DİYALOG MÜZESİ

SEYHAN DİNÇ İLE

Erkan Yazargan·14 Ağustos 2017 Pazartesi



430. DİYALOG: DANK!

İLK BÖLÜM: GEYİK


Selam...
Siz beni yaklaşık iki yıl önce nedensiz sildiniz, engellediniz şimdi tekrar listemdesiniz  

Hayat ilginç.

Öyle. Neyse, sevindim gördüğüme.

Pzt 23:24




Yorumlayın bakalım...



İlk resim Atatürk'ün sözünü hatırlattı ''Uyuyan milletler ya ölür ya köle olarak uyanır '' .Kızılderili  olan cesur ,her an her duruma hazır güçlü bir profil (zaten favori toplumum)  İlk aklıma gelen bunlar...

Yakışıklı ve Bekar

Zeki ve üretken bir kafa yapısı da var.

Birleştirebilirsiniz: Yakışıklı olsa da fonksiyoner olmadığı için Artis (t) olarak kalacak

Çok etkileyici.

Hala Oscar alamadı

Sal 23:59

Sizin Atatürk sevginizin kaynağı, sebebi nedir?

Kaynağı ilkokul öğretmenim ve ailem. Sebepleri saymakla biter mi! İnsan gibi yaşayabilme özgürlüğümün farkına varmamı sağlayan ilkeleri...

Rüyasında görenler var.

Kadın hakları, seçme seçilme haklarımız bir çok Avrupa ülkesinden önce bize sunulduysa, bitmez ki! Vatanım, bayrağım, dünyaya karşı gururum... uzar gider. Rüyasında nasıl görmüş bilemem ama güçlü bir insan için pozitif olayların habercisi olarak algılanabilir rüya.

Yayınlayacağım yarın görürsünüz

Çrş 13:58

Türkiye' de kadın olmak ve ülkemizde kadının kültür, sanat, bilimsel çalışmaya katkıları denilince ne anlıyorsunuz?

Diyalog Sanat




İKİNCİ BÖLÜM: ÜMMET MİYİZ, MİLLET Mİ?

Ümmet miyiz, millet mi siz kendimizi nasıl hissediyorsunuz..? Diyalog Sanat

Ümmet, bir peygambere inanıp onun yolunu seçen kimselerin tümü. Millet; çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu, ulus.... İkisi farklı kavramlar. Bana sadece millet uyuyor.

Ayrıca çok merak ettim, yorum ekleyen hanımefendi neyi silmenizi rica ediyor acaba?

Ben de sordum fakat cevap vernedi ki

Konu hoşuna gitmedi herhalde ablanın!

Bilemiyorum. İlk defa katıldı.

Ümmettendi sanırım.

Zihinler çok karışık ama konuyu deşebilirsek doğruyu bulurlar umarım. Ümmetin durumu felaket

Bazı insanlar bu konulara açık değil, kodlanmış gibiler. Yani aslında kafanın bulanması için de farklı bir bakış açısının girmesi lazım oraya... Victor Hugo, favorim bu anlamda ''Din vicdandır'' .... Pusula sağlam olduktan sonra gerisi hikâye.

Din bugün ideolojiye dönüştü. Hugo nun zamanında felaketti.

Bugün ki din değil zaten. Din kalkan...

Aynen.

Durup bakıyorum hiç bir din kötü bir şey öğütlemiyor. Belli başlı konulara bile dikkat edilse gündem hırsızlık, tecavüz, cinayet olmazdı.
Tahammül yok ama sorsan hoşgörü dini.

Dinler egemen olmak ister. İnsan boyun eğmez sadece "mış gibi" yapar. Dinlerin başarısızlığı insanı kul yapma arzularından kaynaklanıyor bir de insanları birbirine düşman etmeleri...

Din, otorite gibi yansıtılmaya çalışılıyor. Felsefe olarak bakılsa, yaşam biçimi haline gelir  ve belki de lafta değil özde inansa dindar geçinen güruh bu kadar tehlikeli olmaz ki bence peygamber olarak geldiği kabul edilenler de belki bunu istedi! Bakıyorum adamlar, kısaca "insan ol" demiş genel olarak. Bir anlamda kontrole almak istemiş. Zekice...

Değişmez kanun dayattığı için bağlılarını delirtir. Tek dertleri egemenlik. Kabul etmeyeni dinlerinden çıkarıp öldürtmüşler. Cehennem varsa bunlar doldurur. Milyonlarca masum öldürülmüş.

Genel olarak öyle düşündüm. Yoksa illaki egemenlik. Kontrol altında tutma çabası var sonuçta.

Hastalık...
Tedavisi birey olmak...


Her konu da öyle değil mi aslında. Kişisel gelişimini tamamlayabilmiş olmak.

Ego ile nefs' e saldıranlar insanlık düşmanı. İnsanlığı yok edip köleleştirmek istiyorlar. Ego insanı insan yapar, neden yokedelim ki?

Evet, bunun içinde kişilerin bireysel ve ruhsal gelişimini engellemek hatta bilinçli olarak zarar vermek için ellerinden geleni yapıyorlar

Eveet. Bu bilgiyi çekinmeden yaymalı.

Ego mevcut durum.

Ego sen, ego ben.


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: BENLİK

BEN' LİK kavramı gelişmiş... Biz olabilme düzeyine geçebilmek lazım. empati giriyor devreye.

Ego kendi farkına vardırır. Sonra diğer canlıları farkedersin.

Ego bilincin en ilkel işlenmemiş hali ama aynı zamanda.

Ordan başlamazsak başkalarının egolarını yaşarız.

Bence temel sorun orada kalmış olmak.

Öz
Cevher
Çekirdek

Fırsat vereceğiz, kendisi olacak...


Ben, ben, ben, ben... Pekiyi, nasıl ?
Neden sen?
Yeterli misin?
Hakkın mı?
Bu isteğin başkalarına zarar veriyor mu?
İnsanların temel sorunu, kendilerini hiç sözlü yapmıyorlar (sınavdan geçirmiyorlar)! "Görüntü olsun, yeter" zihniyeti...

Bastırırsak kendini kaybeder, delirir. Başkası olur!

Bence zaten öyle.

Kendini bulursa başkasına zarar veremez ona acır, kıyamaz...

Kendi gibi olmak yaygın bir anlayış mı sizce?

Tayyip kendisi olamadığı için Muhammet olur, Muhammet kendisi olamadığı için tanrı olur / oldurulur!

Benliği ego da kalmış gelişmemiş.. Ağır derecede de kişilik bozukluğu olduğu bariz..
Veya bizler toplum olarak örnek alarak kendimize uyarlamayı, geliştirmeyi mi yoksa taklit etmeyi mi seviyoruz?

Taklit, tekrar geriliktir. Birey üretir. Yol bulur. Benlik, bilinç, ego aynı şey farklı olan egoizm...

Gelişmek... Hayat boyu gelişim denilen konu, değişimi getirir ama bir kesim var ki -geldikleri soy bile belli, inandıkları ve asla o kalıptan çıkmadan yaşayıp gidiyorlar... Bilinç ego dan sonra değil mi?

Çekirdek meyve ilişkisi...


Bilinçli insanlar ego yapmaz, kendinden emindir. ''İnsan ne kadar yüce o kadar mütevazı '' Dalai Lama, böyle der mesela
egoizm yapmaz.

Açıyı geniş tutabilmek, yorum gücünün oluşumu yani bilinçlenmek, keşke olabilseydik toplumca! Ama sonuç olarak kişisel gelişimin yetersizliğidir konumuz, eksiğimiz değil mi ?

Dalai Lama filan mistik hezeyan, anlamsız söylem. Kendin "bir numarasın" bu egoizm değil. Toplum bizim sorunumuz değil.

Egoizm' de benden başkası yok. Yanlış olan bu.

Herkes birey olursa sorun kalmaz.

Onu anlatıyor zaten, "kendin ol" diyor.

Yeterli olduğunu hisseden insan trafo haline gelmiyor, rahat çünkü kendinden emin. Kendiyle barışık. Eh, dış çevreye yansıyan malum..

Birey ne zaman yeterince gelişmiş olur?
Ölçüt nedir?
Mantık?
Vicdan?
Yoksa ikisi arasında denge mi?
Yanınıza 1 aylığına bir çocuk bırakılsa ve size bu çocuğu bir birey -sağlıklı bir birey olarak yetiştir denilse, ilk nereden başlardınız? Müfredat ne olurdu?

Konu çok.
Kaç budist birey tanıyorsunuz budist olmayan?

Dinler insanı emer yok eder.
Üretmeye başladığında gelişmiştir.
Ölçü bilimsel bilgi.
Müferedat kişiye göredir onu da kendisi belirler.
Ön bilgi okuma yazma anlama anlatma aktarma bilgisidir ki yorumlayabilsin...


Budizm felsefesini tutuyorum, aklıma yatıyor. Adamlar relaks - sakin olabilmeyi, her canlının hakları olduğunu v.s. anlatıyorlar. Budizm din değil zaten.

Evet, çok güzel özet:  "Üretmeye başladıysa gelişmiştir". Bu her konuda böyle. Bir ev kadınını diğerinden ayıran en önemli özelliği bile bu, üretken oluşu.

Budizm dindir. Değişmez ilkeleri ve din ADAMLARI vardır. Felsefe değildir açılım sunmaz, emreder.

Ben öyle bakmadım ve onlarda din olduğunu kabul etmiyor. Gerçi kendilerince ritüelleri var, konulara dair. O anlamda evet din.. İbadet etmek gibi sayılabilir.

Tek dayanağınız bilimsel kesin bilgi olsun, inançlardan uzak durun! Psikolojik rahatlama insanın kendi çözmesi gereken bir sorunudur, doktor psikiyatr sadece yol gösterebilir, ilerlemişse hapla uyuşturur.



DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: DENGELER

Yani, "davranış bilimleri kitabını" daha fazla önemsemiş olsa insanlık ve her konuyu kavramış olmayı ibadet kabul etse...

Klinik psikoloji raporları öneririm.

Bir psikiyatristin hasta notlarından oluşturduğu kitabını okumuştum... Adam mesleği bırakmayı göze almış çıkarmış kitap olarak, çok ilginçti.

Enerji,
Enzimler,
Asit - baz dengesi,
Tuz - su dengesi,
Kontrol,
tansiyon,
Spor,
Temiz "hava, su, yiyecek"...


Aynen öyle, evet...

Bir de negatif insanlardan uzak durmak

Karamsar olmak istemiyorum bu anlamda ama mevcut durumda biraz zor oluyor.

Onlar "radyoaktif enerji gibi enerji yayar" diyor bilim...

İşte budizmi bu yüzden seviyorum. Reiki de öyle, çekim yasası da. Hep aynı konu. Pozitif olmak. Pozitif bakabilmek...

İsimlenince sorun oluyor, dine dönüşüyor.

Evet, olabilir. Katagori oluşuyor arada ki farklılıklarla, tıpkı din ayrımları gibi.

Aynen. Basit olan şu: Tüm canlıların enerji kaynağı güneştir.

Evet, "su ve toprak"...

Farkına varmak için varız. Farkına varınca sonsuz oluyoruz.
Su toprak ayrı.


Enerji
İçimizdeki ruh
Sinyallerimiz
Algı
Hissetme
Duygu

Soru: Güneş ışığını nasıl sanata dönüştürüyoruz?

Müthiş.



İlham kaynağı olarak enerji sonra uygulama. Resim, belki müzik, belki tiyatro... Sanat zaten bir anlamda doğanın taklit edilmesi değil mi? Yani "bunu görebilen materyali de yine doğadan almış oluyor, ilham kaynağı olarak hatta kullandığı araç gereç olarak"
diye düşündüm bir an.

Doğanın insan ruhuyla işlenen en mükenmmel hali. İçinde savaş değil barış, silah değil alet var bazen de kendi bedeni - dans ta oyunculukta olduğu gibi...
Nedir bu coşku, nereden gelir ve sanata dönüşür?

Önemlisi sanattan nefret edenler kimlerdir
Felsefe ile sanatın "insana has olmasını" nasıl izah ediyoruz?

Karşıtları neden karşıdır, amaçları nedir?

Dinle ideoloji günümüzde neden bu kadar benzeşti?

İnsanlık bu bunalımdan nasıl kurtulacak?
Mutlular nerede ve nasıl yaşıyorlar?


Bu coşku güneşin enerji kaynağı olduğunu görebilmekle... belki ağacın dalında yuva yapma çabasında ki bir kuşu görebilmekle... belki sokakta ki kedi için bir kap su bırakabilme duygusunun dürtü boyutuna yani yoğunlaşmış hale gelmesine bağlı. Sanatçının herhangi birinden farkı daha yoğun duygular hissedebilmek değil miydi! Algı, hissiyat, görmek, hissedebilmek sonra bunu dışarı yansıtabilme yetisi...

Sanattan nefret edenler, göremeyenler veya insanların görmesini istemeyenler. Kaba saba bakış açısı olan bir insana hükmetmek daha kolay. Onun boyun eğmesi daha kolay... Hayat kısır döngüden ibaret çünkü onun için... Bir kesim de bunun devamı için uğraşıyor, savaş açıyor sanata dair her şeye ve hatta sanatın enerjisine -doğaya.

HARİKA
BU BİLGİLERLE BİR SANAT ENSTİTÜSÜ AÇABİLİRSİNİZ



BEŞİNCİ BÖLÜM: ÜRETİM FİKRİ

Dinle ideoloji benzeşti çünkü itaat etmeyi öğrenen öğreten bunu birilerinden isteyecek! eline fırsat geçmiş, sömürÜ değil mi zaten aynı zaman da... bir dilencinin cümle girişi "Allah rızası için" değil mi! o bile bunu yapmıyor mu? ideolojisi değil ama benliği için... Düşünebilen, hissedebilen, vatanını milletini seven, tarihine vefası olan, üzgün ama bir o kadar pasif kişiler... Hatta bizim geriye dönük sanat anlayışımız bile ajıtasyona dayalı değil mi? Sömürü; bir türkücü lanse edilirken önce acı dolu hayat hikayesi anlatılmamış mı, aralardan sıyrılmasına izin verimemiş mi? (... ...) kimdir, bugüne nasıl gelmiş? Demek ki sömürü ve sömürülme "ama psikolojik ama maddi" var toplumumuzda, müsait yani. Pekiyi, neden?

Bir sınıf açıp 20 öğrenciyle başlaşanız bir sene sonra 20 şube açarsınız!

:) estağfrullah, sizler varken.

Biz yapacağız. Biz başaracağız. Başka yolu yok! Kadınlar yapsın...

Geçmişte sömürü psikolojisi sanat anlayışımızı, bugün din anlayışını ele geçirmiş ve bunu kullanan çakallara yaramış...

Çok basit, on dersle başlayın! Sadece sanat. İhtiyaç var.

Pekiyi ,aslında o yere ait olmayanlar nasıl davranır?

Onlar toprağa lazım olan gübre Çekirdek sizsiniz, meyve sizsiniz.

''Şüphesiz ki biz onları ibret olsun diye gönderdik '' (bakara sanırım ) dedikleri tür mü yani gübre derken? Bizden önce yaşayanlar hem teknolojik hem psikolojik çözmüş bence olayı ve bir yerlerden mesajlar vermişler. Görmek, görebilmek.

Ömrü boyunca farkına varmadan ölen milyarlarca insan var! Ne yazık değil mi?

Farkına varmasınlar diye çalışılmış. Bu günki İmam Hatip diretmesi gibi..

Kötüler gerçekten kötüdür, korkak oldukları için...

Ama belki de bu denli vahim olmasının sebebi inanmak da tercih, çelişkileri görememek.

Yalana inanılır, doğru bilinir.

Ya, kendinden öncekilerin inandığı da yalansa! Kemikleşmiştir.

Hep yalan.

Ama yinede insanoğlu en ilkel, en yalana inandırılmış haliyle bile, çelişkiyi farketmez mi?

Doğrudan korkuyorlar.

Kabul etmek mi istemez, görse de?

Evet, korkuyor
Sorudan,
Sormaktan,
Yanıtlamaktan,

Sklı almıyor,

Uyuşmak işine geliyor.



ALTINCI BÖLÜM: CESARET - KORKU

Doğrulardan korkmalarının bir sebebi, gördüğünü uygulayabilme, savunabilme cesaretinin olmaması olabilir mi? Bastırılmış dediğimiz kesim bu belki!

Cesaret bulaşıcıdır, korku da...

Korku daha bulaşıcı sanırım bizde!

Korkaklar dayanışması dünyayı mahveden.

Cesurlarda ki dayanışma yeterli mi pekiyi, dayanışma var mı veya?

Oysa yaşam hem fırsat, hem muhteşem. O da farkına varınca. Cesurlar yalnızlığı da tercih edebilecek kadar cesurdur. Ondan haz alırlar ve insanlığı geliştirenler de onlardır. Dışındakilerin bir önemi yok, dedik ya gübre

Sömürülmek. Zayıflatmış kene gibiler ve yeterince cesur değiliz genel oalarak. Sessiz kalmayı tercih edenler var. GEZİ daha farklı bir boyuta gecebilirdi  mesela!

Gerek yok, süreç bu!

Tercih mi, yoksa yürek mi yok? Bu suskunluğun sebebi yani... Bir şeyleri hep birilerinden bekleme ruhunun yerleşmiş yansıması olabilir mi, yoksa tehlikenin farkında mı değiliz de susuyoruz?

Tercih. Bazıları haketmiyor. Haketmek lazım. Emek verecekler. Topraktan fışkırmak da, dalda durmak da, çiçek açmak da emek ister. Yok öyle beleş İnsanlık iki büyük savaş yaşadı.

Emek verenler cesur zaten! Sömürülmeye alıştırıldığımız gibi hakkını aramak için cesaretli olmaya da alıştırılsaydı. Tek tip gitmiş olay farklı faklı konularda kemikleşmiş artık sömürülme duygusu... Alt yapı çalışmasıydı belki bunlarda, Recep de bol acıssoyla gelmişti ilk.

Klişe yanılgılarımız var. İstismarcılar - dinci veya ideoloji kurbanları insanımızı kandırıyor. Onlar korkularının kurbanı.

İnsanlık penceresinden bakmayı öğrendiğimizde üretime katılmaya çabalarız, hırsızlığa değil çünkü çalınan mal başkasının malıdır ve başkasının malı bizim işimize yaramaz.

Evet, üretmeden tüketmeyi seviyor olmak. Duygusal boyutta "aman boşver, başkası yapsın", bir de "dünyayı sen mi kurtaracaksın" kafasıyla yaşayan bir kesim var. Kendi haline bırakmış, olduğu gibi kabullenmeye alışmış alıştırılmış.

Üretmeden tüketemeyiz o bir yanılgı toprağın gübre tüketmesi gibi...

Üretmeden tüketenler işte, ülkeyi soyanlar ve trolleri... Gübre bile değiller bence. (... ...)' nin güzel bir sözü var '' ne eğitilebilir, ne değiştirilebilir bir tür ile karşı karşıyayız". Doğru buluyorum, bu hale getirilmiş bir kesim var o tuzaklara düşmüş, uyuşturulmuş... Bir kaç kuşak sonrası tam facia denilen.


YEDİNCİ BÖLÜM: DANK ETMELİ

Soyulma yok, transfer var. Yurt dışında on binlerce öğrencimiz, bilim insanımız var. onların masrafı nereden karşılanıyor?

Nerden karşılanıyor, Emine bileziklerini mi satmış?

Çalınan - tranfer edilen madenlerimiz paralarımız...

Bunu düşünün


İngiltere' ye giden altınlarımız gibi mi?

İnsanlık asla gerilemez. Öyle veya böyle ilerler. ilginç bir şey söyledim dikkat ediniz!

Transfer mi?

Atatürk' ümüz bu küresel ilişkileri hayattayken oluşturmuştu zaten. Yıkılamaz!

İnsanlık tarihine baktığımız zaman bizden daha öncekilerin çok ileri teknolojiler kullandığını.. "Tanrıların Arabaları" diye bir kaitap okumuştum lisede, orada çok detayla anlatmış... Bence gerilemiş hatta yıkım olmuş...

Tekrar okuyun yazdığımı, ilginç bulacaksınız ve derin düşünün!

Bu ülke Atatürkçüler sayesinde ayakta, o ayrı hatta bugün korktukları, engel gördükleri bizleriz zaten! Bu bir gerçek... Me derler
"güneş doğmadan hemen önce çok karanlık olurmuş".

Çok güzel bir sohbetti. Vaktinizi ayırdığınız için teşekkürler. Beyin jimnastiği oldu bana.

Fayda sağlayacak her hangi bir durum anca mutlu eder beni.....

Aydınlanma ile...




 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol