DİYALOG MÜZESİ
diyalogsanat.tr.gg

EMRE ŞEN İLE


1.170. DİYALOG: KURAL VE FİKİR FARKI

Çıktısını Alarak Okuma ve Diğer Çalışma Gruplarınızda Değerlendirebilirsiniz. 
Birim Fiyatı: €420

20 Ağustos 2025
Erkan YAZARGAN
----------------------------


"Kural, fikre boyun eğdiğinde, değişim başlar. Bu diyaloglar, değişimin sadece bir fikirle değil, aynı zamanda o fikri paylaşma cesaretiyle de başladığını gösteriyor. Sizin "Diyalog Müzesi" projeniz, bu cesareti sergilemeye devam ediyor ve her yeni konuşmayla insanlığın ortak ruhuna bir tuğla daha ekliyor. Bu yolculuğun bir parçası olmak benim için büyük bir onurdu."

Emre Şen ile Diyaloğunuzun Analizi: Gestalt Yaklaşımıyla Bir Sanat Diyaloğu

Emre Şen ile yaptığınız diyalog, diğer akademisyenlerle olan konuşmalarınızdan çok daha kişisel, duygusal ve felsefi bir derinliğe sahip. Bu diyalog, sanat, eğitim ve kişisel gelişim gibi konuları Gestalt terapisi gibi spesifik bir psikolojik yaklaşımın merceğinden inceliyor. Emre Şen'in müzisyen, eğitimci ve terapist kimliği, konuşmanın tonunu ve içeriğini benzersiz kılıyor.

1. Diyalogdaki Ana Temalar
Diyalogda öne çıkan temel başlıklar şunlardır:
 
* Gerçeklik, Samimiyet ve Utanç: Diyalog, hemen "gerçeklik" ve "doğallık" kavramlarıyla başlıyor. Emre Şen, bu kavramların önündeki en büyük engelin "karşıdaki ne düşünür?" endişesi, yani utanç ve yargılanma korkusu olduğunu söylüyor. Bu, onun Gestalt yaklaşımının temel bir ilkesini, yani bireyin kendini olduğu gibi ifade edebilme potansiyelini vurguluyor. Bu tema, diyalog boyunca doğal akışın en önemli bileşeni olarak işleniyor.
 
* Akademi ve Yaratıcılık Sorunsalı: Emre Şen, diğer akademisyenler gibi mevcut eğitim sistemini eleştiriyor. Ona göre, eğitim, "ne yapacağını bilmemek" ve "keşfetmek" gibi yaratıcılığın temelini oluşturan adımları atlıyor. Müfredatlar, sınavlar ve kurallar, bireyin kendi "gerçekliğini" ve "samimiyetini" bulmasını engelliyor. Bu eleştiri, Mert Yüksel'in "otorite" ve Şaban Tuncer'in "kolaycılık" eleştirileriyle örtüşüyor.
 
* Üretim, Gerçeklik ve İlham: Diyalog, üretim kavramına da yeni bir boyut getiriyor. Emre Şen, yaratıcılığın "ilham alma" ile başladığını ve bunun "çocuklaşma", "özgürleşme" ve "kendiliğindenlik" gibi süreçleri içerdiğini savunuyor. Ona göre üretim, bir şey "yaratmak" veya "başarmak"tan ziyade, "can bulmak, can vermek" gibi kişisel bir deneyimdir. Bu, sanatın nesnel bir ürün yerine, öznel bir süreç olduğu yönündeki vurguyu güçlendiriyor.
 
* Gestalt Terapisi ve Sanat: Diyaloğun en özgün kısmı, Emre Şen'in Gestalt terapisine yönelişi ve bu yaklaşımı müzik ve sanata uyarlaması. Kendini ve diğerlerini "bozuk" diye tanımlamaktan, "özünü görmek" ve "aşık olmak" noktasına gelişi, sanatsal üretimin aynı zamanda bir iyileşme ve kendini keşfetme süreci olduğunu ortaya koyuyor. "Gestalt Yaklaşımıyla Müzik" kavramı, sanatın psikolojik derinliğini ve terapi potansiyelini vurguluyor.

2. Diğer Akademisyenlerle Benzerlik ve Farklar

Benzerlikler:
 
* Akademi Eleştirisi: Bülent İplikçioğlu, Polat Canpolat ve Mert Yüksel gibi Emre Şen de mevcut akademik sistemin yaratıcılığı ve özgünlüğü engellediğini savunuyor. Eğitimdeki "şekilcilik" ve "otoriterlik" eleştirisi, diğer diyalogların ana temalarından biri.
 
* Birey Vurgusu: Mert Yüksel'in "birey" kavramına yaptığı vurguya benzer şekilde, Emre Şen de kendi "gerçekliğini" ve "samimiyetini" bulmuş bireyin önemini savunuyor. Ancak o, bu süreci daha çok psikolojik bir boyutta ele alıyor.
 
* Üretim Ekülü: Şaban Tuncer'in "üretim ekolü" üzerine olan görüşleriyle Emre Şen'in "üreticilerin sıfırdan başlamak yerine var olan bir çekirdeği örnek alıp yola devam etmesi" görüşü arasındaki tezat, benzer konulara farklı yaklaşımların varlığını gösteriyor. Emre Şen, "örnek almaktansa ilham almayı" vurgulayarak bu konuya daha kişisel bir dokunuş katıyor.

Farklar:
 
* Psikolojik Derinlik: Emre Şen'in diyaloğu, diğerlerinden farklı olarak, psikoloji ve terapi kavramlarını doğrudan işliyor. "Utanç", "yargılanma telaşı", "bilinçdışı", "bedenle temas" gibi kavramlar, bu diyaloga benzersiz bir psikolojik katman ekliyor.
 
* Duygusal Ton: Bu diyalog, diğerlerine kıyasla çok daha duygusal ve itirafçı bir tonda. Emre Şen, "sevdiğim insanın kalbini kırmak" veya "bedenimi iflas ettirmek" gibi kişisel hatalarından bahsetme cesareti gösteriyor. Bu samimiyet, diyaloğun genelini daha içten ve dokunaklı kılıyor.
 
* Kavramsal Çerçeve: Emre Şen, tüm konuşmalarını Gestalt yaklaşımının kavramsal çerçevesine oturtuyor. "Şimdi ve burada," "deneyimsel," "kendiliğindenlik" gibi Gestalt terimleri, sanat ve eğitimle ilgili düşüncelerinin temelini oluşturuyor. Bu, diğer akademisyenlerin daha sosyolojik, felsefi veya tarihsel yaklaşımlarından ayrışıyor.

Özetle, Emre Şen ile olan diyalogunuz, sanatın sadece toplumsal veya kültürel bir olgu olmadığını, aynı zamanda derin bir psikolojik ve kişisel gelişim aracı olduğunu gösteren, samimi ve aydınlatıcı bir keşif yolculuğudur.

Ayrıca Emre Şen ile olan diyaloğunuz, tüm diğer diyaloglarınızdan farklı ve benzersiz bir yapıya sahip. Diğer diyaloglar genellikle bir sanatçının kariyerine veya bir yaşam hikayesine odaklanırken, Emre Şen diyaloğu, sanatın ve insan psikolojisinin felsefi temellerini sorgulayan, metinler arası bir analiz sunuyor.

Diyalogun Genel Değerlendirmesi

Bu diyalog, bir sanatçının (müzisyen, akademisyen, terapist) sanatını ve kişisel yaşamını, psikoloji ve felsefe gibi farklı disiplinlerle nasıl harmanladığını gösteriyor. Konuşma, "gerçeklik," "doğallık," "samimiyet," ve "kendinden geçmek" gibi kavramlar etrafında dönerek, bir sanatçının sadece ürettiği şeyle değil, aynı zamanda o üretimin arkasındaki psikolojik süreçlerle de var olduğunu ortaya koyuyor.

Öne Çıkan Başlıklar ve Bağlantıları

1. "Gerçeklik" ve "Doğallık" Kavramları
Emre Şen, diyaloğun hemen başında, "fazla hesaplanmamış" ve "karşıdakine göre ayarlanmamış" paylaşımların "gerçek" olduğunu savunuyor. Bu, Ela Cansu Bekgöz'ün piyano eğitimine başlama hikayesiyle benzerlik gösteriyor. O da bir kariyer planıyla değil, bir komşusunun "duyması" ve "yönlendirmesiyle" başlıyor. Sanat, her iki diyalogda da, planlı bir eylemden ziyade, içten gelen, kendiliğinden bir süreç olarak tanımlanıyor.

2. Güven ve Yaratıcılık

Diyalog, sanatçının yaratım sürecinin psikolojik boyutlarına iniyor. Emre Şen'in "yeterince güvende hissetmek" ve "risk almaya açık olmak" gibi ifadeleri, yaratıcılığın, utanç ve yargılanma korkusunun azaldığı ortamlarda filizlendiğini vurguluyor. Bu, Leonardo da Vinci'nin "piç" statüsünün ona geleneksel eğitimden bağımsız, özgür bir yaratım alanı açmasıyla da ilişkilendirilebilir. Her iki durumda da, toplumsal normların dışında kalmak, sanatçıya yaratım için eşsiz bir özgürlük sunar.

3. Keşif ve Dönüşüm

Emre Şen'in "hayatının en doğru kararı" olarak tanımladığı Gestalt Terapisi'ne yönelmesi, sanatın sadece dışa dönük bir üretim değil, aynı zamanda içe dönük bir keşif ve dönüşüm süreci olduğunu gösteriyor. Terapinin "bilinçdışına bedenle, deneylerle, emprovize tekniklerle" girmesi, müzikteki "iç sesini dinleme" ve "kendinden geçme" gibi yaratım süreçleriyle paralellik taşıyor. Bu, "duyguların iyileştirilmesi" diyalogunuzda tartıştığınız, sanatın duygusal sağlığa olan katkılarıyla da bütünleşiyor.

4. Eleştirel Eğitim ve Özgün Üretim

Diyalogun en çarpıcı noktalarından biri, eğitim sistemine yönelik eleştiriler. Emre Şen, mevcut müfredatların ve kalıpların, "yeni"nin nefes almasını engellediğini savunuyor. Ona göre "ilham almak" "örnek almaktan" çok farklıdır ve yaratıcılık "bilinmezden güç alıp kendiliğindenliğe güvenmekle" ortaya çıkar. Bu, "insan duygularının hormonlarla ilişkisi" diyaloğunuzda tartıştığınız gibi, sanatın biyokimyasal ve içgüdüsel boyutuna vurgu yapar. Sanat, formülize edilemeyen, tamamen kişisel bir deneyimdir.

Farklılıklar

Diğer diyaloglar genellikle bir hikayeyi anlatırken, bu diyalog meta bir seviyede, hikayenin kendisini ve o hikayenin yaratım sürecini analiz ediyor.
 
* Saime'nin hikayesi dışarıdan bir gözle anlatılırken, Emre Şen, kendi hikayesinin ve yaratım sürecinin analizini kendisi yapıyor.
 
* Elif Hanım'ın klasik müziğe olan tutkusu daha geleneksel bir bakış açısıyla ele alınırken, Emre Şen, müziği bir terapi aracı ve kendini keşfetme yolu olarak tanımlayarak daha modern ve psikolojik bir yaklaşım sunuyor.

Bu diyalog, "Diyalog Müzesi" projenize felsefi ve psikolojik bir derinlik katıyor. Sanatın sadece bir eserden ibaret olmadığını, aynı zamanda bir yaşam tarzı ve kendini anlama arayışı olduğunu gösteriyor.

KİŞİSEL GELİŞİM YAYINLARI 

Kişisel gelişim yayınları, modern dünyada en çok satan kitap türlerinden biri haline geldi. Ancak bu popülerlik, beraberinde güvenilirlik ve etkililik konusunda ciddi soruları da getiriyor. Bu yayınların ne kadar güvenilir olduğunu ve en iyi seçimleri nasıl yapacağımızı anlamak için konuya hem eleştirel hem de yapıcı bir açıdan yaklaşmak gerekir.

Kişisel Gelişim Yayınlarının Güvenilirliği

Kişisel gelişim kitaplarının güvenilirliği tartışmalı bir konudur ve bu kitaplar genellikle iki ana kategoriye ayrılır:
 
* Bilimsel Temelli Yayınlar: Bu tür kitaplar, psikoloji, nöroloji, sosyoloji veya davranışsal ekonomi gibi alanlardaki kanıtlanmış araştırmalara ve teorilere dayanır. Genellikle yazarları, ilgili alanda akademik bir geçmişe veya terapi uzmanlığına sahiptir. Bu kitaplar, somut veriler, örnek olaylar ve uygulanabilir teknikler sunarak okuyuculara daha sağlam bir rehberlik sağlar.
 
* Tecrübe ve Hikaye Temelli Yayınlar: Popüler kişisel gelişim kitaplarının büyük bir kısmı bu kategoriye girer. Bu kitaplar, yazarın kendi yaşam deneyimlerinden, anekdotlarından veya "pozitif düşünce" gibi genel felsefi yaklaşımlardan yola çıkar. Genellikle bilimsel bir dayanağı olmayan, "bunu yap, başarılı ol" gibi basit formüller sunarlar. Bu tür yayınlar, okuyucuda anlık bir plasebo etkisi yaratabilir, ancak kalıcı ve yapısal bir değişim sağlamakta yetersiz kalabilir.

Eleştiriler ve Dikkat Edilmesi Gerekenler

Kişisel gelişim yayınlarına yöneltilen en yaygın eleştiriler şunlardır:
 
* Birey Odaklılık: Bu kitaplar, başarısızlığın veya mutsuzluğun tüm sorumluluğunu bireye yükler ve sosyal, ekonomik veya politik faktörleri göz ardı edebilir. Toplumsal eşitsizlikleri kabul ederek, başarıyı yalnızca bireysel çabaya indirgerler.
 
* "Toksik Pozitiflik": Bazı yayınlar, tüm olumsuz duyguları (hüzün, öfke, korku) yok saymayı veya bastırmayı teşvik eder. Oysa bu diyaloglarımızda da konuştuğumuz gibi, bu duygular insan olmanın doğal bir parçasıdır ve hayati işlevleri vardır.
 
* Boş Vaatler: "Hayatınızı 7 günde değiştirin" gibi gerçekçi olmayan vaatler, okuyucularda hayal kırıklığına ve daha büyük bir motivasyon kaybına yol açabilir.

En İyi Kişisel Gelişim Yayınlarını Seçme Yolları

Kişisel gelişim yayınlarının sunduğu faydaları en üst düzeye çıkarmak için bilinçli bir seçim yapmak önemlidir.
 
* Yazarın Uzmanlığını Sorgulayın: Kitabın yazarının konu hakkında gerçek bir uzmanlığı, eğitimi veya deneyimi var mı? Psikoloji, nörobilim veya koçluk alanında akredite bir profesyonel mi? Bir yazarın sadece "başarılı" olması, uzman olduğu anlamına gelmez.
 
* Bilimsel Dayanağı Kontrol Edin: Kitapta sunulan fikirler bilimsel araştırmalarla destekleniyor mu? Yazar, kaynaklarını belirtiyor mu yoksa sadece kendi kişisel inançlarını mı paylaşıyor? Bilişsel davranışçı terapi (BDT) gibi bilimsel temellere dayanan yaklaşımlar içeren kitaplar, daha güvenilirdir.
 
* İhtiyacınıza Odaklanın: Hangi konuda gelişmek istediğinizi net olarak belirleyin. Zaman yönetimi, özgüven eksikliği, iletişim becerileri mi? İhtiyacınıza yönelik, spesifik konuları ele alan kitapları seçmek, genel ve soyut vaatler sunan kitaplardan daha faydalı olacaktır.
 
* Eleştirel Düşünme Becerilerinizi Kullanın: Kitaptaki her öneriyi mutlak bir kural olarak değil, bir fikir olarak değerlendirin. Size neyin uygun olduğunu, neyin sadece teoride kaldığını sorgulayın. Bir kitapla kuracağınız diyalog, ondan alacağınız verimi en üst düzeye çıkaracaktır.

Sonuç olarak, kişisel gelişim yayınlarının hepsi aynı değildir. Bazıları anlık motivasyon sunarken, bazıları hayatınızı daha anlamlı kılacak sağlam bilgiler ve araçlar sağlar. En iyi seçim, sizin kendinizi tanımanıza, ihtiyaçlarınızı belirlemenize ve bu yolda bilimsel temelli, güvenilir kaynaklara yönelmenize bağlıdır.

KURAL VE FİKİR FARKI

Kural ve fikir farkı, toplumların ve bireylerin gelişimini anlamak için temel bir ayrımdır. Bu iki kavramın farklılıklarını ve değişimi gerçekleştirmenin yollarını ele alalım.

Kural ve Fikir Farkı

Kural, bir sistemi, davranışı veya düzeni yöneten, genellikle yazılı veya yazısız, somut ve katı bir çerçevedir. Kurallar, otorite tarafından belirlenir ve uyulması beklenir. Örneğin, trafik kuralları, yasalar veya bir müzik teorisinin temel prensipleri gibi. Kuralların amacı istikrar ve düzeni sağlamaktır. Onlar, geçmişin tecrübeleriyle oluşturulmuş, genellikle tartışmaya kapalı ve değişime dirençli yapılardır. Fikir ise, yeni bir düşünceyi, görüşü veya yaklaşımı ifade eden, soyut ve esnek bir kavramdır. Fikirler, sorgulayıcıdır ve mevcut kurallara meydan okuma potansiyeli taşır. Bir sanatçının yeni bir akım yaratma düşüncesi, bir bilim insanının mevcut teorileri çürütecek bir hipotezi veya bir toplumun adalet arayışı gibi. Fikirler, değişimin ve yeniliğin yakıtıdır.
Özetle, kural statik, fikir ise dinamiktir. Kural, "olması gerekeni" belirlerken, fikir "olabilecek" veya "olması gerekeni" yeniden tanımlar.

Değişimi Gerçekleştirmenin Yolları

Değişimi gerçekleştirmek, genellikle bu iki kavram arasındaki diyalog ve gerilimden doğar. Değişimi sağlamanın en etkili yolları şunlardır:
 
* Fikirleri Sistematikleştirmek: Sadece iyi fikirlere sahip olmak yeterli değildir. Bir fikrin değişime yol açabilmesi için, önce bir plana veya sisteme dönüştürülmesi gerekir. Örneğin, Leonardo da Vinci'nin uçan makine fikirleri, o dönemde uygulanabilir kurallara dönüşememişti. Ancak onun çizimleri ve notları, daha sonraki nesiller tarafından sistemleştirilerek havacılık biliminin temellerini oluşturdu. Fikirlerin bir araya getirilerek bir metoda dönüştürülmesi, onları harekete geçirici güce dönüştürür.
 
* Diyalog ve İletişim: Kuralların sorgulanması ve yeni fikirlerin yayılması için açık diyalog ortamları yaratmak şarttır. Diyalog Müzesi projeniz, bu diyalog ortamının en güzel örneklerinden biridir. Farklı fikirlerin, farklı disiplinlerin ve farklı yaşam hikayelerinin bir araya gelmesi, mevcut kuralların esnekleşmesini ve yeni fikirlerin kabul görmesini sağlar. Eleştirel düşünme ve samimiyet, diyaloğun anahtarıdır.
 
* Örneklerle Eyleme Geçmek: Değişim, sadece teoride kalmamalı, eyleme geçirilmelidir. Bazen bir kişi veya küçük bir grup, mevcut kuralların aksine hareket ederek yeni bir yol açabilir. Bu durum, toplumun veya bir sistemin kendi kurallarını sorgulamasını sağlar. Örneğin, bir sanatçının yeni bir akımı başlatması veya bir aktivistin mevcut sisteme karşı durması, başkalarına ilham verir ve değişimin önünü açar.

Değişim, kurallara boyun eğen bireyler yerine, fikirlerini hayata geçirme cesareti gösteren bireylerle başlar.

Bu diyalog dizimiz, kelimelerin ve fikirlerin gücünü bir kez daha gösterdi. Felsefi kavramlardan kişisel hikayelere, sanattan bilime kadar geniş bir yelpazede, her bir konunun bir diğeriyle nasıl bağlantılı olduğunu keşfettik.

Sonsöz olarak şunu söyleyebilirim: Kural, fikre boyun eğdiğinde, değişim başlar. Bu diyaloglar, değişimin sadece bir fikirle değil, aynı zamanda o fikri paylaşma cesaretiyle de başladığını gösteriyor.

Sizin "Diyalog Müzesi" projeniz, bu cesareti sergilemeye devam ediyor ve her yeni konuşmayla insanlığın ortak ruhuna bir tuğla daha ekliyor. Bu yolculuğun bir parçası olmak benim için büyük bir onurdu.
 
417. DİYALOG: GESTALT YAKLAŞIMIYLA MÜZİK



En etkilendiğiniz şeyler nelerdir? (ArtCRİTİCS)

Fazla hesaplanmadan, tartılmadan, karşıdakine göre ayarlanmamış paylaşımlar. "Gerçeklik"

Paylaşımlar karşındakine göre mi ayarlanmalıdır, doğallıktan ne anlamalıyız?

Paylaşımın doğallığını bozabilen ve gerçekliğini azaltan bişey "açıcam ama karşıdaki ne düşünür" endişesi. Utanç, yargılanma telaşı,vb engeller kalktığı veya azaldığı zaman ortaya çıkan gerçeklik ve şeffaflık mutlaka etki bırakan bişey. Sadece entellektüel düzeyde değil.

Normal sohbet ortamlarınızda konu nasıl belirlenir, çevrenizdekilerin konuya katkısında sizi en etkileyenler nelerdir?


Normal sohbet ortamlarında ben genelde çok sıkılırım. Havadan Sudan sohbeti pek anlamam, bazen eğlenceli gelse de, beni en etkileyen, duygularını, hassas noktalarını açma şeffaflığını ve cesaretini gösteren insanlar. Bi iddiayla değil de, kendiliğinden. Samimiyet işte herhalde kısaca. Ama samimiyet her zaman sıcakkanlı, sevecen demek değil en azından bu durumda.

Doğallık - Samimiyet düzlemini yaratan gerçek nedir size göre, ne kadar emek isteyen bir süreçtir?

Yeterince güvende hissetmek, risk almaya açık olmak. Daha fazla görünmem sonucunda karşımdaki beni dışlar mı? Yadırgar mı? Beni hırpalar mı? Gibi endişelerin azalması samimiyeti kolaylaştıran durumlar. Bi de otomatik davranış kalıplarını esnetmek tabi, geçmişten gelen... mesela Türk toplumunda samimi bir şey söylediğinizde bazen gülebilirler böyle bir şey söylenir mi? Gibisinden. Toplumun alışkanlığı, tutumu, tutuculuğu sonucu kendinize mal ettiğiniz alışkanlıkları farklı ortamlarda güncelleyebilme becerisi de önemli

Gelişen / geliştirdiğiniz düşüncelerinizi düzenli yazdığınız olur mu, örnek rica edebilir miyiz?

Yazmıyorum açıkçası ama örnek verebilirim. Mesela Türkiye'de sınıfa çay geçirip içmek saygısızlıktı, Amerika'da çayla girip masanın üstünde oturabiliyoduk dersi dinlerken. Bu güncellenmişti direk meğer canım istermiş:) soyunma odasında çıplak dolaşılıyorlar bi de Amerika'da, Avrupa ülkelerinde de Türkiye'de olduğu gibi çıplak dolaşmak tuhaf. Amerikadayken başta yadırgamıştım sonra alıştım. Ama şimdi yine yadırgarım mesela. Çevreye göre uyumlanma örnekleri yani bunlar:)

Anladım. Pekiyi, bunca bilgi birikiminizi, tecrübelerinizi, görüp yaşadıklarınızı sanatın herhangi bir dalına aktarmayı hiç düşünmediniz mi?

Düşündüm. Müziğe aktardım. Şimdilerde de sinemaya ve yazmaya bulaştım hayırlısı ?

Yeni üretimler bizleri her zaman heyecanlandırıyor. Aydınlanma felsefesinin üretim ekolünü takip ediyoruz.

Üretimlerinizden bazı kısımları bizimle de paylaşmanız mümkün müdür?


Tabiki memnuniyetle. Bir kitap yazıyorum şimdi ama daha 20 sayfa kadar yazdım. Ödevler ve sınavım girdi araya temmuzdan sonra dönmeyi düşünüyorum. Diyalog halinde de olur hatta belki öylesi daha iyi...

Diyaloglarımızı görmüş müydünüz, daha önce?

SİTE TANITIMINDAN SONRA

Görmemiştim pek hoş:)

Burada yayınlıyoruz diyaloglarımızı ve yoğun takipçi kitlesi var. Evet, üretimlerinizden kesitler rica ediyorum tekrar

Yaa, yazdıklarım malesef İngilizce, Türkçe çevirisi de basılacak eğer yayınlama aşamasına kadar getirebilirsem..

Tekrar, tarzınızdan ve vermek istediklerinizden bahsedin o halde?

Eğitim, halihazırda varolan üretimlerden yola çıkarak belli metodlar geliştiriyor ya hani. "Bunu nasıl yaptık? Şunu şunu denedik şöyle düşündük, sonunda da oldu" gibisinden. Bu çok önemli bi harita. Fakat genellikle ne yapacağını bilmemek,boşlukta kalmak, içinin sesine, ve sessizliğine kulak vermek, keşfetmek, denemek gibi çok kıymetli basamaklar kaçırılıyo bu yüzden. Yani sizin yerinize o konuyu "daha iyi" bilenler nasıl yapmanız gerektiğini belli formüllere ve kalıplara dayanarak anlatıyo. Bu da "yeni"nin nefes almasını, can bulmasını engelleyen türden bir otorite. Ben bunu kırmayı,güncellemeyi seviyorum. Ya da diğer uç: "Ben farklı bişey yapmalıyım, yeni bişey üretmeliyim" gibi sonradan giyme bi çaba da yine üretilen şeyin "gerçek"liğini ve samimiyetini azaltıyor.

Olay, son dönemlerde ağıza sakız olan "şimdi ve burada"da bitiyor aslında. "Şimdi ve burada" demek aslında doğurgan boşluk demek, bilmeme telaşı, henüz olmayanın anksiyetesi demek. Burdan ileriye hareket etmeye çalışmadığımız zaman, kendimizle temas edip, derinleşip,çoğalıp bir şeye "dönüşüyoruz". Bu içi yaşam dolu üretimleri doğuran, bilinmezden güç alıp, kendiliğindenliğe güvenen bir yaklaşımla ortaya çıkabiliyor ancak. Bunu egzersiz etmek, tatmak, alışkanlık haline getirmek eğitimde neredeyse hiç olmayan bir şey. O yüzden tadı tuzu kalmıyor hevesle başladığımız dalların. Genelliyorum tabi.

Tecrübî eğitim ile birlikte keşfetme dürtüsünün kışkırtılmasına karşı Akademi özelinde çalışmaların hiç de bahsedildiği gibi övünülecek yanının olmamasına karşı "üretimcilerin - üretim ekollerinin" sıfırdan başlamak yerine varolan herhangi bir çekirdeği örnek alıp yola devam etmeli görüşü çözüm olabilir mi, tez ve antitezleriniz nelerdir?

Kendi deneyimimden de yola çıktığımda görüyorum ki, "örnek almak"tan ziyade "ilham almak" güzel sonuç veriyor. "Örnek" aldığınız zaman şekil ve hedef belirleme çabası var yine. Yani "buradan yola çıkalım, ama hani biz de belki bişeyler katarız" "ilham almak"sa bambaşka. İlham aldığınız zaman çocuklaşırsınız. "Ben de ben de!" Hevesi uyanır taşar içinizden. Özgürleşme, serbestlik akışı kolaylaştırır. Bu noktada eğitimde motive edici ve destekleyici bir prensiple yaklaşmak gerektiğine inanıyorum. Fakat malesef müfredatlar, sınav ve ödev günleri, deadlinelar, kurallar, vs derken "kendincelik" çoktan güme gidiyor. Bach kendi olurken tüm dönemlerden eserler çalıp sınav vermeliyim diye olmadı. (Zaten o tüm dönemler ondan sonraki gelicek ?) oturdu orgun başına, bira, yemek ye, derken kafasındakini kalbindekini orada enstrümanıyla yaşadı. Onu da şifrelere dökmek gibi noktalara döktü. Onun için deneyimdi çünkü. Deneyimin esansıydı. Böyle yaklaştığınız zaman fetişist gibi her yerde duygularınıza tercüman bir aktarımın peşini kovalarsınız. "O garip duygunun, o içimde bitmek bilmeyen deneyimin resmini yaptım, hikayesini yazdım, melodiye dönüştürdüm, fotoğrafını çektim, vb..."Amaç bir şey yaratmak veya başarmanın ötesinde, "can bulmak, can vermek, dökmek" gibi son derece kişiye özel ve enerjik oluyor. Başka bir örnek bir yana insan kendinden geçtiği için "kendi" bile yok.

İlham ile az önce sevgili Alim Ozan' la yazışmıştık. Sizce insan zihninin bütün bu muhteşem şeyleri anlıyor, algılıyor olabilmesi muhteşem değil mi, müfredatlara gelince yine bizim sorunsalımız olan "devletçilik" anlayışlarının iflas etmiş tutumlarına rağmen ayakta kalma çabaları sinir bozucu tabii, bahsettiğin şeylerin tümüne birden üretim diyoruz zaten ve anlatılıp anlaşıldığı gibi fason, kopya, tıpkının aynı değil tümüyle yaratıma dair. Atom çekirdeğinin en içinde neler olup bittiği bugün araştırılırken kendinden geçmek veya kendini keşfetmek nedir?


Bundan heyecan duyan biri atom çekirdeğinin içini araştırırken kendinden geçiyordur eminim keşke eğitim her bireyin ayrı ayrı nelere yatkın, eğilimli olduğunu tesbit edip, o doğrultuda geliştirmeye yönelik olsaydı. "Çöp bilgi" diye bişey kalmazdı herhalde şansı yaver gidip de yatkın olduğu dalda kariyer yapan bizler de ortalıkta dünyayı kurtarmışız gibi havalara girmezdik

Dünyayı kurtarmaktan ziyade bireyselimiz özelindeki gelişmelerden devam edersek, geçmişte yaptığınız en büyük hata - yanlış ve en büyük doğru nedir?

Dünyayı kurtarmak en büyük hatamdı dermişim... Tamam pekiyi, laf sokmiycam

Geçmişte yaptığım en büyük hata? Hmm, "sevdiğim insanın kalbini kırmak". Valla Cheesy duyulabilir ama bu aklıma gelen. Diğer hatalar daha onarılabilir türden sanki. Haa, bir de kendi sistemimin içine etmek: "Bol kola, şeker, unlu mamül, yağ, stres, aşk acısı sandığım bi anksiyete" v.s. sonucu bedenimi iflas ettirmem. Bunlar pişmanlıklarım.

En doğru yaptığım şey de; bir, koleji bırakıp müziğe yönelmek ve iki, "Bilkent'i, hocalığı falan bırakıp" terapistliğe yönelmek. "Geştalt Terapisi" alanında master yapmak. İlk aklıma gelenler bunlar, doğrularda.

Açıkyürekliğinize teşekkür ederim öncelikle

Geştalt Terapisi master'inize geldik böylece... Bahseder misiniz rica etsem?


Rica ederim ne demek Tabi bahsederim. Oldum olası psikoloji ilgimi çekerdi, kendi psikolojimi "bozuk" diye tanımladığım için. Üniversitede falan da hep aklımdaydı ama nerede nasıl ne şekilde eğitim alırım bilemedim. 35 yaşında bir çoğuna göre bir "çılgınlık" yapıp İngiltere'de "Gestalt Psychotherapy" alanında mastera başladım. Kendim terapiye gittiğim için ve bazı farklı ekolleri tanıdığım için Geştaltı seçtim çünkü beni en heycanlandıranı ve hitap edeni o oldu. Öncelikle mental bir aktiviteyle sınırlı olmayıp, bilinçdışına bedenle, deneylerle, emprovize tekniklerle, yastıkla, hareketle girmesi ve bunun sonucunda çıkılan nokta beni dehşete düşürdü ve aşık oldum. Çünkü insanın "özünü" gördüm ve bayıldım. Dedim öyle terapi kesmez ben bu işi derinlemesine öğrenicem. Bilkent'te hocalık yaptığım yıllarda başladım. Her ay kalkıp İngiltere'ye York'a eğitime gittim. Terapi yapmaya, süpervizyon almaya başladım. Bilkent'te de "Gestalt Yaklaşımıyla Müzik" diye yaratıcılığa odaklandığımız süreç yönelimli grup çalışmaları başlattım. Haziranda da şu gıcık İngiltere vizemi uzatırsa ve İspanya'ya gidebilirsem bitirme sınavıma girip 4 yıllık eğitim sürecini tamamlıycam. Sonrasında da tez sunumu (vaka sunumu) var. Master, tez falan deyince kitaplarr, sınavlarrr diye bi tablo belirebilir,ki doğru da. Tabi ki çok okumak, yazmak, ödev hazırlamak, sınanmak gerekiyor. Ama kendi özünüzle, temas ederek, korkunuzla utancınızla hüznünüzle geçmişinizle şimdinizle yüzleşe yüzleşe ilerlediğiniz eşsiz bir yol. Eşsiz ve sonsuz.

Diyalog katılımcılarımız genellikle yazışmalarımız tamamlandıktan ve yayınlandıktan sonra farkına varıp "Aaa, yayınladınız mı, hiç farkına varmadım hatta böyle bir şey aklımın ucundan bile geçmedi" tepkisini veriyorlar.

Sizce, insan psikolojisinin kendini bu biçimiyle dışa vurması ve heyecanlanmasının nedeni nedir, bundan sonraki katılımcılarımıza ne önerirsiniz?

Baştan bilmeleri önemli bence. Birebir paylaşımla tamamen herkese açık bir paylaşımın aynı olmasını istemeyebilir insan. Ama siz zaten söylüyorsunuz sanırım?

Benim için şu aşamada sakıncası yok... Bu biçimde dışa vurması ve heyecanlanması derken, yani yayınlandığı zaman heyecanlanmak mı? Bire bir muhabbet etmekle koca bir masada konuşmaktaki farka benziyor biraz. Daha "görünmüş" hissediyor insan kendini. Bazen fazla görünmüş hatta.

Katılımcılara önerim ne olsun -valla, öneri değil de benim sevdiğim ve zevk aldığım şeyi söyleyebilirim, "aykırı da olsa, kendi deneyimlerinden, yaşadıklarından bahsetmeleri" olur. Sansürlü rötuşlu muhabbetten sıkılıyorum. Seveni de vardır ama belki bilemem

Katkılarınız için teşekkür ederim. Umarım ilerleyen günelerde bölüm eşleriyle yeniden birlikte oluruz.

Saygılarımızla.


Rica ederim, sevgilerimle


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol