DİYALOG MÜZESİ

MİZAHIN SANATA KATKISI



368. DİYALOG (DİYALOG TÜR İKİ, SAYI: 17)

Sanatta mizah nedir, kültür köklerimizde mizahı nerelerde bulursunuz? (ArtCRITICS)


Erhan Atabay
: Dünya duyanlara trajedi, görenlere komedidir demiş William Shakespeare. Şimdi "Shakespeare'in bizim kültür kökenimizde yeri tartışılır" diyebiliriz. Burası Anadolu bir mezarı eşerseniz bir Türk çıkar, biraz daha eşerseniz bir Rum çıkar" der Metin And...

Böyle zengin bir kültür coğrafyasındayken tabii ki Shakespeare az da olsa bizi etkilemiş olabilir. Gelelim Kavuklu - Pîşekar, Hacivat - Karagöz' e, halkın içinde halkla beraber büyüyüp gelişmiş bir komedi anlayışımız var bence de çok kıymetli bir mizahımız var. Çok hakim olduğum bir konu değil (Dümbüllü Kültürü) üstadım.

Türk tipi "hırbo" olarak aksettiriliyor ortaoyunu... Böyle bakınca haklı görünüyorsunuz (Dümbüllü Eleştirisi). Köy seyirlik oyunlarına bakmak lazım, ne varsa orada var... "Gölge Oyunu da Hint Tiyatrosundan geçmiş bize" diyen büyüklerimiz de var. Orta Oyunu'nda bir türlü meslek sahibi olamayan tip de sanki biz Türkler bir işte uzmanlaşamıyoruz gibi durum yaratmış, algımızda oynamış gibi...

Aklımda deli sorular.

Asena Akan: Sanatta mizah; sizi kendi gerçeğinizle yüzleştirip, farkındalığınızı arttırıp, özeleştiri yapmanızı sağlarken sizi güldürebilen yerdir. Mizah mesajları yaratıcı ve yapıcı verebildiği ölçüde "eleştiri" ve "özeleştiri"nin artmasını sağlar ki bu da kişi ve toplumun gelişimini hızlandırır.

Sanatçılar kendi görünüşlerinden, görüşlerinden sıkılıncaya dek yılmadan ayna tutmaya devam edebilir , etmeli... Küçüklüğümden beri oluyor dengemi kaybedip neyi-neyimi abartmışsam hemen arkasından gülerim kendime; ses tonum biraz otoriter çıkmışsa mesela o anda "dedi kraliçe" v.b. diye düzeltirim kendimi...

Heyecanlandığımda sakarlığıma gülerim, komik sesler çıkartırım, zaten çoğu kez bir çizgi film kahramanına benzetirim kendimi, o yüzden zor olmaz benim için kendime gülmek... Üzerlerinde bu denli yoğun bir baskı ile yaşamak zorunda kalmak aynı zamanda sanatlarını da törpülemiyor mu, onlara ne önerirsiniz ile ilgili olarak; çoğu hassasiyetin altında sevgi ve kabul görme ihtiyacı yattığına inanıyorum, ben.

Kendini bir şekilde -belki toplumun istediği yönde- belki her şeyi bilen, üstün yetenekli, çok güçlü biri gibi gösterme isteği, motivasyonu buna sebep olabilir. Kişi buna koşullanmış da olabilir. Bunların dışında/yanında kendi egosuna hizmet etmeyi seçmiş de olabilir. Elbette, bence kişinin kendi özgür bırakabilmesiyle doğru orantılı olarak yaratıcılığı artar.

Dış baskılar değil kastettiğim, kişinin kendine biçtiği yaşamdır belirleyici olan. Kimseye öneride bulunmak haddime değil, ancak insanların kendi güçlerinin, değerlerinin daha çok farkına varıp, bu değeri diğer insanların görüşlerine, tepkilerine bağlamamalarını dilerdim. Kendini aşırı önemsemek ile hiç önemsememek aynı bana göre.

Çevreden hatta kendinden bağımsızlaşabildikçe, doğanın bir parçası olduğunu hissedebildikçe insan huzur ve mutluluğua bir adım daha yaklaşıyor sanki. ancak herkesin yolu kendine tabi.

Sevgiyle.

Erkan Yazargan: Sanata gerçek eğlenceyi katan mizahtır dolayısıyla içerisinden karikatür dalı çıkarılmış bir sanat tıpkı diğer dallardan herhangi birinin çıkarılmasıyla kadükleşeceği, kısırlaşacağı, verimsizleşeceği gibi eksik kalır.

Sanat dallarının birbirini böylesine desteklemesi ve insan yaşamında boşluk bırakmayacak biçimde doldurması bundandır. Kültür köklerimizin en zengin damarlarındandır mizah.

Onca sıkıntı ve diğer tecrübeleri yaparak yaşayarak aşmanın yollarından biri olmuştur aynı zamanda ve asıl ilgi çekici yanı içine gizlediği, gizleyebildiği -eskilerin tabiriyle irfan, hikmet, bilgelik, geleceğe işaretler doludur.

Bir 4. Murat fıkrası: IV. Murat yasaklara uyulup uyulmadığını kontrol etmek için tebdil-i kıyafetle gezermiş...

Bekri Mustafa'yla tanışması da şu şekilde olur: Bir gün veziri ile beraber biner kayığa, denizde biraz açılırlar fakat bakar ki kayıkçı bir testi çıkarır başlar içkisini içmeye.

IV. Murat, Bekri Mustafa'ya;

-Uzat testiyi de ben ve arkadaşım da içelim der.

Ama Bekri Mustafa başta karşı çıkar.

-Sizin gibi beyzadeler bunu içemez su değil bunun içindeki rakıdır. Hem beni hem kendinizi yakarsınız der. Sonra ısrar üzerine dayanamaz uzatır testiyi padişaha. Padişah bir yudum içer sonra testiyi vezirine verir ve sorar;

Padişahtan korkmuyor musun sen?

-Korkarım ama padişah içkiyi karada yasakladı. Denize kim bakacak?

Beni burada kimse görmez der.

Padişah bunun üzerine; Peki ya ben haber verirsem ne olacak?

-Veremezsin, sen de benimle beraber içtin ikimizinde kelleleri düşer.

En sonunda padişah dayanamaz.

-Peki ya ben padişah yanımdaki de Bayram Paşa ise der.

Bekri Mustafa bırakır kürekleri elinden basar kahkahayı.

-Ben demedim mi size göre değil bu diye. İki yudum rakı içtiniz biriniz padişah biriniz vezir olmaya kalktınız.

İşte böyle dostlar Koskoca Osmanlı padişahlarının üçte birinin Bektaşi Yeniçerilerce halledildiğini hatırlayınız ve Nasreddin Hoca'dan Bektaşi Fıkralarına kadar sonsuz mizah deryâmıza dalınız.

Kültür köklerimiz çok derinde ve güçlüdür...

Sevgi ile kalınız...


TC Harika Ören
: Süper bir soru...Mizah yaşamın tam ortasındadır. Kelimelerle anlatılamayacak tabu konular bile mizahla (fıkra-karikatür-atışma) kolayca ortaya konur. Bence Divan Edebiyatı'na kadar uzanan ve belkide daha öncesine yayılmış kökleri olabilme ihtimali vardır Dünyanın ilk karikatüristi İngiliz ressam William Hogart'tır.

O şaşırtan mizah yeteneğiyle, karikatürün sanat haline sokmuştur. Bu bana hep öncelikle çizginin gücünü hatırlatıyor. Kelimeleri çizgilere dönüştüren ve sonrada renklerle boyutlandıran bir karikartür sanatcısıdır, Hogart.

Sıkıntımızı dağıtıp yüzleri güldüren mizahın, Türkiyede ki tarih yazılımı ise hayal gücü geniş ozanların deyişleriyle bir ateşin başında ortaya çıkmış olabilir. Güldüren fıkraları içine alan çok eski kitaplar vardı, babamın kitaplığında.

Fıkra anlatmayı çok severdi. İsmi Latife ya da belki Letaif olan bir kitap hatırlıyorum. Belki de ''Gölge etme başka ihsan istemem'' diyen fıçı içinde ki Diyojen'e dayanır, tarihin derinliklerine uzanan sanatta mizah...

Sinem Baş: Fıkralarda ve halk öykülerinde bulurum kültür köklerimizdeki mizahı. Nasrettin Hoca mesela...

Sanatta mizah: sınırı olmayan bir parkta koşan mutlu bir çocuk olmalı bence Sanatın ne için yapıldığına bağlı. Mizahın üstü kapalı bir didaktikliği vardır. Tabi ki mizaha bağlı...

Bu didaktik yapı eleştirel de olsa, olmasa da kültürleri en kolay paydada birleştirir: Gülümsemek/gülmek. Sanatçı zaten tahammülsüzse mizahî yaklaşıma da aynı tahammülsüzlükle yaklaşacaktır. Mizah bir parça yüreklerini ısıtırsa ne mutlu onlara... Tahammülsüzlüğün kaynağı ne oldum delisi olmaktır

Biraz sanatseverden de kaynaklı. Ben sanatın acıdan doğduğuna inanıyorum. Sanatsever bunu bilmek zorunda değil elbette ama sanatçıyı eseriyle göklere çıkarmaktansa fiziksel yapısı vs ile övdüğü zaman işin kimyası karışıyor. Yazdığım kitap övüldüğü zaman mutlu olurum.

Geri kalan övgü utandırır beni.


Nilay Kortel Akbulut
: "Sanat dokunur" dediğimizde, uygar toplumların, aydınlık insanlarının gözlerinden yüreklerine süzülerek, ruhlarına dokunur. Geri kalmış toplumların, insanlarının karanlık beğinlerinden , sağlıksız zihniyetlerine dokunur. Kısaca, sanat özgün bir gerçektir. Ancak algısı, ulusların medeniyet seviyelerine göre dokunma eğlemi içerir.

Sanatta mizah; gündelik hayatımızın içeriğindeki gülümseten, "komik" olarak algıladığımız olayların , estetik kaygılar gözardı edilmeksizin, grafiksel boyuta taşınmasıdır ki, aslında içerik olarak kimi zaman güldürürken, çoğu zaman düşündürmesiyle, insanlara bilinçlenme, duyarlılık ve önemseme gibi katkılar sağlar.

Trajik ve hatta dramatik , ötesinde kaotik konuları dahi kapsayan, çok geniş bir hayal dünyası , ironik şekilde gözler önüne serilebilir. Ayrıca; kültür köklerimizde mizah anlayışının, günümüz karikatür dünyasına göre, çok daha etik olduğunu düşünüyorum.

 
Oya İnan: Sanatta mizah, eğlendiren... güldürürken aynı zamanda düşündürendir. Kültür köklerimizde mizah şiirlerde, türkülerde, resimlerde, romanlarda, sanata dair her çeşit ifade şekillerinde bulmak mümkündür.

Tabiki mizah diyince bizim insanımız küfürlere gülmeye başladığında bunun yara aldığını düşünüyorum .Ince espirileri, eğlendirken düşündüren espirileri anlamak zor gelmese... işte, sanattaki mizah olur.

Naz Tan Tunç: Sanatta mizah teşbih ile reailetenin birlikte vurgulanmasıdır. Ferda Küçükçavdar: Bence, hem zeki hem de mizah kültürümüzün eskiliğinden olsa gerek son derece iyi bir yerdeyiz.

Özellikle politik mizah ve her türlü yaratıcı gücü tetikleyen tarifsiz acıların kaynadığı bir ülke coğrafyasında olmamızdan kaynaklı olsa gerek. Bir diğer iyi konumda olduğumuz konu ise dublaj ve seslendirme. "Sanatta mizah, yetenekle zekanın en iyi harmanladığı durumlarda ortaya çıkıyor" diye düşünüyorum. Sevgiler.

Serap Talay: Katlanılması güç bir dünyayı katlanılabilir hale getirir mizah. Mizah gülümseterek sanat ise estetik değerler kazandırarak yaşam gücümüzü çoğaltır.

Farkındalığımızı yükseltir. Mizah yazılı ve sözlü edebiyatımızda , sahne sanatlarında, özellikle halk müziğinde, divan edebiyatı ve tasavvuf metinlerinde, karikatür dünyasında bolca örnek vermiştir.

Teşekkürler.



SERDAR KICIKLAR İLE



"YouTube kanalına abone olarak canlı karikatür çizimlerini takip edebilirsiniz!" 


Günaydın Serdar Bey, arkadaşlarınızın DİYALOĞUNUZA tepkileri nasıl?


Beni bildikleri için soru sorma gibi lüxleri olmamış ?


:) Bana da en ilginç gelen hususlardan biridir. Sizce neden soru soramıyoruz veya doğru soru soramıyoruz?


Okumuyoruz,  yazmıyoruz, araştırıyoruz. Bir de buna hayat gailesi eklenince… 


Oysa zevkli ve faydalı bir şey değil mi soru sormak Bir diğer katılımcı arkadaşım, "çocukluğundan beri soru soran birey şamar üstüne şamar yediği için, içe kapanıyor artık demişti".


Evet, haklılık payı var. Bilinç altımızda bu var; ataerkil bir toplum olduğumuzdan "sen sus, çocuksun  konuşma" gibi değersizleştirilen bireyler ortaya çıkabiliyor. 


Hiç mi çıkmaz, gerçekten hayret! Adeta soru sorma genimiz sökülüp atılmış gibi Örneğin bizde devam eden onlarca DİYALOG var, zorlama olmadan en küçük bir tepki bile vermiyorlar ve zorlama da bir işe yaramıyor. Sizce biz lanetlenmiş bir toplum muyuz?


Sondan başlayayım, DNA' sı değiştirilmeye çalışılmış, üstelik bunun tahminen  %90' ı başarılmış bir toplumuz.


Hatırlıyorum,  bundan 20 sene önce kapatılan eğlence merkezi Tatilya'da canlı performans karikatür çiziyorum; işten başımı  kaldıramazdım, gece 12.00' lere kadar çalışıyordum. Oysa şimdi Kusadası'nda oturuyordun, Belediyeden izin aldım, tezgahı kurdum; yerliler turistler dahil kafasını çevirip bakmıyorlar bile. Yurt dışından gelen turistlerin ilgisini çekebiliyordum ancak. Pandemiden sonrada bırakıp kanala odaklandım.


Lanetlenmiş bir toplum olayı da bence dönemsel, bu günlerde geçecek.


Karikatür gibi muhteşem bir sanat dalı ve sanatçıları, tam da bugünlerde o muhteşem mizah güçleri ile insanlığın onmaz yaralarını saramaz mı, bana açılan en son hakaret davasında "Bak Şurdan Sittir Git" karikatürünü paylaştığım için Cumhurbaşkanına hakaretten 2 ila 4 yıl hapis cezası istiyor savcılık makamı ne dersiniz?


KARİKATÜR grafik mizah sanatıdır bence, sadece çizgi ile yapılır. Mecraya göre yazı kullanabiliyorum. Uzun yıllar dergi ve gazetelerde karikatür çizdim. Balonlu karikatür çok çizdim. Yarışma "saloon" karikatürler evresidir, etkinliği kaybolmaz. Bu çizgide yol alıyorum. Bu bağlamda, karikatürde "sinkaflı" hakaretlere karşıyım ama mizahta tabii ki derin bir hoşgörü de olmalı.


Eleştiriye tahammülsüzlük toplumu, özellikle sanatı çürütmüyor mu?


Doğru. 


Nasıl aşarız bu sorunları?


Dediğim gibi bence  anlatım; eleştiri, metafor yaratarak  dolaylı yapılmalı. Çizgiyle anlatım çok önemli ve değerli.


Muktedirler bize yaşattıkları acılardan dolayı ağır bazı sözleri hakediyorlar aslında ama eleştirilerimizi zekice yapmak, daha güçlü bir silah. Karşı tarafın elini kolunu bağlayacak türden işler olmalı. 


İstatistiklere göre zeka ortalaması 80-90 arası bir toplumda yaşıyorsanız ve bu toplumun öne çıkanları buluttan nem kapıp en küçük eleştiriyi düşmanlık hatta savaş sebebine çeviriyorsa öyle bir toplumda mizahla mutlu yaşam nasıl mümkündür?


;) Doğru, kompleksli bir toplumuz. Böyle bir toplumda "Mizahla" yaşamak zor zenneat! 


Bize, detaylı mizah yaşamınızı yazın lütfen yayınlamak isteriz.



serdar_kiciklar                 


ÖZGEÇMİŞ        

Serdar Kıcıklar 1963’te İstanbul’da doğdu.

Sanat hayatına karikatürle başladı (1978). Gırgır, Çarşaf, Karakedi, Mikrop, Fırça dergilerinde karikatürleri görüldü. Karakedi dergisinde (1979-1980), Çarşaf dergisinde (1980-1981) çalıştı. Pertevniyal Lisesi’nde okudu, Ataköy Lisesini bitirdi (1978-1981).

Tercüman ve Bulvar gazetelerinde Karikatürist ve Sayfa Sekreteri olarak görev aldı.  (1982-1986). İlk Karikatür Albümü GARNİTÜR’ü yayımladı (1986).

Marmara Üniversitesi G.S.F. RESİM bölümünü bitirdi (1986- 1990).

Trio Sanat Merkezi’ni kurdu (1991). 

İlk kişisel resim sergisi (1990, SultanAhmet-il özel idare müdürlüğü) 10 eseri satıldı.

İkinci kişisel resim sergisi (1992,Akbank Kuzguncuk) 4 eseri satıldı.

InterStar’da Grafiker ve Dekoratör olarak görev yaptı (1992-1993).

ATV’de ve ( Ulusal Radyo Televizyonda) Sanat Yönetmeni, Dekor Tasarımcı olarak görev aldı (1993-1997). 

İç mimari de stand ve sahne tasarımında serbest çalışma. (1998-2000).

Genç Tv, Numberone Tv,  Karadeniz Tv.

Program Dekorları: Menemen Show, Geveze Show, Sabah kuşağı Dekorları, Haber Dekorları,Video Klip Sunuş Dekorları ve diğerleri (1998-2000).

Kanal 6’da Sanat Yönetmeni, tasarımcı olarak görev aldı (2000).

Dekorlardan bazıları, Savaş Ay’la Sokak Arası, Sabah Kuşağı Dekorları, Haber Dekorları, Klip Dekorları.

Tatilya’da portre-karikatür çalışmaları (2002-2003).

Karikatür Sanatında 25. Yıl Sergisi (2003).

Kanal 6’da sanat yönetmeni,tasarımcı olarak tekrar görev aldı.(2003). 

ANM Group’ta (Grafik Tasarımcı) ve Ressam olarak görev aldı.( 2004-2005).

Özel bir fuar stand tasarım firmasında tasarımcı olarak görev yaptı (2007-2008).

M.E.V bağlı özel bir kolejde uzman öğretici olarak görev yaptı.(2006 – 2008)

Beykent Üniversitesi’nde Meslek Yüksek Okulu  Basım ve Yayın Teknolojileri, bölümde öğretim görevlisi olarak çalıştı (2007-2015).

Vega koleji Karikatür kulübü Karikatür öğretmeni olarak çalıştı (2016-2017) 

Yeni Yüzyıl Üniversitesi G.S.F Grafik Tasarım Bölümünde çalıştı ( 2018-2019)

Gelişim Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi' nde Çalışmaya Başladı. (2015 - 2019). 

Okan Üniversitesinde Meslek Yüksek Okulunda çalıştı ( 2019 - 2020) 

    Ödüller, Yayınlar ve sergiler:

GARNİTÜR karikatür albümü(1986).

karikatür poster ve kartpostallar.(1990)

İlk kişisel Resim Sergisi (Mayıs-1990). Yerebatan cd Sultanahmet.T.C.İstanbul İli Özel İdare Müd. Sosyal İşler Müd. Sanat Galerisi 

İkinci Kişisel Resim Sergisi. AKBANK KUZGUNCUK Sanat Galerisi. (EKİM-1992) .

International Cartoon Festival in Saitama ( 1993: Japan) The Best Cartoon of  ÖDÜLÜ aldı ve Nippon Albümünde karikatürü yayımlandı

TATİLYA İlk kişisel karikatür sergisi. (MAYIS 2003-İSTANBUL)

Serdar Kıcıklar İkinci kişisel karikatür Sergisi (NİSAN-2005 Zonguldak.) DEVLET GÜZEL SANATLAR GALERİSİ.

BEYKENT ÜNİVERSİTESİ Öğretim üyeleri sergisi (Şubat-2009) EFSANELER ARAMIZDA (ELVİS PRESLEY & BARIŞ MANÇO)

21. D e a j e o n Uluslararası Karikatür Yarışması'nda en iyi karikatür Ödülü (2013)

* 5th MEDPLAN THE CARTOON COMPETITION / Sao Paulo   DEDİKODU KONULU KARİKATÜR YARIŞMASINDA MANSİYON ALAN  KARİKATÜRÜM

UCCEP 2013 - International Cartoon Competition on Environmental Protection Excellence Award (China) Mükemmellik Ödülü

Konusu “Seçim” olarak belirlenen 19. Nehar Tüblek Karikatür Yarışması .    

2014   * 1. MANSİYON  ödülü

UCCEP 2014 - International Cartoon Competition on Environmental Protection 

SOCiAL GROUP GOLD. First Prize (1. Ödül ) (China)

Results 10th International Environmental Cartoon Illustration Contest 2015, China Social Group Excellence Award  & Sosyal Grubu: Mükemmellik Ödülü.

The International Festival of Cartoon and Humorous Literature, The 25nd edition, 2015, Romania (25. Gura Humorului Festivali 2015, Romanya). Certificate.

37.Sanat Yılı, 3.kişisel karikatür sergisi - 2015 / İstanbul / İBB

 2016 GİRNE BELEDİYESİ KIBRIS TÜRK KARİKATÜRCÜLER DERNEĞİ

TARAFINDAN DÜZENLENEN 15. ZEYTİN FESTİVALİ, 5. ULUSLARARASI “ZEYTİN” KARİKATÜRLERİ YARIŞMASINDA

Olive Festival Special Prize – Özel Ödül / Serdar Kıcıklar (Türkiye – Turkey) 

*22. Nehar Tüblek Karikatür Yarışması / 2.lik ödülü

11. Urziceni Uluslararası Karikatür E-Yarışması 2017, Romanya / Mükemmellik ödülü

Çin’de 12.si düzenlenen Çevre Koruma 2017 Uluslararası İllüstrasyon Yarışmasında mükemmellik Ödülü (Özel Ödül) alan (last beauty of part of country) adlı İllüstrasyon.

40.Sanat Yılı, 4.kişisel karikatür sergisi - 2018 / İstanbul Gelişim üniversitesi Meslek Yüksek Okulu

Serdar Kıcıklar ‘Tırnak İçinde’ YOUTUBE KANALI'NI kurdu. ( 2020)



 
 

BERKAN OZ İLE


Merhaba Erkan Bey, paylaşımlarım küfür, siyasi muhalefet içerir. Sezon açılırsa etkinlik paylaşımı ?


-Küfrün cezası cezaevinde infazdır, adamı kesip banyoya atarlar.


:) Hak edenlere küfrediyorum yapım böyle.


-Eskiden ben de küfrediyorum da umursadıkları yok! 


Haklısın Abi, ven baştan söyleyeyim diye yazdım.


-Sanatla aranız nasıl?


:) Sanat tatilde. Okuma yapmaktan da sıkıldım. 


-Çok gülüyorsunuz bakın Buda iyi değil  


Depresyondayım ondandır.


-Sağlam konun varsa bi DİYALOG patlatırız. Zaman Tünelimde süren diyaloglara göz atabilirsin. 


Sahnemiz kapalı. Oyuncular evde oyunları unuttular. Konu kalmadı pek. Ödediğimiz salon kiralarını belediyeler iade etmiyor. Sonra yaparsın diyorlar  


-Ben DT' den itirafçı aradım bulamadım. İfşaatın olursa yayınlarız


Devlet eliyle tiyatro yapılmaz zaten. 


-Memurdan sanatçı manatçı olmaz diyeceğiz. 


96' da başladım bu işlere. Bende anı çok gerçi.


-Anlatın.


Organizatörüm ben. Oyuncu değilim. 


-Olsun. Bildiklerinizi yaz lütfen! 


Anlatıyorum o zaman: Malı Arap Faik’ten alıyorduk


-İsim verebilirsiniz. 


Veririm, sıkıntı yok Hasan Özkaya bulaştırdı beni bu işlere. Onun yüzünden oldu her şey… 


-96'dan beri iyi bir zaman aslında, 14 sene… 


Abi, senin matematik dersine kim geliyordu bilmiyor ama 2020'deyiz  


-Hasan Özkaya' dan başlayalım:


Hasan Abi, bizim yazlık siteden ev almış, geldiler. İlk taşındıklarında bizim arka komşu oldular. N'pıyorsun dedi. Denize girip çıkıyorum bir de kapıda takılıyorum malum lise yaz tatili. Sen N'pıyorsun dedim. Haluk Levent konseri idi. Yeni çıkmış. "Akdeniz Akşamları"... Ohoo süper, çok popüler. Benim canım sıkılıyor, ben de geleyim mi sizinle dedim. Babam olmaz dedi. İlk annem gitsin işte dedi. Erkek adam hayatı öğrensin dedi. 


-Tanırım Haluk Levent'i Edirne'den, Çağım Disco' da çalıyordu.


Hasan Abi Kartalı, biz de Pendikliyiz filan… Kapıda dur bilet kontrolü yap, biletsiz kimseyi içeri alma, gerekirse at dediler. Ben o zamanlar zayıfım, 78 kiloda, saçlar uzun filan. Havalı iş. 


-Baya bodygardlık?


Tabi tabii. Neyse konser başladı. Ben biletsizleri atıyorum dışarı.


-Yazık! 


Her yere girip çıkıyorum. Konser sonrası kulis yemek filan. "İyi çalıştın bu gece, al bakalım çorba parası" dediler. Oha, paraya bak dedim. İyi paraydı zamanında. 


-Güzel kızlar da vardır?


Var tabi, dolu. Ertesi sabah oldu, abi n'apcaz şimdi dedim. Hop, Haluk Levent turnesi o bitti. Ahmet Kaya konserleri… 


-Arap Faik n'apıyo bu arada?


Arap Faik yaşıyor ?

Dedim n'apcam? Seni gişeye koyacağız bilet satmayı öğren dediler. Ne Biletix var, ne internet, ne pos cihazı… Cash para her gün topluyorum. Altınoluk Amfitiyatro günleri


-Sanat işte bak, bunların hepsi sanat. Okuyucu anlasın bu işlerin nasıl başladığını!


:) O zamanlar esnaf olan iş yerlerine gişe olarak bilet sattırınca, satan yerlere bir ücret ödeniyor. Davetiye filan veriyorlardı. Dedim ki "tüm afişlerin üzerinde adı geçecek etkinlik günü içerde brandası açılacak" niye para veriyoruz, enayi miyiz dedim. Reklam karşılığı gişe olacak, bilet satacak yerler ayarladım. Sonra belediye, vergi dairesi, bankalara gide gele, muhabbetle toplu bilet satmaya başladım. Size indirim yapayım, çalışanlarınız gelsin hesabı! Aradan zaman geçtikçe farklı organizasyon firmaları ile tanışmak mümkün oldu. BKM' den Barış Halit Gerçek diye 3 organizatörle tanıştım. Ata Demirer Turnesi var, onu yap dediler. StundUp yapıyormuş, ne olduğunu bilmiyorum. İyi, yaparız abi dedim. Ben Ata koyuyorum, Ayda diye bi firma da Beyaz gösterisi yapıyor. Ata'ya bilet alanlar iade edip Beyaz alıyorlar. Ata'yı o zaman kimse tanımıyor. Muğla Milas Amfitiyatro' da, 6 bilet satmışım. Toplam altı. Aradım BKM' yi Abi, gözünüzü sevim bu ne böyle, para kazanmayı bırak paramız kalmadı! Devam et, biz finanse edeceğiz dediler. Datça'da yine rezil bir satış sayısı. Masada Barış Gerçek ve bir oyuncu var, tanımıyorum. Dediler ki İnadına Yaşamak diye bir oyun var, onu yap! Bende tiyatro cirosu çok az, rezillik çekiyoruz.


-Bunlar acemilik dönemi tabii, o zaman daha bilmiyorsun kitlelerin nasıl çekileceğini?


Kim ki dedim, bu oyunu yapan, tanımam etmem… Oyuncu olan Altan Erkekli dedi. Hiç tanımıyorum dedim. Özlem Tekin yapayım bak, İsmail Yoğurtçu onu yapıyor dedim. Altan abi elini uzattı, ben Altan dedi İyi geçmişti turnesi  


-Ne kadar çok isim geçti, mahkemelik olmayız umarım?


Kış oldu. Ben üniversiteye başladım. Küyahya'da okuyorum ama sürekli Balıkesir'e gidip orda Şan Sineması'nda Nejat Uygur tiyatro organizasyonu yapıyorum. Hasan Özkaya iş gönderiyor; şunu yap, bunu yap diye, afiş ve biletler geliyor. Afişleme yapıyorum, gişe açıyorum, bilet satıyorum. İzinleri alıyorum, yer kiralıyorum. 


-Hasan Abi nerelerde bu ara?


O da turnelerde, başka işler yapıyor. Sunay Akın yap dediler bana, Küyahya'da. Kim o kadın, tanımıyorum dedim. Afiş gelince bizi ara dediler. Afişler geldi. Aradım. Bana nerelere gitmem, tanıtım yapmam gerektiğini söylediler. Sektör, dernek vs gibi. Onuda başardık. Hayati Kurt'la tanıştım, Fil Yapım… Düş Sokağı Sakinleri, Feridun Düzağaç gibi sanatçılar tam benlik, Rock işleri… Böylece iş gönderen sayısı arttı sürekli. Kışları Kütahya, Afyon, Balıkesir, Eskişehir. Yazları Ayvalık, Altınoluk, İzmir, Foça, Dikili, Marmaris, Bodrum, Datça birçok yer. Kötü şeyler de yaşadık, büyük Yalova Depremi gibi.


-Yüzlerce sanatçı tanımışsın bu arada?


Yüzlerce, evet. 

Her doğru her yerde doğru değildir, onu öğrendik. Sanatçılarla mesafeyi nasıl korumam gerektiğini… Emniyet, valilik, jandarma izinlerini nasıl hızlı almam gerektiğini… Başkasının düzenlediği etkinliklerin afişlerini kendi afişimizle kapatmamamız gerektiğini. Gibi pek çok şey ama sürekli bir şeyler öğreniyordum. Farklı firmalarda, farklı organizatörle ve onların farklı sistemleri vardı. Reklam konusunda, bilet satışı, organizasyon konusunda. Her sanatçının kulis ve teknik rider talepleri farklı farklıydı tiyatro hep standarttı.


-Şimdi daha teknolojik yürüyor sanki her şey, üniversite kulüpleri ile filan…


Tiyatrocular daha mülayim, daha az talepleri olan, çok mütevazi insanlardı. Cem Yılmaz dahil. Ama konser sanatçıları daha çok şey talep ediyorlardı. O zamanki düşüncemle ciroları daha yüksek olduğu için mi böyle istiyorlar diye düşünürdüm.


Üniversite bitirme tezim. İşletme Bölümünde okudum. Pazarlama diye ayrılıyordu. "Bir hizmet işletmesindeki süreçler" diye. BKM' yi tez yapmıştım. Bizden bir ürün, hizmet satmamızı ve bunu belgelememiz istenmişti. Kar etmek önemli değildi. Zarar da etsen limon sat pazarda farketmez ama bir pazarlama faaliyeti istemişlerdi. Kıraç Konserini satmıştım üniversiteye. Üstelik iyi para da kazanmıştım ama kabul edilmedi. Dersten geçmiştim ama belge kabul edilmedi. Düş Sokağı Aakinleri konseri Türkiye izleyici rekorunu kırmıştım: 1695 bilet. Üniversitedeyken ayrıca bir barda da çalışmaya başlamıştım. Mekana, kapıya konser sanatçıları getiriyorum. Tüm bilet satışı organizasyona ait, mekanda satılanlar mekana aitti. Üniversitede okurken kiradaydık, 4 arkadaş. Ben de kazandıklarımla hem geçiniyor, hem başka evler kiralayıp onları öğrencilere kiralıyorum  

Üni bitti askerlik zamanı geldi. Konya Piyade Çavuş Talimgah çıktı.


-Tam anıların bollaştığı yer.


Ve 164 kilo olmuştum. Bütün organizasyon firmaları sen masrafını yap ye, iç bize masraf olarak yaz, öderiz dedikleri için…  


-164 çok değil mi, çürüğe niye ayırmadılar?


Aradan geçen o 4-5 yılda buzağı kadar olmuştuk. Askere gittim. Çürük denmez ona muaf denir. Kırmızı çizgim, lütfen!


-Ok. Özür. 


Gittim kıyafet yok. Silah G3'ün sapı kolumdan geçmiyor! On dört gün boyunca eşorfmanımla 3 kere hastaneye gittim. Hava değişimine gönderdiler, 6 ay… Askerlik anılarımı anlatmıyorum, konu dışı olduğu için. Ee, askerden geldim şimdi n'apcam? Hava değişiminde SGK'LI işe giremezsin dendi, asker olduğum için.


Organizasyon işlerine devam ederken bir otel sahibi ile tanışmıştım. Gel benimle çalış dedi. Onunla çalışırken başkaları ile tanışa tanışa hava değişimi de bitmiş oldu. Organizasyon devam ediyordu ama kız isteme sıkıntısı, sabit gelir, "olum serseri gibi bi orda bi burda gezme, git adam gibi işin olsun" dedi babam.  


-O otel sahibinin ismi yok tabii? 


Var da, mafya olduğundan söylemedim


-Anladım. 


Neyse bankaya başladım, bir şekilde. Bankacı oldum. Organizasyon devam ediyor tabi. Arada etkinlik felan yapıyorum yine. Sekiz sene kadar bankacılık yapıp sonra istifa ettim. Sürekli mobing, fırça, "hedef derdi", parası yetmiyor bi yandan. Bankadayken evlenip, evlendikten sonra organizasyona devam ettim. Farklı firmaların işlerini yaptıkça yaptık. Kendi adıma da iş satın almaya başlamıştım zaten, üniversitedeyken.


Şimdi hala devam ediyorum.  


-Çok güzel. Kısa ve öz. İçtenliğiniz için teşekkür ederim.


Büyük deprem, domuz gribi, terör olayları, şehitler gibi üzücü tüm olaylar her zaman ilk olarak bizim sektörümüzü vurdu, her zaman. Eskiden beri bunu yaşadığım için kazandığımı harcamamayı öğrenmiştim. Bana hep "o'lum mezara mı götüreceksin, harcasana, ammada cimrisin" diyenlere, yarın ölürsem sorun yok ama bu ülkede, bu şartlarda ya 80-90 yaşına kadar yaşarsak nasıl yaşarız diye yaşadığımı söylerdim hep. Hepsi haklıymışsın diyorlar bu süreçte. Sıkıntımız şuanda çalışmamak.


-Kesinlikle haklısın hatta gayrimenkule neden yatırım yapmıyorsun diye sorardım  ben olsam?


Ayda ortalama 50-60 etkinlik yapıyordum. İki evim var. Birinde oturuyorum, diğerini satıp arsa alacağım. Tabii ki Ayvalık'ta… Maddi sorun yok. Maddi durumu iyi olan oyuncular da var, çok kötü olanlar da var maalesef. Organizatör ve yapım şiletleri de aynı. Gücü olan ayakta kalacak bu süreçte. Piyasanın %90' ını tanıyorum, tüm ülkedeki. AVM, belediyelere de iş sattık yıllarca. 


-Sanat gibi ciddi masraflı bir işte, çalışanlarının daha dikkatli olması gerekiyor sanırım. Evet, bir filmden milyonlarca dolar kazanıp Johnny Depp gibi borç içinde yüzmek de var?


Kendi kararları: Genelde lükse yönelmek ve geleceği düşünmemek. Sanatçıların çoğu, çok duygusal bence, bundan kaynaklanıyor. Para konuşmak, para biriktirmek gibi şeyleri itici buluyorlar. Ben kendimi -maalesef şartlar böyle olduğu için tüccar olarak görüyorum, son 5 yıldır. Yapımıcının, oyuncunun, dekorcunun işine karışmam; yorum yapmam. Oyunu izleyenlerin fuaye konuşmalarını dinlerim.


-En kazançlı organizasyonlar hangileri?


Risk ne kadar artarsa kar o kadar artar tabiki. Yabancı sanatçı gruplar da getirdik. Yurt dışına da etkinlik götürdük. En kazançlı diye bir durum yok, ortada bence. Çocuk tiyatrosundan da çok iyi gelir elde ettiğim oldu. Konserden zarar ettiğimde… Yetişkin tiyatrosundan kazandığımda oldu kaybettiğim de. Şu organizasyon daha iyi kazandırır diye bir durum yok ortada. Etkinliğin ne olduğu ve organizasyonu nasıl yapabildiğimiz önemli.


-Şehir Futbol Stadyumları büyük organizasyonlar için kiralanabiliyor mu, prosedürleri nelerdir?


Kiralama yapılabiliyor. Nereye bağlı ise oradan izin almak dışında, bağlı bulunan il / ilçe kaymakamlık, valilik, emniyet izinleri alınıyor. Şu anda bazı izinleri direk güvenlik firmaları ile anlaştığımız için bu özel güvenlik firmaları alıyor. Zorunlu olarak böyle büyük alanlarda güvenlik firmaları ile ilerlemek zorundayız.


-Bu işlerde sponsorların rolü nedir?


Sponsorlar eskisi kasar aktif değiller. İnternet ve sosyal medya reklamcılığı çıkınca etkinlik sponsorluğu, gazete - dergi reklamı gibi oldukça düştü. Sponsorluk geliri artık çok düşük veya hiç kalmadı.


-Neticede vergi indirimi, sanata pay gibi kanunlar var ve bunlar değerlendiriliyor?


Evet, ama o vergi indirimlerine de gerek kalmadı. Pek aynı şeyi diğer reklam alanlarında kullanıp daha fazla kişiye ulaşabiliyorlar. Müşteri sadakati programı kalmadı zaten. Kendi karından düşüp vergiden düşen firmaların hangileri olduğu belli. Kim ne kadar vermiş, gerçekten ne kadar fatura almış bilinmez tabi.


-O şirketler de genellikle kendi organizasyonlarına sponsor oluyor sanırım?


Farklı farklı yolları var. Başkası tarafından yapılan bir işe sponsor olacağına organizasyon firması ile anlaşıp kendi adlarına düzenleyip yapanlar da oluyor, yılda 1-2 kez.


-Sabancıların Sabancı Kültür Merkezi açmaları gibi bir şey veya AkBank Sanat..?


Öyle de var ama tam olarak dediğim o değildi


-Örneğin bir ressamın etkinlikleri nasıl organize edilebilir?


Bu benim yaptığım bir iş değil. Hiç ressam organizasyonu yapmadım. Organizatör deyince içinde düğün organizasyonu yok. Yani bilmediğim işi yapmam.


-Sizin dediğinizi anladım, organizasyon firmasına organizasyon yaptırma. Orada sıkıntı yok.


Çocuk, yetişkin tiyatroları ve konser organizasyonları yaparım. Bir firmanın piknik organizasyonunu yapmam. Bende organizasyonda çalışıp bu işi öğrettiğim kişiler olmuştu. Şimdi kendileri devam ediyorlar. 


-Katkılarınız için teşekkür eder saygılarımızı sunarım.

SÜRDÜRMEK DİLEĞİYLE


Her zaman. 

İlginç sorular bekliyorum, ona göre


Linki: www.tiyatrokonser.com



 AYTUNÇ ÖZULUS İLE


-Adem' e inanıyor musunuz?


Bazen  


-Nasıl bir duygu? 


Kendimce iyi, başkalarının Ademi değil ama. Benimce… 


-Zombilerle aranız nasıl?


Pek sevmezler beni. 


-Ademinizden bahsedin lütfen…


Ah insan işte. Tanrı, biraz biraz çocuk. Biraz var biraz yok… Bugün doğum günümde Adem böyle "bişiler" yazsam hiç fena olmaz. Hikaye böyle sizin katkınızla başlar. Olabilir mi? Olur. Telif konusunu konuşalım! 


-Araftasınız sanırım? 


Olabilir. Siz nereden? 


-Gerçekler aleminden. 


Ooo, eski alem benim. 


-Huzurlu, mutlu, sıcak, sevgi dolu, apaçık, gözümüzün önünde. Neden terkettiniz burayı?


Tuzağa düştüm, atamadılar ama denediler. Sonra kendim gittim. Belki yalnızca gerçeğin yerini değiştirdiler. Ben aynı yerdeyim, belki.


-Gerçekler aleminde tuzak, dışlama olur mu, başka bir alem olmasın orası?


Olabilir. 


-Bence olmaz. 


Aynen olmaz da olabilir.


-Araftan bakınca etraf nasıl görünüyor?


Aynı. Aynı. 


-Anlatın bize biraz lütfen, buradan oraya bakmak istiyoruz. Kimler var orada, nasıl yaşıyorlar, nasıl ölüyorlar?


Ölmek. Zor sorular bunlar. Bir de kimsecikler yok ki! 


-Bir gününüz nasıl geçiyor? 


Yalnızlık var, çok yoğun geçiyor... Acayip bi boşluk


-Yalnızlık, yoğunluk ve boşluk pek uyumlu kelimeler gibi gelmedi?


Uyumsuzluk her şeydir. Şimdilik yani. 


-Sıradışı olmayı özellikle mi tercih ettiniz?


Yok, ben de herkes gibiyim. Sıradışı ne demek! 


-Diğerleri kalabalık olduğu için aralarında var olmak zor oldu sanırım?


Diğerleri benden uzak olsun. Yaşasın kuru yalnızlığım. 


-Neden size kimse değer vermedi?


Yoo, verdiler. Veriyorlar. 


-Ne istiyorsunuz, pekiyi?

Tıkandık sanırım. Ergen tavırlarla ilgili ne söylemek istersiniz?


Yanlışlıkla sevgilime gerçekleşme yazdım Kızcağız beyni yaktı şuan. Sağol, Ağabey  


-Kızı bırakın şimdi. Buraya odaklanın. Önemli bir konu bu.


Gerçekleşmek istiyoruz, hepsi bu ve yerimizi istedikleri kadar tanımlasınlar bi "halta" yaramayacak!


-(Diyaloglarımızı yayınlıyoruz biliyorsunuz. Dikkatli olun bence)


Nerede? Takip edeyim. Gerçek alem mi! 


-Önce Facebook' ta sonra internet sitemizde yayınlıyoruz.


Hangi site? 


-Diyalog Sanat 


Ciddi mi! Ahh, harika. 


-Devam edelim lütfen! 


Olur. Sorular lütfen! 


-Ergen tavırlarla ilgili ne söylemek istersiniz?


Alakam yok. Anlamam. 


-Sizin sorununuz ne, sizce?


Yokki. İşsizlik olabilir. 


-Sanat insanları iyileştirir mi?


Sanat tanrıları bile iyileştirir. 


-Ne tür bir iş istiyorsunuz?


Oyun oynamak olabilir. 


-Bizim ayrı bir platformumuz daha var orada resim satışı yapıyoruz. Kadın bir ressam önce bin dolar istediği resimlere daha sonra milyon dolar istemeye başladı. Ne dersiniz?


Mümkün. Satmak istemiyordur belki! 


-İsteklerinizi nasıl dizginlersiniz?


İstemem. 


-Sınır yoksa insanlar nasıl katlanabilir ki?


Neye? 


-isteklerinize. 


Hmm, bu da zor bakın. İşte bu zor oldu. 


-Siz başkalarının sınırsız isteklerine katlanabiliyor musunuz?


Hayıııır. Ben giderim  


-N'yapacaz şimdi. Yine tıkandık?


Mümkün. 


-Bakalım okuyucu ne diyecek!


Teşekkür ederim.


Teşekkürler. 


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol