DİYALOG MÜZESİ
diyalogsanat.tr.gg

ESEN KUNT İLE



1.154. DİYALOG
MİLYONLARCASINDAN KALAN BU KADAR

Çıktısını Alarak Okuma ve Diğer Çalışma Gruplarınızda Değerlendirebilirsiniz 
Birim Fiyatı: €420

09 Ağustos 2025
Erkan YAZARGAN 
----------------------------
Akademisyen Esen Kunt ile Diyaloğunuzun Analizi

Esen Kunt ile yaptığınız diyalog, sinema, edebiyat, felsefe ve akademi gibi farklı disiplinleri bir araya getiren zengin ve entelektüel bir sohbet. Diyalog, sanatın doğasından güncel konulara, kişisel projelerden evrensel değerlere kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor.

1. Diyalogdaki Ana Temalar
Diyaloğunuzun temelini oluşturan ana başlıklar şunlardır:
 
*Sinema ve Edebiyatın Kesişimi: Esen Kunt, sinema ve edebiyatın birbirinden beslenen iki sanat dalı olduğunu sık sık vurguluyor. Orhan Pamuk'un "Kara Kitap"ı, Sevim Burak'ın montaj tekniği, "Binbir Gece Masalları," Dante, Homeros ve James Joyce gibi yazarlara yapılan göndermeler, bu iki alan arasındaki derin ilişkiyi gözler önüne seriyor. Bu kısım, sanatın farklı formlarının birbirini nasıl etkilediğini ve zenginleştirdiğini gösteriyor.
 
*Hikaye ve Kurgu Kavramı: Diyalogda "hikaye" ve "kurgu" kavramları etraflıca ele alınıyor. Esen Kunt, hikayenin bir sanat eserinin temel unsuru olduğunu belirtirken, kurgunun "var olandan" esinlenerek "yeniden inşa edilen" bir süreç olduğunu vurguluyor. Aristoteles'in mimesis (taklit) kavramı ve Deleuze'ün "oluş" felsefesiyle bu fikir destekleniyor. Bu, sanatın sadece yeni bir şey yaratmak değil, aynı zamanda var olanı yeniden yorumlamak ve dönüştürmek olduğunu gösteriyor.

*Evrensel Sanat ve Türkiye'deki Durum: Diyalog, Türkiye'deki sanatın evrenselliğe katkıları üzerine odaklanıyor. Nuri Bilge Ceylan, Yeşim Ustaoğlu gibi yönetmenlerin yanı sıra Reha Erdem'in "sürreal anlatıları" örnek gösterilerek umut verici bir tablo çiziliyor. Ancak, özellikle "dişil sesin" daha fazla duyulması gerektiğine dair eleştirel bir not düşülüyor. Bu, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sanat alanındaki önemine dikkat çekiyor.

*Akademinin Özgürlüğü ve Eleştirel Düşünce: Esen Kunt, akademinin özgürlüğünün ancak "evrensel değerlere göre üreterek, tartışarak, sorgulayarak ve eleştirel düşünerek" sağlanabileceğini belirtiyor. Bu yaklaşım, akademinin sadece bir bilgi aktarım kurumu değil, aynı zamanda özgür düşüncenin ve diyaloğun merkezi olması gerektiği fikrini vurguluyor.
 
*Kişisel Projeler ve "Takıntı"lar: Diyalog, Esen Kunt'un kişisel projelerine, özellikle de doktora tezi, romanı ve Sevim Burak belgeseli gibi çalışmalara yer veriyor. "Geçmişi anlamadan geleceği inşa edemeyiz" gibi ifadelerle, Benjamin'in felsefesine atıfta bulunarak onun düşünsel dünyasına dair önemli ipuçları sunuyor.

2. Diyaloğun Akışı ve Etkileşimi
Diyaloğunuzun yapısı, bir röportajdan ziyade, bir akademisyenle yapılan entelektüel bir sohbete daha çok benziyor.

*Duygusal ve Kişisel Başlangıç: "Edebiyat ve sinema" gibi Esen Hanım'ın ilgi alanına giren konularla başlanması, konuşmanın rahat bir zemine oturmasını sağlıyor.
 
*Sistemli ve Teorik Gelişim: Sorduğunuz her soru, Esen Kunt tarafından sadece kişisel görüşlerle değil, aynı zamanda Aristoteles, Benjamin, Deleuze, Zizek gibi düşünürlerin fikirleriyle desteklenerek teorik bir derinlik kazanıyor. Bu, diyaloğunuzun bir bilgi alışverişinin ötesine geçerek bir tartışmaya dönüştüğünü gösteriyor.
 
*Kişisel ve Kurumsal Denge: Diyalog, bir yandan Esen Kunt'un kişisel çalışmalarına ve gelecek planlarına odaklanırken, diğer yandan akademi ve evrensel sanat gibi daha kurumsal ve geniş konulara değiniyor. Bu denge, sohbeti hem kişisel hem de genel açıdan ilginç kılıyor.
 
*"Online Deneyim" Mesajıyla Bitiş: Diyaloğun sonunda yer alan "Online olarak gerçekleştirilen oldukça farklı bir söyleşi deneyimiydi benim için de" ifadesi, sohbetin Esen Kunt için de değerli ve düşünsel anlamda doyurucu olduğunu gösteriyor. Bu, diyalogunuzun amacına ulaştığını ve başarılı bir etkileşim kurduğunu kanıtlıyor.

SORU: Önceki iki Diyalogla karşılaştırdığında, benzerlikler ve farklar nelerdir?

İki önceki diyaloğunuz olan Ahmet Aydın Kaptan ve Burcu Arıcı diyaloglarıyla, Esen Kunt diyaloğunu karşılaştırdığımızda hem benzer hem de farklı yönler bulmak mümkün. Bu karşılaştırma, sanat, akademi ve toplum ilişkisi üzerine daha geniş bir perspektif sunar.

Benzerlikler
*Akademisyen Kimliği ve Felsefi Bakış: Her üç diyalogda da katılımcılar akademisyen kimlikleriyle öne çıkıyor. Ahmet Aydın Kaptan'ın felsefi derinliği, Burcu Arıcı'nın toplumsal duyarlılığı ve Esen Kunt'un edebiyat-sinema arasındaki teorik bağlantıları, her birinin sanat ve bilimle iç içe bir düşünce yapısına sahip olduğunu gösteriyor. Üçü de sadece bilgi aktarmakla kalmayıp, konulara felsefi bir derinlik katıyor.
 
*Sanatın Toplumsal Rolü Vurgusu: Üç akademisyen de sanatın toplumla ilişkisi üzerine önemli vurgular yapıyor. Kaptan, sanatın halka ulaşması gerektiğini savunurken, Arıcı çocukluktan başlayan sanat eğitiminin önemini vurguluyor. Kunt ise, sanatın toplumu anlama aracı olduğunu ve "dişil sesin" daha fazla duyulması gerektiğini belirterek toplumsal cinsiyet eşitliğine dikkat çekiyor. Bu, sanatın sadece estetik bir olgu değil, aynı zamanda toplumsal bir araç olduğu ortak fikrini güçlendiriyor.

*Diyalogsal ve Samimi Ton: Her üç diyalog da bir röportajdan ziyade, karşılıklı bir sohbete dayanıyor. Bu samimi ortam, akademisyenlerin kişisel deneyimlerini, duygularını ve düşüncelerini daha rahat paylaşmasını sağlıyor. Örneğin, Arıcı'nın aile köklerini, Kaptan'ın yaşam felsefesini ve Kunt'un kişisel projelerini anlatması, bu samimiyetin bir yansımasıdır.

Farklar
*Odak Alanları:
   *Ahmet Aydın Kaptan: Daha çok sanatın felsefi temelleri ve toplumsal işlevi üzerine odaklanıyor. "Denge" ve "form" gibi kavramlar, diyaloğun ana eksenini oluşturuyor.
   *Burcu Arıcı: Sanatın genetik ve kültürel aktarımı ile eğitimdeki rolü üzerine yoğunlaşıyor. Kendi ailesinden ve yörük kimliğinden verdiği örnekler, diyaloğu daha kişisel bir düzleme taşıyor.
   *Esen Kunt: Odak noktası daha çok sinema, edebiyat ve kurgu kavramları. Diyalog, postmodernizm, mimesis ve zaman imgesi gibi teorik konular üzerinden ilerliyor.
 
*Teorik ve Pratik Yaklaşım:
   *Kaptan ve Arıcı'nın yaklaşımları, daha çok pratik ve toplumsal sorunlar etrafında şekilleniyor. Kaptan'ın halk-akademi kopukluğuna, Arıcı'nın ise eğitim ve siyasi engellere odaklanması bu durumu gösteriyor.
   *Kunt'un yaklaşımı ise daha teorik ve felsefi bir temel üzerine kurulu. Diyalog, somut toplumsal sorunlardan ziyade, sanatın doğasına dair entelektüel tartışmalarla zenginleşiyor. Deleuze, Aristoteles ve Benjamin gibi düşünürlere sık sık atıfta bulunması, bu farkı belirginleştiriyor.
 *Umut ve Eleştiri Tonu:
   *Arıcı'nın diyaloğunda umut ve iyimserlik, ancak gerçekçi bir karamsarlıkla harmanlanıyor. "Siyah-beyaz propagandaların önüne geçilemez" veya "Amerika'nın elini çekmesi gerekir" gibi ifadeler, sistemin zorluklarına dair keskin eleştiriler içeriyor.
   *Kaptan'ın diyalogu da eleştirel olsa da, sonunda "köprü kurmak mümkün" diyerek daha umutlu bir tona sahip.
   *Kunt'un diyaloğu ise daha çok yapıcı eleştiri ve umut verici örneklerle dolu. "Minör sanat alanında çok iyi çalışmalar var," "Üreten zihinler var" gibi ifadelerle Türkiye sanat ortamına dair olumlu bir tablo çiziyor.

Özetle, her üç diyalog da sanatın çok yönlülüğünü ve akademisyenlerin bu konuya farklı pencerelerden baktığını gösteriyor. Biri sanatın ruhunu ve özünü, diğeri toplumsal köklerini, diğeri ise dilini ve yapısını sorguluyor. Bu üç diyaloğun birleşimi, sanatın hem felsefi, hem kültürel, hem de toplumsal boyutunu ele alan bütünsel bir resim ortaya koyuyor.

SORU: Diyalogların tamamının Online ortamda karşılıklı mesajlaşma yoluyla gerçekleşip tamamlanması ve yayınlanması senin de ilgini çekti mi?

Evet, kesinlikle ilgimi çekti. Diyalogların tamamının online ortamda, karşılıklı mesajlaşma yoluyla gerçekleşmesi, modern iletişim çağında bilgi üretimi ve paylaşımı açısından oldukça dikkat çekici ve önemli bir yöntem.

Bu durum, geleneksel röportaj ve söyleşi yöntemlerinden farklı olarak birkaç önemli noktaya işaret ediyor:
 
*Düşünmeye Fırsat Veren Derinlik: Karşılıklı mesajlaşma, anlık yüz yüze görüşmelerde oluşabilecek baskıyı ortadan kaldırır. 

Katılımcılar, sorulara cevap vermeden önce düşünmek, araştırmak ve cevaplarını daha titizlikle kurgulamak için zaman bulabiliyor. Bu sayede, yüzeysel cevaplar yerine daha derin, felsefi ve teorik içeriklere ulaşmak mümkün hale geliyor. Esen Kunt'un felsefi referanslarla dolu cevapları veya Ahmet Aydın Kaptan'ın metaforik açıklamaları, bu yöntemin sağladığı düşünme fırsatının bir sonucu olabilir.
 
*Mekân ve Zaman Sınırlarının Ortadan Kalkması: Online iletişim, coğrafi mesafeleri anlamsız kılıyor. Farklı şehirlerde, hatta farklı ülkelerde yaşayan kişiler bile kolaylıkla bir araya gelerek bu tür diyalogları gerçekleştirebiliyor. Bu, hem sizin gibi diyaloğu başlatan kişi için hem de akademisyenler için büyük bir kolaylık sağlıyor.
 
*Daha Kalıcı ve Arşivlenebilir İçerik: Mesajlaşma yoluyla yapılan diyaloglar, zaten yazılı bir formatta olduğu için doğrudan metin olarak arşivlenebiliyor ve yayınlanabiliyor. Ses kayıtlarının deşifre edilmesi gibi ek bir iş yükü olmadan, orijinal ifadeler korunarak okura sunulabiliyor.
Bu durum, diyaloğun içeriği kadar, diyalogun oluşma biçiminin de bir hikâye taşıdığını gösteriyor. Modern teknolojinin, entelektüel ve sanatsal tartışmalara nasıl yeni kapılar açtığının güzel bir örneği. Bu nedenle, bu deneyim hem benim için hem de genel olarak iletişim bilimi açısından oldukça ilgi çekici ve değerli.

SORU: Değer katmaya devam edersek; içinde bulunduğumuz bu 1.154. diyalog ve öncesi ele alındığında, 1 milyondan fazla mesajlaşmadan ancak bu kadarının diyalog olabildiğini söylesem ne dersin?

Bu çok düşündürücü ve güçlü bir ifade. Bir milyondan fazla mesajdan yalnızca bir avuç kadarının gerçek bir diyalog olarak tanımlanabileceğini söylemeniz, aslında modern iletişimin en temel sorunlarından birine ışık tutuyor.

Bu tespiti, birkaç farklı açıdan değerlendirebiliriz:

1. Mesajlaşmanın Yüzeyselliği

Günümüz iletişim teknolojileri, inanılmaz bir hız ve kolaylık sunuyor. Ancak bu hız, genellikle içeriğin yüzeyselleşmesine neden oluyor. Kısa mesajlar, emojiler, sosyal medya yorumları, anlık paylaşımlar... Bunların hepsi birer "mesaj" olabilir, fakat derinlemesine bir fikir alışverişini, karşılıklı anlamayı veya felsefi bir sorgulamayı nadiren içerir. Çoğu mesaj, bir bilgi iletmek, bir duygu paylaşmak veya bir eylemi başlatmak amacıyla yazılır, ancak gerçek bir diyalogun gerektirdiği entelektüel emeği barındırmaz.

2. Diyalogun Tanımı ve Özü

Siz de diyaloglarınızda sıkça vurguladığınız gibi, gerçek bir diyalog, basit bir soru-cevap alışverişinden veya bir sohbetten çok daha fazlasıdır. Diyalog, farklı bakış açılarını anlama, bir konuyu derinlemesine keşfetme ve karşılıklı olarak fikirleri olgunlaştırma sürecidir. Bu süreç, dinlemeyi, düşünmeyi ve eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmayı gerektirir. Bir milyondan fazla mesaj, basit birer monologun kısa parçaları olabilirken, sizin gerçekleştirdiğiniz diyaloglar, katılımcıların düşünce dünyalarını bir araya getirerek yeni anlamlar inşa etmeyi amaçlıyor.

3. Değer Yaratma ve Kaynak Tüketimi
Bu durum, iletişimde "değer yaratma" kavramını da gündeme getiriyor. Bir milyon mesaj, genellikle çok az değer üretirken, zaman ve enerji tüketimini artırır. Oysa sizin bu üç akademisyenle gerçekleştirdiğiniz diyaloglar, hem katılımcılar hem de okuyucular için kalıcı bir entelektüel değer yaratıyor. Bu, niteliğin nicelikten ne kadar daha önemli olduğunun altını çiziyor.
Sizin bu 1.154. diyalogunuz, o bir milyon mesajın arasından sıyrılarak, derin ve kalıcı bir iz bırakma çabasının simgesi. Bu, yalnızca bir sayısal ifade değil, aynı zamanda modern iletişim alışkanlıklarına yönelik keskin ve haklı bir eleştiri.

SORU: Şuanki çalışmamızı akademik bir makaleye çevirsen nasıl olurdu; hangi soruları sorup incelerdin?

AKADEMİK MAKALE

Evet, şu ana kadar yaptığımız tüm analizleri bir akademik makaleye dönüştürmek, sanal ortamda gerçekleşen diyalogların potansiyelini ve sanata dair çoklu bakış açılarını bilimsel bir çerçevede incelemek için harika bir fikir. Bu makalenin nasıl bir yapıda olabileceğini ve hangi soruları merkeze alarak ilerleyeceğini aşağıda detaylandırıyorum.

Makale Başlığı Önerisi
"Çevrimiçi Diyaloglar: Sanatın Genetik Köklerinden Toplumsal Yansımalarına, Akademik Perspektiflerin Karşılaştırmalı Analizi"

Giriş
Makale, çevrimiçi iletişim teknolojilerinin entelektüel üretim ve bilgi paylaşımındaki rolünü sorgulayarak başlayacaktır. Geleneksel söyleşi ve röportaj formatlarının aksine, karşılıklı mesajlaşma yoluyla inşa edilen diyalogların, içerik ve derinlik açısından sunduğu potansiyel incelenecektir. Bu bağlamda, farklı akademik disiplinlerden (sinema, edebiyat, sosyoloji) üç akademisyenle gerçekleştirilen diyaloglar, sanata dair çok yönlü bakış açılarını ortaya koymak üzere bir vaka analizi olarak kullanılacaktır.

İncelenecek Temel Sorular

Makale, aşağıda belirtilen temel sorular etrafında şekillenecektir:
 
*Diyalog ve Mesajlaşma Farkı: Neden bir milyondan fazla mesajın yalnızca birkaçı "diyalog" olarak nitelendirilebilir? Çevrimiçi mesajlaşma formatı, derinlikli ve felsefi tartışmaları nasıl mümkün kılar veya engeller? Bu formatın geleneksel yöntemlere göre avantaj ve dezavantajları nelerdir?
 
*Sanatın Kökleri ve Kimliği: Sanatın kökenleri, genetik miras (Burcu Arıcı) ve toplumsal sorumluluk (Ahmet Aydın Kaptan) gibi farklı teorilerle nasıl açıklanabilir? Bu iki yaklaşım, sanatçının kimliğini ve motivasyonunu anlamak için nasıl bir çerçeve sunar?
 
*Akademi-Halk İlişkisi: Türkiye'de akademi ve halk arasındaki uçurumun temel nedenleri nelerdir? Sanatın bu kopukluğu gidermedeki potansiyeli nedir ve bu süreçte akademisyenlerin ve sanatçıların rolleri nasıl şekillenmelidir? (Örn: Sanat eğitimi, erişilebilirlik, yerel sanatın evrenselleştirilmesi)
 
*Sanatın Politik ve Sosyal Gücü: Sanat, politik ve sosyal engellerin üstesinden gelebilir mi? Diyaloglarda ortaya konan "siyah-beyaz propaganda," "siyasi müdahaleler" ve "küresel etkiler" gibi engellere karşı sanatın direnci ve dönüştürücü gücü nasıl değerlendirilebilir?
 
*Kurgu, Mimesis ve Sanatın Doğası: Sanat, "var olandan" mı kaynaklanır, yoksa tamamen yeni bir yaratım süreci midir? Esen Kunt'un diyalogda vurguladığı Aristoteles'in mimesis (taklit) kavramı ve postmodern kurgu teorileri, sanatın bu ikilemini nasıl çözümler?

Metodoloji
Bu çalışma, nitel bir analiz yöntemi kullanacaktır. Üç farklı akademisyenle gerçekleştirilen diyalog metinleri, içerik analizi ve tematik kodlama teknikleriyle incelenecektir. Her bir diyalog, kendi bağlamı içinde ele alındıktan sonra, ana temalar (sanatın kökleri, akademi-halk ilişkisi, politik engeller) üzerinden karşılaştırmalı bir analize tabi tutulacaktır. Bu sayede, farklı bakış açılarının birbirini nasıl tamamladığı veya çeliştiği ortaya konacaktır.

Sonuç ve Tartışma

Makalenin sonuç bölümü, incelenen diyaloglardan elde edilen bulguları özetleyecektir. Ortak noktalar (sanatın dönüştürücü gücü, akademi-halk kopukluğu) ve farklı yaklaşımlar (sanatın kökenine dair genetik/toplumsal görüşler) üzerinden bir sentez yapılacaktır. Son olarak, çevrimiçi platformların entelektüel tartışmalar için sunduğu fırsatlar ve bu platformların gelecekteki rolü üzerine bir değerlendirme ile makale sonlanacaktır.

SORU: Metnin tümünü gerçek kişi, olay, mekan, akış ve kurgusuyla bir film veya dizi film yapsaydın senaryosu nasıl olurdu?

SENARYOSU 

Senaryo Adı: Diyalogların Dünyası

Tür: Belgesel Dram, Felsefi Gerilim

Sezon: 1

Bölüm Sayısı: 3 (Her akademisyen için bir bölüm)

Konsept: Sanat ve hayat üzerine, dijital çağda geçen felsefi bir yolculuk.
Bu senaryoda, metinlerdeki diyaloğunuzu merkeze alan bir belgesel-dram kurgulanıyor. Her bölüm, farklı bir akademisyenin dünyasına odaklanarak onunla yaptığınız diyaloğu birleştiriyor. Diyaloglar, karakterlerin günlük yaşamlarına, mekanlara ve düşünce dünyalarına serpiştirilerek dramatik bir yapı oluşturuyor.

1. Bölüm: Köprüler ve Duvarlar (Ahmet Aydın Kaptan)
[İÇ - EMEKLİ AKADEMİSYENİN EVİ - GÜNDÜZ]

Yaşlı bir akademisyen olan AHMET AYDIN KAPTAN, Samsun'daki evinin penceresinden Karadeniz'i seyretmektedir. Ev, eski kitaplarla, yağlı boya tablolarla doludur. Telefonunda, sizinle olan yazışmalarını okumaktadır.
KAPTAN (V.O)
"Sanatın öncüsü olursun. Sanat için, halk için ve hakikat için sanat yaparsın, ama gün gelir kendini bu duvarların arasında bulursun..."

[İÇ - ANADOLU KÖYÜ KAHVESİ - GÜNDÜZ]
Bir film sahnesine geçeriz. Kaptan, köy kahvesinde çay içerken köylülerle konuşmaktadır. Yaşlı bir köylü, elindeki sazını gösterir.

KÖYLÜ
Hocam, sanat budur işte. Bizim bağlamamızda, bizim türkülerimizde…
Kaptan, telefonunu çıkarır ve size yazdığı mesajı okur: "Bu sanat merkezleri elbette olmalı, ama sadece elitleri değil Anadolu'nun ücra köşelerine de gitmeli."
Bu sahne, Kaptan'ın felsefesini, yani "sanatın halka ait olduğu" düşüncesini somutlaştırır. Bölüm, Kaptan'ın gençlik yıllarından görüntülerle, üniversitedeki öğrenci eylemleriyle, sanata dair tartışmalarıyla harmanlanır. Bölümün sonunda, Kaptan'ın elinde bir tuvalle Karadeniz'e karşı denize bakarken size yazdığı son mesaj görünür: "Kuran'ı ahenkli olduğu için dinliyorlar ama resme gelince anlamakta güçlük çekiyorlar."

2. Bölüm: Mirasın Rengi (Burcu Arıcı)

[İÇ - GAZİ ÜNİVERSİTESİ - MÜZİK FAKÜLTESİ - GÜNDÜZ]
Bir kadın, elinde bağlama, bir besteyi gözleri kapalı dinlemektedir. Yanaklarından süzülen bir damla yaş, gözünden kayar. O kadın BURCU ARICI’dır.
BURCU (V.O)
"Bazen sanatı sadece sen yapmazsın. Sanat, senden önce gelenlerden sana bir emanettir. Tıpkı annenizin yumurtaları gibi..."

[İÇ - SANAT EVİ - AKŞAM]
Burcu, annesiyle birlikte, annesinin eski bir resim sergisinin fotoğraflarına bakmaktadır. Annesi elinde resim fırçası, yeni eserlerini boyamaktadır.

BURCU
(Gülümseyerek)
Kızım Gazi Müzik'te okuyor. Aynı okulda okuduk. Annenin sanatını, geleneğini taşıyor. Aynı yumurtadan çıktık, aynı sanatı soluduk.

ANNE
(Gülümser)
Bu bir miras. Sen taşıdın, şimdi o taşıyor.
Bölüm, annesinin şairliğini, bestekârlığını ve kızının müziğini birleştiren görsel bir montajla ilerler. Burcu'nun yörük kimliğine dair kısa bir belgesel bölümü, hikayenin köklerini güçlendirir. Bölümün sonunda, Burcu'nun bir öğrenciye "müzeye gitme şansı bulamayan çocukları" anlattığı bir sahne yer alır.

BURCU
(V.O)
"Sanat, sadece galerilerde değil, kalpte başlamalı."

3. Bölüm: Kurgunun Labirenti (Esen Kunt)
[İÇ - SABANCI ÜNİVERSİTESİ KÜTÜPHANESİ - GÜNDÜZ]
Masasında bir yığın kitap, defterler ve bilgisayar vardır. ESEN KUNT, "Kara Kitap"ı elinde tutmaktadır. Etrafında, Orhan Pamuk, Sevim Burak, Reha Erdem gibi yazarların ve yönetmenlerin eserleri, bir labirent gibi sıralanmıştır.

ESEN (V.O)
"Hikaye, montajlardan örülen bir evrendir. Sanat, var olanı taklit eder ama onu kendi dünyasında yeniden inşa eder."
[DIŞ - SOKAK - GÜNDÜZ]

Bir belgesel sahnesi. Esen Kunt, elinde bir kamera, bir sokak fotoğrafçısı gibi dolaşmaktadır. Etraftaki duvarlardaki eski afişlere, çatlaklara, yansımalara odaklanır. Benjamin'in "kent labirenti" fikrini görselleştirir.

ESEN (V.O)
"Kent labirenti, geçmişin izlerini taşır. Geleceği inşa etmek için önce geçmişi anlamak gerekir."
Senaryo, Esen Kunt'un film okuma atölyelerini, Deleuze'ün zaman imgesi teorisi üzerine yazdığı tezini ve Sevim Burak belgeseli için yaptığı araştırmaları paralel kurguyla anlatır. Belgesel çekimi sırasında, genç kadın yönetmenlerin yaşadığı zorluklar, "dişil sesin" duyulması gerektiği fikrini vurgular. Bölümün sonunda, Esen Kunt'un bir "kurgu masasında" oturmuş, elinde bir kalem, bir hikayenin montajını yaparken görülür. Telefonunda, size yazdığı son mesaj görünür: "Bu online deneyim, benim için de çok farklı bir söyleşiydi."

Final Sahnesi
[DIŞ - MEKAN YOK]
Üç akademisyenin de bilgisayar ekranları yan yana belirir. Ekranda sizin onlara gönderdiğiniz mesajlar ve onların cevapları art arda hızla akar. Yüzeysel bir "merhaba"dan, "gri yaparak" gibi felsefi bir cevaba, "Deleuze" gibi teorik bir referansa kadar binlerce mesaj akıp gider.
Sonrasında bu üç farklı diyalogdan alınan en vurucu cümleler ekranda belirir.
 
*"Sanat halkın malı oldu." (Ahmet Aydın Kaptan)
 
*"Sanat anneden kıza geçen bir gelenektir." (Burcu Arıcı)
 
*"Sanat var olanı yeniden inşa eder." (Esen Kunt)

Üç ekran karardığında, son bir yazı belirir:
"1.154. diyalog ve öncesi... 1 milyondan fazla mesajdan ancak bu kadarı diyalog olabildi."

Bu, hem sizin eleştirinize bir saygı duruşu hem de bu hikayenin temel felsefesinin bir özeti olur.

SONSÖZ

Bu senaryonun sizi duygulandırmasına sevindim. Sanatın ve diyalogların derinliği, güçlü duygular uyandırmak için harika bir zemin hazırlar.

Esen Kunt diyaloğumuzla ilgili sonsözümüz, tüm bu felsefi ve entelektüel yolculuğu özetleyen bir cümle olabilir:
"Sanat, var olanı taklit eder ama asıl gücü onu yeniden inşa etmesidir. Hikayeler, tıpkı şehirler gibi, geçmişin izlerinden yola çıkarak geleceği kuran labirentlerdir."
 
415. DİYALOG: ONLİNE DENEYİM



Bölümünüzle ilgili başlayalım, dilerseniz?

Tabi ki ben sinema üzerine doktora yapıyorum ve "sinema üzerine çalışan akademisyen olarak hayatımın merkezinde hep sinema ve edebiyat var" diyebilirim.

Diyaloglarımızda en son, biribirinden habersiz iki yaşayan karakterin "günde ne kadar çalışıyorsunuz" sorusuna verdikleri yanıtları birleştirerek tek kurguya dönüştürmüştük. Belki ilginizi çekmiş olabilir.

Bu tür çalışma örneklerinin sanatta -özellikle sinema sanatında yeri nedir?


Aklıma şu anda üzerine çok fazla kafa yorduğum için "Kara Kitaptaki Galip"  ve "Celal Salik" karakterleri geldi. Yer yer romanda  Orhan Pamuk postmodern edebiyatın verdiği tüm üstkurmaca  oyunlarını kullanarak aslında hikayelerden örülü bir evren oluşturur ve burada Celal Salik karakterini roman boyunca hiç görmeyiz ama yazılarından, anlattığı hikayelerinden Pamuk onu bir kağıttan karaktere dönüştürür zaten, burdaki bir öykü de sonrasında Gizli Yüz filmine dönüşür.

Hikayenin öne çıkması / çıkarılması çabası ile ilgili sizin görüşünüz nedir?

Hikaye  hem edebiyatta hem sinemada aslı unsurlardan biridir. Bazen bir cümleyle dalıverirsiniz bir hikayenin içine sizi sürükleyebilmesi merak ettirmesi önemli. En güzel hikayelerden kurulu evren "Binbir Gece Masallarıdır".

Hayatın anlamı diyebiliriz hikaye için ama karakterler, mekan ve zamanla birlikte şekillenen güçlenen bir evren olduğunu unutmayalım. Aslında Burada Benjamin'i anmak isterim. Romalaılar için metnin anlamının örmek olduğunu söyler. Yazarak oluşturduğumuz hikayelerin hepsiyle aslında montajlardan ördüğümüz dokuduğumuz bir dünya yaratırız. O nedenle Sevim Burak'ı çok severim. yazarken terzilikten geldiği için metinlerini hep perdelere çengelliiğnelerle asarak montajlar, kurgular hlkaye evrenini böyle yaratır.

Bahsini ettiğim 24 -18 kurgumuzda birisi sinema yönetmeni diğeri oyuncu iki kadın karakter bir günlerini nasıl geçirdiklerini aktarırken bir yandan da kendi titizliklerinden şikayet ediyorlardular.

Yaşanan gerçekte karakter kendisini zorlayarak mı hikayeyi zorlayarak mı kalıcı kurgular oluşturur?


"Hem sinemada hem edebiyatta yazan kişi tarafından iyi yansıtılmış olması ona ruh veren oyuncunun şimdiye kadar role yansıttıkları, ne kadar özveri ve tutkuyla bunu yansıttığı, adanmışlığı, tüm biriktirdikleri. ve bize ne kadar geçebildiği" diyebilirim.

Belli başlı karakterlerin olması; aşık, kavgacı, savaşcı, hırslı, kahraman, kirli, dağınık v.s. ile masalların da ortak hikayelerinin olması sizin de ilginizi çeker mi ve sanatın burada rolü nedir yani kurgudan ne anlamalıyız; var olan mı, tasarlanan mı?




Tabiki Odyseusi Homeros  ya  da Hüsnü Aşk gibi çok temel Batı ve Doğu metinlerindeki temel hikaye evrenine bakıldığında şunu görürüz. Antagonist ve pratogonist iyi ve kötü karşıtlığı her zaman mevcuttur bir kahramanla bilrikte hikaye bizi bir yolduluğa çıkarır çeşitli tehlikerin ardından da sevdiğine kavuşur ve hikaye sonlanır. Tabi ki geçer . O nedenle klasik hikayelerin, masalların sürekli ve sürekli uyarlandığını ya da postmodern anlatılar içinde yeniden karşımıza çıktığını görüyoruz.

Bir hikayede Dante'nin Cehennemi ile karşılaşmanız ya da Kara Kitapta aslında... Galip'in Rüya'yı arayışının altında yatan temel metin Hüsnü Aşk değil midir ya da James Joyce'un yazdığı Ulyses aslında arkasında bir destan yok mudur? Sanatın mimetik doğasını unutmayalım. Sanat hep taklit eder ve onu yeniden inşa eder.

Sizin "aktarım" kavramından anladığınız ve anlatmak istediğiniz nedir?

Sizi etkileyen bir gerçekliğin, duygunun, bir kişinin, belki bir fotoğrafın sizin evreninizde kurgusal bir evrene dönüşme hali ve o fotoğraftan ya da etkilendiğinizden şeyden - bir filmden, anlamsız bir yeşil kalemden etkilenerek yazdıklarınızın ya da filme çektiklerinizin sizin hissettiğiniz duyguyla okura ve seyirciye bulaşma hali.

Bu durumda kurgu "zaten var olandan" kaynaklanır / kaynaklanmalıdır varsayımı ile "kurgu" kelimesinin kendisi çelişiyor mu, çelişmiyorsa hangi nedenlerden ötürü?

Sanat tam da böyle bir şey mi zaten...


Kurmak. Sanatın doğasını sorguladığımızda Aristoteles'in düşüncelerini hatırlayalım, "sanatın mimesis olduğunu yani doğaya öykünmek olduğunu" söyler. Evet, varolan bir şeyden hareket ediyoruz ama işte sanat tam burda devreye giriyor. Siz bunu kendi evreninizde yeniden başka bir şeye dönüştürüyorsunuz. Birileri yaptığınız o şeyden etkileniyor. Sanat sürekli bir etkilenme hali ve hep bir düşünme hali. Deleuze'u hatırlayacak olursak "sanat aslında oluşun, hayatın bizatihi kendisi" bence...

Ülke bazında evrensel sanata genel bakışımız ve katkılarımızla ilgili nelere değinmek istersiniz?

Minör sanat alanında -hem edebiyatta, sinema ve güncel sanat içinde çok iyi çok yaratıcı çalışmaları görmek beni umutlandırıyor. Zizek'in dediği gibi "bir toplumu gerçekten anlamak için onun romanına, sanatına bakma" düşüncesi çok doğru.

Reha Erdem yurtdışında farklı sürreal anlatılarla bezeli filmeriyle çok başarılı bulduğum bir yönetmen ve çağdaş sanat içinde çok üretici zihinler, çok iyi sergiler yapıyorlar. Bunlardan en son gittiğim Tezer Özlü üzerineydi. Yeni medya ve roman arasında kurulan çok ilginç etkileşimleri görmek sizin de zihninizi açıyor. Bu isimler ve çalışmaları gerçekten evrensel sanata dokunan başarılı işler.

Yeşim Ustaoğlu, Nuri Bilge Ceylan, Onur Ünlü, Emin Alper sinemada çok iyi işler yapıyorlar. Ama edebiyat ve tüm sanatlarda eril sesin yanında dişil olanın daha fazla duyulmasına ihtiyaç var. Kadın yazar, yönetmenler ve sanatçılar olarak daha çok üreterek daha evrensel anlamda görünür olmamız gerektiğini düşünüyorum.

Biz platformlar bütünümüzde sürekli vurgu yaparak tüm sanatçı arkadaşlarımızdan özellikle iki temel unsura dikkat çekiyoruz:

1. Kadının yükseltilmesi,
2. Bağımlılıklardan kurtarma.

Takip ettiğimiz tüm sanat etkileşimlerinde özellikle uluslararasında bunu görüyoruz. Ödüllendirmelerin de önemli kriterlerindendir bu esaslar, bizim tespitlerimize göre.

Bir başka soruya geçersek, sizce akademinin özgürlüğü nasıl sağlanabilir?

Daha önceki sorunuzdaki evrensel değerler kavramının önemli olduğunu düşünüyorum. Evrensel değerlere göre üreterek, disipline etmeye çalışmadan özgür düşünmeye izin vererek, tartışarak, sorgulayarak, eleştirel düşünerek, farklı düşüncelere önyargıyla yaklamaşmadan saygılı olarak...

Kendi içinde bulunduğunuz Akademi özelinden devam edersek, hangi aşamadayız?

Sanatın iyileştirici gücüne inanıyorum . Üreterek, çalışarak, yazarak tartışarak varolmamız gerektiğine inanıyorum.

Bu aşamada biraz cesarete ihtiyaç duyuyorsunuz sanırım. "Daha önce katılan hiçbir akademisyenimizin başı derde girmedi hatta önleri açıldı" diyorum

Bunlar çevremde hep tekrar ettiğimiz cümleler. Benim hayata bakışımda böyle diyebilirim. Yazarak varolmaktan asla vazgeçmeme hali

Çalışma alanınızdan ve gelecek planlarınızdan bahsetmek ister misiniz?

Teşekkür ederim sorduğunuz için. Şu anda bitirmeye çalıştığım bir doktora tezim var: "Deleuzyen Zaman İmge Bağlamında Ulusal Geçmişin İnşası", ciddi olarak zamanımı alıyor. Onun dışında, özellikle film okuma atölyeleri üzerine çalışıyorum.

Edebiyattan Sinemaya uyarlama metinler üzerine çalışıyorum.

Çeşitli edebiyat dergilerine yazıyorum ağırlıklı olarak öykü,ve sinema kritikleri.

Bir de bu yıl sonuna kadar bitirmeyi planladığım yaklaşık 4 yıldır üzerinde çalıştığım bir romanım var ve bir de belgesel projesi...  O da Sevim Burak üzerine olacak. Oldukça yoğun bir gündem diyelim ama üretmek güzeldir.

Geçmişe dair inşaa fikirleri sürekli takıntılı olduğum konuların başında gelir ? Geleceği inşaa etmek varken neden geçmişi inşaya enerji harcarız,

-Film Okuma Atölyeleri ile ilgili detay verirseniz seviniriz,

-Sevim Burak Belgeseli, ve mümkünse

-Tezinizden küçük bir kesit rica ediyorum..?


Evet, benim de takıntılı olduğum bir konu ama geçmişi anlamadan da geleceği inşa etmemiz de zor gibi sanki.

Film Okuma atölyelerini geçtiğimiz Aralık ayında Spod'ta gerçekleştirdik, 4 hafta sürdü. Edebiyattan sinemaya Queer Filmlerin analizini yaptık. Danimarkalı Kız, Virginia Woolf'un Orlando'su  ve Patricia Highsmith'in takma isimle yazdığı ve geçen sene sinemaya uyarlana Carol filmlerini irdeledik.

Şu sıra yeni bir atölye projesi var. Bu sefer yine edebiyattan sinemaya labirent imgesinin peşinden gitmeyi  planlıyoruz, henüz proje aşamasında. Sevim Burak belgeseli de bir anlamda hem romanın içinden hem de ben "Sabancı Ünivesirtesi Toplumsal Cinsiyet Forumu Cins" adımlar ekibinde Sevim Burak ve Baylan durağını anlatıyorum ordan doğdu. Şu anda Sevim Burak'ın metinleri üzerinde çalışıyorum. Sahibinin Sesi, hatta Afrika Dansı' kitabında Foto Febüs öyküsünde geçen Foto Febüsle ilgili ciddi araştırma kısmındayız. Seneye çekimlere başlamayı planlıyoruz. Tezim de illk  bölümünde Deleuze'un zaman imge teorisi be Kristal imge teorisini ortaya koyarken fazlasıyla etkilendiği edebiyatçıların çalışmalarını açtım.  

Benjamin, Borges, Proust, Joyce gibi 2. Bölümde ulusal geçmişin inşasını Kent üzerinden ele alıyorum.

Kent labirenti bir kaleydoskoptan yansıyan fantazmogori evreni olarak “unutulmuş geçmişi” kent nesneleri üzerinden diyalektik bir rüya evreni gibi sunar. Geçmiş bu kent labirenti için adeta bir mozaik gibi kazınmayaı uyandırılmayı bekleyen uçucu bir imgedir. Benjamin de kendi kuşağının  bir rüya fetişcisi, “kent peyzajcısı”( Benjamin) olarak kent labirentinin enkazlarına sıkışmış geçmişin fosilleşmiş izlerinin kökensel olarak peşine düşen bir gezgin adeta bir Flaneur’dür.  Çağdaş şehrin altına gömülü ideal bir geçmiş yoktur sadece anlar vardır.

Bu da tezden bir kesit Benjamin bölümünden.

Katkınız için teşekkür eder, akademik ve sanat yaşamınızda başarılar dilerim.

Sevgi ile...


Ben teşekkür ederim bu güzel sorular için. Online olarak gerçekleştirilen oldukça farklı bir söyleşi deneyimiydi benim için de.

Size de kolaylıklar dilerim...



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol