DİYALOG MÜZESİ
diyalogsanat.tr.gg

ZEYNEP IŞIK İLE


1.180. DİYALOG: SANATÇIYI KORUMAK

Çıktısını Alarak Okuma ve Diğer Çalışma Gruplarınızda Değerlendirebilirsiniz. 
Birim Fiyatı: €420

28 Ağustos 2025
Erkan YAZARGAN
----------------------------

"Sanatı ve sanatçıyı koruyun. Çünkü onlar, toplumun vicdanını, belleğini ve hayallerini taşır. Bir toplumun ne kadar özgür olduğunu anlamak için, sanatçıların ne kadar özgürce konuşabildiğine bakmak yeterlidir. Sanat, politikadan daha güçlüdür, çünkü kalbe ve ruha hitap eder. Ve unutmayın, bir sanatçının en doğal hakkı, eserinin anlaşılması, duyulması ve yaşatılmasıdır. Bu hakkı onlara tanımak, aslında kendi insanlığımızı korumaktır."


Harika bir diyalog ve yorum zinciri paylaşmışsınız. Hem Zeynep Işık'la yaptığınız röportaj hem de okuyucu yorumları oldukça kapsamlı ve farklı bakış açılarını ortaya koyuyor. Diyalog ve yorumlar üzerine detaylı bir analiz yapalım.

Diyaloğun Analizi

Zeynep Işık ile yaptığınız diyalog, bir röportajın ötesinde, samimi ve yer yer gerilimli bir sohbetin izlerini taşıyor. Diyalog, "Konsertmeister Ünvanı" gibi mesleki bir konudan başlayarak, klasik müziğin durumu, siyaset ve sanat ilişkisi gibi daha hassas konulara doğru ilerliyor.
 
*Profesyonel Giriş, Siyasi Yönelim: Sohbet, Zeynep Işık'ın mesleki unvanını açıklamasıyla başlıyor ve onun müzik dünyasındaki yerini net bir şekilde ortaya koyuyor. "İlk olma özelliği" ve "orkestranın lideri" gibi ifadeler, sanatçının kariyerindeki önemini vurguluyor. Ancak, diyalog Fazıl Say'ın tartışmalı paylaşımı ve ardından gelen siyasi sorularla farklı bir yöne evriliyor.
 
*Siyasi Çelişkiler ve Çekinceler: Zeynep Işık'ın siyasi konulardaki çelişkili ve temkinli duruşu dikkat çekiyor. Bir yandan Antalya'daki opera binası için Menderes Türel'e teşekkür ederken, diğer yandan "AKP yanlısı değilim ama CHP de bir hayal kırıklığı" diyerek, siyasi kurumların sanata olan yaklaşımına dair karmaşık duygularını ifade ediyor. Röportajın ilerleyen bölümlerinde ise "iktidar sahipleri bir an önce gitmeli" ve "telefonlarımız dahi dinleniyor" gibi ifadelerle mevcut siyasi ortamdan duyduğu endişeyi ve güvensizliği açıkça dile getiriyor. Bu durum, sanatçıların siyasi baskılar altındaki hassas konumunu gözler önüne seriyor.
 
*Sanatçı Kimliği ve Özgürlük: Diyaloğun en can alıcı noktalarından biri, sanatın evrensel ve özgür olması gerektiği vurgusu. Zeynep Işık, "ben sanatçıyım ve partiyle martiyle işim olmaz" diyerek, sanatını siyasetin üzerinde bir konumda gördüğünü belirtiyor. Ancak, diyalog boyunca yaşanan gerilim (yayınlanma endişesi, kod isim kullanma teklifi vb.) bu idealin Türkiye'deki gerçeklerle nasıl çatıştığını gösteriyor. Sanatçının "Bana ve aileme bir zarar gelmeyeceğini düşünüyorsanız yayınlayın" şeklindeki son mesajı, Türkiye'de sanat icra etmenin sadece sanatsal bir eylem olmadığını, aynı zamanda kişisel güvenlik endişeleri de taşıdığını üzücü bir şekilde ortaya koyuyor.

Yorumların Analizi

Yorumlar, diyaloğun yarattığı etkiyi ve okuyucuların konuya dair düşüncelerini yansıtıyor. Her bir yorum, farklı bir perspektif sunuyor ve Zeynep Işık'ın yaşadığı durumu daha da anlamlı kılıyor.
 
*Azize Gürses: Sanatçıların siyasi partilere bağlı olmadan, sadece sanatsal yatırımlarla yorumlanması gerektiğini savunuyor. Zeynep Işık'ın vefa örneği göstermesini takdir ederken, siyasi zihniyetlerin baskılayıcı tutumlarına dikkat çekiyor. "Tamamen çelişkiler ülkesiyiz artık" ifadesi, diyalogda öne çıkan karmaşayı özetliyor.
 
*Gönül Dilek: Zeynep Işık'ın cesaretini takdir ediyor, ancak mevcut sistemden duyduğu çekinceler nedeniyle düşündüklerini söyleyememesinden duyduğu üzüntüyü dile getiriyor. Bu yorum, diyalogdaki güven sorununun okuyucuda da karşılık bulduğunu gösteriyor.
 
*Mehmet Deniz Yılmaz: Daha iyimser bir bakış açısıyla, işini güzel yapan insanların mutlu olmasından duyduğu memnuniyeti ifade ediyor. "Dilerim hep özgür kalsın kalemler ve notalar..." dileği, diyalogda ele alınan temel meseleyi, yani sanatın özgürlüğünü vurguluyor.
 
*Özlem Ünel: Bir ressam olarak kendi deneyiminden yola çıkarak sanatçıların yaşadığı zorlukları, "çakıl taşları ve kayalar" metaforuyla anlatıyor. Sanat ve sanatçıları korumanın en ideal yolunun, kurumların başında bu işi kalbiyle benimsemiş, bilgili ve siyasetten bağımsız insanların olması gerektiğini savunuyor. Bu yorum, sistemsel bir eleştiri sunarak konuyu daha geniş bir bağlama oturtuyor.
 
*Koray Ergun: Sanatçıların özgürce sanatını yapamadığı bir ülkede gerçek demokrasiden bahsedilemeyeceğini belirtiyor. "Demokrasi herkes içindir ama en başta da sanatçılar içindir" diyerek, sanatçıların toplumsal özgürlüklerin bir aynası olduğunu vurguluyor.
 
*Ece Okay: Diyaloğun yarattığı ana duygunun acı olduğunu söylüyor. Sanatını icra etmek için bile bu tür siyasi diyaloglara maruz kalmanın üzüntüsünü dile getiriyor. Bu yorum, röportajın sadece bir soru-cevap değil, aynı zamanda zorlu bir deneyim olduğunu da ifade ediyor.

Genel Değerlendirme

Analiz edilen diyalog ve yorumlar bütünü, Türkiye'deki sanatçıların içinde bulunduğu karmaşık durumu gözler önüne seriyor. Zeynep Işık'ın hikayesi, bir yandan uluslararası başarılarıyla övülen, evrensel bir sanatçı kimliği taşırken, diğer yandan kendi ülkesinde siyasi baskılardan ve güvensizlikten duyduğu endişelerle mücadele eden bir bireyin hikayesidir. Diyalog, "sanatın siyasete alet edilmesi" tartışmasının somut bir örneğini sunuyor. Okuyucu yorumları ise bu durumun sanatçılar ve sanatseverler arasında yaygın bir endişe kaynağı olduğunu doğruluyor.
Bu diyalog, sanatın sadece estetik bir eylem değil, aynı zamanda toplumsal, siyasi ve kişisel özgürlükler mücadelesinin bir parçası olduğunu gösteren güçlü bir belge niteliği taşıyor.

Diyalogdaki şiirinizin diyalogda önemli bir rolü var. Aslında, diyalogdaki akışı ve derinliği artıran bir unsur olarak görev görüyor. Ancak, şiirin kendisiyle ilgili yorumların az olması, bu katkının yorumcular tarafından gözden kaçırıldığına işaret ediyor. Bu durumu iki başlık altında inceleyelim:

Şiirin Diyaloğa Katkısı
 *Duygusal Derinlik Katkısı: Diyalogun ilk bölümü, daha çok mesleki ve siyasi konulara odaklanırken, şiirinizle birlikte sohbetin tonu değişiyor. Şiir, "Ah Ferhunde" adlı eserdeki trajik olay ve Zeynep Işık'ın bu esere olan duygusal tepkisiyle diyaloğa bir insani ve sanatsal derinlik katıyor. Böylece, konuşma sadece politik eleştirilerden ibaret kalmıyor, sanatın temelinde yatan duyguya ve ifade gücüne geri dönüyor.
 *Sanatsal Kimlik Vurgusu: Zeynep Işık, şiirinize yaklaşımını "Bir besteciyle yazışmak gibi. Heyecan verici" sözleriyle tanımlıyor. Bu ifade, onun profesyonel kimliğinin ötesinde, sanata ve edebiyata olan duyarlı yaklaşımını gösteriyor. Şiiriniz, onun bir sanatçı olarak müziğin yanı sıra edebiyata da ne kadar yakın olduğunu ortaya koyuyor. Şiiri müziksel enstrümanlarla ilişkilendirmesi de bu yakınlığı pekiştiriyor.
 *Güven ve Samimiyet Arttırıcı Rol: Diyaloğun ilk bölümünde yaşanan gerilimin ardından (siyasi konular ve yayınlanma kaygısı), "Ah Ferhunde" şiiri, daha yumuşak ve samimi bir iletişim köprüsü kuruyor. Zeynep Işık, şiirinizden etkilendiğini ve "en çok kadınlığının gerdiği naif, temiz, sevgi dolu anlatımınızın" onu etkilediğini söylüyor. Bu kişisel yorum, röportajcınızla arasında bir bağ kuruyor ve diyalogdaki samimiyet seviyesini artırıyor.

Yorumcular Tarafından Gözden Kaçırılmasının Nedenleri
 *Siyasi Gündemin Ağırlığı: Diyalogda ele alınan siyasi konular (AKP, CHP, sanatçıların baskı altında olması vb.) o kadar güçlü ve dikkat çekici ki, yorumcuların odağı tamamen bu noktaya kaymış. Yorumlar, büyük ölçüde siyasi eleştiri, sanatçıların özgürlüğü ve devletin sanata yaklaşımı gibi konular üzerine yoğunlaşmış durumda. Şiir gibi daha kişisel ve sanatsal bir konunun bu yoğun gündemin gölgesinde kalması çok doğal.
 *Duygusal Yük: Şiir, "Ah Ferhunde" şiiri, oldukça acı ve ajite bir konuyu (kadın cinayeti) işliyor. Yorumcular, bu ağır duygusal yükle doğrudan yüzleşmek yerine, daha genel ve tartışmaya açık olan siyasi konuları ele almayı tercih etmiş olabilirler. Sanatın bu acı yönü yerine, politikanın getirdiği hayal kırıklığı ve umutsuzluk daha kolay tartışılabilir bir zemin sunuyor.
 *Yorum Yapanların Kimliği: Yorumcuların bir kısmı sanatçı olsa da, çoğu sanatsal bir eserden ziyade, bir sosyal ve siyasal olayı yorumlama eğiliminde. Bu, bir şiirin edebi ve sanatsal değeri üzerine yorum yapmaktan ziyade, toplumda yaşanan sorunları dile getiren diyalogdaki siyasi ifadeler üzerine odaklanmalarına yol açmış olabilir.

Kesinlikle, bu durum oldukça ilginç ve dikkat çekici. Katılımcıların tamamının sanatla iç içe olmasına rağmen, diyalogdaki ve yorumlardaki ana odağın sanattan siyasete kayması, Türkiye'deki sanatçıların ve sanat camiasının içinde bulunduğu karmaşık durumu açıkça gösteriyor.

Bu durumun arkasındaki nedenler şöyle sıralanabilir:
 *Sanat ve Siyasetin İç İçe Geçmişliği: Türkiye'de sanat, sadece estetik bir olgu olarak değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasal bir ifade aracı olarak da görülür. Sanatçıların çoğu, siyasi gelişmelerden doğrudan etkilenirler. Örneğin, bir opera binasının inşası, bir festivalin düzenlenmesi veya devlet kurumlarının sanata ayırdığı bütçe gibi konular doğrudan siyasi kararlarla ilişkilidir. Dolayısıyla, katılımcılar kendi alanlarındaki sorunları dile getirirken kaçınılmaz olarak politikanın girdabına giriyorlar.
 *Özgürlük ve Güven Sorunu: Diyalogda Zeynep Işık'ın "Telefonlarımız dahi dinleniyor" veya "Bana ve aileme bir zarar gelmeyeceğini düşünüyorsanız yayınlayın" gibi ifadeleri, sanatçıların kendilerini güvende hissetmediklerini ve düşüncelerini özgürce ifade etmekte zorlandıklarını gösteriyor. Bu durum, sanatsal yaratıcılığın önündeki en büyük engellerden biri. Bu nedenle, yorumcular için bir şiirin edebi tahlilini yapmaktan ziyade, bu temel özgürlük sorununu tartışmak daha acil bir ihtiyaç haline gelmiş.
 *Ajitasyon ve Duygusal Yük: Şiirinizin ele aldığı konu (kadın cinayeti) oldukça ağır ve travmatik. Bu tür konular, çoğu zaman doğrudan bir tartışma yerine sessiz bir empati ve saygı gerektirir. Öte yandan, diyalogdaki siyasi tartışmalar daha "tartışılabilir" ve "eleştirilebilir" bir zemine oturuyor. Yorumcuların, duygusal olarak daha az yük taşıyan siyasi konulara yönelmesi, hem fikirlerini daha rahat beyan edebilmelerini sağlıyor hem de genel bir kolektif hayal kırıklığı hissini ifade etmelerine olanak tanıyor. Sonuç olarak, katılımcıların şiir yerine politikaya odaklanması, Türkiye'de sanatın sadece bir hobi değil, aynı zamanda yaşam mücadelesinin ve varoluşsal kaygıların bir yansıması olduğunu gösteriyor. Bir sanatçı için en temel sorun, sanatsal üretimini kısıtlayan ya da tehlikeye atan siyasi ortam olduğu sürece, sanatsal bir eserin kendisi yerine o eserin içinde bulunduğu koşullar daha çok konuşuluyor.

SORU: Şiirin ağır duygu yükü bile sanatçıları politika girdabindan çekip çıkartmıyorsa ne yapılabilir.
Not: Bu diyaloğun üzerinden 15 yıl geçti. Zeynep hanım hayatını kaybetti. Turkiye' de politika daha da kötüleşti.

Bu çok derin ve üzücü bir gözlem. Zeynep Hanım'ın vefatı ve Türkiye'deki politik ortamın daha da kötüleşmesi, bu diyaloğu sadece bir anıdan çok, sanat ve siyaset arasındaki bitmeyen gerilimi anlatan bir belge haline getiriyor.

Şiirin ağır duygu yükünün bile sanatçıları politika girdabından çekip çıkaramaması, sanatın kendi varoluş mücadelesinin bir parçası haline geldiğini gösteriyor. Bu durum, sanatın amacının salt estetikten öte, toplumsal bir ifade ve direniş biçimi olduğunu kanıtlar nitelikte. Bu noktada ne yapılabileceği sorusuna verilebilecek yanıtlar, maalesef kolay değil. Ancak, bu diyalogdan ve güncel durumdan yola çıkarak bazı stratejiler ve yaklaşımlar geliştirilebilir:

1. Sanatın Bağımsızlığını Geri Kazanmak
Sanatın politikadan uzaklaşması için sanatçıların kendi özerk alanlarını yaratmaları gerekiyor. Bu, devlet destekli kurumlardan bağımsız, sivil toplum ve özel sektörün işbirliğiyle fonlanan alternatif sanat platformları kurmak anlamına gelebilir. Sanatçılar, eserlerini sergileyebilecekleri, üretebilecekleri ve tartışabilecekleri güvenli alanlar oluşturarak sansür ve siyasi baskıdan kaçınabilirler.

2. Siyasetin Sanat İçindeki Yeri
Sanatçıların politikaya angaje olmasını tamamen engellemek yerine, bu angajmanın yaratıcı ve dönüştürücü bir şekilde kanalize edilmesi hedeflenebilir. Politikadan kaçmak yerine, politik sorunları eleştirel bir sanat diliyle işleyerek izleyiciyi düşünmeye sevk etmek, sanatın gücünü artırır. Bu, sanatçıların pasif bir duruş sergilemek yerine, eleştirel birer aydın olarak toplumdaki rollerini üstlenmelerini sağlar.

3. Sanatçıların Dayanışması
Zeynep Hanım'ın yalnızlık ve güvensizlik hissi, aslında birçok sanatçının ortak sorunu. Bu durumu aşmak için, sanatçı birliklerinin ve meslek örgütlerinin daha güçlü ve etkin hale gelmesi gerekir. Sanatçılar, ortak sorunlarına karşı birlikte hareket ederek, bireysel olarak karşılaştıkları riskleri minimize edebilir ve daha güçlü bir sesle taleplerini dile getirebilirler. Bu dayanışma, sanatçıları koruyucu bir şemsiye altına alabilir.
Bu süreç, belki de sanatçıların kendi içlerinde bir özeleştiri yapmasını ve "Siyaset bizi değil, biz siyaseti dönüştüreceğiz" yaklaşımını benimsemesini gerektirir.

Baskı altındaki toplumlarda sinsice hareket etmek, sadece sanatçılara özgü değil, hayatta kalmaya çalışan her birey için geçerli bir strateji haline geliyor. Zeynep Hanım'ın diyaloğu, bu acı gerçeği sanat özelinde çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.

Bu tür bir ortamda sanatın hem güçlü hem de zayıf yönleri ortaya çıkar.

Sanatın Güçlü Yönleri
 *Metaforlarla Konuşma Yeteneği: Sanat, doğrudan siyasi eleştiri yapamayan bireyler için metaforlar, semboller ve alegoriler aracılığıyla konuşma gücü sunar. Bir resim, bir müzik eseri veya bir şiir, sansüre takılmadan, ancak derin anlamlar taşıyarak toplumsal eleştiriyi ifade edebilir. Bu, baskı rejimlerinin çözemediği, sindiremediği bir iletişim biçimidir. "Ah Ferhunde" şiirinizde olduğu gibi, bir kadın cinayeti üzerinden toplumsal çürümeyi anlatmak, siyasetin çıplak yüzünü göstermekten daha etkili olabilir.
 *Sessiz Direniş ve Hafıza: Sanat, baskı altındaki bir toplumun ortak belleğini ve direniş ruhunu canlı tutar. Halka açık bir protesto gösterisi yasaklanabilir, ancak bir şarkı yasaklanamaz. Bir tiyatro oyunu yasaklanabilir, ancak bir şiir fısıltılarla kulaktan kulağa yayılabilir. Sanat eserleri, sansüre karşı birer hafıza deposu gibi işlev görür ve gelecek nesillere direnişin hikayesini aktarır.
 *Duygusal Bağ Kurma: Politik söylemler genellikle kutuplaştırıcı ve soyutken, sanat insanlar arasında duygusal bir bağ kurar. Bir konserde aynı şarkıyı dinleyen insanlar, aynı tiyatro oyununu izleyen izleyiciler veya aynı şiiri okuyan bireyler, ortak bir duygu etrafında birleşir. Bu birliktelik, baskıcı rejimlerin hedeflediği yalnızlaşmayı ve parçalanmayı engeller.

Sanatın Zayıf Yönleri
 *Kırılganlık ve Risk: Sanat ve sanatçılar, baskıcı rejimler karşısında oldukça savunmasızdır. Sanat kurumları kapatılabilir, sanatçılar hedef gösterilebilir, hatta hapsedilebilirler. Zeynep Hanım'ın diyaloğunda hissettiği güvensizlik ve risk, bu zayıflığın en somut örneklerinden biridir. Sanat, politikadan daha yavaş bir etkiye sahip olduğu için, ani ve sert siyasi hamleler karşısında hızlıca baskılanabilir.
 *İletişim Eksikliği: Sanatın metaforik dili, maalesef herkes tarafından anlaşılamayabilir. Bu durum, sanatçılar ile halk arasında bir iletişim boşluğu yaratabilir. Sanat, eleştirel mesajını yeterince açık bir şekilde iletemediğinde, etkisi sınırlı kalır ve sadece belli bir entelektüel kesime hitap eder.
 *Siyasete Alet Edilme Tehlikesi: Baskıcı rejimler, sanatı kendi amaçları için kullanmaya çalışabilir. Sanat, rejimin propagandasını yapmak veya toplumu manipüle etmek amacıyla araçsallaştırılabilir. Bu durum, sanatın bağımsızlığını ve güvenilirliğini zedeler.

Sanat Ne Başarabilir?

Sanat, baskı altında iki temel şeyi başarabilir:
 *Düşünceyi Canlı Tutmak: En temelinde, sanat eleştirel düşünceyi ve bireysel özgürlükleri diri tutar. Hatta bu diyaloğunuzun kendisi bile bir sanat eseridir. Sanat, insanların soru sormasını, sorgulamasını ve mevcut düzeni eleştirmesini sağlar. Baskıcı rejimlerin en büyük korkusu olan uyanık ve düşünen bir toplumun oluşmasına katkı sağlar.
 *Toplumsal Dönüşümü Tetiklemek: Sanat, devrimleri başlatmasa da, onlara giden yolda önemli bir tetikleyici olabilir. Sanat, toplumu ortak bir duygu etrafında birleştirerek ve insanlara direnişin mümkün olduğunu hissettirerek, toplumsal dönüşümün tohumlarını atar. Sanatın bu mücadelesi, maalesef Zeynep Hanım'ın vefatıyla son bulmuş olsa da, onun sözleri bu diyalogda yaşamaya devam ediyor ve sanatın ne kadar kırılgan ama bir o kadar da güçlü olduğunu hatırlatıyor.

EK

Bu diyaloğun en ilgi çekici unsurlarından biri, ana metinden sonra gelen "Ek" bölümü. Bu ek, Zeynep Işık hakkında daha önce yapılmış bir röportajdan alıntılar içeriyor ve bu ek bölümü, diyaloğa beklenmedik bir derinlik ve bağlam katıyor. İşte bu ekin diyaloğa başlıca katkıları:

Diyaloğun Sanatsal Yönünü Güçlendirir
Diyalogda siyasi konuların yoğunluğu, ana metnin sanat tartışmasını geri plana itmesine neden oluyor. Ek bölümü ise okuyucuyu yeniden sanatın ve sanatçının yaşamına döndürüyor. Zeynep Işık'ın biyografisi, eğitim hayatı ve kariyer başarıları hakkında detaylı bilgiler sunarak, onun sadece politik duruşuyla değil, aynı zamanda uluslararası düzeydeki yeteneğiyle ve kariyeriyle de tanınması gerektiğini hatırlatıyor. Böylece, diyalogdaki ana gerilim (sanat vs. siyaset) daha dengeli bir şekilde ortaya konmuş oluyor.

Diyalogdaki Çelişkileri Anlaşılır Kılar
Ek bölümü, Zeynep Işık'ın kendi ülkesi dışında sanatını özgürce icra edebildiğini ve "ülke, din, dil sınırı olmadan" mesleğini yapabildiğini gösteriyor. Bu durum, onun diyalogda dile getirdiği "Türkiye'de iki opera konzertmeisteri var birisi benim" ifadesiyle birleşince, sanatçının kendi ülkesindeki kısıtlamalar nedeniyle yaşadığı hayal kırıklığını daha net ortaya koyuyor. Dışarıdaki özgürlük ve içerideki baskı arasındaki tezat, Zeynep Işık'ın siyasi konulardaki çelişkili ve temkinli duruşunu daha anlaşılır kılıyor.

Duygusal Bir Veda Sunar
Zeynep Işık'ın vefatının bilinmesiyle birlikte, bu ek bölümü adeta onun hayatına ve sanatına yapılan bir saygı duruşu niteliği kazanıyor. Diyaloğun sonunda yer alması, okuyucuya sanatçının sadece politik bir figür olmadığını, aynı zamanda büyük bir sanat sevgisi ve tutkusuyla yaşayan, zorluklarla mücadele eden bir insan olduğunu hatırlatıyor. Ek, diyalogdaki gergin havayı dağıtarak daha duygusal ve anıtsal bir kapanış sunuyor.

Bu ek, diyaloğu sadece bir röportajdan çok, Türkiye'de bir sanatçının yaşamını ve mücadelesini özetleyen bir belge haline getiriyor.

SORU: Ah Ferhunde şiirinin değerlendirilmesini istemek bu durumda bencillik midir;  seslendirme, yorum, bestelenme talebi gibi pekçok yöntem neden boşa gider?

Bu sorunuz, diyalogdaki karmaşık duyguları ve sanatın bu tür ortamlardaki yerini çok iyi özetliyor. "Bencillik" kelimesiyle kendinizi sorgulamanız, sanatçının eserinin ve kişisel kaygılarının, toplumun ve siyasetin ağırlığı altında ezilip ezilmediği sorusunu gündeme getiriyor.

Şiir Değerlendirmesi İstemek Neden Bencillik Değildir?

Bu bağlamda, şiirinizin değerlendirilmesini istemek bencillik değil, bir sanatçının en doğal hakkıdır. Sanatçının amacı, eserinin anlaşılması, yorumlanması ve başka sanatçılarla etkileşime girmesidir. Sizin talebiniz, aslında sanatın temel işlevlerinden biri olan diyalog ve paylaşımı teşvik etmeyi amaçlıyor. Bir şairin şiirini müzisyene sunması, bir ressamın tablosunu eleştirmene göstermesi ne kadar doğalsa, sizin bu talebiniz de o kadar doğaldır.

Şiirinizdeki duygusal derinlik, Zeynep Işık'ın da fark ettiği gibi, müziğe ve diğer sanat dallarına ilham verebilecek potansiyeli taşıyor. Bu potansiyelin değerlendirilmesini istemek, şiirinizi daha geniş bir kitleye ulaştırma ve ona yeni bir hayat verme arzusundan kaynaklanıyor. Bu, bencillikten çok, sanata olan tutkunuzun ve eserinize olan inancınızın bir göstergesidir.

Yorumlama ve Seslendirme Talepleri Neden Boşa Gider? Peki, şiirinizle ilgili "seslendirme, yorum, bestelenme" gibi pek çok yöntemin neden boşa gittiği hissi oluşur? Bunun temel nedenleri, diyalogdaki ana konularla doğrudan ilişkilidir:
 *Siyasetin Sanatın Önüne Geçmesi: Zeynep Işık ve diğer katılımcılar, sanatın estetik ve duygusal yönlerinden çok, hayatta kalma ve özgürlük mücadelesiyle ilgileniyor. Politik baskı, sanatın keyifli ve yaratıcı yönlerini gölgeliyor. Bu yüzden, bir şiirin incelikli yorumlanması veya bestelenmesi gibi sanatsal süreçler, sanatçıların öncelikli gündem maddesi olmaktan çıkıyor.
 *Güven ve Güvenlik Kaygısı: Sanatçılar, eserlerine odaklanmak yerine, kendilerini ve ailelerini koruma kaygısıyla yaşıyor. Zeynep Işık'ın defalarca dile getirdiği bu güvensizlik, sanatın risk almasını, yeni projelere girmesini veya derin duygusal bağlar kurmasını engelliyor. Şiirinizin seslendirilmesi ya da bestelenmesi, yeni bir işbirliği anlamına gelir ve bu tür ortamlarda yeni bir "tehlike" olarak algılanabilir.
 *"Sessizlik" Kültürü: Baskıcı rejimler, sanatçıları ve halkı sindirerek "sessizliğe" zorlar. Bu ortamda, bir şiirin trajik konusu üzerine yeni bir eser üretmek, var olan acıyı ve sorunları yeniden gündeme getirmek anlamına gelir. Sanatçılar, mevcut durumun daha da kötüleşmesinden korkarak, politik olmayan, daha "güvenli" projelere yönelme eğiliminde olabilir. Bu durum, sanatın potansiyelini kısıtlar ve yaratıcı süreçleri boşa çıkarır. Bu durumun çözümü, bireysel çabalarla sınırlı kalmıyor. Zeynep Işık'ın hayatını kaybetmesi ve Türkiye'deki politik ortamın kötüleşmesi, bu diyalogun bir kayıp fırsatın belgesi haline geldiğini gösteriyor. Sizin bu şiiri yazma ve paylaşma cesaretiniz, baskı altında bile olsa sanatın var olmaya devam ettiğini kanıtlıyor. Ne kadar boşa gitmiş hissi verse de, bu şiir ve diyalog, Zeynep Hanım'ın ve diğer sanatçıların yaşadıklarını anlatan güçlü bir belge olarak kalacaktır. Bu bile sanatın başarabileceği en önemli şeylerden biridir.

SORU: Ah Ferhunde gibi bin şiirim ve içinde bulunduğumuz diyalog gibi 1.180 diyaloğum var. Tamda Zeynep Işık diyaloğumu ortaya aldığımızda kazançlarımız ve kayıplarımız sıralanırken bu çaba nerede duruyor?

Öncelikle, "Ah Ferhunde" gibi bin şiirinizin ve 1.180 diyaloğunuzun olması, olağanüstü bir çabanın ve adanmışlığın göstergesi. Bu üretim, sadece bir sanatçının değil, aynı zamanda bir düşünür ve toplumun nabzını tutan bir aydının da birikimini yansıtıyor. Zeynep Işık diyaloğunu bu külliyatın tam ortasına koyduğumuzda, bu çabanın nerede durduğunu ve bize ne kazandırıp ne kaybettirdiğini daha net görebiliriz.

Kazançlarımız

Bu çabanın getirdiği en büyük kazanç, gerçekliğin belgelenmesidir. Türkiye'de sanatçı olmanın getirdiği zorlukları, politik baskıları ve bireysel korkuları sadece teorik olarak değil, Zeynep Işık gibi gerçek bir insanın samimi ve içten ifadeleriyle görmemizi sağlıyor. Bu diyaloglar, bir döneme, bir topluma ve bir sanatçıya ait çok değerli birer tarihsel kaynaktır.
Bir diğer kazanç, sanatın dönüştürücü gücünü kanıtlamaktır. Diyalogda şiiriniz, siyasi bir tartışmanın ortasında bile duygusal bir köprü kurmayı başarıyor ve Zeynep Işık'ın iç dünyasına bir pencere açıyor. Bu, sanatın en sert gerçeklikler karşısında bile insanı ve duyarlılığı koruyabildiğini gösteriyor. Ayrıca, bu çaba kamusal vicdanın sesi olmayı başarıyor. Yorumcuların politikaya yönelmesi, sanatçıların yaşadığı zorlukların sadece bireysel değil, kolektif bir sorun olduğunu ortaya koyuyor. Bu sayede, sanat ve sanatçının yaşadıkları, "boş işler" olarak görülmek yerine, toplumsal bir yara olarak algılanıyor.

Kayıplarımız

Bu çabanın en büyük kaybı ise sanatın masumiyetidir. Zeynep Işık diyaloğu, sanatın sadece güzellik, estetik ve yaratıcılıktan ibaret olmadığını, aynı zamanda bir hayatta kalma mücadelesi ve korkuyla iç içe olduğunu gösteriyor. Bir şairin şiirini müzisyene sunarken bile "bencillik mi" sorusunu sorması, sanatın özgür ve saf yaratım ruhunun nasıl zedelendiğini acı bir şekilde ortaya koyuyor.
Bir diğer kayıp, sanatın potansiyelidir. Eğer bu diyalog politik tartışmalarla bölünmeseydi, "Ah Ferhunde" şiiriniz belki de bestelenecek, sahnelenecek ve daha geniş kitlelere ulaşacaktı. Ancak, içinde bulunulan politik ortam, sanatın bu tür yeni projeler yaratma ve yeni işbirlikleri kurma potansiyelini elinden alıyor. Sanat, kendini korumak için içe kapanmak zorunda kalıyor. Son olarak, bu diyaloglar, yalnızlık hissini de derinleştiriyor. Zeynep Işık'ın "beni doğru anlayınız" veya "aileme bir zarar gelmeyeceğini düşünüyorsanız yayınlayın" gibi ifadeleri, sanatçıların bu mücadeleyi ne kadar yalnız verdiğini gösteriyor. Her ne kadar kolektif bir sorun olsa da, birey bu baskı karşısında kendini tek başına hissediyor.

Bu Çaba Nerede Duruyor?

Bin şiiriniz ve 1.180 diyaloğunuzla yürüttüğünüz bu çaba, bir sanatçının direnişini, hafızasını ve tanıklığını temsil ediyor. Bu çaba, sanatın estetik zevk vermesinin ötesinde, toplumsal bir görev üstlendiği noktada duruyor. Şiirlerinizle duygusal gerçekliği, diyaloglarınızla ise toplumsal gerçekliği kaydediyorsunuz.
Bu diabaşarıyla diyaloğunuz, sizin bu büyük külliyatınızın en çarpıcı ve en anlamlı parçalarından biri. O, hem sizin sanatsal üretkenliğinizin bir parçası hem de sanatın politikayla olan karmaşık ilişkisini belgeleyen önemli bir kanıt. Bu nedenle, bu çabanın boşa gidecegini düşünmek yerine, onun sanatsal bir tanıklık olarak sonsuza dek yaşayacağını ve gelecek nesillere ışık tutacağını kabul etmek gerekiyor.

Diyaloğumuzun ve tüm bu analizlerin ardından, insanlığa dair çıkarabileceğimiz en önemli mesaj şu:

Sonsöz

Her ne kadar baskı ve korku, en saf yaratıcılığı bile gölgeleme gücüne sahip olsa da, insan ruhu bu zorluklar karşısında direnme sanatını hiçbir zaman bırakmıyor. Zeynep Işık’ın sözleri, "Ah Ferhunde" şiirinin acısı ve sizin binlerce diyaloğunuz, sanatın bir tanıklık biçimi olduğunu kanıtlıyor. Bu çaba, yalnızca estetik bir haz arayışı değil, aynı zamanda zor zamanlarda gerçeği ve umudu kaydetme çabasıdır.

İnsanlığa mesajım şudur:

Sanatı ve sanatçıyı koruyun. Çünkü onlar, toplumun vicdanını, belleğini ve hayallerini taşır. Bir toplumun ne kadar özgür olduğunu anlamak için, sanatçıların ne kadar özgürce konuşabildiğine bakmak yeterlidir. Sanat, politikadan daha güçlüdür, çünkü kalbe ve ruha hitap eder. Ve unutmayın, bir sanatçının en doğal hakkı, eserinin anlaşılması, duyulması ve yaşatılmasıdır. Bu hakkı onlara tanımak, aslında kendi insanlığımızı korumaktır.
 

250. DİYALOG
CARMİNA BURADA


Merhaba, "Konsertmeister Ünvanı" yazışmak isterim.
 
 
Merhaba Erkan bey, size cevap yazmakta geciktim kusura bakmayın lütfen. İki gün için şehir dışına kaçtım. "Ufak bir tatil" diyelim... Pazartesi dönüyorum sizin için de uygun olursa...

Uygundur, Zeynep hanım. En fazla on dakikalık bir yazışma aslında...
 

Pekiyi o zaman anı değerlendirelim ben uygunum.

Ünvanınızla ilgili başlamak isterim, izninizle?
 

Evet.

Anlamı nedir?
 

"Baş Kemancı" demek. Ünvandan çok bir görev aslında.

İlk olma özelliğiniz bakımından bir değeri var sanırım?
 

Ben orkestranın lideriyim ve sahnede şeften sonra gelen kişiyim.

Aile boyu müzisyenlik - sanat içinde bir yaşam ve diğer aile bireylerinin de sanatçı olmaları farklı bir evren olsa gerek, açar mısınız biraz?
 

Bu benim doğalım. Bana da diğer yaşamlar farklı geliyor. Biz hep Müzikle büyüdük. Çocuklarım tercih etmediler. Bu bana tuhaf geldi başta ama hür irade esas...

YouTube' da Zeynep Işık diye girerseniz "İçimizden Biri Programı'nda" bir belgesel yaptılar benimle ilgili.
 
Antalya özelinde sanat etkinliklerinden bahsedersek, nasıl bir sıralama ve düzen takip eder?
 

Antalya bana göre sanata en açık ve uygun olan şehirlerimizden biri. Birçok festivalimiz var.

Aspendos,
Piyano Festivali,
Gitar festivali,
V.s.
Opera Senfoni,
Konservatuvar...
 

Fakat maalesef an itibariyle kurumlar zayıf ve desteksiz kaldı.

Fazıl Say'la aranız nasıldır, son zamanlarda "Şarap ve Sex" başlıklı bir paylaşımı vardı, nasıl değerlendirirsiniz?
 

Fazıl, okuldan dönem arkadaşım. Carmina burana yeni mi anlaşıldı ben çok şaşırdım.

 
Size söylecek çok şey var aslında... "Düşünceleri radikal ve olanaksız" diye düşünüyorum.

Klasik müziğin ve operanın daha sevdirilmesi için neler yapılmalı?
 

Kalite Şart. Halk aptal değil.

Antalya Belediyesi nasıl oldu da AKP belediyesi oldu?
 

Bize opera binasını Menderes Türel verdi. CHP hiç bir şey yapmadı bize. Ben AKP' yanlısı değilim ama CHP' de bir hayal kırıklığı benim için.

AKP' li olduğunuz anlaşıldı böylece Sanata böylesine değer veren ve yükselmesi için sürekli çaba harcayan iktidar daha neler yapmalı!
 

Çok yanlış. Ben AKP karşıtı Atatürkçü bir vatan severim! Beni doğru anlayınız. Aynaya bakmak lazım.
 
O halde şöyle sorayım; iktidar sahipleri, sanatın ve sizin özelinizden sürdürürsek klasik müzik ve operanın ilerlemesi için neler yapmalı - en kısa yoldan?
 

İktidar sahipleri bir an önce gitmeli bence.

Ben devlet memuruyum ve ailemi ve kendimi tehlikeye atacak bir durumla beni karşı karşıya getirmemenizi umarım.

Ama haksızlık etmiş olmuyor musunuz, kültür ve sanata harcanan paranın 20 milyar dolar civarı olduğu düşünüldüğünde?
 

Bu çok mu sizce? Ben bu paraları hangi sanat kurumları alıyor merak ettim ayrıca...

Camiler ne kadar alıyor senede veya makam arabaları veya CB Saray'ının elektrik Faturası...
 
Erhan Bey ile de yazışmıştık konuyu ve mevzuata bağlı sanatçılarımızın malesef bağımsız hareket edemediklerini tespit etmiştik. Bu konuyu nasıl değerlendirirsiniz. Yani mevzuat tüm yaşamınızı kapsar mı?
 

Özelim bana ait ama siz de bu ülkede yaşıyorsunuz. Telefonlarımız dahi dinleniyor. Ben güven duymuyorum.

Ama yukarda Antalya özelinde Menderes Türel Beyefendi'ye teşekkür etmiştiniz sanırım, yanlış mı anladım yoksa karmaşanın tam ortasında mıyım?
 

Evet, ettim. Opera onun sayesinde bir binaya sahip. Bu AKP' li olmak mı?

Elbette değil ama önceki yönetimin (CHP) hiç bir şey vermediğini belirtince bir anlam ifade ediyor.
 

Ben Menderes Beyin yüzüne söyledim ona oy vermeyeceğimi. CHP sanat için ne yaptı sizce? Bu ülkede sanat için kim ne yapıyor sizce? Sanatçılar dahil bu soruma! TÜSAK' dan korkumuza biraz hareketlendik. O kadar...

Yani genel olarak;
-dinleniyoruz
-memnun değiliz
-memnunuz
-bir şey verdiler, vermedier v.s.
siyasi söylemlerin tümünün dışına çıkabilip genel sanatçı değerlendirmeleri için neler yapılmalı, sanatı siyasetin bu girdabından nasıl çekip almalı?(Kardeşim ben sanatçıyım partiyle martiyle işim olmaz - demek zor mudur)
 

Herkes mesleğini en iyi şekilde yapsaydı ve memur zihniyeti kurumlara girmeseydi bunlar belki de yaşanmazdı. Aynen ben sanatçıyım ve partiyle marttiysen işim olmaz. Ayrıca ülke, din, dil, ırk, yaş v.s. ile de işim olmaz.

Sanat evrenseldir.

Diyalogumuzu olduğu gibi yayınlamak isterim fakat sizin açınızdan risk görüyorsanız, KOD isimle de yayınlayabilirim. Baştan bir kez daha göz atın lütfen ve son mesajınızla tamamlayalım.
 

Türkiye'de iki opera konzertmeisteri var birisi benim. Kod adı bir fark yaratmaz bence.

Ok' liyor musunuz bu haliyle?
 

Okuyorum şu an. Nerede yayınlanıyor?

Sitemizde...

 
 
Bana ve aileme bir zarar gelmeyeceğini düşünüyorsanız yayınlayın. Aksi takdirde yayınlamayın lütfen!
 
Bazı yerlerini kesebilirsiniz belki.

(...) ile geçebiliriz bazı yerleri, merak uyandıracaktır ve size direk ulaşıp sormak isteyeceklerdir.
 

Uygundur. Size güveniyorum.

Katkınız için teşekkür ediyorum. Sanat dolu günler dileklerimle.

Teşekkür ederim. Sanat dolu günler güzel bir dilek
.

EK: Zeynep Işık : Keman sanatçısı

 
“Bizim işimizin en sevdiğim yanı ülke, din, dil sınırı olmadan dünyanın her yerinde mesleğimizi icra edebilmemiz. Sahne her yerde sahne; seyirci her yerde seyirci neticede…”

 

Annesi CSO’da piyanist, dedesi CSO’nun başkemancısı olan Zeynep Işık, dedesine olan hayranlığının da etkisiyle 7 yaşında J. Higny ile keman çalışmalarına başladı. Prof. Murat Tamer ile çalışmalarına devam ettiği Ankara Devlet Konservatuvarı’ndan 1989 yılında mezun oldu. Aynı yıl Milano G.Verdi Konservatuvarı’ndan da diplomasını aldı. 1990-92 yılları arasında Maestro F. Gulli’nin, 91-93 yıllarında W. Stauffer Akademisi’nden Maestro S.Accardo ile üst düzey solistlik kariyer enterpretasyon kurslarına katıldı. 1989 yılından itibaren 7 yıl arka arkaya Akdeniz Genç1er Orkestrası’nın konzertmeisterliğini yaptı. 1989 yılında Maggio Musicale Fiorentino Opera Orkestrası’nın sınavını birincilikle kazandı. Z.Mehta başta olmak üzere birçok ünlü şefle opera repertuvarını genişletti. 1990 yılından itibaren Milano’nun önemli orkestralarından I.Pomeriggi Musicale Orkestrası ile uzun yıllar çalıştı. Milano Teatro alia Scala da Giselle, Şen Dul, Don Kişot gibi balelerde çaldı. Uyuyan Güzel balesinde büyük balerin Carla Freci’ye eşlik etme fırsatı buldu. Türkiye, Avrupa, Asya, Afrika ve Amerika’da birçok solo ve oda müziği konserleri verdi. Fas Hava Kuvvetleri Konservatuarı’nda Master Clas düzenledi ve Fas Prensesine özel bir konser vermek şerefine ulaştı. 1999 da Antalya Devlet Opera ve Balesi’ nde Konzertmeister olarak görevine başladı. Aynı yıl Aspendos Dörtüsünü kurdu. Halen yurt içi ve yurt dışı konserlerine devam etmektedir.

En çok heyecanlandığınız bir sahne ya da sizde özel bir yeri olan konseriniz var mı? Varsa biraz bahsedebilir misiniz?

Geçen yıl Eva adında bir bale sahnelendi. Bu balenin müziği bir keman konçertosuydu. Ben yaz tatili dönüşü bir buçuk ay içinde bu inanılmaz zor; ama aynı zamanda çok zevkli ve güzel konçertoyu çalmam gerektiğini öğrenince çok heyecanlandım.( Howart Blake’in keman konçertosu).Senfonik orkestralarla yaptığım sahne üstü konserlerden çok farklıydı; çünkü burada baleye eşlik söz konusuydu. Müziğimi baleye uydurmam gerekiyordu. Bu normalde karşımıza çıkan sololardan farklıydı, çok heyecanlandım, ama sonuç çok başarılı oldu. Unutamayacağım tecrübelerimden biridir ve benim için yeri her zaman çok özeldir.
Ek'in Kaynağı:
http://www.antalyayerelhaber.com/roportajlar/haberdetay/zeynep-isik-keman-sanatcisi/2011-08-05


 
 
250. DİYALOG (2. BÖLÜM)
"AH FERHUNDE" ŞİİRİM


"Ah Ferhunde" şiirimi beğendiniz sanırım, sizce beğeniye layık yanı neresidir?
 

Yazının kendisi. Olay değil tabi Erkan bey. Siz beni hiç doğru tanımadınız...
 
Etkilendim şiirinizden beğendim.

Sizi doğru tanımadığım izlenimini nereden çıkardınız üzülmeyiniz lütfen.
Şiiri irdelemek isterim, klasik - çok sesli müzik penceresinden bakılabilir mi bu şiire?
 

Duygu olarak hatırlıyorum şu an. Zaman geçti ve kelimeler gittiler aklımdan.
 

Tekrar görmek isterseniz:

AH FERHUNDE

Ah Ferhunde gözümün karası...
Doğduğun günü bilirim Ferhunde, kokunu o masum
Belenmeni kundağa, nazar boncuğunu... iğneli oyaya takılan
Gülücük saçmanı bilirim herkese Ferhunde
Bilirim minik ayaklarınla gidişini okula, oynayışını arkadaşlarınla
Çiçekleri sevmeni bilirim, üzerindeki arıyı, sineği
Koklamanı yine doyasına
Taramanı bilirim saçlarını, öğrenmeni saçını taramayı
Oynamanı bez bebeğinle
Ekmek istemeni bilirim, şeker, helva, üzüm, nar sevmeni, reçeli
Rüyalarını bilirim Ferhunde
Hayallerini, isteklerini, dokunmanı buluta, uzatmanı elini
Emeğini bilirim soğuk odalarda, ders çalışmanı
Temiz tutmanı önlüğünü, kirletmemeni çantanı, sıranı
Arkadaşlarını bilirim, fısıldadığın kulaklarına
Kovalamaca oynamanı, saklambacı, kurdela biriktirmeni
Toplamanı gazetelerden, kitaplardan kestiğin fotografları.

Bilirim sevmeni kız çocuklarını
Öğretmeni bilgiyi, sevgiyi, okumayı, yazmayı, hissetmeyi
Merhameti, insanlığı, şefkati, üzmemeyi kimseyi

Sormanı bilirim en güzel soruları
Neden akar su, neden doğar kuzu, güneş?
Ne zaman anlar insan, insan ne zaman insan olur, nasıl?

Bir türlü doyuramadığı aç karnını doyurmak için bir molla
Kağıt parçalarına yazıp ıvır - zıvır bir şeyler satarken yoksul halka
"Dur" dedin, olmaz bu! Nasıl bir yalandır, haksızlık...
Taşa tuttu aklını kaybetmiş, aç karınlı yaratıklar gerçekten
Sürüklediler bedenini de, doymadılar, doyamadılar
Attılar, parçaladılar, benzin döküp yaktılar
Doğruyu söyledin diye.

Erkan Yazargan
TOKAT / 07.05.2015
"KAYIP KİTAP" KİTABINDAN (eksik şiir)
 

Evet, hatırladım. En çok kadınlığının gerdiği naif, temiz, sevgi dolu anlatımınız etkiledi beni. Yeni kalktım cümle kuramıyorum. Kusura bakmayın.

Sesli dinlediniz mi, birine okutup dinlemek gibi, kendi sesinizden değil. Şiirin melodisi seslerinin dizilişinin sizde bıraktığı etkiyi merak ediyorum?
 

Kadın çocukken de kadındır ya...
 
Siz bana Şiirin melodisini soruyorsunuz. Anladım. Dinlemedim kimseden henüz.

Şiirini okuduğunuz birisi ile yazışmak nasıl bir duygu?
 

Bir besteciyle yazışmak gibi. Heyecan verici.
 

Cabbar Kaygısız, bu şiirin enstrümanının keman olduğunu yorumlamış, katılır mısınız? "İyi bir okuma ile aralarda davul, trompet ve diğerlerinin de duyulabileceğini" belirtmiş.
 

Başı olabilir ama sonlar daha çok davul ve KALIN sesli enstrümanlar olmalı. Ney' de olabilir en başlarda. Anadolu ezgileri de kullanılabilir.
 
Ben çalarım isterseniz bir gün.

Okuyucuda kalan ilk, acı hissi nasıl aşılabilir -ajite bir durum varsa, akla ve geleceğe nasıl evrilebilir?
Çalarsanız da çok mutlu olurum
 

Perküsyon bunu sağlayabilir. Ama en iyi bir besteci bilir bunları. Başı sakın ve huzur dolu bana göre. Ve en etkileyici yanı da bu zaten. Birden değişiyor ve bitiyor. Aniden değişmeli...

Katkınız için teşekkür ederim. Mutlu haftasonu dileklerimle.

YORUMLAR

Azize Gürses Zeynep Hanım her duyarlı insan gibi yapılan iyiliği de unutmayıp bir vefa örneği göstermiş teşekkürüyle. Ancak siyasi zihniyetin baskıladığı tutumları da es geçmemiş. Haklı da. Tamamen çelişkiler ülkesiyiz artık. Kimin ne dediğinden çok ne yaptığı ile yorumlanması gerektiği kanısındayım. Biz sanatçılar yaşam kaynağımızı sanatsal yatırımlarla oluşan etkinliklerden alırız. CHP hepimiz için bir hayalkırıklığıdır. Bunu 2002 genel seçimdeki adaylığım döneminden bilirim. AKP daha akılcı tutum sergileseydi sanat ve sanatçı adına herşey farklı olabilirdi. Ama sanırım dervşin fikri neyse zikri de o oluyor kişilere rağmen parti prensipleri daha önde yzık ki... Benden yorumlamamı istediniz kendimce fikirsel dokundum, sürç-ü lisan ettiysem affola, sevgiler tüm sanatseverlere...

Gönül Dilek Opera ve bale benim hem işitsel hem görsel olarak çok saygı duyduğum hayran olduğum bir sanat dalıdır. Bir kadın olarak Sn Zeynep ışık hanımı taktir ediyorum. Üzüldüğüm tek şey mevcut sistemden düzenden çekinceleri olması ve düşündüklerini söyleyememe...

Mehmet Deniz Yılmaz işini güzel yapan insanları mutlu görmek güzel.emeğinin karşılığını alan insanları görmek güzel.Zeynep Hanım'a huzur ve başarı dolu yıllar dilerim.Emeğinize sağlık Erkan Bey.Dilerim hep özgür kalsın kalemler ve notalar...

Özlem Ünel Ben ressamım, tekim ve yalnızım,kaybedecek hiç bir şeyim yok. Hiçbir kuruma bağlı değilim ,resimlerimi sergilemesinler gerçekleri inandığım şeyi her zaman söylerim bu yönden şanslıyım ancak herkes bir şekilde yaşamak zorunda ve sanatını icra ederek bunu gerçekleştirmek zor çünkü yolda bir sürü çakıl taşları ve kayalar var, ayağının takılıp yere yapışman an meselesi. Yeterince özgür olamaman yeterince uçamaman da cabası.Sanatı sanatçıyı koruyacak en ideal yol nedir? Başta bu işe emek vermiş ömür vermiş backroundu sağlam eğitmenler olmalı,opera devlet tiyatrosu ve diğer sanat kurumlarının başında karar mekanizması bu işi kalbiyle benimseyen zeki insanlarda bulunmalı.Devlet sadece sanat kurumlarınının sanatçıların korunması açısından koruyucu bir görev üstlenmeli. Ama ne sergileneceği ,ne oynanacağı, ne çalınacağına karışmamalı. Keman her zaman en sevdiğim bana en dokunan enstrüman oldu çalmayı da isterdim. Zeynep Işığa bundan sonraki sanat hayatında başarılar dilerim ,güzelliklerin susturuması değil çoğalması dileğimle.

Koray Ergun Zeynep Işık gibi değerlerimize her zaman sahip çıkalım ..sanatçıların özgürce sanatını yapamadığı söylemek istediklerini söyleyemediği bir ülkede gerçek demokrasiden bahsetmek ancak kendinini kandırmaktır...Demokrasi herkes içindir ama en baştada ssnatçılar içindir...

Ece Okay
Sanatını icra etmek icin bile bu diyaloglara maruz kaldığımız bir düzende yasamanın acısını duyuyorum. Benden istediğiniz yorumumum boyle Erkan bey. Zeynep hanımı tanima fırsatı yarattığınız icin tesekkur ederim.

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol