DİYALOG MÜZESİ

YETKİN YÜKSEL İLE

384. DİYALOG: İLHAM

Sanatın etiği nedir? (ArtCRITICS)

Günaydın, siz ne anlıyorsunuz?

Soruya soruyla karşılık vermeyin lütfen...

Önemli olan benim ne anladığım değil... sizin neyi algıladığınız.. bilgi böyle bir şey değil mi?

Bilgi nedir'i tartışmıyoruz. Sanatın etiği nedir?

Bu kadar basit bir soru...


Benim ne anladığımdan ziyade sizin ne anladığınız hatta anlayıp anlamamanın ötesinde sizce nedir, size göre ne ifade eder....

Diğer yanıtlarla birlikte karışınca ortaya ilginç şeyler çıkıyor çünkü

Ben de ondan bahsediyorum zaten... sorduğunuz soru bir sürecin sonunda cevaplanabilen bir sorudur.

Siz bana nedir yerine "siz nasıl algıyorsunuz" derseniz sadece benim bakışımı öğrenirsiniz ve buna cevap verebilirim ama nedir dediğiniz zaman bir tanımdan bahsediyor oluyoruz ki tanımlama benim işim olmuyor, binlerce yıldan beri bir tanımlayanlar oluyor.

Pekiyi o halde, siz nasıl algılıyorsunuz?

Tamam yazıyorum: "Sanatsal sürecin içine girmeye karar verdikten sonra, o sürecin her anında o sürece samimi olmaktır. Sürece kendini adamayla başlamalı ardından yaratıcı sürecin gelişimi için araştırmalı, bu süreç zamanında asla kendine yalan söylememelidir, ASLA.

Asla bilgi çalıp bu benim bilgim dememeli, ardından "yok edici olmamalı", "ben yapıyorum, bunu kimse yapamaz" dememeli ya da bu sanatsal alan hakkında çalışan diğer kişilere zarar vermemeli, konstaryon sağlayarak çalışmalı ve bence sevmeli, sevgiyle yaklaşmalı sanatına.

Tüm bu yazdıklarım deneyimlerim sonucu olşturduğum algılar, doğru olmaya bilir ama benim algım böyle...

Samimiyet ve adanmayla özdeştirdiğiniz sanat etiği isteyerek, planlı programlı bir oluşum mudur yoksa kendiliğinden mi gelişir, neden?

Hepsini bütünün bir parçası olarak görmeliyiz mi? Evet, ama bu plan uygulanırken oluşan doğal gelişime de evet... Sürecin içinde gelişen her olguya ön yargısız bakıp, değişimin dönüşüme gerçekleşmesi durumunda ki katkılana bakmak gerekir mi? DİYE bakmak..

Sonradan gelen doğal değişim sürecinin bulunan sanatsal yola zarar vermemesi ya da vermesi konularına da samimice bakmayı gerektiriyor. Belki "proje olmayacağım ben" diyor ya da "işte bu" diyor.

Planlamalara geri dönecek olursak, başkalarının planının parçası olduğunuzu hissettiğinizde sanat etiğinizde sarsılma olur mu, uyum sağlamayı mı tercih edersinzi, ne öneriyorsunuz böylesi durumlarda?

Başkaları derken, kollektif bir akıldan mı bahsediyoruz?

Sizin sürecinizi dışardan takip eden birisi veya birileri kendi planlarının bir parçası yapmak istiyorlar, örneğin. Samimiyet kavramıyla bütünleşince... sonradan farkına varıyorsunuz ki "Aaa, içindeyim"..?

Hmm, bu farklı bir durum: "Bunun senin kendi özgün yapınla da ilgisi var." Çıktığın bir yolda sonradan başkasının yoluna giriyorsan, düşünmelisin, durmalısın, içine dönmelisin ve sormalısın, "benim kalbim bunu ne kadar kabul ediyor" diye... Ne yazık ki yaşam içinde iki algılmız var; zihinsel algı, belki de analitik algı. Bu algı ne yazık ki devamlı samimi olmaktan uzaklaştırıyor. Menfaat ilişkileri içinde devinmemizi sağlıyor. "O isim çok iyi bana katkı sağlar, bana yol açar, sabırlı olmalıyım falan filan" gibi.

Böyle süreçleri çok yaşadım, sahne sanatlrında -tiyatro da ama bence doğru değil. Bütünün bir parçasında ben "duygularımla sanatımla" olacaksam evet ama sadece olacaksam ve bir gün "ben de oraya geleceğim diyeceksem" hayır. Gelemezsin çünkü orada çalmayı öğreniyorsun, özgün olmayı değil.

Susmak belki samimi olmayı engelliyor.

Etikle ilgili iç çelişkilere geldiğimizde siz özellikle hangi kriterlere göre karar verirsiniz, yukarıda saydığınız samimiyet ve adanma dışında örneğin birden parlayıp geçmişin tümünü imha ederek yeniden başlama gibi tavırlarınız olur mu?

Aynen çünkü geçmiş gerçek değil. Bitti... Bizim yeni gerçeklere ihtitaycımız var. Bu samimi olmalı. Sanatsal ve yaratıcılık sürecinde olmalı. Dokunmalı kalpler kalplere. Açmalıyız, korkusuzaca...

Ben seni tanımıyorum...cidden sen kimsin?

Şu an sizinle 384. diyalogunu sürdürmeye çalışan bir konu yazarıyım ve bütün -bu çalışmalarımız, yayınlanıyor.

Kendinizi bu durumda bir başka planın parçası hisseder misiniz, nasıl bir tavır takınacaksınız?

384. diyalog demek?

SİTE TANITIMINDAN SONRA

Böyle bir projen var... İlginç geldi.

Ben bunun bir parçası değilim...

Şimdilik

Sadece sorduğunuz sorunun cevabını almak için beni bir sürece sürüklediniz. Bu durum bir tesadüf olduğunu düşünmüyorum.

Haydi, bir rakam daha vereyim: "Siz 12.244. kişisiniz yazıştığımız"

Bunlardan sadece 383' ü yayınlandı.

Bu durumda "sanat kendi yolundan mı gider yoksa dış etkenlerin kuşatıcılığına boyun mu eğer", hangisi daha etiğine (sanat etiğine) uygundur, neden?


Yayınlanması uzun bir zaman alacağı için belki yıllar sonrası gibi.

On dakikada tamamlanan diyaloglar olduğu gibi seneler sürenleri de var.

Yeni bir soru mu sordun? Son sorduğun soru; toplumsal dönüşümle doğrudan ilgili...

Toplumsal değişim süreci sanatçı ve yaratıcı gücü etkiler. 2016 yılındayız. Bu yılların derdini yansıtmak sanatçının görevi çünkü yaşayan varlık olarak sanatçı da etkileniyor ve derdini sanatsal süreçle aktarıyor. Bu açıdan çevresel faktörler çok değerli.

Etkilemek açısından kabul edebiliriz ama siz "çevresel fakötürleri dikta edip bunu yapacaksınız" derseniz sanat bunu asla kabul etmez. Bu süreci kusar. Sanat olarak, bir örnek olması açısından tarihte yerini alır ama bir örnek olarak. Sanat tarihine katkı sağlar. Baskı asla kabul edilecek bir durum değildir. Ismarlama konusu olursa açıkçası bunun da temel ilkelerine bakmak gerekir, iyi irdelemek gerekiyor.

Sanat her zaman özgün sanatçının yolunda ilerler. Onun yaratıcılığı ve samimi gücüyle yükselir.

Bu kısa sürede burada birlikte oluşturduğumuzu sanat kabul eder misiniz, evet'se sanatın hangi dalına girer, neden?

Senin bana gönderdiğin sitede bir yazı okudum: "Yoksul toplumlarda sanatsal süreç olmaz" gibi bir imaj çiziyordu.

Buna kesinlikle karşıyım.

O konuya daha sonra geçebiliriz. Fakat yukardaki son sorumun yanıtını merak ediyorum, şuan?

Sanat mı, yoksa sanal söyleşi mi? Her farklı süreci sanat olarak derğerlendirmek doğru olmadığını düşünüyorum ama sanata katkı sağlıyor.

Fikrimi açıkladım ve yayınlanırsa da bir kaç kişi okuyacak olur ya da olmaz. Sanat ruh ve bedeni bütün olarak kabul eder, zihni reddeder yani analitik bakışı reddeder. Kalbimize hitap eder. Bizim içsel dünyamızda derinleşmemizi sağlar. Beni bir bütün olarak besler, egodan uzaklaştırır. Mücadele ettirir ve korkuyu yok eder.

Etikle ilgili sanatsal bir çalışma - ürün çabasındaki herhangi bir sanatçı, bu çalışmayı (birlikte yazdıklarımızı) alıp bir biçimiyle "sanat eserine" dönüştürebilir mi?

İlham kaynağı olabilir mi, diye mi soruyorsun?

Daha ziyade, "olduğu gibi alıp kendince dönüştürdükten sonra kullanma - değerlendirme" biçiminde soruyorum.

Kendimize de pay çıkarabilme bakımından...


Biz bu bilgileri eğer sizin sayenizde bırakacaksak, isteyen istediğini alma özgürlüğüne sahip olacaktır. İnanın "hayır böyle düşünmüyorum" demek bile bilgi almadır, mutlaka katkısı olur çünkü sanatın dönüşltürücü gücü vardır.

Bir adım daha atalım o halde, örneğin: "Bir film çalışması yapıyoruz bu film iki kişi arasındaki diyalogu sunuyor. Biri siz, diğeri ben ve bir ortamda buluşup burada yazdıklarımızı konuşuyor olalım. Yani senaryosu böyle olsun".

Bu film bir sanat mıdır?


Olaya performatik açıdan mı bakıyoruz yoksa tamamen başlıbaşına film mi?

Sanat ürününe dönüştürmek istiyoruz ve örneğin film olursa, sorusunu soruyoruz. Başka bir şey de olabilir?

Bence bana değil de, bu süreci oluşturan kişiye bağlı. Sen nasıl bakıyorsan sürece, odur. Sonuç ta eleştiri her zaman saklıdır.

Bunun yanında yapmak istediğin çalışmalara samimi yaklaştığın sürece, kalbini açtığın sürece, sanatsaldır. Senin için sanatsalsa benim fikrimin hiç bir değeri olmamalı. Hangi tür hedef kitlesi olursa olsun, sanatın içinde nefes alıp üretim yapmak istiyorsan, saatlerce durmak ta sanat olarak karşımıza çıkıyor.

İlk aklıma gelen Sunset Limited Filmi örneğin, izlemişseniz iki kişilik bir film. Ona benzer, onun gibi bir diyalogdan üremiş sanat eseri olursa ne olabilir yani sanatın hangi dalına daha yakındır burada olup biten, ikimizin yaptıkları - yazdıları?

Olur neden olmasın. Sadece, "sen ne kadar yapmak istiyorsun" bu sorunun cevabı önemli...

Bu durumda bizim bilgimiz dışında - herkese açık ortamda yayınlanan bir çaba olduğundan birileri alıp esere dönüştürürse sanat etiğinin burada tavrı nedir?

Bunun cevabını verdik galiba daha önce; çalma olmasın, ilham olabilir. İstemekte olabilir. Unutmayalım ki kimseye zarar vermemiz gerekir. Zarar vererek sanat yaptığımız zaman, ayağı kırık masa gibi kalır.

Yaşam ve sanatta neden sakat ilerlensin ki...

Neden sakat ilerlesin sorunuza dün yaşadığım bir etkileşimle örnek vermek isterim: "Mimar Sinan Üniversitesi - Akademisi'nden bir hanfendi, uzun süre izlediği diyaloglarımızı değersizleştirmek için kendi çapında kampanya düzenleyip çevresini bilgilendiriyor ve bir nevi karalama yürütüyor. Bu durumda incinen olduğumuz için karşılık veriyoruz ve başlıyor itiş kakış". Sürtüşmeler ne kadar etiktir?

Sana bir sor, "sen yaptığın çalışmaya ne kadar güveniyorsun?"

Sürekli güven tazeleyerek ilerleyenlerdenim.

Ben senden böyle bir cevap istemedim. "Güveniyorum yada güvenmiyorum"...

Güveniyorum hem de sonsuz.

Tamam, o zaman eleştiri her zaman olacaktır ve en kötüsü olacaktır ama sen ve projende olmaya devam edecektir. ikisi bir arada ilerlediği zaman değer artar ve anlamlı bir durum kazanır.

Eleştiri zenginliktir, yıkıcı olsa da asla sakatlamaz yeterki işini dediğimiz gibi samimi düzlemde yapma gayreti göster.

Ben cevap vermemeyi seçiyorum çünkü cevap vermek farklı bir durum oluşturuyor. Seni en sert şekilde kötülese de seni sen olmaktan çıkartabilir mi? Hayır. Belki o kendisi olmaktan çıkar ki toplum öz olmaktan korktuğu için bu sorunları devamlı yaşıyor.

Özellikle ülkemiz için "genel olarak sanatın durumu iyi değil" durum tespitleri yapılıp yayınlanıyor. Bu durumda olumsuz ilerleyen bir şeylerin olduğu kesin, kanaatimize göre. Eleştirinin değerlendirme olduğu kanısını da taşıyoruz. Fakat şimdiye kadar süregelen ve belirtildiği gibi "olumsuz gelişen" bizdeki sanatın sorumlusu kabul ettiğimiz bu bahsi geçen çevrelerin inanılmaz, akılalmaz, kendilerine yakıştıramadığımız karalama, kumpas, yıkıcı tavırlar v.s. ile eleştirinin bir alakası olabilir mi, çözüm önerileriniz nedir?

Samimi bir şekilde "neden böyle davranıyorsunuz" diye sormak önerilebilir. Bir insan bir insana neden kötü davranır ve neden zarar verir? Ben anlamıyorum....

O kişi, her kimse -tanımıyorum size anlatsın, siz de tarafsızca, yorum yapmadan ve savunmadan değerlendirin. Kabul edin yada etmeyin.

Kötülük ve aşağılama insana özgü bir davranış ve bütünlüğe ulaşamamış insana özgü bir tavır olduğunu düşünüyorum. Yorum yapmak ve taraf tutmak devamlı gerginliğe neden oluyor.

Biraz, yaşama felsefik bakmak gerekiyor -özellikle sanatçılar açısından ama tamamen sevgiyle bakmak gerekiyor tüm insanlar açısından.

Benim, hakkımda kötü bir yazı okuduğum zaman derin nefes alıyorum, burnumdan yavaş yavaş veriyorum -beş kere sonra demek ki "bir kişinin daha düşünmesini sağladım" diyorum. Sonra vicadanıma yani kalbime elimi götürüyor soruyorum "hak ettin mi", ettiysem işte bedeli etmediyesem "artık onun sorunu" diyorum. Hahahah ve gülüyorum, konuşmuyorum, bakmıyorum ve yok sayıyorum.

Tutulmuş köşe başları, kapılmış makamlar, edinilmiş koltuklar, bir nevi otorite, imza yetkileri, saygınlık gibi varolan ile sürekli gelişen -gelişme arzusu gösteren sanatın bahsi geçen etik bağlamında yazılı veya değil maddeleri var mıdır, olmalı mıdır?

"İçimizdeki nefretin bize neler yaptırıp neler yaptırmayacağı" sorunun cevabını insanoğlu hala cevaplayamadı....

Neden acaba, "sorunu nefret duyguları içinde" sorduğunu düşünüyorum, bu durumda beni üzüyor.

Yargılama ve taraf olma benim işim değil sadece bana verilen değerlerle yaşamaya çalışmak benim işim. Yetkin Yüksel

 
Katkılarınız için teşekkür ederim.

Kolaylık dileklerimle.
 
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol