DİYALOG MÜZESİ

POLAT CANPOLAT İLE



 

491. DİYALOG: POLAT CANPOLAT İLE


-Merhaba,

Sizce sanat neden güçlüdür, gücünü nereden alır?  


Merhaba,

Bence her eylem bir harekete sebep olur. Tabii o eyleme sanat değeri verilirse gücü artar. Bir eylemin sanat olabilmesi toplumun ona biçtiği değerle gerçekleşir. Bazen bu değer eylemin yapıldığı dönemde veya sonraki bir çağda biçilebilir. Yani her sanat eseri kendi zamanında güçlü olamaya bilir. Düşünme ve araştırma için güzel bir başlangıç noktası oldu benim için. Teşekkürler ?


-Sanatın ispat derdi olabilir mi, toplum deyip durduğumuz ne menem bir şeydir, sürüden farkı nedir?


Sürüden bir farkı yoktur. Sanat yapma isteğinin da ispat derdi olmamalıdır ama bahsettiğimiz itici bir güç oluşturabilme iddiasıysa bu sunulan tarafın kabulü ile gerçekleşebilir diye düşünüyorum. Tabii yanlış düşünüyor da olabilirim.


-Bu durumda manipülasyon devreye giriyor sanırım, sanat kışkırtır mı, neden? Konunun özünde; savaşa harcanacak paranın sanata harcansa daha iyi olacağı gibi bir neticeye varmak istiyoruz!


Sanatın kışkırtıcılığını tamamen üslup tercihi. Bu konuda bir genelleme yapamam. Para konusu ise ayrı bir derya. Sanat tarihi bize parasal değeri olmamış hiçbir eserden bahsetmiyor ve sanat tarihi savaşların tarihi ile paralel bir süreç izliyor. Savaşın ve çatışmanın olmadığı yerde sanat olur mu diye de düşündürüyor. Tiyatro eğitimi alırken "dram sanatı çatışmanın sanatı" diye başlamıştık derse. Bu konuda çok net bir fikir öne süremem yalnızca dağınık düşüncelerimi paylaşabiliyorum. Kusuruma bakmayın.


-Rica ederim. Geldik kalıplar ve sanat mevzusuna. Kalıpları birileri, bir şeylere göre oluşturup sunduğuna hatta dayattığına göre; olup biteni saf duruluğuyla - çatışmaya hiç bulaşmadan, istismara kapayarak sanat yapılamaz mı veya böylesi daha doğru ve sanata yakışanı olmaz mı?


Sanat yapma eylemini bir iletişim aracı gibi görüyorum. İletişim için "ben" dışında bir şeye ve ona anlatacak bir şeye ihtiyacım var. Anlatacağımız şeyler birbirinden her zaman farklı olacaktır. Bir kelebek çizelim dendiğinde herkesin benzer ama hepsi farklı kelebekler çizmesi gibi. Her hikayenin, her anlatılanın değerli olduğunu düşünüyorum. Bazı kalıplar içerisinde sanat olarak değerlendirilmeye bilir. Bu durumda başta konuştuğumuz sanatın gücüne dönersek. Her iletişim ve eylem güçlüdür ve değerlidir. Yaşamak başlı başına bir sanattır sonucuna da varabiliriz. Bunun dışında bize dayatılan her sanat denilen şey birilerinin kalıpları içerisinde olma zorunluluğu taşır. Sanatçı ve sanat eserleri tabii ki bu kalıplara, bu ilişkilerle göre şekillenmez.


-Dışarıdan baktığınızda böyle görünüyor olabilir, analizlerinizi bu bakış açısıyla düzenliyor da olabilirsiniz fakat sanatçı içinde biriken şaşmaz yanılmaz duygu yoğunluğunu hangi türü ile olursa olsun; arı duru, saf, katışıksız, olduğu / geldiği gibi yansıtıp aktaramaz mı?


Bence bu, sanatçının tercihidir. Özellikle 20.yy sanatı tam olarak bu duruluğu hatta ilkelliği aramıştır ama illa bu şekilde olmalı denmemelidir ki bence bu da bir kalıptır. Hatta kelimelerle sanatı anlamaya açıklamaya çalışmak bile sanat kavramından bir şeyler eksiltiyor bence.


-Durulukla ilgili dayatmadan ziyade, yapılan işe dışardan bakan biri olarak ve olup biteni anlamaya çalışırken; sanat neden güçlüdür özelinde sanatı anlamaya çabalarken en doğru yol veya tutum ne olmalıdır, illa çatışmaların birinden yana olup oradan mı bakılır?


İnanın ben de arayış ve anlama çabasını uzun yıllardır farklı okumalar ve tekniklerle gösteriyorum ve bunun bir sonunun olduğunu veya bir formülünün olduğunu düşünmüyorum. Sanat kendisi, insanın anlam arayışını bir sonucu zaten. Güzel olan aramak bence. Herkesin arayışı farklı olduğu için de öznel. Diğer tüm eylemler ve beğeniler gibi.


-Bir yerlerde birileri itişir, kakışır, boğuşur veya sürtüşür bundan bize ne, neden bu girdaplara kapılırız?


Seçtiğiniz kelimeler çok güzel. İtiş, kakış, sürtüşme ve girdaplar… Evrenin yaratılışının tasviri gibi. Bundan bize ne tabii ki diyebiliriz. Bu bir tercih. Özgür bir tercih. 


-Sanatçının tercihleri ne yöndedir veya olmalıdır?


Bu konuda bir kısıtlama olamaz. O zaman "bu sanat, bu sanat değil" gibi cümleler başlar. Yine kalıplara döneriz. Artınolarak, daha önce dediğim gibi sanat bir sey anlatma çabası ise anlamaya çalışan da anlatan kadar esere bir şey yükler dolayısıyla izleyicinin tercihleri de eseri taşır.


-Bu durumda sanatçı, o derin yoğunluğunu, duygu birikimini, farklı önerilerini veya sizin deyiminizle anlatmak istediklerini hangi kriterlere göre yapar, sanatçı tecrübesi dediğimiz şey nedir?


Şu şekilde anlatırsam daha açıklayıcı olacağını düşünüyorum: Eğitiminde ağırlıklı Newton Fiziği gören nesille Einstein Fiziği gören nesil arasındaki bakış farklılığı gibi görüyorum. 


Benzerlikleri yakalayabileceğinizi düşünüyorum.  Bizim sanat eğitimimiz içerisinde plastik değerler, renk kullanım kuralları, perspektif vs. gibi "benzetmesi" sanatın tüm kuralları öğretilir. Bunun dışındakiler bir döneme kadar sanat sayılmamıştır. Daha sonra aynı kurallar eğilip bükülerek modern ve çağdaş sanat eserleri incelenmeye çalışılır. Hata bence burada başlıyor. Sanat, sanatçı, eser vb. konular fizikten bağımsız tutulamayacağına göre şöyle düşünmek bana en doğrusu gibi geliyor. Her şey biraz sanat, herkes biraz sanatçı aynı anda hiç kimse sanatçı değil ve hiç bir eylem sanat değil. "Ben" bir şeye sanat dersem sanattır çünkü öznel ve kuralları kişiye göre değişir. Tecrübe her eylemde kendini gösterir. Sanatçı bu tecrübeyi kullandığı enstrümanla çoğaltma konforuna sahiptir sadece… 


-Disiplin olarak sanata baktığımızda; başlıbaşına ve kendi varlığı ile durabilen özelliği dolayısıyla devlet, ekonomi, tarih, siyaset vb diğer disiplinlerden farkları nelerdir?


Ayrı olmaları gerektiğini düşünmüyorum. İnsanın varlığı ve birlikte yaşama zorunluluğu başladığı anda tüm saydıklarınız başlamış oluyor. (Devleti bunlardan ayrı tutmak isterim). Mağara yaşantısında kaynakların bölüşümü aşamasına gelindiğinde ekonomiden, siyasetten, av sahnelerinin anlatıldığı, çizildiği tarih yazıcılığından ve sanattan söz edebiliyoruz. Daha önce söylediğim gibi sanat izleyicisini de sanatçı kadar üretime dahil gördüğüm için sanat ve sanatçı yüceltmesi yapmayacağım.


-Yüceltim veya seçkinlik, seçilmişlik gibi bir durumdan ziyade, sanatı anlamaya ve sonrasında sanat üretimi yapar / yaptırırken yerini ve farkını bilmek zorunlu değil mi, aralarında ayrım yapmayacaksak yerini nasıl tespit edeceğiz?


Yerini tespit etmek zorunda mıyız diye düşünmek gerekiyor. Yine baştaki mevzuya, değer biçmeye dönüyoruz. Artık disiplinlerin ayrışmasının bir fayda sağlamadığını kabul etmeliyiz. MIT gruplarında bir çok farklı disiplinden insan tek bir üretim için toplanıyor ve ortaya hiçbir kalıba sokamayacağınız işler çıkıyor. Örneğin; biyolog, tasarımcı, heykeltraş, pazarlamacı vb. Kendi enstrümanının hakim insanlar toplanıp, kendini yenileyebilen ve farklı yüzeylerde kullanılabilen bir kaplama malzemesi üretiyorlar. Bu sanat mıdır diye sormaya bence gerek yok çünkü her tanım sınırlar çizmeye eğilimlidir.


-Orada sıkıntı yok, sıkıntı; sanatın işgal edilmesi ve haklarının elinden alınarak gasbedilmesi sorunu. Hep sorulan sorudur, ülkemizden neden evrensel düzeyde istenen sanatçı çıkmıyor? Evrensel sanat yerini bilip güçlendirdiği için bizim gibi geri kalmış yapılarda ciddi sorunlar var ve orası buraya yüz vermiyor, tabiri yerindeyse kaale bile almıyor.

Ne dersiniz?


Önce kaale almayanın kim olduğuna bakmak lazım. Sanat piyasasından bahsedeceksek o zaman şimdiye kadar sanatla yan yana getirmemeye çalıştığımız tüm kurallar, çerçeveler, ilişkiler dahil olur ve baştan başka bir açıdan konuya bakmamız gerekir. Sanata yapılan saldırılardan bahsedeceksek, bu durum sanata has bir durum değildir. Mevcut sistem ve yönetme biçimlerine söz söyleyen her eylem saldırı altında. 

Şu şekilde daha kolay anlaşılır olacaktır: Natürmort çalışan birinin eserine bu sanat eseri değil diyebilir miyiz? Pekiyi, günümüzde böyle bir esere sistemsel bir saldırı olur mu? Sanmıyorum.


-Yukarıda ayrı tuttuğunuz devlet disiplinin yapısı gereği her şeye egemen olma arzusuyla birlikte; özerkliğini kazanamamış akademilerimiz - savaş açma yetkisi ve gücüne sahip devlet disiplini ile sanat nasıl uzaşabilir, bu uzlaşı kaale alınır mı?


Tabii yine bu bir tercihtir. Sanatsal üretim mevcut yapıyla uzlaşabilir ya da karşı durabilir. Bu durum sanat tarihinde gördüğümüz kilise, saray ve sonrasında burjuva destekli sanatçıları ve eserlerini değersizleştirmez. Akademi meselesi ise bambaşka. Bu eğitim düzeninin çok kısa bir zamanda değişeceği ümidindeyim. Sanat eğitiminin tarihine bakınca iki tip örnek görüyorum. Birincisi zanaatten farksız görüldüğü dönemde bir atölyeye çırak verilen çocukların eğitimi. İkincisi ise sanatçıların geçinebilmek için aristokrat veya burjuva ailelerin çocuklarına verdikleri eğitim. Bizim akademik eğitimimiz, günümüzde, daha çok bu ikinciye yakın geliyor bana. Günümüzde diye belirtmemin sebebi ülkemizdeki akademik eğitimin başlangıcının birinci örneğe yakın olduğunu düşünmemdendir. Doğru sanat eğitimi budur demiyorum tabii ki.


-Yapısal karşı duruş olarak ele alıp sürdürmeye çalışırsak sanırım yine yukarıda bahsi geçen itiş kakış, çatışma, boğuşma, sürtüşme girdabına kapılır veya itiliriz. Bahsini etmeye çabaladığım sanatı kendi yerinde rahat bırakmayla ilgili bir durum. İleri memleketlerde sanatın elde ettiği kazanımlar gözönüne alınırsa biz / bizdeki sanatçı veya adayları ne yapmalı, neleri göze almalıdır?


Bu konuşmada sanatçı, sanat üretimi, eser vb. tanımlarına olabildiğince esnek bakmaya çalıştım ki yaşantımda ve verdiğim eğitimde de bunu yapmaya çalışıyorum. Tüm öğretilmişliklerden kurtulmamız gerektiğini düşünüyorum. Eylemlerimizi özgür kılmanın başka bir yolunu görmüyorum. İleri dediğimiz memleketler de sanata bu özgür alanı kolay vermedi ki sanatın özgürlük savaşı bitmeyecek bir süreç. Egemen güç oldukça, bu gücü rahatsız edici eylemler de olacaktır. Neleri göze almak gerektiğine gelince, öğrencilere şunu söylüyorum: Bilgi ve yeteneğe ulaşmak artık çok kolay, önemli olan hayatta kalma becerisidir. Çok kaba ve sert algılanmasını istemem. Hayatta kalma becerisi yine herkese göre değişecektir çünkü her hayat ayrı, herkesin değerleri, fikirleri birbirinden farklı. Yetenekten kastım tabii ki yaratım, tasarlama yeteneği değil zanaat, enstrüman kullanma becerisidir. Sanatçı olarak nasıl para kazanırız diye bir soru olursa onun cevabı yine bambaşka.


-Katkınız için teşekkür eder, başarılarınızı dilerim.

SÜRDÜRMEK DİLEĞİYLE


Ben teşekkür ederim. Umarım hoş bir sohbet olmuştur. Sağlıklı günler dilerim.?


-Biz zevk aldık. Okuyucunun da çok fazla şey yakalayabileceğini tahmin ediyorum. Önemli olan en başta belirttiğimiz, sorularınızla siz de katılabilirsiniz" vurgusunun yerini bulup bulamayacağıdır. Soru gelirse başardık demektir


Tekrar teşekkürler ? saygılar sevgiler ?


-Erkan YAZARGAN: Akademi araştırmalarını yapar veya yaptırırken neden yaşayan sanatçılara değil de ölüp gitmiş olanlara yoğunlaşır?


Bu durumun "kaynakça gösterme zorunluluğundan" kaynaklandığını düşünüyorum. Eser ne kadar eskiyse başkalarının söyledikleri daha çok ve onları derlemek daha kolay oluyor. Sanat hakkında konuşmanın, özellikle akademik ortamda bir "tabu" olması da bu kolaycılığa ve güvenli ortama itiyor olabilir.



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol