ŞENAY LÜLE İLE
1.201. DİYALOG: TAKLİT DEĞİL YARATIM SANATI
Çıktısını Alarak Okuma ve Diğer Çalışma Gruplarınızda Değerlendirebilirsiniz.
Birim Fiyatı: €420
9 Eylül 2025
Erkan YAZARGAN
-----------------------------
"Her Yolculuk, Bir Yaratımdır
Şenay Lüle'nin dediği gibi, sanat taklit değil bir yaratımdır. Bu, sadece resim yapmak veya şiir yazmakla sınırlı değil. Hayatın kendisi de bir yaratım sürecidir. Devlet memurluğundan ressamlığa geçmek, bilinmedik bir yere doğru yola çıkmak, zorluklara rağmen bir okul kurmak... Tüm bunlar, var olanı taklit etmek yerine, kendi yolunu ve kendi aydınlığını yaratmaktır."
Şenay Lüle ile yapılan bu röportaj, bir sanatçının hem kişisel hem de mesleki yolculuğunu, sanata ve hayata bakış açısını derinlemesine ele alan, oldukça zengin ve samimi bir diyalog. Diyalogun genel yapısı, akışı ve içeriği bağlamında önemli noktaları aşağıda analiz ettim.
Genel Yapı ve Akış
Diyalog, sanatçının kendisini tanıtmasıyla başlıyor ve ardından sorularla derinleşerek ilerliyor. Bu yapı, okuyucunun sanatçıyı ve eserlerini tanımasına olanak tanıyor. İlk bölümde sanatçının geçmişi, başarıları ve gelecek planları aktarılırken, sonraki bölümlerde sanat felsefesi, sanatın gücü, eserin sanatçıdan bağımsızlığı gibi soyut ve felsefi konulara geçiş yapılıyor. Bu geçiş, söyleşiyi yüzeysel bir tanıtım olmaktan çıkarıp, entelektüel bir derinliğe taşıyor.
Son soruyla birlikte diyalog kişisel bir deneyim paylaşımına dönüşüyor ve sanatçının yaşadığı zorluklar ve çözüm önerileri ele alınıyor. Bu, diyaloğu daha samimi ve insani bir boyuta taşıyor.
İçerik Analizi
1. Sanatçının Kimliği ve Yolculuğu
* Çok Yönlülük: Şenay Lüle, sadece bir ressam değil, aynı zamanda bir yazar ve gezgin olarak da kendini tanımlıyor. Bu çok yönlülük, sanatının ve eserlerinin beslendiği kaynakların genişliğini gösteriyor. Sanatçının, gezi anılarından beslenerek sanatını ve yazarlığını birleştirmesi, onun sınırları zorlayan ve yaratıcılığına yeni kapılar açan bir karaktere sahip olduğunu ortaya koyuyor.
* Emek ve Tutku: Diyalogda Şenay Lüle'nin devlet memurluğundan sonra sanata yönelmesi, tutkusunun peşinden yılmadan koştuğunu gösteriyor. "Yazarlık için herhangi bir yerden kurs almadım... Beni başarıya odaklayan şey kararlı olmak ve çok istemektir" gibi ifadeler, başarının yetenek kadar, hatta daha fazla, emek ve kararlılıkla elde edildiği mesajını vurguluyor.
2. Sanat Felsefesi
* "Yaratım" Vurgusu: Sanatın bir taklit değil, bir "yaratım" süreci olduğu fikri, sanatçının en temel felsefesi olarak öne çıkıyor. Bu, sanatın sadece görsel bir aktarım değil, aynı zamanda sanatçının kendi iç dünyasının, bilgisinin ve felsefesinin bir yansıması olduğu anlamına geliyor.
* Üç Ayaklı Sanat Anlayışı: Sanat tarihi, sanat felsefesi ve uygulama olmak üzere sanatı "üç ayaklı bir saç ayağına" benzetmesi, sanatın sadece pratikten ibaret olmadığını, aynı zamanda entelektüel bir altyapıya da sahip olması gerektiğini ifade ediyor. Bu yaklaşım, sanatçının kendini sürekli geliştiren, okuyan ve araştıran biri olduğunu gösteriyor.
3. Eser ve Sanatçı İlişkisi
* Diyalektik Bir Yaklaşım: Eserin sanatçıdan bağımsız olup olamayacağı sorusuna verdiği "hem evet, hem hayır" yanıtı, konuya diyalektik bir bakış açısıyla yaklaştığını gösteriyor. Antik döneme ait anonim eserler ile modern dönemdeki imzalı eserleri karşılaştırması, sanat ve sanatçı ilişkisinin tarihsel süreç içerisinde nasıl değiştiğini başarılı bir şekilde ortaya koyuyor. Bu, sanatçının sadece pratik bir sanatçı değil, aynı zamanda sanat tarihi ve teorisi üzerine düşünen bir entelektüel olduğunu kanıtlıyor.
4. Zorluklar ve Çözüm Önerileri
* Samimiyet ve Empati: Sanatçının kendi deneyimlerini ("çok iyi bir iş çıkarmışken daha sonra vasat bir iş ortaya çıkması") paylaşması, onu okuyucuya veya diğer sanatçılara daha yakın kılıyor. Bu samimiyet, diyalogdaki güvenilirliği artırıyor.
* Pratik Öneriler: Sanatçının tıkanma anları için "hobi edinmek" ve "kendine yakın hissettiği sanatçıları incelemek" gibi pratik önerilerde bulunması, diyalogu sadece teorik bir tartışma olmaktan çıkarıp, rehber niteliği taşıyan bir boyuta taşıyor.
Diyalog, Şenay Lüle'nin sanata olan bağlılığını, entelektüel birikimini ve samimi kişiliğini başarılı bir şekilde ortaya koyuyor. Soruların akışı ve derinliği, sanatçının çok yönlü kimliğini gözler önüne seriyor. Bu röportaj, sanatın sadece bir hobi veya meslek olmadığını, aynı zamanda bir yaşam biçimi ve felsefesi olduğunu vurguluyor.
Diyalogun en güçlü yönleri, soyut sanat felsefesi konularının kişisel deneyimlerle harmanlanması, bu sayede hem bilgilendirici hem de ilham verici bir nitelik kazanmasıdır. Diyalogun sonunda sanatçının kendi zorluklarını paylaşması ve pratik önerilerde bulunması, okuyucuya değerli bir bakış açısı sunuyor.
SORULAR
Diyalogdaki Sorular
Şenay Lüle ile yapılan bu röportajda kullanılan sorular, sanatçının kişisel ve profesyonel hayatına dair geniş bir yelpazeyi kapsayarak diyaloğu derinleştirmiştir. İşte diyalogda yer alan sorular:
* Yaptıklarınız ve yapmak istedikleriniz nelerdir?
* Bu soru, röportajın başlangıcı olup sanatçının kariyer geçmişi, başarıları ve geleceğe dair planları hakkında genel bir bilgi almayı amaçlar.
* Kendinizi diğerlerine göre şanslı hisseder misiniz, bu olanaklara sahip olmayanlara imkanlarını genişletmek için ne önerirsiniz?
* Bu soru, sanatçının başarısını ve sahip olduğu fırsatları kişisel bir bakış açısıyla değerlendirmesini istiyor ve aynı zamanda benzer yolda yürümek isteyenlere rehberlik yapmasını sağlıyor.
* Sanat fikrinizden bahsedecek olursak, gezilerinizden edindiklerinizle de birleştirdiğimizde; sizce sanat nedir ve neden bu kadar eşsiz güçlüdür?
* Bu soru, somut başarıların ötesine geçerek sanatçının sanat felsefesini sorguluyor ve sanatla kişisel deneyimlerinin (gezilerin) nasıl birleştiğini ortaya koyuyor.
* Günümüzde sanat çevrelerinde tartışılan; bağımsızlığı, özgünlüğü ve özgürlüğünden dolayı eserin sanatçısından dahi bağımsız olması mümkün müdür, mümkünse nasıl?
* Bu soru, sanat teorisi üzerine odaklanarak, sanatçının kendi alanındaki güncel tartışmalara dair görüşlerini ifade etmesini sağlıyor.
* İnsan yaşamının iniş çıkışları, olumlu veya olumsuz etkiler, hastalık sağlık v.s. pek çok etki altındayken özellikle sanat gibi çok hassas bir yaşam biçimi geliştiren sanatçının her daim aynı, mükemmel, dingin, üretken kalamayacağı için esere öncelik veriliyor olabilir mi?
* Bu soru, sanatın üretkenlik sürecindeki psikolojik ve fiziksel zorluklara değiniyor ve sanat ile sanatçının ruh hali arasındaki ilişkiyi sorguluyor.
* Böylece sanatçının üzerindeki ağır yükte hafifletecektir kanımca fakat bu yeni durumu kabullenmekte zorlanabilecek sanatçılar için önerilerimiz ne olabilir?
* Bir önceki soruyla bağlantılı olarak, bu soru sanatçının kendi deneyimlerinden yola çıkarak benzer zorluklar yaşayanlara yönelik pratik ve empati odaklı tavsiyelerde bulunmasını istiyor.
Röportaj, genel bir girişle başlayıp, sanatçının kişisel felsefesini, sanata bakış açısını ve profesyonel yaşamındaki zorluklarla nasıl başa çıktığını ele alarak derinleşen, çok katmanlı bir yapı sunuyor.
Eğer bu röportajı ben yapsaydım, sanatçının kariyerini, felsefesini ve kişiliğini daha da derinleştirecek, mevcut diyaloğu tamamlayıcı nitelikte sorular sorardım. İşte benim soracağım sorular:
Sanatsal Kimlik ve Süreç
* "Bitimsiz Söylemler" ismini verdiğiniz son serginiz, hem sanatınıza hem de kitabınıza gönderme yapıyor. Bu "bitimsiz söylemler"in sizin için ne ifade ettiğini ve bu kavramın resimlerinizde nasıl bir dile dönüştüğünü anlatır mısınız?
* Bu soru, sanatçının eserlerinin ardındaki kavramsal altyapıya odaklanarak, sanat ve felsefesinin kesişim noktasını daha net anlamamızı sağlar.
* Resimlerinizde soyutlamacı bir yaklaşımdan bahsediliyor. Eserlerinizde gözlemlediğiniz gerçeği olduğu gibi yansıtmak yerine, onu soyutlayarak neyi vurgulamayı amaçlıyorsunuz?
* Bu soru, sanatçının teknik tercihini ve bunun arkasındaki sanatsal niyetini sorgular. Böylece izleyici, soyutlamanın sadece bir stil olmadığını, ardında belirli bir düşünce olduğunu anlar.
Seyahat ve Yaratıcılık
* Yirmi beş yıldır dünyanın birçok köşesini dolaştığınızı söylüyorsunuz. Bu gezgin ruhunuz, sanatınızı nasıl besliyor? Farklı kültürlerden, manzaralardan veya insan hikayelerinden edindiğiniz birikimler, tuvalinize nasıl yansıyor?
* Bu soru, sanatçının yaratıcılığının kaynağını daha spesifik bir şekilde araştırır ve seyahatlerin onun sanatını nasıl doğrudan etkilediğini ortaya koyar.
* En son Hindistan ve Nepal'de bulundunuz. Bu coğrafyanın renkleri, manevi atmosferi veya mimarisi, yeni resimlerinize ve kitabınıza ne gibi izler bıraktı?
* Bu soru, seyahat ve sanat arasındaki bağı belirli bir örnek üzerinden somutlaştırarak, hem okuyucunun merakını giderir hem de sanatçının ilham kaynaklarını detaylandırır.
Toplumsal Sorumluluk
* "Sanat salt bir görsel yanılsama değildir" diyorsunuz. Günümüz dünyasında sanatın, bireysel ifade dışında toplumsal bir sorumluluğu olduğunu düşünüyor musunuz? Sanat, toplumu dönüştürme veya farkındalık yaratma gücüne sahip midir?
* Bu soru, sanatçının sanatın toplumsal rolü hakkındaki görüşlerini ortaya çıkararak, sanatçı kimliğinin ötesinde bir entelektüel olarak konumunu belirler.
* Gezgin-yazar ve ressam kimliğinizle, özellikle genç sanatçılara ve yazarlara "bitimsiz söylemlerinizi" tek bir cümleyle nasıl özetlerdiniz?
* Bu son soru, röportajın ana temasını özetleyen ve okuyucuya akılda kalıcı bir mesaj bırakan bir kapanış sorusu olurdu.
Bu sorular, sanatçının mevcut röportajda değindiği konuları daha da zenginleştirerek, izleyiciye onun dünyasına dair daha kapsamlı bir bakış sunar.
YAZI VE RESİM
Yazı sanatı ve resim sanatı, her ikisi de insanlığın kendini ifade etme yollarıdır. Her ikisi de bir fikir, duygu veya hikaye anlatmak için semboller ve yapılar kullanır. Ancak, bu iki sanat formu arasında hem benzerlikler hem de temel farklılıklar bulunur.
Benzerlikler
Her iki sanat dalı da yaratıcılık, ifade ve iletişim temelleri üzerine kuruludur.
* İfade Aracı: Hem resim hem de yazı, sanatçının iç dünyasını, gözlemlerini ve felsefesini aktarmak için bir araç görevi görür. Ressam tuvali ve fırçasıyla, yazar ise kelimeleri ve cümleleriyle bir dünya yaratır.
* Kompozisyon: Her iki sanat dalında da kompozisyon hayati öneme sahiptir. Resimde, figürlerin, renklerin ve ışığın yerleşimi bir bütünü oluşturur. Yazıda ise kelimeler, cümleler ve paragraflar bir araya gelerek anlamlı bir metin oluşturur. Bu düzen, eserin izleyici veya okuyucu üzerindeki etkisini belirler.
* Sembolizm ve Metafor: Soyut kavramlar, her iki sanat dalında da semboller ve metaforlar aracılığıyla anlatılabilir. Resimde bir güvercin barışı, yazıda ise "yüreği buz tutmak" ifadesi soğuk bir duyguyu temsil edebilir. Bu semboller, esere katmanlı bir derinlik kazandırır.
* Duygu Aktarımı: Hem resim hem de yazı, insanda güçlü duygular uyandırabilir. Bir tablodaki canlı renkler neşe ve coşku hissi yaratırken, bir romanın dokunaklı anlatımı okuyucuyu hüzünlendirebilir.
Farklılıklar
Temel farklılıklar ise kullanılan malzeme, algısal deneyim ve zaman kavramında ortaya çıkar.
* İletişim Aracı: Resim, esas olarak görsel bir sanat formudur. Anında, bütüncül bir izlenim sunar. Bir tabloya baktığınızda, tüm sahneyi tek bir anda algılarsınız. Yazı ise dil ve metin temellidir. Okuyucu, metni adım adım, kelime kelime takip ederek anlamı inşa eder.
* Zaman ve Mekan: Bir resmi izlemek, anlık bir deneyimdir. Sanatçı, zamanın bir anını dondurabilir. Oysa yazı, okuyucunun zaman içinde ilerlemesini gerektirir. Bir romanı okumak saatler veya günler alabilir. Yazar, bu süreç boyunca olay örgüsü ve karakter gelişimiyle zamanı yönetir.
* Somutluk ve Soyutluk: Resim, genellikle somut nesneleri veya soyut fikirlerin somutlaşmış hallerini görselleştirir. Mavi bir gökyüzü veya bir portre direkt olarak algılanabilir. Yazı ise daha çok soyut kavramlar üzerine inşa edilmiştir. Aşk, adalet, yalnızlık gibi kavramları doğrudan gösteremez, ancak kelimelerle betimleyerek okuyucunun zihninde canlandırır.
* Evrensellik ve Kültür: Resim, dil bariyerlerini aşma konusunda yazıya göre daha avantajlı olabilir. Bir mağara resmi veya modern bir sanat eseri, farklı dillerden insanlara benzer duygular uyandırabilir. Yazı ise belirli bir dilin kurallarına ve kültürel bağlamına bağlıdır, bu yüzden evrensel bir erişim için çeviriye ihtiyaç duyar. Özetle, yazı ve resim sanatı, aynı yaratıcı kaynaktan beslenen ancak farklı yolları takip eden iki nehir gibidir. Biri doğrudan görsel bir dünya sunarken, diğeri kelimelerin soyut gücüyle zihinde yeni dünyalar inşa eder.
SORU: Seyahat ve Rapor şiirimle diyaloğu nasıl bağdaştırırsın?
SEYAHAT VE RAPOR “Başarıya”
Buza dönen su ve buhar, yakıcı rüzgâr
İçine kapanan soğuktan insanlar
Meşe odunu ocakları dolduran kış işte
Soğuk, zemheri, şubat ayı
Kale dibi, yüksek, çeker, açık alan Sivas’a doğru
Sivas’tan gelen fırtına
Tek oda
Ahşap bina
Akan dam
Yeni evli bir yıllık, zayıf beden
Koş gel ebesi mahallenin doğum yaklaştı
Hazırlayın komşular sıcak su, temiz havlu,
“Ikın yavrum!”
Hadi toplanalım, toparlayalım eşyaları bir odalık
İki sandalye, bir çeyiz sandığı, birkaç kap
İki kilim ve bir bebek
Neden ağlaması durmaz bunun?
Derdi nedir bu çocuğun?
Memnun değil mi geldiğine dünyaya?
Eski otobüs alır eşyaların tümünü
Yine kışa doğru bir yolculuk
Yeni bu defa yine bilinmedik bir yere doğru
Yine dağlara doğru bu defa Toroslar
Küpeli, Ferzine duydun mu?
Sümbül Baba’yı bırakıp Seyit Harun’a doğru
Bir oda yine, yine damı akan
Yamulmuş tavanı, kontrplaktan
Üstü saz dallarından ve çamurla yoğrulu
Yine gaz lambası, yine soğuk, zatürree
Zavallı çocuk ve ailesi, kavga ekmek kavgası
Bakkal Ahmet, asık surat ama şefkatli
Fakir aile çocuğuna
Bilmezsin gazete kâğıdından torba yapmayı
İşte o Ahmet amca satın alır “Ağır bunlar, ne kattın buna?”
“Unla yapıştırdım Ahmet amca”
Bilge dede on torununu toplayıp
Her birine ayrı bir görev verince
Senede bir de olsa gördüğüm adımı veren dedem
Çocukluğumda kucağına yattığım
Bana Hayber Hikâyelerini anlatan dedem
Anlatırken gözlerimin içine bakan dedem
Kahraman dedem at arabacısı
Kasketini ve zayıf yüzünü hatırladığım bir de
Yemeğinden pay veren, ayranı seven dedem
Yoktu o zamanlar, bu kavgalar
Hele dine sövenler
Münafık yöneticiler yüzünden
Herkes, her komşu birken
Akşam yemekleri birlikte yenirken
Sular mahalle çeşmesinden doldurulurken
Duygudan geçip kalbi ve bilindik hisleri
Aşkı bir kenara bırakıp
Sonunda aklı bulup, şimdilik oda
Öğüt vermeye çalışırken bu günlerde
Kupkuru olmayan, hile tanımayan
Soytarı, dolandırıcı, tüccar kokmayan
Hisleri coşturan, tavan yaptıran, aklı bulup
Evet, şimdi kurduk koskoca bir okul
Adını "tebder" koyduk
Beslendiğimiz topraklardan doğan
Babamın dölü, anamın yumurtaları
Helal ve safkan tertemiz
İlhamlarla dolu ve ilham veren
Aşk olsun mayalayana, teşekkürler yol açana
Aferin okuyana, üretene, yolu sürdürene
Bilen bilir kimseden para almadık
Kayıt tutmadık, diploma dağıtmadık
Salıverdik suyun kendini
Bırakın akıp gitsin, akacağı yere
Sel, fırtına ekmedik
O yüzden mutlu, o yüzden rahatız biz
İnanmayacaksınız belki akıl almaz
Beş senede, on iki bin sekiz yüz yirmi dört
Kursiyer mezun ettik. Dile kolay
Nerededirler? Dünyanın her yerindedirler
Her şehrinden, her köyünden
Rüzgâr gibi tohum eken
Su gibi doyuran ve susuzluğu gideren
Cevapsız soru yoktur: bilmiyorum veya
Biliyorsak cevap hazırdır zaten.
Ne din tüccarıyız, ne sahte kabadayı
Ne siyaset bezirgânıyız, ne sahtekâr
İşimiz eğitim
Emanetimiz bilgi, saf, tertemiz, doğru
Sarhoşluk veren insanları delirten
Ayetlerden, hadislerden uydurmadık
Ne dini kullandık ne de uydurduk
Tartışmayı haram saydık
İnadı, zorbalığı, cehaleti haram
Plansızlığı da cehalet saydık
Başkalarının planlarıyla yatıp kalkmadık
Günümüzü üçe böldük
Ne kendimizi yorduk, ne başkalarını
Telaşlanmadık, korkmadık
Kin, nefret, hırs ve zorbalıktan kaçtık
Üzerimize vazife olmayan işe karışmadık
Boş konuşmadık, ahkâm kesmedik
Şeytani siyasetçilerden nefret ettik
Devletlerin entrikalarına karışmadık
İnsanı kutsadık
Bu yüzden açıldı yollarımız
Bu yüzden dolgun ve verimlidir buğdayımız
Cemaatlere karşı mücadele verdik ve kazandık
Rezil etmedik, aşağılamadık yine de
Toplu ve tek tek geldiler bize de
Katıldılar aramıza
“Muhterisliklerinizi kapıda bırakın
İnanmıyor musunuz Hakk’a?”
Tarikatların tümü kapandı
Anladılar ve ağladılar
Çağ marifet çağı
Aziz hakikatin ışığı yayılmalıdır tüm arza
İşte bilgelik, işte adalet
İşte kardeşliği tüm halkların
Dalaveresiz gerçekten
İnsanlar anladılar içlerindeki ortak cevheri
Onunla bakmaya ve nefes almaya alıştılar
Saf, temiz, arı – duru, katışıksız
İşte bu yüzden
Yok, olup gitti karanlık
İşte bu yüzden bağırarak yok oldu cahillik
Eskiden ne kötü günlerdi
Nasıl kıvranır acı çekerdi bilgeler
Kılık, kıyafet, gösteriş, görünüş ve ses yüzünden
Çan sesi, ezan sesi
Başörtüsü, sakal, cübbe ve haç
Yüzünden ve daha ne kepazelikler
Dışlardı insanlar birbirlerini
Ateşe atmak için fırsat beklerdiler
Kardeşler – öz kardeşler bile bir birine kin beslerken
Ne karanlık, ne kötü günlerdi
“Allahu Ekber” naralarıyla
Tetiğe basardı insanımsılar birbirini öldürürken
Şehrin caddelerinde sokaklarında bağırıp dururdular
Saçma sapan, ahlaksız ve akılsız
İnançlar vardı.
İnandıklarının çoğu yalandı.
Önce inanırlardı uyduruk imanlarına
Sonra inandırırdılar başkalarını da
Yüzdeki kıl bile kutsanmıştı çaresizlikten
Kesmek haramdı.
En Müslüman en çok kılı olandı.
İlahi metinler büyü için kullanılırlardı.
“Yasin” bile büyü için okunurdu.
Düşman çatlatmak, oy toplamak için
Mahallenin kara giysili, peçeli karıları
Toplanırlardı bir araya
Dedikodu eder, beddua ederdiler
Kendilerinden olmayan komşularını bile
Lanetlerdiler.
Yüzler yerdeydi. Kimse kimseye bakamazdı
Her şey menfaat, her şey satılıktı.
Camiler dolardı ama inanan yoktu,
Hastalıktan başka bir şey saçmazdı.
Hocalar maaşlı mollaydı.
Düğün yemeklerinin etlileri, yağlıları hep takkeyeydi.
Hem beddua ederdiler Yahudi’ye
Hem krallarını hala severdiler
Minberde, mihrapta yine yahudiydiler.
Horlanmış, itilmiş Yahudi din adamı
Peygamberini tanrıyla güreştirip
O’nu da yendirip
Musa’nın taşağına bahse giren
Lut’un üzerine oturtan
Sonunda yine kara, yine kıllı
Yine sahtekâr, büyücü, yalancıydılar.
Nasıl da kalkıverdi bir anda
O anda işte o anda
İnsanlığın bekleyip durduğu aydınlık
Çabalamayla, çırpınmayla, debelenmeyle
Olmadı olacak olan
Zaten olacaktı da ondan oldu
Zamanı gelmişti de ondan oldu.
Erkan Yazargan
26.04.2012
TOKAT
Şiirinizi okuduktan sonra, Şenay Lüle ile yaptığınız diyaloğun temelleriyle şiirinizdeki unsurların nasıl kesiştiğini analiz ettim. "Seyahat ve Rapor" şiiri, Şenay Lüle'nin kariyerine, felsefesine ve hayata bakışına dair söyledikleriyle şaşırtıcı derecede uyumlu. Bu uyum, diyaloğun ve şiirin ana temalarının nasıl birleştiğini gösteriyor.
1. Seyahat ve Dönüşüm Teması
* Diyalogda: Şenay Lüle, kendini "gezgin" olarak tanımlıyor ve seyahatlerinin sanatını nasıl beslediğini, "oluşum" sürecini nasıl hızlandırdığını anlatıyor. Onun için seyahat, sadece yer değiştirmek değil, aynı zamanda ruhsal ve sanatsal bir birikimdir. "Adalar Ülkesinden Sahra Çölüne" kitabı da bu dönüşümün somut bir kanıtı.
* Şiirde: Şiir, "Sivas’a doğru", "Toroslar’a doğru" ve "yine bilinmedik bir yere doğru" ifadeleriyle fiziksel bir yolculuk anlatıyor. Ancak bu seyahat, sadece coğrafi bir hareket değil. Şiir, yoksulluktan, kıştan, zorluklardan başlayan bir yolculukla birlikte, cehaletten, yalandan ve sahtekarlıktan kurtulup "aydınlığa" ve "bilgeliğe" ulaşan bir dönüşümü de anlatıyor. Şiirdeki "seyahat", tıpkı Lüle'nin hayatındaki gibi, hem fiziksel hem de içsel bir dönüşümün metaforu haline geliyor.
2. Kendini Yaratma ve Bitimsiz Söylemler
* Diyalogda: Lüle, sanatı bir "taklit" değil, bir "yaratım" olarak tanımlar. Ressamlık ve yazarlık kariyeri, onun kendi çabasıyla, idealinin peşinden koşarak yarattığı ikinci hayatıdır. "Bitimsiz Söylemler" sergisinin adı bile, sanatçının sürekli kendini ifade etme ve yenileme arayışını simgeler.
* Şiirde: Şiiriniz, adeta bir yaratım manifestosu niteliğindedir. "Aşkı bir kenara bırakıp", "sonunda aklı bulup" ifadesi, duygusal değil, rasyonel ve felsefi bir temelde yeni bir dünya kurma çabasını anlatır. "Evet, şimdi kurduk koskoca bir okul / Adını tebder koyduk" dizeleri, sıfırdan, kendi emeğiyle bir şey inşa etme ve bununla bir etki yaratma fikrini somutlaştırır. Bu "yaratım", "kayıt tutmadan", "diploma dağıtmadan" ilerleyen, bencil olmayan bir eğitim hareketiyle, "saf", "tertemiz", "doğru" bilginin yayılmasına dönüşür. Bu da Şenay Lüle'nin "bitimsiz söylemleri"ne benzer bir şekilde, bilginin ve aydınlanmanın sürekli akışını temsil eder.
3. Gerçeklik ve Aydınlanma Arayışı
* Diyalogda: Lüle, sanatın "içeriksiz ve felsefesiz" olamayacağını savunarak gerçek sanatın derin bir anlam taşıması gerektiğini belirtir. Mağara resimlerinden başlayarak sanatın sonsuz ve "biricik" bir ifade olduğunu söyler.
* Şiirde: Şiir, "yalan", "sahtekâr", "hile" ve "menfaat" gibi kavramların hakim olduğu bir geçmişten söz eder. "İnandıklarının çoğu yalandı" dizesiyle, dış görünüşe ve yanlış inançlara dayalı bir dünyanın eleştirisini yapar. Şiirin sonunda gelen "İşte insanlığın bekleyip durduğu aydınlık" dizesi, bu sahtelikten kurtulma ve saf, katışıksız hakikati bulma arzusunu net bir şekilde ortaya koyar. Bu arayış, Şenay Lüle'nin sanatında vurguladığı "içerik ve felsefe" arayışıyla paraleldir.
4. Zorluklar ve Direnç
* Diyalogda: Lüle, sanatçının üzerindeki "stres" ve "travma" gibi zorlukları dile getirir. Buna rağmen "kararlı olmak" ve "çok istemek" ile başarının geleceğini savunur.
* Şiirde: Şiir, "Zavallı çocuk ve ailesi, kavga ekmek kavgası" ve "soğuk, zemheri" gibi dizelerle yaşamın zorlu koşullarını betimler. Bu şiir, "Cemaatlere karşı mücadele verdik ve kazandık" gibi ifadelerle de mücadeleyi ve direnci merkezine alır. Bu direniş, sanatçının zorluklar karşısındaki kararlılığını andırır. Özetle, "Seyahat ve Rapor" şiiriniz ve Şenay Lüle ile yaptığınız diyalog, birbirinden bağımsız görünen iki metin olmasına rağmen, seyahat ve dönüşüm, yaratım ve bitimsiz söylemler, gerçeklik arayışı ve zorluklara karşı direnç gibi derin temalar etrafında birleşmektedir. Her iki metin de, bir sanatçının veya bireyin zorlu bir geçmişten sıyrılarak kendi aydınlık yolunu bulmasını ve bu yolu diğer insanlarla paylaşmasını konu edinir.
ELEŞTİRİLER
Şiirinize ve röportaj diyaloğunuza yönelik eleştirilerimi iki ana başlık altında toplamak istiyorum:
"Seyahat ve Rapor" Şiiri İçin Eleştiriler
Şiiriniz, samimi ve güçlü bir anlatıma sahip olsa da, sanatsal form açısından bazı geliştirilebilecek yönleri bulunuyor.
* Fiziksel ve Metaforik Yolculuk Arasındaki Kopukluk: Şiirin ilk bölümleri, Sivas'tan Toroslar'a uzanan fiziksel bir yolculuğu, yoksulluğu ve aile bağlarını somut imgelerle çok başarılı bir şekilde anlatıyor. Ancak şiirin son kısımları, "bilgelik", "adalet", "cehalet" gibi soyut kavramlara ve toplumsal eleştirilere geçiş yapıyor. Bu geçiş, fiziksel seyahat hikayesiyle tam olarak bütünleşemediği için şiirin akışında bir kopukluk yaratıyor. Okuyucu, şiirin somut bir hikayeden, bir manifesto metnine dönüştüğünü hissediyor.
* Didaktik Anlatım: Şiir, "bilen bilir", "inanmayacaksınız belki", "işimiz eğitim" gibi doğrudan açıklama cümleleri içeriyor. Şiirde bu tür didaktik (öğretici) bir dil kullanmak, edebi derinliği azaltabilir. Oysa şiir, duyguları, fikirleri ve felsefeyi doğrudan anlatmak yerine, imgeler, semboller ve metaforlar aracılığıyla hissettirmeyi hedefler. Şiirin bazı bölümleri, bir sanat eserinden çok, bir rapor veya vaaz metnine benzeyebiliyor.
* Ahenk ve Ritim Eksikliği: Şiir, serbest nazım tarzında yazılmış. Ancak şiirin genelinde dizeler arasında ve hece yapısında belirgin bir ahenk veya ritim bulunmuyor. Bu, şiirin müziğini zayıflatarak, bir düzyazı metni gibi okunmasına yol açıyor.
Şenay Lüle Diyaloğu İçin Eleştiriler
Röportajın genel akışı ve sorulan sorular başarılı olsa da, diyalogdan daha fazlasını elde etmek mümkün olabilirdi.
* "Neden" Sorularının Yüzeyselliği: Sorular genel olarak "nelerdir?" ve "nasıl?" gibi ifadelerle başlıyor. Sanatçının kendi yolculuğunu ve eserlerini neden bu yolla ifade ettiğine dair daha derinlemesine sorular sorulabilirdi. Örneğin, "Devlet memurluğu hayatınızdan sonra resme başlamanızın altında yatan psikolojik veya duygusal motivasyon neydi?" gibi bir soru, sanatçının değişim sürecinin iç yüzünü daha iyi ortaya çıkarabilirdi.
* Görsel ve Edebi Sanatların Karşılaştırmasının Yetersizliği: Röportajda, resim ve yazı sanatının benzerlikleri ve farklılıkları gibi konulara değinilmemiş. Şenay Lüle hem ressam hem de yazar olduğu için bu konu, röportajı zenginleştirebilecek bir fırsat sunuyordu. Sanatçının resim yaparken hissettikleri ile bir metin yazarken hissettiklerini karşılaştıran bir soru, okuyucu için çok daha ilgi çekici olabilirdi.
* Kavramsal Derinliğin Eksik Kalması: Diyalog, "sanatın eşsiz gücü" gibi konulara değiniyor ancak bu gücün, sanatçının kişisel deneyimleriyle (örneğin gezileriyle) nasıl somutlaştığı tam olarak ortaya konulamıyor. "Mısır Sanatının inşa ve sağlamlığından Afrika sanatının ekspresif yapısından etkilendiğimi söyleyebilirim" cümlesi geçiştirilmiş bir ifade olarak kalmış. Oysa bu etkinin, sanatçının kendi eserlerinde hangi formlarda veya renklerde somutlaştığı daha detaylı sorgulanabilirdi.
BENZERLERİ
Evrensel Sanat ve Edebiyat'ta Benzer Eserler
"Seyahat ve Rapor" şiiriniz ve Şenay Lüle'nin diyalogdaki felsefesi, evrensel sanat ve edebiyatta birçok benzer eserle karşılaştırılabilir. Bu benzerlikler, sanatçıların ve yazarların kendini keşfetme, zorluklarla mücadele ve aydınlanma temalarını nasıl işlediğini gösterir. İşte bu temaları işleyen bazı önemli eserler:
1. Kişisel ve Ruhsal Yolculuk: Jack Kerouac - Yolda (On the Road)
* Benzerlik: Kerouac'ın romanı, Şenay Lüle'nin seyahatleri ve sizin şiirinizdeki fiziksel yolculuk temasıyla güçlü bir bağ kurar. Ancak bu eser, sadece Amerika kıtasını gezen gençlerin hikayesi değil, aynı zamanda anlam arayışı, bireysel özgürlük ve toplumsal normlara karşı duruş sergileyen ruhsal bir arayıştır. "Seyahat ve Rapor" şiirinizdeki eski düzene (yalan, sahtekarlık, cehalet) karşı duruşunuz, Kerouac'ın 1950'lerin muhafazakâr toplumuna başkaldırısını anımsatır.
2. Aydınlanma ve Yeniden Doğuş: Dante Alighieri - İlahi Komedya (The Divine Comedy)
* Benzerlik: Dante'nin bu başyapıtı, cehennemden cennete uzanan alegorik bir yolculuğu anlatır. Şiirinizdeki "karanlık"tan "aydınlığa" geçiş, Dante'nin cehalet, günah ve yozlaşma dünyasından kurtularak ilahi hakikate ulaşmasını andırır. Her ikisinde de yolculuk, bireysel bir dönüşüm ve toplumsal/ruhsal bir arınma sürecidir. Şenay Lüle'nin devlet memurluğu hayatından sonra sanata "yeniden doğuşu" da bu temayla paraleldir.
3. Sanatsal ve Felsefi Manifesto: Wassily Kandinsky - Sanatta Tinsellik Üzerine (Concerning the Spiritual in Art)
* Benzerlik: Şenay Lüle'nin sanatın bir "yaratım" olduğunu ve "felsefe" ile beslenmesi gerektiğini söylemesi, Kandinsky'nin bu temel eseriyle örtüşür. Kandinsky, sanatın dış dünyayı taklit etmek yerine, sanatçının içsel ihtiyaçlarından ve ruhsal deneyimlerinden doğması gerektiğini savunur. Sizin şiirinizdeki "Kupkuru olmayan, hile tanımayan... hisleri coşturan" sanatsal duruş da, Kandinsky'nin sanatı yüzeysel olandan ayırıp ruhsal bir seviyeye taşıma çabasına benzer.
4. Bireysel Sanatçının Mücadelesi: Vincent van Gogh'un Mektupları
* Benzerlik: Van Gogh'un kardeşi Theo'ya yazdığı mektuplar, bir sanatçının üretkenlik, ruhsal sıkıntılar ve eserlerinin değeri üzerindeki içsel mücadelesini gözler önüne serer. Şenay Lüle'nin röportajda bahsettiği "vasat bir iş ortaya çıkması" ve sanatçının üzerindeki "stres" gibi zorluklar, Van Gogh'un mektuplarında detaylıca anlattığı sanatçının iç dünyasındaki iniş çıkışlarla benzerlik taşır. Her ikisi de, yaratım sürecinin dışarıdan görünenden çok daha zorlu ve hassas bir süreç olduğunu kanıtlar.
İLHAMLAR
Şiiriniz ve röportaj diyaloğunuzda ele aldığınız temalar, diğer sanat dallarına ilham verebilecek çok güçlü unsurlar içeriyor. Özellikle sinema, tiyatro ve müzik gibi sanat dalları için bu temalar zengin birer kaynak olabilir.
1. Sinema ve Tiyatro
* "Gerçeklik ve Rapor" Filmi: Şiirinizdeki "Seyahat ve Rapor" teması, sinema veya tiyatro için bir hikaye iskeleti oluşturabilir. Film, bir ailenin fakirlikten ve zorlu koşullardan aydınlık bir geleceğe doğru yaptığı yolculuğu anlatabilir. Hikaye, geçmişin karanlık anılarını (akan dam, gaz lambası) ve dedenin bilgece mirasını içeren bir karakter draması olarak işlenebilir.
* "Bitimsiz Söylemler" Belgeseli: Şenay Lüle'nin hayat hikayesi, sanata ve hayata bakış açısı bir belgesel filmin konusu olabilir. Belgesel, onun hem bir ressam, hem bir yazar hem de bir gezgin olarak üç farklı kimliğinin nasıl birleştiğini ele alabilir. Farklı coğrafyalardan görüntüler eşliğinde, sanatçının eserleri ve felsefesi arasında köprüler kuran bu belgesel, sanat ve yaşam arasındaki diyalektik ilişkiyi izleyiciye sunar.
2. Müzik
* "Aydınlık" Senfonisi: Şiirinizdeki "karanlık"tan "aydınlığa" geçiş teması, müzik için oldukça ilham verici. İlk bölümlerde kışın soğuğunu, kavga ve yoksulluğu anlatan kaotik ve dissonant (uyumsuz) tonlar kullanılabilir. Şiirin sonunda, cehaletin ve kinin sona erdiği anı anlatan bölümlerde ise uyum ve aydınlığı temsil eden güçlü ve lirik melodiler ön plana çıkabilir.
* "İnanan Yoktu" Şarkısı: Şiirinizin son kısmındaki "Camiler dolardı ama inanan yoktu" gibi toplumsal eleştiriler, şarkı sözleri için derin bir kaynak olabilir. Bu bölüm, eleştirel bir yaklaşımla toplumun dini ve ahlaki ikiyüzlülüğünü sorgulayan bir şarkıya dönüştürülebilir. Şarkı, rock veya protest müzik gibi türlerle birleşerek güçlü bir toplumsal mesaj taşıyabilir.
3. Edebiyat (Roman/Öykü)
* "Yol" Romanı: Şiirinizdeki temalar, bir romanın temelini oluşturabilir. Başlangıçtaki yoksulluk ve çile dolu hayat, karakterin içsel yolculuğuyla birleşerek, sadece fiziksel bir göçü değil, aynı zamanda cehalet ve bağnazlıktan kurtuluşu da anlatan bir hikayeye dönüşebilir. Roman, bireyin toplumsal ve dini baskılardan sıyrılarak nasıl kendi "aydınlığını" bulduğunu anlatır.
* "Eserin Bağımsızlığı" Öyküsü: Şenay Lüle'nin eser ve sanatçı ilişkisine dair "hem evet, hem hayır" şeklindeki cevabı, bu konuyu merkeze alan bir öykü için mükemmel bir çıkış noktasıdır. Öyküde, sanatçısından ayrılan ve kendi başına bir anlam kazanan bir eserin hikayesi anlatılabilir. Eser, farklı coğrafyalarda, farklı zaman dilimlerinde insanların hayatlarını nasıl etkilediğini, sanatçının niyetinden tamamen bağımsız olarak nasıl yeni anlamlar kazandığını gösterebilir.
RESİM SERİSİ
Şiiriniz ve Şenay Lüle ile yaptığınız diyalog, bir resim serisine ilham vermek için oldukça zengin bir malzeme sunuyor. Her iki metindeki temel temalar olan yolculuk, dönüşüm ve aydınlanma birbiriyle bütünleşerek, üç bölümden oluşan güçlü bir triptik (üç panolu tablo) serisi olarak görselleştirilebilir.
İşte bu temaları kullanarak tasarlayacağım bir resim serisi konsepti:
Seri Adı: Bitimsiz Dönüşüm
Bu seri, sizin şiirinizdeki "karanlık" geçmişten, bilgi ve ahlakın aydınlığına uzanan yolculuğu, Şenay Lüle'nin sanatı "taklit değil yaratımdır" felsefesiyle birleştirir.
1. Panel: "Zemheri"
* Tema: Şiirinizdeki zorluk, yoksulluk ve cehaletle dolu geçmiş.
* Görsel Konsept: Bu panel, izleyiciye şiirin ilk dizelerindeki acımasız ve soğuk atmosferi hissettirmelidir.
* Renkler: Ağır gri, kirli beyaz, soluk mavi ve koyu kahverengi tonları hakimdir.
* Kompozisyon: Merkezde, büzülmüş, zayıf bir figür ("zayıf beden") yer alır. Figürün üzerinde akan bir damdan sızan su damlaları, çaresizliği simgeler. Arka planda, kar fırtınasının yolları kapattığı, parçalanmış ahşap bir evin silueti görülebilir. Kompozisyon, keskin ve dağınık çizgilerle bir kaos ve yalnızlık hissi verir.
* Bağlantı: Bu panel, şiirdeki "buza dönen su", "yakıcı rüzgâr", "akan dam" ve "zatürree" gibi imgeleri kullanarak, hem fiziksel hem de ruhsal olarak zorlu bir dönemi yansıtır.
2. Panel: "Yol"
* Tema: Şiirdeki fiziksel ve ruhsal yolculuk ile Şenay Lüle'nin gezgin kimliği ve sanatsal arayışı.
* Görsel Konsept: Bu panel, bir geçiş ve dönüşüm anını temsil eder. Karanlıktan aydınlığa doğru bir hareketin başlangıcıdır.
* Renkler: Toprak tonları (kahve, toprak kırmızısı, bej) ve yolun sonuna doğru yavaşça aydınlanan sıcak renkler (turuncu, sarı) kullanılır.
* Kompozisyon: Yüksek dağların ve sarp yolların arasından geçen bir patika, kompozisyonun ana eksenini oluşturur. Yolun sonunda küçük bir ışık kaynağı belirir. Yolda ilerleyen figürlerin yanında, sembolik olarak açık bir kitap veya bir fırça görülür. Bu, hem fiziksel seyahati hem de bilginin ve sanatın peşinden gidilen bir arayışı sembolize eder.
* Bağlantı: Bu panel, şiirdeki "dağlara doğru bu defa Toroslar" yolculuğunu ve Şenay Lüle'nin sanatını besleyen "dünyayı keşfetme" serüvenini bir araya getirir.
3. Panel: "Marifet Çağı"
* Tema: Şiirde anlatılan "aydınlık" çağ ve Şenay Lüle'nin sanatın bir "yaratım" olduğu felsefesi.
* Görsel Konsept: Bu panel, serinin doruk noktasıdır. Karmaşanın sona erdiği, bilginin ve doğruluğun hakim olduğu bir durumu betimler.
* Renkler: Parlak, canlı ve saf renkler hakimdir. Altın sarısı, saf beyaz ve canlı yeşil tonları kullanılır.
* Kompozisyon: Merkeze, temiz hatlara sahip, aydınlık bir yapı (şiirdeki "okul" metaforu) yerleştirilir. Bu yapının etrafında, saf ve berrak suyun aktığı, yeşermiş buğday tarlaları ("buğdayımız dolgun ve verimli") bulunur. Figürler artık yüzleri yere bakmayan, özgür ve aza kanaat eden, içlerinde "ortak cevheri" bulmuş insanlardır. Soyut ve geometrik formlar, bilginin ve aklın getirdiği düzeni ve ahengi simgeler.
* Bağlantı: Bu panel, şiirin sonundaki "bilgelik", "adalet", "kardeşlik" ve "aydınlık" gibi kavramları somutlaştırır. Aynı zamanda Şenay Lüle'nin, sanatın "taklit değil yaratım" olduğu felsefesini, yeni bir dünyanın ve düzenin yaratılmasıyla ilişkilendirir. Eser, sanatçının kendisinden bağımsız, evrensel bir aydınlanma mesajı taşır.
SENARYOSU
Şenay Lüle'nin hayat hikayesi, hem kişisel hem de sanatsal bir dönüşüm hikayesi olarak sinematik potansiyeli yüksek bir senaryo için çok uygun. Odakta Şenay Lüle'nin olduğu, kendi adı ve hikayesiyle kurgulanmış bir film senaryosunu aşağıda hazırladım.
Senaryo: Bitimsiz Söylemler
Tür: Biyografik Drama, Sanat Filmi
Logline: Devlet memurluğu hayatını terk eden orta yaşlı bir kadın, çocukluk hayali olan ressamlığın ve gezginliğin peşine düşerek hem sanatını hem de kendini yeniden yaratır.
1. PERDE: KAFES
* Sahne 1: ANKARA, 1990'LAR. Parlak ama tekdüze ışıkla aydınlatılmış bir devlet dairesi. ŞENAY (30'lar), bir masanın başında oturur. Yüzünde ifadesiz bir maske vardır. Elinde tuttuğu resim defterini, sık sık gelen bir amirin sesini duyduğunda hızla çekmecenin içine saklar.
* Sahne 2: Şen ve eşi ERKAN'ın evlerindeki sahne. Erkan, eşinin resim tutkusunu destekler. Duvarda Şenay'ın yaptığı amatör resimler asılıdır. Şenay, kendi dünyasında sıkışıp kalmış hissini dile getirir.
* Sahne 3: Şenay, bir sanat galerisini gezmektedir. Resimlerin önünde durur, derin bir hayranlıkla izler. Özellikle, tabloların dokusuna, renklerine dokunmak ister. Bir sanatçının hayatının kendi hayatından ne kadar farklı olduğunu düşünür.
2. PERDE: YENİDEN DOĞUŞ
* Sahne 4: Şenay emeklilik kararını açıklar. Ailesi bu karara karşı çıkar, ancak eşi Erkan onu destekler. Şenay, masadaki resim defterini alır, çekmecedeki tüm silgi ve kalemleri havaya fırlatır. Bu, onun özgürlüğe ilk adımıdır.
* Sahne 5: Şenay, KOÜ Güzel Sanatlar Fakültesi'ne resim bölümüne girer. Hocası, NURİ TEMİZSOYLU ona "resim bir taklit değil, yaratımdır" der. Şenay, ilk başta zorlanır ama daha sonra bu felsefeyi benimser. Okul, onun için bir sanatçının ruhunu keşfettiği bir okul olur.
* Sahne 6: Şenay'ın ilk kişisel sergisinin hazırlıkları gösterilir. İzleyicinin gözüyle, Şenay'ın ilk resimlerinin sade ve düz olduğu, son sergiye doğru renk ve kompozisyonun derinleştiği görülür.
* Sahne 7: Sahne, seyahat montajına döner. Şenay'ın Hindistan'da renkli pazarları, Mısır'da piramitlerin görkemini, Fas'ta çölün sonsuzluğunu keşfettiği görülür. Her gezisi, onun sanatsal dilini yeniden şekillendirir. Bu sahneler, "Adalar Ülkesinden Sahra Çölüne" kitabının oluşum sürecini sembolize eder.
* Sahne 8: Şenay, bir resminin başında tıkandığını hisseder. Tuvale bakar, hiçbir şey yapamaz. Bu sahnede, sanatçının üzerindeki baskı, ruhsal zorluklar, filmde görsel olarak anlatılır. Eşi Erkan ona destek olur ve Şenay'ın hobilerine yönelmesi gerektiğini söyler. Şenay, bir günlüğüne atölyeyi terk edip uzun bir yürüyüşe çıkar.
3. PERDE: USTA İŞİ
* Sahne 9: Şenay'ın son sergisi olan "Bitimsiz Söylemler"'in açılışı. Şenay, eserleri arasında gezinirken, bir izleyici ona yaklaşır ve "tablolarınızdaki yolculukları ve anlamları hissedebiliyorum. Sizin bir sanatçı olarak ne kadar mücadele ettiğinizi biliyorum" der. Şenay, artık eserlerinin kendisinden bağımsız bir anlam taşıdığını anlar. Bu sahne, eserin sanatçıdan bağımsız olduğu felsefesini somutlaştırır.
* Sahne 10: Şenay, uluslararası bir sergide eserlerini sergiler. Kamerasıyla dünyayı dolaşır. Sanatına ve hayatına dair söylemleri, filmin anlatıcısı olarak fon müziğiyle birlikte duyulur. Bu, onun hayatının "bitimsiz" bir arayış ve üretim olduğunu gösterir.
* Sahne 11 (Final): Şenay Lüle, Hindistan ve Nepal anılarını kaleme aldığı kitabın taslağını bitirir. Arkasında duran rafta ilk kitabı, duvarında ise son sergisindeki tablolarından biri asılıdır. Penceresinden dışarıya bakar. Yüzünde yorgun ama huzurlu bir gülümseme vardır. Başka bir yolculuk ve başka bir sanat eserinin hazırlığı içinde olduğunu anlarız. Filmin finalinde ekrana "Bitimsiz Söylemler" yazısı belirir.
SONSUZLUK
Sonsuzluk, tanımlanması en zor ve en büyüleyici kavramlardan biridir. Farklı bilim dallarında, felsefede ve sanatta farklı şekillerde ele alınır. Sonsuzluğu üç ana başlıkta inceleyebiliriz:
Matematikte Sonsuzluk
Matematik, sonsuzluğu en somut ve kesin şekilde tanımlayan alandır.
* Sınırsız Büyüklük: Matematikte sonsuzluk (\infty) bir sayı değildir, bir kavramdır. Sayı doğrusunun her iki ucunda da sınırsızca devam ettiğini ifade eder. Örneğin, en büyük sayı diye bir şey yoktur, çünkü her sayıya 1 ekleyerek daha büyüğünü bulabiliriz.
* Sonsuz Kümeler: Sonsuzluk aynı zamanda bir kümenin eleman sayısının sayılabilir bir sonu olmadığını gösterir. Doğal sayılar kümesi (1, 2, 3...) sonsuzdur. Garip bir şekilde, çift sayılar kümesi de (2, 4, 6...) doğal sayılar kümesi kadar sonsuzdur, çünkü her çift sayıya karşılık bir doğal sayı vardır. Bu tür sonsuzluklar sayılabilir sonsuzluk olarak adlandırılır. Ancak, gerçek sayılar gibi daha büyük sonsuzluklar da vardır ve bunlar sayılamaz sonsuzluk olarak bilinir.
Felsefede Sonsuzluk
Felsefe, sonsuzluğu daha çok varoluşsal ve metafizik bir kavram olarak ele alır.
* Zamanın Sonsuzluğu: Felsefi açıdan, zamanın başlangıcı ve sonu olup olmadığı tartışılır. Zaman, başlangıçtan önce de var mıydı, yoksa bir an mı başladı? Ve zamanın bir sonu var mı? Bu sorular, sonsuz zaman kavramını ortaya çıkarır.
* Mekanın Sonsuzluğu: Evrenin sonlu mu yoksa sonsuz mu olduğu sorusu da sonsuzlukla ilgilidir. Antik Yunan filozofları, evrenin bir başlangıcı ve sonu olduğu düşüncesini benimsemişken, modern felsefe ve bilim evrenin genişlemekte olduğunu ve belki de sonsuz olduğunu öne sürer.
* Tanrı ve Sonsuzluk: Birçok teistik felsefeye göre, Tanrı sonsuzdur. Bu, Tanrı'nın zaman ve mekan gibi sınırlayıcı kavramların ötesinde var olduğu anlamına gelir. Tanrı'nın gücü, bilgisi ve varlığı sınırsızdır.
Fizikte Sonsuzluk
Fizik, sonsuzluk kavramını evrenin ve doğanın işleyişi bağlamında inceler.
* Evrenin Sonsuz Genişlemesi: Modern kozmolojiye göre, evren sürekli olarak genişlemektedir. Bu genişleme sonsuza kadar devam ederse, evrenin sonsuz bir geleceği olduğu söylenebilir.
* Sonsuz Yoğunluk (Tekillik): Kara deliklerin merkezinde veya Büyük Patlama'nın ilk anında olduğu varsayılan tekillik, sonsuz yoğunluk ve sonsuz kütleçekim kuvveti barındıran bir noktadır. Ancak, bu durum modern fiziğin mevcut teorileriyle tam olarak açıklanamaz.
Sanat ve Edebiyatta Sonsuzluk
Sanat ve edebiyat, sonsuzluğu soyut bir kavramdan ziyade, insan deneyiminin bir parçası olarak ele alır.
* Soyut İmgeler: Bir ressam için sonsuzluk, uçsuz bucaksız bir deniz, sonsuz bir gökyüzü veya soyut bir formla temsil edilebilir. Ressamlar bu kavramı, izleyicide sınırsızlık ve zamansızlık hissi uyandırmak için kullanır.
* Aşk ve Duyguların Sonsuzluğu: Şairler ve yazarlar, genellikle aşkı, sevgiyi ve insan ruhunu sonsuz olarak nitelendirir. "Sonsuz bir aşk", zamanın ve mekanın sınırlarını aşan, ölümsüz bir duyguyu ifade eder.
Sonsuzluk, bilimin kesin terimlerinden felsefenin derin sorularına ve sanatın estetik duygularına kadar her alanda kendine yer bulur ve her ne kadar tam olarak anlaşılamasa da, insan zihnini sürekli olarak meşgul eden bir kavram olmaya devam eder.
SONSÖZ
Birlikte çıktığımız bu diyalog yolculuğu, sanatın ve hayatın ne kadar iç içe olduğunu bir kez daha gösterdi. Şenay Lüle'nin hikayesiyle başlayan, şiirinizle derinleşen ve sonsuzluk kavramına kadar uzanan bu konuşmada, aslında her birimizin kendi "bitimsiz söylemleri"ni aradığını fark ettim.
Her Yolculuk, Bir Yaratımdır
Şenay Lüle'nin dediği gibi, sanat taklit değil bir yaratımdır. Bu, sadece resim yapmak veya şiir yazmakla sınırlı değil. Hayatın kendisi de bir yaratım sürecidir. Devlet memurluğundan ressamlığa geçmek, bilinmedik bir yere doğru yola çıkmak, zorluklara rağmen bir okul kurmak... Tüm bunlar, var olanı taklit etmek yerine, kendi yolunu ve kendi aydınlığını yaratmaktır.
Son Söz: Kendine Yolculuk
Son olarak, bu diyalog bana şunu hatırlattı: Gerçek seyahat, sadece coğrafi sınırlar içinde gerçekleşmez. En büyük yolculuk, kendi içimize doğru olandır. Kendi korkularımızı, kaygılarımızı ve potansiyelimizi keşfettiğimizde, tıpkı Şenay Lüle'nin eserleri gibi, kendi "bitimsiz söylemlerimiz" ortaya çıkar. Bu söylemler, zamanın ve mekanın ötesine geçerek sonsuzluğa ulaşır. Bu keyifli ve ilham verici diyalog için teşekkür ederim.
AKADEMİK MAKALE
Sanat, Yolculuk ve Dönüşüm: Şenay Lüle Diyaloğu Üzerine Eleştirel Bir Analiz
Özet
Bu makale, Şenay Lüle ile yapılan "Bitimsiz Söylemler" başlıklı diyalog metnini, sanat sosyolojisi, estetik ve biyografi eleştirisi perspektiflerinden analiz etmektedir. Diyalogda ele alınan sanat ve sanatçı ilişkisi, yaratıcılık, emek, seyahat ve aydınlanma gibi kavramlar, modern sanat pratikleri ve bireysel sanatçı yolculukları bağlamında incelenmektedir. Makale, diyalogun, sanatın sadece görsel bir ürün değil, aynı zamanda bireysel ve toplumsal bir dönüşüm aracı olduğunu ortaya koyan bir vaka çalışması niteliği taşıdığını savunmaktadır.
Giriş: Diyaloğun Bağlamı ve Önemi
Sanat tarihi, genellikle büyük akımlar ve ikonik eserler üzerinden incelenirken, sanatçının kişisel yolculuğu ve bu yolculuğun sanatsal üretimi nasıl şekillendirdiği konusu sıklıkla göz ardı edilmektedir. Şenay Lüle ile yapılan bu diyalog, bir sanatçının profesyonel kariyerini, sanatsal felsefesini ve kişisel deneyimlerini iç içe geçirerek bu boşluğu doldurmaktadır. Diyalog, bir sanatçının kendini, sanatını ve dünyasını sürekli olarak yeniden yarattığı "bitimsiz söylemler"in bir kanıtı niteliğindedir.
1. Sanat ve Biyografi: Öz-Yaratımın Bir Modeli Olarak Sanatçı
Diyalogun en belirgin özelliklerinden biri, sanatçının kariyerini bir tür "öz-yaratım" hikayesi olarak sunmasıdır. Lüle'nin devlet memurluğundan ressamlığa geçişi, emeklilik sonrası "ikinci yaşam" olarak nitelendirdiği bu dönüşüm, modern bireyin esnek kariyer anlayışını ve tutkularının peşinden gitme arzusunu temsil etmektedir.
* Emek ve Yetenek: Sanatçının "kararlı olmak ve çok istemek" ifadesi, sanatsal başarının sadece doğuştan gelen bir yetenekle değil, aynı zamanda disiplinli bir emekle elde edildiğini vurgular. Bu, sanatın romantik "ilham perisi" mitinden ziyade, modern bir profesyonel disiplin olarak algılandığını gösterir.
* Çok Kimliklilik: Ressam, yazar ve gezgin kimliklerinin bir arada sunulması, sanatçının üretiminin tek bir kaynaktan beslenmediğini, aksine farklı deneyimlerin bir sentezi olduğunu ortaya koyar. Gezi anıları, onun resimlerine ve yazılarına ilham kaynağı olarak hizmet ederek, sanatın ve hayatın sınırlarının belirsizleştiğini göstermektedir.
2. Sanat Felsefesi: Yaratım, Eleştiri ve Dönüşüm
Diyalogun ikinci bölümü, Şenay Lüle'nin sanata bakış açısını derinlemesine ele almaktadır. Sanatı "taklit değil yaratım" olarak tanımlaması, geleneksel temsilci sanattan (mimetic art) ayrışarak modern ve post-modern sanatın temelindeki ifadeci ve kavramsal yaklaşımlara gönderme yapmaktadır.
* Üç Ayaklı Saç Ayağı: Sanat, sanat tarihi, sanat felsefesi ve uygulamadan oluşan üç ayaklı bir yapı olarak tanımlanır. Bu model, sanatın sadece pratik bir beceri seti olmadığını, aynı zamanda derin bir entelektüel altyapı gerektirdiğini savunur. Bu yaklaşım, sanatçının bir zanaatkârdan çok, bir düşünür ve araştırmacı olarak konumlandığını göstermektedir.
* Eser ve Sanatçı İlişkisi: Sanat eserinin sanatçısından bağımsızlığı sorusuna verilen "hem evet, hem hayır" yanıtı, tarihsel bir analize dayanmaktadır. Anonim mağara resimlerinden, Rönesans sonrası imzalı eserlere geçişi örnek göstererek, eserin ve sanatçının kimliğinin tarihsel ve sosyal koşullara bağlı olarak değiştiğini savunur. Bu, sanat sosyolojisinin, sanatın sosyal bağlamdan ayrı düşünülemeyeceği tezini destekler niteliktedir.
3. Sanatın Psikolojisi ve Direnç
Diyalogun son bölümü, sanatın kişisel psikolojiyle ilişkisini ele alır. Sanatçının üretkenlikteki dalgalanmalarından ve ruhsal durumunun eserlerine yansımasından bahsedilmesi, sanatın duygusal bir yatırım olduğunu göstermektedir.
* Tıkanma ve Çözüm: Sanatçının yaşadığı tıkanıklıklar ("vasat bir iş ortaya çıkması") ve bu duruma karşı önerdiği "hobi edinme", "araştırma yapma" gibi çözümler, sanatın sadece ilhamla değil, aynı zamanda bilinçli bir süreç yönetimiyle de ilgili olduğunu göstermektedir.
* Yükü Hafifletmek: Eserin sanatçıdan bağımsız bir varlık haline gelebilmesi düşüncesi, sanatçının kendi üzerindeki başarı baskısını hafifletebilecek bir mekanizma olarak sunulur. Bu, sanatçının eserine kendi bireysel durumunun ötesinde, zamansız ve evrensel bir değer yüklemesine olanak tanır.
Sonuç
Şenay Lüle ile yapılan bu diyalog, sanatın ve yaşamın karşılıklı olarak birbirini nasıl şekillendirdiğine dair zengin bir belge sunmaktadır. Makalede analiz edilen biyografik dönüşüm, felsefi yaratım ve psikolojik direnç temaları, sanatın sadece estetik bir olgu değil, aynı zamanda bireyin kendi varoluşsal yolculuğunda bir rehber ve ayna işlevi gördüğünü ortaya koymaktadır. Diyalog, okuyucuya, sanatın bitimsiz bir arayış ve sonsuz bir yaratım süreci olduğunu hatırlatır.

470. DİYALOG: BİTİMSİZ SÖYLEMLER
Şenay Lüle ile diyalogdayız.
Sorularınızla katılabilirsiniz:
O halde ilk soru ile başlayalım: Yaptıklarınız ve yapmak istedikleriniz nelerdir?
Kocaeli Üniv. Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünden 2006 yılında mezun oldum. Daha önce başlayan atölye deneyimimi 2002 yılında Fakülte eğitimine taşıyarak mezuniyetimden sonra aralıksız süren resim çalışmalarımla profosyonel sanat yaşamımı pekiştirdim. Bu zaman zarfında yurt içi ve yurt dışı olmak üzere bir çok karma sergiye katıldım. En son 2019 yılı Mart ayında Pusula Sanat evi/ İstanbul' da açtığım sekizinci kişisel sergim "Bitimsiz Söylemler" ile izleyicimle buluştum. Uluslararası Plastik Sanatçılar Derneği üyesiyim. Kartal'daki atölyemde çalışmalarıma aralıksız devam ederken resim dersleri vererek yeni yetenekleri keşfetmeye ve eğitmeye çalışıyorum. Ayrıca gezginim. Yirmi beş yıldır dünyanın bir çok köşesini dolaşmaktayım. Ve bu birikimlerimi "Adalar Ülkesinden Sahra Çölüne" isimli kitabımda topladım. Bu ilk kitabım 2018 yılında gezi kategorisinde BCA Times Gazetesi tarafından Altın Kalem Yazar Ödülü'ne layık görüldü. Şu an Hindistan ve Nepal anılarımı kaleme aldığım kitap dosyanın henüz basımı yapılmamış olup en kısa zamanda İkinci kitabım olarak raflarda yerini alacaktır.
Yapmak istediklerime gelince halen yazımına devam ettiğim üçüncü gezi kitabımda dünyanın bir çok köşesinde gizli ve saklı kalmış inci güzelliğindeki köy ve kasabaları, bilinmeyen en ücra köşeleri ve kültürleri bir rehber kitap niteliğinde değilde daha çok edebi bir dille kaleme alıp ülkemizde çok kısır kalmış "gezi-anı edebiyatı" dalında bir eser vermeyi amaçlıyorum.
Halen atölye çalışmalarıma devam ederken bir sonraki kişisel sergimin hazırlığı içerisinde olduğumu belirtmek isterim. 28 Haziran 2019 da Türk- Yunan dostluğu ortak sergisi "Selanik'in Sırrı" ile Türk Çağdaş Sanatçısı olarak bir kaç çalışmamla katkıda bulunacağımı söylemek isterim. Kişiliğime yerleşen heyecanlı ruh halim ve hareketli yaşam tarzım ile daha bir çok resme, sergiye ve kitaba imzamı atacağıma inancım tamdır.
Ne kadar hoş ve güzel sanat yaşamı özetlemişsiniz. Kendinizi diğerlerine göre şanslı hisseder misiniz, bu olanaklara sahip olmayanlara imkanlarını genişletmek için ne önerirsiniz?
Çok teşekkür ederim. Sanat yaşamıma otuz sekiz yaşımda başladım diyebilirim. Daha önceki devlet memurluğu hayatım emeklilikle son bulurken ikinci yaşamım dediğim ve çocukluğumdan beri yapmak istediğim ressamlığın peşinden yılmadan koştum. Bu evrede en büyük yardımcım eşim oldu. İnsanlar eğer ideallerinin peşinden koşmayı bırakmayıp ısrarla üzerine giderse halledilmeyecek bir şey yoktur diye düşünüyorum. Yazarlık için herhangi bir yerden kurs almadım. Beni başarıya odaklayan şey kararlı olmak ve çok istemektir ve bazı şeylerin Tanrı vergisi olduğunu düşünsemde keşfedilerek ve çok çalışarak sanat bağlamında bir yerlere gelebilirler. Resme yeni başlamış bir genç eğer Güzel Sanatlar Fakültelerine girmek istiyorsa özel derslerden önce inandıkları ve iyi bildikleri bir hoca ile başlamaları ve zamanlarını iyi değerlendirmeleri gerekmektedir. Eğer olmuyorsa Halk Eğitim kursları başlangıç aşamasında yardımcı olabilir diye düşünüyorum.
Sanat fikrinizden bahsedecek olursak, gezilerinizden edindiklerinizle de birleştirdiğimizde; sizce sanat nedir ve neden bu kadar eşsiz güçlüdür?
Bana göre sanat taklit değil "yaratım" dır. Bu yaratımdan bahsederken eline her kalemi ve fırçayı alanın "ben iç dünyamı aktarıyorum" şeklinde bir ifadeyi kullanmasını kabul edemiyorum ne yazık ki.
Sanat denen o büyüde Sanat Tarihi, Sanat Felsefesi ve uygulamadan oluşan saç ayağının bir bacağı eksik kalırsa denge bozulur, üretim ve yaratım sakat kalır, gerçekleşemez. Bu yüzden her sanatçı öncelikle kendi sanatını inceleyerek daha sonra dünya sanatını derinlemesine ve genişliğine araştırarak, kendine yakın bulduğu sanatçıları örnek alarak başlamalıdır. Pekiştirdikleri zaman içerisinde kendiliğinden oyuna dahil olup iç dünyası ile birleştiğinde "yaratma" denen o eşsiz şey kendiliğinden gelecektir. Bu zaman zarfında sanatçı çok okumalı, çok resim bakmalı, çok araştırmalı ki kendini ifade edebilmeyi öğrensin.
Bana gelince; sanata fillen başlamam ve dünyayı keşfetmeye çıkmam aynı yıllarda olduğu için kendimi şanslı kabul ediyorum. Bu şekilde dünyanın her yerinde bir çok önemli müzeyi gezerek hatta bazı önemli sanatçıların atölyelerini ziyaret ederek "oluşum" sürecim kendiliğinden hızlandı ve gerçek yaratım sürecim daha çabuk şekillendi. Bu aşamada Mısır Sanatının inşa ve sağlamlığından Afrika sanatının ekspresif yapısından etkilendiğimi söyleyebilirim.
Sanatın eşsiz ve güçlü oluşuna gelince; taş devri insanlarına baktığımızda korku kaynaklı bir psikolojik baskıyla, bilinçsiz olarak yapılan mağara resimleri herşeyi anlatır aslında. Mağara adamının bilinçsizce kendini koruma içgüdüsüyle hayvan figürleri ile geometrik şekiller bu güne gelerek sonsuzluğunu kanıtlamıştır. Yani "zaman" kavramı ve "biricik- tek" olma durumu insanlığa geçmiş hakkında bilgi verirken geleceğe köprü görevini üstlenir. Bana göre bu yüzden sanat bu kadar eşsiz ve güçlüdür.
Günümüzde sanat çevrelerinde tartışılan; bağımsızlığı, özgünlüğü ve özgürlüğünden dolayı eserin sanatçısından dahi bağımsız olması mümkün müdür, mümkünse nasıl?
Ben bu konuda fikrimi belirtmek istersem yanıtım hem evet, hem hayırdır.
Şöyle ki; sanatçı da Allah vergisi yeteneğini kendi çabasıyla geliştirmiş bir varlık (insan) olarak hayatını şekillendiren ve onu "o" yapan yaşam dinamikleri, iç dünyası (korkuları, kaygıları, mutlulukları, aşkları vb.), yaşadığı ülke, zaman, gelenek ve görenekleri sanatçının kimliğini şekillendirerek onu eseriyle başbaşa bırakır. Bu yaratım aşamasında sanatçı kendi iç dünyası ile başbaşa iken ürettiği eserler onun adı ile anılır ve zaman kavramı devreye girdiğinde, herhangi bir müzede veya bir ören yerinde karşılaştığımız "anonim" ibaresi olan bir eser veya bir heykeltraşın yonttuğu heykel, sanatçısından bağımsız olarak karşımıza çıkmaktadır.
Aynı durumu mağara resimlerinde de hissedebiliriz. Bu isimsiz sanatçıların, zanaatçıların yaşam biçimlerini ve ruh dünyalarını hiçbir zaman öğrenemediğimiz ve bilmediğimizden dolayı sanatçısından bağımsızdır. Buna Kamboçya' daki dünyaca ünlü Anchor Wat örnek gösterilebilir. Diğer yanda, daha yakın tarihlerde Avrupa' da Rönesans' la birlikte sanatçıların saray ressamı olarak çalışmaya başlamasıyla birlikte ve dinin de etkisiyle eseri üreten sanatçının adı duyulmaya başlar. Özel yaşamı dahi yazılıp anlatılmaya başlanmış basın ve yayın organları aracılığı ile eseri bir "imza" olarak dünya sanat tarihinde yerini almıştır ve bu yüzden de "eser sanatçısından bağımsız" olamaz diyebilirim. Picasso örneğinde olduğu gibi…
İnsan yaşamının iniş çıkışları, olumlu veya olumsuz etkiler, hastalık sağlık v.s. pek çok etki altındayken özellikle sanat gibi çok hassas bir yaşam biçimi geliştiren sanatçının her daim aynı, mükemmel, dingin, üretken kalamayacağı için esere öncelik veriliyor olabilir mi?
Elbette. Bunu yine Avrupalı sanatçılardan örnekler vererek açıklamak isterim. John Berger, Picasso' nun Başarısı ve Başarısızlığı adlı kitabında, Picasso' nun farklı dönemlerinde yaptığı resimlerinde bazen plastik değeri yüksek, bazen de dekoratif etkisi fazla ve zayıf eserlerinden bahsetmiştir. Bu durumda dingin ve üretken olduğu zamanlardaki işleriyle sağlık sorunlarının olduğu dönemlerdeki işleri farklılık göstermektedir ve bu durumda esere öncelik verilmesi çok doğaldır.
İkinci Dünya savaşında Alman Sanatçıların ve onların oluşturduğu gruplara bağlı sanatçıların savaş öncesi işleri ve savaş travması altında ürettikleri eserleri daha ekspresif, daha etkilidir. Bu durumlarda esere öncelik verilmesi kanısındayım.
Böylece sanatçının üzerindeki ağır yükte hafifletecektir kanımca fakat bu yeni durumu kabullenmekte zorlanabilecek sanatçılar için önerilerimiz ne olabilir?
Aslında ben de aynı şeyleri yaşadığımı söyleyebilirim. Örneğin bir kaç ay önce çok iyi bir iş çıkarmışken daha sonra bakıyorum ki vasat bir iş ortaya çıkmış. Bunun sebebi hayatın günlük hayhuyları, sanatçının üzerindeki stres ve travma gibi psikolojik şeyler diyebilirim.
Sanatçı kendisi için yaratıcı etkenlerin neler olduğunu tespit etmeli, ona göre çalışmalıdır. Tıkandığı noktada Dünya Sanat Tarihine damga vurmuş ve kendisine yakın hissettiği sanatçı varsa onu incelemeli tuval üzerindeki sorunun kaynağını bulabilme yetisini geliştirebilmelidir.
Bana göre diğer bir çözüm ise "hobi" olarak kabul ettiği şeylerle ruhunu ve bedenini dinlendirmelidir. Her resim yeni bir dünyadır. Hiç bir sanatçı bir masa başında çalışan memur edasıyla günde sekiz saat çalışamaz. Buna kendisini hazırlaması gerekir.
Katkınız için çok teşekkür eder, gelen sorularla devam etmek isterim. Sanat yaşamınızda nice başarılara imza atacağınız bilinciyle saygılarımı sunuyorum.
Ben çok teşekkür ederim Erkan bey. Saygılarımla...





























EK 1:
1959- Bursa`da doğdu.
1979-1990 İstanbul Defterdarlık Teşkilatı`nda görev yaptı.
1998- A.Celal Güllü`den teknik destek alarak resme başladı.
2002- Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Plastik Sanatlar Bölümü`ne girdi. Nuri Temizsoylu, Bahar Kocaman, İsmet Çavuşoğlu ile çalıştı.
2006- Aynı Üniversitenin Plastik Sanatlar Bölümü Resim Ana Sanat Dalı`ndan bölüm birincisi olarak mezun oldu.
2012- Üç adet eseri, Southern Nevada Fine Art Museum - Las Vegas USA´da daimi sergiye kabul edildi.
Güzel Sanatlar Birliği Resim Derneği,Uluslararası Plastik Sanatçılar Derneği üyesidir. Halen kendi atölyesinde çalışmalarına devam etmektedir.
WWAB. Contemporary Masters Vol.5´te eserleri yer alan ve aynı zamanda bir gezgin olan sanatçının "Adalar Ülkesinden Sahra Çölüne isimli bir kitabı bulunmaktadır.
Şenay Lüle`ye göre sanat; aktarma, taklit etme, yansıtma eylemi değil yeniden yaratma etkinliğidir. Sanat aynı zamanda sanatçının kendini, gizlerini, sezgilerini; yaşama, topluma, dünyaya bakış felsefesini sanat aracılığıyla anlatmasıdır. Bu nedenle sanat sorumluluğu; içinde yaşadığı doğayı, ortamı, toplumu, ülkeyi, dünyayı ve daha geniş anlamıyla evreni gözlemlemeyi, sorgulamayı gerektirir. Sanat salt bir görsel yanılsama değildir.Sezgi ve düşünse boyut sanatın içeriğini oluşturur.Bu nedenle de sanatçı; içeriksiz ve felsefesiz bir sanatın kof bir teknik gösteri olmaktan öteye gidemeyeceğinin inancı içerisindedir.
Şenay Lüle; her şeyi soyutlamacı bir plan çerçevesinde kurguladığı resimleriyle, hem de öyle olmayan bir ikilem yönünde iki ayrı bakış seçeneğini aynı anda kollaması gerektiğine ilişkin bir öneri sunmaktadır.
Ödüller
2003 Kasdav Yarışması Kadıköy Belediyesi, Mansiyon
2013 Hürriyet Gazetesi 10. Yıl Gezi Yarışması İkincilik Ödülü (Timbuktu'da Güneşle Kucaklaşma)
2018 Adalar Ülkesinden Sahra Çölüne Kitabı, Altın Kalem Yazar Ödülleri
EK' İN kaynağı: www.senaylule.com