DİYALOG MÜZESİ

ŞENAY LÜLE İLE



 

470. DİYALOG: BİTİMSİZ SÖYLEMLER


Şenay Lüle ile diyalogdayız.
Sorularınızla katılabilirsiniz:

O halde ilk soru ile başlayalım: Yaptıklarınız ve yapmak istedikleriniz nelerdir?
Kocaeli Üniv. Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünden 2006 yılında mezun oldum. Daha önce başlayan atölye deneyimimi 2002 yılında Fakülte eğitimine taşıyarak mezuniyetimden sonra aralıksız süren resim çalışmalarımla profosyonel sanat yaşamımı pekiştirdim. Bu zaman zarfında yurt içi ve yurt dışı olmak üzere bir çok karma sergiye katıldım. En son 2019 yılı Mart ayında Pusula Sanat evi/ İstanbul' da açtığım sekizinci kişisel sergim "Bitimsiz Söylemler" ile izleyicimle buluştum. Uluslararası Plastik Sanatçılar Derneği üyesiyim. Kartal'daki atölyemde çalışmalarıma aralıksız devam ederken resim dersleri vererek yeni yetenekleri keşfetmeye ve eğitmeye çalışıyorum.  Ayrıca gezginim. Yirmi beş yıldır dünyanın bir çok köşesini dolaşmaktayım. Ve bu birikimlerimi "Adalar Ülkesinden Sahra Çölüne" isimli kitabımda topladım. Bu ilk kitabım 2018 yılında gezi kategorisinde BCA Times Gazetesi tarafından Altın Kalem Yazar Ödülü'ne layık görüldü. Şu an Hindistan ve Nepal anılarımı kaleme aldığım kitap dosyanın henüz basımı yapılmamış olup en kısa zamanda İkinci kitabım olarak raflarda yerini alacaktır.


Yapmak istediklerime gelince halen yazımına devam ettiğim üçüncü gezi kitabımda dünyanın bir çok köşesinde gizli ve saklı kalmış inci güzelliğindeki köy ve kasabaları, bilinmeyen en ücra köşeleri ve kültürleri  bir rehber kitap niteliğinde değilde daha çok edebi bir dille kaleme alıp ülkemizde çok kısır kalmış "gezi-anı edebiyatı" dalında bir eser vermeyi amaçlıyorum.

Halen atölye çalışmalarıma devam ederken bir sonraki kişisel sergimin hazırlığı içerisinde olduğumu belirtmek isterim. 28 Haziran 2019  da Türk- Yunan dostluğu ortak sergisi "Selanik'in Sırrı" ile Türk Çağdaş Sanatçısı olarak bir kaç çalışmamla katkıda bulunacağımı söylemek  isterim. Kişiliğime yerleşen heyecanlı ruh halim ve hareketli yaşam tarzım ile daha bir çok resme, sergiye ve kitaba imzamı atacağıma inancım tamdır.
--Ne kadar hoş ve güzel sanat yaşamı özetlemişsiniz. Kendinizi diğerlerine göre şanslı hisseder misiniz, bu olanaklara sahip olmayanlara imkanlarını genişletmek için ne önerirsiniz?


Çok teşekkür ederim. Sanat yaşamıma otuz sekiz yaşımda başladım diyebilirim. Daha önceki devlet memurluğu hayatım emeklilikle son bulurken ikinci yaşamım dediğim ve çocukluğumdan beri yapmak istediğim ressamlığın peşinden yılmadan koştum. Bu evrede en büyük yardımcım eşim oldu. İnsanlar eğer ideallerinin peşinden koşmayı bırakmayıp ısrarla üzerine giderse halledilmeyecek bir şey yoktur diye düşünüyorum. Yazarlık için herhangi bir yerden kurs almadım. Beni başarıya odaklayan şey kararlı olmak ve çok istemektir ve bazı şeylerin Tanrı vergisi olduğunu düşünsemde keşfedilerek ve çok çalışarak sanat bağlamında bir yerlere gelebilirler. Resme yeni başlamış  bir genç eğer Güzel Sanatlar Fakültelerine girmek istiyorsa özel derslerden önce inandıkları ve iyi bildikleri bir hoca ile başlamaları ve zamanlarını iyi değerlendirmeleri gerekmektedir. Eğer olmuyorsa Halk Eğitim kursları başlangıç aşamasında yardımcı olabilir diye düşünüyorum.
Sanat fikrinizden bahsedecek olursak, gezilerinizden edindiklerinizle de birleştirdiğimizde; sizce sanat nedir ve neden bu kadar eşsiz güçlüdür?


Bana göre sanat taklit değil "yaratım" dır. Bu yaratımdan bahsederken eline her kalemi ve fırçayı alanın "ben iç dünyamı aktarıyorum" şeklinde bir ifadeyi kullanmasını kabul edemiyorum ne yazık ki.


Sanat denen o büyüde  Sanat Tarihi, Sanat Felsefesi ve uygulamadan oluşan saç ayağının bir bacağı eksik kalırsa denge bozulur, üretim ve yaratım sakat kalır, gerçekleşemez. Bu yüzden her sanatçı öncelikle kendi sanatını  inceleyerek daha sonra dünya sanatını derinlemesine ve genişliğine araştırarak, kendine yakın bulduğu sanatçıları örnek alarak başlamalıdır. Pekiştirdikleri zaman içerisinde kendiliğinden oyuna dahil olup iç dünyası ile birleştiğinde "yaratma" denen o eşsiz şey kendiliğinden gelecektir. Bu zaman zarfında sanatçı çok okumalı, çok resim bakmalı, çok araştırmalı ki kendini ifade edebilmeyi öğrensin.   


Bana gelince; sanata fillen başlamam  ve dünyayı keşfetmeye çıkmam aynı yıllarda olduğu için kendimi şanslı kabul ediyorum. Bu şekilde dünyanın her yerinde bir çok önemli müzeyi gezerek hatta bazı önemli sanatçıların atölyelerini ziyaret ederek "oluşum" sürecim kendiliğinden hızlandı ve gerçek yaratım sürecim daha çabuk şekillendi. Bu aşamada Mısır Sanatının inşa ve sağlamlığından Afrika sanatının ekspresif   yapısından etkilendiğimi söyleyebilirim.


Sanatın eşsiz ve güçlü oluşuna gelince;  taş devri insanlarına baktığımızda korku kaynaklı bir psikolojik baskıyla, bilinçsiz olarak yapılan mağara resimleri herşeyi anlatır aslında. Mağara adamının bilinçsizce  kendini koruma içgüdüsüyle hayvan figürleri ile geometrik şekiller bu güne gelerek sonsuzluğunu kanıtlamıştır. Yani "zaman" kavramı ve "biricik- tek" olma durumu insanlığa geçmiş hakkında bilgi verirken geleceğe köprü görevini üstlenir. Bana göre bu yüzden sanat bu kadar eşsiz ve güçlüdür.
--Günümüzde sanat çevrelerinde tartışılan; bağımsızlığı, özgünlüğü ve özgürlüğünden dolayı eserin sanatçısından dahi bağımsız olması mümkün müdür, mümkünse nasıl?


Ben bu konuda fikrimi belirtmek istersem yanıtım hem evet, hem hayırdır.  


Şöyle ki; sanatçı da Allah vergisi yeteneğini kendi çabasıyla geliştirmiş bir varlık (insan) olarak hayatını şekillendiren ve onu "o" yapan yaşam dinamikleri, iç dünyası (korkuları, kaygıları, mutlulukları, aşkları vb.), yaşadığı ülke, zaman, gelenek ve görenekleri sanatçının kimliğini şekillendirerek onu eseriyle başbaşa bırakır. Bu yaratım aşamasında sanatçı kendi iç dünyası ile başbaşa iken ürettiği eserler onun adı ile anılır ve zaman kavramı devreye girdiğinde, herhangi bir müzede veya bir ören yerinde karşılaştığımız "anonim" ibaresi olan bir eser veya bir heykeltraşın yonttuğu heykel, sanatçısından bağımsız olarak karşımıza çıkmaktadır.


Aynı durumu mağara resimlerinde de hissedebiliriz. Bu isimsiz sanatçıların, zanaatçıların yaşam biçimlerini ve ruh dünyalarını hiçbir zaman öğrenemediğimiz ve bilmediğimizden dolayı sanatçısından bağımsızdır. Buna Kamboçya' daki dünyaca ünlü Anchor Wat örnek gösterilebilir. Diğer yanda, daha yakın tarihlerde Avrupa' da Rönesans' la birlikte sanatçıların saray ressamı olarak çalışmaya başlamasıyla birlikte ve dinin de etkisiyle eseri üreten sanatçının adı duyulmaya başlar. Özel yaşamı dahi yazılıp anlatılmaya başlanmış basın ve yayın organları aracılığı ile eseri bir "imza" olarak dünya sanat tarihinde yerini almıştır ve bu yüzden de "eser sanatçısından bağımsız" olamaz diyebilirim. Picasso örneğinde olduğu gibi…


İnsan yaşamının iniş çıkışları, olumlu veya olumsuz etkiler, hastalık sağlık v.s. pek çok etki altındayken özellikle sanat gibi çok hassas bir yaşam biçimi geliştiren sanatçının her daim aynı, mükemmel, dingin, üretken kalamayacağı için esere öncelik veriliyor olabilir mi?


Elbette. Bunu yine Avrupalı sanatçılardan örnekler vererek açıklamak isterim. John Berger, Picasso' nun Başarısı ve Başarısızlığı adlı kitabında, Picasso' nun  farklı dönemlerinde yaptığı resimlerinde bazen plastik değeri yüksek, bazen de dekoratif etkisi fazla ve zayıf eserlerinden bahsetmiştir. Bu durumda dingin ve üretken olduğu zamanlardaki işleriyle sağlık sorunlarının olduğu dönemlerdeki işleri farklılık göstermektedir ve bu durumda esere öncelik verilmesi çok doğaldır.


İkinci Dünya savaşında Alman Sanatçıların ve onların oluşturduğu gruplara bağlı sanatçıların savaş öncesi işleri ve savaş travması altında ürettikleri eserleri daha ekspresif, daha etkilidir. Bu durumlarda esere öncelik verilmesi kanısındayım.


Böylece sanatçının üzerindeki ağır yükte hafifletecektir kanımca fakat bu yeni durumu kabullenmekte zorlanabilecek sanatçılar için önerilerimiz ne olabilir?


Aslında ben de aynı şeyleri yaşadığımı söyleyebilirim. Örneğin bir kaç ay önce  çok iyi bir iş çıkarmışken daha sonra bakıyorum ki vasat bir iş ortaya çıkmış. Bunun sebebi hayatın günlük hayhuyları, sanatçının üzerindeki stres ve travma gibi psikolojik şeyler diyebilirim.


Sanatçı kendisi için yaratıcı etkenlerin neler olduğunu tespit etmeli, ona göre çalışmalıdır. Tıkandığı noktada Dünya Sanat Tarihine damga vurmuş ve kendisine yakın hissettiği sanatçı varsa onu incelemeli tuval üzerindeki sorunun kaynağını bulabilme yetisini geliştirebilmelidir.  


Bana göre diğer bir çözüm ise "hobi" olarak kabul ettiği şeylerle ruhunu ve bedenini dinlendirmelidir. Her resim yeni bir dünyadır.   Hiç bir sanatçı bir masa başında çalışan memur edasıyla günde sekiz saat çalışamaz. Buna kendisini hazırlaması gerekir.


Katkınız için çok teşekkür eder, gelen sorularla devam etmek isterim. Sanat yaşamınızda nice başarılara imza atacağınız bilinciyle saygılarımı sunuyorum.


Ben çok teşekkür ederim Erkan bey.

Saygılarımla...



















































































EK 1:

1959- Bursa`da doğdu.
1979-1990 İstanbul Defterdarlık Teşkilatı`nda görev yaptı.
1998- A.Celal Güllü`den teknik destek alarak resme başladı.
2002- Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Plastik Sanatlar Bölümü`ne girdi. Nuri Temizsoylu, Bahar Kocaman, İsmet Çavuşoğlu ile çalıştı.
2006- Aynı Üniversitenin Plastik Sanatlar Bölümü Resim Ana Sanat Dalı`ndan bölüm birincisi olarak mezun oldu.
2012- Üç adet eseri, Southern Nevada Fine Art Museum - Las Vegas USA´da daimi sergiye kabul edildi.

Güzel Sanatlar Birliği Resim Derneği,Uluslararası Plastik Sanatçılar Derneği üyesidir. Halen kendi atölyesinde çalışmalarına devam etmektedir.

WWAB. Contemporary Masters Vol.5´te eserleri yer alan ve aynı zamanda bir gezgin olan sanatçının "Adalar Ülkesinden Sahra Çölüne isimli bir kitabı bulunmaktadır.
Şenay Lüle`ye göre sanat; aktarma, taklit etme, yansıtma eylemi değil yeniden yaratma etkinliğidir. Sanat aynı zamanda sanatçının kendini, gizlerini, sezgilerini; yaşama, topluma, dünyaya bakış felsefesini sanat aracılığıyla anlatmasıdır. Bu nedenle sanat sorumluluğu; içinde yaşadığı doğayı, ortamı, toplumu, ülkeyi, dünyayı ve daha geniş anlamıyla evreni gözlemlemeyi, sorgulamayı gerektirir. Sanat salt bir görsel yanılsama değildir.Sezgi ve düşünse boyut sanatın içeriğini oluşturur.Bu nedenle de sanatçı; içeriksiz ve felsefesiz bir sanatın kof bir teknik gösteri olmaktan öteye gidemeyeceğinin inancı içerisindedir.

Şenay Lüle; her şeyi soyutlamacı bir plan çerçevesinde kurguladığı resimleriyle, hem de öyle olmayan bir ikilem yönünde iki ayrı bakış seçeneğini   aynı anda kollaması gerektiğine ilişkin bir öneri sunmaktadır.

Ödüller       
2003    Kasdav Yarışması Kadıköy Belediyesi, Mansiyon

2013    Hürriyet Gazetesi 10. Yıl Gezi Yarışması İkincilik Ödülü (Timbuktu'da Güneşle Kucaklaşma)

2018    Adalar Ülkesinden Sahra Çölüne Kitabı, Altın Kalem Yazar Ödülleri   
EK' İN kaynağı: www.senaylule.com



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol