DİYALOG MÜZESİ

MUJGAN YEDİC

460. DİYALOG

MÜJGAN YEDİÇ AĞARDICI İLE

PYROGRAPHY & NEW YORK


Müjgan Yediç Ağardıcı: Zevk aldığım sanata dair ne varsa, öğrenmek ve araştırmak üzere denemeler yapıyorum. Benim şu anki ilgi alanım pyrography. Öğreniyorum, hayatım öğrenme telaşı içinde geçiyor.


İkisini birleştirelim o halde, gelsin ilk soru pyrography nedir?


Pyrography, yakarak yazmak ya da çizmek denilen bir Flemish Masters’ ların dönemine ait antik sanat türü.


Tarihcesi ise; benim derledigim güzel bir yazı var, onu size gönderebilirim. Emek harcayıp, araştırma yazısı oluşturmuş ve burada kişisel sergim sırasında, bu tanitimi arts speak programında sunmuştum. Aborjinlerden tutun da eski Mısır, Güney Amerika ve bizim tarihimize kadar geriye giden bir sanat türü, ancak daha cok Avrupa' da yaygınlaşmış.


Pyrography nedir?

Pyrography, dil kökeni eski Yunanca' dan gelen "yakarak yazmak" demektir. Antik ve kendine özgü bir yaratıcılığa sahip dekoratif resim ya da yazı sanatıdır. Pyrography tarihinde geriye gitmek gerekirse, ates ne zaman icad edildiyse, insanlar tarafindan yazıya dönüştürülmesi ya da ateşli bir çubuğu kullanıp resim yapılmasına da aynı dönemde rastlanmıştır, diyebiliriz.

Bununla birlikte pyrography, bilinen antik sanat teknigi olarak "pokerwork" yani "dağlama" sanatı ya da "pyrogravur" olarak da bilinir. Bu metod, birçok ülkede farklı kültürel etkileşimlerin katkılarıyla birlikte yaratıcı sanatçılar tarafından uygulanmıştır. Bunların içinde, Afrika Kolonileri, Mısır, Çin de yer almaktadır. Çin' de uygulanan yöntem, "kızgın nakış iğnesi" ile dekoratif desenler oluşturmaya dayalıdır. Oldukça ince ve detaylı uzun çalışmalar gerektiren bu yöntem, daha sonraları batı normlarında daha farklı şekilde karşımıza çıkar.

Yazar Helena Walsh, kitabında pyrography sanatından bahsederken, Avustralyalı yerliler olan Aborjinlerin yakma tekniğinde yaptıkları çok eski döneme ait oldugu bilinen örneklerini vurgular. Başka bir yazar Bob Boyer de kitabında, en bilinen Flemenk ustalarından Rembrandt, Frans Hals, Adriean Brouwer gibi ressamların bu sanati ev kaplamalarına yakma resimler yaparak uyguladıklarını belirtmiştir.

Viktorya Döneminde ise, kızgın demir maşa ile baskı ve dekoratif yakma sanatına 18. ve 19. Y.Y'da rastanır. İngiltere' de, bu yöntem "pokerwork" yani demir çubukla resim yapmak olarak yeniden keşfedilir. O dönemin şartlarına uygun olarak, bir demiri ateşin içine sokarak iyice kızardıktan sonra sıcak haliyle tahta yüzeye dekoratif resimler yapılmıştır. Bunlardan en bilinen örnekler; kadınların yaptıkları çeyiz sandıkları, toka süslemeleri, masa, sandalye gibi fonksiyonel ev eşyalarıdır.

Pyrography sanatının, geleneksel bir bati sanatı olarak bilinmesinin nedeni, daha çok Avrupa ülkelerinde yaygınlaşmış olmasındandır. Bunların içinde; Romanya, Hollanda, Macaristan gibi ülkeler başta gelir. Ayrıca Güney Amerika' da Arjantinliler, bu sanatı zaman içinde orjinaliteler katarak geliştirmişlerdir.

Daha sonraki dönemlerde yakma aletleri geliştirilmiş, demir uçlu ve ısı ayarlı havyalar olarak imalata geçilmiştir. Amerika'da 1915 yılında Brooklyn, New York' da açılan Flemish Art Company adıyla bilinen fabrikada birçok işçi tarafından da kullanılmıştır. Günümüzde ise, tel uçlu, ısı ayarlı çeşitli modern yakma aletlerini, yakma sanatçılarının çalışmalarında daha fazla kullandığını görüyoruz.

Ülkemizde bu sanat, ahşap yakma sanatı yani Dağlama olarak tanınır. İslami figürlere dayalı resimler, tezhip ve hat sanatı ile bütünleşmiştir. En önemli sanatçılardan Hüsnü Zuber, dekoratif tarihi Selçuklu süslemelerini tahta kaşuklara işleyerek farklı bir tarz yakalamıştır. Selahattin Ölçeroğlu ve Münir Erboru gibi sanatçılar da bu yakma tekniği ile çok güzel eserler ortaya çıkarmışlardır.


Selahattin Ölçeroğlu, daha çok ışık-gölge ve ton farklılıklarını eserlerine yansıtmış, pyrography sanatının sadece dekoratif tarzda değil, resimsel anlamda da değer kazanmasını sağlamıştır.

Günümüzde bu sanatın yaygınlaştığını ve gençler arasında oldukça büyük rağbet gördüğünü gözlemleyebiliriz. Bu sanatın uzun yıllar yaşatılması ve geliştirilmesini umuyoruz.

İlgililerine, neden bu sanat tarzını / biçimini seçmeleri gerektiğini nasıl anlatırız?


Eğer iyi bir desen kabiliyetine sahiplerse, sabırlı ve uzun süreli emek harcayabilecekleri bir hobi ya da tarz yakalamak istiyorlarsa, ağacı seviyorlarsa, bu işten zevk alacaklarını düşünüyorum. Pyrography esas anlamda ağaç yakma, dağlama da denilebilir.  Ben kağıt yakmaya da heves ettim, bunu denedim, başardım.


Dumandan hoşlanmayanlara ne öneriyorsunuz?


O zaman maske takmalarını, aöık bir alanda ya da pencereleri açarak çalışmalarını, ya da küçük bir vantilatör kullanmalarını öneriyorum. Her sanatın kendine ait bir zorluğu ve riski vardır, bunu unutmayalım.


Sanat, bu kadar çok yöntem denerken amacı ne olabilir, çok eski bir yöntemi günümüze taşımanın gereği nedir?


Eski bir yöntemin modernize edilerek taşınmasını sağlamak benim amacım. Önceki çalışmalarım deneme türündendi fakat yeni başlayacağım ya da son çalışmalarımda daha çok konuya ve dokuya dayalı işlere yönleniyorum. Doku, ışık, gölge ve formu sadece sepia tonlarıyla ortaya çıkarmak istiyorum.


Pyrography çalışmalarınızdan örnekler görebilir miyiz?
















Landscape çalışmasında puantizm tarz da var, seyrek tarama da…


Zannedildiği gibi yanmış / yanık işler değiller. Ciddi bir sanat. Kalıcılığı daha kesin olduğu için veya renk karşıtlarının kolaylıkla tercih edebileceği bir yöntem.


Kurs veriyor musunuz?


Evet, geçen sene veriyordum şimdi öğrencim farklı bir eyalete okumaya gitti ancak bazı günler gönüllü kursa gidip ders veriyorum.


Yakılan yüzeyin geri dönüşü yok, riski burada.


İKİNCİ BÖLÜM

& NEW YORK


Harikasınız. New York’ tan bahsedelim, 2. Bölüm' de dilerseniz: Nasıl başladı..?


On sekiz yıl önce ailece geldik. Dokuz yıl önce Türkiye’ ye döndük, olmadı tekrar geri geldik.  Uyum konusunda hiçbir zorlanma yaşamadım, sosyal açıdan ancak yaşamımızı etkileyen kanunlar, trafik kuralları gibi birçok etken vardı farklı olan. Sebebi, tek oğlum var ona daha iyi bir gelecek hazırlamak istedim.


Ben de Hamburg' a gitmiştim, 5 sene uyum sağlayamadım.


ABD daha farklı, daha bize yakın sanırım, vurdumduymazlık açısından.


New York kabul edilmiş sanatın merkezi bugün, istisnasız. Farkı nedir?


NY cok kozmopolit bir metropol, bizim İstanbul gibi, her anlamda ne ararsanız var farklı din, dil, kültürden insanlar… Bu yüzden sanırım pek yadırgamadım. Ancak, dil öğrenmek konusunda zorluk çekmedim değil.


Gelenlere nereden başlamalarını önerirsiniz?


Öncelikle dil öğrensinler. Her ne konuda çalışmayı ya da yaşamlarını sürdürmeyi diliyorlarsa, ilk olarak yasal olmaları sart, özellikle şimdiki yönetimi göze alırsak. Evet, bir zamanlar ABD göçmenler ve hatta kaçaklar ülkesiydi ama şimdi değil. Bu işler eskisi gibi kolay olmuyor. Bir de trafikte sakın ola ki araba kullanmayı düşünüyorlarsa, buranın Türkiye olmadığını bilmeliler, affı olmaz hataların.


Sanat sokaklarında geçinmek çok zor. O sokaklara girmeden önce belli başlı kurumlarla ilişki kurmak, bir takım sanat organizasyonlarına üye olmak gerekir. Evet, en değerli müzeler burada ancak, işi gerçekten bilen sanatçıların çoğu dışardan gelenler. Burada rağbette olanların çoğu yabancı sanatçılar yani…


Soho, Manhattan galeri galeri dolaşabilirler yada yaşamayı düşündükleri şehir, kasaba gibi yerlerdeki (burada area olarak geçiyor) sanat organizasyonlarına üye olmalılar. Sözleşmeler şehirde yani Manhattan' da çok pahalı, yüzdelikler yaklaşık % 25-40 arası, bazı yerlerde hem katılım ücreti hem satıştan pay alınıyor.


Siz, oradaki etkinliklere ne sıklıkta katılabiliyorsunuz?


Çok yoğun katılımım oldu geçen sene, hemen hemen her ay, bir kez de kişisel sergim oldu. Grup sergilerine dilediğiniz zaman katılabilirsiniz. Bazıları juri seçmeli ki onların da tümüne kabul edildim. Sergi duyurularını sanat organizasyonlarına üyeliğiniz varsa, yakından takip ediyorsanız öğrenebiliyorsunuz.






Çat pat İngilizce bilen birisi, ufak ufak başlayabilir mi ve ortamlarda mizah dili hakim midir yoksa daha ciddi mi sohbetler olur?


Evet, çat pat ingilizce ile başlamak mümkün ancak iş sözleşme gibi yasal konulara gelince iyi ingilizce bilene yardım için başvurmaları gerekir. Burada her şeyde olduğu gibi öncelikli konu para, sanatta bile…


Örneğin buradan bir sanatçımızın 100 tablosunu alıp götürsek sergi bulabilir miyiz, nasıl bir yol izlenmeli?


Bu konuda bir bilgim yok ancak, öğrenebilirim, yardımcı da olurum. Bir de konsolosluklarla irtibat kurulabilirler. Konsolosluk bünyesinde Türk Sanat organizasyonları var, onlar da belki yardımcı olur. Ben sadece fikir konusunda yardımcı olurum daha fazlası elimden gelmez. Bazı sanatçılar var benim bildigim, bir süre önce irtibattaydım ancak, onlar bana pek samimi gelmediler. Şehirde yaşasaydım daha fazla irtibat kuracağım yerler olurdu tabi… Buradaki Amerikalılar bana daha fazla kucak açtı, imkan sağladı.


Bir arkadaşım Londra' ya göndermişti tablolarını, - elli kadar tablo, altı senedir filan öylece duruyorlar. Bir depoya filan kaldırmışlardır her halde.

Türklerin daha verimli sergi organizasyonu yapabilmeleri için nasıl çalışmaları gerekir?


Güzel soru, cevabı çok basit: Birbirlerine engel olmayacakları, kıskançlık ve haset duygusu ile yanaşmadıkları zaman OLUR. Bu söylediklerime bir vatansever olarak daha söylerken üzüntü duyuyorum ancak gercek bu.


Bu  ülkede yetmiş iki milletten, kültürden insan yaşıyor ve bir tek bizler birbirimize kol kanat germek yerine, engel olmaya ve hazımsızlık göstermeye meyilliyiz, nedense!


Önemle belirtmeliyim ki bir de Neuberger Museum var ve Bruce Museum art directorü lie seneler önce yazışmıştım.


Sözleşmeli iş peşindeyiz. Öyle dost, ahbap ilişkilerinden verim alamadık.

Herkese de öneririm.

Sizce New York yerleşmeye değer bir yer midir?


Evet, güzel bir eyalet özellikle benim yaşadığım bölge çok güzel.


Aylık ortalama ne kadar giderle yaşayabilir bir sanatçı?


Bir sanatçı için 3-4 bin dolar aylık yeterli eğer Manhattan' da yaşamayacaksa çünkü orada kiralar çok pahalı, bir stüdyo ev için kira 2500 dolar civarı, tek odalılar 4 bine kadar var.


Ortalama bir ev almak isterse..?


Bizim yaşadığımız bölgede yaklaşık 250-350 binden başlıyor.


Atölyeniz var mı?


Hayır, evde çalışıyorum. Evin bir kısmını atölye yaptım.


Ürettiklerinizi official mi üretiyorsunuz, adresiniz şirket hüviyetinde mi ayrıca sinema çevresinden ilişkide olduğunuz kimseler var mı, Los Angeles' a mı gitmek gerek?


Evet, tabi ki oralarda daha çok şansımız olur, sinema çevresiyle. Ben gitmedim ancak düşünüyorum birgün gitmeyi, oglum geçen sene gitmişti, çok methetti, bizim buralarda da var, daha çok politikacılar.


Evrensel sanatçı kimliği nasıl oluşup gelişmeli?


Çok yer gezip görerek ve çok okuyarak ama gezmek şart açık fikirli olmak gerekir tabi bir de…


Çocukluğumda iki odalı bir köy evinde doğmuşum. Her şeyi oradan ibaret saymam on sene filan sürdü. Daha sonra ilçeyi gördüm, daha sonra büyük şehirleri... İstabul' u ilk gördüğümde başım dönmüştü. Hamburg ve diğer Avrupa şehirleri bambaşka alemlerdi.

İlk şiirimi okul defterime yazdım. Sonra bin şiir yazmaya söz verip tamamladım. Senaryolara konu yazdım. Bugün diğer profilimdeki arkadaşlarımın tümü yabancı.

İletişim kurabiliyor, derdimi anlatabiliyorum. Dostlarım var.

Evrensellik daha güzel ve iyi değil mi, kabuklarını neden kıramıyor bazı insanlar bir türlü?


Bravo, sizi tebrik ederim zoru başarmışsınız. Birçok kişide sanırım bu sizin sahip olduğunuz cesaret yok. İnsanlar, kolayı tercih ederler daha ziyade yani risk almak istemezler. Kendini geliştiren, korkmadan kabuklarını aşanlara az rastlanır, onlar da hiçbir zaman tam olarak geliştiklerini düşünmezler. Sanırım biraz da bağımlılıklar, alışkanlıklardan kaynaklanıyor. Bizler milletce, daha özümüze dönük, daha çekingen insanlarız, bu da çok doğal çünkü senelerce kabuğunu kırmaya teşebbüs edenlerin cezalandırıldığı bir ülkede yaşadık yine de bunu basaranlara, basta rehmetli babama şapka çıkarıyorum. Rahmetli babacığım benim idolüm, kahramanımdı. Daha küçük yaşta çalışmaya başlamış, yetim öksüz büyümüş, çok büyük zorluklar çekmiş, çok yer gezmiş görmüş, çok okumuş, kendini geliştirmiş, kabuklarını bir balyozla kırarcasına, zorluklara galip gelmiş, ender insanalardan biriydi. Neyzen Tevfik ve Tarik Carim' larla arkadaşlık etmiş bir adam… Ondan cok şey öğrendik.


Almanya' da doğup büyüdüğü halde tıpkı buradaki köyündeki gibi yaşayan veya Mannhatten sokaklarına sandalye atıp oturan insanımız çok bir yekun tutuyor.

Kültür köklerimizdeki bağımsız, göçebe ruhu nasıl diriltebiliriz, bizler kadim zamanlarda dünyanın tozunu atmış çok büyük insanlar yetiştiren, insanlık için yaşayan bir kültürün insanlarıydık, ne oldu bize de özümüzü çürüttük, nasıl yeniden dirileceğiz, sanatın bize ne gibi katkıları olabilir?


Sanat ve farklı kültürden gelen insanlara karşı ön yargularımızı silerek, birarada yasamayı özümseyerek bunu başarırız sanırım. İnsanlar özlerinden kurtulamaz ancak, özüne dair iyi olan vasıfları yücelterek, hiç bir zaman öğrenmenin ve gelişmenin sonu olmadığını hissederek, her şeye yeniden yine başlanabileceği duygusu ile yola çıkmak lazım. Farklı kültürlerin içinde senelerce yaşayıp, hala köyünden çıktığı gibi davrananlar olduğu gibi, neye ve nereye ait olduğunu bilemeden kendini - özünü yitiren, asimilasyonu en kötü şekliyle yaşayanlar da var.


Kendimizi sevelim, çevremize karşı toleranslı olalım, kendimizi geliştirmenin yollarını arayalım.


Katkınız için teşekkür ederim. Umarım ilerleyen bölümlerde yeniden yazışabiliriz.

Saygılarımla


Ben de teşekkür ederim, onur duydum, tekrar görüşmek üzere, benden de saygı ve selamlar…













Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol