DİYALOG MÜZESİ

SELAMİ GÜREL İLE

402. DİYALOG: SOL'UKSUZ



Marmara Üniversitesi'de Işletme okudu.

Merhaba
Sol'uksuz yazışmaya ne dersiniz?


Sol'uksuz konuşmaya evet de, yazışma ne zaman olmalı?

Şimdi.

Konuşsak olmaz mı?

Yazıştıklarımızı buradan alıp editten sonra yayınlıyoruz.

Hangi başlıkta konuşacağız?

Sol'uksuz.

Daha erken olsa iyiyidi ama olsun bakalım Sanırım ilk sen soracaksın?

Sol'uksuz nedir?

Bir romanın adı... Soluksuz yaşanan bir dönemin.

O halde döneminden bahsedelim dilerseniz, daha sonra bir kaç kesit rica edeceğim.

1976- 1980 arası yoğun çatışmaların yaşandığı bir dönemdi. O, 4 -5 yıllık zaman diliminde 5000 insan öldürülmüştü. Çoğu üniversiteli gençler, bilim insanları, sendikacılar, toplu katliamlara maruz kalan Aleviler, işçilerdi (1977, 1 Mayıs Katliamı gibi) O dönemin yaşanmışlıkları diyelim...

Bir de sonrası... 1980 darbesi ve sonrası...

Ben darbeden sonra da yakalanmadan 6 yıl -kaçak olarak- bu topraklarda kalmaya devam eden biriyim. Aleviler demem tesadüf değil: Maraş ve Çorum katliamı...

O dönemin tekrar yazılmasını neden önemsediniz ve yazım aşamasında heyecanınızın yükseldiği anları nasıl kontrol ettiniz?

O dönem milyonlarca insanın yaşamını doğrudan ve derinden etkileyen bir dönemdi. Sadece o dönemin aktif unsuru olanların kendilerini değil, yakın çevresini de etkileyen bir dönem. Zaman ilerleyip, "taşlar yerine oturmaya başladığında" insanlar, daha sakin analizler yapabilme yeteneğine de kavuşuyor. Hem anıları anlatmayı, hem de ELEŞTİREL anlatmayı öğreniyor. Öğrenmek isterse elbet...

Komünizm tehdidi var mıydı yoksa bir paranoya mı yaşanmıştı?

Tüm Dünya'da ve doğal olarak bu ülkede de elbette "daha yaşanası bir Dünya" özlemine tutkun insanlar vardı... Kapitalizmin yıkıcılığı ile anlaşmayan insanlar -esas olarak gençler... Ama durum asla, o zamanlar Celal Bayar'ın dediği gibi, "bu kış komünizm gelecek safhasında değildi... Darbeciler, gençlerin, emekçilerin -ki sol sendikalar çok güçlüydü- daha adil bir sistem arzusunu, "komünizm kapıda" propagandasına dönüştürmüştü.

Bir çeşit maniplasyona kurban gitmiş nesil... Siz eserinizde bunu nasıl vurguladınız. Kesit rica edebilir miyim?

"Manipülasyona kurban gitmiş" tespitine katılmıyorum... O dönemde, DÜNYANIN en örgütlü FAŞİST HAREKETİ TÜRKİYE'DE İDİ... O gençlik, Dünyanın en örgütlü faşist hareketine KENDİ BİLDİĞİNCE direnmeye çalıştı... Bence iyi de direndi... Kitabımda buna birçok örnek verdim... Eksiklik ve hatalarına da...

Bunların örneklerini kitabımdan siz bulsanız bana iyilik etmiş olursunuz.

O faşist örgüt bugün varlığını sürdürüyor ve bugün devlet kademelerinde daha bir yer edinmiş durumda. Pekiyi, o günden bugüne neden bu gerçekler anlatılamadı?

Ama en iyi örneklerinden biri 1977 1 Mayıs katliamının hazırlanmasındaki hatalarıdır.

Eseriniz yazı sanatı dışında sanatın başka dallarında değerlendirildi mi?

Önce bir önceki soruna yanıt vereyim... O "gerçekler" çeşitli kesimlerce anlatıldı... Ama yetersiz kaldı bes belli... Bir de "gerçekler" çoğu zaman görecelidir... Kimi o dönemin "kahramanlıklarını" yüceltir, kimi eksikliklerini ve hatalarını... Dengeyi tarih kurar zaman içinde.

Şimdi son sorunuz üzerine... Bilmiyorum... İlk basıldığında çok konuşuldu kitap üzerine... Cumhuriyet, GÜNDEM,  tam sayfa değerlendirme yaptı. BİRGÜN yarım sayfa ayırdı... Televizyonlar davet etti, konuştum... Ama bunun ne anlama geldiği ile hiç ilgilenmedim... Halen de ilgilenmiyorum.

Senaryo, tiyatro, bale, müzik eseri v.s.' ye dönüştürülemez miydi?

Onu da bilmiyorum... Bir televizyoncu arkadaşım daha sormuştu bu soruyu... Zaten onu benim yapma şansım yok... Birileri ilgi duyar ve bana sorarsa konuşuruz...

Açık kapı bırakıyorsunuz fakat girişimde bulunmadınız anladığım kadarıyla?

Hayır, hiçbir girişimde bulunmadım... "Açık kapı" elbette olmalı... Sonuçta ben bir roman yazdım, o romanda bir şeyler anlatmak istedim. Birileri bunu film yapsa ve milyonlar izlese neden buna karşı olayım ki?

İzninizle bir diğer konuya geçmek isterim.

Alevi toplumunun bugünki gelişimi ve uluslararasındaki yeri sizce nedir?


Çok derinlikli analiz yapacak durumda olmadığımı öncelikle belirteyim. Bir dönem Alevi Federasyonu başkanlığı yapan Ali Balkız yakın bir dostum, yoldaşımdır. 1980'lerin sonundan itibaren kimliklerini ortaya koymaya başlamaları, bence bir devrim gibiydi... Sonraki yıllarda da bu varlıklarını "ete kemiğe büründürmeye" devam ettiler. Hem bu coğrafyada hem benim uzun yıllar yaşadığım Almanya'da iyi adımlar attılar... Artık kimse Alevileri iğrenç "mum söndü" söylemleri ile anamıyor... Kendilerine uluslararası platformda haklı ve gerekli bir yer edindiler.

Sizin baktığınız açıdan Türk Kültürü ile Alevilik ilişkisi nedir / nasıldır?

Bakın ben Doğu Karadenizli biriyim... Ama bizim soyumuzun Alevi olduğunu biliyoruz... Halen o kültürün izleri bizde vardır ve kimse bundan rahatsız olmaz... Bence bizim toplumumuz insanları arasında, KÜLTÜREL FARKLILIK SORUNU yok... Devlet ideolojisi yaratmaya çalışıyor, ne yaratmaya çalışıyorsa!

"Benim milletim bunlara su bile vermez" diyen bir zihniyetin egemenliği altında bunlar / Aleviler nasıl olup da varlıklarını sürdürebiliyorlar?

"Benim milletim bunlara su bile vermez" söylemi genel bir söylem olamaz...  Bence bu bir tarihte, -alçak- birinin söylediği bir söylem olabilir... Eğer öyle bir söylem genel olsaydı, BİNLERCE yıl Rumlar ve Müslümanlar, bizim oralarda, Doğu Karadeniz'de komşu olarak yaşayamazdı. Bu konuda size Belge Yayınları'ndan çıkan TAMAMA romanını öneririm.

Halklar arasında sorun yoktu...

Ama ek olarak, Alevilerin ve diğer inanç ve kültürlerin direncini de teslim etmek gerek... Örneğin Lazlar halen nasıl var olarak kalabildiler...
Bir cümle daha eklememe izin var mı?

Rica ederim. Burası alabildiğine serbest ve açık bir platform. Televizyonlarda veya başka ortamlarda dile getiremediğiniz ne varsa belirtebilirsiniz.

Kültürler ve inançlar, kimsenin tahmin edemeyeceği kadar direngen ve güçlüdür...

Aydınlanmadan ne anlamalıyız?

İnsanlığı, doğayı, bu doğaya ait tüm canlıları yaşatmaya, daha iyi yaşatmaya yönelik atılan adımların tümü. Ardından, o canlılara ait sanatı yeniden yaratma.

Genel bir değerlendirme değil midir bu çünkü Hint mistikleri hatta katolik misyonerler bile kendilerinin aydınlanmacı olduğunu iddia edebiliyorlar.

O konuda bilgi sahibi değilim... Kendi kavrayışımı söyledim.

Anladım. Günlerinizin nasıl geçtiğini sorabilir miyim izninizle, gelecek planlarınız nedir?

Şu sıra bir sağlık sorunumun olmadığını hissediyorum... Bu anlamda iyiyim, günlerim de iyi geçiyor... Bir de yaşadığımız dünyada, savaşlara, göçlere baktığımızda, halen "şanslı" insanlar kategorisindeyiz... Bir kitap daha yazdım... Sanırım önümüzdeki dönemde çıkar ortaya... Gelecek planım? Yazmaya devam ederim herhalde...

Yeni yazdığınız kitabınızdan bahsetmek ister misiniz?

Hayır.

Tamam Katkınız için teşekkürlerimizi sunuyorum.

Yeni kitabınızda da başarı dilekleirmizle. Umarı diğer eseriniz farklı sanat dallarında da değerlendirilir.

Saygılarımızla.


Saygı ve sevgi benden...

Ben teşekkür ederim.

 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol