DİYALOG MÜZESİ

TANSEL YILMAZ İLE

379. DİYALOG: BİZ DEVLET'ÜN İT'ÜYÜK

İstanbul Beykent Üniversitesi'de Uluslararası İlişkiler okuyor. İstanbul'da yaşıyor.

-"Olmuyorsa zorlama, zorla güzellik olmaz" sözlerinin SANAT' la ne alâkası vardır, örneklendirir misiniz?

Geç yanıt için özür dileyerek, iyi geceler... '' Zorla güzellik olmaz'' atasözümüz net açıklamış, zorlayarak güzellik olmayacağını. Fakat bunun iki tarafı var. Birincisi, KİŞİNİN KENDİSİ: Kişi istemediği, sevmediği bir işi yapmak zorunda kaldı ya da yapmak zorunda bırakıldı ise buradan çok verimli sonuçlar alınacağı düşünülemez. 2. KARŞIMIZDAKİ KİŞİLER: Yapılan her hangi bir eylemin, sunumun, yaptırımın karşımızdaki insanlarca kabul görüp görmemesi tümüyle onların düşüncelerine, beğenilerine ve ilgi alanlarına bağlı olarak değişkenlik gösterir. "Biz istedik sizler de beğenin" olmayacaktır ne kendi yaptığımız işlerde, ne de karşıya sunulanlarda.

SANATLA ilgisi var mıdır ? Yaşamın her alanında geçerliliğini ispatlamış bu sözün, yaşamın özü olan SANATLA ilgisinin olmaması düşünülemez. Aslında o kadar çok şey anlatılabilinir ki sanatla ilgisinin örnekleri ve niyeleri üzerine fakat hangi sanat dalının hangi örneklerini listeleyeceksiniz! Kendine sanatçı demeyen ama yaptıkları sanat eseri olanlar var.

Baktığınızda sanat eseri diyemeyeceğiniz fakat adı çok ünlü sanatçı ünvanına sahip olmuş kişiler var. Gönül vermişler var sanata; mecburen sanat eseri yaratmaya çalışanlar var, hasbelkader bir sanat bölümünü okumuşlar var. Sizin eleştirdiğiniz devlet sanatçıları var.

Gördüğü sanat eseri olan heykellere "tüküreyim böyle sanata" diyen , ya da sökün bu '' ucubeleri'' diyen kişiler var.

Sanat Filmi adı altında (sinemayı sanat saymayanlar var) insanı bayım bayım bayıltan filmler var.

Fakültede hocanın verdiği akademik kalıplar içinde sanat çalışmalar yapmak zorunda kalan öğrencilerin zorlanması var.

Çok fazla güzellik beklemeyelim. Müzikde hakeza resimde, soyut resim derdi var. Üç fırça darbesiyle çalıştıralım kendi düş dünyamızı diye eleştiren benim gibiler var örnek olarak.

Aslında kitabî örneklemelerden daha çok geniş kapsamlı düşünüldüğünde '' Olmuyorsa zorlama, zorla güzellik olmaz''ın SANATLA direkt bağı olduğunu görmekteyiz. Fakat bu bağ hangi anlamda doğrudur bence bu düşünülmeli!

İyi bir eser fakat karşı taraf algı ve anlamada yetersiz bırakmalı mıyız?

Artı değer ve sanatın artı değere katkısı nedir?

Artı değerin genel olarak iktisat alanında kullanıldığını "gereken ve zorunluluk dışında çok fazla yapılan üretime ait bir kavram" olduğunu biliyoruz. Gerekenin dışında yapılan üretimin, başkaları tarafından keyfe keder ücret karşılığında satın alınması, üretimi yapanların emeğinin karşılığını alamamasından dem vurulur bu anlamda.

Karşı çıkanlar da vardır, onaylayanlar da. SANATA KATKISI' nı olumlu - olumsuz olarak sınıflamakta kararsızım. Sanatın boyutu nedir, gereken nedir, zorunluluğu nedir, hangi ülkesel ve kültürel koşullara, arz talepe göre değişir? Bu şartlardaki arz talep, ya da talep çokluğu belki olumlu katkı sağlayacaktır artı değer olarak sanata.

Sorduğunuz tüm sorular çok güzel. Görüntüde net bir soru gibi görünse de ve sanki net, bir iki cümleyle cevap verilebilecek somutlukta görünse de, inanın her okuduğum sorunuzda birbirine iç içe girmiş cevaplar ve sorular oluşuyor zihnimde.

Bazen sorularınızın tam anlaşılmadığını ben de görüyorum cevaplardan. Fakat bu güzel söyleşiler sorular sorunlar, özellikle sanat öyle uzak ki bizden.


SONUÇ OLARAK, artı değerin sanat adına zorlayıcı, yapay sanat (ısmarlama) v.b. olumsuz yanlarını düşünmezsek genel anlamda olumlu katkıları var diyelim. Yeter ki üreten sanatçılar emeklerinin karşılığını alabilsinler. Öncelikle manevi, akabinde ekonomik...

Özellikle basitleştirilmiş ve muzip içerikle zenginleştirilmiş sorular oysa Anlaşlışmamasının sebebi sizce ne olabilir?

Özellikle basitleştirilmiş dediğiniz sorular, belirttiğiniz gibi muzip içerikle zenginleştirilmiş olunca verilecek cevaplar da çok zengin oluyor, ya da olmak zorunda

%10 yanıtlanma oranı

Onların da %10'u yayınlanmaya değer.


Haklısınız, ben de çoğunu okuyorum ve şaşırıyorum cevapların ilgisizliğine fakat bunun sebebi bizlerin sanat kavramından çok ayrı bir kültürle büyümek olduğunu düşünüyorum.

Bizlerin yani Türkiye insanının en son ilgi alanıdır sanat ve sanatla ilgili çalışmalar yapmak. Öncelikli ihtiyaçlarımız farklıdır çünkü...

Felsefe' yi hor gördüğümüz için cezalandırıldığımızı düşünenlerdenim yani bana göre felsefe - sanat düzlemin aynı yerinde duruyor.

Size bu konuda kesinlikle katılıyorum.

Biz de dedik ki: "Madem felsefe çok zor, anlaşılmaz bir dolu kelime ve kavramlarla yığılı, çözüm ve çözümleri uzun zaman alan bir uğraştır. O halde, onun paraleli olan sanatı anlatmaya, sunmaya, göstermeye, irdelemeye çalışalım, hiç olmazsa "bize ne elin gavurundan" demezler de "sanat iyidir, güzeldir" filan derler diye ?

Başarabilir miyiz?


Felsefenin yerini başka inançlar doldurduğu sürece çok da yarar beklememeliyiz sanat adına yurdumuzda, ya da bizim gibi olan ülkelerde. Felsefede çok da karmaşık anlatım olduğunu düşünmüyorum.

Sadece, felsefenin insan aklını gerçek anlamda uyandırıp, doğruları görmekte tehlikeli bir alan görüldüğü için bu şekilde karalama yapıldığını düşünüyorum.

Bizim yaptığımız da sanat istismarına girer mi, yoksa bizi sanatsever veya sanatın hizmetindeki kişiler olarak mı görüp tanıtabilirsiniz yani birisi bizi sorsa ne dersiniz onlara?

SANAT İSTİSMARCISI OLARAK NASIL NİTELENDİRİLEBİLİNİRSİNİZ Kİ SİZ! BUNA GÜLEBİLİRİM SADECE KATKIDA BULUNUYORSUNUZ. KİŞİLERİN BİLMEDİKLERİNİ GÖRME, OKUMA FIRSATI VERİYORSUNUZ.. FARKLI DÜŞÜNMELERİNE KAPI AÇIYORSUNUZ.

Camiadan bir kısım arkadaşlar yaptıklarımızın sanat olduğunu kabul ederken bir kısmı ise etmiyorlar. Sizce bütün bu yapılıp edilenler sanat mıdır, neden?

SANATI NE KADAR SEVDİĞİNİZİ NET BİLEMESEM DE BURADAN SİZİ SANATSEVER VE SANATIN HİZMETİNDE KİŞİ OLARAK GÖRDÜĞÜMÜ BİLMENİZİ İSTERİM.

Benim düşüncem..İnsanın kendisi sanattır, doğuş ve ölümün hiç bir zaman gerçekte bilinemediği .. Ve onun yaptığı her şey sanat diyorum.. Sizi eleştirenler çok yönlü bakamıyorlarsa ve hele ki bu kişiler..Sizin de belirttiğiniz gibi Sanat Camiasındansa düşünmelerini öneriyorum.

Teşekkür ederim.

