DİYALOG MÜZESİ

NACİ YAVUZ İLE

ALTMIŞ ÜÇÜNCÜ DİYALOG
(GEZİ, TANRI VE FOTOGRAF ÜZERİNE)

Merhaba Naci Beyefendi,
Diyaloglar ilginizi çekiyor mu?


Hangi diyaloglar, bu ara biraz uzağım face'den

SANALDA GERÇEK DİYALOGLAR
 
Tamam, eve gidince inceleyeceğim.
 
Teşekkür ederim. Kolaylıklar diliyorum.
Iki ressam ile olan dialoğu okudum. İlginç ve eğlenceli buldum. Farkında değildim bu dialogların. Diğerlerini de fırsat buldukça okuyacağım. Fikrinize sağlık.

Değerli Naci Bey, sonuncuyu da öneririm. İçinde "göz yaşı" var.
Yorum eklerseniz ayrıca mutlu olacağız.
 
Okudum, ilginç idi. Çok ilginç "denekler" bulmuşsunuz ayrıca.

Daha pek çok var. Ayırarak yayınlıyorum. Umarım sizinle de bir diyalog tamamlama fırsatım olur. Gezileriniz veya diğer "ilgili sanat etkinlikleriniz" üzerine
 
Nasıl isterseniz. Keyifli olur kanaatindeyim.

Vaktiniz varsa şimdi bile olabilir!
E, buyrun o zaman.

Çok iyisiniz teşekkür ediyorum. En son gezinizden başlayalım dilerseniz, gezi notlarınızı yayınladınız mı?
Son altı gezimin notlarını yayınlamadım. Fotoğrafları sınıfladığım anda yapacağım bunu.
Hatta 10, 6 bile değil.

Sizi geziye iten nedir ve fotograf sanatının ihtişamı nerededir?
Deşarj sanırım. Bir de her türlü baskıdan, zorlamadan uzak özgür olma hissi...
Fotoğraf, "microstock" siteleri dışında profesyonel olarak ilgilendiğim bir alan değil.
Medyada çalışırken, sorumlusu olduğum yayınlara gezi yazıları veriyordum. Hem yazan hem de çeken biri olunca davet eden firmalar için de cazip bir durum. Iki kişi yerine tek kişi götürmek...
Ama en profesyonelim diyenin çektiğini de çekerim o ayrı...
Ekipmanım birinci sınıftır.

Kendinizi nasıl tanımlarsınız, içinizdeki coşku, gördüklerinizi aktarabilme becerisi ve arzusu bakımından?
Şanslı mısınız?
Bu fırsatı medyada çalıştığım sürenin sonunda değil de başında yakalamak isterdim. Benimle birlikte seyahat eden turizm uzmanlarının söylediği söz şu hakkımda "şimdiye kadar sokağı en iyi yansıtan adam" hoşuma gitti tabii.
Kendimi tanımlamaya gelince: "Ben bir grafik mezunu illüstratörüm. Hayallerim ve hedeflerim çok daha başka."
 
Zaman tünelinizde paylaştığınız "kutsalların çektiği - sanırım saman yığını, aracın yanından geçen bir motorsiklet, kısaca hikâyesini verebilir misiniz?


Tabii ki...

Hindistan'a 4. Gidişim ve şimdiye kadar tanrıların ana öğe olduğu bir fotoğraf çekememiştim. Bu kez ısrarlı ve azimliydim. Fotoğraf 8 saatlik bir otomobil yolculuğu sırasında, cam arkasından Goa yakınlarında çekilmiştir. Yani hem taptığın hem de çalıştırdığın tanrı, çok ilginç bir kare oldu.

Son olarak hayalleriniz ve hedeflerinizle bitirelim dilerseniz?
 
İlk dönem Türk Havacılık Tarihi üzerinde çalışıyorum. Bu konuda Türkiye'de 10 adam toplasanız arasına girerim. Bu 1911-1914 dönemi arasında çok ilginç bir havacılık öyküsü var. Onun resimli romanını yapmaya çalışıyorum. Trablusgarp, Balkan Savaşı'nın hezimetinden sonra, 1. Dünya Savaşı öncesi arasına sıkışmış şahane bir öykü. Bunun üzerinde yoğunum bu aralar. seyahatlerden fırsat kaldığınca tabii ki.

Diyalogumuzu gün sonuna kadar hazırlayıp yayınlamayı istiyorum. 63. diyalog sizinki oldu.
Gezi, fotograf, coşku dolu günler dileklerimle.

Saygılarımla.

 
Saygılar benden, teşekkür ederim.



KIRK ÜÇÜNCÜ DİYALOG
(GEZİ, DİN VE SANAT ÜZERİNE)

Günaydın
Dönmüşsünüz sanırım?

Evet döndüm ve kendime gelmeye çalışıyorum hala...
Başdöndürücü bir coğrafyadan gelince, dünyanın en güzel coğrafyası" diyebiliyor musunuz?

Dünyanın en güzel coğrafyası değil ama dünyanın en güzel, en saf, en arınmış insanlarının olduğu yer olduğu kesin...
Kalabalık ve kadının durumuna ne dersiniz?
Kadının ikinci hatta üçüncü sınıf olduğu bir toplumu "arınmış" olarak algılamış olmanız ilgimi çekti.
Asıl soru: Gezi yorgunluğunu üzerinizden attığınızda bu konuyu düşünür müsünüz?

Hindistan'da kadın bizdeki gibi 2. 3. Sınıf olarak görülmüyor. Orada bir kast yani sınıflama var zaten. Insanlar bunu bilerek davranıyorlar. Kast sisteminin ötesinde ayrıca kadına bir sınıflama yok...
Erkeğin kesin üstün olduğu bir toplumu kast sistemi ile bir ucundan savunmak, ülkemizdeki ve diğer İslam ülkelerindeki kadının durumuna ne katkı sağlayabilir?

Hiçbir katkı sağlamaz. Kast sistemini savunmuyorum orada zaten varolan bir gerçekten bahsediyorum. Bu Gerçeğin içinde ayrıca bir sınıflama yok. Örneğin orada kadınlar inşaatlarda amele olarak çalışabiliyor. Bizde mümkün mü?
Güzel sanatlar konusuna geçsek daha iyi olacak kanımca, gezinizden edindiğiniz - zihninizde tadı kalan sanat eserleri hangileri oldu ve neden?

Taj mahal tabii ki. Bir aşk için yaratılmış en büyük eser. Özellikle mermer işlemelere inanmak mümkün değil...
Şöyle bir soru akıllara takılabilir: "Neden herkes bu cevabı verir? Bu bir şartlandırma mıdır? Başaka harikalar yok mudur?"

Varsa bunu kim bulup gösterecek?...

Başka birinin ne cevap verdiğini bilmiyorum...
Taj mahal aynı boyutlarda 4 aynı binanın ortasında
Yüzde yüze yakın "Tajmahal" cevabı veriliyor, bu tür sorulara.
Yani neredeyse bilmeyen kalmadı gibi. Böyle bir eseri üreten kültür başka harikalar da üretmiş olmalı?
Örneğin benim Hindistan denilince en ilgimi çeken, doğasının çeşitliliği ve güzelliği gibi kültürününde sonsuz çeşitlilikte olması...

O birbirinin aynı ama çok heybetli binaların içinden geçerek Görüyorsunuz taj mahali. Sanırım etkisinin yüksek olmasının sebebi bu...
Hindistan denince size ilk anlatacağım taj mahal değil tabii ki
Coğrafyanın kültüre ve dolayısıyle sanata etkisini irdemeye çalışıyorum.

Beni Hindistan'da asıl etkileyen insanlar. Sınıflara bölünmüş de olsa insanlar...
Coğrafya ya takıldınız!
Size bırakıyorum coğrafyanın üzerini çizelim.

Hindistan'dan itibaren bütün bildiğiniz algıların üzerini çizen bir coğrafya başlıyor...
Ben bunu dine bağlıyorum
Milyonlarca tanrı olursa, haliyle

Tanrıyla ilgisi yok kesinlikle...
Tanrıyı nasıl algıladığınızla ilgili.
Herşeyin bir tanrısı olduğunu biliyorum Hindistanda...
Diş tanrısı
Kaplan dişi tanrısı
Maymun dişi tanrısı...

Yo geçin onları
300 den fazla dilin konuşulduğu ülke Hindistan.
Bunca çeşitlilik varken - işte tam da buradayım, sanata etkisi nedir çeşitliliğin?

Dolayısıyla din çeşitliliği de çok
Çok renklilik
Aynen bu
Çok renklilik
Çok renklilikten önce asıl sorulması gereken şu
Nasıl beceriyorlar
Ve nasıl hep mutlular
Bu sorunun cevabı yaşadığımız topraklar üzerindeki amansız çelişkiyi ortaya koyuyor
Orada din hayatın önceliği ya da bir siyasi malzeme değil
Oradan taaa wietnam'a kadar gittim. Hepsi aynı
Belirleyici etken dinin nasil algılandığı...
Dinleri tüm dünyada etkisizleştirsek daha iyi olmaz mı?

Bu yüzden asla bizle kıyaslanamayacak ölçüde harika sanat eserleri üretiyorlar...
Kesinlikle Katılıyorum
Sabah sabah sorguya alınmış gibi hissettim kendimi nedense!

3. BÖLÜM
TİTANİK’TEKİ MÜZİSYEN
 
Nassüz eyüsüz?

Nasıl olabilir ki...

Şöyle bir soru sorsam; "2 Kasım'ınız nasıl" itici mi, sıkıcı mıdır?

Batan Titanic'deki müzisyenler gibiyim.

:) Gelecek planlarınızda değişiklik var mı?

Dünden beri 100 kişi ile görüştüysem 80'i “beyin göçü” diyor. Bu konuşuluyor şu an... Ülke beyinsiz kalacak... Kalanlar da “sokak devrimi şart” diyor.

:)

Benim aklım almıyor ve gerçekten düşüşte olan bir partinin 10 puan birden yükselmesini hiç bir mantık açıklayamaz.

Savaş hukuku, korku, hayatta kalma dürtüsü, Kürtlere toprak vermeme, kimliklerinden taviz vermeme ve hayaller...

İyi de Kürtler bu ülkenin vatandaşı, geometrik olarak en fazla nüfus artışı onlarda, bir gün tek başlarına iktidara gelecekler. Bu kadar geri zekalı bir bakış olamaz. Uyum ve Kaynaşma fırsatını kaçırdı ülke.

Bir gün? Bugün olmasın da birgün'ün önemi yok. Gündelik yaşamlar... 3. tip demokrasilerde klan, kabile, etnisite, tarikata göre bölünürse yönetim erki olacağı budur. Lübnan örneği... bir de Master ve Visa ailelerinin yönetim becerisi var tabii... Üretimlerle ilgili görüşünüz nedir? Böylesi durumlarda örneğin siz neler üretirsiniz?

Hımm, bu ülke icin bir şey üretesim yok artık. Sistem beni işsiz bıraktı... Dışarı attı zaten. Yurtdışına çalışıp dolar bazında kazanırım. İçerdekiler ne ... yer bilemem.
 
:) Siz gidicisiniz anladığım kadarıyla. Avrupa mı?

Gitmem gerekmiyor ama düşünüyorum. Buradan yurtdışına çalışıp kazanıyorum zaten beş yıldır. Gidersem Asya olur, Avrupa degil. Uzak Asya. Aile bazında kültür ancak 3 kusak sonra değişiyor. Ülke bazında 150 yılda... Eğitim sorunu bu haldeyken kültürümüzün kaç yılda değişebileceği muamma. Dolayısıyla varolan argümanlarla degil 1929-1933 arası ne yapıldıysa ancak öyle çıkarız bu bataktan. 1919-1923 pardon...

4. BÖLÜM
UYUŞTURUCU LİSTESİ
Çinliler yine haklı çıktı bu durumda, "daha erken" demiş bir tanesi 2. Dünya savaşının sonuçlarını yorumlarken Aşırı kuşatılmışlık hissi var ve bu korkuları daha da körüklüyor malesef, dincilik zaten dünyanın başına bela olmuş durumda.

Bence din uyuşturucu listesinin 1. sırasına konmalı.

Sebeplenenleri o kadar çok ki insanların hala %70 civarı dindar olduklarını belirtiyorlar - dünya genelinde...

Geri zekalıyım ben diyorlar yanı ))

Kurtulamıyorlar bir türlü korkulardan. “Ya cehennem varsa!” Bugünden ala cehennem mi var?
Din adamları da binlerce yıldır ördükleri ağlar sebebiyle sarıp sarmalamış insanlığı. Ama o cehennemde sonsuz yanacakları ile korkutuluyorlar.

İyi de beden çürümüş ruh kalmış, hangi ateş bir aşk acısından daha fazla yakabilir ki bir ruhu?

Yeniden yaratılacaklar ve sonsuz yanarken her defasında yeniden yeniden yaratılacaklar inanç bu... Yahudilik kaynaklı sanırım ilk asya dinlerinde de daha öncesi var mıdır bilmiyorum..?

Asya dinlerinde bu saçmalıklar yok. Ahlaklı olmak üzerine inşa edilmiş her şey. Ve sıraya göre yani bu hayatında fakirsen şükret öbür hayatında zengin olacaksın inanışı. Dolayısıyla bu saygıyı getiriyor topluma. Çok daha medeni, Arap coğrafyasının kızgın çöllerinde ortaya çıkan dinlerden. Bu dinler kuzeyde ortaya çıksaydı, cehennem buzdan ibaret olurdu. Tropikal Bölgelerde nemden ve sudan...

İnsan zihninin doğaya karşı çabasının bir debelenmesi ürünü kanımca. Bulaşıcı hastalık gibi yayılması tuhaf...

Tanımlanamayan güç her zaman korkutur bilgisiz insanları.

Profesörlerin çıkıp -ilahiyatçılar örneğin, birbirlerini karşı kendi zırvalarını savunmalarına ne diyeceksiniz?

Bu ülkede 600-700 yılları arasında olanlar tarih kitaplarında yoktur. Olsa nefret ederlerdi Arap'lardan. Buradan bakmak gerek. “Taharetten sonra kıçıma su kaçarsa orucum bozulur mu” diye soru soran bir güruh 100 yıl boyunca kendisini kılıçtan geçiren bir ırkı affetmez. Haçlılar Arap'lar kadar zarar vermemiştir bize...

Her iki taraftan bakmakta bataklığa saplanmaktan kurtaramıyor neticede... Dışardan bakmayı (laikliği) nasıl yaygınlaştırabiliriz?
 
5. BÖLÜM
LAİKLİK
 
Laiklik bir kültürdür. Bilinçli olmaktır. Bu kültür oluşmaması icin 60 yıldır mücadele veriliyor. Köy Enstitüleri bir devrimdi örneğin. Aydınlanma devrimi... Onlardan başlayarak eritildi, dine evrildi kültür. Din afyonuna sarılmış bir kültürü ya silah zoruyla ya da yeniden eğiterek çıkarırsın oradan. Eğitmek yıllar alır. O iradeyi kırmak biraz zor. Kapalı çünkü. En kutsalına saldırıyorsun. Direkt savunmaya geçiyor anlamak yerine. Örneğin Kuran indiriliş sırasına göre basılsa, herkes anlayacak ne olduğunu. Ama öyle yapmazlar.

“İndiriliş" her neyse..? Birilerinin hayal veya halüsinasyonlarının milyonları hatta milyarları etkilemesi tuhaf değil mi?

Bilinmeyenin korkusu. “Ayetlerin iniş sırası” dedim. Bu sıraya göre okunur ve tarih kronolojisi ile beraber okunursa duruma ve güne göre ayet indiğini görür herkes örneğin bir sefere giderken Ayşe'yi beğeniyor ve istiyor.

Anladım orasını yani "ayetlerin indiriliş sırası" tabirinizi. Oradan sorgulamaya başlayınca Cebrail veya Gabriel birisini seçip ona kutsal cümleleri arasıra bildiriyor. İnanç bu. Bunun yaygınlaşabilmesi tuhaf değil mi? İnsan denen mükemmel zihin nasıl inanabiliyor?
 
Zihnin mükemmel olarak kullanılabilmesi icin zemininin yanı düşünce biçiminin doğru kodlanması ya da yönlendirilmesi gerekir. Çocuklukta cennet cehennem olgusu yerleştirilmiş bir zihin mükemmel çalışamaz çünkü bir duvar vardır artık. Sorgulayan bir zihin yerine itaat ve biat temeli kurarsanız o zihni çöpe atın artık. Duvardan dolayı her şeyi reddeder çünkü... Bugün iktidarın yaptığı bu. Eğitimde daha temel'den sorgulamayı ortadan kaldırıyor. 20 yıl sonra bu nüfus ne olacak?

En dışardan toplumları gözetleyen "denetçi kuruluş ve kişilerin" bu gerçekleri de göz önüne alarak yapmaya çalıştıkları; "elde var bu, ne yapalım, bununla idare edeceğiz" anlayışları ve planlamaları size acımasız gelir mi?

Dilerseniz bir örnekle açayım: "Örneğin kanser araştırmaları için 50 milyar dolar lazım. Bu parayı bir yerlerden söğüşlemek zorundayız. İnsanlığın geleceği için... enerji sömürmek zorundayız, ne yapacağız?"

Yok hayır öyle yapmıyorlar. Hakim irade, yanı büyük güçler kendi çıkarları doğrultusunda yontuyorlar bizi. Bugün CHP iktidarda olsa ABD yine istediğini yaptıracak. Ama bir farkla araplaşmayacaktık... Telefon var birazdan devam edelim (ara)
 
6. BÖLÜM
OVACIK
 
 
Yani bu durumda dindar toplum yığınları iyi bir kaynak değil mi?

Dindar toplum o bağısı yapmaz. O kadar büyük geliri yok zaten ve bir de “Allah'ın takdiri” der geçer. Kabul edilebilir en düşük bağısı yapar. Bakınız zekat anlayışımız. Bilimsel araştırmaların önemini kavrayacak kadar zekaları olsa önce dini sorgularlardı.

Bağış yoluyla alınmıyor ki ellerindeki, maniplasyonlarla bütün yeraltı - yerüstü zenginlikleri söğüşleniyor neticede. Hem de çok rahat bir biçimde.

Onu öyle alanlar kanser araştırmasına vermiyor ki o parayı, gemicilik alıyor İsviçre'ye istifliyor. )) Saray yapıyor kendine.

Onları da bir sömüren yok mu sizce?

Maddi anlamda sömüren olduğunu sanmam. Ülkenin kaynaklarını sömürmelerine zemin hazırlarlar sadece ve bundan kendileri de nemalanırlar. Benim dediğimi yap sen de kazan mantığı.

Evet, aynı yerdeyiz. Bir örnekle daha ilerletelim dilerseniz? Binlerce öğrencimiz yurtdışında okuyup, bilimsel merkezlerde çalışıp bir şeyler üretiyorlar. Bunların tümü buradan yetişip giden insanımız. Bu durumda kaybettiklerimizi bir nevi geri almış sayılmaz mıyız?

Hangi kaybettiklerimizi? Beyinlerimizi de seçip alıp çalıştırarak kullanmış oluyorlar.

Yine tıkandık. İnsanlığın ortak medeniyet fikrinden hareket edersek bizimde dolaylı (söğüşlenerek de olsa) katkımız olmuş olmuyor mu ve Önemlisi bu akım veya çekimi burada oluşturmak nasıl mümkündür?

Kore gibi yönetilirsek... Onları da Amerika hizaya çekti. Ama onlar bunu doğru kullanarak bugün sanayi ve teknolojide ilk 5'teler ve bunu 60 yılda yaptılar. Bizim zekamız onlardan eksik mi? Degil. Ama din gibi bir bela var önümüzde.

Diyanetin "her üniversiteye bir cami" projesi ile, aydınlarımızın "halkın inançları var ellemeyin" korkularından nasıl kurtulacağız?

Eğitime yapılan yatırımın dine yapılan yatırımdan daha önemli olduğunu kavradığımız zaman. Bu ülke sadece Sünnilerden ibaret degil. Diğer mezhep ve dinlerin kendi masraflarını kendileri çıkardığını kimse görmek istemiyor. İnanca kimse karşı degil. Ama devlet Alevi'den aldığı vergiyi Sünni imama maaş olarak verirse bu iş çözülmez.

İnançların tümünün dışından baksak ve bizdeki halihazırdaki inatçı komünistleri de işin içine alsak Kore örneğinizle de canlandırarak, onları da iten bir korku Koresi yok mu yanıbaşlarında? Yani bu itiş kakışlar düşünmemizi engelliyor olamaz mı?

Bu itiş kakışlar düşüncemizi doğru yere kanalize etmemizi engelliyor evet. Bugün ülkenin bütün beyinleri sarayın ve sahibinin bertaraf edilmesine endeksliyken nasıl ilerleyebiliriz ki? Ovacık bir ütopyayı gerçekleştirdi bu ülkede. Kitap okuyana bedava bisiklet, ilçenin kaynaklarını imece yöntemiyle ticarete dönüştürmek v.s. gibi. Beş tane daha Ovacık olsa dindar dediğimiz kitle bile birlikteliğin sinerjisine hayran kalacak.

Sürekli eleştiririm Ovacık ütopyasını; "az daha geri gitsek o dağlardan avlanabilir hatta yaban armudu toplayabiliriz" demiştim en son eleştirimde. Doğulu bir toplum olarak bu kahrolası "tutkularımızdan" nasıl kurtulacağız?

Emeğin ve aklın değerini anladığımız Zaman ))

Saygılarımı sunuyorum. Umarım sıkıcı, zorlayıcı, baskılayıcı bir diyalog olmamıştır? Katkınız için teşekkürlerimizle.

Yo hayır, ben kemanımı çalıyorum batan gemide.
Saygılar.



 
 
 
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol