DİYALOG MÜZESİ

NECLA BEKTAŞ İLE

432. DİYALOG: AVUİÇİ



Merhaba, "bazen takmıycaksınla ilgili" neler söylemek istersiniz?

Merhaba...
Belki bu hengamede bir soluk almak için ya da yaşamın çok kısa olduğu bilinciyle olumsuzlukların üzerini kapamaktır. Belki de kişilik meselesidir yani şahsi bir davranış biçimidir. Değiştiremiyorsan yok say demek gibi

Belkilerle dolu dünyamızda tercihlerinizi belirleyen nedir, hayatta en doğru yaptığım iş şudur boşluğunu ne ile doldurursunuz?

Tercihlerden bahsetmek çok mümkün değil, zorunluluklar malesef. Hayatta en doğru yaptığım iş kendime yalnız bir  hayat bağışlamak oldu.

"Kendime yalnız hayat" nedir?

Bunun felsefik bi tarafı yok bu da şahsi bir mesele

İzah edin lütfen. Her insan bir evrendir.

Cevabım beklediğiniz türden bir cevap değil. Siz bana hayatımda ki en doğru işi sordunuz ben de hayatımdaki miladı hatırladım zira ötesini bunun üzerine inşa ettim. Çevremin yada daha geniş anlamda toplumun benden beklediği ve direttiği bir rolden sıyrılarak kendime saygımı korudum. Türkçesi, gelenek ve göreneklerin sorgulanmadan kabul edildiği ve uyulduğu bir coğrafayada evlendim ve ayrıldım.

Birey olmak nedir, nasıl başarılır?

Birey olmak, benim. Benim yaptığımdır. Toplumun parçasıyım ama aynı zamanda sizin de dediğiniz gibi ayrı bir evrenim. Bilinçle başlar kendini tanımak. Ne yaptığını, ne yapmak istediğini bilmekle başlar...

Evren olarak Necla Bektaş' ın farkı nedir?

Kendi varlığımla meşkul, kendimi tamamlamaya çalışırken değerlerimin sınırını genişletip hoşgörü ve koşulsuz sevgiye dayanan bir evren... Belki.

"Koşulsuz Sevgi" konusunda ciddi çekincelerimiz var ve istismar edildiği kanısındayız. Sizce de bir kandırmaca değil midir?

En acımasız katillerin en duygusal insanlardan çıktığı gerçeği...


Bağımlılık ve karşılık beklememek anlamında içselleştirilirse istismar düzeyi yada zarar oranı aza indirgenebilir. Sınırsızlık değildir koşulsuz sevgi yada sürekli feragatta bulunmak değildir. Bundan dolayı değil bunlarla birlikte seni seviyorum diyebilmektir.

Sevgiden korkmamak gerek. Koşullu olması ticari bir ilişkidir, zira.

Dışına çıksak ve duygunun önüne aklı koysak?

Zor soru
Duygular bi tık öne geçer gibime geliyor. Aslında dengeyi sağlayabilmek daha kolaylaştırır her şeyi...

Takmama ile nasıl bağdaştırabiliriz?

Duyular başlayan anlamlandırma duyguları, ortaya çıkarır. İşte bu noktadan sonra aklı ön plana çıkarabilen insan takmama noktasına varmış olur. Acı, gözyaşı, umutsuzluk v.b. olumsuz duyguların derinliğini azaltmak için akıl... Hayat kısa kuşları görmek gerek demeli o noktada akıl Ve sanırım bunun yaşla alakası var. Yoksa gençlik, duygulardan ve ebeveynler,  mantıktan ibaret olmazdı.




Duygusal bir insan mısınız?

Tüm cevaplardan sonra aslında cevabını bildiğiniz bir soru sordunuz Evet. oldukça...

Yazılarınızdan birkaç örnek görebilir miyim?

Sizden korktuğumu söylemeliyim önce.

Neden?
Şimdiye kadar 30 binden fazla sanatçımız ile yazışıp 431' ini yayınladım.


Keskin çizgileriniz ve sert çıkışlarınız var, sebebi bu...

Sınırlarda dolaştığım doğrudur fakat cevabımı aldıktan sonra rahatlayanlardanım

Bu arada aslında teşekkürde borçluyum size. Düşünmeye zorluyorsunuz.

Yayınlanınca yaygınlaşıyor Gücümüzün farkındayız!
Pekçok arkadaşıma teklifte bulundum: "Lütfen, siz de benim / bizim yaptığımız gibi diyaloglar yazın ve biz de yayınlayalım!" Şimdiye kadar bir tek kişi bile olumlu yanıt vermedi, sizce neden olabilir?


Çünkü siz akla oynuyorsunuz yani düşünceye, düşünmeye zorluyorsunuz. Bu zor olan. Aşk mektubu yazın deseniz sıra oluruz kendinle çelişmek ve halk ağzıyla rezil olmak var sizin teklifinizde. Potansiyel istiyor, kapasite... Ondandır.

Oysa çok basit bir sıralama işletiyoruz ve burada olduğu gibi daha önceki diyaloglarımızda da defalarca tekrarladık:

İnançlar > felsefe - sanat > bilimsel düşünme

Bu sıralama zor veya karmaşık mıdır?


Bakın biz bu  kadar bilinçli bir toplum değiliz siz de biliyorsunuz. En basit örneğiyle fazla konuşma yada gereksiz konuşma anlamında "felsefe yapma" diye bir tabirimiz var. İnançlara değinmiyorum bile. Sanat ve bilimsel düşünce özgür düşüncesinin yaygınlaşmasıyla yer edinir kendine. Olması gerektiği gibi aslında sıralama karışık değil ama zor çok zor.

Hiç' in dışında kalan bilinçlilerimizi değerlendirebiliriz.. Sıralamayı zor kılan nedir?

Sıralama zor değil tümevarım. Konular zor.

Yazılarınızdan birkaç örnek görebilir miyim?

YANILSAMA

Evcilleştirme
Kekik kokusunu saksıya sığdırmak
Ya da erik ağacına kurdela bağlamak
Zamanın ayaklarını sürerek geçtiği bu yerde
Hiçbir şey garip karşılanmıyordu.
Sallanan sandalyeler yaşlılar için değildi üstelik
Her oturana yaş aldıran hüzünlü anılar durağıydı.
Rüzgar durmadan yapraklarla sevişir
Gökyüzü hep mavi, deniz hep uçsuz bucaksızdı.
Aynalar peki
Aynalar bu fotoğrafın neresindeydi
Ya kırılan yüzler?

Tezat
Yüzüm kapalı kapılar dışında kalmış gece
Kahramanını yitirmiş masalın itirafıydı
Bir yürekte gerçekten ısınmamış olmanın tarifi
Kalemin sakındığı vasiyetti
Küllükte biriken antidepresanların çaresizliği
İkinci kattaki kadının çoğul yalnızlığıydı
Hepinizin bırakıp gittiği mahçup anne yüzleri
Avutulmayı bekleyen çocukluğunuzdu
/Ki insan en çok çocukluğundan kanar/
Yaşamak denilen afili sözcüğe edilmiş küfür
Yüzüm biraz haklı biraz utançtı.



Avuç içi
Birbirimizin avuç iç çizgilerinde büyüdük oysa
Hep ölüm zamanını kestirmek için bakılan o yollarda
Giden sesinin yokluğuna alışmak
Ellerimi oyalamak
Yalnız yamaçlarda yalnız bir ağaca ağlamamak için
Bildiklerimi avuçlarımda sıktım
Fırtınalar yutmuş kalbimi
Çerçevesi kırık bir fotoğraf ele verdi
Kendimi kendimde
Kendimi senin avuç içlerinde yitirdim
Tozlu bir aile albümünden bulup
Çıkarabilir misin beni yeniden?

Gölge
Kırılıp en dibinden
Düşen dalın yükseklik korkusuyla
Birbirine benzeyen suratlarda
Kaybolmanın dibindeyim yine
Oysa sen gölgene şarkılar söylüyorsun
Benim ölümü özlediğim yosun kokulu sokaklarda
Hiç yaşamamışım gibi
Sen beni hiç sevmemişsin gibi.

Unut
‘’Bekle beni’’ demediğin mektuplara küserken çöktü gece
Seni soranlara üçüncü tekil şahısla başlayan
Soğuk cümleler kurduktan sonra
Ben de çıkardım bizi tüm fotoğraflardan
İyisimi unut beni
Havasız bir mahsende büyümüyor hiçbir çiçek…
Tanrıları çoktan ölmüş tapınaklarda
Bir ışık bir ses belki de bir mucize bekliyorum
Ruhum büyüyen bir uçurumun ucunda
Düştüğümü görmemek için gözlerimi kapatıyorum...

Evrensel bir dinamiğin varlığına inanmak ve bu dinamiğin bir parçası olduğunu bilmek, hadi o zaman dedim; iyi bir hasadı vaat eden yağmura gülümseyerek aç kollarını. Çocukluktan kalma bir alışkanlık nasılsa sevginin ölçütü kollarının açıldığı kadardı.

Yaşam kollarının açıldığı kadar zira...
Ve son olarak sorularla bitireyim

AŞKA DAİR!

Neden biter ilişkiler?Aşk bir yere kadar mı?
Özgürlüğümüz mü daha kutsal,bir gönülde ısınmışlığımız mı?
Neden göğüs kafesimizi bir hapishaneye çeviririz ve alanını her geçen gün daha çok daraltırız?
Kaybetme korkusu sevdaya dahilse o korkuyla kabus olmaz mı yaşamlarımız?
Aşk kendinden vazgeçme hali midir?
"Biz olmak"bencilliği her aşka dahil mi? Dahil ise biz olalımı en baştan konuşup çerçeveyi çizmek gerekmez mi!!!
Peki biz olmak aslında baskın olanın buyruklarına itaat etmek değil mi?
Evrende tek ise insan, biricik ve benzersiz ise nasıl olur da iki insandan bir idrak yaratmaya kalkarız?
Mutluluk bu mu?
Sorumlulukla parmaklıkları nasıl karıştırırız birbirine?
Kendi duygularımızdan, kişiliğimizden, irademizden feragatlarda bulunarak çokca,nasıl bakarız kendi yüzümüze sonra?
Baktığımız yüzün bizim yüzümüz,gözlerin bizim gözümüz olmadığı gerçeğiyle karşı karşıya kalınca nereye saklarız beynimizi?
Neden birbirimize benzemek zorundayız?
Neden birbirimizin farklılıklarını beslemeyiz de o farklılıklara savaş ilan ederiz?
Sevdanın yarısına bencillik dahil mi?
"Beni ben olduğum için sevmelisin diyen az seven mi?"
Çok seven en çok vazgeçen mi kendinden?
"Seni kendinden taviz vermediğin için daha çok sevmeliyim" diyen insanlar da olacak mı?
Çok sevmek aşkın önemli koşulu mu?
Aşk koşulsuz olmaz mı?
Aklın özgürlüğü yüreği bağımsız kılar mı?
Kendi yetersizliklerimizi başkasında telafi etmeye çalışmak insani mi?
İşe yaramayan bunca levhanın parçalanma vakti gelmedi mi,aşk birbirimizi özgür kılarak yaşayacak kadar güzel değil mi ?
Bir filmde duymuştuk bir kadının iç muhasebesini "sahi sevgi neydi?"




Avuçiçi' ile başlayan bölümü aldığımızda; birilerinden veya o özel kişiden beklenilen neymiş de sonradan bizi tanrısız tapınakların varllığına itmiş, acaba hatamızı oradalarda bir yerlerde BAŞKALARINDAN bekleyerek yapmış olabilir miyiz, şimdi geldiğiniz noktada kendinizi güçlü hissediyor musunuz?

İllaki bağımlılık, kendini kanıtlama ihtiyacı yada ait olma sahip olma duygusu hayal kırıklıklarına neden olur. Tapınakların tanrısızlığı sevgiliyle ilişkilendirilebilir mi bilmiyorum ama acının sürekliliği karşısında bir serzeniş olabilir. Ben olsam bu acıyı kişisel değil de daha evrensel düşünür ve dünyanın yaralarını onarmayan tanrılara kızar ve varlıklarını sorgulardım.

Doğaüstü güçlerin insanlığı yada evreni kurtaracaklarına inanmak gibi bir ütopyam yok bu arada.

Geldiğim nokta: kanatlarımın olduğunun farkındayım ama henüz uçamıyorum. Daha fazla bilince, daha fazla özgüvene ve korkusuzluğa ihtiyacım var. Her gün bir önceki güne göre daha güçlüyüm. Yarın daha güçlü olacağım.

Sizi kutluyorum ve sanat yaşamınızda başarılar diliyorum.

Saygılarımla.


Teşekkür ederim en kalbi duygularla. Uzun zamandır böyle güzel, dolu dolu  sohbet etmemiştim.

Saygı ve sevgiyle.



 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol