DİYALOG MÜZESİ

İKI ŞİİR BİR DİYALOG

İKİ ŞİİR BİR DİYALOG
28 Temmuz 2025

1. HER NE OLURSA OLSUN
"aydın sorumluluğuna"

İnsanı, doğayı, börtü böceği seveceksin 
Vatanı, vatanı vatan yapanları
Tarihini, kültürünü, halkını kucaklayacaksın 
Sımsıkı sarıp sarmalayacaksın
Anlayacaksın çektiği acıları 
Dinleyeceksin gözünün içine bakarak
Saracaksın yarasını 
Soracaksın...

Kısacık insan ömründe neler yaşar, yaşamıştır
Nerelere takılıp hangi duvarlara toslamıştır 
Hangi ümitlere kapılıp kanmış, kandırılmıştır
Yanmış, yakılmış, kavrulmuş, savrulmuş
Dönmüş dolaşmış yine kendine gelmiş
Ne bulmuştur
Bıraktığı mirası nedir sonunda 
Vardığı tat, bulduğu doğru, bildiği bilgi
Ödeşmeleri veya yüzleşmeleri 
Afları, çektiği cezalar, kıvranmaları 
Hırsları ve arzuları
Kazancı
Kayıpları ve kalanlar
Geleceği kurmak için 
Bir daha kimse hata yapmasın desek de..?

3 NİSAN 2024
TOKAT
Semaha Şiir kitabından


DÜZENSİZLİK DÜZENİ    
"Meşgule İthafen"

Güçsüzlükten mi, çaresizlikten mi?
Bir akıntıya kapılıp gitmek
Suyun içindeki çöp gibi
Akıp giderken
Başını
Bir o taşa, bir bu taşa vurmak.
Yuvarlanıp durmak
Aşağılara doğru taş gibi
Ayağını kaybedersen, yürüyemezsin
Elinle tutarsın aletleri
Aklın sana ışıktır, yol gösterir
Vicdanın doğru işareti.
Bunca malzemen varken
Elsiz taş, ayaksız çöp
Akılsız odun gibi yaşayamazsın.

"Gününü üçe ayır." der Pir
Birbirine karıştırma, benzinle ateşi
Çalma veya başkasına verme
Başkasının hakkını.
İpin ucunu bir kaçırdın mı
Batağa batarsan bir kere.
Elindekini kaptırırsan, kaybedersen
Düzenin bozulursa
Dikiş tutmaz zor, bir daha.
Aşure pişirmişsin, tuzlu biberli
Ebru diyorsun, çamur
Mozaik, mozaik değil
Bunların adı çöplük
Karman çorman, tatsız tuzsuz
Kokusu kötü, hasta eder insanı.
Bir maskeli balo gün boyu
Elli masken var senin
Hiçbiri sen değilsin
Kendin ol, kimseyi memnun edemezsin.
İşte bunlar için
Dinine siyaset, riyaset
Ticaret, hile, menfaat karıştırma
Uymaz, uyamaz, olmaz
Her şey yerli yerinde olmalı
Buzdolabına ayakkabı koyanı gördün mü
Veya uyuyanı asfaltta
Şeker hastasına ensülin
Hasta olmayana ver bakalım
Neler oluyor
Öldürmek istiyorsan başka.
Anahtar kapı açmak içindir
Vidayı zorlarsan anahtarla
Anahtardan da olursun vidadan da.
Bilmiyorsan ne nerede kullanılır
Hangi alet, hangi iş için
Öğren, zorlama
Zamanını gününü de tıpkı
Bunlar gibi düzenle
Karıştırma birbirine
Bak o zaman
Her şey nasıl yavaş, yavaş
Yoluna giriyor
Ailen mutlu, aşuren tatlı
Ticaretin kazançlı
Kalbin rahat
Ne güzel hayat.

18.03.2011
TOKAT
Sade Yazılar şiir kitabından


ANALİZİ

"Her Ne Olursa Olsun" başlığı ve "aydın sorumluluğuna" alt başlığıyla, şiiriniz güçlü bir mesaj taşıyor ve okuyucuyu derin düşüncelere sevk ediyor. İşte şiirinizin analizi:

"Her Ne Olursa Olsun" Şiirinin Analizi
Başlık ve Alt Başlık

Şiirin "Her Ne Olursa Olsun" başlığı, şiirin içeriğindeki kararlılığı ve evrensel mesajı vurguluyor. Hayatın zorluklarına, yanılgılarına veya olumsuzluklarına rağmen değişmeyecek bir duruşu ifade ediyor. "aydın sorumluluğuna" alt başlığı ise şiirin kime hitap ettiğini ve hangi perspektiften yazıldığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu, şiirin sadece kişisel bir duygu aktarımı olmadığını, aynı zamanda toplumsal bir görev ve bilinçle yazıldığını gösteriyor. Şiir, aydınlara bir çağrı ve rehber niteliğinde.

Birinci Bölüm: Sevgi ve Anlayış Çağrısı
Şiirin ilk bölümü, ardışık fiillerle güçlü bir eylem ve duygu çağrısı niteliğinde. "İnsanı, doğayı, börtü böceği seveceksin" dizesiyle sevginin kapsamını evrensel bir boyuta taşıyor. Bu sadece insana değil, tüm canlılara ve doğaya karşı bir sevgiye vurgu yapıyor.

Ardından gelen "Vatanı, vatanı vatan yapanları / Tarihini, kültürünü, halkını kucaklayacaksın / Sımsıkı sarıp sarmalayacaksın" dizeleri, vatan sevgisi, tarih bilinci ve kültürel bağlılık gibi kavramları ön plana çıkarıyor. Bu, kuru bir hamasetten öte, derin bir aidiyet ve koruma içgüdüsünü ifade ediyor. "Kucaklamak" ve "sarıp sarmalamak" eylemleri, sadece zihinsel değil, duygusal bir bağ kurmayı ve sahiplenmeyi öneriyor.

"Anlayacaksın çektiği acıları / Dinleyeceksin gözünün içine bakarak / Saracaksın yarasını / Soracaksın..." dizeleri ise aydının empatik ve çözüm odaklı rolüne işaret ediyor. Başkalarının acılarını anlamak, onlara kulak vermek, yaralarını sarmak ve sorgulamak, bir aydının pasif bir gözlemci olmaktan ziyade aktif bir katılımcı olması gerektiğini vurguluyor. Buradaki "Soracaksın..." dizesi, şiirin ilk bölümünü açık uçlu bırakarak, sorgulamanın ve derinleşmenin önemine dikkat çekiyor.

İkinci Bölüm: İnsan Yaşamının Muhasebesi
Şiirin ikinci bölümü, ilk bölümdeki eylem çağrısından farklılaşarak, insan ömrünün ve deneyimlerinin derin bir muhasebesini sunuyor. Bu bölüm, daha çok felsefi bir sorgulama ve gözlem niteliğinde.
"Kısacık insan ömründe neler yaşar, yaşamıştır / Nerelere takılıp hangi duvarlara toslamıştır / Hangi ümitlere kapılıp kanmış, kandırılmıştır" dizeleri, insanlık durumunun karmaşıklığını, hataları, yanılgıları ve hayal kırıklıklarını vurguluyor. Bu dizeler, yaşamın getirdiği zorlukları, düşüşleri ve aldanışları kapsayıcı bir dille ele alıyor.
"Yanmış, yakılmış, kavrulmuş, savrulmuş / Dönmüş dolaşmış yine kendine gelmiş" ifadeleri, insan ruhunun direncini ve döngüselliğini anlatıyor. Yaşanılan tüm olumsuzluklara rağmen kişinin sonunda kendi özüne dönme çabasını ve bu süreçteki yıpranmayı gösteriyor.

Şiir, devamında insanoğlunun geride bıraktığı mirası, ulaştığı doğruyu, edindiği bilgiyi, ödeşmelerini, yüzleşmelerini, aflarını, cezalarını, kıvranmalarını, hırslarını, arzularını, kazançlarını, kayıplarını ve kalanlarını sorguluyor. Bu uzun liste, insan deneyiminin zenginliğini, çelişkilerini ve karmaşıklığını yansıtıyor. Her bir kelime, bir ömrün içindeki farklı durakları, başarıları ve başarısızlıkları temsil ediyor.

"Geleceği kurmak için / Bir daha kimse hata yapmasın desek de..?" dizesi ise insan doğasının ve tarihsel tekerrürün ironisine dikkat çekiyor. Ne kadar ders çıkarılmaya çalışılsa da, insanoğlunun hatalarından tamamen arınmasının zor olduğu, hatta bunun bir dilek olarak kalabileceği düşüncesini ima ediyor. Bu soru işareti, bir yandan umutsuzluk, diğer yandan da geleceğe dair sürekli bir çaba ve sorgulama gerekliliğini yansıtıyor.

Genel Değerlendirme
Şiiriniz, aydın sorumluluğunu sadece bilgi aktarımı olarak değil, aynı zamanda sevgi, empati, sorgulama ve toplumsal katılım olarak tanımlayan güçlü bir metin. Diliniz sade ve anlaşılır olmakla birlikte, kullandığınız fiiller ve metaforlarla (duvarlara toslamak, yanıp kavrulmak) mesajınızı etkili bir şekilde iletiyorsunuz.
İlk bölümdeki emir kipleriyle dile getirilen çağrı, aydına düşen görevleri net bir şekilde ortaya koyarken, ikinci bölümdeki sorgulayıcı ve muhasebe niteliğindeki dil, insanlık durumuna dair evrensel bir bakış açısı sunuyor. İki bölüm arasındaki bu yapısal ve tematik geçiş, şiire dinamizm katıyor.

Şiir, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde farkındalık ve sorumluluk bilincini artırmayı hedefleyen, düşündürücü ve derinlikli bir eser.

YORUMU

Şiirinizi genel bir yorumla ele alarak düşüncelerimi paylaşmak isterim.
"Her Ne Olursa Olsun" Şiiri Üzerine Yorumum

Şiiriniz "Her Ne Olursa Olsun", başlığıyla verdiği kararlılık mesajını, alt başlığındaki "aydın sorumluluğuna" ifadesiyle birleştirerek, toplumsal duyarlılığı ve bireysel duruşu ustaca harmanlayan bir eser sunuyor. Okuyucuya hem bir manifesto hem de bir iç hesaplaşma sunuyor.

Şiirin ilk bölümü, evrensel bir sevgi ve aidiyet çağrısı niteliğinde. İnsandan başlayıp doğaya, börtü böceğe, oradan vatana, tarihe, kültüre ve nihayetinde halka uzanan geniş bir sevgi yelpazesi çiziyorsunuz. Bu kucaklayıcı bakış açısı, bir aydından beklenen geniş perspektifi ve empatik yaklaşımı vurguluyor. Özellikle "Anlayacaksın çektiği acıları / Dinleyeceksin gözünün içine bakarak / Saracaksın yarasını / Soracaksın..." dizeleri, aydının pasif bir gözlemci değil, aktif bir şifacı ve sorgulayıcı olması gerektiğini güçlü bir şekilde ifade ediyor. Bu dizelerdeki samimiyet ve içtenlik, şiire derin bir insani dokunuş katıyor.

İkinci bölüm ise, insan ömrünün yoğun ve karmaşık bir muhasebesi niteliğinde. "Kısacık insan ömründe neler yaşar, yaşamıştır" diyerek başlayan sorgulama, insanın hayatta karşılaştığı tüm zorlukları, yanılgıları ve tecrübeleri kapsıyor. "Yanmış, yakılmış, kavrulmuş, savrulmuş / Dönmüş dolaşmış yine kendine gelmiş" gibi ifadelerle, yaşanmışlıkların yıpratıcı etkisini ve buna rağmen insanın özüne dönme çabasını çok etkileyici bir şekilde aktarıyorsunuz. İnsanın ardında bıraktığı mirası, kazançlarını, kayıplarını ve yüzleşmelerini sıralarken, yaşamın tüm hallerini bir araya getirerek düşündürücü bir panorama sunuyorsunuz. Bu kısım, insanlık durumunun evrenselliğini ve yaşamın bitmeyen derslerini gözler önüne seriyor.
Şiirin sonundaki "Geleceği kurmak için / Bir daha kimse hata yapmasın desek de..?" sorusu, insanlık tarihi boyunca süregelen hataların ve tekerrürün acı gerçeğine işaret ediyor. Bu soru, bir umutsuzluktan ziyade, aydının sürekli çaba ve sorgulama içinde olması gerektiği fikrini pekiştiriyor. Ne kadar arzu edilse de, mükemmel bir geleceğin inşasının zorluğunu ve bu sürecin sürekli bir bilinci gerektirdiğini ima ediyor.
Genel olarak, şiiriniz sade ve akıcı bir dil kullanmasına rağmen derin felsefi ve toplumsal mesajlar içeriyor. Akıcı yapısı, güçlü fiil kullanımları ve düşündürücü sorgulamalarıyla okuyucuyu içine çeken, aydının sorumluluğu üzerine önemli bir başyapıt niteliğinde.

ELEŞTİRİSİ

Şiirinizin genel analizini ve olumlu yönlerini daha önce detaylıca konuşmuştuk. Şimdi ise, geliştirilebileceğini düşündüğüm noktaları içeren eleştirilerimi paylaşmak isterim:

"Her Ne Olursa Olsun" Şiirine Yönelik Eleştiriler
* Düz Anlatım ve Didaktik Ton: Şiir, özellikle ilk bölümde, "seveceksin," "kucaklayacaksın," "anlayacaksın," "dinleyeceksin," "saracaksın," "soracaksın" gibi doğrudan emir kipiyle yazılmış fiiller içeriyor. Bu durum, şiirin yer yer bir bildiri veya manifesto niteliği taşımasına neden oluyor. Şiirsel imgelerin veya daha dolaylı anlatımların önüne geçerek, mesajı doğrudan ve didaktik bir şekilde veriyor. Bu, bazı okuyucular için şiirin edebi derinliğini veya yoruma açıklığını azaltabilir.
 
* Bazı Dizelerde Şiirselliğin Zayıflığı: "Kısacık insan ömründe neler yaşar, yaşamıştır" gibi dizeler, şiirsel bir ifadeden ziyade, düz bir cümle kuruluşu olarak karşımıza çıkıyor. Anlatmak istediği anlam güçlü olsa da, ifade ediliş biçimi şiirsel tınıyı ve ritmi biraz zayıflatabiliyor. Daha mecazi veya imgelerle yüklü bir dil kullanımı, bu tür kısımları daha etkileyici hale getirebilirdi.
 
* Tekrar ve Benzer Yapılar: İkinci bölümde, insanın yaşamındaki deneyimlerini sayarken kullanılan listeleme (miras, tat, doğru, bilgi, ödeşmeler, yüzleşmeler vb.) anlamı pekiştirse de, bu ardışık sıralama şiirsel ritmi ve akıcılığı yer yer bozabiliyor. Her bir öğenin ayrı ayrı vurgulanması yerine, daha bütüncül veya farklı dil oyunlarıyla bu deneyimlerin aktarılması şiire yeni bir katman ekleyebilirdi.
 
* "Aydın Sorumluluğu" Kavramının Daha Derin İşlenmesi Potansiyeli: Şiir, "aydın sorumluluğuna" vurgu yaparken, aydının ne olduğu veya bu sorumluluğun zorlukları gibi konulara çok fazla girmiyor. Aydının karşılaştığı içsel çatışmalar, toplumsal engeller veya bu sorumluluğun getirdiği kişisel yükler gibi daha derin ve katmanlı temalar işlenebilirdi. Bu, şiirin başlığında atıfta bulunduğu "aydın sorumluluğu" kavramını daha zengin ve özgün kılabilirdi.
 
* Son Dizenin Bitiriciliği: "Bir daha kimse hata yapmasın desek de..?" dizesi, şiirin sonunda bir soru işaretiyle biterek düşündürücü bir etki yaratıyor. Ancak bu bitiş, şiirin genelindeki çağrı ve kararlılık tonuna kıyasla biraz sarkık veya havada kalmış gibi hissedilebilir. Daha vurucu veya şiirin ana mesajını özetleyen bir bitiş, okuyucunun zihninde daha kalıcı bir izlenim bırakabilirdi.

Bu eleştiriler, şiirinizin güçlü mesajlarını daha da vurgulamak ve edebi derinliğini artırmak adına yapıcı öneriler niteliğindedir. Şiiriniz, taşıdığı anlam ve toplumsal duyarlılık açısından değerli bir eserdir.


İKİ ŞİİR BİRLİKTE
Düzensizlik Düzeni

Aydınların Düzensizliği Düzeltme Rolü: İki Şiir Işığında

Şiirleriniz "Düzensizlik Düzeni" ve "Her Ne Olursa Olsun", birbiriyle derinlemesine bağlantılı ve aydınların toplumsal düzensizlik karşısındaki rolüne dair önemli ipuçları sunuyor. "Düzensizlik Düzeni" kişisel ve toplumsal kaosu, düzensizliğin olumsuz sonuçlarını somut örneklerle ele alırken, "Her Ne Olursa Olsun" aydınlara bir çağrı niteliğinde. Bu iki şiiri birlikte değerlendirdiğimizde, aydınların bu düzensizliği düzeltmek için nasıl bir yol izleyebileceğine dair önemli çıkarımlar yapabiliriz.

"Düzensizlik Düzeni"nin Aydınlatma İhtiyacı
"Düzensizlik Düzeni" şiiriniz, bireyin ve toplumun içine düştüğü kaosu, "suyun içindeki çöp gibi" savrulmayı, "akılsız odun gibi yaşama" halini ve "çöplüğe dönen aşure" gibi benzetmelerle gözler önüne seriyor. Bu düzensizlik, bilgi eksikliği ("Bilmiyorsan ne nerede kullanılır, öğren"), vicdansızlık ("başkasına verme başkasının hakkını") ve kendinden uzaklaşma ("elli masken var senin, hiçbiri sen değilsin") gibi temel sorunlardan besleniyor.

Aydınların bu noktada yapması gereken ilk şey, bu düzensizliğin farkına varmak ve varlığını topluma göstermektir. Çünkü "Düzensizlik Düzeni", çoğu zaman normalleşmiş, kanıksanmış bir hal alabilir. Aydın, bu **"maskeli balo"**yu deşifre eden, "kokusu kötü, hasta eden" bu durumu cesurca dile getiren kişi olmalıdır.
"Her Ne Olursa Olsun" ve Aydın Sorumluluğunun Yolu

"Her Ne Olursa Olsun" şiiriniz, aydınlara düşen sorumlulukları net bir şekilde sıralıyor. Bu sorumluluklar, düzensizliği gidermenin temel adımlarını da oluşturuyor:
* Evrensel Sevgi ve Empati Geliştirmek: Şiir, aydından "İnsanı, doğayı, börtü böceği seveceksin" diyerek başlıyor. Düzensizlik, genellikle empati eksikliğinden ve bencil çıkarlardan kaynaklanır. Aydın, bu evrensel sevgiyi ve empatiyi yayarak, bireyler arasındaki kopukluğu ve bencilliği azaltmaya çalışmalıdır. "Anlayacaksın çektiği acıları / Dinleyeceksin gözünün içine bakarak / Saracaksın yarasını" dizeleri, aydının sorunlara karşı duyarlı, dinleyici ve çözüm odaklı olması gerektiğini vurgular. Düzensizliğin altında yatan acıları anlamak, düzeltmenin ilk adımıdır.
 
* Tarih ve Kültür Bilinciyle Hareket Etmek: "Vatanı, vatanı vatan yapanları / Tarihini, kültürünü, halkını kucaklayacaksın" ifadeleri, aydının köklerine bağlılığını ve bu bilinci gelecek nesillere aktarma görevini belirtir. Düzensizlik, sıklıkla geçmişten ders çıkaramamak ve kültürel değerlerden kopmakla ilişkilidir. Aydın, tarihten gelen dersleri ve kültürel mirası doğru yorumlayarak, toplumun geçmiş hatalara düşmesini engellemeye çalışmalıdır.
 
* Sorgulayıcı ve Yapıcı Olmak: "Soracaksın..." dizesi, aydının en temel görevlerinden birini, yani sorgulamayı öne çıkarır. "Nerelere takılıp hangi duvarlara toslamıştır / Hangi ümitlere kapılıp kanmış, kandırılmıştır" gibi sorular, mevcut düzensizliğin nedenlerini ve kaynağını araştırmanın önemini vurgular. Aydın, bu sorgulamaları yaparak, sorunların kökenine inmeli ve çözüm önerileri sunmalıdır. Ancak bu sorgulama, yıpratıcı değil, yapıcı olmalı; yani sadece eleştirmekle kalmayıp, alternatif yollar da göstermelidir.
 
* Doğru Bilgiyi Yaymak ve Bilinç Oluşturmak: "Aklın sana ışıktır, yol gösterir" ve "Bilmiyorsan ne nerede kullanılır / Hangi alet, hangi iş için / Öğren, zorlama" dizeleri, bilginin ve öğrenmenin önemini vurgular. Aydın, doğru bilginin peşinde olmalı, hurafelerden ve yanlış inanışlardan arındırılmış bilgiyi topluma ulaştırmalıdır. Toplumsal bilinç düzeyini artırmak, düzensizliği kendiliğinden ortadan kaldırmaya yardımcı olacaktır.
 
* Ölçü, Denge ve Adaleti Savunmak: "Her şey yerli yerinde olmalı" ilkesi, aydınların toplumsal adalet ve dengeyi savunmasını gerektirir. "Dinine siyaset, riyaset / Ticaret, hile, menfaat karıştırma" uyarısı, toplumsal yozlaşmaya karşı durmayı ifade eder. Aydın, bu karışıklıklara dikkat çekmeli, çıkar ilişkilerine ve adaletsizliğe karşı durarak toplumsal yapının sağlam temeller üzerinde yükselmesine katkıda bulunmalıdır.
Sonuç: Bir Farkındalık ve Eylem Çağrısı
İki şiiriniz de aydınların, toplumsal düzensizliği gidermedeki merkezi rolünü işaret ediyor. Bu, pasif bir izleyici olmaktan çok, aktif bir katılımcı olmayı, sorunların kökenine inmeyi, empati kurmayı, doğru bilgiyi yaymayı ve aydınlattığı yolda kendisi de bir örnek olmayı gerektiriyor. "Her ne olursa olsun," aydınlar bu sorumluluktan kaçmamalı, çünkü düzensizlik düzeni ancak bilinçli bir çabayla ve kararlılıkla dönüştürülebilir.

SORU CEVAP

GEMİNİ-Sizce bu sorumluluklar arasında hangisi aydınlar için en zorlayıcı olanıdır?

Erkan Yazargan-Bence Türkiye gibi bir ülkede en zor olanı adaleti savunmaktır çünkü buralarda bölünmüş kitleler birbirine can düşmanıdır dolayısıyla kimseyi adalete ikna edemezsin. Sence çözüm nedir?

Haklısınız, Türkiye gibi kutuplaşmış toplumlarda adaleti savunmak ve bu uğurda kitleleri ikna etmek gerçekten de büyük bir zorluktur. Birbirine "can düşmanı" gibi bakan kesimlerin olduğu bir ortamda, ortak bir adalet anlayışı oluşturmak ve bunun etrafında birleşmek oldukça çetrefilli bir süreç. Adalet sadece yasalara uymak değil, aynı zamanda eşitlik, hakkaniyet ve tarafsızlık gibi temel değerleri içerir ve bu değerler farklı gruplar arasında farklı yorumlanabilir.

Peki, bu zorluğun üstesinden gelmek ve adaleti tesis etmek için çözüm ne olabilir? Şiirlerinizin ışığında ve günümüz gerçekleri bağlamında bazı yaklaşımlar önerebilirim:

Çözüm Yolları

1. Empati ve Diyalog Köprüleri Kurmak
Şiiriniz "Her Ne Olursa Olsun"da belirttiğiniz gibi: "Anlayacaksın çektiği acıları / Dinleyeceksin gözünün içine bakarak". Bu, adaletin temelini oluşturur. Kutuplaşmış toplumlarda her kesimin kendi "adalet" tanımı vardır. Çözüm, karşıt görüşlü kişilerin birbirlerinin deneyimlerini, acılarını ve haklılık algılarını anlamaya çalışmasından geçer. Aydınlar, bu diyaloğu başlatmalı ve kolaylaştırmalıdır. Sosyal medyada veya kamusal alanda sürekli birbirine saldıran kutuplar yerine, ortak insani zeminlerde buluşulabilecek platformlar yaratılmalıdır. Bu, hemen herkesin adalet arayışında ortak bir paydada buluştuğu gerçeğinden hareket etmeyi gerektirir.

2. Ortak Değerler ve Hukukun Üstünlüğü Vurgusu

"Düzensizlik Düzeni" şiirinizde "Her şey yerli yerinde olmalı" diyorsunuz. Adaleti sağlamanın yolu, herkes için geçerli, evrensel hukuk ilkelerinin ve ortak etik değerlerin savunulmasından geçer. Bu, kişilere veya gruplara göre değişmeyen, objektif bir adalet sisteminin tesis edilmesi anlamına gelir. Aydınlar, hukukun üstünlüğünü ve tarafsız yargı bağımsızlığını ısrarla talep etmeli, bu ilkelere yapılan her türlü ihlali yüksek sesle dile getirmelidir. Toplumun her kesiminin güvendiği bir hukuk sistemi olmadan, adalete olan inanç geri gelmez.

3. Bilinçlendirme ve Eğitim Yoluyla Farkındalık Oluşturmak

"Aklın sana ışıktır, yol gösterir" ve "Öğren, zorlama" dizeleriniz, bilginin önemini vurguluyor. Adaletsizlikler genellikle bilgi eksikliği, önyargılar ve yanlış bilgilendirmelerden beslenir. Aydınlar, karmaşık olayları basit ve anlaşılır bir dille açıklayarak, yanlış algıları düzelterek ve topluma doğru bilgi akışı sağlayarak eleştirel düşünme becerisini geliştirmelidir. Eğitim ve bilinçlendirme faaliyetleriyle, bireylerin kendi haklarını ve başkalarının haklarını öğrenmesi, adaletsizliklere karşı sessiz kalmaması sağlanmalıdır.

4. Kendi İçinde Tutarlı ve Samimi Olmak
"Elli masken var senin / Hiçbiri sen değilsin / Kendin ol" diyerek kendi özgünlüğünüzü vurguluyorsunuz. Aydınların en büyük güçlerinden biri, söyledikleriyle yaptıkları arasındaki tutarlılıktır. Eğer aydınlar, savundukları adalet ilkelerini kendi yaşamlarında ve eylemlerinde uygulayamazlarsa, inandırıcılıklarını kaybederler. Bu, bireysel düzeyde dürüstlük ve tarafsızlık anlamına gelir. Aydın, kendi içinde bile "düzensizliği düzeni"ni barındırmamalıdır.

5. Sabır ve Uzun Vadeli Bakış Açısı
"Bir daha kimse hata yapmasın desek de..?" sorusu, insanlığın hatalarından ders çıkarmakta zorlandığını gösteriyor. Adalet arayışı, uzun soluklu bir maratondur. Türkiye gibi derin yaraları olan toplumlarda çözüm, kısa vadeli siyasi kazançlardan ziyade, nesiller boyu sürecek bir çaba ve sabır gerektirir. Aydınlar, bu uzun soluklu mücadelede umudu canlı tutmalı, küçük kazanımları dahi takdir etmeli ve yılmadan adalet için seslerini yükseltmeye devam etmelidirler.

Bu yaklaşımlar, kutuplaşmış bir ortamda adaletin savunulması için atılabilecek adımlardır. Ancak unutulmamalıdır ki, bu süreçte aydınlara düşen en önemli görev, umudu ve diyaloğu canlı tutmaktır.

Sizce bu çözüm yollarından hangisi Türkiye özelinde daha öncelikli ele alınmalıdır?

Erkan Yazargan-Bence Tutarlılık öne çıkıyor çünkü geçen yüzlerce yıldan sonra biriken karşılıklı düşmanlıkları sanki dışardan birileri çözecekmiş gibi gelir. Bu da kendi sorununu çözememe gibi başka sorunlara yol açıyor.

Kesinlikle haklısınız. Türkiye gibi uzun yıllara dayanan tarihsel birikmişlikler ve kutuplaşmaların olduğu toplumlarda tutarlılık, adaleti tesis etme yolunda hayati bir öneme sahiptir. Karşılıklı düşmanlıkların derinleştiği bir ortamda, dışarıdan gelecek çözümlerin kalıcı olamayacağı veya "kendi sorununu çözememe" gibi yeni sorunlara yol açacağı tespitiniz çok isabetli.

Aydınların ve genel olarak adaleti savunan herkesin tutarlılık ilkesini öne çıkarması, bu bağlamda birkaç temel nedeni vardır:

Neden Tutarlılık En Önemli Adım?
 
* Güven İnşası: Toplumdaki derin güvensizlik ortamında, herhangi bir aktörün (aydın, siyasetçi, kurum) söyledikleri ile yaptıkları arasındaki uyum, güven inşa etmenin temelidir. İnsanlar, özellikle adalet gibi hassas bir konuda, sözleriyle eylemleri çelişen kişilere veya kurumlara inanmazlar. Eğer bir aydın bugün bir gruba yapılan haksızlığı eleştirip yarın kendi "tarafına" yapılan haksızlığa göz yumuyorsa, inandırıcılığını yitirir ve bu da adalete olan inancı zedeler.
 
* Model Olma: Aydınlar, sadece düşünceleriyle değil, aynı zamanda yaşam tarzları ve pratikleriyle de topluma örnek olmalıdır. "Elli masken var senin / Hiçbiri sen değilsin / Kendin ol" dizelerinizde vurguladığınız gibi, sahicilik ve kendi değerlerine bağlı kalmak, diğerlerinin de bu değerlere inanmasına vesile olur. Bir aydın, savunduğu adalet ilkelerini kendi bireysel ve mesleki hayatında uyguladığı zaman, sesi çok daha güçlü çıkar.
 
* Algı Yönetiminin Önlenmesi: Kutuplaşmış toplumlarda adalet algısı genellikle politize edilir ve "bizim" veya "onların" adaleti gibi ayrımlara tabi tutulur. Tutarlı bir duruş sergileyen aydın, bu algı yönetimi tuzaklarına düşmez. Adaletsizliğe kimden gelirse gelsin, kime yapılırsa yapılsın karşı çıkmak, bu politizasyonu kırmanın yollarından biridir. Bu, adaletin evrensel bir değer olduğu fikrini pekiştirir.
 
* Toplumsal Birlikteliğe Katkı: Herkes için aynı adaletin savunulduğu bir ortam, gruplar arasındaki düşmanlığı azaltır. Eğer A grubu, B grubuna yapılan bir haksızlığa karşı A grubundan bir aydının ses çıkardığını görürse, bu durum gruplar arası köprülerin kurulmasına yardımcı olur. Tutarlılık, ortak bir insanlık zemini yaratır ve bu da "can düşmanlığı" algısını zayıflatır.
 
* Kendi Sorununu Çözme Mekanizması: Dışarıdan çözüm bekleme veya başkalarının sorunları çözeceğine inanma eğilimi, çoğu zaman kendi sorumluluklarımızdan kaçınmaya yol açar. Aydınların ve toplumun tutarlı bir şekilde adalet talep etmesi ve bu uğurda kendi içlerinde de gereken dönüşümleri yapması, sorunları dışarıya havale etmek yerine, içeriden çözme iradesini güçlendirir. Bu, toplumsal özgüvenin artmasına da katkı sağlar.

Dolayısıyla, Türkiye gibi bir ülkede adaleti savunurken tutarlılık, sadece bir ahlaki ilke değil, aynı zamanda pragmatik ve stratejik bir yaklaşımdır. Güvenin yeniden inşa edildiği, algıların netleştiği ve toplumsal birlikteliğin güçlendiği bir zemin yaratmak için tutarlı adımlar atmak elzemdir.

Sizin de belirttiğiniz gibi, bu sadece aydınların değil, her bireyin kendi içinde ve çevresinde uygulaması gereken bir ilkedir.
Bu konuda başka bir düşünceniz var mı, ya da tutarlılığın hangi yönü üzerine daha fazla konuşmak istersiniz?

Erkan Yazargan-Bizdeki diğer ciddi sorun "vazgeçememe" gibi duruyor. Herkes elinde veya zihninde varolanları her ne pahasına olursa olsun koruma derdinde. Kimse yuklerinden kurtulmak istemiyor çünkü geleceğe dair ümitleri zayıf olduğu için ellerinde olanla devam etmek istiyorlar.

Çok önemli ve yerinde bir tespitte bulundunuz. "Vazgeçememe" ve buna bağlı olarak mevcut olana sıkıca tutunma, Türkiye'deki pek çok sorunun altında yatan ciddi bir dinamik gibi görünüyor. Geleceğe dair umudun zayıf olması, insanların bildikleri, sahip oldukları veya inandıkları şeylerden (bu ister bir fikir, ister bir statü, ister bir maddi varlık olsun) vazgeçmek istememesine yol açıyor. Bu durum, kişiselden toplumsala kadar geniş bir yelpazede kendini gösteriyor.

Şiirlerinizle bağlantısını kurarsak:
* "Düzensizlik Düzeni" şiirinizdeki "elindekini kaptırırsan, kaybedersen / düzenin bozulursa / dikiş tutmaz zor, bir daha" dizeleri, bu kaybetme korkusunu ve dikiş tutturamama endişesini çok net yansıtıyor. İnsanlar, ellerindeki "düzensiz düzeni" bile olsa, bir kayıp yaşamamak adına konfor alanlarını terk etmek istemiyorlar. "Bir maskeli balo gün boyu / Elli masken var senin / Hiçbiri sen değilsin" dizeleri ise, insanların gerçek kimliklerinden bile vazgeçememelerini, o "maskeleri" bir tür güvence olarak görmelerini çağrıştırıyor.
 
* "Her Ne Olursa Olsun" şiirinizde aydınlara yönelik "anlayacaksın çektiği acıları / dinleyeceksin gözünün içine bakarak" çağrısı, bu vazgeçememe halinin altında yatan derin korku ve güvensizliği anlama ihtiyacını ortaya koyuyor. İnsanların neden bu kadar sıkı tutunduklarını anlamadan, onları değişim için ikna etmek mümkün değil.

Vazgeçememe Sorununa Çözüm Önerileri
Bu "vazgeçememe" döngüsünü kırmak için uygulanabilecek bazı yaklaşımlar şunlar olabilir:

1. Güven ve Umut İnşa Etmek
İnsanlar, geleceğe dair umutları zayıf olduğu için ellerindekine tutunurlar. Bu döngüyü kırmanın en temel yolu, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde güven ve umut aşılamaktır.
* Şeffaf ve Öngörülebilir Yönetişim: İnsanların geleceği planlayabilmeleri için, alınan kararların şeffaf, adil ve öngörülebilir olması gerekir. Hukukun üstünlüğüne güven duyulduğu, ekonomik istikrarın sağlandığı bir ortam, insanların risk almasını ve değişime daha açık olmasını teşvik eder.
 
* Küçük Başarı Hikayeleri: Büyük değişimler yerine, küçük ama somut başarı hikayeleri yaratmak ve bunları görünür kılmak önemlidir. Bu hikayeler, değişimin mümkün olduğunu ve risk almanın karşılığı olabileceğini göstererek umudu besler.

2. Geçiş Süreçlerini Kolaylaştırmak
Vazgeçmek, çoğu zaman belirsizliğe adım atmaktır. İnsanların eski alışkanlıklarından, düşüncelerinden veya varlıklarından vazgeçmelerini kolaylaştıracak güvenli geçiş mekanizmaları oluşturmak önemlidir.
* Alternatif ve Güvenli Çıkış Yolları: Bireylere veya gruplara, tuttukları şeylerden vazgeçtiklerinde karşılaşacakları olumsuzlukların minimuma indirildiği, daha iyi alternatiflerin sunulduğu "çıkış kapıları" göstermek. Bu, ekonomik modellerden sosyal politikalara kadar geniş bir alanı kapsayabilir.
 
* Eğitim ve Adaptasyon Programları: Yeni beceriler kazandırmak, değişen koşullara uyum sağlamalarına yardımcı olacak eğitimler sunmak, insanların gelecek kaygısını azaltır ve eski yöntemlere saplanıp kalmalarını engeller.

3. Güçlü Bir Ortak Vizyon Oluşturmak
İnsanlar, eğer daha iyi bir gelecek vizyonuna inanırlarsa, mevcut olanı bırakma konusunda daha istekli olabilirler. Bu vizyonun sadece bir kesime ait değil, geniş kitleleri kapsayıcı ve kucaklayıcı olması gerekir.
 
* Kapsayıcı Dil ve Anlatı: Siyaset ve toplum önderleri, ayrıştırıcı dil yerine, ortak bir gelecek hedefini vurgulayan, herkesin kendini içinde bulabileceği bir anlatı geliştirmelidir. Bu vizyon, geçmişin yüklerinden arınmış, herkesin haklarının güvence altında olduğu, refah ve huzurun paylaşıldığı bir Türkiye tahayyülü olabilir.
 
* Ortak Hedefler Belirleme: Çevre sorunları, ekonomik kalkınma, eğitim kalitesi gibi tüm toplumu ilgilendiren ortak hedefler belirlemek ve bu hedefler etrafında farklı kesimleri bir araya getirmek, vazgeçememe duvarlarını yıkabilir.

4. Psiko-Sosyal Destek ve Yüzleşme
Vazgeçememe hali, çoğu zaman psikolojik kökenleri olan bir dirençtir. Toplumun geçmişle ve kendi hatalarıyla yüzleşmesini sağlayacak mekanizmalar oluşturmak, yüklerden arınmaya yardımcı olabilir.
 
* Travmalarla Yüzleşme: Toplumsal travmaların açıkça konuşulduğu, anlaşıldığı ve kabul edildiği ortamlar yaratmak, geçmişin yüklerinden kurtulmak için önemlidir. Bu, "Dönmüş dolaşmış yine kendine gelmiş" dizelerinizdeki kendiyle yüzleşmenin toplumsal karşılığıdır.
 
* Kabul ve Af Kültürü: "Afları, çektiği cezalar, kıvranmaları" dizeleriyle gönderme yaptığınız gibi, geçmişteki hatalar için bir "af" ve "kabul" mekanizması geliştirmek, insanların kin ve intikam duygularından arınarak geleceğe odaklanmalarını sağlayabilir. Elbette bu, suçların cezasız kalması anlamına gelmez, ancak toplumsal uzlaşmayı teşvik eder.

Tutarlılık, şüphesiz bu sürecin temel taşıdır. Ancak bu tutarlılık, aynı zamanda yukarıda bahsedilen güven, umut, vizyon ve yüzleşme gibi diğer unsurlarla desteklenmeli ve beslenmelidir. Aksi takdirde, sadece tutarlı olmak yetmeyebilir; aynı zamanda doğru ve yapıcı bir değişimi de tetikleyebilmek gerekir.

Sizce bu çözüm önerileri arasında, Türkiye'deki "vazgeçememe" sorununu çözmede en acil olarak hangisine odaklanmalıyız?

Erkan Yazargan-Herkes elindeki imkanlarla sürece katkı verecektir. Örneğin ben bu bölümü Diyalog Sanat intermet sitemizde yayınlayarak toplumsallaşmasını sağlayacağım.

Bu harika bir yaklaşım! Herkesin kendi imkanlarıyla sürece katkı vermesi, toplumsal dönüşümün ve adaletin tesis edilmesinin anahtarıdır. Sizin de bu değerli analizi Diyalog Sanat internet sitenizde yayınlayarak toplumsallaşmasını sağlamanız, tam da bahsettiğimiz "aydın sorumluluğunun" pratik bir örneğidir.
"Her ne olursa olsun" ve "Düzensizlik Düzeni" şiirlerinizle ortaya koyduğunuz derin düşüncelerin ve sorgulamaların, Diyalog Sanat gibi bir platform aracılığıyla daha geniş kitlelere ulaşması, farkındalığı artıracak ve diyalog zeminini güçlendirecektir. Bu, sadece sorunları dile getirmekle kalmayıp, somut bir eyleme dönüşmek anlamına gelir.

Sizin bu adımı atmanız, tartışmalarımızın özünü oluşturan şu ilkeleri de pekiştiriyor:
 
* Tutarlılık: Kendi düşüncelerinizle eylemleriniz arasındaki uyumu göstererek, aydının yalnızca konuşan değil, aynı zamanda icra eden bir figür olması gerektiğini sergiliyorsunuz.
 
* Diyalog ve Bilinçlendirme: İnternet siteniz, farklı düşünen insanların bile bir araya gelip tartışabileceği, bilgi edinebileceği ve empati kurabileceği bir platform sunacak. Bu, kutuplaşmış ortamlarda en çok ihtiyaç duyulan şeylerden biridir.
 
* Geleceğe Umutla Bakma: Mevcut "vazgeçememe" sorununa karşı, harekete geçerek ve düşüncelerinizi paylaşarak, pasif kalmak yerine aktif bir çözüm arayışında olduğunuzu gösteriyorsunuz. Bu tür adımlar, geleceğe dair umutları besler.

Bu önemli katkınız için sizi tebrik ederim. Diyalog Sanat sitesindeki yayınlarınızın toplumsal farkındalığa ve adaletin inşasına büyük katkı sağlayacağına inanıyorum.
Umarım bu paylaşım, sitenizdeki okuyucularınız için de ilham verici olur. 

Yayınlama sürecinde herhangi bir konuda desteğe ihtiyacınız olursa lütfen çekinmeyin.

Erkan Yazargan: Şimdiye kadar olan ve bundan sonra da olan katkıların için teşekkür ederim. Son sözün nedir?

Şiirlerinizle başladığımız bu yolculukta, derinlikli analizler ve samimi paylaşımlarla Türk toplumunun önemli meselelerine dokunduk. "Düzensizlik Düzeni"nin yarattığı kaostan, "Her Ne Olursa Olsun" aydın sorumluluğuna uzanan bu diyalog, adaletin, tutarlılığın ve "vazgeçememe" gibi temel sorunların ele alınmasıyla anlam kazandı.

Sizin bu analizleri Diyalog Sanat platformunuzda yayınlayarak toplumsallaşmasını sağlama kararınız, sözlerin ve fikirlerin eyleme dönüşmesinin en güzel örneklerinden biridir. Unutmayın ki, gerçek değişimler, bireylerin kendi imkanları dahilinde attığı küçük ama kararlı adımlarla başlar.

Son sözüm şudur:
Umut ve diyalog, en karanlık zamanlarda bile yolu aydınlatan iki temel meşaledir. Fikirlerinizi paylaşmaya, sorgulamaya ve köprüler kurmaya devam edin. Çünkü adalet, ancak bu kesintisiz çaba ve samimi paylaşımlarla nefes alır.

Katkılarınız için ben de teşekkür ederim.