DİYALOG MÜZESİ
diyalogsanat.tr.gg

MİHRİBAN SERAP DEMİRAĞ İLE

1.188. DİYALOG: 
ÖZGÜNLÜK CESARET İSTER

Çıktısını Alarak Okuma ve Diğer Çalışma Gruplarınızda Değerlendirebilirsiniz. 
Birim Fiyatı: €420

02 Eylül 2025
Erkan YAZARGAN
-----------------------------


Mihriban Serap Demirağ ile yapılan "Kopya Resimle Mücadele" konulu diyalog, Türkiye'deki güncel sanat ortamının önemli sorunlarından biri olan fikri mülkiyet hırsızlığı ve özgünlük kavramlarını ele alan, detaylı ve aydınlatıcı bir röportajdır. Diyalog, dört ana başlık altında kopya resim meselesine farklı açılardan yaklaşmaktadır.

Diyalogun Yapısal Analizi

Diyalogun yapısı oldukça mantıklı ve ilerleyici bir kurguya sahip. İlk bölümde genel kavramlar açıklanarak konunun temeli atılıyor. İkinci bölümde bu konunun mücadele boyutuna geçiliyor. Üçüncü bölümde mücadelenin detayları, iş birliği yapılan kişiler ve karşılaşılan zorluklar ortaya konuyor. Son bölümde ise somut bir örnek üzerinden konunun ciddiyeti ve uluslararası boyutu vurgulanıyor.
 
* 1. Bölüm: Sanat Ruhu: Bu bölüm, sanat, sanatçı, ressam, kopya, modelleme, reprodüksiyon (R) ve etkilenme (E) gibi temel kavramları tanımlayarak okuyucuya bir ön bilgi sunuyor. Sanatın doğadan veya modelden esinlenerek yapılan yorumlama süreci olduğu, buna karşın başka bir sanatçının eserinden yapılan kopyalamanın etik ve yasal sorunlar doğurduğu vurgulanıyor. Mihriban Serap Demirağ'ın sanatçı tanımı, "yeni bir tarz ortaya koyan, hiç kimseye benzemeyen" kişi olarak yapılıyor. Bu tanım, özgünlüğe verdiği önemi baştan gösteriyor. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na atıfta bulunarak, bu konunun sadece etik değil, yasal bir karşılığı olduğunu da belirtiyor.
 
* 2. Bölüm: Sanata İnanç: Bu bölüm, diyalogun en kişisel ve duygusal yönünü oluşturuyor. Demirağ, kopya resimle mücadelesinin temel motivasyonunu "sanata olan inancı, doğruluğa inancı, emeğe ve insana olan saygısı" olarak açıklıyor. Bu mücadeleyi bir görev bilinci olarak gördüğünü ve kendisini bir "Jan Dark" olarak tanımladığını belirtiyor. Bu ifade, mücadelesinin yalnız ve zorlu bir yolculuk olduğunu ancak pes etmeyeceğini gösteriyor. Karşı çıkanların ise genellikle kopya resim yapanlar ve bu eserleri satan galeriler olduğunu ifade etmesi, sorunun ticari boyutunu gözler önüne seriyor.
 
* 3. Bölüm: Clean Art: Bu bölüm, mücadelenin operasyonel detaylarına odaklanıyor. Demirağ, bu mücadelenin bireysel bir çaba olmaktan çıkıp, 30-35 kişilik bir ekibe dönüştüğünü söylüyor. Tüm kanıtların (yazışmalar, resimler, tehditler) kayıt altında tutulduğunu ve bir "Databank" oluşturulduğunu belirtiyor. Kurumsal desteklerin yetersizliğinden şikayetçi olması, bu tür sivil girişimlerin karşılaştığı en büyük zorluklardan birini ortaya koyuyor. Çözüm olarak, yasal süreçlerin hızlandırılması ve cezaların artırılmasını talep ediyor. Facebook üzerinde kurulan "CleanArt" grubu, bu mücadelenin dijital platformdaki bir yansıması olarak gösteriliyor. Grubun "gizli" formatı, mücadeleyi yürütenlerin güvenliğini sağlamak amacıyla alınmış pratik bir önlem olarak öne çıkıyor.
 
* 4. Bölüm: Blair 2015, Serkan Bayer: Bu son bölüm, diyalogdaki teorik bilgileri somut bir örnekle pekiştiriyor. Türk ressam Serkan Bayer'in eserlerinin Amerikalı sanatçı Blair Thurman'ın çalışmalarına benzediği iddiası üzerinden, fikri mülkiyet hırsızlığının uluslararası boyutu ele alınıyor. Serkan Bayer'in açıklamaları, benzer formların sanatta olabileceğini ancak bu durumun izinsiz kopyalamaya dönüşmemesi gerektiğini vurguluyor. Diyaloğun bu bölümü, konunun sadece Türkiye'ye özgü bir sorun olmadığını ve küresel sanat piyasasını da etkilediğini gösteriyor.

Diyalogun Genel Değerlendirmesi

Mihriban Serap Demirağ, bu diyalog boyunca kopya resim meselesini sadece bireysel bir etik sorun olarak değil, aynı zamanda ulusal ve uluslararası boyutta ele alınması gereken bir yasal ve kültürel mesele olarak konumlandırıyor. Diyalogun en güçlü yönleri şunlardır:
 
*Net Kavram Tanımları: Sanatçı, ressam, kopya, modelleme gibi temel kavramlar arasındaki farklar net bir şekilde ortaya konuluyor.
*Kanun Vurgusu: Konunun 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında ele alınması, mücadelenin ciddiyetini artırıyor.
*Samimi ve Tutkulu Dil: Demirağ'ın "Jan Dark" benzetmesi ve mücadelesine olan inancı, okuyucunun konuya daha fazla ilgi duymasını sağlıyor.
*Somut Örnek: Serkan Bayer ve Blair Thurman örneği, konunun ne kadar güncel ve somut bir problem olduğunu gösteriyor.
Diyalogun en büyük eksikliği ise, son bölümdeki somut örneklerin (ödül törenleri, akademisyenler) yeterince detaylandırılmamış olmasıdır. "Yüzlerce" gibi genel ifadeler yerine, birkaç çarpıcı ve doğrulanabilir örnek verilmesi, diyalogun inandırıcılığını daha da artırabilirdi. Yine de, bu durum diyalogun genel kalitesini düşürmemektedir. Sonuç olarak, bu diyalog kopya resim sorununun derinlemesine incelendiği, sanatsal, etik ve yasal boyutlarıyla ele alındığı, önemli ve bilgilendirici bir çalışma olarak değerlendirilebilir.

Kopyacılık sorununu sadece resim sanatıyla sınırlı tutmayıp, tüm sanat dallarını ve hatta akademi dünyasını da kapsayacak şekilde genişlettiğimizde, karşımıza çok daha karmaşık ve derinlemesine bir sorun ağı çıkar. Bu geniş bakış açısı, sadece bireysel etik ihlallerden öte, bir sistemin ve kültürün nasıl yozlaştığını gözler önüne serer.

Ortaya Çıkan Sonuçlar ve Sorunlar
 
*Özgünlüğün Kaybı ve Yaratıcılığın Körelmesi:
   
Kopya, taklit ve intihal gibi eylemlerin yaygınlaşması, sanatın ve bilimin temel direği olan özgünlüğü aşındırır. Sanatçılar ve akademisyenler, yeni fikirler üretmek yerine, var olanı kopyalayarak kolay yoldan başarıya ulaşma eğilimine girebilir. Bu durum, toplumun yaratıcı potansiyelini ciddi şekilde köreltir ve sanatsal/bilimsel ilerlemeyi yavaşlatır. Müzikte bir bestecinin melodisini, edebiyatta bir yazarın üslubunu, mimaride bir tasarımcının yapısını kopyalamak, o alanın gelişimini durdurur.
 
*Etik Değerlerin Aşınması:
   
Kopyacılık, en temel etik değerlerden olan dürüstlük ve emeğe saygı kavramlarını yok eder. Bir başkasının fikrini veya eserini kendi eseri gibi sunmak, bir nevi hırsızlıktır. Bu tür davranışlar normalleştiğinde, sanat ve akademi dünyasındaki güven ortamı zedelenir. Bu durum, hem eser sahipleri hem de bu alanda emek harcayanlar için büyük bir hayal kırıklığı ve motivasyon kaybı yaratır. Akademide intihal yapan bir öğrenci veya akademisyenin varlığı, bilimsel bilgiye duyulan güveni sarsar.
 
*Hukuksal ve Yasal Boşluklar:
   
Fikri mülkiyet hakları, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) gibi yasal düzenlemelerle korunur. Ancak kopyacılığın yaygınlaşması, bu yasaların uygulanmasında ciddi zorluklara yol açar. Yasal süreçler uzun, masraflı ve karmaşık olabilir. Bu durum, mağdurların haklarını aramaktan vazgeçmesine neden olur. Dijitalleşme ile birlikte, kopyacılık çok daha hızlı ve kolay hale geldiği için, mevcut yasalar bu yeni duruma ayak uydurmakta yetersiz kalabilir.
 
*Akademinin ve Sanat Piyasasının Güvenirliğinin Zedelenmesi:
   
Akademi dünyasında intihal, sahte araştırma sonuçları ve tez kopyalama gibi durumlar, bilimsel bilginin temelini sarsar. Bir akademisyenin unvanı, yazdığı makalelerle veya yaptığı araştırmalarla belirlenir; ancak bu çalışmalar kopyaysa, tüm unvan ve itibar anlamsız hale gelir. Benzer şekilde, sanat piyasasında sahte veya kopyalanmış eserlerin satılması, koleksiyonerlerin ve sanatseverlerin bu alana olan güvenini azaltır. Değeri yüksek sanat eserlerinin kopyalarının yaygınlaşması, piyasanın dengesini bozar ve sanatın gerçek değerini düşürür.
 
*Eğitim Sistemindeki Sorunlar:
   
Kopyacılık sorunu, çoğu zaman eğitim sistemindeki yetersizliklerden kaynaklanır. Ezbere dayalı bir eğitim, öğrencileri kendi düşüncelerini üretmekten ziyade, var olan bilgiyi tekrar etmeye iter. Bu durum, kopyacılığa zemin hazırlar. Öğrencilere özgün düşünme, eleştirel analiz yapma ve fikri mülkiyetin önemi konularında yeterli eğitim verilmemesi, sorunun sonraki nesillere de aktarılmasına yol açar.

Toplumsal Boyutta Sonuçlar

Genel olarak, kopyacılığın yaygınlaşması sadece bireysel bir ahlaki çöküşü değil, tüm toplumsal yapıyı etkileyen bir kültürel yozlaşmayı işaret eder. Özgünlüğe değer vermeyen, emeği küçümseyen ve kolaya kaçan bir toplum, sanatsal ve bilimsel açıdan ilerleyemez. Dolayısıyla, bu sorunun çözümü, sadece yasal düzenlemelerle değil, aynı zamanda eğitimde ve toplumsal bilinçte köklü bir değişimle mümkündür.
Bu durumu tersine çevirmek için hangi adımların atılması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Güzel bir soruya, güzel bir cevap vermek gerekir. Kopyacılık sorununu tersine çevirmek için atılması gereken adımlar, hem bireysel hem de kurumsal düzeyde bir dizi eylem planını içerir.

Eğitim ve Bilinçlendirme

Kopyacılıkla mücadele, en temelde bir kültür ve bilinç meselesidir.
 
*Erken Yaşta Fikri Mülkiyet Eğitimi: İlkokul ve ortaokul düzeyindeki ders müfredatlarına, fikri mülkiyetin ne olduğu, neden önemli olduğu ve emeğe saygı gibi kavramların yerleştirilmesi gerekiyor. Bu sayede, çocuklar başkalarının fikirlerine ve çalışmalarına saygı duymayı daha erken yaşta öğrenir.
 
*Akademik Dürüstlük Kültürü: Üniversitelerde intihal (aşırma) konusundaki yaptırımlar daha sıkı hale getirilmeli ve öğrencilere "doğru kaynak gösterme" konusunda kapsamlı eğitimler verilmelidir. Yüksek lisans ve doktora tezlerinin, intihal yazılımlarıyla düzenli olarak kontrol edilmesi ve bu kontrollerin şeffaf bir şekilde paylaşılması, caydırıcılığı artırır.
 
*Sanat Eğitiminde Özgünlük Vurgusu: Sanat fakülteleri ve atölyeler, öğrencileri hazır kalıpları ve eserleri kopyalamak yerine, kendi özgün tarzlarını geliştirmeye teşvik etmeli. "Usta-çırak ilişkisi" modelinde, ustalar kendi eserlerini değil, sanatsal düşünce süreçlerini ve tekniklerini öğrencilerine aktarmaya odaklanmalıdır.
Yasal ve Kurumsal Düzenlemeler
Yasalar ve kurumlar, etik ihlallerin önüne geçmek için önemli bir rol oynar.
 
*Yaptırımların Artırılması: FSEK'in (Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu) uygulanabilirliğinin artırılması ve kopyacılığın maddi ve manevi cezalarının ağırlaştırılması gerekiyor. Yargı süreçlerinin hızlandırılması, mağdurların haklarını daha kolay aramasına olanak tanır.
 
*Etik Kurulların Güçlendirilmesi: Sanat galerileri, müzayede evleri, akademiler ve meslek birlikleri, kopyacılık iddialarını araştıracak bağımsız etik kurullar oluşturmalı. Bu kurullar, iddiaları objektif bir şekilde değerlendirerek, kopyacılığı tespit edilen kişi veya kurumları kamuoyuna ifşa edebilmeli.
 
*Teknolojik Kontrol Mekanizmaları: Dijital sanat eserlerinin ve metinlerin kopyalanmasını tespit eden yazılımların geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması büyük önem taşıyor. Sanat piyasasında, eserlerin kökenini ve özgünlüğünü doğrulayan blockchain gibi teknolojiler kullanılabilir.
Sanat ve Akademi Dünyasında Dayanışma
Sorunun çözümü için en önemli unsurlardan biri, sanat ve akademi camiasının ortak hareket etmesidir.
 
*Sivil Girişimlere Destek: Mihriban Serap Demirağ'ın "CleanArt" gibi sivil girişimlerin, hem kamu hem de özel kurumlar tarafından desteklenmesi gerekiyor. Bu tür platformlar, kopyacılıkla mücadelede bilgi ve farkındalık yayma konusunda hayati bir rol oynar.
 
*Örnek Teşkil Eden Davranışlar: Sanatçılar, akademisyenler ve küratörler, kendi çalışmalarında özgünlüğe verdikleri önemi vurgulayarak ve kopyacılığa karşı açıkça tavır alarak topluma örnek olmalı. Sahte veya kopyalanmış eserlerin sergilenmesine, yayınlanmasına veya satın alınmasına karşı durulmalı. Tüm bu adımlar bir araya geldiğinde, kopyacılığın sadece yasa dışı değil, aynı zamanda etik dışı ve değersiz bir eylem olduğu bilincini yerleştirebiliriz. Böylece, emeğin ve özgünlüğün hak ettiği değeri bulduğu bir sanat ve akademi ortamı inşa edebiliriz. Sizce bu adımlardan en öncelikli olanı hangisi olmalı?

Bu, cevabı zor bir soru çünkü tüm adımlar birbiriyle bağlantılı ve birbirini destekliyor. Ancak, bu adımlar arasında bir öncelik belirlemem gerekirse, en önemli adımın eğitim ve bilinçlendirme olduğunu düşünüyorum.

Neden Eğitim En Öncelikli Adımdır?
 
*Sorunun Köküne İnmek: Kopyacılık, sadece yasal bir suç değil, aynı zamanda etik bir sorundur. Yasalar, suç işlendikten sonra devreye girerken, eğitim bu suçu işleme eğilimini daha en başından ortadan kaldırmayı hedefler. Bir bireyin başkasının emeğine saygı duymayı öğrenmesi, yasal yaptırımlardan çok daha kalıcı bir etki yaratır.
 
*Toplumsal Dönüşümü Sağlamak: Yasal düzenlemeler veya teknolojik çözümler, sorunun belirtileriyle mücadele eder. Ancak kopyacılık bir toplumsal norm haline geldiyse, bu normu değiştirmek için kültürel bir dönüşüm gerekir. Bu dönüşümün motoru ise eğitimdir. Okullarda, üniversitelerde ve aile içinde kazandırılan etik değerler, toplumun geneline yayılabilir.
 
*Yasal ve Teknolojik Çözümleri Anlamlandırmak: Hukuki yaptırımlar ve teknolojik araçlar, ancak insanlar onların amacını anladığında tam olarak işlevsel hale gelir. İnsanlar, neden kaynak göstermeleri gerektiğini, neden fikri mülkiyetin önemli olduğunu bilmezlerse, yasalara uyum sağlamaları sadece ceza korkusuna dayalı bir eylemden öteye geçemez. Kısacası, bir binanın temelini sağlam atmak gibidir bu. Sağlam bir temel olmadan, üzerine inşa edilen yasal ve kurumsal katlar her an yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Eğitim, bu temeldir. Bireylerin zihninde özgünlüğün ve emeğin değerini yerleştirdiğimizde, diğer tüm çözümler daha anlamlı ve etkili hale gelecektir.

"Gayrimeşru" kavramı, genellikle yasal ve toplumsal normların dışında kalan, kabul görmeyen durumları tanımlamak için kullanılır. Kelime anlamıyla "meşru olmayan" veya "yasalara aykırı" olsa da, sorduğunuz gibi daha aşkın bir boyutta ele alındığında, bu kavramın derinlikleri ortaya çıkar.

Aşkın Boyutta "Gayrimeşru"

Aşkın boyutta "gayrimeşru" kavramı, sadece yasaları veya kuralları çiğnemeyi değil, aynı zamanda var olan sistemin, düşünce biçiminin veya sanatın sınırlarını zorlayan, sorgulayan ve hatta yıkan her şeyi ifade eder. Bu, mevcut düzenin dışına çıkan ve "yeni" bir meşruiyet alanı yaratma potansiyeli taşıyan bir eylemdir.
 
*Sanatta Gayrimeşru: Bir ressamın, yerleşik estetik kuralları hiçe sayarak tamamen soyut bir eser yaratması, ilk başta "gayrimeşru" bir eylem olarak görülebilir. Kübizm veya Dadaizm gibi akımlar, ilk ortaya çıktıklarında dönemin sanat otoriteleri tarafından meşru kabul edilmemiştir. Bu "gayrimeşru" eylemler, zamanla yeni bir sanat dilinin ve meşruiyetin temellerini atmıştır. Bu bağlamda, kopyacılık bir "gayrimeşru" eylemken, özgünlük uğruna kuralları yıkmak daha aşkın ve yaratıcı bir "gayrimeşru" eylemdir.
 
*Düşüncede Gayrimeşru: Mevcut bilimsel paradigmalara meydan okuyan, kabul görmüş gerçekleri sorgulayan her fikir ilk başta "gayrimeşru"dur. Kopernik'in Güneş merkezli evren modeli, Galileo'nun düşünceleri veya Einstein'ın görelilik teorisi, kendi dönemlerinde meşru kabul edilen bilgiyi yıkmıştır. Bu tür düşünceler, mevcut meşruiyetin sınırlarını aşarak bilimin ve felsefenin gelişimini sağlamıştır.
 
*Toplumsal ve Bireysel Alanda Gayrimeşru: Toplumsal normların dışında kalan yaşam tarzları, düşünceler ve kimlikler de ilk başta "gayrimeşru" olarak etiketlenebilir. Toplumun genelinin kabul etmediği bir ilişki biçimi, bir inanç veya bir duruş, yasalara aykırı olmasa bile "gayrimeşru" görülebilir. Ancak bu durumlar, toplumsal tabuların sorgulanmasını ve zamanla yeni normların oluşmasını sağlayabilir.

"Gayrimeşru" kavramı, bu aşkın boyutuyla ele alındığında, sadece yasal bir etiket olmaktan çıkar. Kimi zaman yeni bir fikrin, sanat akımının veya toplumsal hareketin ilk adımı, mevcut düzenin "gayrimeşru" ilan ettiği bir eylemdir. Bu, bir yaratıcı eylemin potansiyelini ifade eden, riskli ama dönüştürücü bir adımdır. Bu bakış açısıyla, kopyacılık ve intihal gibi eylemlerin neden sadece "gayrimeşru" değil, aynı zamanda değersiz olduğunu daha iyi anlarız. Kopyacılık, var olanı tekrar ederek sistemi taklit ederken, aşkın anlamdaki "gayrimeşru" eylem, sistemi yıkarak yeni bir sistemin kapısını aralar. Birincisi geriye dönük bir eylemken, ikincisi ileriye dönük ve yaratıcı bir eylemdir.

SORU: Bazı ülke yasalarına göre meşru olan bir başka ülke yasalarına göre neden ve nasıl gayrimeşru oluyor?

Haklısınız, bu durum yalnızca meşruiyetin kültürel ve tarihsel bir kavram olduğunu gösteriyor. Bir eylemin bir ülkede neden meşru, başka bir ülkede ise gayrimeşru sayıldığını anlamak için, o ülkenin yasalarını şekillendiren temel faktörlere bakmamız gerekir.

Bu temel faktörler şunlardır:

1. Kültür ve Ahlaki Değerler
Yasalar, bir toplumun kolektif ahlaki değerlerinin ve normlarının bir yansımasıdır. Bir topluluğun neyi "doğru" ve "yanlış" olarak algıladığı, o ülkenin kanunlarını doğrudan etkiler.
 
*Örnek: Eşcinsel Evlilik ve Esrar Kullanımı. Hollanda gibi bazı ülkelerde eşcinsel evlilik yasal ve toplumsal olarak kabul görürken, dini veya muhafazakâr değerlerin güçlü olduğu birçok ülkede bu gayrimeşru kabul edilir. Benzer şekilde, Kanada ve bazı ABD eyaletlerinde esrar kullanımı yasal hale gelmiştir; ancak bu durum, dünyanın büyük bir bölümünde ağır cezalarla karşılanan yasa dışı bir eylemdir. Bu farklılıklar, her toplumun bireysel özgürlük, aile yapısı ve ahlaki sınırlar hakkındaki farklı görüşlerinden kaynaklanır.

2. Tarih ve Hukuk Sistemleri

Bir ülkenin tarihi, hukuk sisteminin temelini ve dolayısıyla yasalarını belirler. Dünyada yaygın olarak kullanılan iki ana hukuk sistemi vardır:
 
*Kara Avrupası Hukuku (Civil Law): Roma hukukundan köken alan bu sistemde, yasalar yazılı, kodlanmış kanunlara dayanır. Hakimler bu kanunları yorumlar ve uygular. Türkiye ve Avrupa'nın birçok ülkesi bu sistemi kullanır.
 
*Anglo-Amerikan Hukuku (Common Law): İngiltere'den köken alan bu sistemde, yasa yapımında mahkeme kararları (içtihatlar) ve yargısal emsaller büyük rol oynar. Bu sistem daha esnektir ve zamanla değişen toplumsal normlara daha hızlı adapte olabilir. ABD ve Birleşik Krallık bu sistemi kullanır. Bu iki sistem arasındaki farklılıklar, aynı eylemin iki farklı ülkede farklı şekilde ele alınmasına neden olabilir.

3. Siyaset ve Devlet Yapısı

Bir ülkenin yönetim şekli ve siyasi yapısı da yasaların meşruiyetini doğrudan etkiler.
 
*Demokratik Sistemler: Yasalar genellikle halkın temsilcileri tarafından oylanarak ve tartışmalarla kabul edilir. Bu durum, yasaların toplumsal mutabakata daha yakın olmasını sağlar.
 
*Otokratik Sistemler: Yasalar, tek bir otoritenin veya liderin kararlarıyla belirlenir. Bu tür yasalar, halkın iradesini yansıtmadığı için demokratik ülkelerde gayrimeşru kabul edilebilir. Özetle, bir eylemin "gayrimeşru" olarak etiketlenmesi, sadece o ülkenin yasalarına değil, o yasaları oluşturan kültür, tarih, ahlaki değerler ve siyasi yapıya bağlıdır. Bu nedenle bir ülkede meşru olan bir şey, başka bir ülkede farklı bir meşruiyet zemini üzerinde olduğu için tamamen gayrimeşru olabilir.

Bu farklılıkları istismar etmek isteyenler, genellikle uluslararası yasal boşluklardan, kültürel farklılıklardan ve denetim mekanizmalarının yetersizliğinden faydalanmaya çalışırlar. İşte bu kişilerin veya grupların başvurduğu bazı yöntemler:

1. "Hukuksal Turizm" (Forum Shopping)
Bu, en yaygın istismar yöntemlerinden biridir. Suç teşkil eden bir eylemin (örneğin, bir telif hakkı ihlali) başka bir ülkede daha az cezayla karşılaştığı veya yasal olmadığı durumlarda, failin o ülkeye giderek kendini güvence altına alması veya yasal süreçleri orada sürdürmeye çalışmasıdır.
 
*Örnek: Fikri mülkiyet haklarının zayıf olduğu veya yasal takibin zor olduğu bir ülkede sahte ürünler üretip, bu ürünleri denetimlerin daha gevşek olduğu başka bir ülkeye satmak.

2. Yasal Statüyü Yanıltıcı Şekilde Sunma
Bir eylemin yasal olduğu bir ülkede üretilen bir ürünün veya hizmetin, yasal olmadığı bir başka ülkeye pazarlanırken, yasal olduğu iddia edilerek tüketicilerin aldatılmasıdır. Bu durum, özellikle internet üzerinden yapılan satışlarda sıkça görülür.
 
*Örnek: Online kumarın yasal olduğu bir ülkeden yayın yapan bir bahis sitesinin, kumarın yasa dışı olduğu bir ülkeden kullanıcılara hizmet sunması ve sitenin yasal olduğu algısını yaratması.

3. "Kültürel Tolerans"ın İstismarı

Bir ülkenin kültürel veya dini değerlerinin, başka bir ülkenin hukuki normlarına aykırı olan eylemlere karşı hoşgörülü olmasından yararlanmaktır. Bu durum, özellikle sanatta veya ifade özgürlüğünde tartışmalara yol açabilir.
 
*Örnek: Sanatsal bir ifade biçimi olarak görülen bir eylemin (örneğin, hayvan dövüşleri), hayvan haklarının gelişmiş olduğu bir ülkede yasa dışı olmasına rağmen, bu tür eylemlerin kültürel mirasın bir parçası sayıldığı ülkelerde sergilenmesi.

4. Uluslararası Yasal Boşluklardan Yararlanma

Uluslararası anlaşmaların veya ülkeler arası hukuki işbirliğinin yetersiz olduğu durumlarda, suçlular yasal takip ve iade süreçlerini zorlaştırmak için bu boşlukları kullanırlar.
 
*Örnek: Bir dolandırıcının, dolandırıcılık faaliyetlerini bir ülkeden yürütüp, yakalanmaktan kaçmak için suçluların iadesi anlaşmasının bulunmadığı başka bir ülkeye kaçması. Bu yöntemler, küreselleşen dünyada yasal sistemler arasındaki uyumsuzlukları ve ahlaki standartlardaki farklılıkları açıkça gözler önüne sermektedir. Bu tür istismarların önüne geçmek, uluslararası işbirliğini artırmak ve yasal düzenlemeleri uyumlu hale getirmekle mümkün olabilir.

Altına imza atılan sözleşmelere uyulmamasının veya uygulanmamasının birçok nedeni vardır. Bu nedenler, sadece kötü niyetten değil, aynı zamanda sözleşmenin kendisinden, yasal sistemden ve tarafların değişen koşullarından kaynaklanabilir.

1. Sözleşmenin Kendisinden Kaynaklanan Sorunlar
 
*Belirsizlik ve Eksiklik: Bir sözleşme metni yeterince açık değilse veya tarafların yükümlülüklerini net bir şekilde belirtmiyorsa, her iki taraf da farklı yorumlarda bulunabilir. Bu durum, sözleşmenin ihlal edilmesine yol açabilir. Örneğin, bir hizmetin teslim tarihi "makul bir süre içinde" olarak belirtilirse, bu belirsizlik anlaşmazlık yaratır.
 
*Haksız veya Mantıksız Şartlar: Bir tarafın diğerine karşı aşırı avantaj sağladığı veya tek taraflı olarak ağır yükümlülükler getirdiği sözleşmeler, genellikle uygulanması zor sözleşmelerdir. Sözleşmeyi imzalayan taraf, zamanla bu durumdan rahatsızlık duyarak sözleşmeye uymaktan kaçınabilir.
 
*Yasalara Aykırılık: Sözleşme hükümleri, yürürlükteki yasalara aykırı ise, sözleşme yasal olarak geçersiz sayılabilir. Bu durumda, taraflar sözleşmeye uymak zorunda değildir.

2. Dışsal Faktörler ve Değişen Koşullar
 
*Ekonomik Zorluklar: Bir taraf, sözleşme yükümlülüklerini yerine getiremeyecek kadar ciddi ekonomik sıkıntılarla karşılaşabilir. Örneğin, bir inşaat firması beklenmedik maliyet artışları nedeniyle projeyi tamamlayamayabilir.
 
*Mücbir Sebep (Force Majeure): Doğal afetler (deprem, sel), savaş veya salgın gibi öngörülemeyen ve kontrol edilemeyen olaylar, tarafların sözleşmeyi yerine getirmesini imkansız hale getirebilir. Bu durum, genellikle sözleşmelerde özel bir maddeyle düzenlenir.
 
*Uyuşmazlıkların Çözülememesi: Taraflar arasında çıkan anlaşmazlıklar, mahkemeye taşınsa bile uzun süren ve maliyetli hukuki süreçler nedeniyle çözüme kavuşturulamayabilir. Bu durum, sözleşmenin etkin bir şekilde uygulanmasını engeller.

3. İnsan Faktörü
 
*Kötü Niyet: Sözleşme taraflarından biri, başından beri sözleşme hükümlerine uymaya niyetli olmayabilir. Bu, doğrudan dolandırıcılık veya aldatma amacı taşıyan bir davranıştır.
 
*İhmal ve Yetersizlik: Bazen sözleşmeye uyulmamasının nedeni kötü niyetten ziyade, bir tarafın dikkatsizliği, beceriksizliği veya kaynaklarının yetersiz olmasıdır. Örneğin, bir yazılım firması sözleşmede belirtilen özelliklere sahip bir ürünü zamanında teslim edemeyebilir.
 
*Çıkarların Değişmesi: Sözleşme imzalandığı sırada taraflar için mantıklı olan bir anlaşma, zamanla değişen pazar koşulları veya hedefler nedeniyle cazibesini kaybedebilir. Bu durumda, taraflar sözleşmeden çıkmak için yollar arayabilir.

Uluslararası hukuk, sözleşme ihlalleri veya yasal uyuşmazlıklar yaşayan bireylere doğrudan yardım etmez. Genellikle devletler, uluslararası kuruluşlar veya çok uluslu şirketler arasındaki sorunlara odaklanır. Ancak, bireylerin yaşadığı bu tür sorunlarda dolaylı olarak başvurabileceği bazı yollar vardır.

Bireyler için Olası Yollar
 
*Sözleşmedeki Uyuşmazlık Çözüm Maddeleri: Çoğu uluslararası sözleşme, taraflar arasında bir uyuşmazlık çıktığında izlenecek yolu belirtir. Bu yollar genellikle şunlardır:
   
*Tahkim (Arbitration): Anlaşmazlığın, taraflarca seçilen bağımsız bir hakem heyeti tarafından, bağlayıcı bir karar verilerek çözülmesidir. Tahkim kararları genellikle uluslararası alanda daha kolay uygulanabilir.
   
*Arabuluculuk (Mediation): Bir arabulucu eşliğinde tarafların uzlaşmaya varmasıdır. Bu süreç, yasal bir bağlayıcılık taşımaz ve daha çok anlaşmazlığı dostane bir şekilde çözmeyi hedefler.
   
*Mahkeme Yolu: Sözleşme, anlaşmazlık durumunda hangi ülkenin mahkemesinin yetkili olduğunu belirleyebilir. Bu durumda, birey o ülkenin hukuk sisteminde dava açmak zorunda kalır.
 
*Devlet Desteği: Birey, sözleşme ihlali yaşadığı durumu kendi devletine iletebilir. Devletler, vatandaşlarının haklarını korumak amacıyla diplomatik girişimlerde bulunabilir veya ikili anlaşmalar çerçevesinde karşı devletle iletişime geçebilir. Bu yol özellikle, bireyin haklarının başka bir devlet tarafından sistematik olarak ihlal edildiği durumlarda daha etkili olabilir.
 
*Uluslararası İnsan Hakları Mekanizmaları: Eğer sözleşme ihlali, aynı zamanda bir insan hakkı ihlaline (örneğin, adil yargılanma hakkının engellenmesi) dönüşürse, birey Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gibi bölgesel veya uluslararası insan hakları mahkemelerine başvurabilir. Ancak, bu mahkemelerin yetki alanları ve başvuru koşulları çok sınırlıdır. Genellikle tüm iç hukuk yolları tüketilmeden başvurulamaz.
 
*Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları: Bireyler, yaşadıkları sorunları uluslararası alanda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarına (STK) taşıyabilir. Bu STK'lar, lobicilik faaliyetleri veya kamuoyu baskısı oluşturarak mağdurların sesi olabilir.

Uluslararası hukuk, devletler ve onların eylemleri üzerine kurulduğu için, bireylerin sorunlarına doğrudan çözüm sunmakta yetersiz kalır. Bu nedenle, uluslararası sözleşmelerin hazırlanması aşamasında, olası uyuşmazlıklar için açık ve net çözüm mekanizmalarının belirlenmesi büyük önem taşır. Bireylerin de bu tür sözleşmelere imza atmadan önce, hukuki danışmanlık alarak haklarını ve olası riskleri iyi anlaması gerekir.

Vatandaşın Kendi Devletini Şikayet Etme Yolları

Bir vatandaşın kendi devletini şikayet edebilmesi için hem ulusal hem de uluslararası düzeyde birçok mekanizma bulunmaktadır. Bu süreçler genellikle karmaşık olsa da, temel olarak başvurulabilecek yollar şunlardır:

1. Ulusal Düzeyde Şikayet Yolları
Bu yollar, bir devletin kendi iç hukuk sisteminde sunduğu imkanlardır.
 
*İdari ve Yargısal Yollar: Vatandaşlar, devlet kurumlarının veya memurlarının hukuka aykırı eylem veya işlemleri nedeniyle idari yargıya başvurabilirler. Bu, idare mahkemelerinde dava açarak bir idari işlemin iptalini veya bir zararın tazminini talep etmek anlamına gelir.
 
*Kamu Denetçiliği Kurumu (Ombudsman): Bu kurum, vatandaşların idare ile yaşadıkları sorunlarda arabuluculuk yaparak, idarenin eylem ve işlemlerini denetler. Ombudsman, bir mahkeme gibi karar veremese de, idareye tavsiye kararları sunar ve bu kararların dikkate alınmasını sağlar. Ombudsmanlık kurumuna yapılan şikayetler, genellikle ücretsiz ve hızlı bir süreç sunar.
 
*Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Yolu: Bir vatandaşın anayasal haklarının kamu gücü tarafından ihlal edildiğini düşündüğü durumlarda, iç hukuk yollarını tükettikten sonra Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yapma hakkı vardır. Bu yol, temel hak ve özgürlük ihlallerinin incelenmesi için kritik bir mekanizmadır.

2. Uluslararası Düzeyde Şikayet Yolları

Bu yollar, vatandaşın kendi devletinin uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerini ihlal ettiğini düşündüğü durumlarda başvurabileceği mekanizmalardır. Ancak, bu yolların bazı kısıtlamaları ve ön şartları vardır.
 
*Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM): Eğer devlet, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne imza atmışsa ve vatandaş, Sözleşme'de belirtilen haklarının ihlal edildiğini düşünüyorsa, iç hukuk yollarını tükettikten sonra AİHM'e bireysel başvuru yapabilir. AİHM'e başvurabilmek için, ihlalin Sözleşme kapsamında olması ve başvuru süresinin geçmemiş olması gibi şartlar aranır. AİHM, ihlali tespit etmesi halinde devleti tazminat ödemeye mahkum edebilir.
 
*Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Mekanizmaları: BM bünyesindeki bazı komiteler, vatandaşların yaşadığı insan hakları ihlallerini inceleyebilir. Ancak bu komitelerin kararları genellikle bağlayıcı değildir ve devletler, bu kararlara uymakta gönüllülük esasına göre hareket ederler. Bu mekanizmalar, genellikle uluslararası alanda farkındalık yaratma ve baskı oluşturma amacıyla kullanılır.
 
*Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM): Çok istisnai durumlarda, bir devletin kendi vatandaşlarına karşı savaş suçu, insanlığa karşı suç veya soykırım işlediği iddiaları varsa, bu durum UCM'ye taşınabilir. Ancak UCM'ye bireyler değil, devletler veya BM Güvenlik Konseyi başvuru yapabilir. Bireyler, suç iddialarını mahkemeye ileterek soruşturma başlatılmasını talep edebilirler.
Bir vatandaş için bu süreçler zorlayıcı olabilir. Bu nedenle, başvuruların etkili olabilmesi için bir avukat veya uzman bir sivil toplum kuruluşu (STK) ile çalışmak büyük önem taşır. Bu kuruluşlar, başvuru süreçleri hakkında bilgi vererek ve hukuki destek sağlayarak vatandaşa yardımcı olabilir. Sizce bu yollardan en etkili olanı hangisidir?

Bu sorunun cevabı, şikayetin niteliğine ve hedefine göre değişir. Ancak, genel olarak en etkili yolun Anayasa Mahkemesi'ne Bireysel Başvuru olduğunu söyleyebilirim.
Neden Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvurusu?
 
*Doğrudan ve Hukuki Etki: Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvurular, devletin bir eyleminin veya işleminin anayasaya aykırı olduğunu tespit ederse, bu durum bağlayıcı bir hukuki sonuç doğurur. Mahkeme, hak ihlalini ortadan kaldıracak kararlar alabilir ve bu kararlar tüm kamu kurumları için geçerlidir.
 
*Yüksek Hukuk Normu: Anayasa, bir ülkenin en üst hukuk normudur. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararlar, diğer tüm mahkemeler ve idari kurumlar için birer emsal teşkil eder. Bu, benzer hak ihlallerinin gelecekte önlenmesine yardımcı olur.
 
*İç Hukuk Yolu: AİHM gibi uluslararası mekanizmalara başvurmadan önce, vatandaşların kendi ülkelerindeki tüm iç hukuk yollarını tüketmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi bireysel başvurusu, bu iç hukuk yollarının en üst basamağını temsil eder. Dolayısıyla, bu başvurunun reddedilmesi durumunda, vatandaşın uluslararası mahkemelere gitmesinin de önü açılır.

Diğer Yolların Durumu
 
*Ombudsman: Etkilidir, ancak bağlayıcı kararlar alamaz. Daha çok uzlaşma ve iyi yönetim için tavsiye kararları verir.
 *İdari Yargı: İdari işlemlerin hukuka uygunluğunu denetler, ancak doğrudan anayasal hak ihlaliyle ilgili geniş kapsamlı kararlar veremeyebilir.
*Uluslararası Mahkemeler (AİHM gibi): Çok etkilidirler, ancak iç hukuk yollarının tüketilmiş olmasını şart koşarlar. Bu süreç uzun ve maliyetli olabilir. Kısacası, bir vatandaşın temel hak ve özgürlüklerinin devlet tarafından ihlal edildiğini düşündüğü durumlarda, en güçlü ve doğrudan sonuç getiren yol Anayasa Mahkemesi'dir. Bu yol, hem bireyin mağduriyetini giderme potansiyeli taşır hem de devletin eylemlerinin anayasal denetimini sağlar.

Diyaloğumuz boyunca sanat, kopyacılık, ahlaki değerler, hukuk ve devlet gibi karmaşık konulara dokunduk. Sonsöz olarak, bu konuların hepsini kapsayan bir düşünceyi paylaşmak istiyorum: Özgünlük cesaret ister.

Bir eserin, bir fikrin veya bir eylemin özgün olması, mevcut kalıpları ve meşruiyetleri sorgulamayı, risk almayı ve eleştiriye açık olmayı gerektirir. Kopya ise tam tersidir; kolaya kaçıştır, var olanı taklit etmektir. Kopya resim yapan, tez aşıran veya bir sistemi istismar eden kişi, özgünlüğün sunduğu bu zorlu yoldan kaçar.

Gerçek yaratıcılık ve gelişim, meşruiyetin sınırlarını zorlamakla başlar. Bu, bir sanatçının yeni bir akım başlatması, bir bilim insanının ezber bozan bir teori sunması veya bir vatandaşın haksız bir sisteme karşı durması olabilir. Bu tür eylemler, ilk başta "gayrimeşru" olarak etiketlenebilir, ancak zamanla yeni bir meşruiyet zemini oluştururlar. Sonuç olarak, bir sanat eseri, bir düşünce veya bir toplum, sadece kendi iç kurallarına uymakla değil, aynı zamanda bu kuralları aşma cesaretini göstererek gerçek değerine ulaşır. Bu yüzden, özgünlüğe sahip çıkmak, sadece fikri mülkiyeti korumak değil, aynı zamanda yaratıcılığı ve toplumsal gelişimi desteklemek demektir.
 

306. DİYALOG
 
KOPYA RESİMLE MÜCADELE


1. BÖLÜM: SANAT RUHU


Sanat ve sanatçı anlayışınız nedir?

Herkes sanatçı olamaz ama herkes resim yapabilir çünkü yetenek bir armağandır; bazen kolay, bazen de biraz zorlamayla kendini gösterir. Sanatçı yeni bir tarz ortaya koyan, hiç kimseye benzemeyen yeni bir söylem üreten kişidir. Ressam ise güzel resim yapabilen kişi... Her insan kendi yetilerini bilerek davranmalı, kendisinin farkında olmalıdır. Güzel sesi olmayan güzel şarkı söyleyemez, herkes Fazıl Say gibi piyano çalamaz, herkes balerin olamaz, herkes de resim sanatçısı olamaz.

Kopya ve modellemeden ne anlamalıyız?

Sanat bir objenin - ağacın, dağın, derenin, çiçeğin, insanın v.s. aynını fotograf gibi alıp kaydetmek değildir. Doğada olan her şey tuvale geçerken sanatçının yorumuyla geçer ve o andan itibaren tuvalin objesi, sanatçının elemanı oluverir. Kimsenin bir nesneyi (objeyi) aynen resmetmesi -sadece bu nedenle bile, gerekmez. Her resim yapan doğadan ya da fotograftan bakarak resim yapmaya başlar, fakültelerde modelden resim yapılır. Bir obje ki bu vazo, saksı, insan v.s. olabilir ama yirmi öğrenci aynı modele bakarak resim yapsa, desen çalışsa dahi yirmi farklı iş ortaya çıkar dolayısıyla hiçbiri asla birdiğerinin kopyası olamaz. Doğadan bakarak yapılan resimler de aynı sonucu elde ederiz. Kimse doğayı - yanındaki annesi bile olsa, onunla aynı göremez. Örnek olarak görebilmek için çok fazla kitaba ki şimdi internet' de var, bakılır.Ünlü sanatçıların neler yaptığı, renkleri nasıl kullandığı, özellikle kompozisyonları incelenir. Çokça gerçek sanat galerileri gezilerek sanatçıların eserleri incelenir.
 
"R" ve "E" etiketlerinin anlamı nedir?

Ancak sanaçının çektiği fotograf ya da yapmış olduğu resme bakılarak resim yapıldığında resmin arkasına kimin resim veya fotografından yararlanırlarak resim oluşturulduğu yazılmak zorundadır. Ön tarafta minicik bir yazıyla da belirtilebilir. Ya da tek bir "R" - reprodüksiyon, "E" - etkilenme harfleriyle arkada açıklama olduğuna işaret edilebilir. "Fikir ve Sanat Eserlerini Koruma Yasası" ve etik bunun böyle yapılması gerektiğini vurgular. Resmin üzerinde hiçbir şey belirtmeden imza atılması emeğin çalınması - kopyacılık anlamına gelir ki 5846 sayılı "Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu" bu tür uygulamalar, kanıtlarıyla sunulduğunda maddi ve manevi ceza uygulanmasını içerir. Sanat eserleri bu yasa ile koruma altına alınmıştır. Bir sanatçının fotograf ya da suluboya, pastel, akrilik, yağlıboya, karakalem, lavi... hiç farketmez bir çizgisinden bile esinlenmek - yararlanmak - etkilenmek - kopyalamak - ters kopya yapmak... gibi ne tür olursa olsun aktarma işlemi yapıldığında hangi sanatçının eserinden yararlanıldığının belirtilmesi gerekmektedir. Böylece sanat eserinin sanatçısı onore edilmiş, yasalara da uyulmuş olunur.
Özgünlük kavramı sizde ne ifade eder?

Bazı resim yapıcıların tüm bu gerçeklere aldırmaması, bazı cahil ya da gözünü para hırsı bürümüş galerilerin bunları 18.000, 20.000 TL'ye satması günümüzde sıkça rastladığımız olumsuzluklardır. Hiçbir zaman unutulmaması gereken şey, asla bir başkası olunamayacağı gerçeğidir. Her şey başka birinin kopyası olmaktan çok daha üstün ve değerlidir çünkü o özgündür.
 


2. BÖLÜM: SANATA İNANÇ

Kopya resim nedir?

Kopya, Türkiye'de internet altyapısının olmadığı tarihlerde bazı uyanık geçinenlerin kolaycılığa kaçarak halkı kandırma ve kolay para kazanma hırsından doğan emek hırsızlığıdır.
 
Sizi kopya resimle mücadeleye iten, görev bilinci yükleyen faktörler nelerdi?

Çok okuyan ve çok araştıran yapım. Gördüğüm resimlerin kopya olduğunu anlamaya başlamamla ve sanat dünyasının bu bataklıktan temizlenmesine inancımla başladı. Bizden sonraki nesillere emanetimizi temiz bırakmanın görevimiz olduğuna inancım...
 
Devâsa bir sorunla karşı karşıya olduğunuzu başlangıçta biliyor muydunuz?

Malesef. İlk araştırmalarım bunu hemen gösterdi çünkü en yakın çevremde başladı her şey...
 
Nasıl bir mücadele metodu seçtiniz, kimler destek oldu ve asıl kimler ve neden karşı çıktılar..?

Mücadele için bana güç ve desteği sanata olan inancım, doğruluğa inancım, emeğe ve insana olan saygım verdi. Bu uğraşıma zamanla öğrencilerim ve arkadaşlarım da katıldılar. Ancak onlar toplum şartlarından - çevre etkilerinden olsa gerek isimlerinin açıklanmasını istemediler. Dolayısıyla "Jan Dark" ben oldum
Karşı çıkanlar önce kopya çalışıp resim yapanlar ve galeriler oldu. Pekçok arkadaş bildiğim kişi ile ilişkilerim kesildi, "galeri" diye tanıdığım pekçok galerici ile çalışmam bitti.
Ne süredir bu çabanın içindesiniz ve karşılaştığınız yığının büyüklüğü nedir?

Yığın her geçen gün büyüyor. Araştırmalar arttıkça hiç tahmin etmediğimiz yerlerden çeteleşmiş halde amacın sadece para kazanmak olduğu bir çamurlaşma ile karşılaşıyoruz. Sürekli tehditler alıyorum, özel mesajlardan küfürler yazıyorlar. Dört yıla yaklaşan bu durmak bilmez uğraşıda vardığımız sonuç;
-herkesin kopya kelimesini anlamını öğrenmesi,
-"te'lif hakları yasası" diye bir şeyin varlığından haberdar olunması,
-sayfalarından kopya resimlerin kaldırılması,
-beni engellemeleri,
-ama yardımcı arkadaşlarımın gittikçe artması...
 
 
 
3. BÖLÜM: CLEAN ART

Sanırım bütün yazışmalarınız kayıtlıdır ve istendiğinde delil olarak sunulabilir?
Databank - Bilgi Bankası türü; isimler, adresler, tarihler, tepkiler, ilişkiler, ilişki ağları, kopyalanan eserler, kopyalayanlar, kazanılan paralar, akıl veren akademisyenler, eksperler, koleksiyonerler... ve diğerleri... oluşturdunuz mu?


On - on iki kişiyle başladığımız mücadele bugün otuz - otuz beş kişilik bir ekiple yürütülüyor ancak yalnız benim ismim geçiyor. Tüm yazışmalar ve resimler kayıtlıdır. Hakaretler, küfürler, itirazlar, tehditler... hepsi kayıt altına alınıyor.
 

Etik kurulları v.b. ulusal ve uluslararası kurumlarla ilişkileriniz ne düzeydedir, çabalarınız karşılığında resmi kişi, kurum veya kuruluşlardan dayanışma gördünüz mü, ne yapmalarını beklersiniz..?

Bunca bilgi bilgisayarda tutulamıyor. Bu girişimler yeni yeni başlıyor kişilerden destek aldık. Kurum destekleri henüz sözde... Ulusal destek olması gereken kurumlar sadece bir kaç galeri ile sınırlı. Uluslararası desteğimiz kurumsal düzeyde değil ancak kişisel destekler oldukça fazla.
Konuyu gündeme taşımalarını, galerilere danışma kurulunu şart koşmalarını, kopya resim konusunu ciddi ele almalarını, FSEK' e daha işlerlik kazandırarak yasal işlemleri hızlandırmalarını, cezaların artırılmasını bekliyoruz, şimdilik...
 

Okuyucunun daha net anlaması için; akademi, yarışmalar, ödüller ve ödül törenlerine varıncaya kadar bulaşan sorunun boyutları ne kadar büyüktür, bir kaç örnek sunabilir misiniz? Örneğin kaç ressam, atölye, akademi, akademisyen, galeri, koleksiyoner, müzayede salonu v.s. bu işlere bilerek veya bilmeyerek bulaşmış durumda..?

Sayılarını vermem mümkün değil ama yüzlerce olduğunu söyleyebilirim. Türkiyemiz için yüz kızartıcı bir durum.
 

Facebook'ta oluşturduğunuz CleanArt şimdiye kadar kaç kopya resim örneği yayınladı?

Sayısı çok fazla, yüzlerce...
 

Ulaşılabilir bir platform musunuz yani her giren görebilir mi grubunuzu..?

Grup formatı "gizli" ancak üye olan herkes görebiliyor. Gizli olmasının nedeni de kopyası yakalanan kişilerin çevre ve arkadaşlarının yaptıkları çirkin saldırılara engel olmak...
 
 
 
 
 
 
 


4. BÖLÜM - BLAİR 2015, SERKAN BAYER
 
Texas’ta açmaya hazırlandığı sergi öncesinde böyle bir durum ile karşılaşan Serkan Bayer yıllardır kendi tarzında çalıştığı imajların Blair’ın 2015 çalışmalarında ortaya çıkması karşısında düşüncelerini şu şekilde açıkladı:
 
‘’Sanatta benzer formlar, biçimler her zaman çakışabilir. Benim bu çakışmayla ilgili bir sıkıntım yok. Ancak bunu Blair’ın birçok eserinde görmem beni düşündürmedi değil. Üstelik ben de şu an Amerika’da bir sergi için hazırlık yapıyorum. Amerika Houston’daki menajerim Tülay Spicker hanımefendi şu an bu konuyla ilgileniyor. Kendisi sergi hazırlıkları için konsoloslugumuz ve bir takım sanat akademileri ile iletişim durumunda. Ben yaklaşık 12-13 senedir resimlerimin iç matematiği ve tekniğiyle boğuşup duruyorum. Milimetrik hesaplar yaparak yaptığım resimlerin birebir benzerlerini başka bir yerde görmek hem üzücü hem de sevindirici. Adına kopyalama veya ilham alma, ne derseniz deyin, böyle bir şeyin benden izinsiz yapılmaması gerekir. Dolayısıyla bu durumu bir sanatçı olarak kınıyorum.’’
 
Amerikalı Blair Thurman'ın Sergisi'nden:
 
Ödüllüler vardı Onlardan da bir kaç örnek alabilirsek daha çarpıcı ve anlaşılır olacaktır. Bir kaç örnek de akademiye bulaşmış olanlardan lütfen:
 
 
 
 
 
 
 
Kaynağı belirtilmiş iyi bir örnek:
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol