DİYALOG MÜZESİ

SANAT DELİORMAN İLE



 

496. DİYALOG: SANAT DELİORMAN İLE


-Merhaba

Gerçekleştirmek istediğiniz projelerinizden bahsetmek ister misiniz?


Müzisyen ve yazar olarak birincil hedefim yeni yetişen genç müzisyenlere rehberlik hizmetleri verebildiğim bir platform sunabilmek. Şu anda ilk adımı "Sanatçı Biyografi Yazım Teknikleri" üzerine özel dersler yapmaya başlayarak attım. Vokal öğrencilerime bile sadece şarkı söylemeyi öğretmiyorum. Kapsamlı bir mesleki eğitim vermeye, "coaching" yapmaya özen gösteriyorum çünkü sanatçı olmanın sadece o sanatın icrasından ibaret olmadığını, bu kimliğin 360 derecelik bir bütün arz ettiğine inanıyorum. Öğrencilerime de bu 360 derecelik panaromayı göstermeye, ilerisi için onlara yardımcı olacak araç gereçler vermeye özen gösteriyorum ve bu süreçte kendi "single" çalışmalarımı evden müzisyen dostlarımla elbirliği yapıp tamamlamak için yoğun bir tempdayım.


-Ne ilginç, bizim de benzer bir projemiz var. Ressamların "box katalog" kitaplarını yapmak. Günseli Vural Toker Diyaloğumuzda detaylı anlatmıştık. Sanatçı biyoğrafilerinin yazımı, -özellikle yaşayan sanatçılar, neden önemli sizce?


Sanatçı biyografisi sanatçının kimlik kartı hatta pasaportu gibidir. Orada verdiğiniz her bilgi giriş - çıkış yaptığı diyarları da özetler ve sorunlu bir pasaport her ülkeye giriş çıkışta sıkıntı çıkaracaktır. Hatta sicilleri gibidir de diyebilirim Bazen sanatçılar duygusal düşünerek çok ağdalı, çok sübjektif, çok uzun metinler kaleme alıyorlar ve aslında bu manzara onların kamu algılarını -aslında olumsuz etkiliyor. Hele ki "FULL CAPS" ile yazılan o kelimeler bas bas bağırıyor, hoş değil. Biyografi sade, tarafsız bir dille yazılmalı ve sanatçının artılarını net, abartısız bir şekilde ortaya koymalı. Biyografi insanları etkşlemek için değil bilgilendirmek için yazılmalıdır. İnsanları etkileyecek olan nihayetinde ortaya konan üretimdir.


-Sanatın tüm dalları ve sanatçı adayları için, bahsini ettiğiniz o 360 derecelik bakış ve içini doldurma nasıl gerçekleşir, gerçekleşmelidir?


Bu yüzden artık sanatçılara bu konuda özel eğitim vermeye başladım. Hemen açıklayayım:


  1. Sunduğuz yaratım,

  2. İnsan olarak duruşunuz ve insan ilişkileriniz, 

  3. Para ile sanat arasında kurduğunuz denge,

  4. Sonraki yılları da bugünden düşünerek hareket edebilme yetiniz, 

  5. Psikolojik sağlığınıza gösterdiğiniz özen ki bu madde biz sanatçılarda çok önemli bir madde diye düşünüyorum.


-Yaratım ve yaşanmışlıklar bağını kurarken önerileriniz nelerdir, insanın anlatmak istemeyeceği pekçok sırlarının sanat yoluyla anlatılıp kalıcılaşmasının önemi nedir?


Yaşanmışlıklar bir sanat eserine, daha mütevazı konuşmak gerekirse, bir üretime dönüşünce o yaşanmışlık bizim olmaktan çıkıp hepimizin oluyor diye hissediyorum. Somut bir örnek vereyim müzikten: Diyelim sevdiğiniz biri için bir şarkı yazıyorsunuz, şarkınız sevildiği takdirde o herkesin şarkısı oluyor. Belki o kişiyle bir daha yolunuz bile kesişmiyor ya da belki tatsız ayrılıyorsunuz ama arkada herkesin kalbine dokunan belki de bir sürü çiftin tanışıp, belki de evlenmesine sebep olan bir şarkı kalıyor. Bu çok büyüleyici geliyor bana!


Karanlıkta kalan paylaşımlar da oluyor elbette. Karanlık yaşanmışlıkların ortaya koyduğu üretimler ise daha mahrem bir iletişim ağı kuruyor diye düşünüyorum. Yani belki hüzünlü bir aşk şarkısını herkesle paylaşmıyorsunuz ama gece oturup odanızda tek başınıza dinlemeyi tercih ediyorsunuz. Daha dipdalgadan bir etkisi oluyor. Ortalarda pek görülmeyen bir yayılımı oluyor. 


Kalıcılık ise çok göreceli bir kavram. İnsan kendi yaptığı tabloyu ya da yazdığı şarkıyı bile unutabiliyor. belki siz unutuyorsunuz sonra siz öldükten sonra eşyalarınız arasında notasını buluyor birileri onlar için kalıcı oluyor. Bir su damlası yere düştüğünde ne kadar kalıcı ise sanat eserleri de öyle kalıcı. Kalıcı yani var olmaya devam ediyor ama ne şekilde bunu bilemeyiz. 


360 derecede, para ile ilgili maddeye şunu da ekleyebiliriz: Sanatçının o sanat dalını hayatında ne şekilde konumlandırdığının ayrımında oluşu.


-Sanatçı psikolojisinden bahsetmişken; daha önce yayınladığımız bir Notta, "Delilikle veya Saçmalık" başlığı ile kavramların içinin nasıl doldurulması gereği uzun uzadıya anlatılmış ve ülkemizde ciddi sorun olan kavram kargaşasına değinmiştik. Neticede sanatçılarımızdan büyük çoğunluğu deliliği tercih edip, yaptıkları işin deliliğe daha yakın olduğunu savundular. Bu ciddi yanılgıyı nasıl düzeltebiliriz?


Belki de delilik çok halk ağızı bir laf Benim de soyadım Deliorman ve bu konuda çok espri yapılır ailemizde. Hem ben yaparım hem de rahmetli babam ressam Orhan DELİORMAN… 


Delilik demeyelim de yaratıcılık biraz nevrozdan besleniyor. Nevroz nedir, algı çarpılması. Aslında tüm o güzel hayaller, metaforlar bu nevrozlardan besleniyor. Sıkıntı, bu nevrotik işleyişi sanatsal üretimin dışına ne kadar taşırdığımızda. Yani bakkaldan ekmek alırken ya da otobüs şoförü ile akbil' tartışması yaparken bu nevrotik dünyanın içinde kalmamakta fayda var gibi Nevrozlar bizi bulutların üzerine de taşır, yerin karanlık dehlizlerine de sokar. Tıpkı aşta olduğu gibi. "Sanatçılar ömür boyu aşık gezer" diyesim geliyor bazen Ama bu delilik değil bence. Sadece gelgitlerin hızı ve dozu artınca sorun yaşanıyor. Sanatçı egosu bundan beslenirken, sanatçı çekişmesi de bundan beseleniyor paranoya da… 


Camialardaki çekişmelerin, kulisleşmelerin, kavgaların altında hep bu nevrotik gelgitler yatıyor diye düşünüyorum. Naçizane fikrim bunun bir çözümü var. O da DİYALOG


İnsan insanla konuştukça onu anlar, o zaman nevrozları da bir nebze olsun temizlenir. Ayrıca bu nevrotik dünya sayesinde üretebiliyoruz. Her dakika diyalog olsa bu sefer öğretemeyiz Sanatçı yakınları için zorlayıcı bir durum bu, biliyorum ama başka türlü de üretim çıkmıyor. Bu noktada sanatçı yakınlarını, empati gücü yüksek insanlar olmaları etkisi hayat kurtarıcı oluyor.


-Diğer bir sorunumuz bütün diyaloglarımızı soruya açmamıza rağmen sanatçıların veya sanata gönül veren, bu işi yaşam biçimine dönüştürenlerin birbirlerine soru sormaması / soramaması. Sanatçı bencilliği ile ilgili nelere değinmek istersiniz?


Bencillik diye tabir ettiğiniz şeyin, egonun sebep olduğu bir yan ürün olan güvensizlik hissi olduğunu düşünüyorum. Daha ulaşılamaz olmanın sanatçıyı daha yüce kılacağına dair bir algı da var. Tabii insanlar da genellikle ulaşamadığını merak edince bu çarpık algı iyice perçinleniyor. Bence herkes herkesle konuşabilmeli bu kimsenin sanatçılığından bir şey eksiltmez. Hatta aksine konuştukça daha çok görür, daha çok öğrenir, daha çok hissedersiniz. Heleki, iyi bir dinleyici olabiliyorsan… Ama sanatçı için iyi dinleyici de olmak zor olabiliyor çünkü kafasının içi çok dolu olabiliyor. Tüm bunları kendimi meclisin dışında tutmadan söylüyorum. Yaşadıklarımdan ve gözlemlediklerimden yola çıkarak bu analiz ve özeleştirileri yapıyorum.


-Yaygın söyleme göre "herkes sanatçı olamaz" yerine "herkes sanatın en az bir dalı ile ilgilenebilir / ilgilenmelidir" sözünü yaygınlaştırsak; sanata daha çok katkı vermiş olmaz mıyız? Öneriniz nedir, bir kampanya, bir akım başlatılabilir mi?


Kesinlikle bu fikre katılıyorum. Bahsettiğim güvensizlik duvarını aşabilirse her sanatçının bu görüşe sıcak bakacağına eminim. Sanat birleştirici olmalıdır. Ayrıca sanatın herhangi bir dalıyla amatör de olsa uğraşan bir kişi o sanat dalına çok daha fazla saygı duymaya başlar, sizin emeğinizin kıymetini çözer. Benim en iyi dinleyicilerim evinde amatör olarak birer enstrüman çalan insanlar.


-Neden bazıları sanat hazinesinin üstüne çöreklenip kimseyi yaklaştırmak istemezler? Veya sanat böyle bir şeye / çöreklenmeye müsaade eder mi?


Çörekçi takımı her sanat dalında var Tek tek görev tanımlarını sayıp ortalığı karıştırmak istemem ama şöyle diyeyim, "parlak taşların alıcısı da kapkaççısı da bol olur" Bu konuda yapacak fazla bir şey yok ama sinirlenip kendimizi kötü yüklemeye de gerek yok. Şöyle düşünelim çörekçi, sanatçı olmadan var olamaz ama sanatçı çörekçi olmadan vardır ve sanatçı her zaman üretebilir. Yüz tane eserimin üstünden para mı kazanadılar! Sorun yok 200 tane daha yaparım. Kaynak bizde onlarda değil ki Hatta çörekçi tayfası işlerinize musallat olduysa bu gurur duyacağınız bir şeydir bence Demek ki ortaya sağlam bir iş çıkmış


-Dönüp dolaşıp memur, başında bir amir, amirlerinin de başında bir amir olan sanatçılarımıza geliyoruz. Bu da bizim takıntımız Bu arkadaşları nasıl ikna edeceğiz, memurdan sanatçı olamayacağına dair..?


Ah, çok eğlenceli konu şu memur işi. Bir kere memurlara saygım sonsuzdur. İşleri çok zor. Gerçekten. Ama sanatçılar da çoğu zaman geçim derdi nedeniyle memurluğu seçebiliyor.


Seçenin kavgası kendi içinde aslında. Yani eğer halinden memnunsa bu onun yaşam biçimi. Genelde gözlemlediğim şey memurluğun sanatçıdaki girişimcilik ve cesaret duygusunu zaman içinde törpülediği. Sanatçının boynu kıldan ince olursa boynu kopuyor çünkü… Zaten hassas yaratıklarız hepimiz Öte yandan ailesi, bakacak çoluğu çocuğu olan her sanatçı biraz memurlaşıyor, günün sonunda. Bence esas sorunsal memurluk değil evlenip aile kurma konusu. Çok fazla paradoksal durumlar var bu konuda. Özellikle kadın sanatçılar evlendi mi çoğu mesleği bırakıyor. Hele ki vokaller için diyorum. Başka sıkıntılar var özellikle de kadın sanatçılar için.


-Sanatçı olduğunu iddia eden birçok öğretmen, akademisyen vs. ile de yazışıyoruz buradan. Çoğu mesai dışında sanat yaptıklarını yazıyor ve "sen benim ne çektiğimi biliyor musun, sabahtan akşama kadar ayakta durup öğrencilere sanat anlatıyorum. Akşam eve gidince de enerjim kalırsa bir iki saat resim yapıyorum" diyorlar. Ben de "işte bu yüzden sanatçı olamazsınız çünkü tüm enerjinizi değil, kalan enerjinizi sanata verip ek iş olarak yapıyorsunuz" diyorum. Ne dersiniz?


Bu tür tartışmalara sıcak bakmıyorum. Bence hiçbirimizin birbirimizi bu şekilde yargılamaya hakkı yok. Kimse kimseyi sanatçı ya da sanatçı değil diye etiketlememeli. Bunu çok sadistçe buluyorum ve çok ego odaklı buluyorum. 


Bu tartışmalar bahsettiğim güvensizlik hisssinden besleniyor. Bırakın adam sanatçı olsun. Öyleyim desin. Size ne zararı var ki bunun? Maddi bir zarar mı geliyor? Bence o da gelmiyor. Bırakın herkes kendi varoluş sebebine istediği ismi koysun. Bu tür tartışmalar insanları sanattan ve sanatçıdan soğutmaya katkısı çok büyük diye düşünüyorum. Ondan sonra insanlar neden bizi anlamıyor deniyor. Anlamazlar tabii çünkü onlara anlamaları için izin vermiyorsunuz. Bırakın kendilerince onlar da o hamurla oynasın. Tadına baksın, çeksin, koklasın. Kimse kimseye bu tür bir müfettişlik yapmamalı diye düşünüyorum. Özetle profesyonel ve amatör sanatçı ayrımı olduğuna inananlardanım ama kimseye sen sanatçısın ya da değilsin demeye hakkım olduğunu düşünmüyorum.


-Katkılarınız için teşekkür eder saygılarımızı sunarım. 

SÜRDÜRMEK DİLEĞİYLE


Çok çok teşekkür ediyorum Erkan Bey. 

En iyi dileklerimle. 

Tekrar görüşmek dileğiyle.

 




























Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol