DİYALOG MÜZESİ

SERKAN İLSEVEN




473. DİYALOG

Erkan Yazargan

4 Ekim, 20:42 · 

Serkan Ilseven ile diyalogdayız. İlgili sorularınızla katılabilirsiniz:

-Merhaba Serkan Bey,
Sanat görüşünüzden bahsetmek ister misiniz?

Doğayı farkındalıkla bilgisel ve duyusal olarak iyi biliyorum. Benim artalanımı öncelikle aldığım "çevre eğitimi" oluşturuyor. Bu tür bir artalan bana doğayı algılayışımda çok geniş bir bakış açısı sağlıyor. Yönümü kolaylıkla belirleyebiliyor, derinliklere koylayca ulaşabiliyorum. Uyum ve denge algımın oluşmasında büyük adımlar atabilmemi sağlıyor. Kısaca doğanın maddesel gerçekliğini yakından tanımak teknik anlamda gelişimimi etkiliyor.

İlk dönem resimlerime estetik bağlamda, coğrafi geçmişimin etkisi daha çok duyumsanıyordu. Benim coğrafya ve çevre eğitmeni olduğumu bilenler bu izlenimi bazı zaman adını koyamadan edinebiliyorlardı. Belki de bu geçmişi bilmeyenler üzerinde de aynı etkiyi bırakmıştır. Geldiğim şu anki seviyemde coğrafya ve çevre yine artalanımı teşkil ediyor. Çıkış noktası yine coğrafya ancak bu çıkışı sanatsal bir imgeye dönüştürmeyi hedeflemiş estetik yaratma kaygısını da ön plana alarak çalışmalar yapmaktayım.

 

-Doğa ile doğal ayrımı yapılmadan, doğadan gelen her şeyin doğru hatta ideal olduğuna karşı; "evimizi bir hafta temizlemezsek her yeri yosunlar, örümcek ağları kaplamaya başlar dolayısıyla doğaya karşı, geliştirdiğimiz her türlü kimyasal ile mücadele ederiz. Esas olması gereken doğa değil doğal olandır" görüşüne ne dersiniz, sanat-doğa ilişkisini nasıl kurmalıyız?

 

Genel anlamda yerkürede, doğada, ana rahminde başlayan ve güneşe kadar yükselen kirlilikten ürküntü duyuyorum. Bakışım kendi yaşadığım topraklara çevrili, Dünya ile de bütünleşmiş. Bana göre bu verimli topraklar kirlenmiştir, mavi deniz ve hava kirlenmiştir, bu toprak ve denizde yaşayan insan ve canlılar kirlenmiştir. Güneşli Akdeniz dost değildir artık. Doğal olarak maddede başlayan kirlilik insanı da etkilemiştir. Her sanatçı gibi, her duyarlı insan gibi insanda ve toplumda inceden inceye yayılan, büyüyen puslanmadan endişe duymaktayım. Ufukta salt endişelerim vardır.

Eski mutluluklar belki uzakta bunun uyarılarını yapmakla yükümlü hissediyorum kendimi. Göç de endişelerimin ardı sıra oluşan kaçınılmaz bir olgudur. Kıbrısta göç, insanları ait olduğu topraklardan zorunlu olarak kopartıp yeni coğrafyalara sürüklemekle kalmadı, aynı zamanda geçmiş ve gelecek arasında (bir nevi Arafta) tutmaya da mahkumetti. Kalıcıhasarlar yaşattı, Bu yüzden dünyalı olarak bizim yaşadıklarımızı(göçmenler) başkalarının yaşamaması adına uğraş vermek, didinmek, çabalamayı herkes görev addetmelidir.

 

-Özelinizi etkileyen "göç" etkisiyle birlikte, geçmişe gönderme yaparak iyimsemek, özlem duygusu, daha güzel ve temiz bir gelecek karışımından; Ortaçağ örneğinde olduğu gibi nüfusun %25' inin kirlilikten, hastalıktan yok olduğu günlere nazaran, insanlık bugün daha iyi bir noktada değil mi, sanatın gelişimini nasıl değerlendirmeliyiz?

 

Doğa, tarih boyunca sanatı etkilemiş ve sanatın oluşumunda oldukça önemli bir kaynak olmuştur. Her dönemin kendine özgü demografik yapısıyla, teknolojik unsurlarıyla birlikte, sanatta da köklü değişimler meydana gelmiştir. Öyle ki, her çağda doğadan beslenmiş olan sanatçı; teknolojik, politik, ekonomik ve sosyo-kültürel anlamda değişen olgular üzerinden yapıtlarını yeniden ele almış yeniden yorumlamıştır. Bu da sanatın içeriğine yönelik tartışmaları da değiştirmiştir. Bu süreç boyunca meydana gelen biçim bozma, yapıt ve nesne ilişkisi, yapıt ve izleyici etkileşimi, mekân ve sanat algısı gibi bazı konularda belli parametrelere değinen sanatçı, eleştirel değerlendirmelerde bulunarak sanatta dayatılan kurallara ve bozulan düzene(Çevre) başkaldırı niteliğinde bir tavır sergilemeden de geri kalmamıştır.

 

-Disipliner olarak sanatın yaptığı iş-yapıt değerlendirmeleri yapılırken; "her şey sanat, her şey sanatçı" geniş bakış açısı ile günden güne daha detaya, derine, inceliğe inen yayılan insan işleri alabildiğine artmakla birlikte ne gibi riskler de getiriyor?

KIRMIZI MAVİ (ilk resim)

 

-Acaba bir hücre detayı mı, kirlenme mi, atom altı parçacık görünümü mü yoksa içine evrenleri alan en geniş bakış açısı mı?
Kırmızı - Mavi kurgular her zaman ilgimi çeker.

 

Gettolar ve gettolara sıkışmış nice özgürlükler.

 

-İnsanlık zaten hep böyle değil miydi?

 

İnsanlık böyle idi. Bu konuda 500 yıldır üreten sanatçılar değişerek ve evrilerek üretime devam ediyor.

 

-Sanat olmasaydı ne yapardık acaba! Gettoların demir kapılarını, aşılmaz sınırlarını aşıp açan başka bir şeyimiz var mı?

 

Gettolara gedik açmanın yegane yolu sanattır. Şu anda Uluslararası camianın ambargo uyguladığı bir ülkenin sanatçısı ile diyalogdasınız. Ne güzel bir ironi.

 

-Az önce balkona çıkıp resminizi düşünüp gökyüzüne uzun uzun baktım ve - ne tuhaf aklıma Mete Han' ın sözü geldi: "Duvarların içinde nasıl yaşıyorlar şaşıp kalıyorum". Çin sınırına yaklaştığında söylemiş bu sözü, rivayete göre...

 

Her sınırda sınır bekçileri olur.

 

-Tarzınızı ve anlatımınızı daha iyi anlamak için, izleyiciler resimlerinize nasıl bakmalı?

 

Yazdıklarımı okumalılar. Hayat Felsefem üç ayak üzerine oturuyor: Doğa, insan, göç.

 

-Gelen yeni sorularla diyalogumuzu genişletmek isterim, saygılarımızla…



 
 
 
 
 
 

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol