ULAŞ NİKBAY İLE
394. DİYALOG: KOLEKTİVİST BİR GELİŞİM
İstanbul'da yaşıyor.
Sitemizi incediniz mi, değerlendirme yapacaktınız..?
Yok, unutmadım. Haftasonu fanzin' in ilk sayısıyla uğraştım hep, vakit kalmadı ama bugün ile gidemedim evdeyim ve bugün yapacağım onu.
O halde ilk soru: "Farsça - Türkçe tercihinizin sebebi nedir?" (Ey Sârebân) Ve İskoçlar ünlemi...
Ali Güvar ile başladım diyaloglarınıza, hepsini okuyayım, tebrik ederim güzel ilerliyor sohbet. Siz bir kayıtçısınız. Merak ettiğim bunu neden yaptığınız?
Bizde sınır yok. Alabildiğine özgür davranıyoruz.
Bu dev bir kamusal hizmet her şeyden önce. Ben bir kere aracı sevdim. Bir kitap mı olacak?
Kitap da olabilir, her şey de, sanatın her dalına açık kapılarımız.
İşte bu yüzden saygı duydum. Ben de hep ilk olanların peşinden koştum.
"Diyalog müzesi" boşuna demedik...
Üç - dört senelik bir uğraş.
Hep devam etsin umarım. Söz uçar yazı kalır çünkü...
Lakin bahsini ve eleştirisini yaptığınız entellektüel takımı hala farkına varamadı Üstatlardan birisinin uyandırması lazım. Gidin bakın, filan diyecek... Gelip bakacaklar...
Kalbin gözü kör olunca öyle olur. Ellerimi gözlerine batırıyorum artık. Elimden geleni yapacağım.
Herkese açık, bedavadan hatta "avuçlarının içinde bir sunum" fakat okumuyorlar bile Siz bana inanın, çoğu kendihalinde ve okur yazarlıkları bile yok
Benim size inanmama gerek yok ki ben onların damarlarından akıp geldim. O yüzden yolum "aordik samimiyet" dediğim teorime çıktı. Yaşasın aordik samimiyet deyip duruyorum, eylemini de yapıyorum. Başlamış say sen, bunlar kayda geçsin. Benim epey fikrim oldu. Yaptığınız şeyle ilgili. Biz işimize bakalım. Yani konuşalım. Ben artık sürekli okurum, zaten. Konuşmak isteyen konuşuyor. Soru sormak isteyen de konuşturuyor. En çok onu anladım.
O halde ilk soru: "Farsça Türkçe tercihinizin sebebi nedir?" (Ey Sârebân) Ve İskoçlar ünlemi...
Bireysel olarak Farsça müziği seviyorum. Yazdığım şiirle köprüler buldum. Bu köprüleri sonradan keşfettim. Çeviri metinler orijinaliyle brilikte olsun fanzin' de diye düşündük.
Gelecek sayıda L. Cohen şarkısı düşünüyoruz örneğin o da İngilizce olur altın da da benim çevirim. İskoçlar; Cesur Yürek filmine gönderme. En büyük şiiri birlikte yazacağız, İskoçlar! Kolektivist olan şeyler önem taşıyor benim için. Bireyselliğin övüldüğü bu çağda şiir için bile böyle düşünüyorum.
Aşık Veysel, neden "kervan" değil de "kevran" kullanıyordu ki Farsçasına daha çok var... Yani ey sareban denilince kevran,kervan mı oluyor?
Farsça bilmiyorum. Türkçesi ile ilgileniyorum. Anlamı ve sesi ile. İlk dilden anlamayı isterdim. Ama anlamasak dahi dile saygımzıdan yazdık oraya.
Sizce şiir tercüne edilebir mi, neden?
Şiiri özlüyorum dergisinde üç L.Cohen çevirim yayınlanmıştı. Orada bri dipnotum vardı. Onu göndereceğim, cevabı olacaktır...
1934 doğumlu Kanadalı yazar, şair, söz yazarı ve müzisyen Leonard Norman Cohen. Müzik tarihinin şarkı söylemeyen şarkıcılardan biri olarak gösterilen asrın filozofu. Şimdi bana Er Ryan’ı kurtarmak; Leonard Cohen’in üç şarkısını şiir olamamış çevirilerinden kurtarıp şiire kavuşturmak. Çeviri, kanımca cesurca girişilmesi gereken bir şey. Özellikle yoğun imgesel anlatımı olan şiirlerde. Mutlaka her dizede bir ayrımla karşılaşılır ve şu ikisinden biri tercih edilir; ya her bir sözcüğün birebir sözlük anlamı aynen yansıtılmak istenir ya da sözün özünden yeni bir dile yürünür.
Leonard Cohen çevirilerinde birinci yoldan giderek şiiri ıskalayan çeviriler gördüm. Üstelik bunların bazıları kitaplaşmıştı. Bu bir işaret fişeğiydi. Gönlüm razı olmadı bu fakirlikten ve ikinci yolu tercih ettim. Cohen ruhundan aldığım cesaretle, dizeleri oluştururken pek alışık olunmayan müdahaleler yaptım. Ama ortaya bence Türkçe Cohen çıktı. Cohen, Türkçe’nin evladı olsaydı böyle yazardı diye düşünüyorum.
Çok yaşa en güzel ihtiyar halim.
Benim bir şiirim var örneğin:
"öyle sevdim ki seni
sana kıyamadığımdandır
kendimi atmam bu çöle"
nasıl tercüme edilecek?
Bakın yukarıda yazdığımın anlamı birebir anlamı veremezsiniz. Başka dilde yeniden söylemek vardır sadece. Bunu da her iki dili iyi bilenler yapabilir ama yetmez şair olması da gerekir.
Nasıl devam edersiniz örneğin siz?
çöle...
Şiire mi devam edeyim?
Evet...
Edemem.
"Şiirin tercümesi olamadığı için sanatta resim öne çıkar ve evrenselin kriterlerini de oluşturur" ayrıca şiirin dili millidir fakat sanat evrensel, ne dersiniz?
Şiir bir çeşit etnik müzik gibi. Bir paradoks olarak en çok da onlar evrenseli taşıyor. Taşıdığı değerlerden olsa gerek ifade şeklinden değil.
Geçen gün bir şair arkadaşı eleştirmiş ve yazdıklarının anlamsız olduğunu ifade etmiştim. "Ben his şairiyim" gibi bir şey söyledi.
Yani ona göre "anlamlı olmasının gereği yoktu şiirin"
Her iki soruyu bütünleştirirseniz nasıl karşılık verirsiniz?
Daha sonra vurucu sorumu soracağım
Türküler şiir midir?
Eğer öyleyse saz neyin nesi...
Anlam taşımayan bir metin neyi nasıl hissettirecek? bunlar palavra.
Türkü veya şarkı, şiir değildir ama şiirler, türkü veya şarkı olabilir. Sazsız şiir olur ama sazsız türkü olmaz.
Ozanlarımızın şiirleri saz ile kalıcı kılmalarının nedeni nedir, unutulmalarını neden bu yolla engellemişlerdir?
Sözü daha güçlü kılmak için kalbe yaylım ateş gibi bir şey oluyor, hem söz hem saz güçlü ise...
Hemen kelime kullanımlarınıza geçelim bu durumda. şiirde tekrar sizi de rahatsız eder mi?
Şiirde tekrar kararında kullanılırsa kulakta melodi işlevi görür. Abartılı olunca da olmuyor.
Dergi çalışmanıza geçelim dilerseniz: Planlama, oluşum, katılımcılar, amaçları, gelecek planları, sponsorlar, baskı, yayın türü ve diğerleri..?
2001' yılında da bir dergi çalışmamız vardı. Kuzey Yıldızı. Ama o zaman genç çocuklardık. Şimdi bir müdahale olarak fanzin'le başladık. Farklı yaklaşımlarımız var. Her şeyden önce bir manfesto ile başladık. "şiirde kolektivist gelişimcilik manifestosu". İlk sayımıza da koyduk bu metni.
Kolektiv bizde kendiliğinden oluşuyor. Hiç kimseye ne diyaloglar için ne de projeler için manifesto yayınlamadık. Manifestonuzu okuyayım.
Sizinki bireysel bir girişim Bizim yazın grubuna ve yeni okurlara ihtiyacımız var. Değiştirmek istediğimiz şeyler var. Siz kayıtçısınız biz bu anlamda devrimciyiz. Bunu söylerken yaptığınız şey çok önemli bu asla küçümsemek değil. Sizin aracılığınızla yeni kişilere ulaşcağız.
Bizim devrimciliğimiz faaliyetle ilgili yeni kişilere ulaşmak değil amaç hata burada yapılıyor zaten egemen olma arzusu hastalıklı bir durumdur. Kim kime neden ve nasıl egemen olabilir? Bu soruyu kendimize sorup kolektivi özgür bıraktık. Ekip çalışanlarımızın toplam sayısı 100' den fazladır. Birbirini destekleyen farklı on platformuz daha var.
Bizimki de egemen olma arzusu değil. Biz, şiirin derebeylerine karşı bayrak açtık "şiir dilimi geliştiriyorum" adında kolektivist gelişim felsefesini uyguluyoruz, çok değerli bir platform yarattık. Köşeye çekilip her şeyi o derebeylerine bırakmamızı salık verenler oldu.
Şiirle ilgili sorun bir dönem (80'ler) arabesk nasıl yükseltilerek toplum kültürel bazda mahvedildiyse bugün de şiir ve şair kullanılarak aynı şey yapılıyor. ÖNEMLİ Bu ülkede herkes şair zaten! Çözüm önerileriniz nelerdir ve çabalarınız, karşılaştığınız zorluklar..?
Bu ülkede herkes şair değil, şair olduğunu zannediyor olabilir. Üç bin TL. verip kitap bastıran herkes şair olduğunu zannediyor. Bunu o derebeyleri yaptı işte -kendi ikballeri içinn yaptılar bunu.
Dergiler ayrı bir kirlilik. "Dergiler edebiyata referans olmaz" özelliğini elbirliğiyle oluşturdukları anlayışla yaptı bunu yayıncılar. Dergiler referans olma özelliklerini kaybettiler çünkü seçme kriterleri edebiyat dışına taştı. Orası kirli bir havza çözüm kenara çekilmek değil bu anlayışlarla Don Kişot gibi mücadele etmek. Yerleşik anlayışlar olduğu için söylediklerimiz garip geliyor. Yavaş yavaş benimsenecek -işte ortaya bir ürün çıktı fanzin. Daha çıkacak.
Ürettikçe "böyle de olabiliyormuş" diyecekler ve katılım artacak. Kalabalıktan yorulmayın sonra. Seçkincilik size göre nerede durur? Kalabalıktan yorulmayız, seçme havuzumuz artar. Bakın 80' milyonluk ülkede kaleci yetişmiyor.
Anladım.
Seçmek için bir havuz olmalı. Üç kişiden birini seçerek seçim yapmış olmuyorsun aynı şeyi seçiyorsun.
Arkadaşlarınızdan bahsedin o halde bize, birbirlerinden farkaları nelerdir?
Narin Aktaş ile yayınladık manifestoyu. İkimizdik. İşin felsefesini birlikte oluşturuyoruz. İyi bir uyum yakaladık. Fikirlerimiz örtüşüyor. O gençlik ateşini ateşliyor ben de tecrübelerimle bakıyorum. Olayı tamamlıyoruz ve birbirimizi... Manifestodan sonra oarada belirtilen amaçlara ulaşmak için bir yazın grubu oluşturmalıyız dedik. "Şiir dilimi geliştiyorum", kapalı çalışma grubunu kurduk. Hep idealist gelişimci insanalr. Yirmi sekiz kişiyiz şu anda. Fanzin ise grubun görünen yüzü. Her biri bir değer ve fanzin' de sadece grup üyelerimizin eserlerini yayınlıyoruz ve böyle de gidecek. Biz grupta birbirimizin şiirlerini eleştirip birlikte geliştiriyoruz. Bilgiyi paylaşıyoruz. Başka şairleri inceliyoruz. Bu olmayan bir ortam. "Her koyun kendi bacağından asılıyor" çünkü mevcut edebiyat ortamında böyle de benimsetilmiş zihinlerde.
Biz mevcut anlayışlara prim vermeden yeni bir yol açıyoruz. Daha somut adımlar nelerdir, gelecek planlarınızı yaparken "ne çıkarsa bahtımıza" anlayışıyla mı hareket edeceksiniz veya sizi kabul edip onaylayanlar mı önceliğiniz? Hayır, bir yol haritamız var "kafatasımızın damını göğe açtık" biz ama bunları aşama aşama duyurup yapacağız.
Size göre yazı sanatı nedir ve diğer sanat dallarından hangi yönleriyle ayrılır?
Önceliğimiz değil sadece üyelerimiz her şeyimiz. Sadece onların, eserlerinin, kitaplarının tanıtımını yapıyoruz ve öyle de gidecek. Onlar bizimle araştıran, okuyan, gelişen kişiler çünkü "her dergiye şiir gönderip şirinin yayınlandığı sayıyı alan şair tipinden tiksiniyoruz". Her yerde olmak hiç yerde olmaktır.
Örneğin bizim de bir projemiz var: "Kendisini şair zannedenleri edebiyatın diğer dallarına aktarma projesi". Böyle bir projeyi de destekler misiniz?
Desteklemem. Onları bize gönderin, biz anlatırız. Anlatmakla da kalmayzı önerilerde bulunuruz. Bizim entelektüel çevrede "tu kaka yapmak nevrozu" var.
Biz bunu yapmıyoruz. Nasıl geliştiririz diye bakıyoruz.
Yazı sanatı kişinin kendine bir yolculuğu aynı zamanda. O yolculuk olmayınca yazılan şeyler sığ kalıyor. İnsan yazdıkça kendine dair şeyler bulur. Edebiyatın diğer dalına aktarmak çözüm değil..
Yazı Atölyeleri ile ilgili fikriniz nedir?
Sesli güldüm.
Akademik destek alabiliyor musunuz?
Kredi düştükçe düşüyor
Düşsün. Dibe vurmadan yükselmek olmaz.
Hadi bakalım. Size güveniyorum nedense!
Yazı atölyeleri tam bir ticarethane mantığıyla çalışıyor. Bunu geçen sene yaşayarak gördüm. Sekiz haftalık bir yazın atölyesine katıldım hem de en ünlülerinden. Orada gördüm ki çok saygın olan edebiyat adamları bile doğru dürüst yönlendirme yapamıyor. Karşısındaki müşteri çünkü... ve müşteri her zaman haklıdır. Bir şey olamayan metinelre "çok iyi, bravo" diyorlar.
Olsun. Öğrencikçe para kazanmayı da öğrenir
Tabi orada kalıyor. O kişilere de en büyük kötülüğü yapıyorlar. Parasını alıp yolluyorlar. Her şey sahte, her şey yalan. Bir tek itiraz eden adamı sevmiyorlar.
Pekiyi, düzenlemeler ve denetimler nasıl olmalı?
Beni hiç sevmediler, aykırı olduğum için, oraya fikirsel olarak mayın döşedim.
İfşaa etmek ister misiniz örneğin, geniş okuyucu kitlemiz var, hepsini ifşaa edelim. Ben zaten şairlere gıcığım
Bir faydası yok ki çünkü genel anlayış bu. Bunları söyleyince toptan bir eleştiri yapıyorsunuz. İstisna çok az. Hemen hepsi deyip geçelim.
İşte tam da çözüm için yola çıktık. Sadece eleştirmek yetmez dedik. Yapalım dedik. Farklısını yapalım dedik çünkü herkes boyun eğmiş. Şairler şiirlerinde büyük devrimci sözler söylüyorlar ama kendi yayın dünyalarına karşı gık edemiyor, derebeylerine boyun eğiyorlar, görünür kalmak kaygısıyla.
Birebir konuştuğunzuda küfür ettiği adamların peşinden ayrılmıyorlar. "Aman şiirim çıksın, aman kitabım çıksın"... Yok diyor çünkü başka alternatif. O halde alternatif yarat, o da yok ama biz bunun için yola çıktık.
Bu alternatifi yaratacağız. Her şeyi doğru düzgün olmasını istiyoruz. Edebiyatı sadece edebiyat için yapacağız. Olmazsa edebiyat da olmaz. "Geçmiş olsun" olmuyorsa. En azından denedik deriz. Sponsorumuz yok, desteğimiz yok... destekçimiz kalplerimiz. Onları yan yana koyduk.
Büyük bir çamur yerine küçük bir çiçekli bahçeyi yeğlerim. İmanlıyız bu işe... Acelemiz yok, küçük adımlarla dipten geleceğiz... Birileri kendilerini yavaş yavaş bitirirken biz yavaş yavaş olmaya başladığımızda aradaki mesafe kısalacak ve denge nerede oluşacak sanıyorsunuz? Ben bitirdiklerini görüyorum. O dergiler, o kitaplar satmıyor. Satılmayan kitaplara paralarını bastıranlar da uyanacak bir gün. Onları da bulamayacaklar çevrelerinde. "Biz insanlar yemin ettik imanımız var" Diğer türlü yolla diğerlerinden biri oluruz. Amacımız o değil... Kolektivist gelişimci olduğumuzu ne çabuk unuttunuz?
Teşekkür ederiz önerileriniz için yolumuz belli..
Başarı diliyorum. Diğer dalları da ekleyin derim...
Güçlenmeniz dileklerimle. Katılımınız için teşekkür ederim.
İleride olabilir... Bu alanda yapacak çok işimiz var öncelikle
Ben de teşekkür ederim.
İstanbul'da yaşıyor.
Sitemizi incediniz mi, değerlendirme yapacaktınız..?
Yok, unutmadım. Haftasonu fanzin' in ilk sayısıyla uğraştım hep, vakit kalmadı ama bugün ile gidemedim evdeyim ve bugün yapacağım onu.
O halde ilk soru: "Farsça - Türkçe tercihinizin sebebi nedir?" (Ey Sârebân) Ve İskoçlar ünlemi...
Ali Güvar ile başladım diyaloglarınıza, hepsini okuyayım, tebrik ederim güzel ilerliyor sohbet. Siz bir kayıtçısınız. Merak ettiğim bunu neden yaptığınız?
Bizde sınır yok. Alabildiğine özgür davranıyoruz.
Bu dev bir kamusal hizmet her şeyden önce. Ben bir kere aracı sevdim. Bir kitap mı olacak?
Kitap da olabilir, her şey de, sanatın her dalına açık kapılarımız.
İşte bu yüzden saygı duydum. Ben de hep ilk olanların peşinden koştum.
"Diyalog müzesi" boşuna demedik...
Üç - dört senelik bir uğraş.
Hep devam etsin umarım. Söz uçar yazı kalır çünkü...
Lakin bahsini ve eleştirisini yaptığınız entellektüel takımı hala farkına varamadı Üstatlardan birisinin uyandırması lazım. Gidin bakın, filan diyecek... Gelip bakacaklar...
Kalbin gözü kör olunca öyle olur. Ellerimi gözlerine batırıyorum artık. Elimden geleni yapacağım.
Herkese açık, bedavadan hatta "avuçlarının içinde bir sunum" fakat okumuyorlar bile Siz bana inanın, çoğu kendihalinde ve okur yazarlıkları bile yok
Benim size inanmama gerek yok ki ben onların damarlarından akıp geldim. O yüzden yolum "aordik samimiyet" dediğim teorime çıktı. Yaşasın aordik samimiyet deyip duruyorum, eylemini de yapıyorum. Başlamış say sen, bunlar kayda geçsin. Benim epey fikrim oldu. Yaptığınız şeyle ilgili. Biz işimize bakalım. Yani konuşalım. Ben artık sürekli okurum, zaten. Konuşmak isteyen konuşuyor. Soru sormak isteyen de konuşturuyor. En çok onu anladım.
O halde ilk soru: "Farsça Türkçe tercihinizin sebebi nedir?" (Ey Sârebân) Ve İskoçlar ünlemi...
Bireysel olarak Farsça müziği seviyorum. Yazdığım şiirle köprüler buldum. Bu köprüleri sonradan keşfettim. Çeviri metinler orijinaliyle brilikte olsun fanzin' de diye düşündük.
Gelecek sayıda L. Cohen şarkısı düşünüyoruz örneğin o da İngilizce olur altın da da benim çevirim. İskoçlar; Cesur Yürek filmine gönderme. En büyük şiiri birlikte yazacağız, İskoçlar! Kolektivist olan şeyler önem taşıyor benim için. Bireyselliğin övüldüğü bu çağda şiir için bile böyle düşünüyorum.
Aşık Veysel, neden "kervan" değil de "kevran" kullanıyordu ki Farsçasına daha çok var... Yani ey sareban denilince kevran,kervan mı oluyor?
Farsça bilmiyorum. Türkçesi ile ilgileniyorum. Anlamı ve sesi ile. İlk dilden anlamayı isterdim. Ama anlamasak dahi dile saygımzıdan yazdık oraya.
Sizce şiir tercüne edilebir mi, neden?
Şiiri özlüyorum dergisinde üç L.Cohen çevirim yayınlanmıştı. Orada bri dipnotum vardı. Onu göndereceğim, cevabı olacaktır...
1934 doğumlu Kanadalı yazar, şair, söz yazarı ve müzisyen Leonard Norman Cohen. Müzik tarihinin şarkı söylemeyen şarkıcılardan biri olarak gösterilen asrın filozofu. Şimdi bana Er Ryan’ı kurtarmak; Leonard Cohen’in üç şarkısını şiir olamamış çevirilerinden kurtarıp şiire kavuşturmak. Çeviri, kanımca cesurca girişilmesi gereken bir şey. Özellikle yoğun imgesel anlatımı olan şiirlerde. Mutlaka her dizede bir ayrımla karşılaşılır ve şu ikisinden biri tercih edilir; ya her bir sözcüğün birebir sözlük anlamı aynen yansıtılmak istenir ya da sözün özünden yeni bir dile yürünür.
Leonard Cohen çevirilerinde birinci yoldan giderek şiiri ıskalayan çeviriler gördüm. Üstelik bunların bazıları kitaplaşmıştı. Bu bir işaret fişeğiydi. Gönlüm razı olmadı bu fakirlikten ve ikinci yolu tercih ettim. Cohen ruhundan aldığım cesaretle, dizeleri oluştururken pek alışık olunmayan müdahaleler yaptım. Ama ortaya bence Türkçe Cohen çıktı. Cohen, Türkçe’nin evladı olsaydı böyle yazardı diye düşünüyorum.
Çok yaşa en güzel ihtiyar halim.
Benim bir şiirim var örneğin:
"öyle sevdim ki seni
sana kıyamadığımdandır
kendimi atmam bu çöle"
nasıl tercüme edilecek?
Bakın yukarıda yazdığımın anlamı birebir anlamı veremezsiniz. Başka dilde yeniden söylemek vardır sadece. Bunu da her iki dili iyi bilenler yapabilir ama yetmez şair olması da gerekir.
Nasıl devam edersiniz örneğin siz?
çöle...
Şiire mi devam edeyim?
Evet...
Edemem.
"Şiirin tercümesi olamadığı için sanatta resim öne çıkar ve evrenselin kriterlerini de oluşturur" ayrıca şiirin dili millidir fakat sanat evrensel, ne dersiniz?
Şiir bir çeşit etnik müzik gibi. Bir paradoks olarak en çok da onlar evrenseli taşıyor. Taşıdığı değerlerden olsa gerek ifade şeklinden değil.
Geçen gün bir şair arkadaşı eleştirmiş ve yazdıklarının anlamsız olduğunu ifade etmiştim. "Ben his şairiyim" gibi bir şey söyledi.
Yani ona göre "anlamlı olmasının gereği yoktu şiirin"
Her iki soruyu bütünleştirirseniz nasıl karşılık verirsiniz?
Daha sonra vurucu sorumu soracağım
Türküler şiir midir?
Eğer öyleyse saz neyin nesi...
Anlam taşımayan bir metin neyi nasıl hissettirecek? bunlar palavra.
Türkü veya şarkı, şiir değildir ama şiirler, türkü veya şarkı olabilir. Sazsız şiir olur ama sazsız türkü olmaz.
Ozanlarımızın şiirleri saz ile kalıcı kılmalarının nedeni nedir, unutulmalarını neden bu yolla engellemişlerdir?
Sözü daha güçlü kılmak için kalbe yaylım ateş gibi bir şey oluyor, hem söz hem saz güçlü ise...
Hemen kelime kullanımlarınıza geçelim bu durumda. şiirde tekrar sizi de rahatsız eder mi?
Şiirde tekrar kararında kullanılırsa kulakta melodi işlevi görür. Abartılı olunca da olmuyor.
Dergi çalışmanıza geçelim dilerseniz: Planlama, oluşum, katılımcılar, amaçları, gelecek planları, sponsorlar, baskı, yayın türü ve diğerleri..?
2001' yılında da bir dergi çalışmamız vardı. Kuzey Yıldızı. Ama o zaman genç çocuklardık. Şimdi bir müdahale olarak fanzin'le başladık. Farklı yaklaşımlarımız var. Her şeyden önce bir manfesto ile başladık. "şiirde kolektivist gelişimcilik manifestosu". İlk sayımıza da koyduk bu metni.
Kolektiv bizde kendiliğinden oluşuyor. Hiç kimseye ne diyaloglar için ne de projeler için manifesto yayınlamadık. Manifestonuzu okuyayım.
Sizinki bireysel bir girişim Bizim yazın grubuna ve yeni okurlara ihtiyacımız var. Değiştirmek istediğimiz şeyler var. Siz kayıtçısınız biz bu anlamda devrimciyiz. Bunu söylerken yaptığınız şey çok önemli bu asla küçümsemek değil. Sizin aracılığınızla yeni kişilere ulaşcağız.
Bizim devrimciliğimiz faaliyetle ilgili yeni kişilere ulaşmak değil amaç hata burada yapılıyor zaten egemen olma arzusu hastalıklı bir durumdur. Kim kime neden ve nasıl egemen olabilir? Bu soruyu kendimize sorup kolektivi özgür bıraktık. Ekip çalışanlarımızın toplam sayısı 100' den fazladır. Birbirini destekleyen farklı on platformuz daha var.
Bizimki de egemen olma arzusu değil. Biz, şiirin derebeylerine karşı bayrak açtık "şiir dilimi geliştiriyorum" adında kolektivist gelişim felsefesini uyguluyoruz, çok değerli bir platform yarattık. Köşeye çekilip her şeyi o derebeylerine bırakmamızı salık verenler oldu.
Şiirle ilgili sorun bir dönem (80'ler) arabesk nasıl yükseltilerek toplum kültürel bazda mahvedildiyse bugün de şiir ve şair kullanılarak aynı şey yapılıyor. ÖNEMLİ Bu ülkede herkes şair zaten! Çözüm önerileriniz nelerdir ve çabalarınız, karşılaştığınız zorluklar..?
Bu ülkede herkes şair değil, şair olduğunu zannediyor olabilir. Üç bin TL. verip kitap bastıran herkes şair olduğunu zannediyor. Bunu o derebeyleri yaptı işte -kendi ikballeri içinn yaptılar bunu.
Dergiler ayrı bir kirlilik. "Dergiler edebiyata referans olmaz" özelliğini elbirliğiyle oluşturdukları anlayışla yaptı bunu yayıncılar. Dergiler referans olma özelliklerini kaybettiler çünkü seçme kriterleri edebiyat dışına taştı. Orası kirli bir havza çözüm kenara çekilmek değil bu anlayışlarla Don Kişot gibi mücadele etmek. Yerleşik anlayışlar olduğu için söylediklerimiz garip geliyor. Yavaş yavaş benimsenecek -işte ortaya bir ürün çıktı fanzin. Daha çıkacak.
Ürettikçe "böyle de olabiliyormuş" diyecekler ve katılım artacak. Kalabalıktan yorulmayın sonra. Seçkincilik size göre nerede durur? Kalabalıktan yorulmayız, seçme havuzumuz artar. Bakın 80' milyonluk ülkede kaleci yetişmiyor.
Anladım.
Seçmek için bir havuz olmalı. Üç kişiden birini seçerek seçim yapmış olmuyorsun aynı şeyi seçiyorsun.
Arkadaşlarınızdan bahsedin o halde bize, birbirlerinden farkaları nelerdir?
Narin Aktaş ile yayınladık manifestoyu. İkimizdik. İşin felsefesini birlikte oluşturuyoruz. İyi bir uyum yakaladık. Fikirlerimiz örtüşüyor. O gençlik ateşini ateşliyor ben de tecrübelerimle bakıyorum. Olayı tamamlıyoruz ve birbirimizi... Manifestodan sonra oarada belirtilen amaçlara ulaşmak için bir yazın grubu oluşturmalıyız dedik. "Şiir dilimi geliştiyorum", kapalı çalışma grubunu kurduk. Hep idealist gelişimci insanalr. Yirmi sekiz kişiyiz şu anda. Fanzin ise grubun görünen yüzü. Her biri bir değer ve fanzin' de sadece grup üyelerimizin eserlerini yayınlıyoruz ve böyle de gidecek. Biz grupta birbirimizin şiirlerini eleştirip birlikte geliştiriyoruz. Bilgiyi paylaşıyoruz. Başka şairleri inceliyoruz. Bu olmayan bir ortam. "Her koyun kendi bacağından asılıyor" çünkü mevcut edebiyat ortamında böyle de benimsetilmiş zihinlerde.
Biz mevcut anlayışlara prim vermeden yeni bir yol açıyoruz. Daha somut adımlar nelerdir, gelecek planlarınızı yaparken "ne çıkarsa bahtımıza" anlayışıyla mı hareket edeceksiniz veya sizi kabul edip onaylayanlar mı önceliğiniz? Hayır, bir yol haritamız var "kafatasımızın damını göğe açtık" biz ama bunları aşama aşama duyurup yapacağız.
Size göre yazı sanatı nedir ve diğer sanat dallarından hangi yönleriyle ayrılır?
Önceliğimiz değil sadece üyelerimiz her şeyimiz. Sadece onların, eserlerinin, kitaplarının tanıtımını yapıyoruz ve öyle de gidecek. Onlar bizimle araştıran, okuyan, gelişen kişiler çünkü "her dergiye şiir gönderip şirinin yayınlandığı sayıyı alan şair tipinden tiksiniyoruz". Her yerde olmak hiç yerde olmaktır.
Örneğin bizim de bir projemiz var: "Kendisini şair zannedenleri edebiyatın diğer dallarına aktarma projesi". Böyle bir projeyi de destekler misiniz?
Desteklemem. Onları bize gönderin, biz anlatırız. Anlatmakla da kalmayzı önerilerde bulunuruz. Bizim entelektüel çevrede "tu kaka yapmak nevrozu" var.
Biz bunu yapmıyoruz. Nasıl geliştiririz diye bakıyoruz.
Yazı sanatı kişinin kendine bir yolculuğu aynı zamanda. O yolculuk olmayınca yazılan şeyler sığ kalıyor. İnsan yazdıkça kendine dair şeyler bulur. Edebiyatın diğer dalına aktarmak çözüm değil..
Yazı Atölyeleri ile ilgili fikriniz nedir?
Sesli güldüm.
Akademik destek alabiliyor musunuz?
Kredi düştükçe düşüyor
Düşsün. Dibe vurmadan yükselmek olmaz.
Hadi bakalım. Size güveniyorum nedense!
Yazı atölyeleri tam bir ticarethane mantığıyla çalışıyor. Bunu geçen sene yaşayarak gördüm. Sekiz haftalık bir yazın atölyesine katıldım hem de en ünlülerinden. Orada gördüm ki çok saygın olan edebiyat adamları bile doğru dürüst yönlendirme yapamıyor. Karşısındaki müşteri çünkü... ve müşteri her zaman haklıdır. Bir şey olamayan metinelre "çok iyi, bravo" diyorlar.
Olsun. Öğrencikçe para kazanmayı da öğrenir
Tabi orada kalıyor. O kişilere de en büyük kötülüğü yapıyorlar. Parasını alıp yolluyorlar. Her şey sahte, her şey yalan. Bir tek itiraz eden adamı sevmiyorlar.
Pekiyi, düzenlemeler ve denetimler nasıl olmalı?
Beni hiç sevmediler, aykırı olduğum için, oraya fikirsel olarak mayın döşedim.
İfşaa etmek ister misiniz örneğin, geniş okuyucu kitlemiz var, hepsini ifşaa edelim. Ben zaten şairlere gıcığım
Bir faydası yok ki çünkü genel anlayış bu. Bunları söyleyince toptan bir eleştiri yapıyorsunuz. İstisna çok az. Hemen hepsi deyip geçelim.
İşte tam da çözüm için yola çıktık. Sadece eleştirmek yetmez dedik. Yapalım dedik. Farklısını yapalım dedik çünkü herkes boyun eğmiş. Şairler şiirlerinde büyük devrimci sözler söylüyorlar ama kendi yayın dünyalarına karşı gık edemiyor, derebeylerine boyun eğiyorlar, görünür kalmak kaygısıyla.
Birebir konuştuğunzuda küfür ettiği adamların peşinden ayrılmıyorlar. "Aman şiirim çıksın, aman kitabım çıksın"... Yok diyor çünkü başka alternatif. O halde alternatif yarat, o da yok ama biz bunun için yola çıktık.
Bu alternatifi yaratacağız. Her şeyi doğru düzgün olmasını istiyoruz. Edebiyatı sadece edebiyat için yapacağız. Olmazsa edebiyat da olmaz. "Geçmiş olsun" olmuyorsa. En azından denedik deriz. Sponsorumuz yok, desteğimiz yok... destekçimiz kalplerimiz. Onları yan yana koyduk.
Büyük bir çamur yerine küçük bir çiçekli bahçeyi yeğlerim. İmanlıyız bu işe... Acelemiz yok, küçük adımlarla dipten geleceğiz... Birileri kendilerini yavaş yavaş bitirirken biz yavaş yavaş olmaya başladığımızda aradaki mesafe kısalacak ve denge nerede oluşacak sanıyorsunuz? Ben bitirdiklerini görüyorum. O dergiler, o kitaplar satmıyor. Satılmayan kitaplara paralarını bastıranlar da uyanacak bir gün. Onları da bulamayacaklar çevrelerinde. "Biz insanlar yemin ettik imanımız var" Diğer türlü yolla diğerlerinden biri oluruz. Amacımız o değil... Kolektivist gelişimci olduğumuzu ne çabuk unuttunuz?
Teşekkür ederiz önerileriniz için yolumuz belli..
Başarı diliyorum. Diğer dalları da ekleyin derim...
Güçlenmeniz dileklerimle. Katılımınız için teşekkür ederim.
İleride olabilir... Bu alanda yapacak çok işimiz var öncelikle
Ben de teşekkür ederim.
Ulaş Nikbay
İKİNCİ BÖLÜM: AORT
Ulaş Nikbay: 1976’da İstanbul’da doğdu. 2001 yılında 9.Dünya Kitap Dergisi Şiir Ödülü sayesinde, 2002 yılında “Gülüşlerinin Sonbaharında Ağlardım”isimli bir şiir kitabı basıldı. Sonraki dönemde Kuzeyyıldızı Edebiyat Dergisi’ni çıkaran yazın grubu içinde yer aldı. İlk dönem şiirleri, 2008 yılına kadar çeşitli edebiyat dergilerinde yayınlandı. Ardından yaklaşık 6 yıl sürecek ilk dönem şiirinden kopma süreci yaşadı. Poetik ölümü, ilk meyvesini 2014 yılında “Aort” şiir dosyasının oluşmaya başlaması ile verdi. 2016 Nisan ayında dosyayı tamamladı.
Çeşitli edebiyat dergilerinde şiirleri ve öyküleri yayınlanmaya devam ediyor.
AORT' TAN
"kalb’in bir rahim sen embriyosun
orada doğar orada yaşar
orada olur ölürsün orada
kan çanı çaldı bayrak gibi
yazıldı göndere çek
s’özcükler döllendi aordu
geçemeyen her bir harf
kopuk kuyruklu spermdi
şahdamarın hazır dil’in kaşınıyor
kanında dolaşan harfler
kılcal damarlarına
tanrı kipiyle yazıldı bölük bölük
gelen aordu oku"
İlk bölümün orada' larıyla başlayalım dilerseniz neden bu kadar sık kullandınız?
Bu bölüm bir çağrı niteliğinde.
Akıcı, güzel.
Pekçok karmaşanın içiçe harmanlandığını görüyorum ilk izlenimde. İbrahim, tanrı, sperm, ilah, embriyo, put... Daha önce bu tür bir eleştiri almış mıydınız?
Farklı bir yere taşıyorum okuru. Kalbin içine. Pekiştirerek. yer Tanımlama. Şeref Bilsel'in bir eleştirisi vardı: "Mekanik bir dil, sevgilimize okuyacağımız bir şiir yok, bu biraz farklı boyut ama dilin kaotik bir tarafı var".
Çağrışıma açık şeyler yazıyorum. Sanırım şaşırdınız pek bir araya gelmesi beklenmeyen sözcükler değil mi?
Ulaş Nikbay: 1976’da İstanbul’da doğdu. 2001 yılında 9.Dünya Kitap Dergisi Şiir Ödülü sayesinde, 2002 yılında “Gülüşlerinin Sonbaharında Ağlardım”isimli bir şiir kitabı basıldı. Sonraki dönemde Kuzeyyıldızı Edebiyat Dergisi’ni çıkaran yazın grubu içinde yer aldı. İlk dönem şiirleri, 2008 yılına kadar çeşitli edebiyat dergilerinde yayınlandı. Ardından yaklaşık 6 yıl sürecek ilk dönem şiirinden kopma süreci yaşadı. Poetik ölümü, ilk meyvesini 2014 yılında “Aort” şiir dosyasının oluşmaya başlaması ile verdi. 2016 Nisan ayında dosyayı tamamladı.
Çeşitli edebiyat dergilerinde şiirleri ve öyküleri yayınlanmaya devam ediyor.
AORT' TAN
"kalb’in bir rahim sen embriyosun
orada doğar orada yaşar
orada olur ölürsün orada
kan çanı çaldı bayrak gibi
yazıldı göndere çek
s’özcükler döllendi aordu
geçemeyen her bir harf
kopuk kuyruklu spermdi
şahdamarın hazır dil’in kaşınıyor
kanında dolaşan harfler
kılcal damarlarına
tanrı kipiyle yazıldı bölük bölük
gelen aordu oku"
İlk bölümün orada' larıyla başlayalım dilerseniz neden bu kadar sık kullandınız?
Bu bölüm bir çağrı niteliğinde.
Akıcı, güzel.
Pekçok karmaşanın içiçe harmanlandığını görüyorum ilk izlenimde. İbrahim, tanrı, sperm, ilah, embriyo, put... Daha önce bu tür bir eleştiri almış mıydınız?
Farklı bir yere taşıyorum okuru. Kalbin içine. Pekiştirerek. yer Tanımlama. Şeref Bilsel'in bir eleştirisi vardı: "Mekanik bir dil, sevgilimize okuyacağımız bir şiir yok, bu biraz farklı boyut ama dilin kaotik bir tarafı var".
Çağrışıma açık şeyler yazıyorum. Sanırım şaşırdınız pek bir araya gelmesi beklenmeyen sözcükler değil mi?
Eğer illüzyon - kasıtlı illüzyon yapmamışsanız, yoğunluğu okuyucunun başını döndürür ilk başta. 4. bölümün ritmi bende merkeze oturdu. Davullar v.s. çağrıştırıyor.
Kelimeleri özel seçer misiniz veya taslaktan sonra üzerinde düzenleme yaparken en dikkat ettikleriniz sıralaması nedir?
Kelimeleri özel seçer misiniz veya taslaktan sonra üzerinde düzenleme yaparken en dikkat ettikleriniz sıralaması nedir?
Giderek hızlanıyor, kan akışını hissedeceksiniz, son bölüm "rüptür" yani aort damarının patlaması.
Şiirde harf uyumları kendiliğinden oluşuyor mesela 2001' deki kitabımda "r dize" vardı.
“Bulutlardan bu yana uzun yolculuğum”
U sesi ben bunu sonradan fark ettim. O gelişti tabi şimdi daha bilinçli çalışabiliyorum üzerinde. Şiiri oluşturma şeklim artık çok farklı. Aort: kısa kısa alınan notlardan oluştu sonra onlar biraraya geldi tek bir şiir olduğunu anlamamda ve sonra da üzerinde uzun süre çalışıldı, yaklaşık 2 sene...
6. bölüm kopup gitti örneğin diğerlerinden farklı geldi bana, neden orada bir daralma hissediyorum, siz de yazarken sayfanın sonuna gelmekten korkar mısınız?
Sayfanın sonu kaygısı yok, bu biçim sonradan oluştu yazarken değil.
Eğer bütünüyle bu şekilde akıp gidiyorsa başta da belirttiğim gibi akıcı bir eser. O halde bir adım geri atıp, bu şiiri nasıl yazmaya başladığınızdan ve ne sürede tamamlandığından bahsedin, lütfen?
Dediğim gibi hızlanarak gidiyor. Bir okur; "nehir şiir nehir gibi aktı bitince dağlara doğru yüzmeye başladım" demişti çok beğenmiştim bu tanımlamayı. Aslında bu şiir 2001' yılında başladı. O zaman yazdığım şiiri ve çıkan kitabımı yıkarak geldim çünkü. O dilin olmamışlığını çok sonra anladım ödüllü bir kitap olmasına rağmen yetmedi.
2008' de şiiri bıraktım bu yüzleşmeyle. Uzun süre yazmadım, sadece okudum. Dergilerde görünmedim. Bu da o püskürmeyi hazırladı. Ben çok net bir şekilde bir sene sadece kısa kısa notlar aldım aldığım notlar bir türlü şiire çıkmıyordu. Onları ayrı ayrı küçük şiirler sanıyordum. Tek bir büyük şiir olduğunu anlayınca durum netleşti biraz.
Faşist, Frida, Eyfel, klavye kelimelerini "aort" a daha yakın buldum. Bu kelimeler kesinlikle serpiştirilmiş kelimeler. Okuyucu hissettiğinde rahatsız mı olursunuz, zevk mi alırsınız?
Serpiştirme değil. Yazılmış dizelerin içinde onlar çalışılıp şekil verilmiştir elbette kaotik dize kurduğumdan size öyle geliyor ama dilim böyle.
Eminem ile aranız nasıl?
Dinlemem. Bilgim bile yok.
Bizdeki muadilleriyle aranız nasıl? Şimdilerde Lays reklamlarında filan oynuyorlar hani...
Reklamdan da haberim yok kim onlar?
Neyse. Müziğin bu tarzına jazz'dan sonra devrim diyenler olduğu gibi uzun süre kabul etmek istemeyenler de oldu fakat en popüler albümleri de oluşturdular.
Akademi ve Grammy ödüllerini alacak kadar ilerlemelerinin nedeni sizce ne olabilir?
Kendimi yetersiz gördüğüm konuda konuşmam.
Filmleri bile çekildi, çekiliyor... Sokak çocuğu muamelesi gördüler. Sosyete bir türlü kabul etmedi.
Anlıyorum bir çeşit arabesk yani. Varoşların sesi mi?
Fakat şimdilerde "fuck cultur" denilen sövgü senaryoları özellikle yazılıyor bu hızlı akıştan sonra.
Sizce çığır açmak nedir?
Olmayan bir şey ortaya koymak veya olan bir şeyin çok farklı bir yorumuna ulaşmak.
Kendinizi farklı hissettiğinizi daha önce belirtmiştiniz. Yaşadığınız zorluklardan bahsetmek ister misiniz?
Tarzım henüz dar bir çevrede kabul görüyor. Kabul görmedikçe doğru yolda olduğuma daha çok inanıyorum. Yerleşik yargıların dışındayım ve bunu aordik samimiyetimle ifade de ediyorum. O halde bence şimdiye değil geleceğe yazıyorum. Belki de ölümümden sonraya!
Umarım o kadar değildir...
Şiirde harf uyumları kendiliğinden oluşuyor mesela 2001' deki kitabımda "r dize" vardı.
“Bulutlardan bu yana uzun yolculuğum”
U sesi ben bunu sonradan fark ettim. O gelişti tabi şimdi daha bilinçli çalışabiliyorum üzerinde. Şiiri oluşturma şeklim artık çok farklı. Aort: kısa kısa alınan notlardan oluştu sonra onlar biraraya geldi tek bir şiir olduğunu anlamamda ve sonra da üzerinde uzun süre çalışıldı, yaklaşık 2 sene...
6. bölüm kopup gitti örneğin diğerlerinden farklı geldi bana, neden orada bir daralma hissediyorum, siz de yazarken sayfanın sonuna gelmekten korkar mısınız?
Sayfanın sonu kaygısı yok, bu biçim sonradan oluştu yazarken değil.
Eğer bütünüyle bu şekilde akıp gidiyorsa başta da belirttiğim gibi akıcı bir eser. O halde bir adım geri atıp, bu şiiri nasıl yazmaya başladığınızdan ve ne sürede tamamlandığından bahsedin, lütfen?
Dediğim gibi hızlanarak gidiyor. Bir okur; "nehir şiir nehir gibi aktı bitince dağlara doğru yüzmeye başladım" demişti çok beğenmiştim bu tanımlamayı. Aslında bu şiir 2001' yılında başladı. O zaman yazdığım şiiri ve çıkan kitabımı yıkarak geldim çünkü. O dilin olmamışlığını çok sonra anladım ödüllü bir kitap olmasına rağmen yetmedi.
2008' de şiiri bıraktım bu yüzleşmeyle. Uzun süre yazmadım, sadece okudum. Dergilerde görünmedim. Bu da o püskürmeyi hazırladı. Ben çok net bir şekilde bir sene sadece kısa kısa notlar aldım aldığım notlar bir türlü şiire çıkmıyordu. Onları ayrı ayrı küçük şiirler sanıyordum. Tek bir büyük şiir olduğunu anlayınca durum netleşti biraz.
Faşist, Frida, Eyfel, klavye kelimelerini "aort" a daha yakın buldum. Bu kelimeler kesinlikle serpiştirilmiş kelimeler. Okuyucu hissettiğinde rahatsız mı olursunuz, zevk mi alırsınız?
Serpiştirme değil. Yazılmış dizelerin içinde onlar çalışılıp şekil verilmiştir elbette kaotik dize kurduğumdan size öyle geliyor ama dilim böyle.
Eminem ile aranız nasıl?
Dinlemem. Bilgim bile yok.
Bizdeki muadilleriyle aranız nasıl? Şimdilerde Lays reklamlarında filan oynuyorlar hani...
Reklamdan da haberim yok kim onlar?
Neyse. Müziğin bu tarzına jazz'dan sonra devrim diyenler olduğu gibi uzun süre kabul etmek istemeyenler de oldu fakat en popüler albümleri de oluşturdular.
Akademi ve Grammy ödüllerini alacak kadar ilerlemelerinin nedeni sizce ne olabilir?
Kendimi yetersiz gördüğüm konuda konuşmam.
Filmleri bile çekildi, çekiliyor... Sokak çocuğu muamelesi gördüler. Sosyete bir türlü kabul etmedi.
Anlıyorum bir çeşit arabesk yani. Varoşların sesi mi?
Fakat şimdilerde "fuck cultur" denilen sövgü senaryoları özellikle yazılıyor bu hızlı akıştan sonra.
Sizce çığır açmak nedir?
Olmayan bir şey ortaya koymak veya olan bir şeyin çok farklı bir yorumuna ulaşmak.
Kendinizi farklı hissettiğinizi daha önce belirtmiştiniz. Yaşadığınız zorluklardan bahsetmek ister misiniz?
Tarzım henüz dar bir çevrede kabul görüyor. Kabul görmedikçe doğru yolda olduğuma daha çok inanıyorum. Yerleşik yargıların dışındayım ve bunu aordik samimiyetimle ifade de ediyorum. O halde bence şimdiye değil geleceğe yazıyorum. Belki de ölümümden sonraya!
Umarım o kadar değildir...
Kişisel ilişkilerim de oyunun içinde kalamıyor çünkü oyunun dışındayım. Ben yolda olan biriyim "adım" bana misyon yüklemiş ve ben hep ulaşmaya çalısıyorum. Ömür öyle bitecek.
Küfürlü cümleler kurar mısınız normal yaşantınızda örneğin Can Baba'nın, "başka türlü nasıl anlatılır" veya Neyzen Tevfik'in "maaşınızı sokak köpeklerine dağıttım" tavırlarınız olur mu, olursa neden, kaynağı sizce nedir?
Yok hayır, küfür bana göre değil. Küfür kullanmadan küfür etmeyi tercih ediyorum. Aslında çok nazik birisiyim. Beni çok öfkeli sanıyorlar ama ben coşkulu bir sevincin de hüzne benzediğini biliyorum.
Kaynağı ise, öfke, güçlü söyleyiş ama Can Baba'ya yakışır. Bakınız, Geçen gün Barbaros Şansal bir şeyler söyledi muhaliflik adına. Ne kadar çirkindi, pek çok insan da onu savunmaya kalktı. Kötü ifadeler. "yan dönün filan..." Böyle bir ifade şekli yok kabul edemem.
"Coşkulu sevincin hüzne benzemesi" tabirinizi açmanız gerekecek...
İkisi de normalden sapan duygular. İnsanı normal duygu durumundan farklı kılan bir ortak noktası var. İki uçta da yazabilirsin. İki uçta da yazdığım şeyler birbirine benziyor.
Kanına girmiş kestiği kelimenin... şeklinde devam eden bir kullanımız vardı Aort'ta, bu biçimin Alman ekollerinde +18' e girdiğini ve bu tabirler geçen kitapların özel satışa sunulduğunu biliyor muydunuz.
Gençler için zararlı bulunuyor. Bilinç altına şiddet aşıladığı kanısı yaygın. Eleştiriyi nasıl karşılarsınız?
Kendini yıkıp gelmiş biri elbette eleştiriden öğrenir en fazla. Şiddeti hayatın içinde arayın siz, dizelerimde değil. Hayatın kendisini poşete koyup verelim çocuklara -ama bana sorulan en ilginç soru oldu bu teşekkür ederim
Ödülden bahsedin lütfen... Tüm sürecini öğrenmek isteriz.
2001' yılı dünya kitap dergisi bir ödül düzenliyor. Şiirlerimi gönderdim ama tek bir şiirim bir dergide yayınlanmamış daha. Kimse beni bilmiyor...
Finale kalan başvurulardan birer şiir yayınlandı dergide. Baktım şiirim orada. O bile benim için başarı iken bir akşam telefon geldi. "Jürimiz sizi seçti toplantı halindeyiz, sesinizi duymak istedik" dediler. Çok heyecanlandım. Jüride çok değerli isimler vardı. Sonra ödül töreni. Bir anda Tahsin Yücel, Hulki Cevizoğlu gibi değerlerle aynı sahneye çıkıp ödül almak. tabi benim için çok erken olmuş. Yanlış yaptılar bana vermekle. Yetersizliğimi görmemi engelledi. Ben oldum sandım, çok zaman kaybettim çünkü ödül alınca tüm dergiler o zaman sayfalarını da açtı bana.
Ben de bir nakarat tutturup gittim, uzun süre.
Son şiirinizden bir kesit sunarsanız 3. Bölümümüze geçmek isterim.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: TURNA ŞARKISI
Fanzindeki şiirim oraya baktınız mı: "Turna Şarkısı" Link rica edeyim. https://issuu.com/ulanikbay/docs/sa... DE Kİ: İkisi de Ayrı. Sayı:1 (Ocak 2017) Bir "ŞDG (Şiir Dilimi Geliştiriyorum) Kolektivist Gelişimci Grup" çalışmasıdır. issuu.com Sayfa 9
Evet Sarhoş hissettim. İlk bölümde bahsini ettiğimiz arabesk saldırı ve bizdeki şiirin melankolik büyüsü ile ilgili nelere değinmek istersiniz?
Genel olarak bütün sanat üretimlerinde özellikle takip etmeye çalıştığım tarzların çok dışında geliyor bana. Nasıl bir dünyadır sizinkisi?
Aordik bir dünya samimi farklı kılan bu öncelikle. Arabesk saldırı derken tam olarak anlamadım?
İlk bölümde bahsetmiştim. 80' li yıllarda yükselen / yükseltilen arabesk furyası...
Toplumun furyaları bitmez doğru dürüst bir furyaya düştüğünü görmedim daha. O furya aşılır başka bir şeye düşülür. Biz furya dışında kendi kalbimizin sesini yansıtma peşindeyiz. Yankı bulursa oradan yankılansın.
Aile ile devam edelim. Geniş ve diğer ailenizin şiirinize etkileri nasıl oluyor, etkileşimlerinizi merak ederim..?
Çekirdek aileyiz. Evliyim ve dokuz yaşında oğlum var. Oğlumla arkadaş gibiyim daha çok. Çok derin bir aile etkisi yok şiirime ama çocukluk çok etkilidir. Baba figürü özellikle etkilidir. Insanın bir ayağı istemese de geçmiştedir. "Şairin düzenli bir aile hayatı olmaz" gibi palavralar var. Neden olmasın, şiir her yerdedir..!
Palavraların yeredinmesinde denetim mekanizmalarının doğru dürüst işlememesini görür müsünüz, sizce bahsi geçen camianın denetimi nasıl işliyor?
Nasıl bir denetim olabilir ki şaire karşı?
Edebiyat dergileri ve yayıncılar referans olma özelliğini kaybetmiş, şairin şaire referansı kirli bir kuyu, okur da ilgisizliğiyle referansını şiirden çekmiş. Kendin çal kendin oyna gibi bir durum var..
Bu durumda kendi kurumsalınızı oluşturma hedefindesiniz, dolayısıyla başlangıcın hem tadını hem sıkıntılarını birlikte yaşıyorsunuz.
Sizi kutluyorum ve önünüzün açık olmasını diliyorum.
Saygılarımızla.
Küfürlü cümleler kurar mısınız normal yaşantınızda örneğin Can Baba'nın, "başka türlü nasıl anlatılır" veya Neyzen Tevfik'in "maaşınızı sokak köpeklerine dağıttım" tavırlarınız olur mu, olursa neden, kaynağı sizce nedir?
Yok hayır, küfür bana göre değil. Küfür kullanmadan küfür etmeyi tercih ediyorum. Aslında çok nazik birisiyim. Beni çok öfkeli sanıyorlar ama ben coşkulu bir sevincin de hüzne benzediğini biliyorum.
Kaynağı ise, öfke, güçlü söyleyiş ama Can Baba'ya yakışır. Bakınız, Geçen gün Barbaros Şansal bir şeyler söyledi muhaliflik adına. Ne kadar çirkindi, pek çok insan da onu savunmaya kalktı. Kötü ifadeler. "yan dönün filan..." Böyle bir ifade şekli yok kabul edemem.
"Coşkulu sevincin hüzne benzemesi" tabirinizi açmanız gerekecek...
İkisi de normalden sapan duygular. İnsanı normal duygu durumundan farklı kılan bir ortak noktası var. İki uçta da yazabilirsin. İki uçta da yazdığım şeyler birbirine benziyor.
Kanına girmiş kestiği kelimenin... şeklinde devam eden bir kullanımız vardı Aort'ta, bu biçimin Alman ekollerinde +18' e girdiğini ve bu tabirler geçen kitapların özel satışa sunulduğunu biliyor muydunuz.
Gençler için zararlı bulunuyor. Bilinç altına şiddet aşıladığı kanısı yaygın. Eleştiriyi nasıl karşılarsınız?
Kendini yıkıp gelmiş biri elbette eleştiriden öğrenir en fazla. Şiddeti hayatın içinde arayın siz, dizelerimde değil. Hayatın kendisini poşete koyup verelim çocuklara -ama bana sorulan en ilginç soru oldu bu teşekkür ederim
Ödülden bahsedin lütfen... Tüm sürecini öğrenmek isteriz.
2001' yılı dünya kitap dergisi bir ödül düzenliyor. Şiirlerimi gönderdim ama tek bir şiirim bir dergide yayınlanmamış daha. Kimse beni bilmiyor...
Finale kalan başvurulardan birer şiir yayınlandı dergide. Baktım şiirim orada. O bile benim için başarı iken bir akşam telefon geldi. "Jürimiz sizi seçti toplantı halindeyiz, sesinizi duymak istedik" dediler. Çok heyecanlandım. Jüride çok değerli isimler vardı. Sonra ödül töreni. Bir anda Tahsin Yücel, Hulki Cevizoğlu gibi değerlerle aynı sahneye çıkıp ödül almak. tabi benim için çok erken olmuş. Yanlış yaptılar bana vermekle. Yetersizliğimi görmemi engelledi. Ben oldum sandım, çok zaman kaybettim çünkü ödül alınca tüm dergiler o zaman sayfalarını da açtı bana.
Ben de bir nakarat tutturup gittim, uzun süre.
Son şiirinizden bir kesit sunarsanız 3. Bölümümüze geçmek isterim.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: TURNA ŞARKISI
Fanzindeki şiirim oraya baktınız mı: "Turna Şarkısı" Link rica edeyim. https://issuu.com/ulanikbay/docs/sa... DE Kİ: İkisi de Ayrı. Sayı:1 (Ocak 2017) Bir "ŞDG (Şiir Dilimi Geliştiriyorum) Kolektivist Gelişimci Grup" çalışmasıdır. issuu.com Sayfa 9
Evet Sarhoş hissettim. İlk bölümde bahsini ettiğimiz arabesk saldırı ve bizdeki şiirin melankolik büyüsü ile ilgili nelere değinmek istersiniz?
Genel olarak bütün sanat üretimlerinde özellikle takip etmeye çalıştığım tarzların çok dışında geliyor bana. Nasıl bir dünyadır sizinkisi?
Aordik bir dünya samimi farklı kılan bu öncelikle. Arabesk saldırı derken tam olarak anlamadım?
İlk bölümde bahsetmiştim. 80' li yıllarda yükselen / yükseltilen arabesk furyası...
Toplumun furyaları bitmez doğru dürüst bir furyaya düştüğünü görmedim daha. O furya aşılır başka bir şeye düşülür. Biz furya dışında kendi kalbimizin sesini yansıtma peşindeyiz. Yankı bulursa oradan yankılansın.
Aile ile devam edelim. Geniş ve diğer ailenizin şiirinize etkileri nasıl oluyor, etkileşimlerinizi merak ederim..?
Çekirdek aileyiz. Evliyim ve dokuz yaşında oğlum var. Oğlumla arkadaş gibiyim daha çok. Çok derin bir aile etkisi yok şiirime ama çocukluk çok etkilidir. Baba figürü özellikle etkilidir. Insanın bir ayağı istemese de geçmiştedir. "Şairin düzenli bir aile hayatı olmaz" gibi palavralar var. Neden olmasın, şiir her yerdedir..!
Palavraların yeredinmesinde denetim mekanizmalarının doğru dürüst işlememesini görür müsünüz, sizce bahsi geçen camianın denetimi nasıl işliyor?
Nasıl bir denetim olabilir ki şaire karşı?
Edebiyat dergileri ve yayıncılar referans olma özelliğini kaybetmiş, şairin şaire referansı kirli bir kuyu, okur da ilgisizliğiyle referansını şiirden çekmiş. Kendin çal kendin oyna gibi bir durum var..
Bu durumda kendi kurumsalınızı oluşturma hedefindesiniz, dolayısıyla başlangıcın hem tadını hem sıkıntılarını birlikte yaşıyorsunuz.
Sizi kutluyorum ve önünüzün açık olmasını diliyorum.
Saygılarımızla.