YILDANUR KETENCİ İLE
DUYGU İFADESİDİR SANAT
Diyalogumuz 1 Mayıs 2015'de başladı.
Farklı bir yaklaşım olmuş. İyi bence...
GSF' ye girerken ilk tercihimdi. Heykel sanatını anlatmak ise sayfalara sığmaz sanırım. Biliyorsunuz GSF' ler çok aşamalı sınavlardan oluşuyor.
Sanat tarihine damga vurmuş en meşhur heykeltraşlar kimlerdir ve farkları nelerdir?
"Sanat Tarihine damga vuranlardan çok beni etkileyenleri yazmamın doğru olduğunu" söylemeliyim.
Ok.
Her sanatçını etkilendiği ve hayranı olduğu başka sanatçılar vardır. Ben en çok Türk sanatçılardan Zerrin Bölükbaşı' ndan etkilendim ve bitirme tezim de aynı sanatçının biyografisiydi. Yabancı heykeltraş olarak da etkilendiğim ve hayranlık duyduğum Alman Wilhelm Lembruck' dur.
Heykel denilince aklıma gelen: "Alacaksın eline bir mermeri evire çevire orasını burasını yontup, kazıp, eğeyelip onun içinde ve kendi içinizde olanı birleştirdiğiniz, siparişsiz bir harika". Çamur / kil hatta ağaç işleri bile yavan geliyor, haklı mıyım?
Bu söz farklı bir şekilde Rodin' e aittir.
Bir de devasa değil avuç içine sığacak işler daha heykel gelir bana. Anıtlar filan merasim hatırlatır ve uzak dururum aslında. Hani şöyle "evinizin bir köşesine sığacak işler olsa" diyorum...
Her malzemenin kendine has bir doğası ve bu doğaya uygun, uyandırdığı duygular vardır.
İcabında üzerine oya, nakış, atkı filan hatta elbise dikebileceği kadınların...
Ben bir heykeli farklı malzemelerle çalışmayı da seviyorum. Heykel için söylenebilecek en güzel söz ki ben kendime ilke edindim: "Büyük heykel yapmakla büyük heykeltraş olunmaz".
Roma Tanrılarının mı, Yunan Tanrılarının mı görünümüdür başlangıç?Daha herkese ait hatta bireye ait ürünler - tablolar gibi örneğin, bir devrim mi idi?
Öncesi de var - çok eski, sadece Yunan tanrı heykelleri ki daha sonra devlet büyüklerinin heykelleri yapılmıştır hatta o dönemde heykeltraşlar henüz sanatçı payesine de ermemişti. Küçük heykeller genel de takı türü, küçük heykelcikler öncesidir... Antik dönem heykelciliğin de yaygın gibi görünse de mermer daha çok sipariş üstüne olduğundan dolayı o dönem de vücutlar hazırlanıyordu ve heykelini isteyen kişiye göre büst yapılıp teslim edilirdi. O nedenle başı olmayan heykeller sonradan ilave olup geçirdiği erozyondan dolayı bazıları günümüze ulaşmamıştır.
Memnun olurum.
Daha sonra örneklerinizi rica edeceğim tabii. Bizdeki gibi heykel kırma, heyke giydirme... geleneğinin olduğu ülke toplumlarına ne önerirsiniz?
Cehaletin bu kadar yüksek olduğu ve sanata özellikle heykel sanatına bîhaber bir toplumda aydınlar veya aydın geçinenlerin de çok sıcak bakmadığını düşünüyorum. Öneri derseniz; burada gerçek aydınların ve bu işi yapmaya gönül vermişlerin daha çok heykel sergilemesi ve göstermesi, anlatması gerektiğini düşünüyorum.
Sanat diyaloglarımız dönüp dolaşıp inanç engelleri ve korkulara dokunmak zorunda kalıyor. Sizce bu engel ve korkular nasıl aşılır?
Biliyor musunuz bilmem; parklarda, meydanlarda çocuklarla çalışmalarım vardır. Workshop'lar düzenliyorum öğretmek için... Korkulacak değil kolayca biçimlendirip, sevilecek bir şey olduğunu göstermek adına... Yukarda yazdım ama maalesef din özellikle İslamiyetin geçmişten gelen kuralları çok katı. Korkuyor insanlar ve doğaldır ki heykel insan bedeni ile sınırlı değilidir. Göstereceksiniz, anlatacaksınız, sevdireceksiniz. Bu bizdeki din ile alakalı bir durum.
Kardanadamları tekme ile kıran bir gençlik var bu ülkede ve din adamları özellikle sanatın her dalına karşılar.
Evet, ne yazık ki... Heykele tüküren bir belediye başkanı da var ve daha niceleri...
Ben kendim kaç defa gördüm, kinle kardanadama tekme atıp parçalayan genç insanları.
Aslında ben onları tanımıyorum, tanımak da istemiyorum. Onlar içinde ki güdüklüğü ve özgüven eksikliğini yansıtıyorlar. Karşısında kardanadam yerine başka bişi de olsa aynını yaparlar.
O muhteşem - paha biçilmez tarihi harikaları ellerine geçirseler balyozla darmadağın ederler, nitekim edenler de var. Böylesi anlayışlarla nasıl mücadele edilecek?
Nice eğitimsiz insan tanıyorum ki gözleri heykel görünce parlayan hatta nice dindar tanıyorum ki sanata, heykele son derece sevgi dolu yaklaşan... bu nedenle diğerleri heryerde var, olacaklardır da. Benim sözünü ettiğim din olgusu daha farklı. Bilnçaltına işlemiş farkında olmadan öğrenilmişlerden söz ediyorum.
Adamların sanattan anladığı ebru.
Zor bu işler gerçekten çok zor, Allah kolaylık versin sizlere
Açıkçası "bu diyalogda yazılması gereken farklı olmalıydı" diye düşünüyordum.
Evet, şimdi mesajlarınıza geçelim lütfen! Ben söylemek istediklerimi söyledim neredeyse...
Yani kendi sanatım üzerine bir diyalog cazip olmaz mıydı?
Elbetteki buyurunuz lütfen. Çalışmalarınızdan bir kaç örnek buraya yapıştırabilirseniz birlikte irdeleyebiliriz sanırım.
KENDİ SANATIM
Ben konsept sergiler açıyorum. Geçmiş yıllarda bronz ağırlıklı olmasına rağmen son yıllarda daha çok bakır çalışıyorum.
"Fışfış Kayıkçı ve Eller" de gördüm. Genel olarak bir incelik hakim, daha yakından incelemek gerektiği kanısındayım. Sanki bir yerlerine bir şeyler gizlenmiş gibi.
Sevdim. Beğendim. Hayran oldum hatta. Bu tür çalışmalarda yaralanma riski nedir ve izleyicilerinizden dokunmak isteyenler oluyor mu eserlerinize?
Yani, ellerim de bazen kesik filan oluyor, bazen de minik yanıklar filan. Kafam dağınıkken çalışmıyorum çünkü bakırları kaynakla birleştiriyorum ve en ufak bir dikaktsizlik olumsuz bir sonuca neden olabilir.
Hissetmem lazım. Örneğin "Tintin Hanım Serisi" Şirin Pancaroğlu' nun arpla çaldığı bir parçadan çıkmıştı. Kelebekli seri, bir arkadaş toplantısından...
Ferhunde şiirimi görmüş müydünüz?
Biliyorum bu olayı ve çok etkilenmiştim. Yaptığım heykeller de sizin incelik dediğiniz de zaten bütün kadınlarda var.'Roller' serisi de benzeri duygulardan çıkmıştı. Yani şu an nasıl heykelleştirilir? Farklı bir şey, zorlama olur bu. Oysa ki sanatta spontone olan güzeldir. Ben kurguladığım bir figürü bile o an ki hislerimle çalışıyorum, kendiliğinden... Yani hiç ummadığınız anda benzeri veya aynı kadın farklı bir şeilde çıkabilr, çıkmayabilir de...
Genellikle dram görürler fakat ben ölümsüzlüğü işlediğimi düşünüyorum. Senaryo ve klasik - çok sesli müzik çalışmaları sürüyor. Tablosunu yapmak isteyenler de oldu.
Özünde sanat bir midir?
Yola çıkış aynıdır duygunun ifadesi. Sanat dugularımızı farklı materyallerle ifade etmektir.
"Özellikle kadınların içine oturan bir şey" dediler. Kadın duyarlığı ve tarihte çektiği acı bakımından bir evre haline getirilebilir mi?
Şiir olur resim, heykel, müzik... Ben duyguları kadınlara ya da erkeklere göre ayırmıyorum. "İnsani olan ve olmayan" diye ayırabilirim ancak ama erkeğil toplumlarda yetiştirilmesi ya da kendini fade edememesi açısından kadın geri planda gibi görülüyor ve öyle yetiştirlmeye meyilli özellikle şu son yıllardaki bağnazlıklar.
Dediğim gibi, insan kimliğnin güçlenmesi benim arzum. Ferhunda aptal olmayan bir kadın, cahil de değil... Çevrede o anda buna "dur" diyecek kimse yokmuş, "belki de korkuydu" demek isteyenleri durduran...
EK 1: Yıldanur KETENCİ
www.yildanurketenci.com - yildanurk@gmail.com
1987-1990 Resim-Heykel Müzesi, Şeref Bigalı Atölyesinde resim çalıştı İZMİR 1989 Perugia Üniversitesi Yabancı Diller Fakültesi İTALYA 1990-1995 İzmir 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Heykel Bölümünden mezun oldu.
SERGİLER
1990 Resim - Heykel Müzesi Karma Sergi İZMİR
1994 D.E.Ü. Karma Sergi İZMİR
1996 Bodrum Arkeoloji Müzesi Karma Sergi BODRUM
1997 Rotary Sanat Galerisi Kişisel Sergi İZMİR
7. İstanbul Sanat Fuarı İSTANBUL
1. Ege Sanat Festivali Workshop İZMİR
1998 Eylül Sanat Galerisi Kişisel Sergi İSTANBUL
Tarişbank Sanat Galerisi Karma Sergi İZMİR
Mazhar Zorlu Sanat Galerisi Karma Sergi İZMİR
1999 Stockholm Art Fair İSVEÇ
2000 Resim - Heykel Müzesi Kişisel Sergi İZMİR C.A.M Sanat Galerisi Karma Sergi İSTANBUL
Passion Sanat Galerisi Kişisel Sergi İSTANBUL
IL Premio Internazionale Di Scultura " Terzo Millennio " Brescia –İTALYA
2003 İş Bankası Sanat Galerisi Kişisel Sergi İZMİR
2005 Resim Heykel Müzesi - Karma Sergi İZMİR
Ören Festivali - Karma Sergi BALIKESİR
Salihli Belediyesi - Karma Sergi MANİSA
2006 Gümüldür Belediyesi – Karma Sergi İZMİR Perin Sanat Galerisi – Karma Sergi İZMİR
2007 Akadeğilmi Grup Üyesi Oldu
Akadeğilmi Grup Sergisi TÜYAP Sanat Fuarı İSTANBUL
2008 Akadeğilmi Dutlu Kahve Sokak Sergisi – Karagöz Sanatevi AYVALIK
UPSD – Pippa Bacca Anısına Sergi İSTANBUL
Akadeğilmi Grup Sergisi TÜYAP Sanat Fuarı İSTANBUL
Akadeğilmi Grup sergisi - Troia Geçilmez - Devlet GüzelSanatlar Galerisi
ÇANAKKALE
2009 Yeditepe Üniversitesi - Göçsek – Karma Sergi İSTANBUL
Akadeğilmi Grup Sergisi – Antikleş - Resim Heykel Müzesi İZMİR Akadeğilmi Grup Sergisi - Antikleş - Sığacık Kalesi SEFERİHİSAR
Karşı Sanat Çalışmaları - My name is CASPER İSTANBUL
TAKAS sergisi – Karma sergi – Işık Üniversitesi Galerisi İSTANBUL
Akadeğilmi Grup Sergisi – TÜYAP Sanat Fuarı İSTANBUL
2010 TAKAS sergisi – Karma sergi – Ziraat Bank. Galerisi ANKARA UPSD – Kağıt İşler Sergisi İSTANBUL
Galeri Altan – Grup sergisi ADANA
Küçük İşler sergisi – Dega Sanat Galerisi ISTANBUL
2011 Galleri EN – Grup Sergisi IZMIR
SOFA Art Fair NEW YORK
ARMAGGAN Art Gallery Grup sergisi ISTANBUL
2012 Dünya Sanat Günü - UPSD ISTANBUL
Kişisel sergi ANKARA
2013 Kış Karması - Hobi Sanat Galerisi İSTANBUL
2013 Karma Sergi - Galeri Eksen İSTANBUL
EK 2: SANAT GÖRÜŞÜ
Teknolojinin her geçen gün büyümesi, ve bireyin bu büyümenin sağladığı olanaklardan yararlanırken, kendi benliğini yitirmeyle yüz yüze kalması beni kaygılandırıyor. Büyüyen bir dünya, daha rahat ve kolay bir yaşamla birlikte, olumsuzluklarda beraberinde getiriyor. Daha çok madde ve nesnel olanaklar, bireyin kendinden uzaklaşmasına, kendini somut bir dünyada aramasına neden oluyor.. Ve sonrası, kendine yabancılaşmış insan. Mutsuz ve doyumsuz, daha çok isteyen.... Birey, mutsuzluğunun nedenini bulmaktansa, çözümlemektense, bir takım savunma mekanizmalarının arkasına sığınmayı tercih ediyor. İşte, benim heykellerim burada devreye giriyor :
Bireyin 'varoluş' çabasını sorguluyor.
Anlık veya sosyal bir rol olarak biçim kazanıyor.
Soyutlama çalışmalarım içimizden birilerine ait.
Mekanda bir form meydana getirirken, kompozisyonlar ne başlangıcı ne de sonu betimliyor.
Bazılarının yüzü yok, bazıları duruşu mümkün olmayan kompozisyonlar… bir an belki, tıpkı varolabilmek için bir an'ın gerektiği gibi.
Ara hareketler, dengeyi koruyabilmek amacıyla o an öylece kalmış.
Sanki bir film şeridinden geçen bir kesitte, bir an'ı dondurmak gibi…
Figürler ayrıntıdan arındırılmış, aşağıdan yukarı doğru çekilmiş, kaslar uzatılmış ve incelmiş.
Adeta varolma çabasında…
Dayanabilirliğine katlanırmışcasına…
Ocak/1997-İzmir