DİYALOG MÜZESİ

MERT YÜKSEL İLE

321. DİYALOG: SAMİMİYET
 
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'de Türk ve İslam Sanatları okudu. İstanbul'da yaşıyor.
 
Sizce de olup bitenlerde şark kurnazlığı var mıdır?

Ortada bir kurnazlık olduğu belli.

Neden gerek duyulur böylesi kurnazlıklara?

Kendi düşünelerini acele etmeden yavaş yavaş kabul ettirmeye çalıştılar, baktılar bir şeyler değişiyor sistem yürümüyor son çare yönetime el koymaya çalıştılar.

Sizce de "insanlara egemen olma arzusu" bir hastalık mıdır?

Hepimizde olan bir duygu aslında sahip olmak isteği.

Bunlar kantarın topuzunu biraz kaçırıyorlar sanırım, tüm dünyaya egemen olmak gibi..?

Sanırım öyle oluyor.

Pekiyi, neden anlamıyorlar bir türlü "insan denen varlığın boyun eğmeyeceğini"?

İnsan boyun eğmez ama çeşitli vaatlerle yönlendirilebilir.

Sizdeki "birey" fikri nedir?

Birey tabii ki de özgür olmalı. Kendi düşünceleri, yaşam tarzı farklılıkları olmalı. Kendisi gibi yaşamalı. Her hangi bir şeyin kölesi olmadan ya da bir şeyin yönlendirmesiyle bir şeyleri yapan birisi olmadan yaşasın. Kendi düşüncelerini hangi şartlar altında olurlarsa olsun savunabilsin.

Kendinizi birey kabul eder misiniz, birey bilinci yükseltmek için diğerlerine ne önerirsiniz?

Bir toplum içerisinde yaşadığım için birey sayılırım. Birey bilinci de okuyarak, öğrenerek, sorgulayarak, çok çalışarak ve saygıyla artacak bir şey.
18 Ağustos 17:12
 
DAHA SONRA
İKİNCİ BÖLÜM
 
Sizce "iş" nedir?

İyi akşamlar. İş veya eser arasında herhangi bir fark ya da ayrım yoktur. Sadece, üreten sanatçının söyleyiş şeklidir. Üretilen - ortaya koyulan iş ya da eserin tanımını sadece sanatçı yapar. İzleyici ya da sergileyici olarak bizim için herhangi bir ayrım yapılamaz.

Pek çok soru ardı ardına geliyor Eğer arada fark - ayrım yoksa iyi iş ve kötü iş kavramları neyin nesidir ve asıl soru tanımlama nedir, akademinin görevi burada ne oluyor?

İyi ya da kötü iş eleştirmen için vardır, sanatçısı için kötü iş yoktur. Eleştirmen için belli kurallar vardır mesela proporcion (ahenk - uyum) gibi... Üretilen işte ahenk - uyum yoksa iş hatalıdır diğer bir deyişle kötü bir iştir. Akademinin de burada asıl işi her sene okula 40 öğrenci almayıp bunun yerine 10 kişi alarak öğrencilere sanat eğitimini daha güçlü bir şekilde öğretmek olmalıdır. Bu ülkede 40 yetenek, her sene çıkacak bir sayı degil...

Kriterlerden "uyum" ile ilgili zihinsel doğruları nasıl belirleriz, her eleştirmenin farklı uyum kriterleri olabilir mi ve akademi 40 öğrenci alırken belki de onların içinden 10 gerçek yeteneğin çıkacağını mı bilmektedir yani tecrübeleri doğru mudur?

Fizik veya metafizik, doğanın Hak’la doğruluğu, iyilik ve güzellik kavramlarıyla resim sanatının değerlerini birleştirebiliriz. Ölümsüz hakikatın içerisinde doğa’dan mantıkla birleşen ‘’estetik değerleri" bilinçli olarak kompoze edebiliriz. Altın oran bellidir bunu matematikle açıklayabilirim. Akademinin 40 öğrenci alması akademiyle ilgili bir şey degil bilakis YÖK'ün dayatmasıyla yapılan bir şeydir. Sınava giren ilk 40 kişi mecbur alınıyor, 35 ya da 38 kişi alma şansı yok dolayısıyla 40 olan kontenjanı doldurmak zorundalar...

"Ölümsüz Hakikat" ilgimi çeker. Böyle bir şey gerçekten var mı yoksa tarih boyu insanlar varlığı hususunda birbirini mi kandırmıştır ve ne menem şeydir ki bulduğunu söyleyenler bile tanıtıp tanımlamaktan acizdirler?
Kontenjanlar, sınırlar, planlar programlar, düzenli yapılar olmasaydı olup bitenin farkına varabilir miydik?

Ölümsüz hakikat her dönem değişiklik göstermiştir. Dinler tarihinden önce canlı ya da cansız varliklardılar. Dinler tarihinden sonra ise bu algılama biçimleri farklılık göstermiştir. Belli kurallar gerekiyor bir şeylerin farkına varabilmek icin...

Kendi yaşamışlıklarınızdan devam edersek nelerdir bunlar, başkalarının anlattıklarının burada bir değeri yok..?

Benim deneyimlerin de bu şekilde çünkü buna inanarak işlerimi yapıyorum. Üniversite eğitimim bu düşüncelere inanan hocalar tarafından verildi ve onların söylediği şeyleri düşünerek sorgulayarak ve deneyimleyerek kabul ettim. Sanatta "kuralları görmeden ve estetik kaygı taşımadan işler üretilemeyecegini gördüm". Belli kurallarımız ve estetik kaygımız olmalı...

Ama bunlar her yerde ve her zaman söylenmemeli de kanımca çünkü o zaman kopya ve sürekli birbirine benzeyen şeyler çıkıyor. Sanat ve sanatçının özgürlüğü bağlamında değerlendirirseniz, "şimdiye kadar yapılmamışı yapmak" nasıl bir şeydir?

Her sanatçının üslubu, dili, malzemeyi kullanışı farklıdır. Direkt kopya eser üretmediği sürece farklılık ortaya çıkacaktır.

Onlara cesaret aşılamak ve içlerindeki o sadece kendilerine ait olanı dışa çıkarabilmeleri için neler önerirsiniz?

En iyi bildikleri şeyi yapmalarını, üretmeye devam etmelerini...

Tarzlar hususunda bilginize başvuracak olursak, nelere değinmek istersiniz?

Sanatçıya tarz ya da konu konusunda karışmam Var olanı, bitmiş olanı görmeyi tercih ederim.

Daha öncesine gidersek, -bir sanatçı adayı diyelim o halde, kendisini bulabilmesi için ve fazla debelenmeden (âmiyâne tabiriyle) dışındakilere nasıl bakıp örnek almalı?

Sanatçı adayının ya da sanatçının yapması gereken bir çok şey var. Sanatın diğer alanlarıyla da ilgilenmeleri örneğin edebiyat, örneğin müzik, örneğin tiyatro...
Kendilerini ve sanatlarını besleyecek ögelerden faydalanmalılar.

Picasso sizde ne ifade eder, neden değerlidir?

En zor şeyi birçok kez çizerek en son, en basit sekilde anlatıp çİzebildigi için...

Günümüz yaşayan sanatçılarında o dehayı gördükleriniz kimlerdir?

Mehmet Güleryüz, Ergin İnan'ın ilk dönemleri. Yaşamayan Türk ressamlarından da Hale Asaf ve Neşet Günal. Genç ressamlardan ise Tayfun Gülnar.

Örneğin ben, resim sanatını evrensel dili dolayısıyla yazı sanatından da önce kabul edenlerdenim. Sanatın diğer dalları ile bütünlük kurmadan her hangi bir dalda başarı sağlanamamasının nedeni nedir?

Örneğin Erol Akyavas'la birlikte hat, resim sanatına dahil oldu. Onun ardından birçok resimde hat kullanmaya başladı ressamlar. Aynı şekilde geleneksel sanatlara baktığımızda hat, yazı içerisinde kullanılan tezhip sanatında resimden ögeler kullanıldı; kuş, çiçek ya da mimari resimler. Birbirini tamamlayıcı ögeler oldu çoğu zaman ikisi de.

Daha genele çıkar ve geleneksel el sanatlarını bir dayatmanın neticesi kabul edenleri de göz önüne alırsak, ülke hatta bölgemizde sıradışı kabul edilen sanat dalları nasıl geliştirilebilir?

Geleneksel sanatlar zaten usta çırak - hoca talebe doğrultusunda ilerliyor. Öğrencinin hocası hocasının hocası diye devam ediyor... Geleneksel sanatlar bu coğrafyada doğmuş yaklaşık 500 yıldır devam eden bir sanat alanıdır. Geleneksel sanatların geçmişi rönesansla aynı dönemlere denk gelir.

Canalıcı soruyu soruyorum şimdi burada: "İslam Dini neden bildiğimiz sanat ve sanatcıya karşıdır, onların gelişmesini istemez?" Resim, Müzik, Dans gibi temel sanat dalları ki insanın coşkusunu ifade eden dallardır İslam Dini tarafından neden yasaklanmıştır?
Yasaklanmamıştır diyenlere inanmıyoruz

Bu soruyu tarihi dönemlere göre cevaplamak gerekir. İslamiyetin kabulü sırasında put sorunundan dolayı heykel yasaklanmış bunun nedeni putu insanların hayatlarından uzak tutmak. İslamiyeti yaşayan Osmanlı İmparatorluğuna baktığımızda da resim ve heykel gayet serbest; nakkashanelerde yapılan minyaturlere bakabilirsiniz hatta o nakkashanelerde seks sahnelerinin yer aldığı minyatürler de yapılmıştır. Fatih Sultan Mehmet'i resim ve heykel koleksiyonu olduğu biliniyor mesela... İslamiyetin yani halifeliğin temsilcisi olan Osmanlı'da sanat anlayışı gayet açık hatta birçok minyatürde Hz. Peygamberin yüzü açık bir şekilde resmedilmis, çok sonradan yüzü çizilmemistir. Müziğe gelelim mesela, birçok Osmanlı padişahı aynı zamanda müzisyen ve bestecidir. Edebiyata geldiğimizde de müslüman coğrafyasında bir çok şair bir edebiyat üstadı ortaya çıkmıştır.

Put sorunu derken, daha sonra İslamın içinde öne çıkanların örneğin Kabenin kendisinin, peygamberin kendisinin, Kuranın kendisinin, sahabelerin... 'de putlaştığını savunanları görüyoruz. Sanata gelince malesef şu paralelliği göremiyoruz: İslam coğrafyasında yaygın ressam faaliyetleri, tiyatro, dans ve okulları gibi. Saray ve çevresinde gelişen sanattan ziyade toplumsallaşan sanattan bahsetmiştim. Edebiyat o muhteşem üretimlerini sanatın diğer dallarına aktarabilseydi güzel olmaz mıydı ve sanat dediğimiz o devasa coşku gelişimi ve yer bulması insanlığın ortak gelişiminde ne derece etkilidir ve tabii gelecek öngörüleriniz..?

Kâbe, peygamber, Kuran ve halifeler islam dininin sembolleridir. İslamiyetin yayılması, İslamiyetin gelişmesi için hepsinin bir görevi vardır. Turk - İslam coğrafyasında ortaya çıkmış bir ressam Mehmet siyah kalem bunu araştırın . Örneğin görsel sanatlardan "Hacivat Karagöz" oyunları... bunlar bu coğrafyanın bulduğu ortaya koyduğu sanat alanları.Dans dediğiniz de sadece tango, vals, bale'yi mi kastediyorsunuz? Horon, halay, çayda çıra bu coğrafyanın oyunlarıdır. Geri kalmışlığı da bir hadisle cevaplayalım mesela: "Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz". İlimden, bilimden uzak durursanız geri kalmışlık kaçınılmazdır. Sanat bizi biz yapan, nefes almamızı sağlayan, kendimizi bir boşluktan çıkaran, bizleri sonsuz yollara çıkaran bir kurtarıcıdır. Sanatı kurtarıcı olarak görmekte hiç bir mâni görmem. Uzun soruyu böylece cevaplarım...

"... sanat değildir" tezini savunanlar günümüzde neredeyse tümüyle tasfiye olmuş durumda. KakArt'tan tutun DigitalArt'a, pornografi bile alabildiğine serbest üretimler yapabiliyor ve alıcı buluyor. Halk oyunları da elbetteki dans sanat dalının alt kolları kabul ediliyor fakat bale ve diğer tüm dans sanat içinde olmazsa olmazdır. Yani dansı çıkardığınızda sanat kadük kalır. Eylem ve söylem çelişkisi bugün gün gibi Güneş gibi apaçık ortada değil mi, dünyanın en geri kalmış coğrafyası neden burasıdır? İslamın ilimden bahsettiği dini ilimlerdir. İslam hiçbir zaman ama hiçbir zaman başta felsefe olmak üzere bilimi içselleştiremedi ve anlamak istemedi. Günümüzün din adamları bile cahil ve alim derken dini bilen ve bilmeyen olarak gösterip sunuyorlar. Sonuçta bu zincirler nasıl kırılacak?

Çünkü bu coğrafyanın sanatla ilgilenecek zamanı olmadı ve zamanının çoğunu çalışmak para kazanmak ve uyumak için harcadı. Çalışmadan üretmeden gelisemezsiniz. Almanya örneği: İkinci Dünya Savaşı sonunda, kırk sene içerisinde, ellerinde hiç bir şey yokken, sadece üreterek dünyaya kafa tutan bir ülke oldular. İslam Dini bilimden uzak değildi. Tıptan, akli bilimlerden, astrolojiden yani uzay biliminden uzak durmadılar. İslam Fininin kitabı Kuranı Kerimde ilk ayet "ikra" (oku) dur. Okumaktan öğrenmekten vazgeçilmemesini öğreten bir kitaptır. Birçok ayetle de ispatlar kendini.

Ayetlerle ilgili tefsirler yapıldığına göre anlaşılan bir şey değil ortada duran Belki yüzbinlerce tefsir, şerh kitapları yazılmış fakat yine anlaşılan bir şey yok. Koskocaman bir YOK ile karşı karşıyayız malesef. İkra' kelimesini izah etmeye çalışan belki kütüphane dolusu kitap vardır Astronomi, tıp ve bahsini ettiğiniz diğer bilim dallarıyla uğraşmış olmaları insanlığın gereğidir bence İslamın filan değil. Demem o ki Kuran eğer gerçekten iddia edildiği gibi bilinmeyenleri bildiren bir kitap olsaydı inanmışlarına böyle bir yol çizmezdi. Neyse bu alanında sıkıcı konuyu bir kenara bırakabiliriz fakat gerçek şudur her canlının inançları vardır fakat inançları dine dini de devlete dönüştürmek tarih boyu her inanmış için felaket olmuştur. Sanatın o muhteşem gücü sayesinde bu korku temelli inançlarımızdan kurtulabilir miyiz?

Sanat bizlere sonsuz bir yaşam açar, girmek ya da girmemek sizin elinizde... İnancı ve sanatı beraber götürebiliriz. Sanatı sevmek icin inançsız olmaya gerek yok. Söyleşi için teşekkür ederim.
İyi geceler.

Şöyle bir şey oluyor malesef. Kendi tecrübelerimden bahsetmek istiyorum. Örneğin ben bütün kurumlara - AKP Belediyeleri başta olmak üzere, sanat atölyeleri açmak için başvuru yaptım hem de senelerce ve binlerce dilekçe ile... Bir tanesine bile olumlu cevap alamadım. Öncelikle dinci olup olmadığıma baktılar. Bana göre ebru, hat sanatları filan sanatın çok miniminnacık yapraklarıdırlar. Nasıl olacak bu iş? Dinciler sanattan anlamıyorlar ki...

Bu özel, sizin şansınızı ilgilendiren bir şey. Samimi bulmadım soruyu.

İnanın o kadar samimiyim ki gözümden yaş geliyor... Çekilen sıkıntıları anlatamam.

Dincilik, yobazlık en tehlikeli şey. Lakin inancı masum bir şekilde, en doğru halinde yaşamak çok farklı.

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol