DİYALOG MÜZESİ

ERHAN BAYLADI İLE

294. DİYALOG
İÇ DİSİPLİN

Beylikdüzü, İstanbul'da yaşıyor

Sanatçı topluma nasıl uzanır, uzanmalıdır?
 
SANAT, SANATÇI VE TOPLUM

Sanat, sanatçı ve toplum arasındaki derin ilişkiyi anlamak için öncelikle sanat ve sanatçının anlamını iyi bilmek gerekir. Şimdiye dek sanat üzerine birbirinden farklı birçok tanım yapılmıştır. Kısa cümlelerle tarif etmeye çalışırsak sanat, yaratıcının içinden gelen duyguyu, heyecanı ve hissettiklerini elindeki imkânlarla bir ahenk içerisinde dışa aktarıp ortaya çıkartması, yani göz önüne sermesidir. Sanat, hoşa gideni yaratma, yaratılanı başkalarına beğendirme çabasıdır. İşte bu çaba içersinde olup da ortaya eser çıkartana “Sanatçı” denir.
Sanatçı, tanrının kendisine verdiği yeteneği belli bir disiplin içersinde kullanarak üretendendir. Sanatçı, sıradan insanların duyduğu gibi duymayan, onların gördüğünü onlar gibi görmeyen, düşüncelerini farklı yönde oluşturup, farklı şekilde yorumlayan, sonuçta hissettiklerini kendine göre tasarlayarak eserlerine yansıtıp üretendir. O, yetenek sahibidir, herkes gibi duymaz, herkes gibi görmez. Onun nasıl duyduğu, bestelediği bir eserde, nasıl gördüğü, yaptığı bir resimde, heykelde, ya da çektiği bir fotoğrafta, nasıl hissettiği ise sergilediği bir oyunda anlaşılır. Sanatçı, hiç bitmeyecek bir estetik kaygı içindedir. Eserlerini daima bu kaygı içersinde oluşturur ve insanlara sunar. Sanat, yeteneğin yanında bir aşktır, bir üretme güdüsüdür. Herkes sanatçı olamaz, yani yeteneği, sanata karşı sevgisi ve kendini disiplin altında tutamayan insan sanatçı olamaz.

Sanatçı güzelin, ilgi çekecek olanın, fark yaratanın peşinden koşandır. Bütün bunların yanında sanatçının hayal gücü de farklı çalışır. Sanatçının toplum içindeki yerine bakıldığında çok önemli bir konuma yerleştiği görülür. Belli bir disiplin içinde yetişmiş sanatçı, topluma ışık tutan, yol gösterendir. Ancak sanatçı, sıradan insandan farklılığını; sosyal hayatta ve yaşamının her anında gösterdiği davranışlarla da belli eder. Kırılgandır, alıngandır, mükemmeliyetçiliğinden dolayı her şeyin doğru ve düzgün olmasını ister.

Sanatçı protesttir; isyankârdır, toplum menfaatinin tersine gelişen olaylarda her zaman en önde o yer alır. Öte yandan sanatçı vefalıdır; hocasına, ustasına, geçmişte sanata katkıda bulunanlara her zaman vefa duygusu taşır. Bu sebepten sanatçısı bol olan; sanata önem veren, sanatta ileri gitmiş toplumlar, demokrasi bilincinde, kolektif düşünmede, paylaşımcılıkta, sorumluluk yüklenmede yol almış ve gelişmiştir. Çünkü sanata önem ve değer veren toplumların bireylerinin bilinci ve algılaması açık olur. Sanat, aynı zamanda bir mukayese bilimidir. Ressam renkleri, müzik adamı sesleri mukayese ederek eserlerini oluşturur. Piyanonun klavyesini düşünelim! Tuşlar siyah ve beyazdır. İşte sanatçı bir eseri icra ederken aldığı öğreti ve disiplin eşliğinde tuşları renklerine (sesleri ise frekansına) göre mukayese eder ve doğru sesi verir. Bu durum resimde de farklı değildir. Ressam da paletteki değişik renkleri -daha açık veya daha koyu- birbiriyle mukayese ederek kullanır. Sanat, insandaki mukayese gücünü arttırdığı, algılamayı geliştirdiği için sanatla iç içe, ya da sanatla yakından ilgilenen insan; güzeli ve doğruyu daha rahat mukayese edebilir ve seçenekler arasında doğruyu bulmakta zorlanmaz.

Lev Tolstoy’un: “ Sanat, düşünebilen, gerçeği görebilen, toplumu anlayabilen insanların işidir” sözü işte tam da bunu vurgulamaktadır. Sanatla ilgilenen insanın ruhsal gelişimi de farklıdır. Kendini güzeli üretmeye adamış; ya da güzel üretilenin peşinden giden insanın ruhsal gelişimi, sanata uzak duran bir insandan çok daha öndedir. Ruhsal olarak kendini geliştiren insan, her zaman estetiksel ve ahlaki değerlere önem verir, yaptığı her işi en doğru yapmak için sürekli çaba gösterir. Sanata gerçek anlamda önem veren bireyler daha hoş görülü ve insancıl olurlar. Şiddet onlar için akıllarının ucundan bile geçmeyecek bir olgudur, her şeyi konuşup anlaşarak halletme yolu onların daima birinci tercihidir. Ancak başta da söylediğim gibi sanatçı, tanrının kendisine verdiği yeteneği belli bir disiplin içersinde kullanarak üretendendir. Bu yönden bakıldığında bugün “Sanatçı” diye ortada dolaşanların hepsine “Sanatçı” demek doğru mudur, ya da ne derece doğrudur? Her insanın en az bir yönde de olsa bazı şeylere yeteneğinin olduğuna hepimiz şahit olmuşuzdur.

Pekâlâ! Öyleyse her yeteneği olanın ortaya çıkardığı ürüne “Sanat” ya da yeteneğini kullanıp ortaya her iş çıkartana “Sanatçı” diyebilir miyiz? Elbette diyemeyiz, dememeliyiz de… Çünkü böyle yaparsak bu; sanata gönül vermiş, eğitimini almış, onun disiplinine tâbi olmuş gerçek sanatçılara haksızlık olur. İyi de bu durumda sanatçı olanla olmayanın ayrımını nasıl yapacağız? Hâlbuki neredeyse herkes sanatçı olarak anılmak, her fırsatta kendisine sanatçı olarak hitap edilmesini ister. Aslında bu ayrımı yapmak pek zor değil, hatta oldukça basittir. Örneğin eser besteleyen biri ortada yokken, yani yoktan var ettiği, yani ürettiği için sanatçıdır. O, eserini hissettiği duygularla yaratmış; bir disiplin içersinde öğrendiği nota, armoni, nazariyat, prozodi bilgisini de içine katarak topluma sunmuştur. Beğenilip beğenilmemesi toplumun algı seviyesiyle ilgilidir ve tamamen de görecelidir. Sahnede şarkı söyleyen biri ise üreten değil, sanatı icra edendir. O, başkası tarafından üretilen, bestelenen bir eseri seslendirendir. Bu sebepten o kişilere “İcracı, ya da ses sanatçısı” denir ki buradaki; “Ses sanatçısı” kavramı onun eseri seslendirirken kattığı yorum sonucu eseri zenginleştirmesinden dolayı ona bahşedilmiştir. O, tanrının kendisine verdiği güzel sesi kullanarak hissettiği duygular eşliğinde eseri okumuş, hissettiği, içinden geldiği gibi söyleyerek karşısındakine beğendirmiştir. Aynı durum saz üstatları için de geçerlidir. Enstrümanıyla ilgili eğitim ve disiplin almış; o konuda kendisini geliştirmiş sazına hâkim biri, önüne konan notayı sazıyla sese dönüştürürken içindeki sanatçıyı öne çıkartır, yani hissettiklerini parmağıyla, tuşlarla, ya da arşesiyle karşısındakine yansıttığında artık “Saz icracısı” olmaktan çıkmış, “Saz sanatçısı” na dönüşmüştür. Yani öğrendiği ve bildiği tekniği duygularıyla birleştirdiği an artık o da üreten sınıfına girmiştir ve bu durumda ona “Sanatçı” demek yanlış olmayacaktır. Bunu diğer sanat dallarına da taşımak mümkündür.
Tüm görsel sanatlarda yaşanan kavram, ya da tanım karmaşası resim sanatında da yaşanır. Ressam olmak ile resim yapmak aynı şey değildir. Gerçek ressam eserlerini kendi iç dünyasına göre hayal ederek içinden geldiği gibi özgün ve özgürce oluşturur. O kendisini istediği, zevk aldığı bir tarz içersine hapsetmiştir. Tarzı onun aynasıdır, kişiliğidir. Her eserinde kendinden, hissettiklerinden bir iz vardır; yine her eserinde tuvalin bir köşesinde muhakkak kendisinden bir parça saklıdır. Oysaki ressam olmayıp resim yapan biri için bunlar çok önemli değildir. Onun için önemli olan; tuvalin renklendirilmesi ve birilerinin çıkıp ona “Ne kadar güzel yapmışsın, eline sağlık!” demesidir. O yaratma kabiliyetine sahip olmadığından genellikle başkasının yaptığı resimleri kopyalar, çünkü onda tarz yaratma kaygısı yoktur, dolayısıyla bu tarz resim yapanlara -kendi eserini üretemediğinden- ressam, yani “Sanatçı” demek doğru değildir.

Örnekleri çoğaltmak mümkündür ve bu durum; heykelde, fotoğrafta, edebiyatta, şiirde ve benzeri dallarda her zaman tartışma konusu olmuş ve her zaman da olmaya devam edecek gibi görülmektedir. Bütün bunlara rağmen olaya toplumsal gözle bakıldığında ne olursa olsun, sanatın hangi dalıyla uğraşırsa uğraşsın, ister profesyonel, ister amatör olsun, sanatla ilgilenen bireyi çok olan toplumun gelişme süreci, sanatla ilgilenen bireyleri az olan topluma göre çok daha hızlıdır. Ancak şunu belirtmekte de fayda vardır ki; toplumun her bireyi sanatsal yeteneklere sahip olamayabilir, olup da ona ayıracak zamanı olmayabilir, ancak iyi bir izleyici, iyi bir dinleyici olmak da kayda değer bir özelliktir.

Zaten bilmemiz gereken bir şey de vardır ki, sanatta yol almış toplumlardaki sanat eleştirmenlerinin pek çoğu, sanatçı olmadıkları hâlde sanatçılara yön vermiş, onlardan kabul görenler yücelmiş, göremeyenler ise tarihin derinliklerinde kaybolup gitmiştir. Sanatçı, topluma önderlik eder, yol gösterip yön verir ama bu arada gözden kaçırılmaması gereken bir unsur daha vardır, o da; toplumdaki yön vereceği bireylerin sanattan anlıyor, gerçek sanatla popüler sanat arasındaki farkı ayırt edebiliyor olmasıdır. Popüler sanatın; eğitmeye, öğretmeye yönelik değil de eğlendirmeye yönelik olduğunu, ortaya çıkartılanların sabun köpüğü gibi kısa zamanda yok olacağını fark eden toplumların her zaman gelişme içinde olacakları kaçınılmaz bir gerçektir. Unutulmaması gereken bir gerçek de şudur: Bir toplumun uygarlık ve refah seviyesi; sanata ve gerçek sanatçıya nasıl baktığıyla, onu nasıl kollayıp koruduğuyla, onu nereye oturttuğuyla orantılıdır. Bunu en iyi anlatan sözlerden birini “Yüksek uygarlığın merdiveni sanattır” diyerek ulu önder Mustafa Kemal Atatürk söylemiştir.
Sanırım bu köşe yazımın içinde sorunuza cevap olabilecek bölümler vardır

Okuyorum, sorularım olacaktır izninizle
 
Sanatçının iç disiplin sahibi olması gereğine vurgu yapılmış, öğrenilen bir şey midir?

Evet ama herkesin öğrenebileceği bir şey değil, ancak bu konuda Allah'ın yetenek bahşettiği ve hedefe kilitlenecek kadar azimli olanların öğrenebileceği bir şeydir.

Allah'ı karıştırmasak şimdi Herkesin algıları, inançları, bulma biçimleri farklı olabilir çünki... İnsan ve özellikle sanatçı insan genelinden gidersek, ne tür örnekler verirsiniz? (İç Disiplinle İlgili)

Allah'ı o anlamda karıştırmadım zaten. Orada demek istediğim, bizim elimizde olmadan bize programlanan yetilerdir.
Üstelik yazımda iç disiplinden değil, bir sistemin oluşması için gereken disiplinden bahsettim. Yani özellikle disiplin içinde alınan eğitimden.
Sanatın her dalında sanatçı hep en iyiyi yakalamak ister. İşte bu noktada kendisinin sahip olduğu yetiler yetmez ve eğitim gerekir. Ancak özellikle sanat eğitimi çok zordur ve meşakkatlidir. İşte bunun için kesinlikle bir sistem ve disiplin gerekir.

Genel eğitim programlamaları ile özel sanatçı iç disiplininin gelişimi çeliştiğine göre, önerileriniz nelerdir, bu değerlerimiz kendilerini nasıl geliştirip toplumu yüceltecekler?

Popülist olmadan mükemmeli arayarak,

Kendi mükemmeli sanırım, vurgusunu yaptığınız. Aksi halde diğer sanatçı ve sanat akımlarının ilerlemeleri zaten görülebiliyor, herkese açık..?

Elbette!..



YORUMLAR:

  •  
  • Ali Rıza Akalın Çok ama çok beğendim. Doğru saptamalar, açık ifadeler... Sanatın içinde olmak isteyenler için ipuçları. Daha birçok esin kaynağı-çıkış noktası olabilecek görüşler-yaşanmışlıklar ve önerilerle dolu.Teşekkür ederim gerçekten
     
  • Mihriban Serap Demirağ ÇOK GÜZEL VURGULARIN YAPILDIĞI, ÇOK BEĞENDİĞİM BİR ANLATIM. TEŞEKKÜRLER ARKADAŞLAR PAYLAŞIM VE YAZAR ARKADAŞIMIZA
     
  • Levent Yavuz Sevgili dostum Erhan Bayladı sanat ve sanatçı hakkında söylediklerine tamamiyle katılıyorum; sanat dallarından biri olan fotoğraf sanatından hiç söz etmemiş örnekleme göstermemiş; sormak isterim bu zamanda her fotoğraf makinasına sahip olanın sanatçı diye kendini tanımlaması veya sanatçı diye taktim edilmesindenmi sıkıntı hissediyorda bahsini dahi açmamış, biliyorum elbetteki bu sıkıntı var ve bu bir süreç gerçek saanatçı farkındalığı ve farkı yaratanlar; geleceğe ürettiğiyle kalıcı eserler bırakanlar olacaktır ... Biliyorsunuz Fotoğraf sanatında bir takım kuruluşların ünvanları var AFİAP - FİAP ve bilmem belki daha fazla, bu ünvanlar fotoğrafla ilgili olanı ve çekeni sanatçımı yapıyor, sanatın bir ölçü birimimi varki yarışmalar düzenleniyor ve insanlar yarıştırılıyor, jüri üyeleri oluşturup yetisinin araştırılmadığı bir takım juri üyeleri peydahlanıyor yani daha bir çok şey soraımda sorarım ... Lafın özü bu bir sektör olmuş ve tüketimi artırmak için bir çark oluşturulmuştur buna kendini kaptıranlar bu zamanda sanatçı; hepsini ve sanatlarını tebrik ediyorum ...
  • Sabriye Cemboluk Sanatin ve sanatci olabilmenin olmazsa olmazlari, oldukca detayli anlatilmis. Ne yazik ki günümüzde "Paraya cevrilmeyen eserlerin" yasma sansi olmuyor. Para, taninirlik ve üretim at basi giden bir hale geldi. Kozasini özen ipek böcegi misali sanatcilari, artik cok zor görebilecegimizi saniyorum. Pek cogu egitimlerini almis, yetenegi olan ve tüm disiplinleri kendilerinde toplamis olsalar da. sanatlari ile yasama sansina sahip olamiyorlar.

  • Erhan Bayladı
    Sevgili Levent Yavuz dostum. Yazımda her sanat dalından tek tek söz etmedim, sadece görsel, işitsel ve sahne sanatlarına özet olarak değindim, geçtim. Fotoğraf hakkında söylediklerinizde maalesef pek çok doğruluk payı var. Öncelikle fotoğraf sanatçısıyla fotoğrafçıyı karıştırmamak gerek. Sanatın ve sanatçının tarifini yukarıda zaten yaptım. Yoksa her fotoğraf çekene sanatçı dersek ortalık fotoğraf sanatçısından geçilmez, (Tıpkı sahne sanatçılarındaki gibi) Fotoğraf sanatçısı da yazımda belirtiğim vasıflara sahip olmak zorunda. Fotoğraf makinesi onun fırçasıdır, onun enstrümanıdır, sesidir, mimiğidir. Markası ne olursa olsun, teknolojik vasıfları ne kadar üstün olursa olsun bir fotoğraf makinesi ancak sanat ruhuna sahip birinin elinde iş yapar. Fotoğraf çekmek de bir disiplin gerektirir, Maalesef henüz kadraj yerleştirmesinden haberi olmayan bir çok kimseyi -fotoğraf sanatçısı- olarak görüyoruz. Fotoğraf sanatının bir parçası prodüksiyon, bir diğer parçası da teknik müdahalelerdir. Anlatacaklarım buraya sığmaz Levent Bey. Diğer taraftan kurumlar adeta icazet yeri hâline dönüşmüş. Oraya üye olmaya fotoğrafçı sayılmayacak neredeyse.İşte ben hiç bir kuruma üye değilim ve özellikle de olmuyorum, ne yani ben şimdi fotoğraf sanatçısı değil miyim? İcazeti onlardan mı alacağım. Öte yandan yarışmalardan bahsediyorsunuz. Anladığım kadarıyla o da ters geliyor. Geliyorsa da çok haklısınız. Bu nasıl bir mantıktır anlamış değilim. Yarışma, diğer adıyla müsabaka. Müsabaka somut etkinlikler arasında yapılır. Yani kim potaya daha çok top sokmuşsa, kim daha çok fileleri havalandırmışsa, kim daha çabuk hedefe ulaşmışsa, kim daha yükseğe sıçramışsa. Öernekleri çoğaltmak mümkün. oysa göreceli işlerde yarış nasıl olur anlamış değilim. Çoğunluk A'yı beğenmişse o birincidir. Peki ya başka bir çoğunluğa gösterseniz orada aynı sonucu alacak mısınız, bir başka, bir başka çoğunluğa gösterseniz muhakkak sonuçlar değişecektir. Ama maalesef popülist anlayışlı bir toplumun içinde hepimiz aynı hatalara düşerek, isteyerek veya istemeyerek bu hataları sürdürüyoruz. Gördünüz mü Levent Bey? Bir dokandınız, bin ah işittiniz.
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol