DİYALOG MÜZESİ
diyalogsanat.tr.gg

SANAT DELİORMAN İLE

1.177. DİYALOG: BÜSBÜTÜN DÖNGÜLER/SEMAHLAR 

Çıktısını Alarak Okuma ve Diğer Çalışma Gruplarınızda Değerlendirebilirsiniz. 
Birim Fiyatı: €420

26 Ağustos 2025
Erkan YAZARGAN
----------------------------


Sanat Deliorman ile gerçekleştirdiğiniz bu diyalog, daha önceki tüm konuşmalarınızı bir araya getiren ve onlara yepyeni bir bakış açısı sunan bir "bütünleştirici" niteliğe sahip. Konuşma, sanatın sadece icra ve eserden ibaret olmadığını, aynı zamanda psikoloji, ekonomi ve toplumsal dinamiklerle iç içe geçmiş karmaşık bir ekosistem olduğunu gösteriyor.

Diyalogun Ana Temaları ve Önceki Konuşmalarla Bağlantısı
1. Sanatçı Kimliğinin Çok Yönlülüğü: 360 Derece Bakış
 *Bağlantı: Emre Şen'in "Gestalt Yaklaşımıyla Müzik" diyaloğunda bahsettiği "sanatçının kendinden geçme" ve yaratım sürecindeki psikolojik derinlik, Sanat Deliorman'ın "360 derecelik panaroma" yaklaşımıyla tamamlanıyor. Yaratıcılık, sadece içsel bir süreç değil, aynı zamanda dışsal faktörlerin de (ilişkiler, para, psikolojik sağlık) yönetilmesi gereken bir bütün olarak ele alınıyor. Bu, sanatçının sadece bir yaratıcı değil, aynı zamanda kendi hayatının yöneticisi olması gerektiğini vurguluyor.

2. Eser ve Yaşanmışlıklar Arasındaki Dönüşüm
 *Bağlantı: "Yaşanmışlıklar bir sanat eserine dönüşünce o yaşanmışlık bizim olmaktan çıkıp hepimizin oluyor" ifadesi, Hasan ve Saime'nin hikayeleri ile doğrudan ilişkilidir. Onların yoksulluk, emek ve mücadele dolu hayatı, "Zor Sanat," "Helal Kazanç" ve "O Zamanlar Biz" gibi şiirlerde birer sanat eserine dönüşerek, onların kişisel acılarını ve fedakarlıklarını evrensel bir hikayeye çeviriyor. Bu, Sanat Deliorman'ın tezini somut örneklerle kanıtlar niteliktedir.

3. Sanatçı Egoları ve Güvensizlik
 *Bağlantı: Emre Şen'in "delilik" ve "nevrotik gelgitler" ile ilgili analizi, Sanat Deliorman'ın "sanatçı çekişmelerinin" altında yatan "güvensizlik hissi" ve "ego" ile tamamlanıyor. "Sanatçı bencilliği" olarak adlandırdığınız durumun altında, daha ulaşılmaz ve değerli olma arzusu yatıyor. Bu, sanat camiasındaki hiyerarşiyi ve "herkes sanatçı olamaz" gibi dışlayıcı söylemleri açıklıyor. Bu diyalog, bir sanatçının ruhsal ve sosyal zorluklarını daha açık bir şekilde ortaya koyuyor.

4. Sanatın Demokratikleşmesi ve Katılımcılık
 *Bağlantı: Sanat Deliorman'ın "herkes sanatın en az bir dalı ile ilgilenebilir" görüşü, önceki diyaloglarda ele alınan "sanatın birleştirici gücü" temasını yeniden vurguluyor. Sanatın, profesyonel sanatçılar tarafından tekelinde tutulmaması gerektiği fikri, Diyalog Müzesi projenizin temel amacı olan, sanata ve sanatçıya ulaşılabilirliği artırmakla birebir örtüşüyor. Bu, sanatın bir avuç elitin değil, toplumun tüm kesimlerinin bir parçası olması gerektiği fikrini destekliyor.

5. "Memur Sanatçı" ve Sanatın Sınırları
 *Bağlantı: Sanat Deliorman'ın bu konuya yaklaşımı, önceki diyaloglardan farklı bir perspektif sunuyor. "Memur sanatçı" üzerine olan sert yorumlarınıza karşı, o daha kapsayıcı ve empatik bir duruş sergiliyor. Kimsenin kimseyi "sanatçı ya da sanatçı değil" diye yargılamaması gerektiğini savunuyor. Bu, Emre Şen'in de dile getirdiği gibi, "hayatın kendisinin biricik olduğu" ve "kendinden geçen" herkesin birer sanatçı olduğu fikrini destekliyor.

Sonuç
Sanat Deliorman ile yaptığınız diyalog, daha önceki konuşmalarınızı bir araya getiren, onları derinleştiren ve yeni sorulara kapı açan bir mihenk taşı niteliğinde. Sanatçı psikolojisi, sanatın ekonomik boyutu ve toplumsal işlevleri gibi konuları bir bütün olarak ele alarak, sanatın sadece estetik bir olgu değil, aynı zamanda insan yaşamının tüm boyutlarıyla iç içe geçmiş dinamik bir alan olduğunu gösteriyor.

KEMAL ESEN

İki diyaloğun birleşimini ve analizini talep ettiğiniz için her iki sohbeti de derinlemesine inceledim. Bu iki diyaloğun arasındaki farklar ve benzerlikler oldukça dikkat çekici. İşte bu analizin özeti:

Benzerlikler
Her iki diyalog da profesyonel ve saygılı bir tonda başlıyor ve bitiyor. Sohbet akışı, sanatçının eserlerinden kişisel felsefesine doğru genişliyor.
 *Sanatın Felsefi Yönü: Her iki konuşmacı da sanatın icrasının ötesine geçerek, anlamını ve insan üzerindeki etkisini derinlemesine ele alıyor.
   *Kemal Esen: Müziğin "diyemediğin her şeyi diyebilen sözler" içermesi ve Anadolu kültürünün bir harman yeri olması gibi felsefi konulara odaklanıyor.
   *Sanat Deliorman: Sanatın yaşanmışlıkları dönüştürmesi, bireysel sırları herkesin hikayesi haline getirmesi ve "delilik" kavramının "nevroz" olarak yeniden yorumlanması gibi konuları işliyor.
 *Sanatçının Kimliği: Her iki sanatçı da sanatçı kimliğinin sadece üretimden ibaret olmadığına inanıyor.
   *Kemal Esen: Sanatçının müziğinin tılsımının, sözün, melodinin ve ritmin büyüsünde olduğuna inanıyor.
   *Sanat Deliorman: Sanatçı kimliğinin 360 derecelik bir bütünlük arz ettiğini ve yaratımın yanı sıra duruş, insan ilişkileri, para yönetimi ve psikolojik sağlığın da bu kimliğin parçaları olduğunu savunuyor.
 *Toplumsal Eleştiri: Her iki diyalogda da sanat dünyasındaki yaygın algılar ve yanlışlar eleştiriliyor.
   *Kemal Esen: "Sanata çöreklendiği" düşünülen kişilerle ilgili yorum yaparken, asıl gücün sanatçıda, yani üretimde olduğunu vurguluyor.
   *Sanat Deliorman: "Memurluk yapan sanatçı", "herkes sanatçı olamaz" gibi yaygın ve yargılayıcı söylemlerin yanlışlığını dile getiriyor.
Farklılıklar
İki diyaloğun en belirgin farkı, odaklandıkları sorunlar ve bu sorunlara getirdikleri çözüm önerileri.
 *Sorun ve Çözüm Odaklılık:
   *Kemal Esen: Daha çok mevcut durum tespiti yapıyor ve kişisel sanatsal deneyimini aktarıyor. Soru-cevap akışı, sanatın genel tanımı ve Anadolu kültüründeki yerini anlamaya yönelik. Diyalog, Kemal Esen'in bakış açısını, sanatsal kimliğini ve yaptığı işleri tanıtma amacına hizmet ediyor.
   *Sanat Deliorman: Çok daha sorun ve çözüm odaklı. Sadece durum tespiti yapmakla kalmıyor, sanat dünyasındaki yanlış algıları düzeltmek için somut önerilerde bulunuyor. "Sanatçı biyografisi" özel dersleri, "360 derecelik bakış" eğitimi gibi pratik çözümler sunuyor. Bu diyalog, bir sanatçı tanıtımından çok, sanat eğitimi ve sanat psikolojisi üzerine bir düşünce paylaşımına dönüşüyor.
 *Analitik Derinlik ve Yapısal Eleştiri:
   *Kemal Esen: Sanatın duygusal ve felsefi yönlerine odaklanarak daha lirik bir dil kullanıyor. "Deryanın zerresi olmaya çalışan biriyim" gibi ifadelerle duygusal bir derinlik sunuyor.
   *Sanat Deliorman: Sanat dünyasını daha analitik ve yapısal olarak eleştiriyor. "Nevroz", "ego", "güvensizlik" gibi psikolojik kavramları kullanarak sanatçıların davranışlarını açıklıyor. Ayrıca, "Sanatçı Biyografisi" gibi somut konularla profesyonel bir bakış açısı sunuyor.
 *Yargılama Karşıtlığı:
   *Sanat Deliorman'ın diyaloğundaki en belirgin nokta, "hiçbirimizin birbirimizi yargılamaya hakkı yok" şeklindeki güçlü söylemi. "Memurdan sanatçı olmaz" veya "Kalan enerjisini sanata veren sanatçı olamaz" gibi keskin ifadelerin yanlış olduğunu savunuyor ve her bireyin sanatla kendi bağını kurmasına izin verilmesi gerektiğini vurguluyor. Kemal Esen'in diyaloğunda ise bu kadar net bir yargılama karşıtlığı vurgulanmıyor.

Sonuç
Her iki diyalog da sanat ve sanatçının kimliği üzerine değerli bakış açıları sunsa da, Sanat Deliorman ile olan diyalog daha proaktif ve çözüm odaklı. Kemal Esen, sanatın büyüsünü ve felsefesini aktarırken, Sanat Deliorman bu büyünün arkasındaki psikolojik ve mesleki dinamikleri ele alıyor. Sanat Deliorman'ın sohbeti, sanatın sadece üretilen bir ürün değil, aynı zamanda yönetilmesi, anlaşılması ve üzerinde düşünülmesi gereken karmaşık bir yaşam biçimi olduğunu gösteriyor. Bu nedenle, Sanat Deliorman'ın diyaloğu, sanatçıların yaşadığı güncel sorunlara daha somut ve cesur çözümler sunarak bir adım öne çıkıyor.

IŞIK YÜCE

Verdiğiniz iki diyaloğu birleştirerek analiz ettim. İşte Işık Yüce ve Sanat Deliorman arasındaki benzerlikler ve farklılıklar:
Benzerlikler

Her iki diyalogda da sanat ve sanatçılık kavramları etrafında yoğun bir tartışma yürütülüyor. İki sanatçının da temel yaklaşımları şu noktalarda kesişiyor:
 *Sanatçıya Bütüncül Yaklaşım: Hem Işık Yüce hem de Sanat Deliorman, sanatçılığı sadece yaratım eylemiyle sınırlamıyor. Sanatçının duruşu, psikolojik sağlığı, insan ilişkileri, para ile kurduğu denge ve toplumla olan bağı gibi unsurların bir bütün olarak ele alınması gerektiğini savunuyorlar. Sanat Deliorman'ın "360 derecelik bakış" ifadesi, bu ortak görüşü özetliyor.
 *Analitik ve Sorgulayıcı Zihin: İki sanatçı da yüzeysel sorulara basit cevaplar vermek yerine, konunun derinine iniyor. Işık Yüce, aydınların asık suratlı olmasının altında yatan psikolojik ve nörolojik nedenleri sorgularken, Sanat Deliorman sanatçı biyografilerinin yazımını bir kimlik ve pasaport metaforu üzerinden açıklıyor.
 *Toplumsal Eleştiri: Her iki diyalogda da Türkiye'deki sanat ve aydın camiasına yönelik eleştirel bir dil kullanılıyor. Işık Yüce, gençlerin apolitikleşmesi ve uyuşturucu sorunu gibi konulara değinirken, Sanat Deliorman sanat camiasındaki çekişmelere, "çörekçi takımına" ve memurlaşmış sanatçı profiline dikkat çekiyor.
 *Diyalogun Önemi: Her ikisi de diyalogun gücüne inanıyor. Işık Yüce, diyalog kurarak insanların birbirini anlayacağını vurgularken, Sanat Deliorman da camiadaki nevrotik gerginliklerin ve güvensizliklerin çözümünün diyalogdan geçtiğini belirtiyor. "Soru sormamak" meselesi, her iki diyalogda da ortak bir eleştiri noktası.
 *Ego ve Güvensizlik: İki sanatçı da sanat camiasında gördükleri bencilliği ve üstünlük hissini güvensizlik ve ego kaynaklı bir sorun olarak nitelendiriyor. Sanatın birleştirici olması gerektiğini savunuyorlar.
Farklılıklar

İki sanatçı aynı konulara benzer pencerelerden baksalar da, vurguladıkları noktalar ve kullandıkları dil açısından farklılıklar gösteriyorlar:
 *Konu Odaklanması: Işık Yüce'nin diyaloğu daha çok aydın, birey ve toplum ilişkisi üzerine kurulu. O, sanatçıları bu geniş çerçeve içinde değerlendiriyor. Sanat Deliorman'ın diyaloğu ise daha çok sanatçılık mesleğinin iç dinamikleri ve profesyonel gelişim üzerine odaklanıyor. "Sanatçı Biyografi Yazım Teknikleri" ve "360 derecelik eğitim" gibi kavramlar, bu pratik odaklı yaklaşımı gösteriyor.
 *Üslup ve Yaklaşım: Işık Yüce daha sert, keskin ve politik bir dil kullanıyor. Gençlere yönelik "Ya İmam Hatiplerde ya da uyuşturucu temin etmekte" gibi keskin ifadeleri buna örnek verilebilir. Sanat Deliorman ise daha ilişkisel, kapsayıcı ve yapıcı bir dile sahip. "Kimsenin kimseyi yargılamaya hakkı yok" diyerek sanatçılar arasındaki "profesyonel-amatör" tartışmasına karşı çıkması, bu ılımlı duruşunu gösteriyor.
 *Kişisel Deneyim Paylaşımı: Işık Yüce kendi müzik tecrübesini daha çok bir teoriyi desteklemek için bir örnek olarak kullanıyor. Sanat Deliorman ise kendi ailesinden ve mesleki tecrübelerinden daha doğrudan alıntılar yaparak, örneğin soyadı "Deliorman" üzerinden espriler yaparak veya ressam olan babasından bahsederek, diyaloğu daha kişisel ve sıcak hale getiriyor.
 *Aydın ve Sanatçı Kavramı: Işık Yüce, "aydın" kavramını daha çok "toplumu uyandıran kişi" olarak tanımlıyor ve bu rolü sanatçılara yüklüyor. Sanat Deliorman ise "sanatçı" kavramının profesyonel ve kişisel gelişim yönlerine ağırlık veriyor. Bu bağlamda, Işık Yüce daha çok toplumsal misyon, Sanat Deliorman ise bireysel sorumluluk ve gelişim üzerinde duruyor.

ŞÜKRAN MORAL, FİLİZ ŞENCAN

Üç farklı sanatçıyla gerçekleştirdiğiniz diyaloglar, sanatın doğasına, sanatçının toplumsal rolüne ve bireysel varoluşuna dair çok katmanlı bir analiz sunuyor. Filiz Şencan'ın uyumlu ve pozitif bakış açısı, Şükran Moral'ın radikal ve meydan okuyan duruşu ve Sanat Deliorman'ın realist ve profesyonel yaklaşımı, sanatın üç farklı yüzünü temsil ediyor.

Benzerlikler
Bu üç sanatçı, farklı yollardan gelseler de, sanatın temelinde yatan bazı ortak noktalarda buluşuyor.
 *Sanat Bir Yaşam Biçimidir: Üç sanatçı da sanatı sadece bir meslek olarak değil, bir yaşam biçimi olarak görüyor. Filiz Şencan, sanat ve aile hayatını bir arada yürütmenin zorluklarını anlatırken, Şükran Moral sanatını bir direniş aracı olarak kullanıyor. Sanat Deliorman ise sanatçı kimliğinin 360 derecelik bir bütün olduğunu savunarak bu fikri profesyonel bir boyuta taşıyor.
 *Cesaretin Önemi: Her üç sanatçı için de sanatsal üretimde cesaret temel bir motivasyon kaynağıdır. Şükran Moral cesareti, "sıradan olandan uzaklaşmak" olarak tanımlarken, Filiz Şencan konservatuara yazılma kararında, Sanat Deliorman ise sanatçıları kendi "single" çalışmalarını tamamlamaya teşvik ederken bu cesaretin önemini vurguluyor.
 *Toplumsal Sorumluluk: Her ne kadar farklı yollar izleseler de, sanatın toplumsal bir misyonu olduğu konusunda hemfikirler. Şükran Moral sanatıyla doğrudan toplumsal tabulara meydan okurken, Filiz Şencan sanatçı evliliklerinin topluma örnek teşkil edebileceğini belirtiyor. Sanat Deliorman ise sanatın birleştirici gücünden bahsederek sanatın herkesle buluşması gerektiğini savunuyor.
 *Eleştiriler ve Zorluklar: Üç sanatçı da sanat dünyasının kendi içindeki zorluklara ve çekişmelere dikkat çekiyor. Filiz Şencan küçük bir şehirde sanat yapmanın zorluklarından, Şükran Moral sansür ve baskıdan, Sanat Deliorman ise sanatçılar arasındaki çekişmelerden, güvensizlikten ve "çöreklenme" eğiliminden bahsediyor.

Farklılıklar

Üç sanatçının diyalogları, sanata ve sanatçıya dair farklı felsefeleri ve yaklaşımları gözler önüne seriyor.
 *Yaklaşım ve Duruş: Bu, en belirgin fark. Şükran Moral, sanatı radikal bir direniş ve yüzleşme aracı olarak görüyor. Toplumsal eleştirilerini doğrudan ve provokatif bir şekilde ifade ediyor. Filiz Şencan ise daha uyumlu ve pozitif bir duruş sergiliyor. Sanatını zorluklara karşı bir çözüm ve yaşamı zenginleştiren bir unsur olarak görüyor. Sanat Deliorman ise sanata daha realist ve profesyonel bir açıdan yaklaşıyor. Sanatçı olmayı, sadece yetenekle değil, aynı zamanda doğru iletişimle, finansal planlamayla ve psikolojik farkındalıkla desteklenmesi gereken 360 derecelik bir kimlik olarak ele alıyor.
 *Sanatın Amacı: Şükran Moral için sanatın temel amacı provokasyon ve toplumsal dönüşüm başlatmaktır. O, izleyiciyi rahatsız etmeyi ve konfor alanından çıkarmayı hedefler. Filiz Şencan için sanat daha çok duygusal bir iletişim aracıdır. Sanatla izleyici arasında bir bağ kurmayı amaçlar. Sanat Deliorman ise sanatın amacını bilgilendirme ve rehberlik etme olarak görüyor. Sanatçı biyografilerinin bilgilendirici olması gerektiğini vurgularken, genç sanatçılara yol gösteren bir rehber olma misyonu üstleniyor.
 *Başkalarıyla İlişki: Şükran Moral, "yardım" kavramına şüpheyle yaklaşıyor ve özgür olmayanların desteğine ihtiyacı olmadığını belirtiyor. Kendisini yalnız bir savaşçı olarak tanımlıyor. Filiz Şencan ise sanatçı evliliklerini ve aile bağlarını destekleyici buluyor. Sanat Deliorman ise diyalogun sanatçıların nevrozlarını temizleyebileceğini savunarak, herkesin birbiriyle konuşabilmesi gerektiğini vurguluyor.

Birleştirerek Analiz

Bu üç diyalog, sanatın tek bir tanımının olmadığını ve sanatçının kimliğinin, sanatıyla kurduğu ilişkinin bir yansıması olduğunu gösteriyor. Filiz Şencan'ın hikayesi, sanatın bir bireyi nasıl tamamlayabileceğini ve aile bağlarını nasıl güçlendirebileceğini anlatıyor. Şükran Moral'ın hikayesi, sanatın toplumsal bir silah olarak nasıl kullanılabileceğini ve bir kadının bu silahla nasıl bir meydan okuma başlatabileceğini gösteriyor. Sanat Deliorman'ın yaklaşımı ise sanatı idealist bir rüyadan çıkarıp, onu ayakları yere basan, stratejik ve profesyonel bir kariyere dönüştürmenin yollarını sunuyor.

Sonuç olarak, bu diyaloglar sanatın sadece bir eserden ibaret olmadığını, aynı zamanda bir duruş, bir kimlik ve bir felsefe meselesi olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.

NURİ KURTCEBE

İki diyalogu karşılaştıran ve analiz eden bir inceleme hazırladım.
Diyalogların Ortak Kesişim Kümeleri
Her iki diyalogda da sanat, sanatçı ve toplum arasındaki karmaşık ilişki inceleniyor.
 *Sanatçının Emeği ve Saygı: Hem Nuri Kurtcebe hem de Sanat Deliorman, sanatçı emeğine duyulan saygının önemini vurguluyor. Kurtcebe, bir çalışmasının izinsiz paylaşılmasına sert tepki gösterirken, Deliorman, sanatçı biyografisinin bir "kimlik kartı" gibi değerli olduğunu ve saygın bir şekilde yazılması gerektiğini belirtiyor. Bu, her iki sanatçının da eserlerinin ve kimliklerinin ciddiye alınması gerektiğini savunduğunu gösterir.
 *Sanatın Toplumsal Rolü: Her iki diyalog da sanatın sadece bireysel bir yaratım değil, aynı zamanda toplumsal bir işlevi olduğunu savunuyor. Kurtcebe'nin "insan sevgisinden" ilham alması ve Deliorman'ın sanatın "birleştirici" olması gerektiğini söylemesi, sanatın insanı ve toplumu merkeze alan bir faaliyete dönüştüğünü vurguluyor.
 *Eleştiri ve Yargılama: Her iki diyalog da eleştiri ve yargılama konularına değiniyor. Kurtcebe, emek hırsızlığına sert tepki gösterirken, Deliorman, sanatçıların birbirini "sen sanatçısın ya da değilsin" şeklinde yargılamasına karşı çıkıyor. Bu, sanatçıların kendi aralarındaki çekişmelere ve güvensizliklere eleştirel bir bakış sunduğunu gösteriyor.

Diyalogların Temel Farklılıkları
Diyalogların içerikleri, amaçları ve yaklaşımları açısından belirgin farklılıklar bulunuyor.
 *Tematik Odak:
   *Nuri Kurtcebe ile Diyalog: Ağırlıklı olarak kişisel hikâye ve kariyer yolculuğu üzerine kurulu. Senin çocukluk anılarınla birleşen soruların, Kurtcebe'nin kariyerindeki dönüm noktalarını (Mokok karikatürü, Gırgır dönemi vb.) keşfetmeyi amaçlıyor. Diyalogun en can alıcı noktası, bir karikatürün bir çocuğun zihninde bıraktığı kalıcı etkiyi sorguluyor.
   *Sanat Deliorman ile Diyalog: Daha çok genel sanat ekosistemi ve güncel sorunlar üzerine odaklanıyor. Biyografi yazımı, sanatçıların psikolojisi, sanatçıların memurlaşması ve "çörekçi takımı" gibi konularla, sanat dünyasının iç dinamiklerini ve sorunlarını analiz ediyor. Bu diyalog, somut bir sanat eseri yerine, sanatın genel kuralları ve algıları üzerine bir tartışma sunuyor.
 *Ton ve Yaklaşım:
   *Nuri Kurtcebe ile Diyalog: Başlangıçta gergin bir "emek hırsızlığı" tartışmasıyla açılsa da, kısa sürede hayranlık ve saygı dolu bir söyleşiye dönüşüyor. Sen, bir sanatçıya derin bir saygı duyan ve onun hikayesini dinlemek isteyen bir rol üstleniyorsun. Bu diyalog, daha duygusal ve anısal bir ton taşıyor.
   *Sanat Deliorman ile Diyalog: Daha analitik ve teorik bir yaklaşım sergiliyor. Sorduğun sorular ("Neden önemli?", "Nasıl gerçekleşir?") genel geçer kavramları sorguluyor. Sanat Deliorman'ın cevapları da genel geçer gözlemler ve öneriler içeriyor. Bu diyalog, daha çok bir "uzman görüşü" alma amacı taşıyor.
 *Sanatçı Temsiliyeti:
   *Nuri Kurtcebe: Karikatür sanatının usta isimlerinden biri olarak, sanatın toplumsal eleştiri yönünü ve geçmişten bugüne etkisini temsil ediyor.
   *Sanat Deliorman: Daha çok modern sanat dünyasının bir "eğitimcisi" ve "danışmanı" rolünü üstleniyor. Onun yaklaşımları, sanatın "360 derecelik bir bütün" olduğu ve profesyonel kimliğin de en az yaratıcılık kadar önemli olduğu fikrini yansıtıyor.

Sonuç
İki diyalog da, sanatın sadece estetik bir uğraş olmadığını, aynı zamanda derin kişisel ve toplumsal katmanları olan karmaşık bir alan olduğunu gösteriyor. Nuri Kurtcebe diyaloğu, sanatın birey üzerindeki kalıcı ve duygusal izini araştırırken, Sanat Deliorman diyaloğu, sanatın profesyonel, psikolojik ve sosyal altyapısını mercek altına alıyor.

Bu diyaloglar, senin entelektüel düzeninin iki farklı yönünü ortaya koyuyor: hem bir sanat eserinin büyüsüne kapılıp onun izini süren bir hayran, hem de sanat dünyasının yapısal sorunlarını sorgulayan analitik bir düşünür olmanı.

SENARYO

Bu senaryo, Sanat Deliorman'ın sanat dünyası üzerine olan analitik ve birleştirici yaklaşımını merkeze alarak yeniden tasarlandı.

SENARYO: ÇÖREKÇİLER VE DİYALOG
TÜR: Dram, Diyalog Filmi
SÜRE: Yaklaşık 20 Dakika

KARAKTERLER:
 * SANAT DELİORMAN: 40'lı yaşlarında, modern, enerjik ve analitik bir yazar ve müzisyen. Sanat dünyasının karmaşık dinamiklerini çözmeye odaklanmış.
 * ERDOĞAN KARAYEL: 60'lı yaşlarının ortasında, yorgun ama bilge bir karikatürist. Siyasi eleştirinin ve sanatçı hassasiyetinin temsilcisi.
 * NURİ KURTCEBE: 70'li yaşlarının sonlarında, kararlı ve otoriter bir sanatçı. Sanatçı emeğinin ve köklü geleneğin savunucusu.
 * ERKAN: 40'lı yaşlarında, sanatçıya hayran, sorgulayıcı ve arabulucu bir karakter.

SAHNE 1
DIŞ. GALERİ - GÜN
İstanbul'da, modern bir sanat galerisi. Sanat Deliorman, elinde bir not defteri ve kalemle galerinin ortasında duruyor. Sergi, karikatürist Erdoğan Karayel'in eserlerinden oluşuyor. Karayel, bir köşede düşünceli bir şekilde duruyor.
ERKAN, Deliorman'a yaklaşır.
ERKAN
Merhaba Sanat Hanım, ne düşünüyorsunuz?
SANAT DELİORMAN
(Yüzünde hafif bir gülümseme)
Bu sergi, sadece çizimlerden ibaret değil. Bir duruşun, bir isyanın belgesi gibi. Ama beni asıl düşündüren, sanatçıların kendi aralarındaki çekişmeler. Neden herkes, "ben sanatçıyım, o değil" demek zorunda? Bu kadar güvensiz miyiz?
ERDOĞAN KARAYEL
(Sertçe lafa girer)
Bu sanatsal bir ego değildir. Sanatçı olmanın getirdiği bir sorumluluk var. Çiçek, böcek çizenlerle bizi bir tutamazsın. Anlamayanı mizahla dövmek görevimizdir.
SANAT DELİORMAN
(Sakince)
Peki ya o dövdüğünüz kişi, sizin biyografinizi yazmak isterse? O zaman da mı aynı duruşu sergileyeceksiniz? Biyografi dediğiniz şey, sizin kimlik kartınızdır. Kafa tuttuğunuz o kişilerin sizin kimliğinizi nasıl algıladığı da önemli.
Tam o sırada, Nuri Kurtcebe içeri girer. Galerideki birkaç kişiye bile bakmadan doğruca Karayel’in yanına gelir.
NURİ KURTCEBE
(Doğrudan Karayel’e hitap ederek)
Yaratıcılık nevrozdan beslenir, haklısın. Ama o nevrozlar, seni diğer sanatçılarla arana duvar örmeye itmemeli.
SANAT DELİORMAN
(Gülümseyerek)
Çok doğru bir noktaya değindiniz Nuri Bey. O duvarları yıkmak için diyalog gerek.
NURİ KURTCEBE
Diyalog... Evet. Yıllar önce birinin eserimin imzasını kesip paylaştığını gördüm. Ciddi bir emek hırsızlığı. Diyalog kurmak için önce saygı gerekir.
SAHNE 2
DIŞ. KAFETERYA - ÖĞLEDEN SONRA
Üç sanatçı ve Erkan, galerinin yakınındaki bir kafede oturmaktadır. Konuşma, sanat dünyasının yapısal sorunlarına odaklanmıştır.
ERKAN
Sanatçılarımız memurluk yapıyor, kalan enerjilerini sanata veriyor. "Böyle sanatçı olunur mu?" diye soruyorum onlara.
SANAT DELİORMAN
(Çayından bir yudum alır)
Bu en sevmediğim konu. Kimsenin kimseyi yargılamaya hakkı yok. O tartışmalar, insanları sanattan soğutur. Belki o kişi, sadece amatör olarak sanatla ilgilenerek hayatına anlam katıyordur. Bırakın, sanatın tadına baksın.
NURİ KURTCEBE
(Sakin ama kararlı bir sesle)
Benim de bir sanatçının mesai dışında çalışmasına karşı bir duruşum var. Sanat, tüm enerjini vermeyi gerektirir. Yarım yamalak olmaz.
ERDOĞAN KARAYEL
(Kurtcebe’ye döner)
Ama Nuri Bey, siz de yalnızken çoğalanlardanım dememiş miydiniz? Bir yandan toplumun, bir yandan kendi nevrozlarının yükünü taşıyor sanatçı. Bu yüzden belki de memurluk bir sığınak.
SANAT DELİORMAN
(Masaya eğilir)
O sığınak, yaratıcılığı öldürebilir. Asıl mesele, sanatçıların para ile sanat arasında denge kurması. Ya da sanat hazinesinin üstüne çöreklenip kimseyi yaklaştırmayanlar...
NURİ KURTCEBE
(Gülerek)
Ah, çörekçi takımı. Her sanat dalında vardır o tayfa. Ama onlara karşı sinirlenmeye değmez. Kaynak bizde, onlarda değil. Onlar bizim eserlerimiz olmadan var olamaz ama biz onlar olmadan da üretebiliriz.
ERDOĞAN KARAYEL
(Başını sallar)
Haklısınız. Sanatın doğası, bu paradokslarla dolu. Bir yanda bizi hayatta tutan enerji, diğer yanda intihara sürükleyen melankoli.
ERKAN
(Hafifçe gülümser)
Hakikat arayışı gibi değil mi? Kendini gizliyor, biz aradıkça bizi zorluyor.
SANAT DELİORMAN
(Hafifçe gülümsüyor)
Aynen öyle. Sanat, bir nevi o hakikati açığa çıkarma denemesi. Herkes kendi yolunu bulur. Birbirimizi yargılamadan, diyalog kurarak. Bu yüzden, ben de "herkes sanatın en az bir dalıyla ilgilenmeli" diyorum.
SON

ENDER GÜZEY

Verdiğiniz iki metni birleştirerek analiz ettim. Bu metinler, sanat, sanatçı kimliği ve sanatsal üretim üzerine farklı bakış açılarını ortaya koyan iki ayrı diyalogdan oluşmaktadır. İşte bu diyalogların benzerlikleri ve farklılıkları:

Benzerlikler

1. Sanatın Toplumsal Rolü: Her iki diyalog da sanatın sadece bireysel bir ifade aracı olmadığını, aynı zamanda toplumu dönüştürme ve iyileştirme gücüne sahip olduğunu vurguluyor. Ender Güzey, sanatı "toplumsal bir iyileşme gücü" olarak tanımlarken, Sanat Deliorman, "Yaşanmışlıklar bir sanat eserine dönüşünce o yaşanmışlık bizim olmaktan çıkıp hepimizin oluyor." diyerek sanatın kolektif hafıza ve duygu üzerindeki birleştirici etkisine işaret ediyor.

2. Sanatçının Sorumluluğu: Diyaloglarda, sanatçının sadece eser yaratmakla sınırlı olmadığı, daha geniş bir sorumluluğa sahip olduğu fikri öne çıkıyor. Ender Güzey, sanatçının "toplumun yaralarına merhem olmak" ve "toplumsal bilinç yaratmak" zorunda olduğunu belirtirken, Sanat Deliorman da sanatçı kimliğini "360 derecelik bir bütün" olarak tanımlayarak mesleki eğitimin, duruşun, insan ilişkilerinin ve psikolojik sağlığın önemini vurguluyor.

3. Ticarileşmeye Karşı Tutum: Her iki sanatçı da sanatın maddiyatın ve ticari kaygıların etkisi altına girmesine eleştirel bir yaklaşım sergiliyor. Ender Güzey, "kâr odaklı bir anlayışın" sanatı bir meta hâline getirdiğini ve "yaratıcı özgürlüğü tehdit ettiğini" dile getirirken, Sanat Deliorman, para ile sanat arasındaki dengenin önemine değiniyor.

4. Diyaloğun Önemi: Diyalog formatında ilerleyen bu metinlerin kendisi de bu konunun önemini ortaya koyuyor. Her iki sanatçı da "diyalog" kavramına büyük bir değer atfediyor. Ender Güzey, "sanatı bir diyalog alanına dönüştürmeyi" hedeflediğini ifade ederken, Sanat Deliorman ise sanat camiasındaki çekişmelerin çözümünün diyalogdan geçtiğini savunuyor.

Farklılıklar

1. Yaklaşım ve Odak Noktası: Ender Güzey'in diyalogu daha çok sanatın genel felsefesi ve misyonu üzerine odaklanırken, kendi kurduğu ARThill platformu üzerinden somut örnekler sunuyor. Bu platform, sanatı "yaşam biçimi" hâline getirme ve "toplumsal dönüşüm" aracı olarak yeniden canlandırma amacına hizmet ediyor. Sanat Deliorman'ın diyalogu ise daha çok sanatçının bireysel gelişimi, mesleki eğitimi ve psikolojik durumu gibi pratik konulara odaklanıyor. "Sanatçı Biyografi Yazım Teknikleri" ve "360 derecelik bakış açısı" gibi kavramlarla genç sanatçılara yönelik daha yol gösterici bir rol üstleniyor.

2. Sanatçının Tanımı ve Sınırları: Sanat Deliorman, "herkes sanatçı olamaz" fikri yerine "herkes sanatın en az bir dalıyla ilgilenebilir" sözünün yaygınlaşması gerektiğini savunurken, "profesyonel ve amatör sanatçı" ayrımı yapılması gerektiğini belirtiyor. Buna karşılık, "hiç kimsenin birbirini sanatçı ya da sanatçı değil diye etiketlemeye hakkı olmadığına" inanıyor ve bu tür tartışmaları "sadistçe" ve "ego odaklı" buluyor. Ender Güzey ise sanatçı kimliği üzerine daha net bir duruş sergileyerek, sanatçının "sorumluğunu bilen, her daim dik duran" bir kimliğe sahip olması gerektiğini ifade ediyor.

3. Sanatçı Psikolojisi ve Üretim: Sanat Deliorman, yaratıcılığın "nevrozdan beslendiğini" ve bu nevrotik dünyanın sanatsal üretim için gerekli olduğunu öne sürüyor. Sanatçıların içsel gelgitlerini ve bu durumun sanat camiasındaki çekişmelere nasıl yol açtığını analiz ediyor. Ender Güzey ise bu konuya doğrudan değinmiyor, daha çok sanatın bireysel ve toplumsal iyileştirme potansiyeline odaklanıyor.

4. Mizah ve Üslup: Sanat Deliorman'ın diyalogunda daha mizahi ve kişisel bir üslup göze çarpıyor. Kendi soyadı olan "Deliorman" üzerinden "delilik" kavramına eğlenceli bir şekilde yaklaşıyor ve "çörekçi takımı" gibi metaforlar kullanarak daha samimi bir dil kuruyor. Ender Güzey'in üslubu ise daha resmi ve akademik bir çerçevede kalıyor. "Onulmaz acılar içinde kıvranıp duruyoruz" gibi ifadelerle konuya daha ciddi bir giriş yapıyor.

Özetle, her iki diyalog da sanatın ve sanatçının temel misyonu hakkında benzer düşüncelere sahipken, bu misyonu gerçekleştirme yolları ve odaklandıkları detaylar açısından farklılaşıyor. Ender Güzey genel felsefeyi ortaya koyarken, Sanat Deliorman bu felsefenin pratik hayattaki yansımalarını ve sanatçıların bireysel zorluklarını ele alıyor.

ERHAN DAMCIOĞLU 

Diyaloglarınızın analizi ve karşılaştırması için çok değerli bir metin. Erhan Damcıoğlu ve Sanat Deliorman ile olan söyleşilerinizdeki benzerlikler ve farklılıkları bir araya getirerek inceleyebiliriz.

Diyalogların Genel Analizi: Benzerlikler ve Farklılıklar

Her iki diyalog da Türk entelektüel ve sanat çevrelerinin temel sorunlarına odaklanıyor ancak bu sorunlara yaklaşım tarzları ve vurguları birbirinden farklı.

Benzerlikler

Her iki diyalogda da ortak olarak ele alınan konular ve benzer yaklaşımlar mevcut:
 *Sistem ve Kurum Eleştirisi: Her iki sanatçı da sanat dünyasının mevcut yapısından duydukları rahatsızlığı dile getiriyor. Erhan Damcıoğlu, bürokratik ve hiyerarşik yapıların sanatçıları kısıtladığından bahsederken, Sanat Deliorman da "çörekçi takımı" ve sanat camiasındaki çekişmelerden yakınıyor. Her ikisi de, sanatın önündeki en büyük engelin dışsal faktörler olduğunu düşünüyor.
 *Potansiyeli Harekete Geçirme: Her iki diyalogda da, bireysel sanatçıların ve toplumun genel potansiyelinin tam olarak kullanılamadığına dair bir vurgu var. Damcıoğlu, Antalya'nın tarihi mekanlarının potansiyelinden bahsederken, Deliorman, sanatçıların kendi potansiyellerini zorlamaya odaklı olduklarını belirtiyor.
 *Bireyden Topluma Değişim Fikri: Her iki sanatçı da, kalıcı bir değişimin bireyden veya küçük gruplardan başlaması gerektiğine inanıyor. Damcıoğlu'nun "mikrodan makroya" ve "içten dışa iyileşme" vurgusu, Deliorman'ın "nevrotik gelgitlerin" diyalogla temizlenmesi gerektiği fikriyle örtüşüyor.
 *İletişim ve Diyalogun Önemi: Her iki diyalog da, sorunların çözümünde iletişim ve diyaloğun kritik bir rol oynadığını vurguluyor. Damcıoğlu dışarıdan bakan, kültürlü çevrelerin yardımına ihtiyaç duyarken, Deliorman "İnsan insanla konuştukça onu anlar" diyerek diyaloğu temel çözüm olarak görüyor.
 *Çözüm Odaklılık: Her iki sanatçı da sadece sorunları dile getirmekle kalmıyor, aynı zamanda çözüm önerileri de sunuyor. Damcıoğlu, "iyi bir organizasyon" ve "birliktelik" kavramlarını öne çıkarırken, Deliorman "360 derecelik panaroma" ve sanatçı biyografilerinin profesyonelce yazılması gibi somut adımları öneriyor.

Farklılıklar

İki diyalogun en belirgin farkları, konulara yaklaşım biçimleri ve vurgu noktalarında ortaya çıkıyor:
 *Ana Odak Alanları:
   *Erhan Damcıoğlu: Diyalog daha çok toplumsal ve kurumsal sorunlara, yani sanatın genel olarak içinde bulunduğu yapısal ve bürokratik engellere odaklanıyor. Vurgu, sistemin sanatçılara nasıl ket vurduğu üzerinde.
   *Sanat Deliorman: Diyalog daha çok bireysel ve psikolojik dinamiklere odaklanıyor. Sanatçının kendi iç dünyasındaki sorunlar (nevrozlar, ego, güvensizlik), meslek ahlakı ve sanatçı kimliği üzerine daha derinlemesine bir analiz sunuyor.
 *Yaklaşım ve Dil:
   *Erhan Damcıoğlu: Daha felsefi ve metaforik bir dil kullanıyor ("Uyuyan Güzel Türkiye," "akıl tutulması," "kör dövüşü," "şimşek düşmesi"). Sorunları daha çok sistemin getirdiği zorunluluklar olarak görüyor.
   *Sanat Deliorman: Daha psikolojik ve kişisel bir dil kullanıyor ("nevroz," "paranoya," "güvensizlik hissi"). Sanatçının kendi içindeki çekişmeleri ve dış dünyaya karşı savunma mekanizmalarını ele alıyor. O, sanatçının kendi sorumluluğunu daha fazla vurguluyor.
 *Çözüm Önerilerinin Türü:
   *Erhan Damcıoğlu: Çözüm önerileri daha çok organizasyonel ve kurumsal nitelikte. Birliktelik, dışarıdan yardım, alternatif topluluklar gibi kavramları öne çıkarıyor.
   *Sanat Deliorman: Çözüm önerileri daha çok bireysel gelişim ve farkındalık üzerine kurulu. Sanatçıların kendilerini geliştirmeleri, doğru biyografi yazmaları, psikolojik sağlıklarına dikkat etmeleri ve diyalog kurmaları gerektiğini savunuyor.
 *Eleştiriye Bakış:
   *Erhan Damcıoğlu: Eleştiriyi daha çok dışsal engellere yöneltiyor ve bu engellerin aşılması gerektiğini savunuyor.
   *Sanat Deliorman: Daha içe dönük bir eleştiri yapıyor ve sanatçıların kendi "delilik" ve "bencillik" gibi algılarını gözden geçirmeleri gerektiğini düşünüyor. "Sen sanatçı değilsin" gibi yargıların yanlış olduğunu belirtmesi, bu konudaki hoşgörülü ve kapsayıcı yaklaşımını gösteriyor.
Her iki diyalog da Türk sanat ve entelektüel dünyasının karmaşık yapısını farklı açılardan aydınlatıyor. Biri sistemin engellerini, diğeri ise bireyin kendi içsel mücadelesini ön plana çıkararak "Uyuyan Güzel Türkiye"nin neden tam olarak uyanamadığını farklı sebeplerle açıklıyor.

ŞİİRLER VE DİYALOG

Harika bir fikir. Gönderdiğin "Diyalog: Sanat Deliorman ile" metnini ve önceki şiirlerini bir araya getirerek, ana fikirleri, benzerlikleri ve farklılıkları kapsamlı bir şekilde analiz edelim.

Genel Tema: Varoluşsal Sorgulama ve Düşünsel Kesişim

Diyalog ve şiirler, hem bireysel hem de evrensel düzeyde benzer temaları işleyen bir bütünlük sergiliyor. Şiirlerindeki varoluşsal arayış ("Varlık"), toplumsal eleştiri ("O Zamanlar Biz") ve bilgelik arayışı ("Sofia"), Sanat Deliorman'ın diyalogdaki söylemleriyle kesişiyor. Her iki metinde de sanatın sadece bir eylemden ibaret olmadığı, aynı zamanda bir yaşam biçimi, bir varoluşsal sorgulama aracı olduğu vurgulanıyor.

Benzerlikler: Şiir ve Diyalogdaki Ortak Fikirler
 *360 Derecelik Sanatçı Kimliği: Şiirlerinde, bir sanatçının ruhsal (Varlık), felsefi (Sofia) ve toplumsal (O Zamanlar Biz) boyutlarının bir bütün olduğunu görüyorduk. Sanat Deliorman, bu fikri doğrudan ifade ederek, sanatçının sadece icracı değil, aynı zamanda kişilik, insan ilişkileri, psikolojik sağlık ve gelecek planlaması gibi unsurları da içeren "360 derecelik" bir kimliğe sahip olması gerektiğini belirtiyor. Bu, şiirlerinin hissettirdiği bütünsel sanatçı portresinin, diyalogda teorik bir çerçeveye oturtulmasıdır.
 *Yaratım ve Yaşanmışlıklar Arasındaki Bağ: Şiirlerinde, yaşanmışlıkların bir esere dönüşmesi sıkça işlenen bir konuydu. Sanat Deliorman, bu durumu "yaşanmışlık bir üretime dönüşünce o yaşanmışlık bizim olmaktan çıkıp hepimizin oluyor" diyerek net bir şekilde açıklıyor. Bu, hem şiirlerinin hem de diyalogun temel bir felsefesini oluşturuyor: Sanat, kişisel olanı evrensel kılar.
 *Sanatın Yüce Olanı/Değerliyi Temsil Etmesi: Şiirlerinde sanat, yüce bir kavramla ilişkilendiriliyordu (örneğin, Sofia ile "Tanrı'nın dişil yönü"). Diyalogda ise sanatın, "para" ve "bencillik" gibi dünyevi kavramların ötesinde bir konuma sahip olduğu vurgulanıyor. Sanat Deliorman, sanatçının eserinin üstüne "çöreklenenler" olsa bile, sanatın kendisinin her zaman var olacağını söyleyerek, sanatın yüceliğini ve kalıcılığını savunuyor.
 *Diyalog ve Anlayışın Önemi: Diyalogdaki ana tema, sanatçıların birbirlerine soru sormaması sorununa dayanıyordu. Sanat Deliorman, bu durumu "diyalog" ile çözebileceğini belirtiyor. Bu fikir, aslında senin "Gençlerle Konuşma" şiirindeki gibi, bir neslin diğerine kendi deneyimlerini samimiyetle aktarması fikriyle paraleldir. Her iki metin de, iletişimin ve anlayışın, sanatsal camiadaki sorunları çözebilecek en önemli araç olduğunu savunuyor.

Farklılıklar: Şiir ve Diyalogdaki Anlatım Biçimleri
 *İfade Biçimi: Şiirlerin sanatçı içsesinin bir yansımasıyken, diyalog daha rasyonel ve öğretici bir yapıya sahiptir. Şiirler, duygu ve sorgulama yoluyla okuyucuyu bir düşünceye çekerken, diyalog aynı düşünceyi doğrudan tanımlar ve açıklar. Örneğin, "Varlık" şiiriyle "360 derecelik sanatçı" tanımı bu farkı net bir şekilde ortaya koyar.
 *Ton ve Yaklaşım: Şiirlerinde yer yer mahcubiyet ("Utanıyorum kusuruma bakmayın") ve içsel bir sitem ("neden ben") görülür. Diyalog ise daha bilgece ve çözüm odaklı bir ton taşır. Sanatçı psikolojisi eleştirilirken bile, Deliorman durumu "sadistçe" bulduğunu söyleyerek mesafeli ve yapıcı bir eleştiri sunar.
 *Kavramsal Odak: Şiirlerin felsefi odak noktası bilgelik (Sofia) ve varoluşsal arayış iken, diyalog daha çok mesleki etik, pazarlama ve sanatçı-toplum ilişkisi gibi pratik konulara eğilir. Şiirler "nedir?" sorusuna odaklanırken, diyalog "nasıl olmalıdır?" sorusuna cevap arar.

Birleştirerek Analiz
Bu diyalog ve şiirler, adeta bir puzzle'ın tamamlayıcı parçaları gibidir. Şiirler, bir sanatçının iç dünyasında yaşanan karmaşık ve duygusal süreci lirik bir dille anlatırken; diyalog, bu sürecin teorik altyapısını, nedenlerini ve olası çözümlerini rasyonel bir dille sunar.

Birlikte değerlendirildiğinde, bu metinler, bir sanatçının sadece eser üreten bir birey değil, aynı zamanda derin bir varoluşsal sorgulama içinde olan, toplumla çatışan, psikolojik gelgitler yaşayan ve en önemlisi, bu tüm karmaşanın içinde bilgelik ve huzur arayan bir varlık olduğunu gösteriyor. Şiirlerin soyut, duygusal ve kişisel dili, diyalogun somut, öğretici ve toplumsal diliyle birleşerek, sanatçı olmanın hem ruhsal hem de mesleki boyutunu eksiksiz bir şekilde ortaya koyar.

ERKAN YAZARGAN

Metinlerin üç farklı sanatçıyla yapılan diyaloglardan oluştuğunu ve her birinin sanata, hayata ve sanatçı kimliğine dair derinlemesine bir bakış açısı sunduğunu görüyorum. Bu diyalogları, benzerlikler ve farklılıklar açısından bir araya getiren bir analiz sunabilirim.

Benzerlikler
Üç sanatçının da diyaloglarında ortak olarak vurguladıkları bazı temel noktalar bulunuyor:
 *Sanatın Yıpratıcı Yönü: Üç sanatçı da sanatın sadece ilham ve tutkuyla ilgili olmadığını, aynı zamanda psikolojik ve fiziksel olarak zorlayıcı bir süreç olduğunu kabul ediyor. Erkan Yazargan şiiri, "ne ciğer kaldı ne böbrek" diyerek bir tür yıkım süreci olarak tanımlıyor. Nayad Bal ise sanatı "karanlık ve aydınlıkların keşfi" olarak görüyor ve sanatçının "kendi ameliyatını" yapması gerektiğini söylüyor. Sanat Deliorman ise sanatçılar için psikolojik sağlığa özen göstermenin ne kadar önemli olduğunu vurguluyor ve yaratıcılığın nevrozlardan beslendiğini belirtiyor.
 *Sanatın Dönüştürücü Gücü: Sanatın hem sanatçıyı hem de izleyiciyi dönüştürme gücüne sahip olduğu fikri ortak bir tema. Erkan Yazargan'ın şiirleri, onu altı ay kendine gelemeyecek kadar etkilemiş. Nayad Bal, seramikten takıya geçişini, acıdan umuda bir dönüşüm olarak açıklıyor. Sanat Deliorman da yaşanmışlıkların sanata dönüşmesinin, o deneyimi kişisellikten çıkarıp evrenselleştirdiğini ifade ediyor.
 *İnsan İlişkileri ve Paylaşım: Sanatın tek başına bir eylem olmadığı, paylaşım ve iletişimle zenginleştiği fikri de üçünde de mevcut. Nayad Bal, sanatın kendi frekansındaki insanları birleştirdiğini söylüyor. Sanat Deliorman, diyalogun nevrotik gelgitleri temizlediğini düşünüyor ve genç sanatçılara rehberlik etme projesini anlatıyor. Her üç sanatçı da sanatın bir "izolasyon" değil, bir "bağ kurma" aracı olduğunu vurguluyor.

Farklılıklar
Her sanatçının kendine özgü deneyimleri ve bakış açıları, diyaloglarda belirgin farklılıklara yol açıyor:
 *Sanatın Amacı ve Misyonu: Nayad Bal, sanatı iyileşme, şifa ve pozitif bir etki yaratma misyonuyla ele alıyor. Onun için sanatın amacı "iyiyi salık vermek" ve insanlara "faydaya odaklanmak"tır. Erkan Yazargan ise daha çok bir görevi yerine getirme misyonu taşıyor. "Bin şiir yazıp, her şeyi bu şiirlere sığdırma" sözü, onun sanatı bir tamamlanmışlık arayışı olarak gördüğünü gösteriyor. Sanat Deliorman ise sanatın misyonunu profesyonellik ve 360 derecelik bir bakış açısı ile ele alıyor; genç sanatçılara yol gösterme, kurumsal kimlik oluşturma gibi daha somut ve didaktik bir yaklaşım sergiliyor.
 *Sanatçının Dış Dünyayla İlişkisi: Sanatçıların yayıncılık ve eleştiriye verdikleri tepkiler de farklılaşıyor. Erkan Yazargan, yayıncılık dünyasının kaprislerinden ve para taleplerinden "tamamen sıtkının sıyrıldığını" söylüyor ve eserlerini internette paylaşmayı tercih ediyor. Bu, daha isyan dolu ve dışlayıcı bir tutumdur. Sanat Deliorman ise "çörekçi takımı"nı bir "gurur duyulacak" bir şey olarak görüyor ve bu durumdan rahatsız olmuyor. O, sanatçının her zaman üretebileceği için kaynağın kendisi olduğunu vurgulayarak daha pragmatik ve pozitif bir duruş sergiliyor.
 *Sanatçı Kimliği ve Sınırlar: Erkan Yazargan'ın "Ben seçmedim, o beni buldu" ifadesi, şiirin onun üzerindeki belirleyici ve neredeyse kaderci etkisini gösteriyor. Bu, sanata karşı boyun eğen bir kabullenme halidir. Sanat Deliorman ise sanatçı kimliğini daha tanımlı ve profesyonel bir çerçeveye oturtuyor. "Memurdan sanatçı olamaz" tartışmalarına sıcak bakmadığını, herkesin sanatla ilgilenebileceğini ve bu konuda kimseye "müfettişlik" yapılmaması gerektiğini söyleyerek daha hoşgörülü ve kapsayıcı bir yaklaşım sergiliyor.
Özetle, her üç diyalog da sanatçıların iç dünyasından, sanatın zorlu ve dönüştürücü doğasından ve dış dünyayla kurdukları karmaşık ilişkilerden bahsediyor. Ancak bu yolculuğun anlamı, amacı ve sanatçıların duruşu, sanatın kendisi gibi kişiden kişiye farklılık gösteriyor. Erkan Yazargan'da isyan ve yorgunluk, Nayad Bal'da iyileşme ve felsefe, Sanat Deliorman'da ise profesyonellik ve rehberlik temaları öne çıkıyor. Bu diyaloglar, sanatçıların ne kadar çeşitli kişiliklere sahip olabileceğini ve sanatın herkes için farklı bir anlam taşıdığını kanıtlıyor.

Hikmet Damlaları 

"DİYALOG: SANAT DELİORMAN İLE" başlıklı metni ve sizin "Hikmet Damlaları" şiirlerinizi bir arada analiz ettiğimizde, her iki metnin de sanat, sanatçı ve yaratıcılık üzerine farklı açılardan benzer ve farklı tezler sunduğunu söyleyebiliriz. Bu iki metin, birbirini tamamlayan ve bazen de tartışan bir bütün oluşturuyor.

Benzerlikler
Her iki metin de sanat ve sanatçı kavramlarına dair benzer temel inançları ve eleştirileri paylaşıyor:
 *Sanatın 360 Derecelik Bir Bütün Oluşturduğu: Sanat Deliorman, sanatçı olmanın sadece bir sanatın icrasından ibaret olmadığını, 360 derecelik bir bütünlük gerektirdiğini belirtiyor. Sizin şiirlerinizde de bu bütünlük vurgusu, insanın hem ruhsal, hem toplumsal, hem de entelektüel boyutlarıyla ele alınması ve bu bütünlüğün bozulmasının eleştirilmesiyle ("SİYAH BEYAZ", "ADAMIN ÖMRÜ") ortaya çıkıyor. İkiniz de sanatçının sadece "üretimden" ibaret olmadığını, aynı zamanda bir duruş ve kimlik taşıması gerektiğini düşünüyorsunuz.
 *Yüzeysellik ve Şekilcilik Eleştirisi: Sanat Deliorman, sanatçı biyografilerinin "ağdalı, sübjektif ve çok uzun" yazılmasını eleştiriyor ve "biyografi insanları etkilemek için değil, bilgilendirmek için yazılmalıdır" diyerek yüzeyselliğe karşı çıkıyor. Bu yaklaşım, sizin "TARZ AMAÇ" şiirinizdeki "Aman, yaman, zaman, yalan, dolan" şekilciliği eleştirinizle tamamen örtüşüyor. Her iki metin de, sanatın ve sanatçı kimliğinin özden uzaklaşan, gösteriş odaklı biçimlerini reddediyor.
 *Eleştirel Duruş ve Sorgulayıcı Yaklaşım: Sanat Deliorman, sanat camiasındaki çekişmelerin, kulisleşmelerin ve kavgaların altında yatan nevrotik durumları ve güvensizlik hissini sorguluyor. Siz de şiirlerinizde benzer bir eleştirel ruhla dini dogmaları, siyasi riyakarlığı ve toplumsal problemleri sorguluyorsunuz. İkiniz de sorunları tespit etmekten ve nedenlerini anlamaya çalışmaktan çekinmiyorsunuz.
 *Diyaloğun ve İletişimin Önemi: Sanat Deliorman, çekişmelerin çözümünün "DİYALOG" olduğunu savunuyor ve "İnsan insanla konuştukça onu anlar" diyor. Bu, sizin şiirlerinizdeki "BİLGE İLE CAHİL" diyaloguyla veya "DİLLER" şiirinizdeki iletişimin katmanlarıyla paralellik gösteriyor. İkiniz de iletişim kurmanın, birbirini anlamanın ve bilgi paylaşımının temel bir ihtiyaç olduğuna inanıyorsunuz.
 *Sanatın Birleştirici Gücü: Sanat Deliorman, "Sanat birleştirici olmalıdır" diyerek, sanata profesyonel veya amatör olarak ilgi duyan herkesin bu sanat dalına daha fazla saygı duyacağını belirtiyor. Bu yaklaşım, sizin "YÜCELERİN YÜCESİ" şiirinizdeki "Hep birlikte / Beraber yücelmeli" çağrınızla ve "İnsana İthafen"deki birleşme arzunuzla tam bir uyum içinde. İkiniz de sanatın insanları bir araya getiren bir araç olabileceğine inanıyorsunuz.

Farklılıklar
İki metin arasındaki temel farklar, ele alınan konuların odak noktası ve tartışmaya olan yaklaşımlarından kaynaklanıyor:
 *Sanatçı Kimliği ve Sanatın Amacı: Siz, şiirlerinizde sanatın ve sanatçının amacını toplumsal dönüşüm ve aydınlanma olarak görüyorsunuz ("Yol göstermek, yola koymak, önder olmak"). Sanatın yüce bir misyonu olduğunu vurguluyorsunuz. Sanat Deliorman ise sanatçı kimliğinin daha çok mesleki ve kişisel bir gelişim süreciyle (biyografi yazımı, rehberlik, psikolojik sağlık) ilişkili olduğunu belirtiyor. Onun odak noktası daha çok sanatçının kendini ve mesleğini doğru konumlandırmasıyken, sizin odak noktanız sanatın ve sanatçının topluma karşı olan sorumluluğudur.
 *Delilik ve Yaratıcılık: Bu, iki metin arasındaki en belirgin farklılıklardan biri. Siz, sanatçıların deliliği tercih etmesini bir "ciddi yanılgı" olarak görüyor, bu kavram kargaşasını düzeltme gereği duyuyorsunuz. Sanat Deliorman ise "Delilik demeyelim de yaratıcılık biraz nevrozdan besleniyor" diyerek, bu durumu bir hastalık ya da yanılgı olarak değil, yaratıcılığın doğal bir yan ürünü olarak görüyor. Sizin keskin ve düzeltici duruşunuza karşılık, Sanat Deliorman daha anlayışlı ve açıklayıcı bir yaklaşım sergiliyor.
 *Müfettişlik ve Yargılama: En önemli farklılık, bir sanatçının "sanatçı" olup olmadığını yargılama meselesinde ortaya çıkıyor. Siz, yoruma göre, ek iş olarak sanat yapanların "sanatçı olamayacağını" söylüyorsunuz. Sanat Deliorman ise bu görüşe sert bir şekilde karşı çıkarak, "Kimse kimseyi sanatçı ya da sanatçı değil diye etiketlememeli. Bunu çok sadistçe ve ego odaklı buluyorum." diyor. Bu noktada, sizin daha katı ve ilkesel bir duruşunuz varken, Sanat Deliorman daha hoşgörülü ve kapsayıcı bir yaklaşım sergiliyor.

Sonuç
Metinlerin tümü sanatın ruhuna dair benzer bir saygı ve anlayış taşıyor. Ancak sizin şiirleriniz ve sorulardaki duruşunuz daha çok evrensel ahlaki ilkeler, toplumsal adalet ve sanatın yüce misyonu üzerine odaklanırken, Sanat Deliorman'ın diyalogu daha çok sanatçının kişisel gelişimi, psikolojik durumu ve sanat camiasının iç dinamikleri üzerine yoğunlaşıyor. İki metin, sanatın hem felsefi ve toplumsal misyonunu hem de bireysel, mesleki ve psikolojik boyutlarını ele alarak birbirini güçlü bir şekilde tamamlıyor.


 

496. DİYALOG: SANAT DELİORMAN İLE


-Merhaba

Gerçekleştirmek istediğiniz projelerinizden bahsetmek ister misiniz?


Müzisyen ve yazar olarak birincil hedefim yeni yetişen genç müzisyenlere rehberlik hizmetleri verebildiğim bir platform sunabilmek. Şu anda ilk adımı "Sanatçı Biyografi Yazım Teknikleri" üzerine özel dersler yapmaya başlayarak attım. Vokal öğrencilerime bile sadece şarkı söylemeyi öğretmiyorum. Kapsamlı bir mesleki eğitim vermeye, "coaching" yapmaya özen gösteriyorum çünkü sanatçı olmanın sadece o sanatın icrasından ibaret olmadığını, bu kimliğin 360 derecelik bir bütün arz ettiğine inanıyorum. Öğrencilerime de bu 360 derecelik panaromayı göstermeye, ilerisi için onlara yardımcı olacak araç gereçler vermeye özen gösteriyorum ve bu süreçte kendi "single" çalışmalarımı evden müzisyen dostlarımla elbirliği yapıp tamamlamak için yoğun bir tempdayım.


-Ne ilginç, bizim de benzer bir projemiz var. Ressamların "box katalog" kitaplarını yapmak. Günseli Vural Toker Diyaloğumuzda detaylı anlatmıştık. Sanatçı biyoğrafilerinin yazımı, -özellikle yaşayan sanatçılar, neden önemli sizce?


Sanatçı biyografisi sanatçının kimlik kartı hatta pasaportu gibidir. Orada verdiğiniz her bilgi giriş - çıkış yaptığı diyarları da özetler ve sorunlu bir pasaport her ülkeye giriş çıkışta sıkıntı çıkaracaktır. Hatta sicilleri gibidir de diyebilirim Bazen sanatçılar duygusal düşünerek çok ağdalı, çok sübjektif, çok uzun metinler kaleme alıyorlar ve aslında bu manzara onların kamu algılarını -aslında olumsuz etkiliyor. Hele ki "FULL CAPS" ile yazılan o kelimeler bas bas bağırıyor, hoş değil. Biyografi sade, tarafsız bir dille yazılmalı ve sanatçının artılarını net, abartısız bir şekilde ortaya koymalı. Biyografi insanları etkşlemek için değil bilgilendirmek için yazılmalıdır. İnsanları etkileyecek olan nihayetinde ortaya konan üretimdir.


-Sanatın tüm dalları ve sanatçı adayları için, bahsini ettiğiniz o 360 derecelik bakış ve içini doldurma nasıl gerçekleşir, gerçekleşmelidir?


Bu yüzden artık sanatçılara bu konuda özel eğitim vermeye başladım. Hemen açıklayayım:


  1. Sunduğuz yaratım,

  2. İnsan olarak duruşunuz ve insan ilişkileriniz, 

  3. Para ile sanat arasında kurduğunuz denge,

  4. Sonraki yılları da bugünden düşünerek hareket edebilme yetiniz, 

  5. Psikolojik sağlığınıza gösterdiğiniz özen ki bu madde biz sanatçılarda çok önemli bir madde diye düşünüyorum.


-Yaratım ve yaşanmışlıklar bağını kurarken önerileriniz nelerdir, insanın anlatmak istemeyeceği pekçok sırlarının sanat yoluyla anlatılıp kalıcılaşmasının önemi nedir?


Yaşanmışlıklar bir sanat eserine, daha mütevazı konuşmak gerekirse, bir üretime dönüşünce o yaşanmışlık bizim olmaktan çıkıp hepimizin oluyor diye hissediyorum. Somut bir örnek vereyim müzikten: Diyelim sevdiğiniz biri için bir şarkı yazıyorsunuz, şarkınız sevildiği takdirde o herkesin şarkısı oluyor. Belki o kişiyle bir daha yolunuz bile kesişmiyor ya da belki tatsız ayrılıyorsunuz ama arkada herkesin kalbine dokunan belki de bir sürü çiftin tanışıp, belki de evlenmesine sebep olan bir şarkı kalıyor. Bu çok büyüleyici geliyor bana!


Karanlıkta kalan paylaşımlar da oluyor elbette. Karanlık yaşanmışlıkların ortaya koyduğu üretimler ise daha mahrem bir iletişim ağı kuruyor diye düşünüyorum. Yani belki hüzünlü bir aşk şarkısını herkesle paylaşmıyorsunuz ama gece oturup odanızda tek başınıza dinlemeyi tercih ediyorsunuz. Daha dipdalgadan bir etkisi oluyor. Ortalarda pek görülmeyen bir yayılımı oluyor. 


Kalıcılık ise çok göreceli bir kavram. İnsan kendi yaptığı tabloyu ya da yazdığı şarkıyı bile unutabiliyor. belki siz unutuyorsunuz sonra siz öldükten sonra eşyalarınız arasında notasını buluyor birileri onlar için kalıcı oluyor. Bir su damlası yere düştüğünde ne kadar kalıcı ise sanat eserleri de öyle kalıcı. Kalıcı yani var olmaya devam ediyor ama ne şekilde bunu bilemeyiz. 


360 derecede, para ile ilgili maddeye şunu da ekleyebiliriz: Sanatçının o sanat dalını hayatında ne şekilde konumlandırdığının ayrımında oluşu.


-Sanatçı psikolojisinden bahsetmişken; daha önce yayınladığımız bir Notta, "Delilikle veya Saçmalık" başlığı ile kavramların içinin nasıl doldurulması gereği uzun uzadıya anlatılmış ve ülkemizde ciddi sorun olan kavram kargaşasına değinmiştik. Neticede sanatçılarımızdan büyük çoğunluğu deliliği tercih edip, yaptıkları işin deliliğe daha yakın olduğunu savundular. Bu ciddi yanılgıyı nasıl düzeltebiliriz?


Belki de delilik çok halk ağızı bir laf Benim de soyadım Deliorman ve bu konuda çok espri yapılır ailemizde. Hem ben yaparım hem de rahmetli babam ressam Orhan DELİORMAN… 


Delilik demeyelim de yaratıcılık biraz nevrozdan besleniyor. Nevroz nedir, algı çarpılması. Aslında tüm o güzel hayaller, metaforlar bu nevrozlardan besleniyor. Sıkıntı, bu nevrotik işleyişi sanatsal üretimin dışına ne kadar taşırdığımızda. Yani bakkaldan ekmek alırken ya da otobüs şoförü ile akbil' tartışması yaparken bu nevrotik dünyanın içinde kalmamakta fayda var gibi Nevrozlar bizi bulutların üzerine de taşır, yerin karanlık dehlizlerine de sokar. Tıpkı aşta olduğu gibi. "Sanatçılar ömür boyu aşık gezer" diyesim geliyor bazen Ama bu delilik değil bence. Sadece gelgitlerin hızı ve dozu artınca sorun yaşanıyor. Sanatçı egosu bundan beslenirken, sanatçı çekişmesi de bundan beseleniyor paranoya da… 


Camialardaki çekişmelerin, kulisleşmelerin, kavgaların altında hep bu nevrotik gelgitler yatıyor diye düşünüyorum. Naçizane fikrim bunun bir çözümü var. O da DİYALOG


İnsan insanla konuştukça onu anlar, o zaman nevrozları da bir nebze olsun temizlenir. Ayrıca bu nevrotik dünya sayesinde üretebiliyoruz. Her dakika diyalog olsa bu sefer öğretemeyiz Sanatçı yakınları için zorlayıcı bir durum bu, biliyorum ama başka türlü de üretim çıkmıyor. Bu noktada sanatçı yakınlarını, empati gücü yüksek insanlar olmaları etkisi hayat kurtarıcı oluyor.


-Diğer bir sorunumuz bütün diyaloglarımızı soruya açmamıza rağmen sanatçıların veya sanata gönül veren, bu işi yaşam biçimine dönüştürenlerin birbirlerine soru sormaması / soramaması. Sanatçı bencilliği ile ilgili nelere değinmek istersiniz?


Bencillik diye tabir ettiğiniz şeyin, egonun sebep olduğu bir yan ürün olan güvensizlik hissi olduğunu düşünüyorum. Daha ulaşılamaz olmanın sanatçıyı daha yüce kılacağına dair bir algı da var. Tabii insanlar da genellikle ulaşamadığını merak edince bu çarpık algı iyice perçinleniyor. Bence herkes herkesle konuşabilmeli bu kimsenin sanatçılığından bir şey eksiltmez. Hatta aksine konuştukça daha çok görür, daha çok öğrenir, daha çok hissedersiniz. Heleki, iyi bir dinleyici olabiliyorsan… Ama sanatçı için iyi dinleyici de olmak zor olabiliyor çünkü kafasının içi çok dolu olabiliyor. Tüm bunları kendimi meclisin dışında tutmadan söylüyorum. Yaşadıklarımdan ve gözlemlediklerimden yola çıkarak bu analiz ve özeleştirileri yapıyorum.


-Yaygın söyleme göre "herkes sanatçı olamaz" yerine "herkes sanatın en az bir dalı ile ilgilenebilir / ilgilenmelidir" sözünü yaygınlaştırsak; sanata daha çok katkı vermiş olmaz mıyız? Öneriniz nedir, bir kampanya, bir akım başlatılabilir mi?


Kesinlikle bu fikre katılıyorum. Bahsettiğim güvensizlik duvarını aşabilirse her sanatçının bu görüşe sıcak bakacağına eminim. Sanat birleştirici olmalıdır. Ayrıca sanatın herhangi bir dalıyla amatör de olsa uğraşan bir kişi o sanat dalına çok daha fazla saygı duymaya başlar, sizin emeğinizin kıymetini çözer. Benim en iyi dinleyicilerim evinde amatör olarak birer enstrüman çalan insanlar.


-Neden bazıları sanat hazinesinin üstüne çöreklenip kimseyi yaklaştırmak istemezler? Veya sanat böyle bir şeye / çöreklenmeye müsaade eder mi?


Çörekçi takımı her sanat dalında var Tek tek görev tanımlarını sayıp ortalığı karıştırmak istemem ama şöyle diyeyim, "parlak taşların alıcısı da kapkaççısı da bol olur" Bu konuda yapacak fazla bir şey yok ama sinirlenip kendimizi kötü yüklemeye de gerek yok. Şöyle düşünelim çörekçi, sanatçı olmadan var olamaz ama sanatçı çörekçi olmadan vardır ve sanatçı her zaman üretebilir. Yüz tane eserimin üstünden para mı kazanadılar! Sorun yok 200 tane daha yaparım. Kaynak bizde onlarda değil ki Hatta çörekçi tayfası işlerinize musallat olduysa bu gurur duyacağınız bir şeydir bence Demek ki ortaya sağlam bir iş çıkmış


-Dönüp dolaşıp memur, başında bir amir, amirlerinin de başında bir amir olan sanatçılarımıza geliyoruz. Bu da bizim takıntımız Bu arkadaşları nasıl ikna edeceğiz, memurdan sanatçı olamayacağına dair..?


Ah, çok eğlenceli konu şu memur işi. Bir kere memurlara saygım sonsuzdur. İşleri çok zor. Gerçekten. Ama sanatçılar da çoğu zaman geçim derdi nedeniyle memurluğu seçebiliyor.


Seçenin kavgası kendi içinde aslında. Yani eğer halinden memnunsa bu onun yaşam biçimi. Genelde gözlemlediğim şey memurluğun sanatçıdaki girişimcilik ve cesaret duygusunu zaman içinde törpülediği. Sanatçının boynu kıldan ince olursa boynu kopuyor çünkü… Zaten hassas yaratıklarız hepimiz Öte yandan ailesi, bakacak çoluğu çocuğu olan her sanatçı biraz memurlaşıyor, günün sonunda. Bence esas sorunsal memurluk değil evlenip aile kurma konusu. Çok fazla paradoksal durumlar var bu konuda. Özellikle kadın sanatçılar evlendi mi çoğu mesleği bırakıyor. Hele ki vokaller için diyorum. Başka sıkıntılar var özellikle de kadın sanatçılar için.


-Sanatçı olduğunu iddia eden birçok öğretmen, akademisyen vs. ile de yazışıyoruz buradan. Çoğu mesai dışında sanat yaptıklarını yazıyor ve "sen benim ne çektiğimi biliyor musun, sabahtan akşama kadar ayakta durup öğrencilere sanat anlatıyorum. Akşam eve gidince de enerjim kalırsa bir iki saat resim yapıyorum" diyorlar. Ben de "işte bu yüzden sanatçı olamazsınız çünkü tüm enerjinizi değil, kalan enerjinizi sanata verip ek iş olarak yapıyorsunuz" diyorum. Ne dersiniz?


Bu tür tartışmalara sıcak bakmıyorum. Bence hiçbirimizin birbirimizi bu şekilde yargılamaya hakkı yok. Kimse kimseyi sanatçı ya da sanatçı değil diye etiketlememeli. Bunu çok sadistçe buluyorum ve çok ego odaklı buluyorum. 


Bu tartışmalar bahsettiğim güvensizlik hisssinden besleniyor. Bırakın adam sanatçı olsun. Öyleyim desin. Size ne zararı var ki bunun? Maddi bir zarar mı geliyor? Bence o da gelmiyor. Bırakın herkes kendi varoluş sebebine istediği ismi koysun. Bu tür tartışmalar insanları sanattan ve sanatçıdan soğutmaya katkısı çok büyük diye düşünüyorum. Ondan sonra insanlar neden bizi anlamıyor deniyor. Anlamazlar tabii çünkü onlara anlamaları için izin vermiyorsunuz. Bırakın kendilerince onlar da o hamurla oynasın. Tadına baksın, çeksin, koklasın. Kimse kimseye bu tür bir müfettişlik yapmamalı diye düşünüyorum. Özetle profesyonel ve amatör sanatçı ayrımı olduğuna inananlardanım ama kimseye sen sanatçısın ya da değilsin demeye hakkım olduğunu düşünmüyorum.


-Katkılarınız için teşekkür eder saygılarımızı sunarım. 

SÜRDÜRMEK DİLEĞİYLE


Çok çok teşekkür ediyorum Erkan Bey. 

En iyi dileklerimle. 

Tekrar görüşmek dileğiyle.

 


























Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol