanılmış.
Mevzubahis olan soruya geri dönersem, kediler kişilik sahibi canlılardır. Ait oldukları ya da ait olmayı istedikleri ortamları önce teftiş ederler. Kendilerinin ve varsa etrafındaki diğer canlıların da sınırlarını ölçerler. Nihayetinde burda her ortama ayak uydurmaktan ziyade var olan ortamı kendi kişisel arzularına göre yeniden dizayn ederler ya da ettirirler. Şöyle bir düşünün kedinizin evde hiçbir sehpaya çıkmasını istemiyorsunuz fakat komut almayı reddediyor. Yapacağınız iki şey var ya sehpaları ortadan kaldırırsınız ya da susmayı öğrenirsiniz. Kediler insanların da karşılarındaki hayvanların da sınırlarını ve yapabileceklerini çok iyi analiz ederler.
-Dışımızdaki canlı varlıkları izleyip haklarında bilgi alır ve kendimizle kıyaslarken neler öğreniyoruz?
Bununla ilgili yazılmış ve güncel olan iki kitap var aslında. Stephane Garnier’ın kaleme aldığı “Kedi Gibi Düşünmek ve Davranmak” kitapları. Bu kitaplarda öğrenemediğimiz fakat öğrenmemiz gereken bazı özelliklerden bahsediliyor.
En önemlisi ise günümüzde ve geçmişte ve gelecekte de devam edecek kişilik bunalımının üstesinden gelmemize yardımcı olabilir hayvanlar.
Onlar bize sadece biz olmayı ve -insani vasıflarından vazgeçmeyip tabii- kendimize saygı duymamızı öğütlüyor.
Bunları kedilerde yapılan davranışsal analizler sonucu insanların da yapabilecek olmaları pek mümkün. Örneğin kediler hayır demeyi bilir ve hayır demek iyidir. Her şeye evet diyen ve hiçbir şeye hayır diyemeyen insanlara ithaf edecek olursam hayır demek evet değildir.
Öğreneceğimiz çok şey var. Öğrenmekte de sorun yok. Yalnızca insanoğlu uygulama alanında yetersiz.
-Kediden başladık ve dışımızda trilyonlarca diğer canlının varlığını öğrendik. Kendimizi ve doğadaki yerimizi anlamaya çalışırken bu bilginin bize ne gibi faydaları olacak, ego ile egoizm farkı nedir?
Doğadaki yerimizi anlamaya asla çalışmayacağız öncelikle. Çünkü insanlar için nefes alınan her yer onun yeridir maalesef.
Ego her insanda var olan duygusal ve kişisel katmanlardan biridir. Ben id benliğime döndüm mesela ?
Egoizm ise kendini üstün görme biçimidir. Çoğu kez kullandığımız bir kelime olan bencilliğin felsefi söylenme tarzıdır.
-Örneğin ben, bundan seneler önce balkonumda gördüğüm bir uğurböceğinden etkilenerek, Bektaşi Baba ve Sinyal başlıklı bir şiir yazmıştım.
"BEKTAŞİ BABA VE SİNYAL
İlhama
Tül perdenin üstünde, uğur böceği
Kanatlarında siyah noktalar
Rengi turuncu, mercimek kadar
Hareket ediyor, canlı
Onu gördüğümü fark etti mi?
Varlığımdan haberi var mı?
Balkona çıkarken rastladım
Bir an farkına vardım.
Balkonda saksıda çiçekler
Aşağıda yol, kirli sakallı kel
Köşede birikmiş çöpler
Bahçenin içinde odun yığını
Yığının ortasından yükselen
Salkım söğüt ağacı
Açık yeşil yaprakları.
Tam karşıda Gıjgıj Tepesi
Binaların arasında görüldüğünce
Güneş tepedeyken parlar
Tepenin tepesinde bir türbe
Çamların arasında
Koskoca tepede tek bina
Yatağımın yönü ona dönük
Pencerem O'na açık
Radyo, televizyon vericileri
Televizyonum bu odada
Uydudan değil, antenden allıyor sinyalleri
Böcek, verici, türbe, TV. Ve ben.
Yürekte bir kıpırtı, sıcaklık
Beyinde bir hoşluk, çakırkeyif
Bazen göz yaşartan, heyecanlandıran
Sinyaller, dalgalar, dürtmeler, dokunmalar
" Baksana biraz, dinler misin beni,
Sana bir şeyler söyleyeceğim."
Uğur böceğimi, türbedeki Bektaşi mi?
Yoksa vericilerden gelen, bilinmeyen bir sinyal.
Ölüler konuşamayacağına göre
Böceklerde aynı ve
Bende bir radyo olmadığıma göre,
Gaipten sesler duymuyorum.
Önce kalbe sonra beyine gelen
Arı duru
Anlaşılır Öztürkçe
Tamda bildiğim dilden.
Konuşmak, anlaşmak iletişim kurmak için
Dil, ses ve kulak.
Uydu vericileri kablosuz
Ses, görüntü, canlılık. Anlıyor musun?
Sinyal verebiliyor muyum?
Gıjgıj Babayı duyuyor musun?
"Oğlum" diyor. Bir şeyler söylüyor.
Alıcılarının ayarlarını kurcala bakalım
Sana neler söylüyor.
Böcek, tepe, verici, uydu, baba veya bambaşka!
11.04.2011
TOKAT"
Sizce buradaki duygu nedir, kedi konumuzla nasıl bağdaştırabiliriz?
Kedilerin kendilerini anlamayan insanlara karşı tepki olarak miyavlamayı yani konuşmayı zaman içerisinde bıraktıkları düşünülmektedir.
Yani bahsedilen farkındalıktır. Keşfetme arzusu, kendini ve çevreni anlama anlamlandırma arzusu. Bu cümlelere bu kelimeler belki belli belirsiz yetersiz kalabilir. Fakat başta da belirtmiş olduğum bilgi doğrultusunda da şunu söyleyebilirim ki varlığını ve bir form olarak evrendeki hacmini sana yansıtacak şeylere ihtiyaç duyarsın. Bir şekilde karşı tepki beklersin.
Miyavlamayı bırakan kedi gibi cevapsız kalan ve dünyasını farkedemeyen bir insan da üzücüdür ki kendi içinde susmaya mahkum kalacaktır.
Şiirle ilgili: Varlığın içinde yalnız kalma duygusu belki. Belki sadece içsel kargaşa. Buna net cevap veremem.
-Şiirin yazarı olarak ben cevaplamaya çalışırsam, sorgulama dönemimde yazdığım bir şiirimdi ve sonrasında; başta inançlarım olmak üzere pekçok şeyden vazgeçtim ve doğru olanın bilimsel düşünebilme yeteneği olduğu kanısına vardım. Sizce bilimsel düşünebilme yeteneği neden önemli hatta çok önemlidir?
Anladım. Bilimsel düşünebilme aynı zamanda mantıklı düşünmek demek midir ki mesela?
-Yoo; sıralı, düzenli, labaratuar sonuçlara dayanan, kesin bilgi ile dizilmiş düşünce olarak alıyorum.
Öyleyse az evvel bahsedilen birçok şeyin sizin için geçerliliği yok! Nitekim sonuçları ya da kesin bilgileri yok.
-Anlaştık.
Buradan yazı sanatı özelinde sanata geçebiliriz sanırım: Neden sanat vardır ve insan neden sanat yapar?
Ben Sanat Tarihi okudum ve iki üniversitede okumam dolayısıyla beş yıl boyunca bu tarz soruları tartıştık. Demek istiyorum ki anlayışınıza da sığınarak benim için beş yıl boyunca tartışılan sanat kelimesi ve getirdikleri ve götürdükleri net bir cevaba bağlanamadığı gibi benden sonraları için de hiçbir zaman bu soruların cevabı net olmayacak.
Üstelik sizin açınızdan baktığımda da cevaplar laboratuvar sonuçlarına dayanmıyor.
-Oradan sanat, bilim, felsefe, din, devlet, zaman, tarih gibi tüm disiplinlerinin ZATEN birbirinden farklı olduğu ve hepsinin yerli yerinde değerlendirilmesi HATTA mümkünse karıştırılmamaları gereğine değinmek istiyoruz. Siz bu konuda ne gibi bir katkıda bulunabilirsiniz?
Bu düşünceler doğrultusunda arkeoloji ve sanat tarihi birbirinden ayrılmış ve iki farklı anabilim dalı olarak üniversitelerde öğretilmeye başlanmıştır.
Ben arkeolojik bilgi eksikliğini keşke sonrasında tamamlamak zorunda kalmasaydım. Birbirlerine ihtiyaç duyan disiplinler aynı başlık altında toplandığında bu durumun bilgi karmaşasına yol açmayacağı gibi sizin bahsettiğiniz yerli yerinde değerlendirilmemiş bilgiler olacağını da düşünmüyorum.
-Bana göre içinde bulunduğumuz bu diyalog aynı zamanda bir labaratuardır. Burada değerli sanat insanlarımızın duygu, düşünce, etki tepki durumları, yaptıkları, yapmak istedikleri, projeleri, yaşamları, günü gününe, herkese açık, soruya açık şekillerde değerlendirmeye açılıyor. On seneyi aşkın süredir devam eden çalışmada pekçok veri sonuçları kazandık. Yayınlanmış 487 diyaloğumuz var. Siz daha önce Diyalog Sanat' ı görmüş veya duymuş muydunuz?
Hayır görmemiştim.
-Sizce farkı nedir, şuan yaşadığınız tecrübeyi diğer sanat insanlarımıza da önerir misiniz?
Elbette öneririm. Farkı manevi bir alış veriş olması.
Hoş sohbet için ayrıca teşekkür ederim.
-Katkınız için ayrıca teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Saygılarımızla
Sevgiler…
-Sanatın herkese, her şeye, her duruma - kendince vereceği bir yanıt olduğu / olması gerektiğinden hareketle; yazarken ayrım yapar mısınız örneğin bilimsel düşünmeyi tercih eden birisine yazacağınız yok mudur?
Herhangi bir ayrım yapmayı hedefleyerek yazmaya çabalamak benim için kabul edilemez bir durumdur. Özgürce çıkan kelimelerin, okuyucuya özgürce ulaşmasını temenni ederim.
-En başta kitabınızı kurgularken, yazım planınız nedir, üzerinde yeni çalışmaya başladığınız kitabınızın ön hazırlıklarından bahseder misiniz?
Öncelikle çok çok okuyup konuyla ilgili daha fazla bilgi sahibi olmak. Eş zamanlı olarak ufak notlar alıyorum. Notlarım ilerleyen zamanlarda cümlelere dönüşecek. Bunların yanında evimdeki kızımı (kedimi) bol bol göz hapsime alıyorum tabi ki ?
-Detaylı kitap planınızdan bahsedin lütfen, bir yazarın nasıl çalıştığını aktarmak istiyoruz..!
Onlarca kitap okurken uyulması gereken bazı kurallar vardır ki bunlar akademik yazılar için de sıkça kullanılmaktadır. Herbir kitap için yapılan çalışma; amacın bulunması, yorumlamaların yapılması, tutarlılığın incelenmesi, alınan notlarda önem sırasının belirlenip yeni bir düzen oluşturulması ve o kitap için sonuç cümleleri. İçeriklerin okunan kitaplarla tamamen bitmesinden sonra yazım aşamasına geçilmesi. Kendimi yazar olarak tanımlamıyorum ve halihazırda üzerine çalışmalarımı da bu şekilde yapıyorum. Benim planım bu şekilde.
-Şiir yazarken daha kolay örneğin; elinizin altında bir kağıt, bir kalem varsa veya şimdiki imkanlarla teknolojik bir yazım aracı, içinizde biriken duyguyu dökmeye başlar ve genellikle bir defada tümünü yazıp tamamlarsınız. Tecrübeniz varsa ve kendinize has bir tarz tutturmuşsanız artık alışkanlık haline de geldiğinden yazıp durursunuz. Gerçi ben şiir yazıp yayınlamayı Nisan 2014' te bıraktım. Duygularımı ve bilgilerimi artık başka yollarla aktarıyorum. Sizin yazarlık serüveniniz nasıl gelişti / gelişiyor?
İçimde biriken cümleleri ve bunlardan duyduğum heyecanı herkesle paylaşmak istediğim için bu serüvene adım attım.