Az önce bir tepki daha oldu onu da sizinle paylaşmak isterim. Ünlü bir tiyatro oyuncumuz: "İlgimi çeken sorunuz olursa sayfanızda yanıtlarım lütfen bana mesaj atmayın" içerikli bir yanıt göndermiş.

Siz olsanız böylesi durumlarda ne yaparsınız?


Çok fazla çalışıyor demek ki..:)

Gerçi kişisel tercih diye bakıyorum buna.. Fakat.... Gene de..

Çok ünlü tiyatrocumuzun bizleri bilgi ve donanımıyla aydınlatmasından mutlu olurdum.. Bunu esirgememeli diye düşünüyorum..

Oyun oynamış olabilir

Yeri geldiği zaman biliyorum ki bu ve benzeri sanatçılarımız bas bas bağıracaktır. Halkımız sanattan anlamıyor, bizlerin değerini bilmiyor diye.

Anlatabildiğimiz kadar anlatılmasından yanayım.

Bas bas bağırıyorlar zaten: "Bzi devletin itiyük, devletsüz yapamazuk, amirlerimize bağluyuk" deyü

Sizce devlet halka kötü bir oyun oynayıp bu sanatçı geçinen oyuncuları kullanarak özellikle sanatı imha ediyor olabilir mi?


Haklısınız ilk paragrafınızda. Fakat bazen şartlar gerçekten mecbur kılabiliyor ve memurları bağlayan yasalar. Türkiye şartlarını hepimiz biliyoruz. Hoş mu, tabi değil. Fakat çok da kızamıyorum çünkü memur olarak aynı cenderede ben de yaşıyorum.

Gerçi bu durumda kendilerinin '' En harika Sanatçı '' olduklarını iddia etmemelerini isterim.

Devlet bu sanatçıları kullanarak kötü oyunlar oynatıyor mu cümlenize çok fazla katılamıyorum. Çünkü çok güzel oyunlar izlediğimi bilirim. Fakat devletin, sanatı tümüyle imha etmek gibi temel fikri olduğunu zaten hepimiz biliyoruz.

Bu arada hem sanat dalları, hem de gerçek sanatçılar zaten yok oluyor.

Bakınız burada yapılan en büyük hata şudur çıkıp mertçe: "Biz sanatçı filan değiliz sadece oyuncuyuz. Sanatçılık kim biz kim kardeşim. Biz maaşa bağımlı memurlarız" deseler başımızın üstünde yine yerleri olacak ki memur dediğimiz mesaisi belli bir çeşit köledir LAKİN mangalda kül bırakmayıp nerede sanat adına bir filizlenme varsa potinleriyle, botlarıyla, salya saçan ağızlarıyla, dedikodularıyla ve diğer iğrençlikleriyle saldırıya geçince olmuyor işte

Benim küçük kızım Muhsin Ertuğrul Çocuk Eğitim Birimi'ne 8 yaşında girdi. Şehir Tiyatrosu oyuncusudur... Ta ki 17 yaşında Muhsin Ertuğrulun tüm kadrosunun değiştirildiği ana kadar.

Bakınız o kadroya kötü oyun dahi oynatmaya gerek görmeden yok ettiler En son yazdıklarınıza tümüyle katılıyorum. Sadece verilen, sahnelenmesi istenen, belirlenen oyunlar oynanıyor.

"Yok ettiler" vurgunuzu alıyorum ve bunu kimin yaptığını ve nasıl yapabildiğini soruyorum..?

Benim de devlet memuru olduğumu ve zincirli köle olduğumu unutmayınız lütfen

Bunu hepimiz biliyoruz

Gerçi yok etmek belki de sadece şehir tiyatroları resmi çerçevesindeydi. Şu anda hepsi gene sanatlarını, oyunculuklarını ifa ediyorlar Televizyon v.b. mecralarda. Bir Eftal Gülbudak mesela, o zamanlardan bildiğim kızımın abi dediği harika bir insan. Hasibe Eren mesela, Selçuk Borak hocalarıydı. Orada mı halâ bilmiyorum!

Tümevarınca felaket gördüm: Balerinlerin parçalanmış tırnaklarını fotograflayıp istismar eden leş kargaları biliyorum. Midem bulanıyor ve acı çekiyorum. Ciltler dolusu kitabını yazabileceğim kadar kötülük sarmış durumda camiayı.

Bizim özelliğimiz hiçbirisinin ne öğrencisiyiz ne onlarla oturup kalkmışlığımız var ne de aramızda bir sözleşme mümkün olabilir dolayısıyla böyle rahat rahat atıp tutuyor - gerçekleri yazabiliyoruz. Fakat bağımlılarının kurtulmaları neredeyse imkansız.

Böyle bir camiadan sanat çıkabilir mi?


Sanatın ortaya çıkması, öncelikli ihtiyaçların tam olarak karşılanmış olduğu durumlarda olabilir diyorum ben. Şu anda, eğer konu bizler yani Türkiye ve Türkiye' de yaşayan insanlar ise... Ve bu alt yapı eksikliğiyle... Sanat oluşumu çok zor diyorum. Sanat ve sanatçılarımız emekleme dönemindeyken, hiç yürümemeleri sağlanmaya çalışılmaktadır.

Katılamıyorum malesef.

İlk dönem devlete bağlı, desteklenmesi gereken pek çok kurum olabilir yokluğundan dolayı lakin aradan yetmiş yıl geçmiş ve hala kendi ayaklarının üzerinde duramayan devlet ineğinin sütü ile beslenmek zorunda bir sürü süt danaları topluluğundan ne sanat çekirdeği çıkabilir ne de doğru dürüst üretim.

Bunlar asıl istismarcılardır. Bağımlılık yaratıp karşı çıkanları da imha edip maaşa talim etmeye devam etmek sanat adına utanç verici bir durumdur, bence.

Açık ve net.

Burada anlaşılmayacak bir durum olabilir mi, neden suistimal edip zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışırlar hala?
Sanıyorum yanlış anlattım. Benim söz ettiğim öncelikli ihtiyacı olanlar kurumlar değildi.

Genel olarak yaşam şartlarımızın olumsuzluğu ve ihtiyaç sıralamamızda, SANAT ın en son akla gelebileceğiydi.

Yazdıklarınıza tümüyle katılıyorum. Toplumun tabanı yokluk içindeyken, ne SANAT olgusu gelişebilir ne de nitelikli gerçek sanatçılar oluşabilir, gelişebilir.

Sonuçta, sizin de söz ettiğiniz kendisine sanatçı diyen kişiler ortaya çıkacaktır.

Katkınız için teşekkürlerimizi sunuyor saygıyla eğiliyorum felsefe ve sanat dolu anlayışınızın önünde.

Özgür, öpözgür sanatın egemen olduğu bir toplum dileklerimizle.


Ben çok çok teşekkür ediyorum size. Çalışmalarınıza, aydınlatmalarınıza yılmadan devam edeceğinize inanarak iyi geceler diliyorum.
Tansel Yilmaz

Ek: Devlet Sanatçıları gibi TİTR meraklısı görünüyor hissettim kendimi birden fakat ben Ank. Ünv. Sanat Tarihi mezunuyum. Beykent’ te uluslararasında master yapıyorum, henüz tezimi bitiremedim ve belirttiğiniz gibi şu anda okuyor sayılıyorum. Sadece bilmenizi istedim.

SANATIN YURDUMUZDAKİ HALİNİ , HENÜZ ANKARA ÜNİV. DİL TARİH COĞR. FAK. DE OKURKEN , ÖĞRENİM VE UYGULAMA SEVİYESİNDE BİRE BİR GÖRMÜŞ VE YAŞAMIŞ OLANLARDANIM.

BU KADAR OLUMSUZLUKLARA RAĞMEN, BU ÇOK ZORLU UĞRAŞINIZ GERÇEKTEN TAKDİRE ŞAYAN..

TEKRAR TEKRAR TEŞEKKÜR EDİYORUM SİZE.

SAYGILARIMLA



 
 
 
İKİNCİ BÖLÜM: ŞEY
Andrzej Troc, Artysta Surrealista (ArtCRITICS)
Muhtesem. Çok teşekkürler.

Rica ederim, iyi seyirler

İlginçtir yarım saat önce bu görselin anlattığı - anlatmaya çalıştığı ya da bizlerin anlamaya, yaşamaya, düşünmeye çalıştığımız duygularımı kağıda aktarmıştım.


Sanat muhteşemdir. Polonyanın bir yerinde şu an veya geçmişte veya gelecekte... İnsanız ve anatomimiz aynı.

Kağıda aktardığınızı merak ettim şimdi...


Katılıyorum sanat ve insanla ilgili düşüncenize. Bir Montaigne denemeleri düzeyinde olamayacağı için kağıda aktardıklarım, paylaşamıyorum.
Had bilmek gerek


Rahat olunuz efenim

Kimseye bir şey ispatlamak zorunda değiliz. Aradaki muhteşem bağı sunabilirsek quantum çağa da katkı vermiş oluruz. Bu çok ama çok farklı ve önemli bir ŞEY.


Sunu diyebiliriz belki de: "Surrealist dediklerimiz belki de algılamakta yetersiz kaldığımız, aslında aslolan gerçeklerdir".


Aranızdaki o bağı yazın bize lütfen, nasıl oluyor böyle şeyler?

Ne kadar çok detay verirseniz o kadar iyi.


Telepati veya uzaduyum. Belki de düşünce kontrolü, fazlaca deneyimlediğim şeyler fakat detay yeri burası mıdır, emin değilim. Eminim burası değil


Özel mesaj atın veya artcritics@outlook.com' a gönderin lütfen. Bugün bu diyalogu yayınlamak istiyorum...

Yaşayan değer Kimlerdir ? Sorusuna '' Yaşayan Değerler '' alt grubunda yer alan.. Tarihize,insanlık tarihine, kültürümüze, dünya kültürüne, gelişmemize, katkıda bulunmuş ; ölmüş olmasına rağmen, bizlere kazandırdıklarıyla hala varlığını hatırlatan tanıdığımız ve bilebildiğimiz tüm kişileri örnek gösterebiliriz


Öncelikle size teşekkür ediyorum  belirttiğiniz konuyla ilgili bilgi isteğinize. Fakat şu var ki. Ben hayatım boyunca kapasitesinin üstünde görünmek isteyen ya da buna çabalayan insanlara hiç bir zaman sempatiyle bakamadım. Benim yazacağım şeyler çok ilginç olmayacaktır.

Kendimi belli bir misyona sahipmiş gibi görmek istemem
Sadece bu konuda şunu söyleyebilirim... İnsanlar farkında olmadıkları ya da kullanmasını bilmedikleri güçlere sahipler. Belki de bazı kişilerde bu daha fazla olabiliyor. İstemeseler de, yaşamlarında dikkat çekecek şekilde bunu deneyimleyebiliyorlar.


Halk deyişiyle tesadüf ya da "aaa mucize" diyebileceğimiz şeyler

AAAA dedirten çok fazla şey yaşamışımdır. Fakat her şeye çok genel baktığım için, paylaşımaltı konuşmamızda. Benim genel aaa' larımla ilgili bilgi akışı olarak değerlendirmiştim.

Yarı yıl çalışma yoğunluğu, yorgunluğu olsa gerek.


Şu anda esere bakıyorum.
Eserler bir, görüldüğü gibi anlatılabilir şekilsel renkler, aşağı yukarı ölçüler
2. sizin ne görmek ya da anlamak isteğinizle  ilgili değişir yorumunuz. Soyut ve sürrealist  eserler bunlar için en uygun  olanlardır, sanatçı hangi anlatımla, duyguyla yaparsa yapsın...

Ben "varoluş, doğuş, varlık yokluk, dünya , insan ,evren, gerçekliğimiz,  kim kime bağlı, varsaydığımız gerçeklikte  neredeyiz v.b."  düşünceleri kağıda aktarmışken bu eseri gördüm sayfamda. Belkide onun etkisiyle burada da aynı şeylerin anlatıldığı algısı oluştu.


Başı olmayan bir canlı figürü, dünya olarak düşündüm. Tepedeki ay muhtemelen, herhangi bir gezegen de olabilir, güneş de olabilir. Her neyse sıradan anlatımlardan ziyade, evrende tam olarak ne yapacağını bilmeyen, ya da ona ulaşmaya çalışan bir dünya gördüm . Yukarıdaki sembolu baş kabul edersek...

Bilinmezlikten, eksiklikten bilinene, tam olmaya çıkış çabası da diyebiliriz kısaca.

Sanatçının anlatmak istediği ve anladığım Doğruyu söylemek gerekirse kimseyi takip edemiyorum, sistemli olarak. Sanıyorum belli bir meslek sizi kısır döngüye sokuyor. İlgi ve bilgi alanlarınızın körelmesine neden oluyor. Kolay mâzeret - bahane gibi görülse de gerçek bu malesef.


Eskiden bir resme, bir kitabın cümle kuruluşuna, bir müziğin tınısını duyduğumda çok az hatayla eser sahbini, dönemini söyleyebilirdim.

Şimdi malesef.





Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol