DİYALOG MÜZESİ

ZEYNEP YILMAZ İLE

165. DİYALOG
TEKEDEN SÜT SAĞMAK


"Ortak arkadaşımız Ekrem Gökkaya Diyalogunu yorumlar mısınız?" İsteği ile başladı.

 Bence siz kendi sanat serüveninizi ve coşkunuzu veriniz.

Konuşalım ne çıkar bilmiyorum "derin tecrübe" demişsiniz o kadar değil ama ne bilmek istersiniz olanı anlatayım.

Buyrun lütfen; nasıl başladı, coşkuyu ne zaman hissettiniz ve beklentileriniz nedir?

İlk  olarak ilk okul piyesinde kendi yazdığım hatta doğaçlama yaptığım oyunda çıktım sahneye. Her çocuk gibi hatıra olarak kaldı bir süre bu. Lisede hiç aklımda yokken arkadaşımın rol aldığı bir oyun için yönetmenle görüşmeye gittik. Olayın benimle ilgisi yoktu. Bir şekilde hocanın ısrarıyla bir rolde bana çıktı. On beş yaşımda çıktım yani ilk kez sahneye ve repliklerin yarısını unutmama rağmen sonda aldığım alkış harika hissettirmişti. Ben o alkışa hayran olmadım. Tüm aşamaları; provasından sonunda elde edilene kadar bütünlüğü benim için daha coşku verici, koltuklarda uyumaktan kendi çabalarında bir iş çıkartmak kısmı -hepsi keyif verici benim için.

Rollerinizle devam edelim dilerseniz, yoksa önce tiyatro eğitiminize mi değinmek istersiniz?

Bence ikisi bi bütün zaten.

 
O halde eğitiminizle ve hocalarınızla devam edelim.

"Alaylıyım ben" gururla söylüyorum bunu -her zaman.  Yani "bu gün şunu öğreneceğiz" diye başlayan bi derse hiç katılmadım. Hocam hayatın içinde her fırsatta bir şeyler öğretti.
 
Kimdi hocanız ve neler öğretti?
 
Ramazan Danış. "Gözlem senin en dikkat etmen gereken" konu derdi hep. "Konuşmayı ya da beden dilinde bir durum ve duyguyu en iyi hayatınızda yaşadığınız olaylardan öğrenirsiniz" derdi. Elbette düzeltmeler yapardı. "İyi bir oyuncunun empati yeteneği güçlü olmalıdır bence bunu da yaşadığınız olayları dürüstçe degerlendirdiginizde güçlendirirsiniz" diye düşünüyorum. Hocamı da gözlemledim. Konservatuarlı ama keciden süt sagabilecegini düşünecek kadar cesur bi alaylı...
 
Ramazan Hocanın reel - konusal hiciv, toplumsal düşünce ağırlıklı olduğu bilgisi var. Kapağınızda Sadri Alışık görünce Alışıklarla bir bağ kurmuştum önce...

Yok, kendisini gerçek hayatta karşılıklı oturup sohbet edecek şekilde tanıyamadım.

Sadri Alışık'ın ve ekolünün komedi ağırlıklı olduğunu düşününce...

Bence komediyi çok iyi silaha dönüştürmüş bir hoca. Güldüğünüz ama düşünmediğiniz hiç bi projesi yok bence. O kapak çok derin... Kitap yazılır, film çekilir onun ilhamıyla. Ben bir oyunda (dram) karakter değişimi vardı; kötü karaktere dönüşmeme rağmen en sonunda seyirci beni gördüğünde kahkaha atmıştı. İçinde komedi olmayan ve reaksiyon alamadığınız iş olmaz -bence olmaz o iş.

"Keçiden süt sağmak" deyiminizi açabilir misiniz, neden gerek duydunuz böyle bir vurguya?
İlham ve kitap yazdıracak enerji sanatın neresinden kaynaklanır veya insanın?

Keçi süt verir mi?

Verir tabii süt vermeyen TEKE idi.

Kaç kişi uğraşır litrelerce süt veren inek varken?

Hımm
"Keçi sütünden Maraş Dondurması yapılır" demek istediniz sanırım. Yoksa, değerli olan sizin için farklı yerlerde mi aranmalıdır?
Alaylılıkla ilgili bir vurgu mudur yoksa?


Şöyle anlatayım alaylı ya da okullu fark etmez işlenmesi zor emek isteyen insanlar vardır. "Okulu bitirdi" diye ya da "çok ünlü bi isimden ders alarak başladı" diye kimse gerçekten karakteri pat diye layıkıyla veremez. Işığı fark ettiyseniz ne kadar uğraştırsa da vaz geçmeden ondaki gerçek cevheri ortaya çıkarabilirsiniz. Bu bir yerde paradoks gibi bu bir başarıysa keçinin mi, sağan kişinin mi? Önemli olan sütün kalitesi.

Burda işte eski tiyatronun adabı girer bence devreye. İş iyi olacaksa o keçi sağılalacak.
 
O halde konumuza gelmişken bunu detaylandırın lütfen. Eski tiyatronun âdâbı sizde nedir?

Saygı birinci etapta.  Şimdilerde rahatlıkla saygısızlık karıştırılıyor bence. Benlik duygusu kişiliğini gölgeleyebiliyor. Eskiler ünlü olmak için "ben yaptım demek için değil iş odaklı imişler" diye düşünüyorum. "Bu proje para yapar" diye değil "bu anlatılmalı" diye bakarlarmış. Ve ne kadar büyük işler çıktığını biliyoruz buna rağmen. Konuşma fırsatım olanlarda hep şunu görüyorum; saygı, edep...
 
Saygı - edep - usûl - tecrübe derken, usta çırak ilişkisi açıldı sanırım. Bu bir tür taklit olayı mıdır?

Taklit olursa şayet oyuncu kendi kimliğini bulamaz.

 
Peki nedir oradaki sır, ustanın çırağa verdiği - gösterdiği nedir, taklit değilse?

Onun rehberliğini iyi değerlendirmeli çırak. Ustam böyle yapardı, bu böyle olacak değil.  "Ustam bunu yaparken şuna dikkat ederdi" diyerek usûlüne uygun kendi yorumuyla çıkarmalı işini.
 
Doğada diğer canlılarda gördüğümüz taklitten farkı nedir, örneğin yavrunun annesinden yürümeyi, konuşmayı öğrenmesi gibi midir buradaki çıraklık?

Yürürken ayaklarının üzerinde durması gerektiği kuralını öğrenir ama "ben bunu aksak yürüyerek yapmak istiyorum, anlatmak istiyorum ya da ellerimin üzerinde yürüyerek de varacağım yere varabiliyorum" diye düşünebilir. Bir fikri olmalı. "Sence" denildiğinde verebilecek yoruma sahip olmalı. Ya da konuşurken sesi kullandığını öğrenir ama sadece mimikleriyle konuşmayı desteklerken biri, diğeri bedenini de katar konuşmaya.

Yormadım umarım sizi?

Yok, olur mu hiç dilimin döndüğünce yazıyorum! Çok detaycıyımdır boğmadım umarım sizi?

Rica ederim, benim için inanılmaz bir keyif.
Yorum katmaktan bahsetmiştiniz. Bireyin kendi özünü bulmasıyla ilgili bir durum sanırım?

Empatiyle sağlanabilecek bir durum bence.
 
Her bireyin ayrı bir evreni olduğuna inanır mısınız ve herkes sanatçı olabilir mi?

Kesinlikle herkes ayrı bi gezegen bence. Benzer yanlarımız var hepimizin ama çokta farklıyız. Herkes sanatçı olabilir mi? Bu sanattan anladığımıza bağlı.
Hayatında bir yerde, olayda, durumda v.s. estetik ve bilinçli sebepli bir dokunuşunuz olduysa sanat vardır içinizde.

Albümlerinizden bir kaç fotograf paylaşımınızla sonlandıralım dilerseniz? Hikayeleri verin bize!

Yüklediğim fotoğraflar herkese açık dilediğinizi alabilirsiniz.

Evet bu fotografın hikayesi nedir ve mümkünse fotograftakiler kimlerdir?

"Benden Sonra Ölüm Gelir" oyununun tüm kadrosu ve son provada orada bulunan insanlar. Başlı başına bir hikayedir ders aldığımız ders verdiğimiz (ekibimiz adına) eğlendiğimiz, korktuğumuz, ağladığımız bir oyun. Aynı zamanda sahne arkasında en az izleyen kadar zevk aldığımız bir oyundu. Provalar süperdi zaten.
 

"Ayyar Hamza". Bu bir komedi, orta oyunu gibi idi bizim için. Tam bir eğitim durumu çaylakalarımızı seyircinin uçurumundan ittirdik. Bilinçli ve çok zevk aldığımız bir durumdu.

"Benden Sonra Ölüm Gelir'de" sevimli komşu Perihan Hanımın değişim geçirerek canavarlaştığı sahneden... Bu rol için pek çok kötü kadın karakter inceledim psikopatlar dahil (Gülümseme)
En son rüyamda replikleri sayıklayıp gece yarısı uyandırılınca bıraktım- olmuştu karakter.

Rol arkadaşlarınızın isimlerini rica ediyorum son larak "Benden Sonra Ölüm Gelir" oyunundan?

Ramazan Danış,

Berkay Beder,
Erkan Asan,
Hakan Diker,
Yeliz Demirel,
Selim Özel,

Sırasına göre yazmadım.

Katkı verdiniz, teşekkürlerimizle, sanat - mutluluk - huzur dolu günler dileğimizle.
Saygılarımızla.

 
Teşekkürler sabriniz ve tavrınız için...
 
 
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol