DİYALOG MÜZESİ

SİNAN AŞIK İLE




459. DİYALOG

YETENEK TIRPANLAYICILAR

 

Lütfen, bize sanat görüşünüzden ve çalışmalarınızdan bahsedin…

 

Soruya kadim bir sorunsala cevap vererek başlayayım. Sanat görüşüm bunun cevabı ile doğrudan ilgili.

"Sanat; sanat için mi, toplum için mi?"
Sanat; bana göre aslen toplum için olmalı fakat kendisini geliştirebilmesi ve yol alabilmesi için de sanat için olmalı. Biraz iç içe oldu sanırım. Zaten asıl çözümsüzlük de burada başlıyor: İkisinden birini tercihe zorlamakla… Açayım.

 

Sanat için olan kısmı her kesime hitap etmeyebilir. Arthouse işler gibi alanıyla alakadar belirli bir kesimin merceğine sunulabilir. Sanatın kendisini geliştirebilmesi için bunu birilerinin yapması üretmesi, ilerletmesi gerekli. Bu kısmın toplumun çok çok önünde gitmesi gerekli. Sanat ve toplum birbirinden ayrılmadığı için sanatın bu ilerlemiş halinin "toplum mühendisleri tarafından" dönüştürülmesi gerekiyor. Yani araya bir değişken daha giriyor: Toplum mühendisleri. Kimdir bu toplum mühendisleri derseniz buna asıl alanım (matematik öğretmenliği) ile ilgili bir örnekle cevap vereyim. Atıyorum, limitin teorik bir tanımı var. Epsilonlu olan ve o dili bilenlerin anlayabileceği bir tanım. İlkokul mezunu olan babam bana "limit nedir" dediğinde ben o teorik tanım ile cevap verirsem amiyane tabirle babamın beyni yanar. O halde limit tanımını babamın anlayabileceği bir dile dönüştürmem gerekli. Tıpkı Einstein' in izafiyet kuramını bir lise öğrencisinin anlayabileceği şekilde indirgediği "çok sevdiğin birinin yanında mı yoksa bir hapishanede mi 1 saat süre daha hızlı akar" örneği gibi…

 

İşte sanatı da topluma indirgeyecek (bu kelimeyi burada kullanmam doğru değil), dönüştürecek toplum mühendislerine ihtiyaç vardır. Aksi halde safi olarak sanat, öğrencisi olmayan boş bir okulda öğretmenlik yapmak gibidir. Sanat anlayışım bu şekilde.

 

Yazımını geçen yıl tamamladığımız ve yapımcıya teslim ettiğimiz çekimleri 2019 yılında hedeflenen 2 filmimiz var. Birisi komedi, birisi aksiyon-macera türünde. Süreç devam ettiği için bu kadar söyleyeyim. Yazımı devam eden projelerimiz var. Birisi özel bir kanala komedi tv filmi, birisi netflix için sinema filmi ve bir yapımcıya yazdığımız komedi filmi. Bunun dışında yurtdışı festivalleri hedeflediğimiz 2 kısa filmin çekim çalışmaları devam etmekte. Bir youtube dizisinide Ufuk Can isimli sinema sevdalısı bir kardeşime verdim. Uygun zamanda çekim sürecine başlayacak.

 

:) Seçeneklerimizi kimin belirlediği ve ne kadar uyum sağlamak zorunda kalışımızla ilgili yaklaşımınız geçen günlerde işlediğimiz bir konuydu ve biz de genel olarak sanatçının üretimiyle zuhur etmesi gereğine ulaştık.
Disipliner yaklaşırsak, sizce sanatı diğer disiplinlerden ayıran ve başlı başına bir güç haline getiren nedir?

 

Benim karşı olduğum şey de bu zaten. Birini diğerinden üstün kılmak veya ayrıcalıklı kılmak. Yerine, zamana ve duruma göre değişebilir cevaplar çünkü bunlar bana göre. Örneğin bir adada mahsur kaldığınızı farz edin. O durumda yanınızdaki çakı sizin için tüm sanatlardan daha değerli ve elzemdir. Bu sanat için de böyle başka bir şey için de.

 

Aç karnına sanat galerisi gezmenin sanat birikiminize katkı sağlamayacağını söylüyor Maslow. Bir binanın tavanını bazan statik olarak bir cıvata tutabilir (bkz: Prison Break) ve o çivi o durum için en etkili ve önemli bir değişkendir.

 

Sanat çoğunlukla nitel değişkenlerle ifade edilir. İyi bir film hangi ölçütlere uyar? 1960'larda çoklarının ağızlarının suları akarak izlediği filmler o dönemlerin en iyi filmleri idi, fakat o filmleri şimdilerde yerin dibine sokuyorlar. Kriterler mi değişti? Değişmemesi lazım bir kriter varsa. O halde neden o filme bakışımız değişti?

 

Bir değerlendirme kriteri varsa sabit olmalı. Bu kriterlerimiz neden değişiyor o halde, zamana göre duruma göre? Bunu sorgulamak lazım. Buna en iyi örneği şu şekilde veriyorum. Bir öğretmenin yazılı sınavı öncesi hazırladığı cevap anahtarını düşünelim. Öğretmenin cevap anahtarı 100 puan değerindedir. Peki bir öğrenci düşünelim. Öyle kısa yollardan ve şahane yollardan tüm soruları çözmüş olsun. Yani öğretmenin cevap anahtarı ihtişamıni yitiriyor hatta ögretmen soruyor o öğrenciye, bu cevabi nasıl buldun diye. Peki  o halde o öğrencinin cevap anahtarı kaçlıktır, 100 ile ifade edilebilir mi, yoksa daha mı fazladır, misal 150'lik midir?

 

Zaman, tarih, devlet, felsefe, bilgi, inanç, ekonomi v.s. nedir soruları gibi "sanat nedir" sorusu da sorulmuş ve geçirdiği sürecinden sonra bir disiplin olarak yer edinmiş. Günümüz dünyasında özellikle göz dolduran, ekonomik değeri yüksek, geleceği kuran işler yapılırken sanat olmazsa olmaz durumda. Buraya kadar pek çok zorlu aşama ve engellerden de geçmiş.
Siz bir sanatçı olarak, önce ulusalda ve daha sonra evrenselde sanata ne gibi katkılarda bulunabilirsiniz?

 

Gişe beklentisiyle yazdığım kimi filmlerimi ya çöpe attım ya da yeniden revize ettim. Yazarken izleyici ile aramda didaktik olmayan dolaylı bir anlaşma olduğuna inaniyorum. Yazdığım şeylerin nereye gittiğini, kimi neye dönüştürdüğünü kime ne verdiğini öngörerek yazma ihtiyacı hissediyorum. Pragmatist bir yazı anlayışındayım. Neden bu film sorusunun altını iyi doldurmalıyım. Para gelir geçer. Olur, olmaz ama yazı baki kalır.

 

Sanatı geliştirmek için, sanat için  çabalayanları da taktir ediyorum o ayrı fakat ben işin toplumsal tarafındayım (onlar değil mi gibi bir soru olmasın kastım yukarıda anlattığım üçgenin neresinde olduğumla ilgili)

 

Ne tür tepkiler alıyorsunuz ve gelişiminizi nasıl etkiliyor?

 

Her projeyi almıyorum, seçiyorum. Parasını artırıyorlar ama geri adım atmıyorum. Komedinin bel altı olmadan da yapılabileceği tezinden yürüyenlerdenim. İnşallah ispatlarım bunu yazdıklarım ve yazacaklarımla.

 

Gelişimimi - asıl olumsuz etkileyen şey ise kendisini otorite ilan etmiş ve gereksiz yere meşgul etmiş olan bir takım kişilerin seni değerlendiriyor olması. Bu sebeple de bundan sonra filmlerimi sadece  yurt dışındaki festivallere gönderme kararı aldım.

 

Özgüveniniz ve başarma azminiz yükseldikçe ve özellikle manipülasyonların kurtuldukça başaracağınıza eminim.
Ünlülerle çalışmanın zorluğu nedir, ego ve egoizm ayrımını nasıl yapıyorsunuz?

 

Ben aslında işin o kısmında değilim. Daha doğrusu filmi teslim ettikten sonra yönetmenin ve set çalışanlarının maruz kaldığı durumlar bunlar.

 

Nadiren yazdığım filmin setine giderim çünkü set ortamları hakikaten zor ortamlar. Yazıp geri çekilmeyi yeğlerim. Filmle ilgili bir şey olduğunda zaten yönetmen açar telefonu sorar.

 

Benim savaşım, Türkiye' deki yetenek tırpanlayıcılarla.

 

Yaşam ortamınızda ve çevrenizde sanatın değiştirdikleri nelerdir, matematik öğretmeni olarak sanat nasıl yapılıyor?

 


 

Bir olimpiyat geometri sorusuna bulmuş olduğum 75. Çözüm. Bu soru ile ilgili 74 farklı çözüm var yani, bu 75. Çözüm.. . Sanatçı iseniz veya o kategoride iseniz matematikçi de olsanız bir şekilde yansıyor.

 

Hmm, zorlayan detaylara giriyoruz sanırım sizce de "ego muhteşem, egoizm felaket midir?"

 

Ego direksiyon, egoizm ise gaz pedalını köklemenizi isteyen dürtüler. Kibirli, kasılan, negatif kişilerden haz etmemişimdir hiç. Yakından tanıyanlar oldukça uyumlu biri olduğumu söylerler.

 

Türkiye' deki yetenek tırpanlayıcılara geçelim dilerseniz. Nasıl yer edindikleri ve neden bu kadar acımasız olduklarıyla ilgili nelere değinmek istersiniz?

 

İKİNCİ BÖLÜM

TIRPANLAYICILAR

 

Kendimden örnek vereyim. Yazdığım bir kısa filmi 5-6 ayrı yapımcıya gösterdim. Bundan bir şey çıkmaz başka işlere odaklan sen v. b. dönütler aldım. Yalan Dolan filminin yönetmeni olan Şahin Michael Derun Abiye gösterdiğimde ilk tepkisi şu oldu: "Bu film oscarlık". Ve çekti filmi. Oscar referanslı festivallerde birincilik aldı. Daha da alırdı ama bizim şanssızlığımız çoğu festivalin tarihini kaçırmış olmamız.

Misal Mersin’ den Ali isimli bir kardeşim (ismini duyacaksınız zaten kaptırmak istemem ) var. Bir şekilde bana ulaştı. Abi bir bakar mısın bir hikaye var bende dedi. Benzer şekilde kime dil döktüyse olumsuz dönüş yaptıkları gibi umudunu da kırmışlardı. Ben, okudum hikayeyi ve o arkadaşa dönüş yaptım: Hikayen oscar ayarında. Şimdi o hikayeyi bir bağlantı ile netflix'e yazıyoruz. İngilizceye çevrilecek, senaryonun final draft hali bitince.. . 40. Sayfayı yeni bitirdim.
Mesela Samsunlu bir kardeşim var. Onu buldum ve onunla birlikte bir TV kanalına TV filmi yazıyoruz. Onun durumu da aynı şekildeydi. Etrafındakiler olsun, boşuna cabalıyorsun, bu işler zor V.S. umudunu kırmışlardı. .
Zaten festivallerde tırpanlanan yetenekleri saymıyorum bile. Saçma bir film yazıyorum birincilik alıyor, Oscarlık yazıyorum sıralamaya dahi girmiyor. Bu dengesizliğe savaş açmış durumdayım şu an yazacağım işlerin getireceği başarılarla (insallah). Bakanlık desteklerine hiç girmeyeceğim bile.

 

Benim hikayem isimli arthouse filmi var mesela Eymen Bulnadlıoglu ile. O süreçte benzer başladı.

 

Bu sadece belirli bir kesimin yaptığı tek yönlü tırpanlama değil. Hepsi de yapıyor. A grubu kendine, B grubu kendine…

 

Benden katkat daha iyi yazan kimseler tanıdım ama her biri bir yerlere savrulmuş durumda.

 

Çoklarının yaptığı gibi asıl işi onlara yaptırıp kendi ismimi projeye koydururdum ama öyle yapmadım. Hatta bir projede bir arkadaşın ismini koymamışlar afişi değiştirttim ve ismini koydurttum, benim ismimin yanına. Şuan dizileri ele alın:  Senaryoyu yazan ekipte kaç kişi var onu hesap edin ve filmin altında kimin ismi açılıyor ona bakın! Veya parasını basıp filmi tüm haklarıyla alıp senarist kısmına kendi ismini yazanları mi diyeyim

 

Yani, emek hırsızlığı var ki o da ayrı bir konu. Hiç girmeyelim.

 

Aynen dertten muzdaribiz Biz de senelerdir (ArtCRİTİCS) yapıyoruz. Diğer profilime bakarsanız uluslararası bir kimlik olduğunu göreceksiniz. Binlerce yabancı resim sanatçısıyla diyaloğumuz var, ama bizimkiler - sizin deyiminizle yetenek tırpanlayıcılar dünyadan habersiz, kendileri çalıp kendileri oynuyor hatta uyardığımız zaman mahkemelik oluyoruz, malesef.
Bulduğumuz yöntem basit: Biz yapalım, umarız birgün değişir her şey.
Sizin çözüm önerileriniz nelerdir ve bağnaz zincirler nasıl kırılır?

 

Benim çözüm onerim basit: Kur'an da sık tekrar eden bir şey var: "Durup düşünmez misiniz?"
Evet, bir gün durup düşünecekler ve kul hakkının ne manaya geldiğini kavrayacaklar. O süre zarfında ben üretmeye devam edeceğim Allah sağlık sıhhat verdikçe

Bir organınızı, bir şeylerinizi kaybedebilirsiniz ama bir zaman sonra alışırsınız fakat umudunuzu kaybederseniz işte o zaman kaybetmişsinizdir.

 

Katkınız için teşekkür ederim. Umarım diğer bölümlerde tekrar yazışabiliriz, saygılarımla…

 

Ben teşekkür ederim. Keyifli bir sohbet oldu.





Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol