DİYALOG MÜZESİ

ÇİZGİ



352. DİYALOG (DİYALOG TÜR İKİ, SAYI: 6)
DİYALOG BAŞLIĞI: ÇİZGİNİN DIŞINA ÇIKMAK

 
Çizginin dışına ilk çıkışınızda ne hissettiğinizi merak ederim, "çizgi dışına çıkmak ve üretim" denilince ne anlamalıyız?


Suat İnal: Özgürlük ve bir yere ait olmamanın verdiği ruh dinginliği. Çizgi insanın kendi dünyası dışında toplumun belirledigi hareket etme mekanizması, dışına çıkmak ise iç sesinin çizdiği yolu takip etmek, o sesi takip ettiğinizde ortaya çıkan şey ise üretimdir.
 
Afyon Kocatepe Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü'nü bırakıp tiyatro öğrenmeye başladım. Ailem benimle 10 yıl görüşmedi... çok çılgınca ve acayip keyifliydi
 
Ailemin maddi durumu iyiydi. O zamana kadar rahat yaşadım ama ondan sonrası "ordanburdan" domates alıp yemeye kadar gitti... Ancak bunu yaşamış olduğum için mutluyum çünkü kendi seçtiğim yaşamda kendi başarılarımı yine sadece kendime borçluyum..

Suna Yazgan: Realist tarzda yaptığım çalışmalardan çok sıkılmış ve daha yaratıcı, değişik bir şeyler istediğimi farketmiştim. Çocukken bile kendime özgü, değişik yorumlamalarım vardı. Uzun yıllar sonra yine çocukluğumdaki gibi resim yapmayı özledim.
 
Özgürce yapılan, içten geldiğince yapılan, sınırlamalar ve genellemelerden uzak çalışmalar bence "çizgi dışına çıkmak" sözünü açıklar. Tabii kendi bakış açım. Ne hissettiğime gelince inanılmaz doygunluk ve heyecanla karışık mutluluk hissetmiştim sanırım. Kendimi ve yaptığım çalışmayı sorgulamıştım uzun süre...
 
Erdal Selçuk: Merhaba
İki gündür lodos nedeni ile çizginin dışına çıktım ve durumum lodos yemiş (b)alık olduk vallahi...
 
Ne yolumuz belli ne yönümüz. Deniz diye daldık, kendimizi karada bulduk. Nefes almıyor adeta it dalaşından çıkmış gibi soluyorduk...
...
Herkesin farklı bir ifade biçimi vardır ve bu kişinin ruhunu yansıtır. Genel tavırları bir kenara bırakarak insanın kendine özgü yaşaması ve üretmesi olsa gerek, üretim... Düşünce olabilir, sanatsal değerler veya bir araç - gereç her şey girer bunun içine özgün yanları ile.
 
Teşekkür ederim can, sanat ve sevgi ile Mavice Akşamlar diliyorum.
 
Erkan Yazargan: Tatlı bir heyecan... Üretim denilince bizde ilk anlaşılan fason, sürekli, aynı, fabrikasyon... gibi daha çok tekrarlanan bir şeyler anlaşılıyor FAKAT
 
Üretimden anlamamız gereken yaratıcılıkla birlikte ilk olması gerektiğidir. Çizgi dışına çıkmak da zaten ilk olması bakımından heyecan verir. Düşünsenize daha önce hiç kimsenin denemediği bir şey deniyorsunuz ve sonuçlarına kendiniz katlanacaksınız... İnsanlık adına bir deneme Neticesi / neticeleri olumlu olursa "size ait / sizin tarafınızdan üretildiği için" yaratımınız, patenti size, altına imza atma yetkisine sahip olduğunuz bir şey. BİR ŞEY daha sonra sınırları ve içeriği belirlenip DİĞER insanlarca kullanılmaya / değerlendirilmeye başlanacak.
 
Harika bir şeydir çizgi dışına çıkmak ve üretim.
 
Mehmet Yilmaz: "Dil kaçmanın olanaksız olduğu bir hapishanedir" demiş Nietzsche, katılıyorum ancak sınırları sabit bir hapishane değil bu. Yeni arayışlarla, buluş ve denemelerle sürekli genişliyor, evren gibi... "Çizgi dışı" diye bir şey yok sanırım farklı çizgiler var. Tüm çizgiler, dil hapishanesinin içinde.
 
--Dil çizginizin dışına çıkmayı zorlasam kabalık etmiş olur muyum, hayatınız boyunca giriş çıkışlarınız nelerdir ve önemlisi çıktığınızda ne hissetmiştiniz / hissediyorsunuz?
 
Bu konudaki düşüncelerimi "Sakıncalı Çünkü Edepsiz" ve "Fotoğraf Resimdir" kitaplarımda açıkladım. Şu an yeni bir kitapta da son dizim üzerinden açıklamaya devam ediyorum. Henüz yazım aşamasında. Bir yıla kadar biter sanırım.
 
Ufuk Dere Hamuroğlu: Yaratma her an çizgi dışına çıkmak için bir yoldur. Üretim ise içimizdeki yaşama motorunun çalışması. Üretim durduğunda tüketim bizde derin çukurlar açar ve çukura çekiliriz.
 
Çizgi dışına çıkmak hayallerle de olur... Bazı insanlar oturdukları masada da çizgi dışına çıktıklarını hissederler, özgürlüğü tadar ve heyecan duyarsınız.
 
Selda Onder: Çizgi dışına çıkmak bir nevi marjinalliktir. Benim için geçerli olan sanatta tarz bu. Yapılmamışı, denenmemişi yapıp uygulamak önemli. "Sanatta hiçbir şeyin tekrarı olmamalı, sınırları olmamalı" diye düşünüyorum. Sanatta istediğimiz gibi sınır ihlalleri yapabiliriz ama gerçek hayattaki yaptırımlar izin vermez malesef birçok endişe ile yaşıyoruz.
 
Hayatımda bir çok kez çizgi dışına çıktığım zamanlar oldu. Evet, yüksek lisansa belli bir yaştan sonra başlamak ise bunlardan bir tanesidir. Kendimi engelleri aşmış hissettim ve bu tarz ne yaparsam yapayım kendi mutlu hissettim, sürekli. Güzel sanatlar da ailem için çizgi dışıydı. Kimin çizgisi olduğu önemli! Tez çalışmamda çok güzel insanlarla tanıştım ki tümü çizgi dışına çıkmakla başlamış. Ünlü modacılarla tanıştım. Çizgi dışı sanatta gereklilik yoksa gelişme adına da bir şey yapamayız. Başarılı insanların hayatı, görünmez yaptırımları aşmakla gerçekleşmiştir...
 
Tulay Kluwe: Alışık olunan yaşamın dışında bir yaşam. Sıradışı tasarım. Sıradışı müzik deneyimleri. Benim ilk sıradışı yaptığım kendimle yaşamımda her şeyi, herkesi, her yeri arkada bırakıp başka olmak ve o müthiş heyecanı yaşamak olmuştur. İş hayatımda marka yaratırken, çok farklı olma cesaretini firmalara aktardım.
 
TC Simge Baştak: Çizgi dışına çıkmayı farklılık olarak algıladım. Kendi duvarlarını ya da toplumun duvarlarını aşmak anlamında... Çok risk taşır ya doğar, ya ölür sanatçı. Üretim de çoğalmak, yaratmak ve varetmek...
Çizgi dışına çıkmak heyecan verir bana. Alacağım sonuç doğrultusunda da hislerim gelişir zaten.
 
Betül Aşık: İkinci romanım çıkalı on gün oluyor. Kendi adıma "henüz çizgiyi aşmadım. Yemem gereken kırk fırın ekmek var" diye düşünüyorum.

 
Pınar Ünsal Ünsal: Karın ağrısı hissettim..
 
Ürettiğiniz her neyse emsali yoktur. Onaylanma, anlaşılma ihtimali belkide yoktur. Çok da umrunuzda değildir.. Siz çok heyecanlanırsınız.. Bu hissi yaşamak insana varım dedirtir. Eşsizdir. Aşk gibi...
 
Çizginin dışına çıkmak ve üretmek ; Kendi olasılığını kendin yaratmak , biraz delirmek ve inandığın deli saçması şeyler üzerine çalışmaktır...

Emel Cevikcan: MERHABA..Benım ıçın çizgının dışına çıkmak ilk Üniversiteye gitmek için çıktıgım İzmir Bandırma arasındaki kara tren ıle yaptıgım o muhteşem ılk Istanbul yolculugumda yaşadıgım coşku ıdı.. Yenı başlangıç.. Yenı yerler.. Hayalımdekı Istanbula kavuşmanın verdıgı heyecenı asla unutamam.

Çizgı dışına çıkmak bence kendın olmak, bıldıgın yoldan vazgeçmemektir. Üretım denılınce benım aklıma ılk gelen "var olmayana, sana aıt olana, senın ımzanı tasıyan ve senın uslubunu anlatan ister resım olsun, ıster şır olsun, ıster edebı bır eser olsun hayatın degerlerını çoğaltma adına kendını yansıttıgın özundur" dıyebılırım. Üretımın oldugu yerde bırıkım vardır Bırıkımın oldugu yerde bır olma ve çoğalmak vardır farklı olanların bırlıkte yol aldıkları ve gelişip tum degerlerı hazmederek ortak paydada buluşarak "akıl bılım ve sanatın" çızdıgı yolda kendını bulabılmektır.

 
Ali Sinan Demirkale: Hiç üretmeyen, hep tüketen; asalak, muhtaç yaşamak çizgi dışıdır.

Üretmeyen neyi, nasıl başarır?
 
Üretmeyenler sadece "çalışıyorum, zamanım yok" diyerek maddi kazançları ile tüketici durumundalar. Hazır olana sahip oluyorlar kazançları ile. "Kazandım, aldım, hakkım, yerim, içerim, gezerim kime ne" diyor ama kim çalıştıklarının dışında neyi üretiyorlar?
 
Kaç kişi bir kedi, kuş, köpeğe su - yiyecek veriyor... ama çöpe atıyor,, değil mi? Kim çiçek, bitki diyor, kim şiir yazmaya, roman, hiklaye yazmayı deniyor, kim un alıp evinde fırın var ama ekmek pasta üretir?
 
Kim bahçesinde bahçe tarımı yapıyor? Kim okuyor? Kim ne kadar üretime katılmak istiyor? Hep - çoğunluk kurulmuş makine gibi çalışıyor, elinde TV, bilgisayar, telefon... hazırcı, tüketici, bence yok edici. Modern sanayinin tüketicileri...

 
Kim ne üretiyor?



sponsored by: (ArtCRITICS)




 

C:\Users\user\Desktop\Dergi Belgeleri\18ca5043-4208-47bb-a1c2-cbb55829d71a.jpg


Güler GÖK İLE

-Merhaba Güler Hanım, 

Bize kendinizden, sanatınızdan ve sanat görüşünüzden bahseder misiniz? 


Merhaba, 

1975 Yılında Çorum/İskilip’te doğdum. Konya Selçuk Üniversitesi Resim İş Eğitimi Bölümü Resim Ana Sanat dalı mezunuyum. 22 yıldır resim öğretmenliği yapmaktayım. Şuanda Hitit Üniversitesi İslam Sanatları ve Tarihi bölümünde yüksek lisansa devam etmekteyim. Evli ve 2 çocuk annesiyim. Şuana kadar birçok karma sergiye katılmakla birlikte 6 Mart 2020’de kadın temalı ‘Çemberimde Gül Oya’ adlı kişisel resim sergimi açmış bulunmaktayım. SAKÜDER üyesiyim. 14. İzmir Resim Yarışması’nda gönderdiğim eserim Türkiye genelinde 258 resim arasından ilk 42 ye girerek sergilenmeye ve kataloğa girmeye hak kazanmıştır. Öğretmenlik mesleğim boyunca öğrencilerimi resim yarışmalarına yönlendirerek, Türkiye ve Çorum çapında ödül almalarına yardımcı oldum. Bu yarışmalar sayesinde öğrencilerime resim sanatını sevdirmenin gururunu yaşıyorum.


Sanat hayatım çocukluk yıllarımda elimde makas kağıt kumaş keserek çamurdan bebekler yaparak başladı. Bir defasında annemin kullandığı nevresimleri kesmişim yediğim dayağı hiç unutmuyorum. Çocukken sessiz bir köşeye çekilmişsem, kendi  dünyamda faaliyet yapıyordum. Poşetler ve gazete kağıtlarını kullanmak zorundaydım. Nerde, şimdilerde çocuklara sunulan rengarenk boyalar oyun hamurları renkli kartonlar. Evini geçindirmeye çalışan dört kız çocuğu sahibi öğretmen babam ancak temel ihtiyaçlarımıza yetebiliyordu. İlçede oturuyorsun "ay bizim üçüncü kız çok yetenekli ona sanatsal gereçler alalım, yaratıcılığını geliştirin" demiyorlar. Vazgeçiremediler beni ne yapsalar olmadı. Faaliyetlerin çocuğu ben ilkokulu bitirmiştim. Babam kız çocuğu okumaz kafasında olduğu için iki ablamı okumamış, benide okutmak niyetinde değildi. Okumak istiyordum. Annemin babamın yazdığı kadere razı olmayacaktım. İlkokul öğretmenim babamdı. Ortaokula göndermek istemiyordu. Ev işlerini öğrenip 15 yaşıma gelince beni münasip biri ile evlendirecekti. Ben ağlıyorum okuyacağım, kepçe sapı sırtımda ama her gün babamın çalıştığı yere gidip beni okut diyordum. O arada babamın öğretmen arkadaşı bizi gördü. Kızın var okumak istiyor sen okutmuyorsun, ben okula gönderceğim, deyince babam beni Kız meslek lisesinin ortaokuluna kayıt yaptırdı. Orada iki yıl okuduktan sonra karma liseye amcam sayesinde geçtim. Kız meslek lisesindeki resim öğretmenim çok tatlı bir kadındı, beni çok seviyordu. Sınıfın en güzel resim yapanı bendim, beni resim yarışmalarına hazırlıyordu. Hatta orman konulu yarışmada ödül almıştım, albüm verdiler hala saklarım.


Ortaokulda resim öğretmenim altı ay sonra trafik kazasında yaşamını yıtırdı. O benim rol modelimdi. Ne kadar üzüldüğümü tahmin edemezsiniz. Ben Nilgün öğretmenimin bıraktığı yerden devam edecektim. Bu nedenle mesleğimi yaparken,  öğrencilerimi ne kadar yarışma varsa yönlendirmem ondandır. Maddi durumu yetersiz yetenekli kız öğrencilerim için hep fazla mesai yapmışımdır. Benim için öğrencimin, hocam ben resim okumak istiyorum demesi ve çalışkan olması yetmiştir.  Kız çocukları okumalı; sanatçı, öğretmen ve doktor olmalı. Yaşadıklarımdan olsa gerek, senden parası ile ders alalım dediklerinde para alamıyorum. Elimden tutan öğretmenlerim benden para talep etmemişlerdi. Ortaokulu başarı ile bitirdikten sonra lise yılarım başladı. Babam benimle gurur duyuyordu, anlamıştı kızlar okuyunca namussuz olmuyorlardı.


Üniversite sınavına girdim Gazi İşletmeyi kazandım ama işletme bana göre değildi. Babam beyin ameliyatı geçirmişti. Evin yükü, çarşı pazar işlerini ben yapıyordum. Erkek kardeşim yoktu. Ailede tek okuyan ben olduğum için sorumluluklarım fazla idi. Yaşıtlarım dershaneye gidiyorlardı. Bense tam hayatın ortasında okuma mücadelesi veriyordum. Buradan sonra vazgeçemezdim. Kız meslek lisesindeki müdüre hanımın yanına annemden gizli gittim. Desen derslerine katılmak için izin istedim. Hatice hocamın haftada iki saat derslerine katılıp desen çizmeyi öğrendim. Bir yıl sonunda mükemmel desenlerim olmuştu. Annem her derse gidip döndüğümde evimizin arka kapısından beni içeri alıp malum kepçe sapını sırtıma indiriyordu. Çünkü hasta babamın desen dersine gittiğimden haberi yoktu.


İhtiyat akçesini bozdurup bana bir topuklu ayakkabı alan annemin hala içinde beni evlendirme umudu vardı. Gelen görücülere çıkmıyordum. Sonra kendi araştırmalarımla Selçuk Üniversitesi Resim Bölümüne 640 kişi arasından desende 14. imgesel tasarımda 8. olarak girdim. Öğrencilik yıllarım zordu ama resimle iç içeydim. Son sınıfa geldiğimde Azerbaycan' dan okulumuza üç hoca Orhan Cebrailoğlu, İlham Enveroğlu, Fuat hoca gelmişlerdi. Atölyelerine gittim.  Orhan ve İlham hocalarımdan soyut resmi öğrendim diyebilirim. Nihat Şirin, Alaybey Karoğlu, Hüseyin Elmas, Atilla Göktaş ve Melek Gökay hocamlarımdan resmin temelini, Azerbeycanlı Fuad hocamdan sağlam deseni öğrendim. Yaşadığım bütün bu zorluklar beni güçlü kıldı. Her zaman derim insanı öldürmeyen şey güçlendirir. 


Dört yıl sonunda başarılı bir şekilde üniversiteden mezun oldum. Eş durumundan Çorum'a resim öğretmeni olarak atandım. Evlendim ve babam ben evlendikten beş yıl sonra yaşamını yitirdi. Ben gücümü annemden aldım. Annemin de amacı babamın sağlığında yuvamı kurmaktı. Kepçe sapına hiç kızmadım. Hayattaki iyikilerim eşim, kızım ve oğlum beni seven bir ailem var. Okumanın yaşı olmaz benim okuma mücadelem ailemin okumama karşı çıkmasındandır. Şu anda Hitit üniversitesi İslam Sanatları ve Tarihi Bölümünde yüksek lisans öğrencisiyim. Amacım okulumu başarı ile bitirmek. Sanatsal faaliyetlerim zaten çocukluğumdan beri sürüyor. Sanat benim yaşam biçimim. Belki başardıklarım kayda değer olmayabilir ama kıvırcık saçlı, renkli gözlü kız çocuğunun okuma mücadelesi büyüktü. Bu mücadele beni hep hayata sıkı tutunmama ve yaşama renkli ve güzel bakmama sebep oldu. 

 

 

C:\Users\user\Desktop\Düzenlenmiş\P1100439.jpg            C:\Users\user\Desktop\Düzenlenmiş\P1100433.jpg

   

Biraz da sanat görüşüm ve düşüncelerimi anlatayım: Uzun yıllar ilköğretim okullarında resim öğretmenliği yaptığım için çocukların yaptığı resimleri inceleme fırsatı buldum. Onların renkleri kullanırken gösterdikleri cesarete hep hayran kaldım. Resimlerimde çocuk masumiyetini yakalamak en büyük amaçlarımdan biri oldu. Bunu kendi içimde öldüremediğim kız çocuğuma ve çocuksu ruhuma bağlıyorum. Fikret Otyam ve Fikret Mualla’nın eserlerine hayran olmamdan mıdır bilmiyorum onların renklerinden esinlenerek eserlerime yön vermeye çalışıyorum. Bazen sadece suluboya yapmak için doğmuş olabilir miyim diye düşünüyorum çünkü hayat boyu hedefim suluboyada özgün, farklı bir teknik bulmaktı. Bu yolda kendimi geliştirmek için tekniği kavramak amacıyla bin bir çeşit çiçek çalıştım. Artık tekniği uygulayabilecek kıvama gelmiştim. Fakat bir sorun vardı. Özgün değildim. Bu sorunun çözümünü ise soyut resim yapmakta buldum. Soyut çalışırken duygularımı resme aktarabiliyordum. Bir insanın duygularından daha özgün ne olabilir ki?


Kadınların el üstünde tutulması gerektiğine olan inancım resimlerimde kadın temasını kullanmaya beni mecbur bıraktı. Özgünlüğün yanında farklılığı ise tarihteki kadınları çalışarak buldum. Saçları, kıyafetleri, gülüşleri ve renkleri farklı kadınlar… Bu kadınlar sadece tarihten değil iç dünyamın derinliklerinden çıkıyorlardı. Bilmiyorum, belki de geçmişte yaşayan kadınları benmişim gibi hissetmek bu yolda yürümeme yardımcı oluyor. Resimlerimi yaparken zıt renkleri kullanmayı sevmekle birlikte tuvalin arka planına yaptığım baskılar kullandığım zıt renklerime eşlik ediyor. 


Fonu grift şekillerle tamamlamaya çalışıyorum. İslam sanatında da olduğu gibi boşluk bırakmayı tercih etmiyorum. Bu doluluk, yani boşluk bırakmama işi bana sonsuzluğu ifade ediyor. Kalıplarımı hazırlarken kendi göz nurumu döküyorum. Detaylarını tek tek işliyorum. Taa ki içime sinene kadar. Ama bu detaycı olduğumu düşündürmesin sizlere. Tamamen spontane ve hızlı çalışmayı tercih ediyorum. Bu kalıplar bana arka planda doku oluşturmakta eşlik ediyor. Sulu boya tekniği hızlı çalışılan bir teknik olduğu için 1x1 m ölçüsündeki bir resmi 1 saat içinde tamamlayabiliyorum. Yeter ki o gün benim günüm olsun. Eğer hızımı biraz olsun kesersem görsel efektleri yakalayamayacağımdan korkuyorum. Bu korku heyecanımı hep zirvede tutmama yardımcı oluyor. Artık suyun mucizesini kağıda değil tuvale aktarmayı tercih ediyorum. Bu hayatımın bir dönüm noktası da sayılabilir. Kadın figürlerimin yüzlerinde minyatürden esintiler bulabilirsiniz. Bu esintiler içinde kalem kaşlı, badem gözlü, kiraz dudaklı, yuvarlak yüzlü ve son derece süslü kadınlarımı barındırıyor. Bütün bu karmaşıklıklar içinde aslında her bir figürde kendimi buluyorum. Bu figürler her zaman resimsel dünyamın içine girip kaybolmama yardımcı olmuştur. Resmimin benden koptuğunu, artık bir resim değil, benim bir parçam olduğunu hissettiğim an içim biraz buruklukla ama çoğunlukla müthiş bir coşku ve mutlulukla doluyor. Sanki resmi ben yapmamışım gibi son halini görmek için en çok sabırsızlanan hep ben oluyorum. ‘’Tamam, bitmiştir’’ dediğim andaki duygularımı ise buraya dökmem imkansız… 


Sanat dalları arasında, evrensel kabul görmüş literatüre göre İslam, Hristiyan, Budist, Hinduist Sanatı diye dallar olmadığına göre; özellikle ülkemizde akademik kürsüleri bulunan bu tür bölümlerin amacı ne olabilir, resim sanatının suluboya alanında takip ettiğiniz çağdaş sanatçılar kimlerdir?


Sanat her zaman bir etkileşim içerisinde olmuştur. Emeviler zamanında Bizanslı bir usta ile Müslüman ustalar bir arada çalışmışlardır. Şam Ümeyye Camisindeki  mozaik süslemeler ve greksütun başlıkları buna örnektir. Bu bölümler olmalıdır, tarihi eserlerimizi en iyi şekilde korumak ve anlamak için. Kırık mezar taşları, zevksiz renkle boyanan mihraplar korunamayan geçmiş hazineleri. Uygur resimlerinde, İran sanatı, Azerbaycan, Hint sanatı etkileşimleri gibi insanın olduğu her yerde estetik vardır. Etkileşimde VARDIR. Ben de sanatımı icra ederken etkileşim içindeyim. Fikret Mualla'nın renkleri Fikret Otyam'ın Anadolu kadınını işleyişine bayılıyorum.  Tasvir sanatındaki birinci derece renkler, fovizmin etkisi, zıttlıklar beni benden alıyor. Matis'in resimleri ve tasvirinin can alıcı renklerini görünce sanat evrenseldir demeden alamıyorum kendimi. Ben de kendi geçmişimizin izlerini soyut sanatta kullanıyorum. 

 
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol